Küçükçekmece Anayasa Toplantısı-5
TARİH: 18 Mayıs 2012 Cuma
YER: Cennet Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Küçükçekmece Belediyesi
KONUŞMACILAR: Gülden Sönmez – Eşber Yağmurdereli
MODERATÖR: Yakup Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 3
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Yakup Karabacak
Eşber Yağmurdereli: Sosyal haklar diye tarif ettiğimiz şeyler Fransız Devrimi sonrası ortaya konmuş olan insan hakları beyannamesindeki bireysel hak ve özgürlüklerin kullanılması süreci içinde özelliklede 1750’lerden itibaren Avrupa’da sanayileşme ile birlikte geniş çalışan bir sınıf ortaya çıktığı için ve bu sınıfında çalışma şartlarını düzenlemek anlamında bir haklar manzumesi ile özellikle burjuvazinin önüne çıkarak bu hakları elde etmek noktasında yoğun bir mücadeleye girdiği için 19.yy. bütün bu hakların kazanılması süreci olarak geçti. Bugün 1 Mayısı anmamızı gerektiren durumda Amerika’da insanların bu mücadele içinde yürüttükleri şartlarda kadın işçilerin toplu olarak yakılması meselesiydi. Sosyal haklar dediğimizde bu hakların her birinin gerisinde insanlığın ödediği büyük bedeller yatmaktadır.
Kapitalizmin ana çıkmazlarından biri üretilen malların talep eksikliği nedeni ile pazarda karşılığını bulmamışsa bu sebepten de bütün sistemin stoka çalışması durumuydu. Buradan çıkmak için talebi arttıran politikalar gerekiyordu. Talebi arttıran politikalar için ise toplumda çalışan sınıfların daha fazla harcama yapması, daha fazla mal almasını sağlamaktı. Bunun için sosyal refah devleti gündeme geldi. Sosyal fonlar oldu. Devlet ciddi bir biçimde çalışanları ve toplumun nispeten daha dezavantajlı kesimlerini destekledi. Bu durum 1970’e kadar sürdü. 1970’de kapitalist sistem yeniden bir bunalıma girdi. O bunalım tarihin en uzun bunalımıdır ve bugün de devam ediyor. Bugün de özellikle sosyal haklar meselesinde sistem kendini yeniden var etme noktasında talebi arttırıcı politikalarla değil talebi kısıcı politikalarla kendini bu krizden çıkarmaya çalışıyor ama bunun ne kadar çaresiz bir durum olduğunu görmekteyiz ve görmeye devam edeceğiz.
Anayasa yapan Türkiye’de kendisinin de içinde bulunduğu bu kapitalist sistemde genel eğilimin talebi kısıcı, sosyal fonların kullanılamaz hale getirilmesi dolayısıyla bu anlamda devlet desteklerinin ortadan kalktığı şartlarda anayasada bilinen anlamda bir sosyal devlet ilkesini koymak ya da çalışma hayatını çalışanların ekonomik ve demokratik haklarını güvenceye alan bir hüküm silsilesini koyma imkânı var mıdır yok mudur? Bunun olmadığını görüyoruz.
Türkiye, bu kapitalist sistemin kayıtsız şartsız parçası olduğu için yaşamamız mecburi olan bir durumdur.
Türkiye’de etkisiz hale getirilmiş sendikalar kitle örgütleri yani çalışanların ekonomik demokratik mücadele örgütleri bugün son derece etkisizdir. Özellikle Avrupa’da sözgelimi memurların grev hakları vardır. Bugün Türkiye’de bu yoktur. Yani Türkiye bugün geçmişte olduğundan çok daha zor şartlarda bir anayasa yapıyor. Dolayısıyla bu anayasanın sosyal hakları güvence altına alan en azından geçmişteki örneklerine denk düşen bir süreci yaşayacağı noktasında benim şüphelerim vardır.
Gülden Sönmez: İyi kötü bir şekilde mevzuat bize haklar ve özgürlükler tanımlıyor. Ama esas problem tanımladığı kişinin esası ortada yok. Biz hepimiz çok iyi biliyoruz ki iş verenler cinsiyet ayrımı yapıyor.
