Yer: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
Tarih: 05.06.2010
Yerel Katılım:
1. Uluslar arası Af Örgütü (Ferman Salmış- Üyelik Geliştirme Koordinatörü)
2. İnsan Hakları Derneği (Tahsin Peker- Yönetim Kurulu Üyesi)
3. Mazlum Der (Kadir –Başkan)
4. Beydağı Yamaçları Kor. Der. (M.Sait Aytekin-Başkan)
5. Ekoloji Derneği (Hasan Buran-Başkan)
6. Zeynel Abidin Kültür Vakfı (Erdoğan Ünverdi – Başkan)
8. Meşale Derneği (Tahir İnce)
9. Malatya Toplum Gönüllüleri Birliği (Sinan Oral -)
10.Yazarlar Birliği (Adil Akkoyunlu-Temsilci)
12. Bilim Yolu Eğitim ve Kültür Vakfı (Temel Aşıcı-Yönetim Kurulu Üyesi)
13.Mimarlar Odası (Vefik Şahin- Yönetim Kurulu Üyesi)
14. İnşaat Mühendisleri Odası (Vehbi Aluçlu–Yönetim Kurulu Üyesi)
15. Hak-İş (Mustafa Baştürk- Şube Başkanı)
16.Memur Sen (Selahattin Canpolat)
17.Eğitim Bir Sen (Mehmet Karadeniz- Yönetim Kurulu Üyesi)
18.İsmet Emre (İnönü Üniversitesi-Akademisyen)
19.Hasan Doğan (Avukat)
20. Kadir Akgüneş (Avukat)
21. Fahrettin Tuncel (BDP-Başkan)
22. Kasım Tatlı (Zeynel Abidin Kültür Vakfı)
23. Hakkı Yiğit (Ufuk Tv)
Milletvekilleri: Katılan Olmadı
Belediye Başkanları: Katılan olmadı.
Medya:
Er Tv- Erdal Akboğa
Kanal Malatya- Kenan Hasçelik
Tv Malatya- Ayhan Davut
Moderatör: Doç Dr. Vahap Coşkun- Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Konular:
Genel Konu:
1. Anayasa Paketinde Hsyk Ve Askeri Yargı ile İlgili Değişiklikler
2. Gazze’de Ambargo Krizi. Ne Yapılmalı?
Yerel Konu : 3.Malatya’da Kentleşme Süreci, Sorunlar, Potansiyeller
Konuşulanlar:
Vahap Coşkun (Moderatör) : Türkiye’nin hukuk yapısı 1960 darbesinden sonra şekillendi. Askerin siyasi hayattaki ağırlığını artırmak üzere iki türlü düzenleme yapıldı. Biri, siyasi yaşamdaki ağırlığı artırıldı. Genel kurmay milli savunma bakanlığından alınıp başbakanlığa bağlandı, milli güvenlik kurulu oluşturuldu, askerin harcamaları sayıştay denetimi dışına çıkarıldı ve askeri siyasetin merkezine getirdi. İkinci olarak, hukukta büyük bir değişiklik yapıldı ve asker hukukta bağımsız bir hale getirildi, askeri yargı oluşturuldu. 1980 darbesinden sonra da bu yapı kendisini daha da güçlendirdi. Askeri yargının olduğu bir yerde hukuk devletinden bahsetmek mümkün değil. Hsyk’da sadece yargıç üyeler bulunuyor ve kararları yargı denetiminin dışında tutuluyor. Hsyk’nın aldığı kararlar yayınlanmıyor.
Hasan Buran (Ekolojik Der) : 12 anayasasında geçici 15. maddesine karşı çıkanlar her ne hikmetse 12 Eylül’ün yarattığı bu yargı sistemine taraf oluyorlar. Anayasa mahkemesi son beş-altı aydır konuşmuyor, genel kurmay başkanı biraz biraz akıllanmış durumda gereksiz siyasete alet olmuyor. Hsyk bu tartışmalarda kamuoyundan büyük bir tepki alıyor. Bakıyorsunuz, geri adım atmaya başlıyorlar. 12 Eylül’e karşı çıkanlar neden hala 12 Eylül hukukunu korumaya çalışıyor, bunu anlamak mümkün değil.
Temel Aşıcı (Bilsam) : Anayasa değiştirirken kuşkuya düşmeye gerek yok. Çünkü ilk 3 maddesi değiştirilmiyor. Asıl problem, dokunulmazlıktır. Hsyk üyelerini yüksek yargıdan kişiler seçiyor. Halktan kimsenin oraya girmesine imkan yok. Böyle bir hukuk sisteminde, değişmesi gereken öncelikle hukuk fakültelerinin yapısıdır.
