Küçükçekmece Anayasa Toplantısı-2
TARİH: 17 Şubat 2012
YER: Cennet Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Küçükçekmece Belediyesi
KONUŞMACILAR: Lokman Ayva- Bekir Berat Özipek
KONU: Hak arama, adil yargılanma
MODERATÖR: Yakup Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 20
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Yakup Karabacak
Lokman Ayva: Biz problemleri kavga dövüş çözüyoruz, sonrada mahkemelere gidiyoruz. Problem çözmenin başka yöntemleri de var. Terörizm diyoruz, falan ırk diyoruz, anadilinde konuşamazsın diyoruz, neden atkı taktın diyoruz vs. sanki memlekette herkesin işi gücü yerindeymiş gibi.
Anayasamız, kanunlarımız bu kültürü oluşturan unsurlardandır. Birey olarak, obje değil özne olmak istiyorum, vatandaş olmak istiyorum.
Biz bu memlekette birey olarak şöyle algılanıyoruz; biz yatacağız-kalkacağız, çalışacağız, vergi vereceğiz askere gideceğiz, sonrada mezara gideceğiz. Hiç mi rahat etmeyeceğiz? Ben hakkımı ararken ilk önce haklı olduğum noktasında herkes düşünsün. Benim haklı olabileceğim ihtimalini daha yüksek olduğunu varsaysınlar. Benim ülkeden kaçmayacağım ihtimali daha yüksek saysınlar. İnsanlar bize karşı devleti koruyorlar. Birçok sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz -askere gidiyoruz, vergi veriyoruz- sonunda karşılaştığımız muameleyi hak etmiyoruz. Türkiye’nin bu noktadan bir an evvel uzaklaşmasını arzu ediyorum. Anayasanın da bu şekilde temellenmesini arzu ediyorum.
Bekir Berat Özipek: İnsanın başına gelebilecek en kötü şey herhalde birine haksızlık etmektir.
İnsanın haksızlık etmekten sonra başına gelebilecek belki de en büyük ikinci kötülük haksızlığa uğramaktır. İşte adil yargılama hakkı bu yüzden var. İnsanlar haksızlığa uğramasın diye var.
Bu anlamda adil yargılanma hakkı herkesin tahmin edebileceğimiz en büyük cürümleri işlemiş olan insanlarında hakkı bizim hakkımız olduğu kadar ya da çok iyi insanların hakkı olduğu kadar. Bunun için tabi pek çok mekanizma pek çok kurum pek çok prosedür gerekli olabilir ama tabi en temelinde bunun için bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı şart. Esas olan burada tarafsız bir yargıdır, bağımsızlık tarafsızlığı sağlamanın koşullarından birisi olarak önemlidir ve değerlidir. Ama ikinci bir değerdir esas olan yargının tarafsızlığıdır.
Adil yargılama hakkının gerçekleşmesi için insanın kendisini savunabilmesi savunmanın bütün koşullarına sahip olabilmesi şart. İnsanın yazılı olan bir kanunla suçlanmış olması, yargılamanın makul bir sürede tamamlanması şart.
Adil yargılanma hakkını herkes için aynı anda eşit biçimde tanımak ve korumak gerekli. Bu bizim insan onuruna yaraşır bir hayat sürebilmemiz içinde zaruri. Türkiye uzun zamandır adil yargılanma hakkının gereği gibi tesis edilmemiş olmasında mustarip. Adaleti sağlamakla görevli olan devletin kendisi çoğu kez ihlalle suçlanıyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm oluyor. Onun mahkûm olması bizim mağdur olmamız anlamına geliyor. Biz mağdur edildiğimiz için o mahkûm oluyor onun mahkûm olmasıyla beraber biz ikinci kez mağdur edilmiş oluyoruz çünkü bu mağduriyetin cezasını da ayrıca maddi anlamda tekrar toplum olarak biz ödüyoruz. Son yıllarda yargı erkinin demokratik meşruluğa kavuşması için önemli reformlar yapıldı ama bu alandaki sorunlar hala devam ediyor. Adil yargılanma hakkı özellikle yürümekte olan bazı davalar dolayısıyla fazlasıyla tartışılmakta. Özel yetkili mahkemelerin durumu, uzun tutukluluk süreleri ve iddianamelerin içeriği bu süreçte ön plana çıkan temalar. Özellikle Ergenekon KCK davası gibi büyük davalar dolayısıyla bu konular sıkça tartışılıyor. Son zamanlarda birilerinin adil yargılanma hakkı ile ilgili ani bir duyarlılık geliştirmiş olduklarını görüyoruz. Özellikle Ergenekon davası konusunda daha önce bu konuda söz söylediğine şahit olmadığımız pek çok çevrenin göz yaşartıcı bir duyarlılık sergilediğini de görüyoruz. Mesela genel kurmay, tarihi boyunca hiç adil yargılanma ile ilgili açıklama yapmamıştı bu Ergenekon davası sürecinde yaptı. Onların bu ilgisinin gelip geçici bir heves olduğuna inanmak için ya da sadece bu olaylara özgü olduğuna inanmak için çok sebep olabilir.
