YER: Bodrum Belediyesi Meclis Salonu
TARİH: 6 Ekim 2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Bodrum Demokratik Anayasa Platformu – BDAP (Güngör Sezgün)
2 / Modern Toplum Platformu Bodrum Şb. (Aysun Bulut, Başkan)
3 / BodrumArt (Bilge Yüceoral)
4 / Bodrum Kadın Dayanışma Derneği – BKDD (Figan Erozan Şendikmen, Başkan)
5 / Halkların Demokratik Kongresi – HDK (Nuri Alikoç)
6 / PEDESA (Mehmet Melengeç)
7 / Bitez Tanıtım Vakfı – BİTAV (Temel Orhun, Başkan)
8 / TEMA Vakfı Bodrum Şb. (Haluk Ortaç)
9 / Gümüşlük Akademisi Vakfı (Emre Çetinkaya, Genel Sekreter)
MESLEK ODALARI
1 / Bodrum Deniz Ticaret Odası – DTO (Rüştü Tezcan, Meclis Başkanı)
SENDİKALAR
Sendika katılımı olmadı.
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Ergin Cinmen (Avukat, Muğla Barosu)
GOZLEMCİLER
1 / Şahap Atasoy (BDP)
2/ Burak Söğütlü (MHP)
3 / Yüksel Selek (Yeşiller Partisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ Milletvekili katılımı olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Bodrum Konacık Belediyesi (Mehmet Tosun)
MESAJ YOLLAYANLAR Mesaj yollayan olmadı.
DİĞER KATILIMCILAR Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 14 izleyici katıldı.
MEDYA
1 / Bodrum Kent TV
2 / TRT 1
3 / Anadolu Ajansı
MODERATÖR Ergin Cinmen, Avukat, Muğla Barosu
KONULAR
GENEL KONU: Yeni yasama yılında TBMM’den beklenenler
YEREL KONU: Bodrum’un Geleceği: Kentsel Dönüşüm ve Bodrum
ANAYASA Genel konu ile ilişkili olarak
KONUŞULANLAR
1 / Ergin Cinmen (Moderatör): Meclisten önümüzdeki dönemde ne istiyoruz derken, kendimi bazen ağır giden, bazen çok hızlı giden bir trenin penceresinden bakan insana benzetiyorum. Hızlı ve yavaş enstantaneler, ama şunu aklımda tutayım derken, beş dakika sonra giden trenin hızıyla baktığımda ilk gördüğümü unutuyorum. Bu kadar hızlı bir gündemi olan bir memleketteyiz biz. Dolayısıyla bu sorulduğunda bir an bir şey söylüyorsunuz, ama daha sonra çok daha başka bir şey söylüyorsunuz. Yani bu kadar farklılıklar içeren konular iç içe giriyor. Meclisten bu dönemde şu an itibariyle ne bekliyoruz? Hangi derdimize çözüm bekliyoruz şeklinde düşünce açıklamalarımıza başlayalım.
2 / Yüksel Selek (Yeşiller Partisi): Ben hakikaten konuşmak istemiyorum şu anda. Gündem çok hızlı, yakalayamıyuoruz. BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları konuşulacak, Suriye ne olacak… Gündem bu kadar sıcakken, meclisi egemenliği, ablukası altına almış olan bir oy potansiyeli var. Onlar kendileri meclisin gündemini belirliyorlar. Dışarıda da PKK belirliyor gündemi. Dolayısıyla biz yurttaşlar olarak bir trenin pencerelerini bile göremiyoruz, hızla önümüzden geçip gidiyor. Arkadaşlardan derde derman bir şey söyleyecek olan varsa, konuşsun. Ben konuşamayacağım.
