Yer: MESİAD
Tarih: 11.06.2013
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler
1. Çukurova-Sifed (Ahmet Akkurt)
2. Mersin Girişimci İş Kadınları ( Cavidan Demirağ)
3. Göç- Der (Selahattin Güvenç)
b. Sendikalar
1. DİSK (Vakkas Kılıç)
Kanaat Önderleri
1. Cüneyt Bozkut
2. Abuzer Kiraz
3. Mehmet Ali Temel
Moderatör: Mehmet İsmail Yağcı
Diğer Katılımcılar:Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 17 izleyici/gözlemci katıldı.
Konu: Çözüm Sürecinin Neresindeyiz?
Konuşulanlar
Süleyman Türkel: Hepimizin bildiği gibi, ülkemizi 30 yıl gibi oldukça uzun sayılabilecek bir süredir meşgul eden, çoğu kez şiddetli ve bazen de yoğunluğu düşük dozda, politik ve toplumsal-kültürel talepler içeren bir hareket olarak devam eden terör hareketini uluslararası konjonktürün ortaya çıkardığı fırsatlar çerçevesinde ele alan siyasal iktidar terörü sonlandırma gayretine “destekleyici” bir önlem alma ihtiyacı duymuştur. Böyle bir strateji oluşturmayı hem ülke içinden bazı kişi ve guruplar ve hem de dünyada görülen birçok ayrılıkçı terör olaylarını inceleyerek hazırlanmış çeşitli rapor, akademik çalışma ve uluslararası kuruluşlar tarafından tavsiye edilmiştir.
Dünyada saygın bir araştırma kuruluşu olan ABD Barış Enstitüsünün hazırladığı bir rapora göre bu tür bir süreçte şu hususların bilinmesi gerekir:
· Taraflar arasındaki anlaşmazlığın özelliği önemli rol oynamaktadır. Etnik kökenli terörizmin tamamen sona erdirilmesi politik temeli terörizmden daha güçtür. Çünkü birincisi geniş halk kitlelerinin desteğine sahiptir.
· Sadece politik isyan amacına zor ulaşmaz. Bunun barışçıl girişimlerle desteklenirse bazen sonuç alınır.
· Geniş kütlelerin desteğinin varlığında, teröristlerin mahkeme yoluyla sonuç vermeyecektir. Bu durumda müzakere yoluyla çözüm tek yoldur.
· Geniş temeli olan terörist hareketin devlet baskısı ve yasaların uygulanması ile sona erdirilmesi mümkün değildir.
· Devlet pragmatik grupları radikal retçilerden ayırarak etkili bir çözüm yolu üretebilir. Böyle bir yaklaşım kamuoyunun radikallere olan desteğini azaltır.
· IRA ve Filistin bağımsızlık hareketi olaylarında politik müzakere terörizmi tam anlamıyla sonlandırmadı. Ancak böyle bir hareket kamuoyu desteğini ve teröristlerin kendilerine güçlü bir zemin yaratma imkânını azalttır.
· Terörist isteklerini kabul etme, bazı gruplarca “terörizmin ödüllendirildiği” şeklinde algılanmakta ve ciddi bir muhalefet ortaya çıkarmaktadır. Bu yüzden zayıf iktidarlar böyle bir karar veremezler.
· Barış hareketinin zamanı çok dikkatli ve iyi seçilmelidir. Bu zaman iktidarın güçlü olduğu, terörist örgütün kendi iç konularıyla uğraşmaya başladığı ve yeniden bir değerlendirme süresine girdiği dönemler, en uygun olan zamandır.
· Uluslararası konjonktürün destekler nitelikte olması da önem arz eder.
Aradığını bilmeyen bulduğunu anlamaz özdeyişiyle uygun olarak şu soruyu sormamız gerekir. Terörizm nedir? Üzerinde tam mutabakat sağlanmış bir tanım yok. Önceden tasarlanmış, siyasi bir düşünceden beslenerek savaşmayan hedeflere karşı bir milletin alt grupları veya gizli ajanlar tarafından haince yapılan ve genellikle temel amacı geniş toplum kesimlerinin dikkatini çekmeye yönelik faaliyetlere verilen isimdir.
Bu tanım cevap vermekten çok, birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Uçak kaçırmak, bir kişiyi rehin almak veya resmi kuruluş binalarına saldırmak vb gibi faaliyetleri hangi çerçevede düşünmeliyiz? Varlığını koruma çabası ile terörizmi nasıl ayırt edeceğiz?
Bir örgütün teröristlikle suçlanması o örgütü halk gözünde şeytanlaştırıyor, hedeflerini değersiz kılıyor, mensuplarının siyasal süreç içinde yer alması engelleniyor. Bu durum örgütün terörizme daha çok meyletmesine ve bu tür faaliyetlere daha sık başvurmasına neden oluyor. Devlet bu gruplarla diyalog kurmaya yanaşmayıp onların isteklerini göz önüne almayınca şiddet daha da yükseliyor. Terörist damgası yemiş guruplar genellikle medyada yer alamamakta, açık ve net olarak isteklerinin topluma yansıtılmasını sağlayamamaktadır. Amerika’nın önemli düşünce kuruluşlarından Rand Corporation’ın ileri gelenlerinden Brian Jenkins “Terörist çok kişinin ölmesinden ziyade büyük kitlelerin kendilerini seyretmesini arzular” demektedir. Ayrıca terörizmi bir çeşit “politik tiyatro” olarak anlatmaktadır.
Terörizmin en temel hedefleri kısaca şu cümlelerle ifade edilebilir. Bu hedeflerin hepsi bir terör örgütünde bulunacak diye bir kural yok. Şartlara göre birini veya birkaçını benimseyebilir:
· Örgütün hakim gruplarla anlaşmazlığına halkın dikkatini çekmek.
· İçinde bulundukları adil olmayan ve kabul edilemez duruma ve ulvi hedeflerine sempati kazanmak
· Devletin halkın güvenliğini sağlayamadığını insanlara göstermek.
· Devlet kuruluşlarının ve uygulamalarının meşruiyeti olmadığını ortaya koymak.
· Toplum üzerine baskı yaparak devleti pazarlık yapmaya zorlamak.
· Devleti baskıcı politikalar uygulamaya zorlayarak halk nezdindeki desteğini azaltmak, kendilerine yeni üye ve destekçiler kazanmak.
· Sürekli şiddetin yarattığı ekonomik sonuçlar vurgulayarak taleplerini halka kabul ettirmek
· Sürekli çatışmanın yarattığı muhtemel siyasi sonuçları toplumun çeşitli kesimlerine aktarmak ve destek kazanmak.
