Yer: Muş Baro Lokali
Tarih: 03.11.12
Saat : 13.00
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1/ İnsan Hakları Şube Başkanı (Saim Atılgan-Nurettin Tanış)
2/ Muş Teknikerler İl Temsilcisi (Mehmet Işık)
3/ Muş Kadın Derneği (Nurcan Çetinbaş)
4/ Yeşil-Der Bşk. (Celalettin Yılmaz)
5/ Damla Sanat Kültür Merkezi Der. (Sinan Bulakçıbaşı)
6/ Umut ve Gönül Elçileri (Nimet Ataş)
7/ Tütün koop. Başkanı (Şehmuz Solgun)
8/ Meya-Der (İrfan Kandemir)
9/ Genç Birikim Derneği (Salih Yüce)
10/ TEMA (İhsan Aytemiş)
11/ Muş Kültür Sanat Derneği (Kasım Sığınç)
b. Meslek Odaları:
1/ Ziraat Odası Başkan Yard. (Muzaffer Sonduk)
2/ Mimarlar Odası (Emrah Erol)
3/ Baro (Zahit Söylemez)
4/ Şeker İş Muş (Fikret Sancar)
c. Sendikalar
1/ TES İŞ Sendikası Temsilcisi (Ramazan Erdemci)
2/ Eğitim Sendikası (Necmi Erol)
3/ HKMO Muş Temsilcisi (İhsan Pişat)
4/ SES Sendikası (İdris Gürkan)
5/ Emekliler Sendikası (Mehmet Işık)
6/ Birlik Haber Sen (Muzaffer Sonduk)
7/ Bes-Kesk (Zahir Aktaş)
d. Gözlemciler:
Moderatör: Nurcan Çetinbaş
e. Medya:
1/ Muşun Sesi Gazetesi- Tuncay Çanga
Konular:
1: Genel Konu: Türkiye-AB İlişkileri
2: Yerel Konu: Açlık Grevleri
Genel Konu Üzerine Konuşulanlar Türkiye-AB İlişkileri
1/ Necmi Erol: Türkiye Cumhuriyeti devleti uzun zamandan beri Avrupa Birliği üyesi olmak istemektedir. Uygar dünya için bir değerler birikimi ve bütünü olan Avrupa Birliğinin üyesi olma yolunda nerde ise bütün hükümetlerin birer çalışması olmuştur. İlk iktidara geldiklerinde üyelik konusunda yoğun söylemlerde bulunan iktidarlar zaman içinde bu söylemlerini bir kenara bırakıp iç kamuoyunu tatmin yolunda sadece söylemler geliştirmektedirler.
0n yıllık AKP hükümeti de iktidarının ilk yıllarında bu konu ile ilgili kamuoyunda büyük bir beklenti ve umut yaratmış ancak zaman içerisinde bu beklenti ve umutların boşa çıkarıldığını görmekteyiz. İktidarlarının ilk yıllarında nerde ise birinci gündem maddeleri arasında bulunan ve bu konu ile ilgili diğer hükümetlerden farklı olarak bir bakanlıkta kuran AKP hükümeti zaman içerisinde üyelik konusundaki müzakere başlıklarını ya hiç başlatmayarak veya eksik yaparak aslında konuya verdiği önemi de ortaya koymaktadır.
Üyelik ile ilgili müzakere başlıklarının temel konuları arasına da bulunan ve demokratikleşme sorunun temelini oluşturan Kürt sorunun çözümsüzlüğü aslında bu konuda bütün hükümetlerin bu yolda ilerlemesini engellemiştir. Özellikle 2009 da bu yana AKP iktidarının Kürt sorununun çözümü ile ilgili strateji değişikliğine gitmesi bu konuda en önemli etken olmuştur. Özellikle bu tarihten sonra sorunun çözümünü bastırma ve şiddet yöntemlerinde arayan hükümet, ülke içinde ciddi hak ihlallerine neden olmuş içerde ve dışarıda hak ihlalleri ile ilgili ciddi eleştiriler almıştır.