Erdoğan Ünverdi (Zeynel Abidin Kültür Vakfı) : Egemen güçler askeriyeyi hep mazlumlara karşı kullanmışlar. Bu demokratikleşme mücadelesi değil. Bu batı yanlısı egemen gruplar ile yeşil sermaye arasındaki iktidar mücadelesidir. Çünkü parti içi demokrasi yok. Seçim barajını kaldırmak gerek. Egemenlik mücadelesi veren yeşil sermaye Kürtlere, Alevilere hak veriyormuş gibi görünüyor. Herkesin demokratik haklar çerçevesinde kendini ifade etmesi gerekir. Askeri vesayetten ve sivil vesayetten kurtularak demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz.
Mehmet Karadeniz (Eğitim Bir Sen) : Bizim ülkemiz garip bir ülke. Garipliğimiz şu; bir sorun varsa eğer o sorunu çözmemiz gerektiğini biliyoruz ama bu sorunu çözme noktasında birleşelim dediğimizde herkes kendisini bir tarafa çekiyor. Tüm partilerin politikalarında anayasa değişikliği var fakat samimi değiller. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Hukuk da tarafsız değildir. Kanunlar değiştiği zaman herkesin uyduğu kanunlar şeklinde mi işliyor yoksa hakimlerin değişmesine göre mi kararlar çıkıyor? Mahkeme kararları hakimlerin değişmesine bağlı olarak çıkıyor. Biz sivil toplum örgütlerinden önce hukukçuların bu konuya direnmesi gerekir. Bu hukuk sisteminde sorun var ve bu öyle tehlikeli işletiliyor ki mutlaka değişmeli; anayasa değişmeli, hukuk değişmeli. Mecliste grubu bulunan tüm partiler yalan söylüyor. Kendileri paketi madde madde mi oyladılar? İktidar partisi de toptan “evet” dedi, muhalefet de toptan “hayır” dedi. Madde madde oylanması gerektiğini düşünüyorum. Ama her durumda paketin geçeceğini düşünüyorum. Aklı başında bir muhalefet olsa ve bir-iki maddesine toptan “evet” ya da toptan “hayır” diyerek hükümetin tekerine taş koyabilselerdi.
Selahattin Canpolat (Memur Sen): Bu ülkede 12 Eylül vakası yaşandı. Tüm darbeleri kınıyoruz. Darbe yapan herkesin toplum önüne çıkıp hesap vermesi lazım. Toplumun tüm kesimlerinin refahı düşünülmeli. Anayasa değişikliği oylamasına tüm Memur Sen “evet” oyu verecektir.
Mustafa Baştürk (Hak-İş) : Anayasaların toplumun tüm kesimleri tarafından uzlaşılarak yapılan anlaşmalar olması için çok uzun süre tartışılması lazım. Buradaki en ciddi yanlış şu; siyasi iktidar buna ihtiyaç duyunca yaptı. Bu anayasayı toplumsal uzlaşma ile çıkarmak mümkün değil. Biz 1982 anayasasını toplumsal uzlaşma ile geçirdik! Bu vahim bir durum, birilerinin illede bize bir dayatma yapması mı lazım? Toplum “evet” derse bu anayasa geçecektir. Biz askerlerin yaptığı anayasaya “evet” diyoruz da sivillerin yaptığı anayasaya neden “evet” demiyoruz? Çünkü biz süreci kaybediyoruz.
Hasan Doğan (Avukat) : Biraz gerilere gittiğimizde bu 82 anayasası 1924’te oluşturulmak istenen statükonun son şeklidir. 12 Eylül’de, mevcut sistemi ve statükoyu korumaya yönelik bir anayasa yapıldı. Bu yapılan değişikliklerle bu statükonun bozulması isteniyor. İkinci olarak da bugüne kadar hakları gasp edilenlerin ve hakları yok sayılanların bu anayasada yerini alması gerekiyor. İkinci grupta yer alanlar yani ne Kürtler ne aleviler bu değişikliğin içinde yok. Değişiklik sadece bürokrasini bir kısmını değiştirme, yetkilerini kısmaya dönük bir şey. Hsyk ve biraz da askeri yargıyla ilgili. Bunun karşısına anayasa mahkemesi bürokrasisi çıktı, bu bürokrasi izin verirse bu değişiklik olacak. Madde madde oylamanın imkanı yok.
İsmet Emre (Akademisyen): Cehennemden cennete geçişte bile araf var, yaşadığımız budur.