Irk açısından da böyle bir problem var Türkiye’de. Özellikle Kürt meselesi konusunda.
Siyasal düşüncenin çok önemli bir faktör olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bu tür bir muamele ile herkes karşı karşıya kalabilir, esas bir sonraki adım böyle bir muamele ile karşı karşıya kaldığımızda haklarımızı savunmak için yargı mekanizmalarına gittiğimiz zaman orada ne ile karşılık buluruz? İşverenin hele işveren devlet ise tamamen devletin savunulduğu bir mantıkla işverenin korunduğu biliyoruz.
İşçiler, hak ettikleri rakam üzerinden sosyal güvenceye tabi tutulmuyorlar. Çalışma Bakanlığı da bunu bilir, sosyal güvenlik kurumları da bunu bilir bütün toplum bunu bilir.
Özel sektörde kıdem tazminatı hakkı işçiler için çok önemli problemlerden biri.
Biz, emeğin kutsal olduğuna o emeği ortaya koyan insanın teri kurumadan hakkının karşılığının verilmesi gerektiğine inanırız. Pratiğe baktığımız zaman böyle bir inancın ve düşüncenin karşılığını göremiyoruz.
Fikri Peker: Devletten geçinenlerin durumu yine fena değil. Ben hala kazanmadığım paraların emekli maaşımla vergilerini ödüyorum.
Cemal Akça: Kamuda çalışanların belli kesimi iş sıkıntısıyla iç içe yaşıyor, idareye yakın olanlarsa türlü baskıyla karşı karşıya kalıyor. Disiplin cezaları, işten uzaklaştırmalar, yevmiye kesme bu tip cezalar belli bir kesimin üzerinde demokrasinin bir kılıcı gibi sallanıyor. Benim çalıştığım dönemde sendikal hakların hepsi vardı. Bunu uygulamayan yada bu işleri görmezden gelen yöneticiler hakkında hiçbir şey yapılmıyor. Uygulama konusunda siz, çalışanlara gerekli disiplin cezalarını, yevmiye kesme cezalarını uyguluyorsunuz. Ama devlet her nedense yanlış yapan, uygulamayı göz ardı eden kendi keyfiyetiyle bir işletmeyi yöneten insana devlet bir ceza vermiyor.
Dolayısıyla onlar kendilerini kusursuz sanıp idaredeki zaaflarını her zaman bir bahane ile örtme yollarına gidiyorlar.
Anayasal hükümlere sahip çıkacak bir zihniyetin olması gerekir.
Eşber Yağmurdereli: İnsanların emeğinin, emeğinin örgütlenmesinin, emeğinin savunulmasının ve emeğe dayalı özgürlüklerin ortaya çıkmasının kullanılabilir hale gelmesindeki esas mesele bunların anayasada yer alması değil, anayasada yer aldığı kadarıyla hayatta karşılığını bulmasıdır. Türkiye’de ki anayasal tecrübe bunun böyle olmadığını gösteriyor. Anayasaya baktığınızda bir çok sosyal hak var, iş güvenliği var, insanların çalışma hakkına doğuştan sahip olduğuna dair hükümler var. Çalışma hakkının bir insan hakkı olduğuna dair hükümler var ama hayatta bunun karşılığı yok. Sözgelimi iş güvencesi var ama Türkiye’de iş kazaları sıralamasına baktığınız zaman dünyada ilk birkaç ülke içinde.
İş kazalarında hayatını kaybeden insanlar var. Bu hayat kaybetme olayının güvenlik meselesi olmasının ötesinde kader olarak algılanması gibi bir durum var ki bu başlı başına soruna çözüm bulmayı da ortadan kaldırıyor. Bir madende çalışıyorsanız o madende çalışma şartları uygun bir biçimde düzenlenmemişse her zaman kaza olma ihtimali vardır. Bu şartların düzenlenmemesinden kaynaklanan bir şeydir. Almanya’da şu kadar yıldır bir kömür madeninde bir işçi bile hayatını kaybetmez iken Türkiye’de bunlar vaka-i adiye den olduğunu düşündüğümüz ölümler oldu. Bunların hepsi önlenebilir şeyler.
Demokrasi kültüründeki gelişmemişlikten dolayı bunlar engellenememekte.