3 / Rüştü Tezcan (Bodrum Deniz Ticaret Odası): Çok duyarlı olduğum bir nokta var, oradan başlamak istiyorum. Oğlum 1989 doğumlu. 1990’larda çok rahattım. Bu Kürt sorunu herhalde 5-10 yıl içinde biter diye bireysel olarak dert etmiyordum. Oğlum 10 yaşına geldi, 20 yaşına geldi, üniversiteyi bitirdi, askerlik zamanı geldi, ben artık geceleri uyuyamaz hale geldim. Yarın benim oğlum da askere gidecek ve bu meselenin içine düşecek. Herhangi bir şekilde bir taraf olmadığı halde, nereye nasıl tavır alacağını bilmeden bu savaşın içinde yer alacak… Toplumsal açıdan baktığımda da, herhalde buna kimsenin itirazı olmaz, Türkiye’ye son 10-20 yıldır maddi, manevi, ekonomik olarak, toplumsal olarak, kültürel olarak en büyük zararı veren mesele bu meseledir, bu sorundur. Çözüleceğine, hafifleyeceğine, giderek artan, büyüyen bir şekilde devam ediyor. Bütün değerlerimizi, ekonomik, maddi manevi bütün değerlerimizi buraya harcıyoruz. Belki ülke gelişiyor olabilir ama çarpık geliştiği bence çok ortada. Dolayısıyla benim meclisten ve herkesten, önce anne ve babalardan beklentim var. “Oğlum vatana feda olsun” diyen zihniyeti ben hiç anlamıyorum. Anne babalardan, bireylerden doğru uzanarak toplumsal barış istemeliyiz. Yurtiçi böyleyken, bir de Suriye, Irak gibi bir yurt dışı çıktı. Oralara asker göndermekmiş, müdahale etmekmiş gibi şeyler. Bunlar bana çok ters geliyor. Birinci ve en temel önceliğim barışın sağlanmasıdır. İki taraf da bunu istiyor ama her ikisi de kendi şartlarına öncelik veriyor. Herkesin birbirine doğru yaklaşması çok önemli. Belki de en temel çözüm bu ve bu nedenle bir çözüme varılamıyor. Meclisin birinci önceliği toplumsal barıştır, yurtta barışın sağlanmasıdır. Kürt sorununun/meselesinin halledilmesidir.
4 / Osman Cavit İyigün (Bireysel katılım): 15 yıldır Bodrum’da yaşıyorum…Hayatım siyasi ve sosyal mücadelelerle geçti. Ben yaşamın sosyal, siyasal ya da ekonomik hiçbir sorununun bütününü görmeden, parçaları bütünle birleştirmeden düşünülemeyeceğini, doğru bir neticeye gelinmeyeceğini düşünüyorum. Mesela Dünya-Türkiye-Bodrum birlikteliğiyle bakıyorum perspektif olarak. Dünyadaki gidişatın parametrelerinden birine bakıyorum; 2. Dünya Savaşı sonrası silah ve savaş sanayi tek kalem birinci sıradadır. Oysa savaş sonrası NATO komünizmi Avrupa’ya sokmamak için kuruldu. Varşova Paktı gitti. NATO niye var? Dünya barışı için var deniyor. Tek tip silah sanayi var, bunun için dünya organizasyonu var. İkinci, üçüncü kalemler hep değişmiştir. Kimi petroldür, kimi bankacılıktır, değişik kalemler girmiştir ama savaş sanayi hiç değişmemiştir, hep birincidir. Ama savaşmak için merkezi ülke, dünyayı yöneten merkezi ülke var. Fas’tan Afganistan’a kadar hep savaş ülkeleridir. Evrensel, tarihsel, sosyal boyutta iki parametre var: Milliyet olgusunu kaşıyacaktır ve din olgusunu kaşıyacaktır. Bu kaşınmalardan başarısızlık şansı yoktur, mutlaka kapıştırır toplumları. Avrupa toplumlarını da Asya toplumlarını da kapıştırır. Bunu barış ve demokrasi adına yapar. Gelen tüm yöneticiler paket servis ediyor. Gerçekten barışa inananlar, barış isteyenler yok edilir. Türkiye’ye de böyle bakıyorum. Ne olursa olsun savaş sanayi için çalışacağız. Yönetenler gerçekten toplumun özgür iradesiyle mi gelmişlerdir oraya, yoksa uluslararası organizasyonla mı gelmişlerdir? … Haklı-haksız parametresinin mutfağı her zaman bulunabilir. Fethullah Gülen’i ben bulmadım. Onu paketleyen, yetiştiren bir güç var. Şu anda büyük proje İran ile Türkiye’yi kapıştırmaktır.
5 / Emre Çetinkaya (Gümüşlük Akademisi Vakfı, Genel Sekreteri): Yapılan sunumda ülke gündemine ilişkin acilen çözüm bekleyen birçok konuya işaret edildi. Ben kayıtlara geçmesi için sunumla ilgili bir eksikliği dile getirmek istiyorum. O da doğa ve çevre meselesi. İktidarın bu meseleye yaklaşım tarzı… Bu konuya pek değinilmemiş. Tabii ki, bölgesel ve toplamsal barıştan yeni anayasaya kadar toplumsal, siyasal, kültürel hayatımızı tehdit eden birçok sorunla karşı karşıyayız. Ama doğa ve çevreye yönelik tehdidin de telafisi yok. İktidarın siyasetinde bu konuya ilişkin en ufak bir duyarlılık göremiyorum. Aksine tehdit oluşturuyorlar. Şunu söylemek istiyorum, bir iktidarın doğa ve çevre sorunlarına yaklaşım tarzı ve zihniyeti o iktidarın temel demokrasi değerlerine, ekonomi politikalarına ve siyasete yaklaşım tarzı ve zihniyetinin de belirleyicisidir. Doğa ve çevre sorunlarına karşı toplumsal duyarlılığın oluşmasına katkı sağlamalıyız. Bunun dışında, yeni dönemde TBMM'den ne bekliyorsunuz diye sordunuz. Kişisel olarak maalesef en ufak bir beklentim ve ümidim yok. Temsil ettikleri zihniyet açısından yok. Belki bir kuşak sonra… Ama tüm kesimleri birleştirecek bahsettiğim toplusal duyarlılığın gelişmesi yönünde bir ümidim var.