Fahrettin Tuncel (BDP): Tüm darbelerin neticesinde anayasalar oluşmuş. Bu anayasa mahkemeleri de kendilerini korumaya almak amacıyla kurulmuş. Seçim barajı, siyasi partiler kanunu öncelikle değişmelidir.
Adil Akkoyunlu (Yazarlar Birliği) : Parti ağalıklarına son vermek gerekir. Seçilme ve seçme sistemi değişmelidir. Bu anayasa paketi eksik ve yetersizdir. Düzeltilmesi gereken çok şeyi var ama yine de desteklenmesi gerekir.
Gündemin 2. Maddesi.
Gazze Krizi. Ne yapılmalı?
Temel Aşıcı (Bilsam) : İsrail’in uyguladığı ambargo politikalarının küçük bir kısmı ve birçok cinayet işlemiş bir ülke. Karşısında duran ya da yanlışını söyleyen bir gücün çıkmayışıyla habire pike yapan durumda ve Birleşmiş Milletlerde aleyhine şimdiye kadar hiçbir karar çıkmamış bir ülke. İsrail, arkasında Yahudi lobisinin gücüyle biraz da Amerika’yla var. Bundan üç yıl önce Amerika’daki iş adamlarından aktarılan para yıllık yüz otuz milyar dolardır. Bu da çok pahallı stratejik ortaklık. Ama bu serüvenden dönüş başlıyor gibi.
Mehmet Karadeniz (Eğitim Bir Sen) : Bu olay bize bir çok şeyi göstermiştir. Bu sadece bir gemiye müdahale ve yardım olayı değildir. Çok önemli sebepleri, sonuçları ve süreçleri olmuştur. Sivil toplumun gücü de bu olayla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Şuna dikkat etmek gerekir, dünyanın en modern teknolojisine ve savunma gücüne rağmen İsrail ciddi hatalar yapmıştır. Toplumun her kesiminden destek görmesi bu eylemi başarıya götürmüştür. Artık bizim de kendimize dönüp kendi gücümüzü görmemiz gerekir.
Sinan Oral (Toplum Gönüllüleri Birliği): Olayı, dünyadaki herhangi iki ülke arasında çıkan problem gibi değerlendirirsek yanılırız. Çünkü İsrail dünyadaki bütün ülkelerden çok farklı; halkıyla, yönetimiyle, hedefleriyle. İsrail’i tanımanın birinci adımı bayrağını tanımaktan geçer. Bayrağındaki iki çizgiden biri Fırat ikincisi Nil’i temsil ediyorsa bu bayrağı iyi anlarsak barışa ne kadar yakın olduğunu, uluslar arası platformda alınan kararlara ne kadar uyup uymayacağını daha iyi anlarız. Ortadoğu’daki en az bin sekiz yüz yıllık bir hedefi gerçekleşiyor. Avrupa’daki devlet başkanlarının seçiminde de mason localarının onay vermediği kimsenin seçilme şansı yok. Yahudileri beş milyondan oluşan bir devlet olarak düşünmemiz ve sadece iki ülke arasındaki bir problem gibi düşünmemiz olaya bakışımızı yanlış noktadan başlatır. Birleşmiş Milletleri oluşturan da Yahudi zihniyetidir.
Hasan Doğan (Avukat) : İnsan hakları ve hukukun ihlalini getiren bir olay var karşımızda. Filistin ve İsrail’i karşılaştırırsak; İsrail’in hukuku ikinci dünya savaşı döneminde oluşmuş, Filistin’in ise hala hukuku oluşmamış. Filistin’e yapılan baskı bugünkü ile sınırlı değil, geçmişte Lübnan bu baskıyı uyguladı. 1. ve 2. Dünya savaşının Ortadoğu’ya taşıdığı ulus-devlet ideolojisinin tıkandığı bir noktadır. Onun açılması ve hukukunun değişmesi gerekiyor. Bunun için de savaş gidip geliyor ve henüz bir barış söylemi yok. Keşke o filonun içinde bir barış heyeti olsaydı. Bölgesel savaşa dönüp dönmeyeceğine bakılmalıdır. Barış ve çözüm önerileri tartışılmalıdır.
Hasan Buran (Ekolojik Der) : Her yüzyılın sonlarına ve başlarına bakalım; müthiş bir dönüşüm evresi geçiriyor. 5-6 aydır organize edilen bu yardım gemisinden haberdar olan dünya devletleri buna sessiz kaldılar ve göz yumdular. Ortadoğu’da bir şekillenme oluyor. Olayı Yahudi inancı çerçevesinde alırsak yanlış olur. BM’de İsrail ile ilgili alınan tüm kararlarda Türkiye’nin imzası var. Süreç, bunun çözümüne yönelik bir merceğe oturtulmaya çalışılıyor.