2/Mehmet Işık: Necmi hocanın söylemlerine katılıyorum ayrıca; geldiğimiz noktada Hükümet AB yolunda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirip müzakere başlıklarını tamamlamak yerine nerdeyse AB tarafından kendisine pozitif ayrımcılık uygulanmasını ve kriterlerin kendisi için esnetilmesini isteyen bir pozisyona girmiştir. En son ilerleme raporunda kendisine yönelik yapılan eleştirileri bile taraflı görmüş bu eleştirilerin Kıbrıs’ın dönem başkanı olmasından kaynaklandığını ve yanlı bir tutum olduğunu iddia etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti AB üyesi olmak istiyor ise bu konuda ciddi adımlar atmalı, müzakere başlıklarını birer birer yerine getirmeli ve bunun anahtarı olan ve bir türlü çözüm geliştirilemeyen, sürekli kendisine ayak bağı olan Kürt sorununu demokratik çözümünü sağlamalıdır. Bu sorunu çözümü AB üyeliği konusunda da Türkiye’ye bir anahtar olacağı kanaatindeyim.
3/ Kasım Sığınç: Ülkemiz yaklaşık iki yüz yıldır yüzünü batıya dönmüş; demokratikleşmenin gelişmenin ve ilerlemenin adresi olarak batıyı referans alacağını ilan etmiştir. Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin de bu yönlü beyanatı olmuş ve girişimlerde bulunmuşlardır. Nitekim AKP hükümeti de 2002 seçimleri döneminden başlayarak bu başlığı sıkça kullanmış, demokratikleşmenin anahtarının Avrupa Birliğinde olduğunu, ülkemizi AB standartlarında bir ülke seviyesine getireceklerini her fırsatta dile getirmişlerdir. Yine özellikle ilk dönem AKP hükümetinin bu yönlü çok ciddi faaliyetleri olmuş; Hükümet, müzakere masasına oturma aşamasına gelinmesinde fevkalade çabalar göstermiştir. Hatta müzakere onayı alındıktan sonra Başbakan ülkemize döndüğünde sloganlarla Avrupa Fatihi olarak karşılanmıştır. Bu dönemde hükümetin başardığı ciddi demokratikleşme adımları atılmıştır. Bunları es geçmek mümkün değildir. Ancak ne zaman ki AKP, otoritesini tahkim etmiş, devlet kurumlarını birer ikişer ele geçirmeyi başarmış işte o andan itibaren sözde demokratikleşme söylemlerine karşın uygulamalarda hiç de demokratik olmayan, hukukiliği bile tartışılır tasarruflara gidilmiştir. Bugün içinde bulunduğumuz durumda CPT (İşkenceyi Önleme Komitesi) CPJ (Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi) gibi kurumlar ülkemize dönük ciddi eleştiriler yayınlamış; en son da AB Türkiye raporunda ülkemiz olumsuz bir noktada tasavvur edilmiştir. Bütün bunlara yaklaşımında Hükümetin bir özeleştiri sürecinin dışında davranarak, tamamen ilgili kurumları yıpratmaya çalışması da ayrıca endişe verici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Eksiklikleri gören, bunları gidermeye çalışan bir hükümet yerine, her şeyi doğru yapıyorum, kimse benim işime karışmasın, havası hakim durumdadır. Bütün bu yaşananlar ve ülkemizin yakıcı koşulları AKP hükümetinin AB'den uzaklaştığı, moda tabirle eksen kayması yaşadığı gibi toplumca beklentileri boşa çıkaran bir sürecin içine sokmuştur hepimizi. Ülke olarak AKP Kongresinde çekilen fotoğrafın dışında, AB ile ilgili çok ciddi beklentileri olan bir toplum olduğumuz gerçeğinden hareketle, AKP hükümetinin 2002 dönemi vizyonundan uzaklaşmasının faturasını çok ağır ödeyeceğimiz gerçeğini de unutmadan bir an önce toparlayıcı ve AB ile ilişkileri düzeltici adımlar atılmalıdır.
4/ Saim Atılgan: Arkadaşların konuşmalarına ekleyecek çok şey yok. Türkiye gelişim ve demokrasi için AB’ye üyeolmak için yıllardır mücadele etmektedir. Hükümet ilk dönemlerde AB’ye üye olmak için ciddi çabalar sarf ederken şimdi ki süreçte bu hassasiyeti göstermemektedir. İşkenceyi önleme komitesi, Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi gibi izleme değerlendirmede ciddi eleştiriler aldık. Bunun gibi birçok örnekler verilebilir. Biz bu süreçlerin devler tarafından daha gündemlerine daha yoğun olmasını ve demokrasinin gelmesi için ciddi adımlar atmasını bekliyoruz.