6 / Dr. Nükhet Vural (Bireysel katılım, FTR Uzmanı): Yaklaşık 10 yıldır Bodrum’da görev yapıyorum. Ülkemizin siyasi, ekonomik, kültürel, terör gibi sorunları varken, benim bahsedeceğim konu çok ayrı, hayatın içinden, sosyal bir konu ama Ayhan Bey’le geçen hafta içinde bir projeyi paylaşmıştık. Toplumumuzda artık yaş ortalaması artıyor. Bodrum’da bir şeyler yapmak lazım. Hepimizin kendi bildiği alanlarda bir şeyler yapması lazım. Ben hekimim. Beş yıl İzmir’de bir geriatri merkezinde çalıştım. Oradaki çalışmalarımdan, tecrübelerimden yola çıkarak Bodrum’la ilgili bir projeyi gündeme getirdim. Bodrum Lions Kulüp ve Mausoleum Lions Kulüp destek oldu ve birlikte bunu yürütelim diye giriştik. Konu Alzheimer, ileri derecede unutkanlık ve bir hastalık boyutuna varması (konu hakkında bilgi verdi). Burada şunu yapmak istiyoruz: Özellikle bu kişileri gençlerle bir araya getirelim ve bir takım aktiviteler yapalım istiyoruz. Özellikle bu kişilere bakan kişilere yardım eli uzatalım. Onlara eğitim verelim, onlara destek çıkalım, zaman zaman onların yükünü hafifletelim, vb. Onların bakım sorununu paylaşabilmeyi hedefliyoruz ilk basamakta. Bu iş birkaç basamaktır. Başarabilirsek eğer hedefimiz buraya bir merkez kazandırmak. Sürekli bakım merkezi yapmak ve bunu başarabilirsek, ücretsiz kalınabilecek bir merkez haline dönüştürmek. Bunu paylaşmak istedim. Bu konuda çalışmayı arzu ederseniz bir danışma hattımız da vardır, e-posta adresimiz vardır.
Ayhan Ongun (BkMM Mutfak): Bu konuda TBMM’den neler bekleyebiliriz. Bir çalışma var mıdır anlamında sormuştum ben.
Dr. Nüket Vural: Devlet bir yasa çıkartı sonunda, ama sivil toplumun isteğinin dışında bir yasa çıktı. Olması gerekenlerin dışında. Devlete çok kırgınım. Ama biz de bir şeyler yapmalıyız.
7 / Haluk Ortaç (TEMA Vakfı): … Hangi konuyu ele alırsak alalım, örgütsüz bir toplumuz. Bu toplumun bundan sonra Meclis’ten bir şey bekleme hakkına sahip olabilmesi için iç dinamiği veya sivil itaatsizliği örgütlenebilir olmalı. Bu ölçüde Meclis’e bir şey yaptırabilme şansımız var… Biz de bunu şimdiye kadar yakalayamadık, bundan sonra da yakalayabileceğimizi pek sanmıyorum… Çevre ve doğa olmadan hiçbir şey olması mümkün değil. Atatürk’ten bu yana, sağ bu memleketi tüketmiştir, sol ise hiçbir zaman çevreye ve doğaya önem vermemiştir. Sonuçta, derdini kime anlatacaksın? Örgütlenemediğin süre içerisinde hangi politikalara anlatacaksın? TEMA Vakfı, su yasa tasarısını Meclis’in gündemine getirdi ama hiçbir gazetede, TV programında görmediniz, çünkü gündemde engelleniyor. TEMA Vakfı, bilim kurulu ve akademisyenleri Türkiye’deki suyu değerlendirdi. Suyun bir kaynak olmadığını, suyun bir varlık olduğunu, suyun hayat olduğunu ve susuz da hiçbir şey olmayacağını söyledi. Özellikle son dönemde Sanayi Odası’nın kar yapan şirketlerine baktığınızda, artık su satan şirketlerin ön planda olduğunu görüyorsunuz. Suyun bir ticari varlık olmayıp, suyun bir hak olduğunu, herkesin eşitliklerde bundan faydalanması gerektiğini, suyun Türkiye için son derece kıymetli olduğunu ve Türkiye’nin su fakiri bir ülke olduğunu ortaya koyan ve burada çözümler üreten bir kitapçık hazırladık. Ama hangi konuyu alırsak alalım, örgütsüz bir toplumuz. Burada bile salonun büyük bir kısmı bireyseldir, örgütsüzdür, bayılırız mikrofonda konuşmaya ama tolumun büyük bir çoğunluğu elini hiçbir zaman taş altına koymaz. Taşın altına koyanlar eleştirilir. Bu siyasi partilerde böyle, derneklerde böyle. Sonuçta ne olacak da bu değişecek? Yine bu insanlar buna çözüm bulacaklar. Meclis’te sesimiz duyurmak ne kadar mümkündür. Zordur. Meclis’in ilgisi doğa ve çevreyi inanılmaz bir biçimde göz ardı etmektedir… Kalıcı, varlığını uzun süre devam ettirici örgütlerden maalesef yoksunuz. TEMA var, ama TEMA da şaibeli, tartışılır… Toprağa, suya, atmosfere sahip çıkmadan konuştuklarımızın hepsi boş. STK’ların örgütlülüğü bu açıdan çok önemli.
