YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 02.04.2011
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Mazlum Der (Fikri Aksoy – Yönetim Kurulu Üyesi)
2 / Uluslar arası Af Örgütü (Ferman Salmış – Üyelik Geliştirme Koordinatörü)
3 / Sakatlar Derneği (Ali Haydar Koyun – Başkan)
4 / Cumhuriyet Kadınları Derneği (Nesrin Yıldırım – Başkan)
5 / Bilsam (Temel Aşıcı –Yönetim Kurulu Üyesi)
6 / Beydağı Yamaçları Kültür ve Dayanışma Derneği (Sait Aytekin – Başkan)
7 / Zeynel Abidin Kültür ve Dayanışma Derneği ( Erdoğan Ünverdi – Başkan)
8 / İnsan Hakları Derneği (Tahsin Peker- Yönetim Kurulu Üyesi)
9 / Ekolojik Der (Hasan Buran – Başkan)
10 / Kamer (Nilüfer Altunbaş – Başkan)
MESLEK ODALARI
1/ Malatya Barosu (Raşit Alaca – Disiplin Kurulu Üyesi)
SENDİKALAR
1 / Memur Sen (Selahattin Canpolat – Yönetim Kurulu Üyesi)
2 / Eğitim Bir Sen (Ahmet Yıldızhan – Yönetim Kurulu Üyesi)
3 / Hak-İş (Mustafa Baştürk)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök
2 / İbrahim Ulutaş
3 / Hasan Doğan (BDP)
4 / Kadir Akgüneş (Avukat)
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Hasan Kaya (ÖDP İl Başkanı)
2 / Tuğba Bayhan (Avukat)
3 / Ferda Kürün (Nida Dergisi)
4 / Mazlum Çetinkaya (Eğitimci – Har Dergisi)
5 / Osman Tosun (Gazeteci)
6 / Ekrem Eriş
7 / Baran Boztepe (Coğrafya Uzmanı)
8 / Nihal İlimen (Mazlum Der)
9 / Şükran Şen (Üni. Öğrencisi)
10 / Nursel Köse
11 / Ramazan Kuzu (BDP)
12 / Ali Turan (Şair)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ Katılan Olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI Katılan Olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Mesaj Gönderen Yok.
MEDYA
1 / Güneş Tv
2 / Ufuk Tv
3 / Vuslat Tv
4 / Er Tv
5 / Cihan Haber Ajansı
MODERATÖR Abdurrahman Dilipak – Gazeteci, yazar
KONULAR
GENEL KONU: Libya Müdahalesi ve Türkiye
YEREL KONU: Siyasi Partilerin Seçim Programları
KONUŞULANLAR
1 / Abdurrahman Dilipak “Tunus’ta bilgisayar mühendisi ve işsiz olan bir genç işportacılık yapıyor, asilzade olmadığı için dışlanmış bir Arap. Belediye zabıtaları tablasını elinden almak isteyince, itişme yaşanıyor, zabıta güç kullanıyor, zabıtaların elinden kurtulduktan sonra kaçıyor ve benzin dökerek kendini yakıyor. Bunun ne siyasi ne ideolojik ne dini ne mezhebi hiçbir boyutu yok ancak süreci tetikleyen ilk olaydır. Bunun üzerine işportacılar zabıta ile çatışıyorlar, zabıta polisten destek istiyor. Pazara polis girince esnaf işportacılara sahip çıkıyor. Bu kez jandarma geliyor. “jandarma pazarı bastı” yönünde haber yayılınca herkes meydana geliyor ve süreç böylece başlıyor. Orada çatışma çıkınca şehrin diğer bölgelerine ve diğer şehirlere de yayılıyor. Bu ceberrut yönetime karşı halkın ortak bir ideolojik söylemi olmayınca, ortak bir kimliği olmayınca insanlar camiye sığınıyor ve dini bir kimlik kazanıyor. Mısır da böyle gelişti. Bu aslında yeni bir ayaklanma da değil. Üç tane neden var; biri yoksulluk, ikincisi özgürlük talebi, üçüncüsü de bu ülkelerde devrimci direnişe önderlik edecek örgütler ve liderler yok onun yerine kolektif davranışı sağlayan sosyal medya var. Sosyal medya yeni bir devrimin kıvılcımını ateşledi. Bu olay burada bitmeyecek, yirmi üç tane Arap ülkesi var. Bu iktidarların çoğu 1. ve 2. Dünya savaşı sonrasında işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan Arap aşiretlerine hediye edilen hükümetler. Bunlar, Müslümanları ya da Arap halkını temsil etmiyorlar. Ulus devlet kalıplarının ötesinde yeni bir anlayış gelişmediği sürece, ortak talebimiz adalettir demedikçe, hepimiz kendimiz için ne istiyorsak öteki için de istemedikçe ve yeryüzünde evrensel bir cephe oluşturmadıkça bu patlamalar olacaktır”.