· Uluslararası ilgiyi ve olanların müdahalesini sağlamak,
· Hükümeti değiştirmek için geniş halk kitlelerinin ayaklanmasını teşvik etmek veya ayrı bir devlet kurmak.
Görüldüğü gibi terörizmin temel amacı geniş halk kitlelerinin desteğini alarak veya korkutarak kendi amaçlarına ulaşmaya çalışmak olarak özetlenebilir.
İki çeşit terörden bahsedilebilir. Mantığı Anlaşılabilir Terörizm ve Mantıksız Terörizm. İkincisi anlamsız şiddet kullanarak kişinin veya kişilerin dengesiz psikolojisini tatmin etmeye yönelik hareketlerdir. Örneğin: seri katiller, vb. Bunlar bizim konumuz dışındadır. Bunlarla psikologlar ve psikiyatristler ilgilenir.
Mantığı Anlaşılabilir Terörizm daha çok toplumun doyumsuzluğundan, siyasal güçsüzlüğünden, kurulu düzene ve rejime karşı güvensizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu tür teröristler doğrudan ve bilinçli olarak terörü başlatmazlar. Aksi takdirde toplumun tepkisini çeker, toplum bunları kınar ve karşılarına geçer. Dolayısıyla, bu gruplar önce reform talepleriyle ortaya çıkarlar. Arkasından amaçlarına ulaşmak için korku, bıkkınlık, kızgınlık ve karşılıklı tavırların sertleşmesini sağlarlar.
Teröristin politik, kültürel ve psikolojik 3 tür temel motivasyonu ve beklentisi vardır.
Politik Motivasyon: devleti hedef alan o’nu güçsüz ve baskıcı göstererek zayıflatıp çekilmeye zorlayan beklentilerdir. Genellikle de geniş halk kitlelerinin siyasal sürece etkin şekilde katılamadığı şartlarda ortaya çıkmaktadır.
Kültürel Motivasyon: Etnik veya dinsel bir grubun yok olma tehlikesiyle karşılaşması, benliklerinin, dillerinin veya kültürlerinin baskı altında erozyona uğratıldığını hissetmesi sonucu ortaya çıkan motivasyondur. Üç çeşit kültürel motivasyon vardır. Bunlar:
Ayrılıkçılık: bir etnik grubun hakim devletten ayrılarak yeni bir devlet kurması; İspanyol ETA siyasal hareketinde olduğu gibi.
Birleşme : iki ayrı devlet içindeki etnik grupların birleşerek birlikte bir devlet kurmak istemeleri.
Milliyetçilik: Bir devlet içinde etnik temele dayanan yeni bir devletin kurulması şeklinde ifade edilebilir.
Psikolojik Motivasyon : Kişisel bozukluklar, ruh hastalığı veya insanların dikkatini çekmek için terörü kullanma güdüsüdür. ABD’deki silahlı seri öldürmeler. vb. çeşitli terör olaylarının temelinde bu tür güdüler vardır.
İSPANYA – BASK VE KUZEY IRLANDA – IRA.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde terörizm görülmekte. Bunlardan birkaçı kuzey İrlanda da ortaya çıkan IRA, İspanya’da Basque Bölgesine bağımsızlık kazandırmak isteyen ETA, İsrail – Filistin çatışması ve Kökten dinci İslamcıları saymak mümkün. Türkiye’de yaşanan terörizmle bazı acılardan benzerlik gösteren ETA ve IRA örneklerinden kısaca bahsetmek isterim. Onların yaşadığı evreler ve teröre gösterilen gerekçeler açısından benzer terminoloji kullanıyor. Irısh Republican Army’nin (İrlanda Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri) IRA baş harflerinin birleştirilmesinden oluşur. 1921 yılına kadar İrlanda, İngiltere Krallığı tarafından yönetildi. 1919 ile 1921 arasında İrlanda ayrılıkçı güçleri İngiltere ile “Gerilla Savaşı” yürüttüler ve 2. savaşta yenildiler. 1921 yılında İrlanda etkin siyasal bir parti olan Sinn – Fein aracılığıyla ayrılıkçı gruplar İngiliz devleti ile Anglo – Irish Antlaşmasını yaptılar. Bu antlaşmaya göre güneydeki 26 şehri içine alan Irland Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Antlaşma sonrası, anlaşmaya karşı olanlarla benimseyenler arasında iç savaş çıktı. Antlaşmada değişiklik yapılarak referandum yoluyla kabul edildi. Bir grup hiçbir zaman antlaşmayı ve kuzeydeki 6 şehirde İngiliz polis ve silahlı güçlerin varlığını kabul etmediler ve IRA’yı kurdular. IRA 1969 2 gruba ayrıldı: 1) Resmi IRA, 2) Bölgesel IRA. 1972 Resmi IRA ateşkes ilan etti. Bunun üzerine bölgesel IRA, İngiliz güçlerinin ülkeyi terk etmesi, İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda’nın birleştirilmesi hedefini benimsedi. IRA İrlanda Cumhuriyetinin yasal olduğunu da kabul etmedi ve mücadeleye devam kararını verdi. Bir dizi terörist faaliyetten sonra 1998’de Tony Blair’in başbakan olduğu dönemde yapılan antlaşma ile IRA terörist taktiklerden tamamen vaz geçeceğini taahhüt etmiştir.
“Gerçek IRA” ve “Devam eden IRA” gibi çeşitli isimler altında bazı küçük gruplar yeni oluşumlar ortaya koydular. Bu gruplar terör olaylarına devam etmelerine rağmen müzakereler devam etti ve nihayet 2005 yılında silahsızlanmaya ve şiddet kullanmadan amaçlarına ulaşmak için gayret sarf edeceklerine taahhütte bulundular.
Bu noktaya gelmede çeşitli faktörler rol oynamakla beraber, özellikle uluslararası konjonktüre ve İrlanda’nın ekonomik başarısına dikkat çekilmektedir.
ETA, 1890’larda Sabinoda Arana tarafından kuruldu. Kuruluşun ortaya çıkmasında etkili olan temel neden Basque kültürünün kaçınılmaz yok oluşunu önlemektir. İspanyol Devletine karşı 2 defa savaşa giren Basque halkı ikisini de kaybetti. 20. Yy başında Basque Bölgesinin Endüstrileşmesi ve şehirleşmenin artması yeni kültürel tehditlerin ortaya çıkmasına neden oldu. 1930’lara doğru kültürü ve özellikle de dili görünür bir şekilde geriliyordu. Bunun üzerine Basque’li İspanyollar Basque’nin etnik olarak Basque’li olanların vatanı olmasına savunmaya başladılar. Geleneksel sosyal elitlerin, bir grup burjuvazinin ve etnik milliyetçilerin kendilerini Basque’li olmayan düşük seviyeli göçmenlerden ayırıyorlardı. Basqueli din adamları da bu harekete destek veriyorlar ve dinsel bir hava yaratıyorlardı.
