Yer : Sakarya Eğitim ve Psikololojik Danışmanlık Merkezi
Tarih: 04 Aralık 2009
Yerel Katılım:
1. İnşaat Mühendisleri Odası – Hüsnü Gürpınar (Bşk.)
2. Değirmen Dergisi – Rüstem Budak
3. SATSO – Metin Mükerrem Çetin (Yön. K. üyesi)
4. Müsiad – A. Şadi Tanış
5. İHD – Neslin Gümüş
6. Feta girişimi – Menderes Daşkıran
7. Mazlum-Der – Turgay Etçibaşı
8. Memur-Sen – Yusuf İlker Şahin ( Sakarya şb. Bşk.)
9. Eğitim-Bir-Sen – Türker Özen (Serdivan Tem.)
10. Destek çevresi – Necati Mert (Hikayeci,Yazar)
11. Destek Çevresi – Feyza Çiloğlu (Şehir plancısı)
12. Destek Çevresi – Mustafa Topkara ( Psikolog)
13. Destek Çevresi – Şaban Günel (Em. Metalurji işçisi)
Dinleyiciler :
1. Emre Durmuş
2. Mehmet Şimşek
3. Ö.Faruk Sofuoğlu (Memur-sen)
4. Hüseyin Açıkyol
Gözlemci-Katılımcı :
1.Sakarya Adalet Girişimi ( Özkan Güler )
Milletvekilleri: Katılmadı
Belediye Başkanları: Katılmadı
Mesaj Yollayanlar: Yok
Moderatör: Feyza Çiloğlu ( Şehir plancısı )
Medya: Katılan olmadı
Konular:
Genel konu: Aleviler ve Dersim
Yerel konu: Yerel Siyaset ve Demokrasi
Anayasa konusu: Haberleşme (telefon dinlemeleri) Görüşülemedi
Konuşulanlar:
1.Genel Konu: Aleviler ve Dersim
1. Şadi Tanış (MÜSİAD Y.Ü.): Konuya hakimiyetim yok. Bu güne kadar konuşulmayan, üstü örtülmeye ısrarla çalışılan konuların ardı ardına açılım olarak ortaya çıkarılması bana ilginç geliyor. Kanıma göre geçmişle yüzleşme üzerine çalışılıyor ve bir arınma çabası var. Bu olumlu.Ancak açılımların ardı ardına gelmesi nedeniyle oluşacak bir karmaşa içinde güme gitmesinden korkuyorum. Aileden gelen şiddet kültürünün manipülasyonu tehlikesi var.
2. Menderes Daşkıran (FETA): Sünni ve Alevi kültürlerinin ikisini yaşayan bir ailenin bireyi olmam nedeniyle konu hakkında oldukça bilgili olduğumu sanıyorum. Her iki tarafın tartışma, görüş ve anılarını dinlemek yoluyla ulaştığım sonuç; Bir bürokrat kesim kendi dışında kalanları düşman bilmiş ve sırasıyla hepsine karşı bir duruş sergilemiştir. Bu nedenle devlet zulüm uyguladığı her kesimden özür dilemelidir. Din dersleri yoluyla tüm kitleye baskı uygulanıyor. Her neye inanıyorsa insanların inançlarını özgürce -ibadethane dahil- kullanabilmelidir. Tanık olduğum anlatımlar, bu gün tartışılanlara birebir uyuyor.
3. Neslin Gümüş (İHD): Devlet, bu güne kadar kapalı, birlikte yaşama karşı, tekçi ve kendini korumaya yönelik bir duruş sergiledi. Bu aşılmalı yüzleşme ve arınma tamamlanmalıdır.
4. Mustafa Topkara (Psikolog): Bir trafik sorunu nedeniyle bir karakolda sıradan konuşmalarda Kürt ve diğer farklılıklara karşı ürkütücü duruşu gördüm. Temel Türk-Sünni duruş Aleviliği de dışlıyor. Bir Kürde kız vermekten daha zordur Alevi ye kız vermek. Alevi ile ciddi olarak toplumdan dışlanmış durumdadır.