2 / Sait Aytekin “Fransız ihtilalinden sonra Müslüman halkların etkilenme sürecini biliyorsunuz; Arapların ırkçılaşması, ulusalcılaşması dönemidir. Bu süreç ümmettin parçalanma sürecini birlikte getirdi ve zayıfladı. Bir zamanlar belki dini temeldeydi, Müslümanlar kardeşlerdi, güçlülerdi ve adaletle yeryüzüne hükmediyorlardı. Ne zaman ki kardeşliklerini yitirdiler zulümle hükmeder hale geldiler. Emperyalistler her Arap şeyhine bir devlet hediye etti. Bu cetvelle parçalanmış topraklarda bizim genetiğimizle oynandı, bütün değerlerimiz alt üst edildi. Örneğin yaradılış teorisinin en üstünde olan insanın, çakıl taşı kadar değeri yoktu. Devlet diye bir şeyler kutsandı gözümüzde. Kardeş halklarla düşmanlaştırıldık. Sınırlar sadece coğrafyalarda değil, yüreklerimizde de çizildi. Yüreklerimizde çizilen bu sınırlar bizleri ideolojik kamplara ayırdı, biz de kutsadık ve bu ideolojilerimize tapınmaya başladık. Bundan dolayı kardeşliği yitirdik, insanlığımızı yitirdik”.
3 / Temel Aşıcı “Tunus’ta başlayan hareket sonra Mısır, Libya, Bahreyn ve en son Suriye’ye sıçradı. Bu ülkelerin hepsinde domino etkisi yaratan bir güç gerçekten oluştu mu yoksa birileri bir şeyleri buralarda daha önce planlamıştı ve bir sebeple arka arkaya mı başlattılar? Geçmişe baktığımızda bir ideoloji, dünyanın herhangi bir noktasında bir devrim gerçekleştirdiğinde veya bir hareket başlattığında dünyanın diğer coğrafyasındaki o ideoloji oraya akın ederdi. Örneğin Afganistan, Bosna. Tunus’ta başlayan ayaklanmaya diğer ülkelerden gidiş nasıl durduruldu? Acaba hepsini durdurarak her yerde bu hareketi akamete uğratmak mı planlandı? Yoksa bunlar nasıl becerildi? Süreç, şimdiye kadar gördüklerimizin aksi bir biçimde gelişiyor”.
