Yer: Muğla Belediyesi Konakaltı Kültür Merkezi
Tarih: 06.02.2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1. İnsan Hakları Derneği (Kerim Değirmen)
2. Tüketici Hakları Derneği (refik Öztürk)
3. Muğla Üniv.İİBF Öğren. Dern. (Melike Düz)
4. Muğla Gelişim Hareketi (Necati Demirel)
5. Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Girişimi (Durdu Çetiner)
c. Sendikalar
1. Genç- Sen (Deniz Kaanaslan)
2. Memur- Sen (Hasan Demirtaş)
3. Eğitim-Sen (İlyas Kök)
Katılan Milletvekilleri: Katılım olmadı.
Belediye Başkanları: Katılım olmadı.
Mesaj Yollayanlar:
1. Yüksel Özden
2. Fevzi Topuz
3. Mehmet Nil Hıdır
Moderatör: Refik Öztürk
Diğer Katılımcılar:
1. Abdullah Gültekin
2. Sinem Kocagöz
3. M. Gürol Çay
4. Av. Fatma Gül Başar
5. Fikret Uzun (Gözlemci)
6. Ertuğrul Aladağ (Mimar)
Medya: Katılım olmadı.
Konular:
Genel konu: Askeri Vesayet Sivil Vesayet ve Anayasa
Yerel konu: Köyceğiz-Beyobası-Yuvarlakçay’a yapılacak HES
Genel Konu Üzerine Konuşulanlar:
1. İlyas Kök (Eğitim-Sen): Asker 3 defa bundan önce darbe yapıyor, anayasayı yok sayıyor ülkenin yönetimine el koymuş, daha doğrusu yönetime aday oldu. Askerin hakikaten ülkeyi yönetebilmek için ekonomik, sosyal ve kültürel politikaları var mıydı? Ben hiç bir zaman böyle politikaları olduğunu duymadım. 12 Eylül Anayasasına askeri anayasa deriz ama onun kontrolü altında yapılmıştır; ama maalesef bunu yapanlar siviller. Ha nedir? Yönetimde asker vardır onun kontrolü altında yapılmıştır. O bakımdan askeri vesayet altında yapılmış bir anayasa değerlendirmesi yapılabilir, belki ama o anayasayı yapanlara baktığımızda çok ta asker üye yok. Siviller bunu yapıyor. Dolayısıyla konunun bu bağlamda ele alınması bizi birazcık temel çelişkilere doğru götürecek diye düşünüyorum. Nedir temel çelişki? Üretim araçlarının kimin elinde olacağı noktasıdır. Bu yapılmış olan darbelerinde birbirinden bağımsız olduğunu da düşünüyorum. Mevcut durumdada iki tane sanki düşünce var. Ya darbeye karşı olanlar. Ya da darbeyi destekleyenler gibi. Hayır böyle bir süreç yok. Bunun karşısında darbeyi de destekleyen ya da şeriatı destekleyen süreçler var.
2. Necati Demirel (Muğla Gelişim Hareketi): 12 Mart’ta İstanbul’da ulus gazetesi yakıldı birçok yerde suikastlar yapıldı, yangınlar çıkarıldı ve sonra da öğrendik ki tüm bunlar 12 Mart Muhtırasının uygulanması için bir gerekçe olarak gösterilmiş ve bunlar hep başkasının üzerine atıldı. Yaşadığımız 12 Eylül’de de bunlar oldu. O güne kadar yapılan işler vesayeti kullanmak açısından yapılmıştı. Şimdi Taraf gazetesinin ortaya attığı bu Balyoz planı ortaya koyuyor ki, 12 Martın,12 Eylül ün stratejileri uygulanmaya çalışılmış ve hala daha uygulanmaya çalışılıyor. Fakat başarılamadı. Başarılamamasının nedenlerinden bir tanesi; dünya konjonktürünün buna elvermemesi. Bugün açıkçası bu Balyoz hareketi olsun. Diğer işte Sarıkız olsun. Diğerlerini işte özellikle vesayet rejiminin uygulanması, asker tarafından uygulanmasının özü; AKP iktidarına karşı yapılmaya çalışılıyor.Yani kabul edelim etmeyelim ama AKP’ ye karşı bir hareket olarak kamuoyuna sunuldu. Mesela ben Marksist kökenli bir insanım ve AKP’ ye karşı ordunun böyle bir eylem içerisine girmiş olmasını bir taraftan kabul eder gibi geçmiş siyasi düşüncemden dolayı kabul eder gibi buluyorum. Ama özgürlükçü, demokrasiden yana bir tavır ortaya koymak gerekirse bunu kabul edilemez bir durum olduğunu ortaya koyuyorum. Çok açık olan ve demokrasiye Türkiye’deki demokrasiyi ortadan kaldırmaya amaçlayan darbenin, darbe girişiminin AKP’ ye karşı yapılmış olması, belli insanları tavır koyma konusunda zorluyor.