1931 – 1936 arası Basque Milliyetçi Partisi bölgede başarılı oldu ve İspanya parlamentosunda muhalefet partisi olma imkanını yakaladı. 1936 – 1937 deki iç harpte Basque Milliyetçileri Euskadi hükümetini birlikte kurdular. Franco’nun iktidara gelmesiyle Baskque Devleti Paris’te inzivada varlığını devam ettirmeye çalıştı. İnişli – çıkışlı bir mücadele döneminden sonra ispanya devleti değişik kanallardan Basque ayrılıkçılarıyla temasa geçti. Devlet çok ümitli değildi. Ayırımcılar şiddeti durdurmak için 5 şart öne sürüyorlardı.
· Basque siyasi hükümlülerin affı,
· Ayrımcılık savunanlar dahil bütün siyasi partilerin yasalaşması
· İspanyol güvenlik güçlerinin Basque’i terk etmesi
· Basque’deki çalışan sınıfların ekonomik durumlarının düzeltilmesi,
· Auskadi’nin milli bağımsızlığının tanınması ve Basque halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesi. ETA bu isteklerinden hiç birinin pazarlık konusu olmadığının altını çizdi ve hiç müşahedeye yanaşmadı.
2011 yılına kadar ETA inişli çıkışlı bir süreci yürüttü ve bu yıl içinde geel ve sürekli ateşkes ilan etti. Yayınladığı deklarasyonda “Basque halkının tercihini en üst düzeyde yansıtan, diyalog ve müzakereyi bunun aracı olarak gören, demokratik bir süreç içerisinde “mücadelesini yürüteceğini ilan etti.
Bu karar üzerine ETA’nın siyasi kanadı olan Betasuna ile çalışan, Kuzey İrlanda ve Güney Afrika’da arabulucu olarak görev yapan Brian Curin “işte bu bizim uzun zamandan beri beklediğimiz bir sonuçtu” şeklinde memnuniyetini açıklıyordu.
Deklarasyonun yapıldığı dönem ETA’nın en zayıf dönemidir. Bu arada uluslararası saygınlığı olan din adamı DESMOND TUTTU ve eski İrlanda Başbakanlarından MARY ROBİNSON devreye girerek BÜRÜKSEL DEKLERASYONUNUN imzalanmasını katkı verdiler. Ayrıca BATASUNA, Şiddete karşı olduğunu kamuoyu önünde açıkladı.
Terör olayının sonuçlandırılmasının yönetiminde göz önünde bulundurulması gereken çok sayıda hususlar bulunmaktadır. Ancak, yukarıda verdiğimiz kısa açıklamadan çıkarılan en önemli sonuç, nasıl ki terör grupları kendilerini ve amaçlarını topluma benimsetip destek sağlamaya çalışıyorlarsa aynı şekilde çözüm sürecinde de devletin halk desteğini alması ve çözüm sürecinin amaçlarını geniş halk kitlelerine anlatması gerekmektedir. Bu süreçte MEDYA hayatı bir rol oynamaktadır. Gerek görsel ve gerekse yazılı basın olumlu veya olumsuz bir ortam yaratmada etkili olabilmektedir. Ancak terör gibi duygusal yönü ağır basan bir konuda insanlarla yüz yüze temas kurmak, karşılıklı diyalogun esnek ve sıcak etkisinden yararlanmak son derece önemlidir. Barış sürecini sağlıklı ve çözüm mecrasında yürütmeyi önemseyen hükümet isabetli bir kararla halkın duygu ve düşüncelerini öğrenmek, barış sürecinin başlamasıyla ortaya çıkabilecek bazı tepkileri hafifletmek topluma barış süreciyle ilgili doğru yaklaşım ve bilgileri aktarmak, ülkenin her yerinde barış sürecinin tartışılmasını sağlamak ve hepsinin ötesinde MEDYA’nın resmi ağızlardan çok 3.cü kişilerin sahadan edindikleri görüşlerini yansıtabilmesi amacıyla ortama hazırlamak için “AKİL ADAMLAR” olarak adlandırılan 7 gruptan oluşan 63 kişi görevlendirildi. Benzer bir uygulama ilk mecliste İRŞAT ENCÜMENİ olarak yapıldı. Bu kişiler üzerinde yoğun tartışmalar oldu. A şahsı nasıl “Akil” olabilir. O devletten maaş alıyor vb. gibi bir dizi itirazlar geldi. Hatta bir siyasi parti lideri “Aklını kiraya veren insanlardan akil adam olmaz” açıklaması yapılmıştır. Biz bu polemiklerin dışındayız. Dolayısıyla akil adam olarak nitelenen bu kişilerin özellikleri ve yetkinlikleri ne olmalı sorusuna kısa – basit cevaplar bulmaya çalışacağız.
Akil adam bizim kültürümüze uzak bir kavram değildir. Köylerde ihtiyar heyeti, kan davalarında ve aile içi sorunlarda arabulucular akil adamlar olarak düşünülebilir. Bu insanların önemli özelliği zaman içinde kazandığı tecrübe birikimini yaşamanın rehberine dönüştürerek çevrenin saygınlığını ve güvenilirliğini kazanmış olmalarıdır.
Bilgi çok önemli bir araçtır. Ancak bilginin insanlık, topluluk yararına kullanabilme, bilgiyi hazmederek yaşamının düsturu yapıp ilkeli yaşayabilme, insanı olgunluğa yani insani kamil düzeyine taşır. İnsan olgunluğa taşımayan bilgi zihinde bir yüktür.
Halkoyu oluşturmanın 3 temel hedefi vardır. Bunlar, bir fikri ve görüşü halka kabul ettirme (enforme), var olan bir görüşü ve düşünceyi değiştirme ve hiç olmayan yeni bir görüş ve fikri yaratmaktır. Kamuoyu oluşturucular toplumla olan ilişkilerde bu yaklaşımları ve toplumsal dinamikleri iyi bilmeleri ve bunları etkin biçimde kullanabilmeleri gerekir. İnsanları ikna etmek bir sanattır. Bu sanatı iyi kullanabilen kişiler hayatın değişik alanlarında başarıya ulaşırlar.
Toplumda anlaşamamazlıkların temelinde 4 unsur vardır.