5. Turgay Etçibaşı (Mazlum-Der): 2008 de ayrımcılık üzerine yayınlanan ayrıntılı raporda, bir Aleviye şiddet altında kelime-i şahadet getirtildiği ve 60 yıl önce Diyarbakır’ın %65 i gayri Müslim iken %01 lere düşürülmesi de yer alıyordu. “En iyi Kürt ölü Kürt’tür” dememeyi bana Mazlum-Der öğretti. Mazlum-Der her türlü ifade özgürlüğünün yanındadır. Devlet aslında tanrı benim diyor, bana tapacaksınız demeye getiriyor. Şiddet kullanmadan da karşı duruşlar olabilir. Bu günler, ifade özgürlüğü açısından düne göre iyi günlerdir.
6. Şaban Günel (Emekli metal işçisi): Konuya polemikle gireceğim. Bir kısım Dersim olayları başkaları ise Dersim İsyanı diyor. Kurucuların kuruluşta ve Lozan’da yaptıkları konuşmalara ve geçmişe bakılırsa, ne Kürdistan nede Dersim fethedilmiş topraklardan değildir. 1938 e kadar otonom yapıları vardır. Bu nedenle biat etmemişlerin isyan ettikleri söylenemez. Örneğin Hacı Bektaşi Veli ağabeyi öldürüldüğünde Anadolu’da bir süre uzaklaşıp, cepheden saldırılarla başarılı olamayacağını anlayınca geri dönmesi ile Dersim ve Kızılbaşlık ayrı ayrı konuşulmalıdır. Fransa, ABD vs. nin yerli halklara yaptıklarını sırf kendi yaptıklarımızı meşrulaştırmak için konuşmamalıyız. İttihatçılar devlet kitaplarında zalim olarak anlatılır. Bu nedenle Kemalistler de dahil olmak üzere müslümanlar, komünistler vs. nefret ederler. Ancak söz konusu 1915 kıyımı söz konusu olduğunda hep birlikte redderiz. Sonuç olarak, devler şiddetin kaynağıdır, bu tartışılmalı. Şiddetin olmadığı alanımız yok gibidir, ama devletin şiddetiyle bireysel şiddet karşılaştırılamaz. Bu karşılaştırma devlet şiddetinin meşrulaştırılmasından başka bir işe yaramaz.
7. Necati Mert (Hikayeci,Yazar): Dersim’de isyan var yada yok diyenler oldu. İsyan var desek bile İsyancı ile devleti ayırmak gerek. İsyancının kanunu ve kuralı yoktur ama devletin yasaları ve kuralları vardır ve bunlara uyması zorunludur. Dersim’de devlet tüm yasa ve kurallarını çiğnemiştir. İ.Sabri Çağlayan’ın anlatımına bakmak yeterli. Devletin dışında suçlu göremiyorum. Alevi olmak zor zanaattir. (bu konudaki özel yazısı ektedir.)
8. Metin Mükerrem Çetin (SATSO Yön.K. üyesi): Ben Dersim’in Tunceli olduğunu açılım sonrası öğrendim. Anadolu uygarlıklarını -Hititler vs.-tüm ayrıntılarıyla öğreten devlet var olan kültürleri benden saklamış. Üniversiteyi bitirmeme rağmen buları öğrenememiştim. İnternet sonrası kendi çabamla öğrendiklerimle yetinmek zorunda kaldım. Geçmişimi doğru öğrenme hakkımın olduğunu sanıyorum. Kabahatlerimizi bilmek ve düzeltmek istiyorum.
9. Hüsnü Gürpınar (İnş.Müh. Od. Bşk.): Herkes gibi ben de bu konunun cahiliyim.Ben de alevi düşmanlığı ile büyüdüm.Alevilerin hep kendilerini gizlemek zorunda kaldıklarını gördüm. Zulmeden devletten hoşgörülü devlete geçiş sağlayacak her türlü çalışmaya katkıda bulunmak istiyorum.