Ama böyle olsa dahi bu bizim adil yargılanma hakkını eşit bir biçimde herkes için güvence altına almamız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Bu konuda bir seçeneğimizde yok. Yani bu hakkı tanımak yada tanımamak arasında eğer gerçekten insan haklarına evrensel hukukun varlığına pozitif hukuktan bağımsız çok daha temel bir hukukun varlığına inanıyorsak adil yargılanma hakkını birilerinin onu araçsal olarak kullanıp kullanmamasında yada bizim o konudaki kaygılarımızdan bağımsız olarak tanımak ve savunmak zorundayız. İşte bu yüzden yukarıdan aşağıya doğru denetim ve izleme faaliyetini toplumun elden bırakmaması çok değerli. Eğer adaleti önceliyorsak, eğer insan haklarına inanıyorsak yarın ilk fırsatta bizim adil yargılanma hakkımızı çiğneyeceğinden emin olduğumuz insanlar içinde adil yargılanma hakkını bizim bugünden savunmamız gerekir hem de kendimiz için savunduğumuz kadar.
Fikri Bekar: Hayatımız meşru haklarımızı almanın savaşıyla geçti.
%85 ‘lik raporu olan engelli bir çocuğum var, epilepsi ve otizm hastası. 18 yaşına gelince sigortadan çıkarttılar. Sigortalı olması için hastaneye yatması gerekiyor dediler. Ayda 300 lira ilaç masrafı oluyor. Bırakın evimizin geçimini çocuğumuzun ilacının derdine düştük. 10 gün hastanede yattık %82 rapor verdiler. % 82 raporla bize yine olumsuz cevap geldi bu çocuk çalışabilir diye. Kuruma gittim, sizin raporunuzun %60 olması gerekiyor dediler. Nasıl olur böyle bir şey diye bana soruyor, vermeyen kendisi. Ankara ile yazışmalar 20 ay sürdü, yine olmadı. Ancak bir yakınımın tanıdığıyla mecliste muhalefet milletvekili sağlık komisyonundaki adamın yardımıyla alabildik. Ben çocuğumun ilacını alabilmek için 600 liraya günde 12 saat çalışıyorum.
Bilal Açar: Düşünce ve fikir özgürlüğünün önündeki engellerin kalkması lazım. Bir pankarttan dolayı ücretsiz eğitim isteyen öğrencilerin yargılanması veya herhangi bir konuda vatandaşın bir şey söylediği zaman söylemlerinde -suç işliyor mu işlemiyor mu o kadar da bilgili olmadığından- dolayı zaman zaman hatalar yapıp insanların tutuklandıklarını görüyoruz.
Son zamanlarda yaşanan şike olaylarında mesela hepsi aynı suça karışmış bir kısmı bırakılıyor bir kısmı hala içeride.
Gündemde olan MİT olayları ile ilgili görüşlerinizi merak ediyorum?
Lokman Ayva: Memurlarda ‘ben vatandaşımın işini nasıl kolaylaştırabilirim ‘ diye bir soru yok. İkinci olmayan soruda şu ‘kolay olmayan şey adaletli olmayabilir’ ama insanlar adaletsiz de olsa kolayı tercih ediyor.