4 / İbrahim Ulutaş “Dünyadaki ve Türkiye’de böyle ayaklanmalar kendiliğinden gelişiyor. Her ülkenin kendi dinamiklerinin dışa vurumu olarak görmek gerek. Emperyalizm iki paylaşım savaşı yarattı. Bunların esas amacı kendi pazar alanlarını yaratmaktı. Birinci paylaşım savaşında Libyayı, Osmanlı döneminde İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar kendi yer altı yerüstü kaynakları için sömürge haline getirdiler. İkinci paylaşım savaşında Almanya’nın sömürge ülkesi olmadığı için bu savaşı başlattı ve yenildi. Bunu üçüncü bunalım dönemi olarak da değerlendirmek lazım. Artık emperyalistler kendi aralarında çatışmıyor. Üç, dört devlet birleşip Libya gibi yer altı ve yerüstü kaynakları zengin ülkelere müdahale ediyorlar. Bu aynı zamanda emperyalistlerin kendi içindeki politikalarının ürünüdür. Bu ayaklanmalar hepimizin ezberini bozdu. Bu ülkelerdeki iç dinamikler nasıl gelişti yoksullukla en üst düzey arasındaki sınır nerede başlar nerede biter bilemiyoruz. Dolayısıyla bunu dış güçler, ideolojiler ile açıklayamayız. Sadece toplumsal bir dinamik, iç dinamiğin harekete geçmesi olarak değerlendirmek lazım”.
5 / Nesrin Yıldırım “Ortadoğu’ya yayılan bu hareketin kendiliğinden olduğunu düşünmüyorum. Mazlum halklar kendi geleceklerini kendileri tayin etmelidir. Uluslar ne demokrasiyi ihraç ederler ne de ithal ederler. Libya’da Kaddafi dün kötü müydü? Her şey çıkar ilişkilerine dayanıyor. Büyük Ortadoğu Projesi çok önceden yazıldı ve buna göre her şey gelişiyor. Bunun zararını hep mazlum halklar ve insanlık görüyor. Irak’ta da soydaşlarımız ve dindaşlarımız öldü. Bütün insanlık için barış istenmeli, bütün uluslar kendi kaderlerini kendileri tayin etmeli. Birilerinin çıkarları için birileri öldürülmemeli”.
6 / Hasan Buran “Libya’da bir egemen güç gösterisi var. Kaddafi kendi doğrusunu yapmaya çalışıyor. Yemen’de, Bahreyn’de bu tür ayaklanma varken Suudi Arabistan çok mu insan haklarını savunan bir ülke ki Yemen’e destek veriyor? Libya söz konusu olunca oradaki petrol yataklarını ele geçirmek için müdahale ediyor. Bu dünyanın ikiyüzlülüğüdür. Türkiye’de neden üslup değişikliği oldu? Bunun nedeni; bu dalganın gelip Kürtleri kapsamasından duyulan korkudur ve Birleşmiş Milletler geldiği zaman önlem almaktır. Davutoğlu başka bir öneride bulundu, başbakan farklı, cumhurbaşkanı da farklı söylemlerde bulundular. Dünyadaki tüm ülkelerde bu dipten gelen dalga konusunda bir kaygı var ”.
7 / Hasan Doğan “Değerlendirmelerimizi yaparken tarihi, siyasi ve sosyolojik bazı durumları göz ardı ediyoruz. Konuştuğumuz ülkelere baktığımızda buradaki rejimlerin tamamı birinci dünya savaşı sonunda oluşmuş ve bu rejimlerin kırmızı çizgileri var. Toprak bütünlüğü, tek millet, tek devlet, tek dil ve tek mezhep gibi. Birinci dünya savaşından sonra oluşan bloklar ve soğuk savaş döneminde bunlar gelişti ve iktidar oldu. İkinci dünya savaşı öncesinde de Avrupa’daki ülkelerde Rus devlet ideolojisi vardı ve onların da kırmızı çizgileri vardı. O kırmızı çizgiler dağıldığında Avrupa kana bulandı ve soykırımlar yaşandı. Ortadoğu’daki rejimlerin kırmızı çizgileri bugün yerle bir oluyor. Soğuk savaş dönemi bitti. Bu rejimlerin paradigmaları da iflas etti. Önderliksiz ve sosyal medya önderliğinin altında yatan, paradigma değişikliğidir. Kendi iç dinamikleriyle gelişen bu durumda tabi ki dış güçler de bu durumdan istifade etmede, yönlendirmede bir takım politikalar uygulayacaklardır. Ama işin gerçeğine bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Libya İslam halk Cumhuriyeti olmasına rağmen İslamiyet adına bir şey yok. Dünya barışını ileri götürecek bir hadisedir, fazla kana bulanmamasını temenni ediyorum”.
