Pendik Anayasa Toplantısı Tutanağı-1
TARİH: 09 Aralık 2011 Cuma
YER: Pendik Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Pendik Belediyesi
KONU: Anayasanın Yapısı, Hazırlanma Süreci Ve Oylanma Süreci Nasıl Olmalı?
KONUŞMACILAR: Şanar Yurdatapan-Abdurrahman Dilipak
MODERATÖR: Yakup Kadri Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 33
KONUŞMALAR
Nuri Sincanlı – Pendik Belediyesi Kültür Müdürü: Hepiniz toplantımıza hoş geldiniz. Türkiye’nin önünde çok büyük bir fırsat var. İlk defa TBMM kendi iradesiyle, halkın katılımıyla, bir tartışma ortamının sağlanmasıyla Türkiye’nin önünü açacak özgürlükçü bir anayasa ortaya koyma fırsatı ele geçirdi. Türkiye’nin bu fırsatı iyi kullanması dileğiyle toplantımızı açıyoruz.
Yakup Kadri Karabacak: Değerli katılımcılar, hepiniz hoş geldiniz. Türkiye Küçük Millet Meclisi çalışmasının koordinatörlerindenim. Pendik Belediyesi ve TKMM işbirliğinde düzenlenmiş bir toplantılar dizisinin ilk toplantısı bu. Öncelikle bu toplantılara neden ihtiyaç duyduk aktarayım. Biliyorsunuz 82 anayasası bu güne kadar birçok değişiklik geçirdi. Anayasanın bir bütün halinde değişmesi ise hayli uzun süreli bir tartışma. Ancak bununla ilgili somut bir adımı ancak geçtiğimiz aylarda atma fırsatı yakaladık. TBMM’de her partinin 3’er kişilik katılımıyla bir anayasa uzlaşma komisyonu kuruldu ve çalışmalarına başladı. Biz TkMM olarak 30 ilde yaptığımız bu çalışmayı ilçe belediyelerimiz ve il belediyelerimizle daha geniş bir hale getirmiş olduk. Bu toplantıların tamamında anayasa ile ilgili çalışmalar bahis konusu oluyor. Sizler bu toplantıda konuk değil bizzat katılımcısınız. Yurttaşlık vazifesi olarak anayasa yapım sürecinin hepimiz birer katılımcısıyız. Toplantılarımız 12 ay boyunca devam edecek. Bu zamanı 9 başlık altında ele alırken, birey haklarını 3 ay boyunca tartışmış olacağız ve devam edecek. Bugünkü toplantının konusu bu sürecin nasıl işleyeceği gibi dar bir konu. Yeni ve sivil bir anayasanın yapısı, hazırlanması, onaylanması nasıl olmalı? Ben öncelikle sözü Sayın Abdurrahman Dilipak hocama bırakıyorum.
Abdurrahman Dilipak: Bu anayasa tartışmasının üst esası ya da merkezi şu; devletin bir milleti vardı. Devletin sahipleri “kimse onlar?” bu milletin dini, diyaneti, kültürü, geleneği, kıyafetini tayin ediyorlardı. Onun ideolojisini, her şeyini yeniden tanımlama idaasındaydı. Şimdi bizim yapmaya çalıştığımız şey “bu milletin kendi devletini tanımlaması.” Sizin efendi olmanız ve kendi değerlerinizi kendiniz tanımlayarak bunların korunup geliştirilmesi için bir yönetim tarzı belirlemeniz. Hikayenin aslı bu. Bu anayasa yapma meselesi, anayasa yazma meselesi değildir. Anayasa yazacaksanız; edebiyatı iyi, kafası çalışan bir adamı oturtursunuz iki saatte yazar. ABD bugünkü tanımıyla anayasayı ilk ortaya koyan ülkelerin başında geliyor. Yoksa tarihe gittiğiniz zaman Magna Carta’dan önce anayasa mı yoktu? Çinlilerde de vardı, yani kralla halk arasında sözleşme vardı. Farklı insanların bir arada yaşama iradesini ifade eden bir metin bu. Amerikan anayasası dediğiniz şey işte bu. Bir sayfadır. Amerikalılar bunu duvarlarına asıyorlar. 7 maddeden oluşur. Şu yazılı metinin daha sonra 2 maddesinde değişiklik olmuştur. Bu haliyle üzerinde bazı yerlerde karalamalar da vardır. Eyalet temsilcileri imzalarken şu şöyle olsun diye düzeltmişlerdir. Ve bugüne kadar da buna 27 madde eklenmiş. Eklenen ilk 10 madde hakların korunup geliştirilmesi ile ilgili…