Bunlar amaçların çatışması,
kişilerarası veya kuruluşların kendi içindeki fikir ve düşüncelerin uyumlu olmamasını içeren bilinçsel çatışma,
kişilerin tepki ve tavırları uyuşmadığında ortaya çıkan duygusal zıtlıklarda görülen duygusal çatışma ve
herhangi bir sorunun çözümünde mutabakat sağlanamaması durumunda ortaya çıkan süreçsel çatışmadır. Sorun çözme görevi üstlenmiş kişiler bu hususların farkında olmalıdır. Çatışma durumunda 5 çeşit “çatışma çözme stratejisi” benimsenebilir. Bunlarda ilki, çekinme (nötr) duruşudur. Kişi iddiasız ve işbirliğine yanaşmayan bir duruş sergiler.
İkincisi, baskı yapma yöntemidir. Kişi iddialı ve işbirliğine yanaşmaz. Baskıcı ve hakim gücünü kullanarak kendi çıkarlarını ve görüşünü kabul ettirmeye çalışır.
Üçüncüsü, bağdaştırma (ayak uydurma) yöntemidir. İddiasız ve daha çok karşı tarafın görüş ve tekliflerini kabul etme yönünde ki bir tutumdur.
Dördüncüsü, işbirliği yapmadır. İddialı, işbirliğine dayanan ve sonucu kazan-kazan ilişkisini oluşturan bir yöntemdir.
Nihayet beşincisi pazarlık yapmadır. İddialı olup, işbirliğine dayanan, karşılıklı “al-ver” ilişkisi içerisinde tarafların dengeli olarak sorunları çözdüğü bir yöntemdir. Toplumsal bir olayın aktörleri bu teknikleri hangi şartlarda kullanacaklarını çok iyi bilmelidir.
Ayrıca, çatışmanın tarafları pozisyonlarını muhafaza etmede kararlı ve anlaşmazlığın devam ettiği durumlarda çözüm süreci için tarafsız. 3.cü kişiler devreye sokulabilir. Bunların görevleri oldukça zordur. Bu kişiler şu tür bazı özel yetenek ve birikime sahip olması gerekir.
· Doğru zamanda yapılan tartışmaları yönlendirecek ve ilişkilerde tıkanmaların önünü aşacak becerilere sahip olmalıdır.
· Tarafların bu kişileri kabul etmeleri için ortamı hazırlamada ve bunun için gerekli duygusal destek ve güveni sağlamada beceri sahibi olmalı ve şu hususları yerine getirmelidir.
· İşbirliği için motivasyon oluşturmalı
· Karşılıklı müzakerede açıklık ve netliği sağlamalı
· Karşılıklı ilişkileri koordine etmeli
· Taraflar arasındaki güç dengesini düzenlemeli ve
· Taraflar arasındaki tansiyonu optimal düzeyde tutmalıdır.
Ayrıca çalışan taraflar arasında entegrasyon yöneticisi rolü oynayabilmek çok önemlidir. Böyle bir görev üstlenmiş kişilerin şu hususları yerine getirmesi önemlidir. Bu kişiler 2 toplumun rekabet eden veya çatışan unsurlarını güçlü ve zayıf yönleri açısından değerlendirir; bir ideal görünüm planı hazırlayarak ilişkilerin nasıl bir profil göstermesi gerektiğini tasarlar; gerçek durumla ideal durum arasındaki farkların nasıl ortadan kalkacağını belirler, bunun için eğitim ve bilgilendirme programları hazırlayarak farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışır.
Başarılı bir entegrasyon yöneticisi olabilmesi bir kişinin sahip olması gereken nitelikleri şöyle sıralayabiliriz.
· Üzerinde çalışılan topluluk özelliklerini derinliğine bilmelidir.
· Esnek bir yönetim biçimi sergilemelidir.
· Çeşitli görevler üstlenmiş gruplarla çalışabilme yeteneğine sahip olmalı,
· Bağımsız çalışma isteğinin olması ve mümkün olduğunca etki altında kalmadan işlerini yürütebilmelidir.
· Değişik nitelik ve farklılıkları olan insanlarla çalışabilmek için yeterli duygusal ve kültürel zekaya sahip olmalıdır.
Zekanın çeşitli tanımları olmakla birlikte bilme, uygulama, uyum sağlama, sorun çözme ve olgunluğa erişme gibi çeşitli niteliklerin birleşkesi olarak düşünülüyor. Bir takım bilimsel çalışmalar her kişide değişik bileşimde en az 8 tür zekanın olduğunu ileri sürmektedir. Bunlar:
· Sözel ve dil öğrenme kullanma zekası,
· Mantık ve matematiksel zeka
· Vücut ve organların koordinasyonu
· Görsel ve estetik zekası
· Kişilerarası ilişki kurma
· Kendi davranış ve duygularını kavrama
· Müzik zekası
· Tabiatı anlama zekası
Her insanda yukarıda belirtilen zeka türünden birinin belirli dozda bulunduğu, dolayısı ile bir örnek akil adam olmadığı; duruma, şartlara üstlenilen misyona ve içinde bulunan duruma göre “akil”lik özelliğinin değiştiğini ifade edilebilir. Bir tanıma göre Akil Adam Gerek tecrübesi, gerek bilgisi, gerekse yaşı itibariyle belirli alanda sözü dinlenen, otorite durumunda olan, yaklaşım ve çözüm önerilerine değer verilen, sayılıp sevilen, “uzman” yada “duayen” kavramından farklı olarak içinde “kamil insan” kavramını da barındıran kişilere denir.
İkinci tanım Akil insan hayat ve ilim tecrübesi ile belirli bir alanda veya birçok alanda sözü dinlenen, söz sahibi olan kişilerdir. Bu manada ki insanlar konulara ve sorunlara yaklaşımları ile çözüm üreten, bulan kişilerdir.
Bir diğer tanım zeki, akıllı, sağduyuya sahip, danışılan ve fikirleri doğru, önemli olan kişilere denir. Yaşantısı ve bilgisi ile aklı başında adam, insan, kişi demektir. Ayrıca akil insan hayat ve ilim tecrübesi ile belirli alanda veya birçok alanda sözü dinlenen, söz sahibi olan kişilerdir.
Sonuç olarak “akil insan” olarak kabul edilen kişilerin tek bir özelliğine, niteliğine, başarısına veya başarısızlığına bakarak değerlendirme doğru değildir. Asıl olan üstlendiği görevi benimsemesi ve bu görevin ulviyetini kavrayarak tarihi misyonunu yerine getirebilmesidir.