8 / Mehmet Tosun (Konacık Belediye Başkanı): [BkMM notu: Önce Kentsel Dönüşüm ve ardından Büyükşehir belediyeswi olmakla ilgili olarak konuştu. Konuşmasının çok uzun olması nedeniyle buraya sadace Kentsel Dönüşüm konusunu özetleyerek alıyoruz. Tam konuşma metnini ek olarak gönderiyoruz]
KD, gecekondu bölgesindeki yatay yapılaşmayı dik bir hale getiriyor. Dikmen Vadisi, Esenboğa Havaalanı yolu projesi, vb. güzel, anlamlı projeler ama şeffaf değil. Bunlar daha şeffaf, daha katılımcı hale getirilmeli ve daha halkın görüşleri doğrultusunda yapılmalı. Afet riski taşıyan, niteliksiz binaların yıkılmasıyla başlandı… Bu çalışmaların sosyal, kültürel ve eğitimsel boyutları da var. O gökdelenleri yapmakla mesela çözülmüyor, işin sosyal boyutuna da eğilmek lazım, eğitim ve kültürel boyutuna eğilmek lazım. Çok farklı halk kitlelerin orada bir arada yaşamak zorunda olduğu durumlar oluşuyor. Bunlara hazırlıklı olmak lazım. Türkiye olarak artık niteliksiz gecekonduları yıkmak suretiyle daha nitelikli, çağdaş, çevreye de uyumlu modern mahalleleri, modern kentleri inşa etmek zorundayız. İşin bir diğer boyutu da, her depremden sonra bu konuya eğiliyoruz. Radikal kararlar alıp, üzerine gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. KD projelerinin Türkiye genelinde devam etmesi lazım, ama halkı daha fazla bilgilendirmek suretiyle, artık bunu yerel yönetimler mi yapar, il özel idareleri mi yapar onu bilemiyorum. İşin TOKİ ile devam eden süreçlerinin daha şeffaf devam etmesi gerektiğini düşünüyorum… Biz ülke olarak bunu ciddi bir planlamadan geçirerek, alt yapısını da oluşturarak devam ettirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu genel tanımlamadan sonra Bodrum özeline indiğimizde, biz diğer illerin mantığıyla burada KD projesi gerçekleştiremeyiz, çünkü Bodrum’un kendine özgü bir yapısı var. Mesela iki katlı bir yapılaşması var. KD projelerinin ortaya çıktığı ve rantabl olduğu yerlere baktığımızda, buralarda çok geniş alanlar bulmak zorundasınız ki yatırım fizıbl olsun. Biliyorsunuz, TOKİ konutları kat karşılığı hizmet satın almak suretiyle ya da müteahhitlere vermek suretiyle yapıyor genelde. Bu da demektir ki 100 tane konut yıkılıyorsa, 50’si vatandaşa gidiyor, 50’si müteahhide gidiyor. Yani bir kar gerçeğinden hareketle bu yatırımlar yapılıyor. Bodrum’da bunu yapma şansımız yok. Biz burada ne yapabiliriz? Afet riski taşıyan konutlarımızı tespit edebiliriz. Burası da deprem bölgesi. İki kattan taviz vermemek suretiyle yeniden binalarımızı projelendirip, yıkılması gerekiyorsa yıkıp, bina teknik anlamda incelendikten sonra, beton analizleri vb. yapıldıktan sonra, eğer sağlamsa güzelleştirebiliriz, iyileştirebiliriz. Bu anlamda olmasa bile lokal bir takım çalışmalar yapıyoruz. “Yenileme ve iyileştirme çalışmaları” diyorum ben Bodrum özelinde… Bodrum’da derhal konutları bir gözden geçirmemiz lazım. Şu anda Bodrum Yarımadası’nda benim elimdeki verilere göre 130.000 bina var ve bizim nüfusumuzda 134.000 yanlış hatırlamıyorsam. Neredeyse 1binaya 1 kişi düşüyor. Yeni yapılaşmaları güzelim koylarımızda, tahribat olmayan bölgelerde yapmak yerine, ikinci konutlarımızı turizme kazandırmak suretiyle yapmak lazım… Hem alt yapı hem de üst yapı anlamında sıkıntılarımız var. Turizm yapmakla ilgili 12 ay hedeflerimiz var. Burada sabit yaşayan insanlarımız var 130.000 civarında… Özellikle ikinci konutların turizme kazandırılması konusunda hep birlikte çalışma yapmamız lazım. Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre bu konutlar yılın neredeyse 15 gününde kullanılıyor. Yani satın aldıktan sonra ilk yıl vatandaşımıza cazip geliyor ama sonra kalma süresi gittikçe azalıyor. Demek ki biz bu konutları kullanmıyoruz. O zaman ne yapmamız lazım? Yeni otellerimizi yeni çevre tahribatı yaparak yapmak yerine oralara yönlendirmemiz gerekiyor. Bu da belediye eliyle, kamu eliyle, bakanlıklar eliyle desteklenmek suretiyle vatandaşın önündeki, yatırımcıların önündeki prosedürleri de azaltmak suretiyle çözmemiz gerektiğini düşünüyorum. Her şeyden önce Yarımada’nın bütüncül bir planlamaya ihtiyacı var. Bodrum Yarımadası’nda planlama meselesi o kadar ilginç ki neredeyse birbirinden farklı 8-10 tane kurumun planlama yetkisi var. Başta belediyelerin var; sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın var, bunun kuruluş sürecinde aldığı ilave yetkiler var; Turizm yerlerinde Turizm Bakanlığı’nın yetkisi var; eğer doğal sit alanıysa yeni tabiriyle Tabiat Varlıkları’nın yetkisi var; arkeolojik buluntular varsa Kültür Varlıkları’nın bir yetkisi var; TOKİ’nin var; Özelleştirme İdaresi’nin plan yapma yetkisi var; organize sanayi bölgelerinin plan yapma yetkisi var; yeni kurulan kalkınma ajanslarının kanunla verilen planlama yetkisi var. Yani bu kadar çok kurumun planlama yaptığı bir ülkede planlamayı da sürdürülebilir kılmanın mümkün olmadığını düşünüyorum… Hadi Organize Sanayi Bölgesi ve TOKİ falan olmadığı için biz muhatap olmuyoruz ama Yarımada’nın kuzeyi hala turizm alanı, ama güneyi değil. Kuzeyi ile güneyi arasında hiçbir fark yok bana göre. Bu bizim sıkıntımız, ama ben Ankara’daki planlama yetkilerinin de tek bir bakanlıkta toplanmasının gerektiğini düşünüyorum… Bana göre bizim bir Ankara, İstanbul, İzmir mantığıyla bir KD projesini düşünmememiz gerekiyor. Elimizdeki binalar eğer sağlamsa, kullanılabilirse, bunları iyileştirebiliriz. Bir takım cephe düzenlemeleri yapabiliriz; bahçe tanzimleri yapabiliriz… Bodrum’a özgü değerlerle bir yerinde iyileştirme ve yenileme çalışmaları yapmamız gerekiyor… Mahalli yeniden yapılanmayla bunlara bir çözüm bulunur. Bunların masaya yatırılıp, seri şekilde konuşulup, icraata geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bodrum’da biz çok toplantı yapıyoruz, çok fikir üretiyoruz fakat bu fikirleri söylemden eyleme çok geçiremiyoruz. Hangi yetkili merci bunları eyleme geçirecekse onunla hızlanmamız lazım. Yoksa, Bodrum’da ana lokomotif olan turizm sektörü alarm veriyor şu an. Rakiplerimiz var dünyada. Yunanistan mesela, ekonomik gidişin kötü olmasından kaynaklanan enteresan uygulamalar yapıyor. Yarışamayacak düzeye geliyoruz. Bundan kastettiğim devasa oteller falan değil. Burada daha yöreye uygun butik otelcilik yapmamız lazım. Bir de sürekli dillendiriyoruz, niye 12 ay turizm? Önce bir ilk 6 ayı hedefleyelim, sonra birinci 6 ayı hedefleyelim. Yani yapamıyoruz bunu, yıllardan beri konuşuyoruz. Belediye başkanları ve buradaki diğer yöneticiler olarak sürekli bir 12 ay turizmi idealimiz var, ama olmuyor bir türlü. İç turizmle ilgili ne yapıyoruz mesela? Hiç çalışmamız yok. Bunları masaya yatırmamız lazım, ama KD’de genel politikaları destekliyorum ama daha şeffaf olmalı… Ranttan uzak tutulması lazım mesela…KD rant aracı olmamalı… Halkın katılımı sağlanmalı bana göre. Halk belediyenin ne yaptığını bilmeli. Gerekiyorsa birkaç alternatif hazırlanıp halkın görüşüne sunulmalı. Çok uzun bir konu. Teknik detayları da var. Birincisi yerel seçimlerin öne alınması, ikincisi de BŞ ile ilgili yasa tasarısının mecliste görüşülmesi…