Şanar Yurdatapan: Toplantılar belirli bir düzen içinde devam ediyor. Bugünkü konumuz anayasanın içeriği değil. Bu anayasa nasıl olmalı, nasıl hazırlanmalı ve kim hazırlamalı sorularının cevabını arayacağız. Adım adım sıralıyalım. Bir kere Sayın Dilipak benim rolümü çaldı. O nasıl ki yanında Amerikan ve Fransız anayasalarını getirdi, ben de İngiliz anayasasını getirmiştim. Şöyle gösterecektim size, ama gördünüz ki yok! Anayasa bir kere şart mı, olmayabilir mi? Olmayan ülke de var hem de öyle ufacık bir ülke değil! ABD dünyanın bir numaralı aktörü oluncaya kadar bir numaralı hakimi İngiltere’ydi. Üstünde güneş batmayan imparatorluktu adı. Böyle bir ülkede gelenekler ve tabi ki yasalar da var. (Anayasa yok ama)Yasalar yapılıyor. İllaki böyle bir şey olması şart değil. Birinci düşündüğümüz; acaba bizde de böyle anayasa olmasın mı, yoksa olsun mu? İyi mi, yararlı mı? Şuandaki mantığa göre bir anayasa olacak, tüm kanunlar o anayasanın temel ilkelerine uygun olarak yapılacak. Sonra Bakanlar Kurulu başta olmak üzere kararnameler de bu kanunlara uydurulacak. Sonra o kararnamelere uygun genelgeler yayınlanacak. Böyle bir düzen içinde gidecek. Yani düşünelim sadece ne anayasa olsun diyorum, ne olmasın diyorum. Eğer olacaksa böyle bizimki kadar her şeyi detaylı anlatan bir şekilde mi olsun, yoksa Dilipak’ın az önce gösterdiği gibi ana ilkeleri belirten belli başlı şeylerin yazıldığı basit ve kısa bir metin mi olsun?
Yakup Kadri Karabacak: Sayın katılımcılar. Konuşmacılar konuşmalarını gerçekleştirdi. Şimdi söz sizindir. 3’er dakikalık konuşma hakkına sahipsiniz. Tabi soru da sorabilirsiniz. Özellikle bu konuşmalarda ses kayıtların tutulduğunu, tutanak haline getirileceğini ve sonra da tüm bu tutanakların bir kitapçığa dönüşeceğini, TBMM’ye sunulacağını ve sivil toplum kuruluşlarınca dikkate alınacağını hatırlatayım. Buyrun söz sizin.
Erdoğan Güvençoğlu: Pendik’in yerel bir gazetesinde çalışıyorum. Sayın Abdurrahman Dilipak hocam “bir kağıda köpek ısırma yazsan da köpek ısırır” dedi. Ne zaman ısırır, o köpeğe bir sataşma olursa ısırır. Yani bu toplum da haklarının yanında ödevlerinin olduğunu bilirse anayasayı yapmakta çok daha kolaylıkla çalışmalar hızlandırılır. Belki de İngiltere’deki gibi bir anayasa yapmaya gerek kalmaz. Birey hala yeşilde geçip kırmızıda durmasını bilmiyorsa bu toplum anayasa yapmakta, buna uymakta biraz zorlanacak gibi geliyor.
Abdurrahman Dilipak: Hayvanseverlerden özür diliyorum “köpek” örneği verdiğim için. Darbeciler sataşmasak da başımıza bela oluyorlardı. Aynı zamanda bir espri olsun diye o örneği verdim. Sağolun.