8 / Mazlum Çetinkaya “Dünyanın her yerinde yoksullar ve zenginler var. Bu doğal olarak sınıfsal bir ayrımı da ortaya koyuyor. Sınıfsal ayrılık farklı dilleri, farklı dinleri ve farklı ulusları da beraberinde getiriyor. Dalgalanma dediğimiz şey dünyanın öbür tarafını da bozuyor, çünkü bağlantı var. Örneğin Amerika’da batan bir banka bizim ekonomimiz alt üst edebiliyor. Dünyadaki bu gelişmeleri Amerika’dan bağımsız düşünmek mümkün değil. Ayaklanma yatırımlarını da yapmış. Orda kendisinin istediği bir yönetimi, sistemi oturtabilmenin yolu da orada var olmaktır. Gelişebilecekleri şeyleri halklar isterlerse, örgütlü ve güçlü olurlarsa kendi leyhlerine dönüştürebilirler. Türkiye bazı ülkelere akıl hocalığı yaparken Suriye’de farklı tavır geliştirmesinin bir sebebi de bu coğrafyada Kürtlerin olmasıdır. Hükümet aslında çok rahat bir pozisyonda değil. Bu meclisin yeni politikalar üretmesi gerekiyor”.
9 / Ramazan Kuzu “Çoğumuzda şöyle bir alışkanlık var; olayların nedenleri üzerinde değil de sonuçları üzerinde konuşuyoruz. Libya yönetiminin ve diğer Ortadoğu ülkeleri yönetimlerinin hiç mi suçları yok? Dünya kurulduğundan beri egemen devletler silah üretmişlerdir, satmışlardır. Bugün Amerika dünya jandarmasıysa mevcut olan pozisyonunu devam ettirmeye çalışıyor. Arz talep sorunu. Ortadoğu devletleri bu ülkelerden silah alıp kendi halklarına yöneltmeselerdi belki de bunlar yaşanmayacaktı. İnsanları o kadar canlarından bezdirdiler ki bir gün patlamanın olması kaçınılmazdı. Diktatörlerin zulmü sonucunda gelişti tüm bunlar. Libya’nın petrolü zaten dünyaya akıyor. Kendi içimizde de bir savaş yaşanıyor. Dünyanın farklı bölgelerini konuşurken neden sıra bize geldiğinde suskun kalıyoruz? Ortadoğu ve kuzey Afrika’da yaşayan Müslüman ülkeler zihniyet devrimi yapmadığı müddetçe, kendi içimizdekini görmediğimiz müddetçe adalet duygusu, özgürlük duygusu, empati yapma duygusu yerleşmediği sürece bu sorunları daha çok yaşarız.”.
10 / Ali Turan “Birleşmiş Milletlerin Libya’ya müdahale etmemesi mümkün mü? Türkiye’de de 15- 20 yıldır savaş var neden Türkiye’ye müdahale etmiyor? Toplumsal yaşam ortak ittifaklar ve ortak paylaşımla oluşur. Maddenin kendi içindeki çelişkilerin çatışması esastır, dış bir müdahale talidir. Eğer bir çelişkiden kendi içlerinde barışık bir sürece girerler ise dış çelişki iç çelişkiyi etkileyemez. Neden Türkiye değil de Libya? Türkiye bir sıkıntıya girdi, kendi içinde farklı sorunları olan halklar yani Kürtler, aleviler hatta suniler, Çerkezler, geniş halk kesimlerinde bıçak kemiğe dayandığında, ya bu ülkeye emperyalisler tarafından müdahale edilecek ya da bu halklar bir araya gelip çözüm üretecekler”.
