Yer: Sait Tanış Kültür Merkezi
Tarih: 07/ Ocak/ 2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf, Kooperatif ve Girişimler:
1-İnsan Hakları Derneği ( Nesrin Gümüş)
2-Sakarya Romanlar Derneği (Orhan Danyal)
3-SAGED (Rüstem Budak)
4-Özgürder (Murat Aydoğdu)
5-Şehir Sakinleri Hareketi (Necati Mert)
6-FETA Girişimi (Menderes Daşkıran)
7-Sakarya Dayanışma Derneği (Kadir Balçın)
8-BDP (Veysel Saka)
9- MazlumDer (Turgay Etçibaşı)
10-Geyve Romanlar Derneği (Nazmi Demircan)
11-Sakarya Romanlar Derneği (Vural Toksa)
12-EMEP (Turgay Yılmaz)
b. Meslek Örgütleri:
c. Sendikalar:
1- Özgür Eğitim-Sen (Beytullah Önce)
2- Eğtim- Bir- Sen (Ebubekir Demir)
d. Kanaat Önderleri:
1- Şaban Günel
e. Gözlemciler (Siyasi Partiler)
f. İzleyiciler:
1- Ömer Esen
2- Emre Durmuş
Katılan Milletvekilleri: Katılmadı
Belediye Başkanları: Katılmadı
Moderatör: Faik Bostancı
Konular:
Genel Konu: İki Dil ve Özerklik
Yerel Konu:
1- Şaban Günel: Türkiye devlet geleneği derin olan bir yapıdadır. Kendi içinde ekim hangi dil ile konuşmak istiyorsa konuşabilir. Devleti zayıf gösteriyorlar. Savcıların bakması lazım. Böylesi bir büyük devleti nende küçük gösteriyorsunuz diye fava açması gerekir. Bu devlette yaşayan herkes devlete dilekçe verecek ve devletin kendisiyle hangi dille ilişkilenmesi gerekiyorsa o dille ilişkilenecek. Herkes devlete dilekçe verecek. Benimle ilişki kurmak istiyorsan şu dille kurmanı istiyorum diyecek. Devlette bunu karşılamak zorundadır. Var olan dille devlet konuşmayı öğrenecektir. Ben seni yöneteceğim diyerek gel beni dilimi öğren demek hegamonik yaklaşımdır. Yönetmeye talip olan o dili ve inancı olmayı öğrenmek zorundadır. Beni yönetecek olan benim dilimi öğrenmelidir. Beni yönetecek olanın dilini ben öğrenemem.
2- Necati Mert: Akyaka şiir günlerine Hindistan’dan davet edilen şair şiirlerin İngilizce okumuş. Şair arkadaşlar ona soru sormuşlar: sen bir Hintlisin nende Hint dilinde yazmıyorsun da sömürgeci İngilizlerin dilini kullanıyorsun. O da; benim ana dilim İngilizce, demiş. Sizi sömürgeleştiren İngilizlerin dilini kullanmaya utanmıyor musun demişler. Bizde 23 resmi dil var, kim hangi dil ile yazmak istiyorsa o dille yazmaktadır, demiş Hintli şair. Dolayısıyla bir dilin yanına başka bir dl gelerek bölünme olmaz. Dil bölmez. Türkçe farklı kültürlerle karşı karşıya olduğu için zenginleştirir. İlk haliyle kalsaydı bu derece zenginleşmezdi. Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ile alışverişine borçludur zenginliği. İkinci dili yasaklamak yerine konuşulması için ne yapmak gerekiyorsa özerklik de dâhil tüm ortamları oluşturmak gerekir. Hakkı Devrim’den okumuştum. Hakkı Devrim’in kayınpederi Çerkez’miş. O kişi ölmek üzereyken kimsenin anlamadığı kelimeler konuşuyormuş. Daha sonra konuştuğu kelimelerin Çerkezce olduğu görülmüş. Ölene dek kimseye ayıp olmasın diye kullanmadığı kelimeleri son nefesini verirken kullanmış. Bir insana yapılacak en büyük işkencedir. Bir insanın ana diliyle eğitim yapma hakkı var. Konuşma hakkı vardır. Türkçe konuşuyoruz ama Türkçeyi herkes farklı konuşuyor. Ortak dilimiz Türkçe’dir sözünü fazla büyütüyoruz. Pazaryerinin farklı, uzun çarşının farklı, bizim dükkânın Türkçesi farklı, edebiyatın Türkçesi var. Günlük hayatta birkaç farklı Türkçe konuşulmaktadır. Türkçe aynı dil olarak görülse de farklı Türkçedir. Bir gün Ahmet Haşim ve Yakup kadri berberde traş oluyorlarmış. Kendi aralarında sohbete dalmışlar. Traş sonunda berber konuştuğunuz bütün kelimeleri biliyorum ama ne dediğinizi anlamıyorum. Demiş. Ve Haşim, Kadri’ye bizi bir bu berber anladı demiş.