Ali Sağlam: Acizane bir eğitimci olarak ben de sürekli düşünüyorum. Abdurrahman Hocam anayasa örnekleri verdi. 7 madde Amerika vs. demek ki bunlar ortak bir akıl üzerinde anlaşmış, kaynaşmış, kuralları çiğnemeden saygı içersinde bunu yapmışlar. Her duyduğumdan ders çıkarmaya çalışıyorum. İngiltere’de yazılı anayasa yok dediniz. Bir de silah kullanmayan bir emniyet teşkilatından bahsediliyor. Demek ki bunlarda öyle bir erdem var ki, bazı yazılı kurallara gerek yok. Ordusu vardır ama halkına karşı kullanmıyordur herhalde. Veya nasıl bir disiplindir ki, bu millet böyle hareket ediyor. Ben de çıkarımlarda bulunuyorum acizane böyle. Çin 1,5 milyar nüfusa sahip, biz 70 milyon. Bu insanlar nasıl bir arada yaşıyor. Kurallarına uyuyor. Ödev ve sorumluluklarımızı biz bilmiyoruz. Buraya gelmeden evvel ben Cemil Çiçek Bey’i dinledim, “yazdırıldı, yapalım” diyor da bu yapıldığında yaptırımı ne olacak. Bir şike yasasından önderlerden halka kadar çıkamıyor.
Yakup Kadri Karabacak: Bu toplantılardan bir şeyler almak için değil, bir şeyler vermek için buradayız. En başında belirtilen gibi, en kötü şey önümüze bir anayasanın getirilmesi tıpkı Abdurrahman Hocamın dediği gibi. “Alın bu sizin anayasanız” denmesi. Onun için burada kullanılan her cümle son derece önemli. Biz de bu sürece dahil olmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.
Zikri Kılıç: Bence anayasa nasıl olmalı? Bence anayasa hislerimize tercüman olmalı. Fakat şu toplantıda insanların hislerini açıkça dökemediklerini hissettim. Belki ifade özgürlüğünün eksikliğinden veya çekingelerden. Bana göre anayasa tüm toplumun hislerine tercüman olması gereken bir anayasa olmalı.
Yakup Kadri Karabacak: Aslında dolaylı olarak önemli bir şeye işaret ettiniz. Toplantının başında da söylemiştim. Yeni bir anayasa yapım sürecine girilecek. Bunu bir soru olarak tekrar ortaya atıyorum; “Türkiye’de insanların özgürce tartışabileceği ortam sunulabiliyor mu?” Ciddi sorun alanlarından bir tanesi olarak görünüyor. Bunu da sizin dediğinizi tamamlayarak belirtmiş olalım.
Yunus Duman: Yeni anayasa hazırlama çalışmalarında toplumsal mütabakat sağlanılmaya çalışılırken belirli bir grup devletin ve ona ait her şeyin sadece kendine tasarrufunda olduğunu iddia etmekte ve hatta unun için mücadele etmektedir. Toplumsal mütabakatı sağlasak bile kendini tek otorite olarak gören ve bunun için mücadele eden grupla da acaba mütabakata varabilecek miyiz? Netice olarak bu anayasayı uzlaşmayla mı yoksa çatışmayla mı hazırlayacağız?
Yakup Kadri Karabacak: Açıkça söylerseniz?
Yunus Duman: Açıkça söylemek istemiyorum.
Yakup Kadri Karabacak: O zaman anladığınız kadarıyla cevap verebilirsiniz.