5/ İhsan Aytemiş: Ülkemizin AB ilişkileri maalesef beklenilen gibi gelişim göstermemiş birçok konuda geride kalmıştır. Açlık grevlerinin görünür olmaması ve ilişkilere yansımaması için hükümet çok çaba sarf ediyor. Arkadaşlarımız konuyu çok iyi özetledi. AB ile ilgili beklentilerimiz çoktur bunlar hükümetin gözünden kaçmamalı.
Yerel Konu Üzerine Konuşulanlar ‘‘Açlık Grevleri ‘’
1/ Zahit Söylemez: Biz Açlık grevleri ile ilgili bölge baroları olarak basın açıklaması yaptık. İyi bir katılım vardı. Elimizden ne gelirse yapmakla yükümlüyüz. Aslında açlık grevleri Türkiye’de ilk değil geçmişimizde de oldu. ^talep üzerine devletin temsilcileri de beyanatta bulunuyorlar. İstekler konuşulabilir çözüm bulunabilir isteklerdir. İstenirse bölgede ki barolarla başbakandan randevu alıp başbakanla görüşülebilir.
2/ Necmi Erol: Açlık grevleri deneyimi Türkiye’ye uzak bir deneyim değil. Bu gün için karşı karşıya kaldığımız somut durum için çözümüne ilişkin sivil bir inisiyatifin gelişmesi çok önemlidir. Biz bu taleplerin tartışılabilir durumu ile ilgili değil siyasi boyutu ile ilgili değil gelinen durumun çözümü ile ilgili insani ve vicdani görevimizi yerine getirmek amaçlı toplandık. Biz bu konu ile ilgili insiyatif almak zorundayız. Bu insanların ihtiyacını karşılayacak olan iktidardır. Ama görünen o ki Türkiye’nin geçmişte yaşadığı açlık grevleri ile ilgili devlet ders almamış aynı hatayı tekrarlamaya doğru gidiyor. Kimi dönemlerde adalet bakanları içerde yiyip içiyorlar dedikten sonra içerden ölüm haberleri geldi. Bu gün başbakan aynı söylemlerde bulunuyor. Aslında bu talepler karşılanabilir ve insani taleplerdir. Bu gün evrensel hukuk insanların kendi anadillerinde eğitim görmelerini öngörmektedir. Uluslar arası hukuk ve insan hakları bildirgesinde olmasına rağmen 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde yirmi milyon insan kendi anadilinde eğitim alamamaktadır. Bu aslında gasp edilmiş bir hakkın verilmemesidir. Anadilde savunma hakkı aynı şekilde, aslında içi hukukta bunu engellememesine rağmen 90 yıllık Cumhuriyet rejimi bu hakkın üstüne karabasan gibi çökmüş bu hakkı insanlardan almıştır. Diğer bir talep yine aynı şekilde ülkede 13800 tutuklu var ve bu yüz otuz sekiz bin tutuklunun içeresinde sadece bir tutukluya ayrı hükümlülük koşulları uygulanıyor bu dünya literatüründe olan bir olay değil. Tecridin yasak olduğu uluslararası bütün önergelere rağmen Türkiye Cumhuriyeti bunu uygulamaktadır. Biz burdan yola çıktığımızda bu üç talebin hak iadesi anlamına geldiğini ve karşılanabilir talepler olduğunu görüyoruz. Ama gel gör ki talepler karşılanmadı. Bunların yolu açılırsa 30 yıllık sürecinde önünü açmaya destek olacaktır. Sivil toplumun baskı oluşturması sahip çıkması gerekiyor. Anadilde eğitim talebi bugünden yarına gerçekleştirilebilecek talepler değil iyi niyet göstergesi önemlidir. Devlet erkanı bu güne kadar iyi niyet beyanında bulunmuş olsalardı bu gün bu noktaya gelinmemiş olacaktı. Adalet bakınının gidip bu tutuklularla görüşmüş olması anlamlıdır ama önemli olan iyi niyet beyanında bulunulmasıdır. İktidar tarafından bu güne kadar herhangi iyi niyet beyanı duymuş değiliz. İktidar bu siyesi müzakere sürecini başlatmayacağım diyor. Bedenlerini ölüme yatıran insanları kendi kaderlerine terk eden bir hükümet yarın bir gün ölüm haberleri geldiğinde iktidar bunun altında kalacaktı, hepimiz bunun sorumlusu olacağız. Biz nasıl engel olamadık diye bunun vicdani sorumluluğunu taşıyacağız. Bu gün burda bir araya gelmemiz çok anlamlıdır. Umut ediyorum ki ölümler olmadan çözüme ulaşır.