Tahir İnce (Meşale Der) : İsrail’in süreç içerisinde olayı unutturma ve göz önünden kaldırma çabası içerisinde olacağına inanıyorum. Bu nedenle süreci diri tutmalıyız. İsrail mallarına karşı ekonomik ambargo uygulanabilir. Abartılmış İsrail lobisi söyleminin çok sağlıklı olduğuna inanmıyorum. Başa çıkamayışımızı meşrulaştırma anlamında üretilen bir kavram. Bu yenilemez lobi kavramının işlerine geldiğini de düşünüyorum.
Sait Aytekin (Beyed) : Problemleri çıkaranlar genellikle devletlerdir. En iyi demokrasiler devletlerin en az hissedildiği demokrasilerdir. Zulüm görmek zulmetmeye bir gerekçe olamaz. Şu ayrımı iyi koymalıyız; siyonizmle Yahudiliği birbiriyle karıştırmamamız gerekiyor. Bugünkü İsrail devleti değil de daha adil bir İsrail yönetimi olsa daha rahat edeceklerini düşünüyorum. İsrail’e “sen kirlisin” diyenler İsrail’den daha kirli.
Tahsin Peker (İHD) : Olayı birkaç kategoride almak lazım. İsrail korsan bir devlet olarak kuruldu. Uluslar arası yaptırımlar uygulanmadı. Daha iki yıl önce Gazze’de bin sekiz yüz kişi öldürüldü ve İsrail’e hiçbir yaptırım olmadı. Gemide İsrail parlamenterleri dahil birçok ülkeden parlamenter olduğu halde bizimkilerden hiç kimse yoktu. Bu insanların ölmemesi için diyalog kurulamaz mıydı? Olası bir müdahale önlenemez miydi? Sanki herkes böyle bir müdahaleyi bekledi. Uluslararası ceza mahkemesi İsrailli yetkililer hakkında dava açacak mı? İsrail şimdiye kadar işlediği suçların hesabını vermediği için daha çok gemiye müdahale edecek. İsrail’i besleyen ve güçlendiren ülkeler var.
Erdoğan Ünverdi (Zeynel Abidin Kültür Vakfı): Saldırıyı kınıyor ve lanetliyoruz. İsrail’in arkasındaki güç, Amerika’dır. Dünyadaki ezilenlerin, mazlumların yanında Amerika’ya karşı bir güç oluşturmak önemli. Biz bunu yapabilecek miyiz? Biz ezilenler kendi birliğimizi oluşturmadan emperyalizme karşı bir blok oluşturmadan sorunları çözmek bir hayal.
İsmet Emre (Akademisyen): Olayın insani boyut, siyasi boyutu ve hukuki boyutu var. Öncelikle Türkiye içinde bir özeleştirinin başlaması gerekir. Bu meselede arızi ve reaksiyonel davranırsak hiçbir çözüm üretemeyiz. Reaksiyonel değil, daha aksiyon vari bir eylemsellik içine girmekte fayda var. İnsani olarak Türkiye’de tüm meseleler çözülmüş müdür? Eğer sorun varsa önce bu meselelere çözüm getirmek lazım. Türkiye’de siyasi olarak taşlar yerine oturmuş mudur? Yoksa burada da sorunlar var mıdır? Hukukumuz bugünkü çağdaş dünyaya uygun mudur? Bunun da sorgulanması gerekir. İsrail’in dünya ekonomisinde yeri çok önemli. Türkiye bölgesel güç olmaya çalışıyor. Ortadoğu’da yeni bir şekillenme var ve Türkiye’nin yapması gereken birkaç şey var. Bir tanesi, kendi içinde ciddi bir entelektüel birikim yarattıktan sonra Amerika’ya rağmen Ortadoğu’daki devlet sistematiklerini Ortadoğu’daki halklarla bütünleşebilecek bir zemine oturtması lazım. Meşru zeminden kaymamak gerekiyor. Medya üzerinden sürekli olarak gündemler yaratmak lazım. İsrail malları boykot edilmelidir. Türkiye’deki protestolarda sadece İslami kesim değil, demokratların da katılması gerekir.
Adil Akkoyunlu (Yazarlar Birliği) : İktidarlar değiştiği zaman zulüm değişmiyor. Çünkü İsrail hep aynı şeyi yapıyor. İnsanların davranış ve düşüncelerine inançları yön veriyor. İsrail despot bir köy ağası gibi hareket ediyor. Meselenin temeline bakmamız gerekir; bunun için de Tevrat’a bakalım. Onlar dinlerinin gereğini yerine getiriyor. Yahudiler ırkçıdırlar ve dinlerine bağlıdırlar. Bütün zulümlere karşı hep beraber hareket etmeliyiz, kendi birliğimizi kurmalıyız. İsrail mallarını mutlaka almamamız gerekir.