11 / Osman Tosun “Eskiden beri bir alışkanlığımız var; Libya olayında da bu alışkanlığımız depreşti. 1980’den önce Türkiye’de bütün o toplumsal olayların arkasında Rus parmağı aranırdı. Bugün de her toplumsal olayın arkasında bir Amerikan parmağı aranıyor. Koca ülkede önderlik edecek hiç kimse yokmuş gibi Amerika Tunus’a gelip olayları tetikliyor ve bir domino etkisi yaratıp bütün dünyayı harekete geçiyor. Önemli olan iç dinamikleridir. Bir ülkenin içerisinde sorun yokken dışarıdan bir ülkenin gelip içeriyi harekete geçirmesi mümkün değil. Amerika’nın rolü olsa olsa toplumsal olayların gelişmesinden sonra insiyatifi eline alması yönündedir. Her şeyi Amerika’ya dayandırmak o ülkenin halklarına hakarettir. Bir ülkede başlayan hareket diğer halklara da özgüven vermiştir. Türkiye’de sorunlara sınıfsal açıdan bakmıyoruz da daha çok kültürel bir bakış açımız var. Yaşam tarzı dayatmalarından kurtularak sınıfsal temelde bir araya gelmemiz önemlidir”.
12 / Asım Demirkök “Yeni bir durumla karşı karşıyayız, yarın ne olacağını bilemiyoruz. 17. yüzyıla gelinceye kadar toprakla üretim yapıldı. Kimin toprağı fazlaysa sınırlara o hakimdi. Üretime bakmadığımız zaman bu belirsizliği anlayamayız. Sonra sanayi çıktı ortaya. Bu kez üretimin hammaddesi önemli oldu, uluslar böylece ortaya çıkmaya ve paylaşmaya başladılar. Bu durum binlerce insanın ölmesine neden oldu. Bilginin yeniden üretilmesi söz konusu olunca sınırlar ortadan kalktı. Hiçbir ülkenin egemenlik hakkı yok, BM karar alıyor diğer ülkeler gidip vuruyor. Afganistan’a, Bosna’ya gidiyor. Yeni bir çağı görebilmemiz için dünya üzerinde üretimin nasıl olduğunu, nasıl tüketildiğini, nasıl dolaştığını ve bizim ona nasıl ulaştığımızı görmemiz gerekir”.
13 / Baran Boztepe “Gündemde olan Libya’yı Türkiye ile karşılaştırsak; Libya’da aşiretler var, Türkiye’de de etnik gruplar ve inanç grupları var. Libya’da Kaddafi’nin paralı askerleri var, Türkiye’de de hükümetin polisi var. Bir de Nato unsuru var. Türkiye silah üretici ülkelerin büyük bir pazarı olduğu için de Libya’yla çok benzerliklerimiz var. Kim Tunus’ta olduğu gibi Diyarbakır ya da Edirne’de pazarda işportacılık yapan bir çocuk dövüldükten sonra Türkiye’nin karışmayacağı garantisini verir?”
14 / Fikri Aksoy “Batının Libya’ya müdahalesini tamamen taraflı görüyorum. Filistin’de, Bosna’da aynı hassasiyeti göstermeyen batı nasıl oluyorsa BM’nin aldığı kararı ertesi gün uygulamaya koyuyor. Bu bölgelerde yapılan zulümlere yıllarca sessiz kalıyor, aynı batı ve aynı birleşmiş milletler insan hakları bildirgelerine birçok madde koyuyorlar. Ama menfaatleri nerdeyse orda bu kuralları savunmaya gayret ediyorlar. Aynı zamanda Irak’a demokrasi getireceğiz diye burada zenginlikleri kendi ülkelerine götürme başarısı gösteriyorlar. Biz ne yapıyoruz? Vicdanımızın bir sesi var mı, ona kulak veriyor muyuz? Bunları düşünüp ona göre kararlar vermemiz gerekiyor”.