3/ Nurettin Tanış: Necmi bey durumu özetledi. Ben bir yerde bir yazı okumuştum onu sizinle paylaşmak istiyorum, eğer bir yerde ölüm-zülüm varsa bunu seyredenler zülüm edenlerin arasında olacaktır. Buna karşı bir şeyler değiştirmek istiyorsak bu haksızlıklara karşı durmalıyız göz yummamalıyız. İHD olarak kritik günlere giriyoruz mahpusların sağlık sorunu açısından. İHD, Muş Barosu ve Tabipler odası olarak Cumhuriyet başsavcısıyla görüştük ceza evinde bir komisyon kurup mahpuslarla görüşme noktasında bize ilk başta tamam dedi sonra onun sınırlarını aştığının farkına vardı ve adalet bakanlığı ile görüşmemizi istedi. Sürüncemede kaldığını görünce biz basın açıklaması yaptık. Bu haksızlığa sivil örgütlerin ses çıkarması gerekiyor. Avukat arkadaşlar aracılığı ile Muş’ta ki direnişçilerle görüşüyoruz. Muş’ta 15 kişi açlık grevinde.
4/ İhsan Aytemiş: Burada sizinle bir arada bulunmak çok güzel güç birliğimizin anlamlı olduğuna inanıyorum. Tema olarak biz 3 te kuvvetine inanıyoruz talep-takip-tepki STK’ların yapacağı bu olacak. Ülkemizde ne olursa olsun insanların ölmemesi gerekiyor. Devletin, Sivil Toplum Örgütlerinin ve halkın üzerine büyük görevler düşüyor. İnsanların ölmesi sorunu daha derinleştiriyor. Açlık grevinde olan insanlar ölüm noktasına gelmiştir. İnanç sahibi vicdan sahibi olan herkes buna sessiz kalmamalı. Yetkililerin acilen ve ivedilikle çözüm bulmalı. Zaten hükümetin demokratik açılımda da söz ettiği isteklerdir. Anadilde eğitim yada konuşma hükümetinde yer yer kabul ettiği ve desteklediği isteklerdir. Kürtçe Televizyon kanalları açıyor. Anadilde savunma kişilerin doğal hakkıdır. Bir an önce çözüme ulaşması gerekmektedir.
5/ Şehmuz Solgun: Biz bölgede yaşayan STK’larız bu acıyı en yakından yaşayan bizleriz. Hakikaten vicdanımız kabul etmiyor. Bu konuya çözüm için şöyle bir önerim var, her ilden 4 örgüt seçilse bütün siyasi temsilcilerle ve başbakanla bölgeyi temsilen görüşse burada ki isteklerimizi sunsa daha etkili olmaz mı? Barış için huzur için kardeşlik için. Biz bir araya geliyoruz ama kalıcı çözümler olmuyor sesimizi daha yükseklere duyurmamız gerekiyor.
6/ Kasım Sığınç: Biliyorsunuz Diyarbakır’da da bu tür çalışmalar üst seviyede yürütülüyor. Orda sivil bir insiyatif oluşturulmuş içinde siyasi kimlikleri olmadığı aydın sanatçı kişilerden oluşan bir grup bu grubun yanlış hatırlamıyorsam adalet bakanı ile bir görüşmesi oldu ama başbakandan ve cumhurbaşkanından randevu istediler henüz bir geri dönüş olmadı bu gruba. Dolayısıyla Diyarbakır’ın başaramadığı bir şeyi biz ne kadar başarırız bilmiyorum ama her yerelde kendi cephesinde basın açıklamaları yaparak toplanarak gerekirse örgüte çağrıda bulunarak ki örgüt şu anda bir talepte bulunuyor direk ona çağrıda bulunmak ters düşüyor ama gerektiğinde bunu da yaparak bir baskı mekanizması oluşturduğumuzda çok daha büyük sesler çıkacaktır. Hepimiz yüreği yanan vicdanlı insanlarız o yüzden buralardayız zaten. Kendi kendimize yetecek hale gelelim bölgedeki STK’lar la bir araya da gelebiliriz.