Gündemin 3. Maddesi.
Vefik Şahin (Mimarlar Odası ) : Malatya, doğu Anadolu bölgesinin batısı, iç Anadolu bölgesinin doğusunda 412.000 kent merkezi nüfusuyla Türkiye’nin kuzey-güney ve doğu-batı ulaşım aksı kesişiminde önemli bir kavşak noktasıdır. Kent, coğrafi konumu ve potansiyelleri nedeniyle bulunduğu bölgede her zaman çekim nokrası ve lider pozisyonunu korumaktadır.
Malatya’nın yer değiştirme hadisesi 19. yy’da olmuştur.1838’de Hafız Paşa’nın askeri karargahını Elazığ’dan Malatya’ya taşıma kararını almasıyla, Malatya ahalisi yaz aylarında Aspuzu’ndaki yazlık evlerinde iken, ordu buraya gelmiş ve askerler buraya yerleştirilmiştir. Kış geldiğinde askerler evlerde oturmakta olduğundan, Malatyalılar Aspuzu’ndaki evlerinde kalmak zorunda kalmışlar ve artık bakımsız kalan ve tahrip edilmiş durumdaki kışlık evlerine dönemeyip, Aspuzu’nu daimi yerleşim yeri olarak kabul etmişlerdir. Aspuzu’nda şehrin yeniden kurulması ile eski Malatya atıl, bakımsız duruma dönüşmüştür. Bağ ve bahçelerin güzelliği ile ünlü Aspuzu giderek büyümüş, yeni mahalleler kurulmuştur.
Aspuzu’na yerleşim başladıktan sonra 1934 yılında kendisi de Malatyalı olan ‘. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün girişimleri sonucu şehir plancısı Prof. Hermann Yansen’in çalışmalarıyla kentin planlama süreci başlamıştır. Daha sonra 1954 yılında bugün de hala devam eden imar planlarının ilk aşamaları gerçekleştirilmiştir.
Malatya’nın 1970’li yılların son çeyreğinden itibaren dışarıya nitelikli göç vermesi ve tam aksine niteliksiz göç alması yerel yönetimlerin seçiminde etkili olmuştur. Sosyo- kültürel ve entelektüel düzeyin düşmesi her alanda olduğu gibi yapılaşmada da olumsuz sonuçları doğurmuştur. Tek kaygısı bir sonraki seçim olan bir takım yerel yöneticiler oy potansiyeli olarak gördükleri vatandaşların planlama isteklerine boyun eğerek gelişi güzel imar planı tadilatları yapılmıştır.
Malatya merkez sınırlarının birçok belde ve ilçe belediye sınırlarıyla iç içe girmiş olması, her bölge belediyesinin başına buyruk bağımsız ve uyumsuz büyümeye başlaması çarpık kentleşme gerçeğini doğurmuştur. 1980-1999 yılları dışında, hatta günümüze kadar çevre düzeni planı olmadan gelişmesi gelişi güzel kentleşme konusunu karşımıza çıkarmıştır. Çevre belediyelerin Malatya belediyesine bağlanma girişimi yargı engeline takılarak kentin ve ülkenin zarar görmesine sebep olmuştur. Potansiyellerimiz;
-Turizm, Aslan tepe, Nemrut
-Kayısı tarımı ve ürünü
-Turgut Özal Tıp Merkezi
-İnsan yapısı (Demokrat, sağ duyulu ve lider yapılı)
-İnönü Üniversitesi
Bu potansiyeller dikkate alınarak Kentin Çevre Düzeni Planının yeniden hazırlanarak kimlikli bir kent oluşturulması yoluna gidilmelidir. Bu plan kentin anayasası olacak sanayi, ticaret, tarım, konut vs. alanları netleşerek gerekli olan eğitim, sağlık, hizmet yapıları ve yeşil alan gibi bölgeler gerektiği oranda planlanmalıdır.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
35 Sivil Toplum Örgütüne e mail, telefon la ulaşıldı.
b. Milletvekilleri ile
SMS ile çağrıldı. Milletvekilli katılımı altı aydır yok.
Medya
25 civarında yerel basın ve ulusal basın temsilcileri e mail ve telefonla arandı.
Değerlendirenler: Semine DENGEŞİK –Malatya kMM Girişimcisi