3. Hasan Demirtaş (Memur-Sen): 1960’dan beri 12 Eylül’de yapılan darbeleri gördük, 12 Eylül’ü hepimiz yaşadık canlı olarak. Darbeler kabul edilemez. Türkiye’nin acil olarak sivil bir anayasaya ihtiyacı vardır. Taraf gazetesi Balyoz darbe planlarının belgelerinin asıllarının nerede olduğunu söylüyor. İstedikleri taktirde mahkemeye sunacaklardı. Sundular da bunu zamanla göreceğiz. Ayrıca işte son günlerde bir askeriyeden bahsediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanın hanımının sevgili Nejat Uygur’un hastalığında ziyaretine gitmesinin engellenmesi demokrasi açısından da kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı yani, beğensen de beğenmesen de seçilmiş. Hep demokrasiden söz ediyoruz. Demokrasi çok geniş çaplı bir şey. Türkiye de tam oturmuş diyemeyiz. Kısaca sivil anayasanın acil olarak oluşması gerekmektedir
4. Kerim Değirmen (İHD): Başbakan eşinin dahi GATAya alınmaması çok üzücü verici bir olay. Demokrasi; parlamenter demokrasiyse; benim anlayışım şudur: Anayasa mahkemesi dahi parti ya da siyasi kurumları kapatmamalı. Nasıl o partiyi oluşturan bireyler onu kurduysa eğer o anlayış o ülkede yaşatılmıyorsa zaten kendiliğinden sönüp gidecektir. Temel insan hakları açısından sivil bir yapılanma söz konusu olmalı demokratik örgütlerin, sendikaların, odaların, vakıfların mutlak suretle görüşleri alınmalı diye düşünüyorum. Kimse kimseye vesayet vermemeli, bütün yetkiler halkın elinde olmalı, bu halk istediğini gönül rahatlığı içerisinde iktidara getirmelidir. Bilinçaltımıza bir düşman sözcüğü yerleştirilerek kamplara ayrılmamız, birbirimize karşı öfke beslememize neden oluyor. Anayasa değişikliği isteği olan hükümet, söz konusu bu hükümet sözlerinde ne kadar da ciddi olduğunu gösterme fırsatına da sahip.
5. Refik Öztürk (Tüketici hakları Derneği): Şu anda askeri vesayet devam ediyor. Benimde anladığım kadarıyla bu hükümet bunu kırmaya çalışıyor. “Cumhuriyeti ben kurdum ben yaşatırım“ diyen askeri vesayeti kaldırmak için çaba gösteren bir iktidar olsun. AKP demek ki buna muktedir değil. Buna engel olan başka iktidarlar başka bir vesayetler var diye geçeyim. Hiçbir hükümet iktidar olamadı, Özal da dâhil, bunlar da dahil. Ötekileri hiç saymıyorum. İktidar oldular ama muktedir olamadılar.
6. Necati Demirel (Muğla Gelişim Hareketi): Vesayet meselesini sadece orduya mal etmemeliyiz. Sanıyorum partilerin içinde de var. Partilerin demokratikleşmemesi, özgürleşmemesi, % 10 barajı da bir vesayet rejimi içindedir. Adayları genel başkan seçiyor. Biz de mecburen oy vermek zorunda kalıyoruz. Bu vesayet yalnızca ordunun iktidara müdahalesi değil, vesayet aynı zamanda partilerin içinde de var. Bu anlamda partiler demokratikleşemiyor. Vesayet kültürümüzde var, ailemizde var. Ben hala özgürleşemediğim için başkasının söylediklerine çok değer veriyorum. Başkasının da benim alacağım her hangi bir konuda karar vermesine karşı çıkamıyorum. O nedenle suçlu yalnızca Ordu değil. AKP’de suçlu, mesela CHP. MHP parlamentoda, bunlar %10 barajının değişmesi konusunda hiç söz söylüyorlar mı? Söylemezler.
7. Fikret Uzun: Şu anda vesayet rejimi vesayet demokrasisi falan lafları hiçbir aklı başında insanın prim vermemesi gereken laflar. Genel Kurmay Başkanlığı başbakanlığa bağlıdır ve yasama alanı meclistir. Her şey belli. Şu anda görünen şey 12 Eylül darbesi yapıldığından bu güne kadar hala devam ediyor. 12 Eylül rejimi diyorum ben ona. Ve 12 Eylül rejimi hüküm sürerse, 12 Eylül darbesinin tüm izleri hüküm sürerse, hiç kimse vesayet rejimini ortadan kaldıramaz.
8. Ertuğrul Aladağ (Mimar): Asker şimdiye kadar kimin komutasında olmuştur?Kapitalizmin komutasındadır. Darbeler oldukça düşünen beyinler zekalar cesaretler cesaretli insanlar ortadan kalkıyor. Tam tersi, düşünmeyen, ses çıkarmayan, egoist, çıkarcı, kamu yararına çalışmayan, kendi cebini düşünen, bireyselcilere kalıyor.
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
STk lar ile e-posta telefon ile ve mesajlar ile irtibat kuruldu.
b. Milletvekilleri ile
Telefon ve e-posta ile haber verildi.
c. Katılımcılarla
Ziyaret, telefon ve e-posta ile görüşüldü.
d. Medya ile
E-posta ve telefon ile davet edildiler.
Değerlendirenler: Kerim Değirmen/ Muğla kMM Hamalı