9 / Figan Erozan Şendikmen (Bodrum Kadın Dayanışma Derneği): Benim esas istediğim şu: TBMM’de bulunan vekiller ved orada yasama yapan iktidarın yurttaşa eşit yakınlıkta olması. Ve buna hizmet eden yasalar çıkarması. Yurttaşın kimliğine, cinsine, etnik aidiyetine ya da nerede yaşadığına, nereli olduğun bakmadan Türkiye’ye hizmet etmek üzerinden olması gerektiğini düşünüyorum. Başkanımızın konuşması çok önemliydi. Bir yasa çıkıyor yerelde, bizim haberimiz yok, devlet gibi saklanıyor. Benin devletim, millet meclisim bana hizmet etmiyorsa, kime hizmet ediyor? Benden bütün argüman saklanarak benim için ne yapılması hedefleniyorsa benim seçtiğim vekil değildir o zaman. kMM bunu çalıştırabilmeyi önüne koymalıdır. Yani benim karşımda eşit yakınlıkta bir millet meclisi ve yasama oluşturulmasını ben istiyorum.
10 / Ergin Cinmen (Moderatör): “Bilmek istiyorum” gibi bir kampanya olabilir mesela.
11 / Aysun Bulut (Modern Toplum Platformu): Ben Bodrum’lu değilim 1999 Düzce depreminden sonra önce ailem Bodrum’a geldi. Daha sonra ben katıldım. Ayhan Bey kMM toplantısı olacağını söylediği zaman her şeyden önce burada yaşayan, buradan hizmet alan birisi olarak katılmayı seve seve kabul ettim. Modern Toplum Platformu (MTP) Bodrum şube başkanıyım. MTP size çok yabancı gelebilir. Çok yeni bir oluşum. Kendim ve Türkiye’de yaşayan tüm kadınlar adına olan endişemi iletmek istiyorum. Erkeklerle eşit durumdayken, Atatürk’ün bize verdiği haklarımız varken, yarın uyandığımda haklarımın gitmiş olduğu endişesini yaşamak istemiyorum. Evet, gündem çok yoğun. Suriye ile savaş aşamasındayız. Eğitim var, Kürt sorunu var, terör sorunu var ama arada kaynamak istemiyoruz kadın haklarını korumak adına. TBMM’nin bununla ilgili, bizimle ilgili neler yaptığını çok merak ediyorum. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Sizlerle tanıştığım için de çok memnunum. MTP çok yeni oluşum. 3. Şubeyiz biz. Fethiye, İzmir ve Bodrum. Hiçbir siyasi partiye bağlı değiliz. Sadece sivil toplum olarak, öncelik olarak kadınların , çocukların ve yaşamımızı sağlayan her şeyde, iktidarda olan parti hiç önemli değil, kim varsa bizlerin sorunlarını yukarıya, en üste taşımak adına sadece aracı bir kurum. Önümüzdeki günlerde Türkiye’de ilk defa çocuklar yürüyüş yapacak. Bu yürüyüşte oyuncak silahlarını çöpe atacaklar ve karşılığında bir kitap alacaklar. Tam Suriye ile yaşadığımız sorunlu dönemde çocukların özgür, savaşsız, silahsız yaşama isteklerini sadece aracı olarak dile getirmek istiyoruz. Ben bu konuda sizlerden destek istiyorum. 19 Ekim Perşembe günü, Belediye meydanında.
12 / Güler Bener (Bireysel katılım): Ben “kırsal gelişim projesi” istiyorum. Toprağın bilinçsizce ve sınırsızca satıldığını düşünüyorum ve toprağı koruma amaçlı ve yarın aç kalmamak için kırsal gelişim projesinin gündeme ivedilikle alınmasını istiyorum.
13 / Cafer Doğan (Bireysel katılım): Meclisiniz ilk katıldım. Bundan sonra burada olduğum sürece katılacağım. Herkes kendi sorununu söylüyor. Hükümetten ne bekliyoruz? Burada birçok arkadaşımız emekli olmasına rağmen, emekliler adına kimse konuşmadı. Halbuki ülkenin en büyük sorunlarından biri de bu. Kent için sağ olsun Başkan söyleyeceklerini zaten söyledi. Tekrarlamaya gerek yok. Benim de yeni dönemden beklediğim emeklilere yaşanacak sosyal haklar verilmesidir. Teşekkür ederim.