Abdurrahman Dilipak: Şimdi, mecliste Uzlaşma Komisyonu sanki uzlaşmama komisyonu gibi, birinin dediğine öteki karşı çıkıyor “Şu dediğimi yapmazsanız rejimin şekli cumhuriyettir maddesini bile kabul etmem” noktasına getiriyor. Şimdi, mutlak anlamda herkesin üzerinde ittifak edeceği hiçbir madde olmasa bile bu anayasanın referanduma götürülebilmesi için iki partinin uzlaşması gerekiyor. İktidar ve herhangi bir partinin buna destek vermesiyle referandum çoğunluğuna ulaşılıyor. Varsayalım ki; 4 partiden hiçbirisi diğeriyle uzlaşamadı. O zaman sorun yine çözülmez değil. Burada benim önerim, bu şekliyle biz bunu referanduma gönderelim. İntihabı sani yani 2 dereceli seçime dönüştürelim. Halka soralım, bu anayasanın üzerinde anlaşılan maddeler şunlar. Hepsinin ittifak ettiği şu 5 madde var. İktidar ve diğer bir partinin ittifak ettiği de şu 20 madde var. Onun dışındaki maddeler üzerinde ihtilaf oldu. Her birinde 4 görüş var. Hatta Sivil Toplum Uzlaşma Kurulu diye bir kurul kuralım. 5. bir görüş daha yazalım anlaşmazlık olan maddelerde. Halk bu değişiklik teklifine oylasın. %80-90 gibi bir çoğunlukla bana kalırsa anayasa böyle bir güven oyu alır. Peki hangi maddeler geçerli olacak? Aynı oylama içerisinde Şanar’ın demin ifade ettiği bir durum var. Barajlı sistemle parlamentoya milli iradenin tam yansıması söz konusu değil. Referandum belediye bazında ve barajsız yapılsın. Ve seçicileri seçelim ABD’de cumhurbaşkanı seçer gibi. Bin kişiye 1 kişi, ülke bazında 75 bin kişi seçelim. Sonra bunlara bu anayasa metnini verelim alternatifli olarak. Seçme sınavı gibi bir kart doldurtalım, bunlar 2 saatte okunur ve sonuçları açıklanır. Yeter ki biz çözmek isteyelim.
Kamil Remzi Cin: Mevcut anayasamızın kitapçığı evimizde var mı acaba? Toplum olarak şuanda burada bulunan arkadaşlarımızdan kaçının evlerinde bu kitapçıktan var, merak ediyorum. Hocam ne demek istediğim anlaşılmıştır umarım.
İlhami Çoşkunsu: Anayasa nasıl yapılmalı? Şöyle bir inceliyoruz; 1921’den beri 5 tane anayasa yapılmış. Bunların içerisinde halkın ne kadar görüşü, düşüncesi var. Bir bakıyorum halk hiç yok. Belirli kesimler gelmiş yapmış. “Al işte sizin anayasanız bu” demiş. Hele 82 anayasasında bir sürü maddeler var ki, gerçekten halkın hiç uzağından yakınından geçmiyor. Ben diyorum ki; masanın bir köşesinde Abdurrahman Hocamız oturuyor bir köşesinde Şanar Bey, bu bile bizim için çok büyük bir mesafe katettiğimizi gösteriyor. Yani millet olarak ülkemizin %90 küsürü Müslüman. Müslümanlar ve Gayri Müslimler yıllarca komşuluk yapmış, aynı kaptan yemek yemiş. Şimdi niçin olmasın yani. Karşılıklı görüşlere saygı gösterirsek biz bu anayasayı yaparız. “Siz anayasa yapamazsınız, siz halksınız; Meclis yapar Meclis’in belirli kesimindeki insanlar yapar” bunu bize aşıladılar artık. Artık kabullenmeyelim. Dağdaki çobanımızın bile fikirleri alınmalı, görüşü sorulmalı. Anayasa çok detaylı mı olmalı? Hayır efendim. Diğer ülkelerdeki anayasalar incelenir. Anayasanın kalın çizgileri olur, altlarını da kanunlarla doldurabiliriz rahatlıkla. 82 anayasası kocaman bir kitapçık. Ne kadarını okuyayım da anlayayım. Anlayabiliyor muyum?
Ertuğrul Tezel: Emekliyim, 1935 doğumluyum. Doğduğum senelerde Türkiye nüfusu 15 milyon civarındaydı. Okuma oranı da herhalde %2’lerdeydi. Şimdi geldiğimiz durumu niçin kabullenemiyoruz. Arkadaşların çoğu burada karamsar konuşuyor. Her dönem bir sürü bizi idare edenler oldu. Bunlar bizim içimizden çıkıyor. Hepsinden Allah razı olsun bugüne geldiğimize göre hepsi bir şeyler yapmaya çalıştı. Yok İngiltere şöyleymiş, ABD böyleymiş, ben onlara bakmam. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da çok akıllıyız. Bunu kabul ediyorum. Hepimiz hoşgörülü olursak, iki tarafta sağcı solcu demeyip hoşgörüyle birleşirsek herhalde daha iyi şeyler yaparız.
İKİNCİ BÖLÜM
Yakup Kadri Karabacak: Birinci bölüme ilişkin bir değerlendirme yapmak gerekirse; Şanar Bey buyurun.