15 / Hasan Kaya “Dünya 1. ve 2. paylaşım savaşları yaşamış ve bu savaşlarda milyonlarca insan yaşamını kaybetmiş. Hiroşima, Nagazaki’ye atılan bombalarda mazlum halkların hala onun acılarını çektiğini görüyoruz. Strateji, soğuk savaş stratejisine göre belirlenmiş. Teknoloji, bilişim, iletişim yoluyla mazlum halkları ezme ve birbirine kırdırarak, birbirine düşürerek, dil,din ırk, bölge ayrımları yaparak bunu gerçekleştiriyor. Mazlum halklar bir arada yaşama, ortak irade gösterme, ortak aklı kullanma noktasında yan yana olmalılar. Var olan bu adaletsiz eşitsiz durumu halkların kendi yönetimlerini söz, yetki ve karar mekanizmasını hep birlikte sağlamamız gerekir”.
16 / Mustafa Baştürk “Ortadoğu’daki halklar bu gelişmelerden sonra kendi geleceklerini tayin etme konusunda hangi noktadalar? İkinci olarak Türkiye’de şu anki siyasi iktidarın ve muhalefetin sergiledikleri tutumlardan hangisi doğru, hangisi yanlış? Türkiye ilerde Ortadoğu’da olacak hareketlerin sonucunda söz sahibi olma yeteneği ne kadar? Türkiye demokrasinin bir takım kurallarını yerine getirdiği ancak demokrasinin tam yerleşmediği bir ülke. Ortadoğu halkalarının etnik ve dinsel anlamda kendi karar aşamasında nasıl bir sonuç alacakları henüz belli değil”.
17 / Ahmet Yıldızhan “Ortadoğu halklarının hiç mi suçu yok, ille de dış güçleri mi davet etmeleri gerekiyor? Bugün Irak’a baktığımızda Kürtler ayrı bir baş olarak alkışladılar Amerika’nın gelmesini. Türkmenler, Şiiler Amerika girdi darmadağın oldular. Bugün Libya veya Mısır olsun dış güçleri çağırmadan kendi içlerinde sorunu halledemiyorlar mı?”
18 / Raşit Alaca “Az demokratik olan bir ülkenin insanları olarak daha az demokratik olan ülkelerin meselelerini konuşuyoruz. Bu az demokratik ülkede de ciddi sorunlar var. Bunların başında da Kürt sorunu var. Burada meydana gelen hadiseler ya da domino etkisi Türkiye’yi nasıl etkiler? Mevcut iktidarın aldığı pozisyonu da tedirgin bir duruş, işin esasına fazla girmeden bir denge politikası yürütmeye çalışıyor gibi görüyorum”.
19 / Selahattin Canpolat “Silah pazarlayan ülkeler çeşitli senaryolar düzenleyerek bu duruma gelindi. Tüm halklar kardeşiz, bir zamanlar başörtüsü sorunu çıkararak bizi oyaladılar. Birlikte yaşamasını bilmemiz gerekir alevisiyle sunnisiyle. Yakın zamanda Irak’a girdiklerinde hepimiz seyirci kaldık ve hiç birimiz müdahale etmedik. Bizim değer yargılarımızı elimizden alıncaya kadar çeşitli oyunlar yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar”.
20 / Kadir Akgüneş “Suriye’deki rejim yıkıldığında ve bir halk ayaklanması olduğunda İsrail’le kim savaşacak, kim karşı koyacak? Mısır’daki düzen yıkıldığında kim İsrail’e kafa tutacak ve Filistin’lileri kim destekleyecek? Mutlaka bir düşman yaratacağız. Hep “anti” cilik üzerinden gidiyoruz. Şu anda orada düzenler yıkılıyorsa, gittikçe bir birikim gelişiyor ve bu birikim üzerinden yıkılıyor. Türkiye’de de Kürt sorunu çözülmedikçe demokrasinin gelmesi mümkün değil”.