Selahhatin Güvenç: Akil insanlar tanımı dışında Hocamın diğer düşüncelerine çok katılmıyorum. Dünyada birçok terörist devlet vardır. Suriye, Saddam dönemi Irak gibi. Hocamın sunumundan terörizme devletlerin baş vurmayacağı sonucunu çıkardım. Buna katılmıyorum. Örnek vermek istiyorum; Cumhurbaşkanı diyordu ki; artık iyi şeyler olacak. Türkiye’de demokratikleşme hareketi Ecevit’in başbakan olması ile başladı dedi ve teröristbaşı ifadesi ile cümlesi devam etti. Bugün Türkiye’deki hareket en çok güney Afrika’daki mücadeleye benzemektedir. Güney Afrika beyaz rejimin tamamen terörist yöntemlerle ülkeyi yönettiği bilinmektedir. Mandela da en büyük teröristti. Bir barış süreci olacaksa dil ve kavramlara dikkat etmeliyiz. Ben sayın hakan Fidan’a demiştim ki: Terörist başı sözünden rencide oldum ve bütün Kürt’ler rencide olur. Sıradan bir yurttaş olarak; gün gelecek “teröristbaşı”na sayın diyebilirsiniz. Nitekim öyle de oldu. Evet dünyada terörist hareketler var. Eğer bir barış süreci olacaksa üslubumuza dikkat etmeliyiz. Akil adamların seçme yöntemini doğru bulmuyorum, ancak hepsi de saygın insanlardır ve bunların çalışmalarını da önemsiyoruz. Onlarla görüşeceğiz ve onlara sunulmak üzere bir raporda hazırladım. Ancak sıkıntım şu, hala dil ve üslup yanlış kullanılıyor. Terörist kelimesini kullanmaktan kaçınmak lazım. Çünkü bugün aynı masada oturuyorlar. Ayrıca demek isterim ki; Dünya’da kitlesel destek alan hareketler terörist hareketler değildir. Hareketi doğru anlamak ve bu şekilde ifade etmemek gerekir.
Mehmet Ali Temel, Emekli Öğretmen-68’li: Dünyadaki; ETA, İRA, PKK, GÜNEY AFRİKA gibi ayaklanmaların terör hareketi olarak nitelendirilmelerine katılmıyorum.
Öncelikle ülkemizdeki ayaklanma hareketinin terör hareketi olduğunu düşünmüyorum.
30 yıl süren 40 bin canla bedel ödenen ve hala 8-10 bin silahlı elamanı bulunan hareket terör hareketi değildir. Nitekim son zamanlarda dünyada terör hareketi olarak nitelendirilmemeye başlanmıştır.
Ancak savaşan tarafların zaman zaman terör tanımına uyan hareketleri olabilir. Ama düşük ama yüksek yoğunluklu savaş söz konusudur.
Tarih boyunca insanlar savaşmıştır. Tüm bu savaşlar günün birinde bitmiştir. Ve bu savaşların hiç birinin kazananı olmamıştır. Yani bir taraftan 40 bin bir taraftan 10 bin kayıp olunca, bir taraf kazanmış sayılabilir mi? Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.
Bu savaşlar bitince, barışı savaşanlar oturup konuşmuş.
Bizdeki savaşın bu kadar uzun sürmesi bu kaçınılmaz ilkenin kabul edilmemesindendir. Devlet teröristlerle görüşmez dendi.
BU bakış ve adlandırma değişince barış süreci başladı. Artık Öcalan bebek katili değil bir tarafın lideridir. Ve de çözümün başaktörüdür.
Akıllı insanlar olayını eleştirenler, barışa karşı olanlardır. Barışa ve barış sürecini başlatanlara karşı olanlar her uygulamaya bir refleks hareketi olarak karşı çıkıyorlar. Sorun seçilen insanların kim oldukları ile ilgili değil. 76 milyon içinde daha binlerce akıllı insan var. Ama bu seçilenler de toplumda sevilip sayılan, bu konuya emek vermiş, birikimleri olan insanlardır. En önemlisi barış isteyen insanlardır. Aynı zamanda toplumun her kesimini temsil eden insanlardır. Bu nedenle seçimi doğru buluyorum. Benim amacım üzüm yemektir.
50 bine yakın insanın ölümüne ve bir trilyon doların havaya uçup gitmesine neden olan bu kirli ve anlamsız savaşın bitmesi herkesin yararınadır. Eşitlik ve özgürlük temelli kalıcı bir barış sağlanmalıdır. Böylesi bir barış herkesin ve ülkemizin yararınadır.
Geç kalınmış bu barış sürecine her insan sever ve yurt sever destek olmalıdır.
Cüneyt Bozkut: İkiyüzlülüğü silmediğimiz sürece bir yere varamayız. Eğer bir işi doğru yapanı varsa onu övmeliyiz. Artık geçmişte bildiklerimizi unutmalıyız. Kol kesilir yel içinde kalır, benim partim benim ailem yanlış yaptıysa aman saklamalıyım diye düşünülürse bir yere varamayız. Herkim ki iyi bir sey yaptı desteklemeli, yanlış yaptı karşısında olmalıyız, bu bizden biri olsa dahi. Artık Dünya Konjuktürü çok değişti. Bir barış ortamı oluşturuldu. Şimdi Suriye’de Kürtlerin kimlikleri yoktu 10 yıl öncesine kadar,200 bin kürt Mersin’de yaşıyor. Yani kürtler Dünya’nın her yerinde yaşıyor. Ben ne kadar vicdanlı bir insanım ona bakmak gerekiyor.
Kendi hakkını almaya çalışan isyankar insanlar benim nazarımda terörist insanlar değil,saygın insanlardır. Che gibi. Bu ülkede de sadece barışı savunanlar olacakladır.
Mustafa Güler: Konuyu sunan hocamız Sayın Süleyman Türkel Akademik literatürde tanımlanan şekli ile terör ve terörist kavramını açıkladı. Buradan kalkarak çözüm süreci ve Akil İnsanlar konusunu sundu. Bu tanım ve kavramların PKK ile örtüşüp örtüşmediği katılımcıları duruş yerine göre değişebilir. Bu nedenle bu duruş uluslararası literatürde tanımlanmış kavramları değiştirmez. Konunun işleyiş ve içeriğine böyle de bakılması gerekir.
Devlet Yurttaş ilişkilerinde Barış kavramı ve metni vardır. Bu metin Anayasalardır. Anayasalar , birlikte yaşamaya karar vermiş toplukların birlikte yaşama ilkelerinin deklere ettiği ortak irade beyanlarıdır.