7/ Şeref Işık: Sürecin ölümle sonuçlanmaması için elimizden geleni elbette yapmak durumundayız. Necmi bey konuyu çok güzel anlattı kelimesi kelimesine katılıyorum. Muş’ta ki STK’larla bununla ilgili yürüyüşler yapmalıyız. Yüzlerce insan bedenini ölüme yatırmış bizde gerekirse sokaklarda meydanlarda destek olacağız.
8/ İdris Gürkan : Arkadaşlar ortak noktalara değindiler çok uzun anlatmayacağım, söylemlerin hepsine katılıyorum. Artık direnişçiler su bile alamayacak duruma gelmiş, gürültü ve sese karşı fazla duyarlı hale gelmiş hayati tehlike başlamış durumda. Bu insanlar bir halkın taleplerini dile getiriyorlar bu talepler için ölmeye gerek yok acı çekmeye gerek yok. Dünyanın diğer yerlerinde bu talepler için insanların bu denli acı çektiğini söylerseniz insanlar size güler. Çünkü bunlar en doğal haklardır. Bu 800 insanın talebi değil bu milyonlarca i,nsanın talebi ve hakkıdır. Bu talepler için insanların ölmesi bütün bir Kürt halkını ilgilendirir şu anda bütün bölge ayakta. Çocuk, erkek, kadın, yaşlı STK’lar bu talepler hepimizin talepleridir diyor. Allah korusun içerden ölüm haberleri gelirse ben artık bu ülkede iyi şeyler olacağına inanmam. Olan inanç bitecektir toplumda kırılma yaşatacaktır. Biz artık bu savaş bitsin genler ölmesin diyoruz. Bu ülkenin yoksul çocukları ölmesin artık. Zamanımız çok az her geçen güz ordaki insanların ölüme bir adım daha yaklaşması demektir. Hükümetin duyarsızlığı bizleri üzmektedir. Biz artık barışçıl adımlar bekliyoruz. Burda siyasiler yok ama biz isteklerimizi onlarla da paylaşmalıyız.
9/ Nimet Aktaş: Türkiyede ki ceza evlerinde yaşayan halk ölü sayılır çünkü özgürlükleri elinden alınmış bir halktır. Ben açlık grevine destek olmak için Kızılay Güven parkta açlık grevine girdim. Biz ruhen olmasa da bedenen bu arkadaşları kurtarabiliriz. STK’lar olarak Muş’ta proje olmadan çalışmıyor diğer illere gittim gördüm orada insanlar birbirleri ile çalışıyor ve birbirlerine destek oluyorlar. Biz neden burda yapmayalım. Kalıcı çözüm Ankara’da sürekli eylemler ve basın açıklamaları ile sağlanabilir. Başbakanın bizi muhattap almalı biz onu seçtik o bir seçilmiş ama bu ülkede seçilmişlere şak şaklık yapıyor.Açlık grevlerinde olanlar sadece Kürtler değil Laz’ı da Türkü de Kürdü de beraber girmiştir. Kamu oyunnda sadece Kürler açlık grevinde imiş gibi yansıyor. Biz insanca yaşam istiyoruz.
10/ Mehmet Işık: Katılımcıların tüm söylemlerine katılıyorum ayrıca, sen hükümet olarak 13 yıl boyunca tecrit altında bulunan sayın Öcalan’la görüşme yapıyordun 15 aydır tecrit uyguluyorsun. Tecridin kaldırılması hükümetin sorunu bunu yaparsa bedenlerini ölüme yatıran 800 kişinin ölümden dönmesini sağlayabilir. Anadilde eğitim ilahi ve insani bir haktır. Evrensel hukuk içeresinde bazı yasalarla sorun çözülebilir. Ama hükümet dilleri lal, kulakları sağır, gözlerini kör ederek hiç bir şekilde olaya eğilme konusunda gayret göstermiyorlar. Biz hükümetten iyi niyet göstergesi bekliyoruz.
11/ Muzaffer Sonduk: Bir misal vermek istiyorum bir adam yüksek bir yere intihar için çıkınca itfaiye ne yapıyor yere süngerler seriyor çadırlar seriyor polis ve ilgili merciler gelip hemen müdahale ediyor. Açlık grevinde olanlar için bir şey yapılmıyor. BDP bu konuda yalnız kalmamalı bu bölgede seçilen AKP’li de CHP’li de bu soruna çözüm getirmeli onlar buradan seçildi. Bunların duyarsız kalması beni çok üzüyor. Belki başbakandan çekindikleri için geri planda kalıyorlar ellerini vicdanlarına koymalarını öneriyorlar.