Şanar Yurdatapan: Bir kere konuşmanız bizi çok mutlu ediyor. Çünkü bazı yerlerde insanlar belki yüzyılların alışkanlığıyla pek fazla konuşmak istemiyorlar. Haksız da sayılmazlar. Konuşmaktan çok kişinin başına çok hadise geldi bugüne kadar. Ben de bunlardan bir tanesiyim. Görüşlerin ortaya atılabilmesi adına rahat bir ortamn sağlanması gerekiyor hiç kuşkusuz. Nitekim bu konuda çalışan platformların ve STK’ların temsilcileriyle oluşturduğumuz toplantının önemli sonuçlarından biri de buydu. İnsanlar konuşsun diyorsun anayasa üzerine. Ee, bu suç teşkil edecek de ne olacak? O vakit konuşmayı suç teşkil eden şeyleri, şu şu şu maddeleri düzeltin. O ortamda anayasayı daha rahat yapabilelim. “Ama şu kadar zaman alacak” deniyor, halkın rahat rahat konuşmasını siz sağlayın. Bu konuşmalarda tehlike addeden ne varsa önce siz söyleyin. Kimse bişey yapamaz, gibisinden şeyler. Dedbirler alınacak. Sağolun.
Yakup Kadri Karabacak: Biz teşekkür ederiz. Abdurrahman Bey, birinci bölüme ilişkin değerlendirme hakkınız var.
Abdurrahman Dilipak: Burada asıl üstünde durmak istediğim şey, güzel fikirler, güzel konular, güzel anayasalar, güzel konuşmalar dinlemek ve bilgi sahibi olmak için gelmeyin. Okuyun, araştırın, düşünün, konuşun, komşularınızla, iş arkadaşlarınızla. İnanın bu çok daha önemli. Yani bir anayasa profesürünün konferansından daha önemlidir sizin üzerinde akıl yürütmeniz. Çok önemli olan bu.
Abdulkadir Bozdemir: İki ülkeden örnek vermek istiyorum. Birincisi İran’dan. Bizim için kapalı veya aynı şekilde başkaları için de söz konusu olabilir. Oradan bir arkadaşla tanıştım ve ona orada bu işlerin nasıl yürüdüğünü sordum. Bu anayasa çalışmaları, hükümetin halkla olan diyaloğu vb. Bana şöyle demişti, bir ayakkabı ustasından örnek verdi. Devlet ayakkabı ustalarının yoğun olduğu bir bölgede ayakkabı fabrikası açmak istedi. Bunun için yerel yetkililerle görüştü ve halkla olan diyalog sonrası ayakkabı ustalarına kurulacak fabrikada pay verilmesi kararlaştırıldı. Devletle halk orada birlikte bu tip kararlarda buluşabiliyormuş. Amerika’da da bunun bir örneğini gördüm. Hollywood filmlerinde de işliyorlar zaten “biz başkan dahi olsa cezalandırırız” ibaresini. Watergates skandalını biliyorsunuz. Skandal olmaz, olursa da karşılığı bu olur diyerek bizlere bunu söylüyorlar. Ama biz meşhur skandallarla, darbelerle büyüdüğümüz için, gerçi son yıllarda skandal yüzü de görmedik. Bu otokontrol sistemi nasıl kurulacak, bu benim endişem.
Yakup Kadri Karabacak: Peki sizce uzun mu olmalı, kısa mı olmalı?
Abdulkadir Bozdemir: Bence detaylı olmamalı. Ben Amerikan anayasasını da biliyorum az çok. Sürekli olarak insanların inisiyatiflerine de bırakılabiliyor. Yani yerel mahkemelere en ağır suçlarla giden insanlar bile hakimin öngörüsüyle yargılanmadan kurtulabilme şansına sahip oluyor. Orda da arabuluculuk sistemi vs. burada görüyorsunuz avukatlar hemen ayağa kalktı “vay efendim nasıl olur” diye. Bilirsiniz Demirel’in meşhur bir lafıdır, “anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz”. Bu şekilde değil de daha doğal, bize özgü,yani ordan buradan yama şeklinde de değil. Bize özgü olması ve otokontrolün de olması. Teşekkür ederim.