14 / Yüksel Selek (Yeşiller Partisi): Benim bir önerim var. Mümkünse bugünkü oturuma katılanlar adına Meclis’ten en önemli ve birinci beklentimizin barışın sağlanmasında üzerine düşen rolü oynamasını istemek olsun. Eğer herkes katılıyorsa, bunu ortak bir talep olarak verelim.
15 / Ergin Cinmen (Moderatör): Kürt sorunu sona ermeden hiçbir şey hallolmaz. Bu anayasanın önünde fiili olarak duran bir sorundur. Kürtlerle olan bu sorun, bu savaş hali öncelikli olarak giderilmelidir. Bir konsensüs oluşmadan, Anayasa olmaz. Bu bilimsel bir gerçektir. Nedir sorun? Sorun akan kan. Bir kere, siyasetin bu konuda etkili olması lazımdır. Bu savaş halinin, ama Suriye ile ilgili olarak bahsetmiyorum, Türkiye’nin Güney Doğu’sunda olan bu savaş halinin sona erdirilmesi şarttır. Bu olmadan hiçbir şekilde adım atılamıyor. Bu da bence bir talep olarak, anayasanın önünde fiili olarak bir engel olduğunu söyleyerek iletilmeli. Başbakan geçenlerde bir açıklama yaptı. Bu yılın sonuna kadar Anayasa ile ilgili çalışma masası sona erecektir dedi. Biz masadan kalkmayacağız, kalkan olursa da olur, biz bunu yürürlüğe koyacağız. Yeni Anayasayı biz yapacağız dedi. Bu bir anayasa olur ama toplumsal konsensüs ürünü olmaz. Referandumda bu yine %50-52 geçer ama bir konsensüs ortaya koymaz ise hiçbir şey de ifade edemez.
16 / Rüştü Tezcan (Deniz Ticaret Odası): … “Türkiye nereye gidiyorsa, Bodrum da oraya gidiyor”…. Bodrumlular çok konuşuyor birbiriyle, projeler üretiyor ama bunlar hiçbir zaman söylemden eyleme dönüşemiyor… Bir sürü farklı çıkarları olan insanlar yaşıyorlar burada… Aynı şeyleri düşünmüyor, aynı hedefleri gözetmiyoruz. Muğla’nın geleceği ile ilgili en somut veriler, yani hükümetin planlamasına ilişkin veriler 1/100.000’lik planda gayet açık ve net olarak var. Bu olana göre, Muğla’nın nüfusu 2025’te 2.7 katına çıkacak nüfus. Bodrum’un nüfusunun 2025’te 4.8 kata çıkması hedefleniyor ve planlanıyor… Örneğin, Yakaköy’den Yalıkavak’a tünel kazılarak üçer şeritli yol yapılması planlanıyor… TOKİ’nin 20 bin konut, 30 bin konut yapması planlanıyor Ortakent’e, Kızılağaç’a. Bunlar hep 480 binlik nüfusun bir parçaları. Buna paralel olarak ne oluyor? Sit alanları kaldırılıyor; koy ve kıyılarımızın hemen hepsi yapılaşmaya açılıyor. 2000’li yıllardan beri Kisebükü’nde bir tatil köyü yapılmasın diye mücadele edildi. Mahkemeler kazanıldı. 100 yataklı yedi yıldızlı otel yapmak isteyen adamlar engellendi. Şu anda 2500 yataklı tahsis verilmiş vaziyette. Cennetkoy’a BESIAD başkanı çok hoş bir laf söyledi, “Biz burada denize girmeye kıyamazdık” dedi. Şimdi yine bilmem kaç bin yataklı bir şeyler planlanıyor. İlerleme, gelişme bunlarla olacak tabii, ama bunların hepsinin planlı programlı olması lazım. Bazı yerler korunurken, bazı yerlerin de sonuna kadar imara açılması lazım. Oysa bizim planımız yok, kaybedeceğimiz şey ise çok. Çünkü Bodrum hakikaten farklı bir yerdir. Bizlerin çoğu da burası farklı olduğu için buraya geldik. Yerli/yabancı turistler de burası farklı diye buraya geliyorlar. Yoksa 100 Euro’ya bir haftalık tam pansiyon, her şey dahil sistemde yatacak yer bulmak dünyada da çok kolay, Türkiye’de de çok kolay. Biz bu farklılıklarımızı, kültürel değerlerimizi koruyamayıp kaybettiğimiz zaman hiçbir farkımız kalmayacak, belki hala milyonlarca insan geliyor olacak ama başka bir yerde yaşıyor olacağız… Nereleri koruyacağımızı, stratejik olarak önceliklerimizi belirlememiz lazım. Sürdürülebilir bir turizm istiyorsak, sürdürülebilir bir yaşam istiyorsak sit alanlarımızı, doğal parklarımızı, nefes