12/ Zahir Aktaş: Arkadaşlar çok iyi özetledi. Kürt meselesi denince hep aklıma Filistin geliyor. Kürt’lerle %90 ortak noktaları var. 2011 Mayıs ayında orda açlık grevi vardı 1600 insanın talepleri tecridin kaldırılması idi dünya kamuoyu ve özelikle Türkiye’nin baskıları ile tecrit kaldırıldı. Türkiye kendi sorununu görmezden gelip diğer ülkeleri demokrasi konusunda uyaran bir ülke. Hükümet kendi ülkesinde olan sorunları dışarda yokmuş gibi davranması grev yoktur demesi içimizi acıtmıştır.
13/ Celalettin Yılmaz: Bu konuları konuşurken iktidarın mevcut siyasi yapısını ve duruşunu göz arda etmemek gerek. Hükümetin şu anda içinde olduğu ruh hali ben çok güçlüyüm ve haklıyımdır. Bu haklılığını kabul ettirmek için gerektiğinde yalan bile söyleyebiliyor. Yüzlerce kişi açlık grevinde iken 1 kişi olarak göstermeye çalışması gibi.Hükümet daha çok duyarsızlaşabilir şiddeti arttırabilir. Hükümetin hep üzerine gidilirse savunmacı bir yaklaşım sergileyebilir.
14/ İhsan Pişat: Arkadaşların söylemlerine yakınım. Biz oda olarak ta şunu kabul etmiyoruz Ak parti iktidardır onunla görüşmeliyiz ve ona söyletmeliyiz bu eylem tarzı zaten Ak partinin istediği eylem tarzı. Bu konu ile ilgili STK’lar siyasi parti temsilcileri ile görüşmek gerek. Ama vekillerin bu konularda sıkıntılı Muş’un hangi işinde ellerini taşın altına koydu ki? Biz toplum olarak çok unutkanız daha önce ölenleri unuttuk yine olmaması için elimizden geleni yapmakla mükellefiz.
15/ Emrullah Eol: Bu süreçte var olan tecrit 10 yıldır var. Savunma hakkı isteyen direnişçiler olmadan biz buna karşı duyarlılık oluşturmadık. Onların fedai direnişi olmasa yine her şeyden habersiz kalacaktık. Sayın Öcala’a karşı yürütülen tecritin üzerinde durulması gerekiyor. Yaşamın olduğu her alanda dile getireceğiz.
Öneriler : Mail ya da mesaj yoluyla öneriler gönderilecek.
Ortak Sonuç : AB ilişkilerinin beklenen derecede iyileşme göstermemiş eksikliklerimiz demokrasinin gelişimine engel olmuştur. Hükümetin AB uyum sürecinde beklenen ilgiyi ve hassasiyeti göstermediği konusunda ortaklaşılmıştır.
Değerlendirme:
a. Sivil toplum ile STK ve belediyeler ile toplam 115 kişiye SMS yolu ile bilgi verildi,
b. Milletvekilleri ile önce bilgilendirme mesajı gönderildi sonrasında telefonla 4 milletvekili ile görüşüldü,
c. Katılımcılarla daha önceden STK ile yapmış olduğumuz toplantıda yerel belirlememiştik son süreçte gündemde olan açlık grevlerinin konuşulmasına karar verildi.
d. Medya ile 2 ulusal 6 yerel gazetelere mail ve sms yolu ile bilgilendirme yapıldı. 1 yerel gazete katılım sağladı.
Sonuçlar: Sivil Toplum Kuruluşları ve katılımcılar birbirlerini dinledi. Toplantı düzenine uygun bir katılım gerçekleştirildi. M. Vekilleriyle tek tek görüşülmesine rağmen kimsenin katılmaması STK’lar tarafından hoş karşılanmadı. Mutfaktan milletvekillerinin katılımlarını sağlamaları konusunda çalışmalara devam etmeli.
Değerlendiren: Nurcan Çetinbaş – Gülcan Aktaş
03.11.2012 Muş kMM Toplantı Tutanağı
previous post