10. Yusuf İlker Şahin ( Memur-Sen Sakarya şb.Bşk): 600.yy. Osmanlı kendini ayakta tutacak yöntemler bulmuştur. T.C de tek parti, üstelik M. Kemal döneminde de kendine uygun yöntem olarak şiddet ve asimilasyonu seçmiştir. Bölgede ev dahil her yerde Atatürk’ün resminin eksik olmadığı ve her seçimde partisini en yüksek oyu aldığı gerçeğini bakarsak Devlet burada yöntem konusunda başarı sağlamıştır.
11. Rüstem Budak (Değirmen Dergisi): Tarih hesaplaşma ve kavga alanı değildir. Tarihsel olgular anlamak, yorumlamak, bugün ve yarın için konumunu belirlemektir. Dersim olayları vesilesiyle özelde cumhuriyet dönemi uygulamaları genelde ise Alevilik olgusunun tarihsel konumunu gündeme taşıdı. Alevilik ve Şia’nın ortaya çıkmasında öncül olan Kerbela olayındaki gibi tarihsel süreci hesaplaşma zeminine çekerek anlama çabası insanlar arasında onulmaz yaralar açtı. Dersim olayları diğerleri gibi yüzleşilmesi gereken olaylardan biridir. Ancak aleviler kimlik problemlerini muhalif bir konumda sürdürmeyi tercih etmektedirler. Bu muhalif çizgi renk körlüğüne sebep olmaktadır. Bu anlamda Türkiye’deki muhalif çizgiler tek parti dönemi olan Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü dönemini sorgulamamaktadırlar. Bu kutsal alanlar özgür ve bağımsız, anlamaya dayalı olarak sorgulanmadığı müddetçe sadece bir olay ile sınırlandırılan çerçeve bizi dar- kısır alanlara hapsedecektir. İlk kurucu iradenin Türkiye üzerinde halen etkisi süren konumunu iyi anlamalıyız.
12. Türker Özen (Eğitim-bir-sen Serdivan Tem): Milliyetçi bir gelenekten geliyorum. Şimdi ise farklılıklara bakışımda büyük bir değişiklik yaşıyorum. Mesela Çingeneleri ve kültürlerini çok sevdim. İnsanların birbirlerini tanıma fırsatları olmadı. Bireysel olarak bizlerde bunu aşamadık. “Haa bu alevidir” denildiğinde uzak durmayı öğrendik ama sorgulayamadık. Şimdi iş başa düştü, hoş görüyü tesis etmeye evden başlamak lazım.
13. Feyza Çiloğlu (Şehir plancısı): Arınma ve geçmişle yüzleşme tamamlanmalı. Ülkede hoşgörü tesis edilmelidir.
2. Yerel Konu: Yerel Siyaset ve Demokrasi
1. Mustafa Topkara (Psikolog): Seçimle gelenler görevden alınıp atamalar yapılıyor. Trajik olan Parti içi ve dışından tepki verilmiyor. Demokrasi kültürü yönünden endişeleniyorum. Darbe tartışmalarını gündeme taşıyan bir partinin seçimle gelen bir yönetimi görevden alması o partinin demokratlığını tartışır hale getirir. Parti içinden ve dışından tepkilerin gelmemesi ise –Ak Partinin- demokratlığını gözden geçirmesini gerektirir.
2. Turgay Etçibaşı (Mazlum-Der): Başta –Ak parti- partidir” diyemiyorum. Kitleler, seçmen, örneğin Tayip Erdoğan’a oy verdim diyorlar. Partide yer alanların büyük çoğunluğu genel başkan dışında üç beş isimde daha fazla isin sayamazlar. Yerel siyaset ve demokrasi açısından endişe vericidir.