21 / Tahsin Peker “Kaddafi kendi ülkesinde kendi halkına karşı kullanacağı askerleri bulamadı ve dışarıdan getirdi. Bizim ülkede Kürtlere karşı kullanılanlar bizim ülkenin insanlarıdır. Bu da gösteriyor ki biz onlardan daha geriyiz. Bizler Amerika’nın Bosna’ya müdahale etmesi için yürüyüşler yaptık. Irak’a girdiğinde de eleştiriyoruz. Aslında Irak’ta Kürtler olduğu için bu topluma böyle empoze ediliyor ve eleştiriliyor. Toplumda bir çelişki var, anti demokratları demokratik zanneden bir düşünce var. Toplumsal olayların, toplumların sıkışmasından dolayı ortaya çıktığı, emperyalist güçler kendi çıkarları yönünde sonuçlandırmaya çalıştığı gerçeği var. İnsan merkezli olmayan tüm politikalar böyledir. Son on yıldır Kürtlerin yaşadığı coğrafyada 192 bin kişi gözaltına alınmış,54 bin kişi tutuklanmış 678 tane faili meçhul cinayet işlenmiş, 72 çocuk öldürülmüş. Bunlarla ilgili en ufak bir araştırma ve yargılama yok ama konferanstan dolayı, konuşmadan dolayı tutuklanan siyasetçiler var. Bu nasıl demokrasidir?”
22 / Erdoğan Ünverdi “İnsanlığın sorunları ortaktır ve bir şekilde zalim iktidarlara dersini vermelidir. Hukukun üstünlüğü temelinde demokrasi oralara yerleştirilmeli. Oraya müdahalenin niteliği ve ne amaçla oraya gittiği önemli. Oradaki halkın sorununun çözümüne yönelik bir müdahale mi bunu tartışabiliriz. Türkiye’de sadece Kürt sorunu varmış gibi konuşuluyor, Alevilerin sorunlarını da diğer kesimlerin sorunları da dile getirilmeli. Gerçek demokrasi olduğu zaman Kürtler de, Aleviler de, suniler de haklarını alacak”.
GÜNDEMİN İKİNCİ MADDESİ
1 / Hasan Kaya “12 Eylül hukukunun ürünü olan 1982 Anayasası yürürlükten kaldırılarak yerine eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu, laik, katılımcı, emekten yana, temel hak ve özgürlükleri gözeten yeni bir anayasa yapılmalıdır. Seçim sistemi “temsili adalet” ilkesi çerçevesinde seçimlere katılan tüm partilerin aldıkları oy oranında temsil edilecekleri şekilde yeniden düzenlenmeli, tüm yerel ve genel barajlar kaldırılmalı; seçimlere katılan tüm partilere eşit mali kaynaklar, eşit propaganda koşulları sağlanmalıdır. Mevcut siyasi partiler yasasının değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yerel yönetim yasası yeniden düzenlenmelidir. Avrupa kentsel şartı, yerel yönetimler özerklik şartı vb. belgeleri imzalayan Türkiye, yerel yönetimlerin meclislerini o kenti oluşturan demokratik kitle örgütleri ile birlikte yönetmelidir. Devletin ekonomik ve sosyal ilişkilerden soyutlanarak toplumun sağlık, ulaşım, enerji ve haberleşme gibi temel gereksinimlerinin karşılanmasının tekellere ve piyasa koşullarına terk edilmesine ve özelleştirme uygulamalarına karşıyım. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler giderilmelidir. Yaşam hakkı, düşünce ve düşünceyi ifade hakkı sağlanmalıdır. Parasız eğitim, sağlık hizmetleri hakkının doğuştan kazanılmış en temel bireysel ve toplumsal hak olarak tüm yurttaşlara tanınmalıdır. Eşit yurttaşlık temelinde Alevilerin ve azınlıkların sorunları ülkenin demokratikleştirilmesiyle birlikte çözülmelidir. Kürt sorunu tarihsel bir sorun olarak algılanmalı ve yok sayılmamalı, çözüm ülke sınırları içinde aranmalıdır. Kimlik, kültür sorunları çözülmelidir”.