Kamil Remzi Cin: Az önce arkadaşıma nasıl olursa daha iyi olur dediniz kısa veya uzun. İlaç prospektüslerinde olduğu gibi anlaşılmayan kelimelerle, günümüzde kullanılmayan kelimelerle dolu olmasın. Kısa, az ve öz olsun demek istiyorum.
Murat Ziyansız: Ben de mümkün olduğu kadar yalın olması taraftarıyım. Ben mesela elimden geldiğince eski dille ilgileniyorum ama ne yazık ki arkadaşlarım arasında sohbet ederken bu eski dilin gençlerimiz ve yeni neslimiz açısından anlaşılmadığını düşünüyorum. Artık kültürümüz de gazete kültürü olduğu için ve yeni mecmualarda pek eski dile hitap etmediği için bu durumdayız. Sıradan bir vatandaş, lise mezunu veya esnaf bunlardan anlamadıktan sonra çok fazla bir manası yok. İkincisi; uzun mu, kısa mı? Ben de kısa olması taraftarıyım ama ne yazık ki uzun olmasını istiyorum. Çünkü öyle bir ülkedeyiz ki, öyle bir hukukçularımız var ki, yoruma açık bırakırsanız, kısa olursa, mümkün olduğunca özgürlüklerin kısaltılması adına çaba harcayacanlar olacaktır. Anayasa bence yalın, çok detaylı olmalı ve yoruma açık olmamalı. Ne yazık ki bunu söylüyorum son olarak.
Yakup Kadri Karabacak: Teşekkür ediyoruz. Sizden önceki bey “kaçımızın evinde anayasa kitapçığı var” diye bir soru yöneltmişti. Acaba sizin de dediğiniz gibi, anlaşılması zor bir metin olduğu için mi evlerimizde barındırmıyoruz. Yoksa bu kitapçık bizler tarafından hazırlanmadığı için mi ilgimizi cezbetmiyor. Galiba yöntem meselesindeki tartışmalı konulardan biri de bu.
Eşref Harun Bingöl: Anayasa her toplumun faydalanabileceği şekilde olmalı. Sabırsızlıkla bekliyoruz. Ben güveniyorum. Her toplumun faydalanabileceği bir anayasa olmasını bekliyoruz. Teşekkürler.
Yusuf Efe: Ben de özgürlüklerden söz açılmışken bir şeyler söylemek istiyorum acizane. Anayasa kısa olmalı. Demin de arkadaşımızın belirttiği gibi, fazla yoruma açık bırakılmamalı. Halkımızın anlayabileceği bir lisanla anayasamızın yapılmasını istiyorum.
Abdurrahman Dilipak: Ben küçük bir açıklama daha yapayım. Bakın bu anayasa yapma süreçlerinde birtakım tecrübeler yaşanmış. Bazı çözümler kulağa hoş gelebiliyor. Mesela, anayasa yoruma açık olmasın dediğinizde, bu tartışmaların baskın olduğu anayasa süreçlerinde anayasa maddeleri daha kısa ömürlü olmuş. Değişen şartlara, toplumsal yapıya ve ortama göre uyum sağlamıyorsa yasa, kısa süre sonra o maddeyi değiştirmek gerekmiş. Ama daha soyut, daha kapsayıcı yine yoruma açık, yorumlaya biliyorsanız eğer hayat şartlarına göre o anayasa maddeleri daha uzun ömürlü olmuş. Bunu hesaba katmamız gerekiyor. Çünkü bugünkü korkularımızdan ve umutlarımızdan ibaret değil hayat. Çocuklarımızın yaşayacağı bir hayat var. Dünya da değişiyor. Bu değişime uyum sağlayacak bir esnekliğe sahip olacaksa çok katı da olmaması gerekiyor.Yargıçlara güvenmiyorsanız, mesela burada Amerika “jüri sistemi” getirmiş. Demiş “sen karar verirken ben orda duracağım” halk temsilcisi bu kararı onaylayacak. Yani her şeyi anayasada halletmeye kalkmamalıyız. Bir görüş empoze etmek için değil ben sadece tartışmaya bir çerçeve çizmek açısından ilginç bir bakış açısı, tabi bana göre de önemli.