Bu haliyle Devlet yurttaş ilişkilerinde barış ve barış metni vardır. Aralarında örtülü bir kabul de vardır. Devlet Adalet ve şefkat gösterirken, yurttaşlar ittiat ve sadakat gösterir. Karşılıklı hak ve sorumluluklar manzumesinde Devlet Yurttaşlarına adil davranıp şefkat göstermez ise, yurttaş dan itti at ve sadakat bekleyemez. Devletin olumsuz davranışında ısrara etmesi halinde yurttaş isyan eder. Buna sivil itti atsizlik de denir. Bu durum evrensel hukuk literatüründe var ve meşrudur.
Biz, tarihler boyunca Devlet ile sözleşmemiz olan sivil Anayasa ya sahip olamadık. 1876,1921,1924,1961 ve 1982 Anayasaları hiç bize danışılmadan otoriter bir biçimde sürecin zaafları kullanılarak kabul ettirildi. Hep kurucu elit in iradesini yansıttı. Bu nedenle yıllardır Sivil Anayasa arayışımız devam ederken, seçim öncelerinde seçime giren bütün siyasi Partilerin de Sivil Anayasa vaadi vardır.
Bu gün 30 yıldır adına düşük Yoğunluklu da denilen bir savaş yaşadık. 40 000 can ve bir trilyon Doları aşan maddi kayba uğradık. Kaynaklarımızı insanlarımızın ölümü ve maddi kaynaklarımızı kendi insanımıza kurşun ve topraklarımıza bomba ile tükettik. Bu gün çatışmazlık aşamasına geldikse bu çok önemli bir süreçtir. Bu sürecin öneminin anlatılmasında sevip saydığımız Akil İnsanların rol almasını önemseyip katkı vermeliyiz.
Bu süreç yalnız Kürt Sorununu çözmeyecektir. Bu süreci yeni Sivil Anayasa yapma süreci ile birleştirip, İnsan Haklarına saygılı Demokratik bir Anayasanın yapılmasına evrimleştirilmelidir. Burada Akil İnsanlar etkin rol alarak bu yaygın ve yüzyıla yakın süredir talep ettiğimiz bu rüyanın gerçekleşmesine katkı vermelidirler.
Tek tek insanların kaygılarını bir yana bırakırsak ezici çoğunluk artık toplumsal barış istiyor. Akil İnsanlar asıl yeni ve Sivil bir Anayasanın oluşumuna İktidar Partisi Genel Başkanı Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan ı ikna etmelidirler. Halk zaten ikna. Halkı ikna etmeye gerek yok. Akil İnsanlar Siyasileri ikna etmek için arabuluculuk yapmalıdırlar.
Bu fırsatı bütün kimliklerin kendini özgür hissederek Yeni Anayasa ya sahip çıkma noktasına çıkarmazsak, PKK nın silah bırakması da bizi kurtarmaz.
Tarihte çok örneklerini yaşadık. Birinin bittiği yerde başkası başlar. Hükümetimiz Sürecin Kalıcı olmasını istiyorsa, “demokrasiyi verip silahı ebediyen alması gerekir”. Böylece kalıcı barış olur.
Abuzer Kiraz: Bugün akil insanlar üzerinden konuştuğumuz barış-çözüm süreci ülkemizde
30 yıldan beri süre gelen çatışma ortamı sadece bu 30 yılla sınırlı
değildir. Öyle olsa idi Şeyh Saîd, seyit rıza, Koçgiri ayaklanma ve
direnişlerine ne diyeceğiz? Bu topraklar üzerinde farklı dil ,din ,ırk
ve mezhep farklılıkları olan halklar arasında çatışma, kavga ve savaş
yoktur. Osmanlıdan bu yana, yöneticiler halklar arasında çatışma ortamı yaratılmaya çalışmışlardır.
Bu nedenle ülkemiz insanı yönetenleri yani devleti sorgulaması lazım. Sorun devlette. Biz devletin demokratik olmasını sağlarsak
sorunlarımızı ve sıkıntılarımızın tümünü çözebileceğimizi düşünüyorum.
Umarım akil insanlarımız çözüm sürecini halkımıza anlatmaktan ve empati
kültürünü oluşmasına kısa zamanda gerçekleştirirler ve çözüm sürecinin
uzamasına engel olurlar.
Hüseyin Aslan: Cumhuriyet döneminde koçgiri alevi kürt isyanı ,seyh said isyanı ve Ağrı isyanı olmak üzere 3 kürt isyanı yaşanmış. Birinci dünya savaşı galibi İngiliz ve Fransızlar Osmanlı toprağında çıkarlarına uygun yeni devletler kurdular. Suriye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan gibi. Kürtler bu süreçte devlet kurmadılar veya kuramadılar. Mustafa Kemal Paşaya destek verdiler, Erzurum ve Sivas Kongrelerine ve I. Meclisin kurulmasına destek verdiler. Lozan anlaşmasının imzalanmasından sonra I. Meclis dağıtıldı, Kürtlerin varlığı inkar edildi. Şeyh Said isyanını bu inkarın sonucu olarak anlamak gerekir. Sayın Süleyman Demirel 28 Kürt isyanın bastırıldığını PKK isyanının da bastırılacağını söylerdi. Belirttiğim üç isyan dışında kalanlar, Şark Islahat Planı ve mecburi iskan yasalarına uymak istemeyen Kürtlerin kendilerini savunmak amacıyla devletle girdikleri çatışmalardır. Bu çatışmalar Şeyh Said isyanı ile Ağrı isyanlar arasında ki zaman diliminde ortaya çıkmışlardır. Bahsi geçen çatışmalar acı, gözyaşı ve katliam olarak Kürtlere dönmüştür. Yapılanlar devlet teröründen başka bir şey değildir. Devletlerin kendi yasalarını çiğnemesi ve şiddete baş vurması terörden başka bir şey değildir. Bugün yaşadığımız şeyin, PKK nin de bir Kürt isyanı olduğunu kabul etmeliyiz. Sözü edilen barış PKK aracılığı ile Kürt’lerle yapılacak barıştır. Barışın sadece devletle Kürtler arasında olması yetmemektedir. Bugün Türkiye’de ciddi bir inanç sorunu vardır. Devlet; Alevilerle, Ermenilerle, Rumlarla, Süryanilerle ve Dindar müslümanlarla barışmalı ve özür dilemelidir. AK Partiyi dindar Müslümanların partisi olarak ele almamak gerekir. Bilim insanlarının tespitlerine göre 1915 te Türkiye nüfusunun 1/3 ü hiristiyandı veya gayri müslüm idi. Bunlar ne oldu? Ermeniler Pontuslar, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler nerede? Tek kelime ile devlet terörü ile yok edildiler.