3- Şadi Tanış: İkinci dil denilince Kürtçe akla geliyor. Bunun devamında ikinci dille eğitim hakkı sorunu yaşanmaktadır. Boğaziçi ve ODTÜ gibi üniversitelerde eğitim dili İngilizce olurken problem yok ama Arapça- Farsça veya diğer diller eğitim akla gelince problem oluyor. Birinde irtica birinde bölünme gündeme geliyor. Bunun devamında bir devlet var ve devletinde resmi bir dili var. Mardin’de insanlar Arapça konuşuyor. Urfada iç kesimlerde Kürtçe konuşuluyor. Bunları red etmek psikolojisi ciddi bir sıkıntıdır. Farklı dillerin konuşulması bölünmeyi oluşturmaz. Bir yandan da iletişim dili olarak ortak dil zorunluluğuda vardır. Türkçenin yerine Kürtçe gelsin demek olmaz. Türkçe ortak dil olmalı ama diğer dillerde öğretilmelidir. Okullarda bu dilin öğretilme talebi varsa karşılanmalıdır. Ana dilde eğitim değil ana dil eğitimi olmalıdır. Dünyanın bir çok ülkesinde özerklik uygulaması bulunmaktadır. Merkezi idarelerden ve yerinden yönetimle sorun oluşmaktadır. Kimin söylediğine bakıp hemen teklif red edilmektedir. Dinlemiyoruz anlamaya çalışmıyoruz. Dünyada değişik örnekler var. (Bir de dünyaya örnek olalım- Şaban Günel) İmparatorluk bakiyesi ülkeler çok fazla yok. Kendi içinde bir çok etnik yapıyı barındıran yapı bulunmuyor. İpin ucununda kaçırılmaması lazım. Anadilini öğrenmek isteyene mutlaka öğretilmesi lazımdır. Okullarda Kürtçe 2. dönem başında seçmeli ders olarak okutulabilir. Çok ileri adımlardan önce ortak kabul edilebilir adımları atmak gerekir. Ticarete bile her şey pazarlıkla mümkün olmaktadır. Herkes kendi açısından ödünleri verecek ve nihai anlaşma mümkün olabilecektir
4-Veysel Saka: Mutabakat var. Bir yandan da ön yargı var. MGK, AKP, CHP, MHP ortak hareket ediyorlar. Ana dilde bir sorunu tartışmak abesle iştigaldir. Özgürlükler talep diliyordu. Bir program ve proje var artık. BDP’nin bir planı ve projesi var. Diğerlerinin kabul etmeyiz tavrı bir projenin olduğu anlamına gelmiyor. DTK’de taslaklar tartışılmış. Bu taslaklar red edilmiş. Bunlardan BDPyi karalama kampanyası ortaya çıktı. Diğer siyasi anlayışlarda bu anlayışlarını bir yana bırakmaları gerekiyor. İnsanlara işaret dilini öneriyorum. Tüm insanlığın ortak dili olabilir. Her konuda nerde bu devlet veya her şeyi devletten bekleyerek devlete çok büyük anlamlar yüklüyoruz. Bölgede tamamıyla yaşam alanlarında ortak 2 dil vardır. Yapılacak değişiklikleri devleti beklemeden adım atılabilir.