Diyelim, bir yerden emekli olmak istiyorsunuz ve dilekçe verdiniz. Size bir borç çıkartıyorlar şu kadar ödeyeceksiniz. Sizde gidip bankadan bu kadar kredi çekiyorsunuz. Sonra size bir yazı geliyor aslında sizin borcunuz bu kadardı yanlış hesaplanmış diye. O hata yapacak ben bedelini ödeyeceğim. Şu anda bunun çözümü yok Türkiye Cumhuriyetinde.
Farklı olan insanlar sistem tarafından sürekli cezalandırılırlar. Türkiye Cumhuriyetinde sistem farklıları affetmez. Bu tür sistemler kurşun asker tarzını severler. Esnek değildir o standartlara uymadığınız zaman sizi budamaya başlar.
Berat Özipek: MİT yasasına olumlu bakmıyorum. Çünkü bürokratlara giydirilen hangi nedenle olursa olsun ilave bir zırhtan endişe ediyorum. Zaten onların yeterince zırhlı olduklarını düşünüyorum. Türkiye’de yargının öteden beri siyasetin alanına doğru yayılma genişleme eğilimi var. Bu yapılmamalı. Ama bunun telafisi de bu olmamalı diye düşünüyorum. Mesela HSYK’nın bu konuda devreye girmiş olduğunu göz önüne alacak olursak yargının mevcut mekanizmaları bizzat ondan kaynaklanan yetki aşımlarını engellemek için yeterli.
Filiz Çelik: Allah herkesi farklı yaratmış. Dini, dili, ırkı ayrı buna kimse müdahale edemez. Fakat bunu herkes ortaya koymaya kalkarsa büyük bir kaos yaşanır diye düşünüyorum. Herkes kafasına göre ben Türküm Türkçe konuşacağım, ben Lazım Lazca konuşacağım derse böyle bir durum ortaya çıkarsa insanlar birbirlerini anlamakta zorluk çekerler. Ortak bir dilde buluşmamız lazım.
Nurettin Konar: İnsanlar kendi ana dillerini yaşatmalılar. Onlara tercüman tahsis etmek gerekir.
Berat Özipek: Lozan insanların anadil haklarını güvence altına alan uluslararası bir metin. Türkiye’yi de bağlayan bir metin. İnsanların anadilde savunmaları da evrensel bir kuraldır ve pek çok bakımdan bu kuralın işlemesi ciddi anlamda adaletsizliği engelleyici bir nitelik taşır yani adil yargılanma hakkının olmazsa olmaz gereklerindendir. İnsan kendisini ancak anadilinle çok iyi ifade edebilir. Bazen haklılığınızı kanıtlamanız çok ince bir nüansa da bağlı olabilir. Ya da birisi sizi suçlarken onun kullandığı ölçüde kıvrak dili siz anadiliniz farklı olduğu için kullanamıyor olabilirsiniz.
İnsan anadiliyle konuşmadığı zaman haksızlığa uğrama riski ortaya çıkar. İşte o yüzden bütün bunları göz önüne aldığımızda insanların anadillerinde kendini savunmalarının bir hak olduğuna dair evrensel bir kural geliştirilmiş. Devletlere de düşende bunları tanımaktır.
Anadilde eğitimin gerekliliğine ahlaki bir temelden hareketle varıyorum. Ahlakın en temel ilkesi nedir? Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.
Biz haklardan yana taraf olmalıyız. Burada hangisi ne niyetle ne yaparsa yapsın bizim haklardan yana taraf olmamız gerekir. Bu konuda evrensel hukuk ne diyor; anadilde savunma bir haktır diyor. Dolayısıyla senin niyetin aslında şu ya da bu diye tartışmanın anlamı yok, niyeti gerçekten o olsa bile.
Bizim hakkı, sonuçlarından bağımsız olarak tanımamız lazım.
Lokman Ayva: Ben ulus devletine karşıyım. Bir memlekette bizim mutlu olmamız mı önemli yoksa falanın dediği mi önemli. Ulus devleti mantığı illa bir ırkın üstünlüğünü gerektirir. Bizim hayatımızı o ırkın belirlemesine niye müsaade eldim. Ben Türk-Kürt meselesin de değilim. Bizim burada adalet neyi gerektiriyorsa onu yapmamız lazım.