Coşkun Doğmuş: Türkiye’de istismar edilecek konular dış güçler tarafından yıllar önce bloke edilmiştir ve daha sonra bunlar sırasıyla 70 lı yıllarda sağ-sol meselesi ardından da Kürt meselesi ortaya sürülmüştür. Ancak mevcut konjektürde güçlü bir türkiye’ye ihtiyaç doğmuştur. Bundan dolayı da İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri örgütü arkadan destekleyen güç olmaktan çekilmiştirler. Bana göre Dünyadaki tüm ülkeler masa altından yönetilir ama işi diplomasi yapar gibi görünür. Türkiye’de ilk defa barış sürecinde ortak bir istek içerisine girmiştir. Bunun için sorunun kısa bir zamanda çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bu süre uzatılır ise konjektürün değişmesi durumunda Türkiye daha farklı sorunlarla karşılaşabilir. Elimizi çabuk tutmalıyız.
Gündemin 1. Maddesinde görüşmeler tamamlandı, 2. Maddesine geçildi.
Adnan Taftaf : Mersin Büyükşehir Belediyesince hazırlanan,Mezitli,Yenişehir,Toroslar ve Akdeniz İlçelerini kapsayan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile ilgili olumlu olumsuz tartışmalar kamuoyunda eksik olmuyor.
Öncelikle Şunu belirtmeliyim ki konu ile ilgili bilgi kirliliği mevcuttur. Zira konu ile ilgili olarak ilgili meslek odaları ve sivil toplum örgütleriyle Bilgi alışverişi amaçlı toplantılar yapması gereken Büyükşehir belediyesi katılımcı planlama anlayışından uzak bir tavır sergilemektedir.
1)1/5000 ölçekli nazım imar planlama çalışmalarına başlandığı tarihte yürürlükte olan 1/100.000 ölçekli Mersin-Karaman Çevre düzeni planı Danıştayca iptal edilmiştir.
2)Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca Adana-Mersin’i kapsayan yeni 1/100.000 ölçekli Çevre düzeni imar planı çalışmaları devam etmektedir.
3)5216 sayılı Büyükşehir Belediye kanunu 6360 sayılı Bütünşehir kanunu çerçevesinde değiştirilmiş.4İlçeden ibaret olan Büyükşehir Belediyesi sınırı Tüm il sınırlarını kapsayacak biçimde büyütülmüştür.
4)Yapı denetimi kanununda değişiklik amaçlı hazırlanan kanun taslağında, İmar kanunu, Kıyı kanunu, ve 3194 sayılı kanunun 18.madde uygulamasına yönelik radikal değişikler içeren öneriler mevcuttur.
5)Ülkemiz de Mevcut İmar kanunu ve bu kanunla ilgili yayımlanan mevzuat kapsamında köklü değişikler yapılması gerekiyor. Ancak bu değişikliklerin ilgili meslek odalarınca ve sivil toplum örgütlerince tartışılarak İmar kanunu başlığı altında yapılması gerekirken, Yapı denetim kanun taslağı başlığı altında yapılması uygun değildir.
6)İmar mevzuatı konusunda yargı karaları ile beslenen ciddi bir birikim oluşmuştur. Bu birikimleri boşa çıkartan bir başka ifade ile verilmiş yargı kararlarına aykırı kanun taslağı oluşturulmasını doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.
Bu bilgiler ve gelişmeler ışığında yerel seçimlerin yapılmasına bir yıldan az bir süre kalmışken ilçe belediyelerince hazırlanacak veya hazırlattırılacak 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının yetişmesinin mümkün olmadığı bilinmesine rağmen 1/5000 ölçekli Nazım İmar planları üzerinde spekülasyon yapılması bununlada yetinilmemesi, planın geçmesi noktasında baskı oluşturmak amacıyla bazı İlçe Belediyelerine yazı yazarak belirli bölgelerde inşaat ruhsatının verilmemesi yönünde ‘’yetkisiz’’ olduğu halde telkinde bulunmak yerleşik idari yargı kararlarına da aykırıdır. Üniversitenin doğusunda bulunan gerçekte (2b) olduğu herkesçe bilinen ancak ilgili kanun Kapsamında Maliye hazinesine kayıtlı gösterilen yüzlerce dönümlük arazinin (2b) ile ilgisi bilinçli olarak söz konusu planların sunumuna ilişkin hazırlanan slayt gösterilerinde saklanıyorsa ve bu bölgeye ilişkin özel olarak nitelendirilebilecek ‘’plan’’ kararları üretiliyorsa ayrıca fiiliyatta olmamasına rağmen bir bölgede Nazım imar planına ‘’özel okul alanı’’işaretlemesi yapacak kadar bölgedeki mülk sahipleri ile içli dışlı-olduklarını plan kararı ile ispatlayanların hazırladığı ‘’ planlar’’ takdir edersinizki kamu yararı doğrultusunda değil belirli odakların menfaatleri doğrultusunda hazırlanmış planlardır.
Ülkemizdeki mevzuata göre imar planları Şehir ve Bölge plancıları tarafından yapılmaktadır. Ancak kentlerin sınırlarıda, sorunlarıda çok büyümüştür.Bu nedenle planlama ekibinde çeşitli meslek disiplinlerinden çok sayıda uzmanın bulunması gerekir diye düşünmekteyim. Şehir Plancısı, Koruma amaçlı imar planlarında olduğu gibi ekibin başı olabilir ancak kent ve kent yaşamı ile ilgili diğer meslek grupları da planlama ekibinde yer almalıdır.
Sonuç olarak önümüzdeki yerel seçim sonrasını da kent adına kaybetmemek için Şimdiden öncelikle büyükşehir Belediyesinin planlama biriminin yukarda ifade ettiğim meslek disiplinine sahip uzmanları da kapsayacak biçimde organize edilmesi, Katılımcı planlama anlayışı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanmakta olan Adana –Mersin 1/100.000 ölçekli çevre düzeni Planı çalışmalarına paralel, 6360 sayılı yasa kapsamında 1/25000 ,ve 1/5000 ölçekli nazım imar planı çalışmalarına ara verilmeksizin devam edilmelidir.