alma alanlarımızı, su kaynaklarımızı korumamız lazım. Alt yapımızı çok doğru ve bilinçli yapmamız lazım. Bazıları bunların gizlenmesi gerektiğini söylüyor, çünkü “turist kaçırır” diye korkuyorlar. Halbuki, bunları açık konuşmalıyız ki bunlar gündeme gelip çözümleri üretilsin. Bizim sıvı atık tesisi %50 kapasiteyle çalışmaktadır. Kimisi, kendileri söylüyorlar, vanaları açıp direkt deşarj yapmaktadır. Yani Gümbet’teki denizimize bizim pisliğimiz arıtmadan atılmaktadır. Hala bizim katı atık toplama sistemimizin ismi “vahşi sistem”dir. Hala Bodrum olarak bunun projesi 2 defa ihaleye verilmiştir, geri dönmüş, 10 yıldır uğraşılıyor. Ama sonuca bakıldığında katı atık sistemi entegre bir sistem olarak yapılabilmiş değil… İmar planları olmadan stratejik turizm planlaması ve kıyı koruma planları olmadan Bodrum’da bir çivi daha çakılmaması gerektiğini savunuyor çeşitli platformlar… Biz de bütün Bodrumlular olarak, bu imar planları yapılmadan, stratejik önceliklerimiz belirlenmeden, kıyı koruma planlarımız yapılmadan, Bodrum’da bir çivi daha çakılmaması gerekiyor. Yoksa mevcut kaosa devam etmiş oluruz.
17 / Mehmet Tosun (Konacık Belediye Başkanı): Koruyalım, ama korumanın ekonomisini konuşmamız lazım. Yasaklamak suretiyle o ağaçları diken insanları, ağaçlara düşman haline getiriyoruz. Ekonomisi olmayan hiçbir koruma gelişemez. Bodrum ile ilgili planlarda mutlaka korumanın ekonomisi de yer almalıdır. Yoksa sadece söylemde kalır. Bu alanlara bakan köylüler parasızlıktan artık orasını idame edemez hale geliyor. Su pahalı, sulayamıyor, ucuz su istiyor vb. Çoluğunun çocuğunun rıskını da oraya gömmeye başlıyor. Ağaçlara düşman haline geliyor. Bunu bir çalışmamız lazım.
18 / Ayhan Ongun (BkMM): TBMM’den barış beklentisi üzerine odaklanarak kapanış konuşmasını yaptı. Bundan başka yerelde alternatif turizm seçeneklerinin geliştirilerek turizmin 12 aya yayılmasına çalışılması gerektiği konusunda konuştu.
ÖNERİLER
1 / Ergin Cinmen: “Bilmek İstiyorum!” kampanyası
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Bodrum da aktif faaliyet gösteren tüm Sivil Toplum Kuruluşlarına mail yoluyla çağrı yapıldı. Yaklaşık 30 STK temsilcisine telefonla ulaşıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
6 Muğla Milletvekiline mail yoluyla davet yapıldı. Ancak yasama yılının başı olduğu için katılım sağlanamadı.
MEDYA İLE
Ayhan Ongun aracılığıyla ulaşıldı. 3 yere ve ulusal basın temsilcisi katıldı.
KATILIMCILARLA
Bireysel katılım için mail yoluyla duyuru yapıldığı gibi sosyal medyada da paylaşıldı.
SONUÇLAR
TkMM ilkelerimiz videosu ile genel konuya ilişkin videolar gösterildi. Yerel konuyla ilgili özel bir sunum yapılmadı, çünkü bu sunumu yapabilecek kişiler toplantı gününde Bodrum’da bulunamadılar. Önceden bildirilmiş olmasına rağmen, konuşmalar genel olarak çok uzundu ve konuşmayı yönetme sorunu yaşandı. Genel ve yerel konu tartışması neredeyse iç içe yapıldı. Nedeninin yerel konu olan Kentsel Dönüşüm’ün de yeniden düzenlemesini veya modifiye edilmesinin de Meclis’ten bir beklenti olması olabilir diye düşünüldü. Kentsel Dönüşüm konusunun Muğla’nın Büyükşehir Belediyesi olması ile ilgili sorunla ortak noktalarının bulunmasına bağlı olarak, özellikle katılımcı Konacık Belediye Başkanı’nın (Mehmet Tosun) konuşması her iki konuyu da kapsadı ve hayli uzun sürdü.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Bodrum kMM Hamalları olarak Ayhan Ongun, Rüştü Tezcan, Gülcihan Erol, Ayşe Nur Doksat birlikte değerlendirme yaptı.
06.10.2012 Bodrum kMM Toplantı Tutanağı
previous post