5- Turgay Etçibaşı: Mazlumder olarak bizim söylediğimiz bir şey var. Açılım sürecinin avantajı sınırlarının belli olmamasıdır. Bu sorunlar artık tartışılmaktadır. İfade özgürlüğü sağlanmalıdır. Ben Kürdistan ve şeriat istiyorum diyebilmelidir. Bunun şiddet gibi sınırları var. DTK toplantısında tartışılanları red etmek yerine konuşmak toplumu rahatlatır. Bunalıma giren bir birey ile bile konuşularak sorun aşılmaktadır. Anadilde eğitim hayatının her alanında kullanılmalıdır. Tarşılması gereken bir konu değil. Anadil eğitimi sağlanmalıdır. Ama resmi dil iki tane olduğunda problem yaşanmaktadır. O zaman birbirimizi anlama sorunu ortaya çıkar. Türkiye’de Sünni- İslamcı blok vardır. Bizim bakış açımız ümmetçi bakış açısıdır. Biraz kurcalayınca bölünmeci bakış açısına karşıdır.
6- Ebubekir Demir: Buradaki herkes Türkiye’deki süreçleri takip ediyor. Hem halkın hemde devletin açmazları var. Devlet toplumun taleplerini dinlerken niyet okuması yapıyor. Bundan önceki problemlerde olduğu gibi burada da yaşanmaktadır. Bu hak ama bunu yarın ayrılık için kullanacaksınız denilmektedir. Zihni olarak halkda buna hazır görünmemektedir. Diğer husus da korkularla yaşıyoruz. Yeni ortaya atılan düşünce herkesi korkutuyor. Bu ortaya atılan şeylerin faydası zihin olarak devlet ve halk bunu alışmaktadır. Zamanla bu korkularda törpülenecek taleplerde törpülenerek makul noktaya gelecektir.
7- Nazmi Demirci: Herkesin diline ve inancına saygımız vardır. Biz romanız. Bizimde dilimiz var. Burada roman diliyle mi konuşayım yoksa ortak paydamız olan dil ile mi konuşayım.
8- Kemal Vardal: Asimile olmak kötü bir şey değil. Bu gönüllü olduğu zaman problem olmaz. 2 veya 3 dillik olabilir. Bunu dile getiren Kürtler olmuştur. Bölünme de olabilir. Anca bundan kimse yara görmez. Bölünmek korkusu dile geliyor. Bu topraklarda bir çok devletler kuruldu yıkıldı. Şimdiden sonrada kurulabilir, yıkılabilir. Dil de ortak bir dile gitmektedir. Herkes İngilizce öğrenmeye çalışıyor. Dünya bütünleşmeye gidiyor. Bu bölünmenin halklara verdiği zararı bilmemiz gerekiyor. Yugoslavya örneği ortada. Burada çok büyük acılar yaşandı. Ayrılıp devlet kuracaksa bu dünyanın sonu değil. Özerklik meselesini konuşurken herkes birbirini bölünme noktasında birbirini ikna etmeye çalışıyor. Ayrılanacaksa da çekler ve Slovaklar gibi barış içinde ayrılınabilir. Bu talebi olanların bunu dile getirmesinde zarar yoktur. Bundan çekinmemek lazım. Kürtlerin bu talebinin olması dolayısıyla karar verici olanın onlar olması gerekiyor. Devleti yok sayarak somut bu sorunlarla karşı karşıyaysan bir politika uygulayamazsın. Ayrılma hakkı da vardır. Bunlar Türk ve Kürt halkının çıkarına değildir. Hatta Suriye ve Irak’ıda kapsayan bir süreç ile genişleyebilmelidir. Bu sistem ile sorunu olanlar Türkiye’yi değiştirebilirler. Şu anda Kürtler bu sistemi dönüştürmektedir. Önceleri ak parti bu çatışmayı yaşıyordu. Ancak seçimlere doğru giderken devlet ile uyumu seçti.