Mehmet Dişi: Ben şunu ifade etmek istiyorum. Osmanlıdan ele alırsak Sened-i İttifak’la 2. Mahmut’tan sonra halk tabiri caizse muhatap alınmaya başlanmış. Bunlar Tanzimat, ıslahat fermanlarıyla devam etmiş. Dolayısıyla halkın, toplumun içinde olmadığı bir sürecin çok da uzun ömürlü olacağına inanmıyorum. Cumhuriyetimizdeki anayasalara da baktığımız zaman genellikle bir tabaka bir şeyi kabul etmiş ve bunu topluma empoze etmeye çalışmış. Bu yeni anayasada toplumun değer yargıları olmalı. Bence anayasa konusunda çok ayrıntılara boğulmadan kısa ve öz olmalı. Oylama konusunda da mesela ben x partisine mensubum. O partisi seçimde benim istemediğim bir adayı öne sürüyor. O insanın oyu beni temsil etmeye biliyor. Dolayısıyla halkın referandum şeklinde seçmesi gerektiğini düşünüyorum.
Alaattin Durnasuyu: Ben 29 yıllık memuriyet hayatımdan emekli oldum. Yaşamın birçok alanını görebilmiş olduk. Kendilerini ilgilendiren bir konuda bu kadar duyarsız bir toplum görmedim. 2011 Türkiye’sinde bizim beraber bir arada yaşayabileceğimiz bir sözleşmeyi net bir şekilde ortaya çıkarabilmekten aciziz. Sağolsunlar bu toplantıları tertipleyerek bizim için gayret ediyorlar. Bizim memlekette bir ova var. O ovada 18 köy var. O köylerin hiçbir yazılı hukuku yok. Hiçbir karakolu yok, jandarması yok, devlet dairesi de yok. O ovada hiçbir olay yaşanmıyor. Hiç kimse adliyelik olmamış. Oradaki jandarma karakolunu kaldırıyor ihtiyaç duyulmadığı için. Burada ise her şey var, karakol, polis, asker, burada millet birbirini boğazlıyor. Ben şaşırdım büyükşehire geldiğim zaman. Bu nasıl olabiliyor dedim. Düşünüyorum yazılı hukukun olduğu yerlerde insanlar bir araya gelemiyorlar. Bu durumda katılımcı arkadaşlar keşke yaşamlarından örnekler vererek birçok şeye katılım sağlasalardı, anayasanın dilini anlatabilirdik. Şimdi yukarıdakiler, yazıcılar bakacak ki kendi yaşam biçimi farklı, toplumdan gelen hiç birşey yok. Düşündüğü biçimde yine bir kırtasiye önümüze verecekler. Oysa biz yaşamdan bir şeyler katarak verebilsek, çok şeyler değişecek.
Aynur Özyayla: Ben Aynur Özyayla.
Yakup Kadri Karabacak: Bu arada salonda ilk konuşan kadın siz oldunuz.
Aynur Özyayla: Evet ben de rahatsız oldum. Herhalde dedim bu anayasa erkekler tarafından yapılacak. Ben ne kısa olsun diyorum ne uzun. İhtiyaçlarımıza cevap versin. Anayasanın değişken ve yoruma açık olmasını istiyorum. Şartlara, zamana göre değişmesi gerektiğine inanıyorum.
Şanar Yurdatapan: Her şeye rağmen güzel bir toplantı oldu. İnsanlar açıkladılar görüşlerini. Anayasa tabi ki net ve anlaşılır bir dille yazılacaktır. Pekala bugünkü konuştuğumuz dilde çok net ve kısa bir şekilde yazılması mümkündür. Ama bunun metninin hukukçular tarafından kaleme alınmasının başka bir anlamı var. Anayasa hukuku diye hukukun çok ciddi bir dalı var. Örneğin anayasanın 50 maddesi var bu maddelere ayrı ayrı gruplar yazarlarsa ne olur, katiyen birbirini tutmayan bir metin olur. Bir yerinde ak ediğine birkaç satır sonra kara diyen karmakarışık bir metin çıkar ortaya. Bugünkü anlayışın bundan sonraki toplantılarda da sürmesini diliyorum.
Yakup Kadri Karabacak: Toplantımız bitmiştir. Hepinize iyi akşamlar.