2 / Asım Demirkök “Milletveki adaylarına partilerinin anayasa metinleri var mı yok mu onu sormalıyız. İkinci olarak siyasi partiler yasasını değiştirmek istiyorlar mı? Başkanlık sistemi hakkında ne düşündüklerini sormamız gerek. Yerelde de valilerin seçimle gelip gelmeyecekleri konusundaki düşüncelerini sorabiliriz. İl genel meclisi başkanın seçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, merkezi yönetimlerin eğitim, sağlık vs konusunda yetkiyi yerele devretmeği düşünüp düşünmediklerini öğrenmek istiyorum. Bizim milletvekili adaylarının dillerini, söylemlerini değiştirecek bir kampanya yürütmemiz gerekir”.
3/ Selahattin Canpolat “Geçmişte kışlada canı sıkılıp yasa çıkaranların yasalarının tamamen elden geçirilmesini istiyorum”.
4 / Raşit Alaca “Sıfır bir anayasaya ihtiyacımız var. Anayasal kurum ve kuruluşların yeniden tanımlanmasını, işleyişini buna göre düzenlenmesini istiyorum. Oluşacak olan yeni meclis sıfır kilometre bir anayasa yapabilecek mi? Bana göre bunun için kurucu bir meclise ihtiyacımız var”.
5 / Hasan Doğan “Paradigmaların değişimi ve kırmızı çizgilerin değişimi söz konusu. Seçilecek milletvekillerine, herhangi bir kırmızı çizgilerinin olup olmadığını öğrenmek istiyorum”.
6 / İbrahim Ulutaş “Biz toplum olarak demokrasiyi içselleştirip bir yaşam biçimi şekline koymadıktan sonra sadece anayasalar yazılı olarak kalır. Tüm demokrasi güçlerinin birlikte yaşam kültürünü demokratik bir anayasayla taçlandırması gerekir”.
7 / Erdoğan Ünverdi “Daha önce düşünce adamları bu ülkeye bir şey katmak adına aday oluyordu bir vizyonları vardı. Ama günümüzde artık zenginlerin bir alanı oldu . İşçi sınıfından, köylü sınıfından, ezilenlerden aday olan yok. Hangi adayın Malatya’ya hizmet edeceğini görerek parti ayrımı gözetmeden destekleyelim. Malatya’da bir Cem evinin yapılmasını öneriyorum”.
8 / Hasan Buran “İnsanoğlu üretim araçlarını güçlendirdikçe doğayı tahrip etmeye başladı. Sonra da birbirlerini tahrip etmeye başladı. Bugün küresel ısınma, insanların barınması, sağlıklı beslenmesi sorunları var. Ancak bunlar Türkiye’nin diğer önemli sorunları karşısında ikinci planda kalıyor”.
9 / Ali Turan “Eylemi harekete geçirmek için güce ihtiyaç vardır. Projesi olan aday adayları çağrılarak o projenin içerisindeki ulusal ve yerel anlamdaki on madde tespit edilebilinir ve katkı sunulabilinir”.
10 / Ali Haydar Koyun “Gerek yerelde gerekse de merkezde her alanda eşit temsil hakkının verilmesini istiyorum. Yeni bir anayasa konusunda hem fikiriz ancak mevcut anayasada var olan haklarımızı bile kullanma konusunda toplum olarak çok bilinçsiziz”.
11 / Osman Tosun “Türkiye’de toplumsal kesimler ağırlıkları oranında mecliste yeterince temsil edilmiyorlar. Siyaset yapmak pahallı bir iş ve bunu parası olan insanlar yapıyor. Demokrasinin işlemesi için toplumsal katmanların ağırlıkları oranında mecliste temsilinin yolunun açılması lazım. Stk lar bunun için kampanyalar düzenleyebilir".
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
35 Sivil Toplum Örgütü ile mail ve telefonla iletişim kuruldu.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mesaj ve mail ile çağrı yapıldı ancak geri dönen olmadı.
MEDYA İLE
25 medya kuruluşuna telefon ve e mail ile çağrı yapıldı.
SONUÇLAR
Genel konuya ilişkin ve 10 istek çalışmasına ilişkin videolar gösterildi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ Semine Dengeşik Malatya küçük Millet Meclisi Girişimcisi
02.04.2011 Malatya kMM Toplantı Tutanağı
previous post