9- Menderes Daşkıran: Feta insan merkezli bir anlayış. Bu sonra devlet merkezli anlayışın sonucu. Modernzminde sonucudur. Modernizmin imkânın sonsuzluğunun inkarı anlamı gelmektedir. Devletin merkezinden değil insandan hareket edilmesi gerekir. Devlet insanda olanı yeşermesine yardımcı olmalıdır. Sonuçlar üzerinden sorunu konuşuyoruz. İşin gerçeğine dayanmadığı için kavgadan başka bir şeye yaramıyor. Avrupa’da ütopyalar yazılmış. Bu yaşanmışlığın sonuçlarını görerek ütopyalar üretmemiz lazımdır. İdeal insan, ideal toplumun nasıl olması gerektiğini ortaya koymamız gerekiyor. Gündemleri tüketmememiz gerekiyor.
10- Beytullah Önce: Bu sorun egemenlik meselesine ilişkileniyor. Egemenlik kimde olduğunu bilmemiz gerekiyor. Kürtlerin Türkiye sorunu yaşanmaktadır. Farklı ülkelerde yaşayan Kürtlerin parçalanmışlığı vardır. 1912 de İngilizler çekilirken Kürtlere devlet hakkı vermeden çekilmesi problemi vardır. Kürtlerin kendi geleceklerine dair talepleri ne ise bunların ifade edip çözmek gerekmektedir. Karar verecek olan Kürtlerdir. Türkiye’de ortak yaşam çabasına karar verirlerse ona uyulmalıdır. İstanbul’da yaşayan bir Kürt bu dili öğrenme talebi olursa devlet bunu karşılamalıdır. Ortak bir dilde buluşup buluşulmayacağın halkın karar vermesi gerekmektedir. Vergi almak halka karşı sorumluluk anlamına gelmektedir.
11- Turgay Yılmaz: Yeni şeyler söylenmelidir. Var olan gerçeklilik kamuoyunda da gündeme gelmektedir. Çok dillilik örnekleri var. Dünyanın birçok yerinde uygulamalar var. Tartışıla tartışıla bu konular gündeme gelmelidir. Taşlar yerine oturacaktır.
12- Rüstem Budak: Soruna kaynaklık temsilciler anlamında BDP’nin rolününde tartışılması gerekiyor. Bu süreçte üstlendiği rol, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosundaki zihniyet paralelinde bir görünüm arz etmektedir. Kürtçü post- Kemalizm düşüncesine evrilmeye başlamıştır. Bu dönemde halk için, halk adına ve halka rağmen bir düzen oluşturmanın farklı bir versiyonu uygulanmaktadır. Sorunlar için birçok çalıştaylar yapılmaktadır. Aydınlar, yazarlar, siyasetçiler oturup karar alıyorlar ve bunu halka dayatıyorlar. Aydınlar bağlamında değerlendirilecek olunursa bunlara öncü, önderlik rolü verilirken halka daha pasif bir rol verilmektedir. Türkiye de bir millet çalıştayı yapılsa nasıl bir görünüm ve karar ortaya çıkar. 90’lı yıllarda bu sorunları konuşmuyorduk, şimdi konuşuyoruz. O zaman devlet biz konuşturuyor, düşündürtüyor. Aklımız devlet aklına mahkûm, önermelerimiz o çerçeveyi aşmamaktadır. Ak partiye açılım sürecinde projesi olmamakla suçlarken, bizim elimizde bir proje teklif var mı diye baktığımızda aynı yalınlık ve eksiliği görüyoruz.
13- Nesrin Gümüş: Devlet halkın görüş ve taleplerine olumlu yaklaşmalıdır. Herkes istediği gibi konuşabilmelidir.
Değerlendirme:
a. Sivil toplum ile: Her toplantı öncesi fırsat buldukça ziyaret edilip bilgilendiriliyor.
b. Milletvekilleri ile: faks ve mail ile tümüne davet gönderildi.
c. Medya: 14 yerel medya kuruluşu mail yoluyla davet edildi
Değerlendiren: M. Faik Bostancı Sakarya kMM Hamalı
07.01.2011 Sakarya kMM Toplantı Tutanağı
previous post