3. Şaban Günel (Em. Metalurji işçisi): Sözünü ettiğimiz vesayet rejimidir. Seçilmişliğe önem veren bir kişi, seçilenlerin görevden alınmasına karşı çıkmalıdır. Bizler karşı çıkmamayı ve boyun eymeyi ana-babalarımızdan öğreniyoruz. Davranışlarımız buna göre şekillendi. Ön seçimler bu konuda bir önem taşıyordu. 12 Eylül sonrası parti adayları da cuntanın onayıyla tespit edildi. Yapılan yasalarla vesayet rejimine alıştırılıyoruz. Topkara’nın vesayet rejimine karşı çıkışını doğru buluyorum. Yasalar değiştirilmeden çözüme ulaşılamaz. Çok partili yaşama geçildi denir. Ama hiçbir zaman çok partili yaşama geçilmemiştir. Aynı sınıfın partileriyle çok partili hayat oyunu oynanmıştır. Ne pan Türkçü, ne pan- İslamcı ve nede Komünist partileri gibi partilerin çalışmalarına izin verilmiştir. Ayrıca var olan siyasi partiler de seçilmiş olsalar da iktidar olamamıştır.
4. A.Şadi Tanış (Müsiad): Anti demokratik uygulamalar partilerin dışında dernek ve sendikalarda da var. Demokrasi kültürümüzün yerleşmesi için, bu duruma ciddi itirazlarımız olmalıdır. Seçimle gelen yöneticilerin, genel merkezin, seçilmeden altı imzalı önce istifa dilekçeleri almalarına da seçildikten sonra istifa etmelerini istemelerine de karşı çıkmalıdırlar. Görevden alınanlar ısrarla seçimlere katılmalı tekrar seçilmek için çaba harcamalıdırlar.
5. Hüsnü Gürpınar (İnş.Müh. Od. Bşk.): Hem yerel hem de genelde demokrasi kültürü yok. Yasanın yol açtığı bu durumun düzeltilmesi için yeni yasalar acilen yapılmalıdır. Genel başkanların sultası kırılmalıdır.
6. Yusuf İlker Şahin ( Memur-Sen Sakarya şb.Bşk.): Memur-Sen başkanlığı üç dönemle sınırlayarak bir adım attı.
7. Rüstem Budak (Değirmen Dergisi): Türkiye’de yerel siyasetin imkânları cumhuriyetin kuruluşunda belirlenen çizgiler dâhilinde sürdürülmektedir. İlk meclislerde olduğu gibi Ankara’dan atanan milletvekilleri süreci halen devam ettirilmektedir. Saltanat sürecinin Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ile devam ettirilmesi 1950’deki göreceli olarak halkın sürece dâhil edilmesi ile sonuçlanmıştır. Halkın siyaset imkânı sadece sandıkta o atmakla sınırlandırılmıştır. Seçim barajı toplumsal kesimlerin temsilini zorlaştırmaktadır. İktidar olan belediye başkanları ve hükümet eden milletvekilleri sadece kendi o potansiyelinin temsilcisi olmaktadırlar. Yerelde örneğin Ak partili belediyenin yönettiği bir yerde diğer partililerin temsilcisi olamamaktadır. Diğer siyasal gruplar yönetim sürecinden dışlanmakta ve talepleri makul olsa bile dinlenilmemektedir. Demokratik sürecin aksamasından şikayet edenler eleştirdikleri kişilerin konumuna geldiklerinde anı hataları tekrara etmektedirler. Ahlakilik ve adalet zemininde yeni düşünüşün oluşması gerekmektedir.
8. Türker Özen ( Eğitim-bir-sen Serdivan Tem): Hiç kimse fazla demokrat olayım diye ayağına kurşun sıkmaz. Dolayısıyla iktidarını kaybetmemek için yasanın ona sağladığı fırsatları değerlendirir. Yasalar yapılmalıdır.
9. Menderes Daşkıran (FETA) : Herkes kendini önemsiyor. “Benim yaptıklarımı başkası yapamaz, ben kime görev verirsem başarılı olur” fikriyle yola çıkıyor. Bu da ahlaki bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu gözden geçirilmeli.
10. Feyza Çiloğlu (Şehir plancısı): İki öneri ve bir slogan; 1-Tek adam siyasetinden kurtulmalı 2-Aile içinde demokrasiyi tesis etmeli. yada“Demokrasilerde çare tükenmez”, “Çarelerde demokrasi tükenmez” olarak düzeltmeli.
Not: Zamanın ilerlemesi nedeniyle ANAYASA konusu görüşülememiştir.
M. Faik Bostancı: Sakarya Küçük Millet Meclisi Hamalı