Yasmina Lokmanoğlu: Mersin'de1/ 5000 ölçekli plan olayı, Yenişehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Genç'le ile Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Macit Özcan arasında bir çatışma olarak gösteriliyor. Halbuki MHP, AKP, BDP ve bağımsız meclis üyesi olarak ben ilke olarak bütün plana karşıyız. Olayı sadece bir Yenişehir'le göstermek yanlıştır. Biz bu Planı Meclise sunulmadan iki gün önce gördük. Şehir için yeterli olmadığını, alt limit , üst limitin doğru olmadığını , yoğunluk transfer hakkının yanlış kullanılabileceğini hep beraber düşündük ve öyle hareket ettik. Yeşil alan kişi başına 2,5 m kare az bulduk. ona göre de tavrımızı belirttik. Zaten bu durumu gören CHP de dosyayı usule aykırı olarak meclise sunmadan çekti.
Mimarlar odası bu süreçte devamlı görüş bildirdi. Aynı şekilde biz Şehir Planlamacılar Odası Şube sinden ve diğer odalar dan da destek beklerken, bize geçsin askıda itiraz ederiz dediler. Bu da bana çok saçma geldi, bu şehrin planını 50 yıl sonrayı düşünerek hep beraber yapmalıyız demiştim.
Planlar bize son güne kadar gösterilmedi. Her şey bırakılmış. Mezitli’ de hiçbir şey yok, Akdeniz’de hiçbir şey yok. Biz bu savaşı yaparken kimse yanımızda yoktu. Üniversite ve mimarlar odası bilimsel açıklama yapıyor sizde yanımızda olun dedik. Lojistik merkezi nerde, organize sanayi nasıl geliştirilecek kimse cevap vermiyor. Ben burada kendimi yalnız kalmış hissediyorum. Bu tamamen rant olayı değildir. Bu kadar meclis üyesi mücadele veriyor demesini beklerdim.
Bedrettin Gündeş: Kent ile ilgili kaygısı olan, o olayın gelişim seyri hakkında bilgisi olmasa bile Adnan beyin burada söylediği bilgilere sahip olması gerekiyor.Bu bir kültür sorunu aslında biz bir İsveç değiliz. Onlar kentleşme alt yapı sorununu bilimle çözmüşler. Pakistan ve Afganistan modeli şehrin giriş çıkışları ile fakirliği yansıtan modeller, bazen seller oldu, Dünya değişti biraz mantalitede değişti. Devlet yeni yeni yasalar çıkarmaya başlıyor. Kentteki %30 luk nüfus oranı kimse kente gelmiyor. Kentten de kırsala dönüş yok. Çarpık kentleşme doruk noktasına geldi. Şimdi yeniden bir dizayn gerekiyor. Mersin şimdi çok önemli bir noktada. Şimdi eğer yönetenler kentin büyükşehir belediye başkanı iyi niyetli ise ve ufku genişse oda burada olurdu çağırırdı ne yapalım derdi. Bu işin bilimini almış nasıl yeniden bir kent dizayn edebiliriz. Şimdi bu beş binlik çıkarsa bile hiçbir anlamı yok. Birkaç oynama yapılmış o kadar.
Mustafa Güler: Anlatıldığı gibi planlar kent in geleceğini belirler. Kentin ekonomik ve sosyal gelişmesinin anahtarıdır. Bu nedenle toprağın her santimetre karesi ayrı ayrı irdelenerek Mersin in bu gün ve gelecekteki bütün ihtiyaçlarını karşılayacak içerikte olmalıdır.
Planda keyfi davranılarak Mersin in gelişmesinin önü tıkanmıştır. Plan yetersizliği nedeniyle Organize Sanayi Bölgesin de imarlı bir karış yer yok. 80 yeni yatırımcı yeni yatırım için yer beklerken yer yok. Küçük Sanayi Sitelerinde, Sanayi depolama için bir karış yer yok, Okul için, Hastane için, Otel için bağımsız çarşı için bir karış yer yok. Belediye Meclis toplantılarının gündemlerinin % 70 ini imar tadilatları işgal ediliyor. Plan tadilatları imar komisyonlarının inisiyatifinde Nasıl gelişeceği önceden bilinmez. Hiçbir yatırımcı sonucu ne olacağı belli olmayan plana güvenerek toprak almaz ve yatırım kararı veremez.
Bunun sonucudur ki Mersin gibi doğal potansiyeli yüksek bir İl de işsizlik ve yoksulluk olağan hale gelmiştir. Yıllardır göç alan ve göç İle oluşan Mersin, tersin e göç vermeye başladı. 2012 yılında göç edenlerin sayısı göç ile gelenlerden 6800 kişi daha fazla.
Kişi başı gelir Türkiye ortalaması 10 350 Dolar iken, bu sayı Mersin de 8164 Dolardır. Komşumuz Antalya da kişi başı gelir 12 500 Dolar civarında.
Yenişehir Bölgesin de kat karşılığı arsa oranları %25-30 dan %45-50 lere yükseldi. . Bunu faturasını konut sahibi olmak isteyen yurttaş ödüyor. Sürecin önü açılmadığı için konut sahibi olmak isteyen yurttaşlar en az konut başına 30-40 bin lira daha fazla para ödemek zorunda kaldı. Bu para fazladan arsa sahiplerinin cebine gidiyor.
1/5000 ölçekli plan gecikince yatırımcının önü kesildi. Mevcut planlarda tadilat yapılmadıkça hiçbir yatırım yapılamıyor. Plan tadilatları ise yatırımcıyı canından bezdirdi.
Mersin in önünü açacak planlar bir an önce yapılmalıdır
Coşkun Doğmuş: Bu planların yapılamaması kişisel çıkarların ön plana çıkmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden Mersinde hiçbir yatırım yapılamaz hale gelmiştir. Yapılan yatırımlar risk altındadır. Ruhsatsız yapılıyor ve sonra bir formül buluruz deniliyor. Bu sıkıntı Mersindeki tüm yatırımları durma noktasına getirmiştir. Bundan dolayı cazibe merkezi olması gereken Mersin eksi göç vermeye başlamıştır. Bu göç 2011 yılında 1800, 2012 yılında ise 2300 kişi civarındadır. Biran önce şahsi çıkarlar ve egolar bir yana bırakılıp şehir bu çıkmazdan kurtarılmalıdır.
Mehmet Yağcı: Barış'ı tesis etmenin ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle tüm Ortadoğu coğrafyasında bunca zenginliğin üzerinde oturan insanların bunca yıldır refah yaşamamaları çok acıdır. Barışı kurmanın yanında bunu devam ettirebilmek için insanların refahının arttırılması, yaşamlarının değerli hale getirilmesi gereklidir. Akil insanlar bu yönden öncelikle barışın oluşturulmasında çok zorlu bir görev üstlenmişlerdir. Her ne kadar çeşitli eleştirilere maruz kalsalar da makulü bulma konusunda, doğru olanı gösterme konusunda büyük katkı sunmaktadırlar.