Güngören Anayasa Toplantısı Tutanağı -3
TARİH: 25 Ocak 2012
YER: Güngören Belediyesi Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Güngören Belediyesi
KONUŞMACILAR: Erdoğan Aydın-Mehmet Uçum
MODERATÖR: Yakup Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 30
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Yakup Karabacak
Erdoğan Aydın: Biz sadece askeri bir anayasa ile yönetiliyor olmak ayıbı ile sınırlı kalmayıp aynı zamanda içinde en az altı yedi kere ‘devletin ülkesi ve milleti’ lafları geçen bir anayasa ile yönetiliyoruz. Bu aslında her ne kadar kitaplarda-politikacıların konuşmalarında biz insanlara yurttaş diye hitap ediliyor olsa da aslında gerçek anlamda yurttaş olmadığımızın da göstergesi. Yurttaş dediğimiz kavram aslında devletin karşısında başı dik durabilen, kendisinden kimlik sormaya gelenin kimliğini sorabilen, devlet ile kendisi arasındaki ilişkiyi hak ve özgürlükler ekseninde tanımlayan ilişki tarzıdır. Yurttaş olunmadığı yerde bizler insanın tanrı ile ilişkilerinden söz etmiyorum ama devletle ilişkilerinde hala kul ve teba olma bilincini aşamamış insanlar düzeyinde kalıyoruz demektir. Oysa devlet karşısında egemenler-karşısında kendimizi kul ve teba görüp veya kul ve tebaa gibi davrandığımız zaman, kaçınılmaz olarak birileri ister şu anda mevcut anayasada olduğu gibi askeri yollarla gelip darbe yaparak karşımıza çıktıklarında, devletin ülkesi ve milletin söz ederler. Sokaktaki sıradan insanlar da ‘elbette o devlettir, dediği doğrudur’ diyerek kendi kendimizi başından beri tebaalıya mahkûm etmiş oluruz.
Bu ülkede hala inançlarında dolayı baskı gören toplulukların olduğunu görüyoruz. Örneğin bir kısmınız için din dersi iyi bir şey olarak gözükürken bir kısmınız için aslında kendi inancının asimile edilmesi ortadan kaldırılması olarak görülmektedir. Türkiye’de toplumun belli bir kesimi ‘benim mekânım cem evidir’ dediğinde kâh hükümetin parmak salladığını, kâh genelkurmayın parmak salladığını, kâh din öğretmenin veya kapı komşumuzun, iş arkadaşımızın bize parmak salladığını görüyoruz.
Mehmet Uçum: Yeni anayasa meselesi bu toplumun talepleri ile ilgili bir mesele. Toplumsal taleplerle, toplumsal ihtiyaçlarla ilgili bir mesele olduğu için o taleplerde ortada durduğuna, ortadan kalkmadığına göre yeni anayasa sokakta da herhangi bir evde de halen bir ihtiyaç olarak varlığını koruyor. Çünkü bu memlekette hala bir Kürt sorunu, hala bir alevi sorunu, hala azınlıklarla ilgili sorun var, hala inanmayanlarla ilgili bir sorun var. Sosyal adalete ilişkin sorunlar var. Toplumsal hayattın ürettiği başka sorunlar da var. Bu sorunlar devletten kaynaklanan sorunlar. Son yüzyılda İttihat Terakki ile başlayan bir ulus devlet yaratma projesi, farklı kimlikleri dışlayan o proje, onun siyasal ve toplumsal mühendisliği yapılmasaydı bir Kürt sorunumuz olur muydu? Azınlıklara, inananlara yönelik dışlayıcı baskıcı uygulamalar yapılmasaydı bu sorunlarımız olur muydu? Bugün baş etmeye çalıştığımız sorunların tamamının kaynağında bu devlet yapısı ve bu devletin ürettiği pratik var ve bu devlettin ürettiği kültür var. Bu toplum, kendi çeşitliliğine kendi farklı kimliklerine kendi yaşam tarzlarına yaşam tercihlerine uygun yeni bir siyasal yapı istiyor. O siyasal yapının adı da yeni bir devlet istemektir. Mevcut devleti yeniden yapılandırmaktan söz ediyoruz. Bu toplumsal ihtiyaçlar karşılanmadığı sürece yeni anayasa ihtiyacı da ortadan kalkmayacaktır.
Çetin Kaya: Bu devlette dinin özgür olmasını, devletin dine değil, dinin devlete hâkim olmasını istiyorum. Okullarda dini kolaylıkların sağlanması gerekiyor. Bunları biz talep bile edemiyoruz. Öğrencilerin namaz kılma şansı yok. Ana dilde eğitim hepimizin temennisidir. Devlet, farklı din, dil ve ırktaki insanlara bu olanağı vermelidir.
Hüseyin Karadayı: Hayatımın çok önemli bir kısmını 12 Eylül döneminde cezaevinde işkenceler yaşayarak geçirdim. O yüzden o anayasayla yüzleşmeden daha demokrat daha çağdaş bir anayasa çıkartmak mümkün değil.
Osman Şeker: Darbe anayasaları sadece bizim ülkemizde değil hangi ülkede olursa olsun zulüm getirmiştir, bu zulümden herkes payını almıştır. Evren’in hazırlatmış olduğu anayasaya halk, korkudan evet dedi. Silahların gölgesi altında hazırlanmış bir anayasa. Bu anayasadan hiç kimse memnun değil. Yeni anayasa için herkesin şüphesi iktidarın samimi olup olmaması. Ben samimi olduklarını düşünmüyorum.
Mustafa Altaş: Anayasayı, yönetenlerle yönetilenler arasında bir sözleşme olarak görüyorum. Anayasa devleti değil, insanları korumalı.
Cengiz Bayram: Devlet ile ilgili bir mevzudan dolayı davam oldu ve dava bir türlü sonuçlanmadı. Bu süre içersinde biz adalet bakanı müsteşarı dâhil olmak üzere herkesle görüştük ve herkes bizim haklı olduğumuzu söyledi. 3,5 yılın sonunda biz vazgeçiyoruz, sizin adaletinize inanmıyoruz diye mahkemede hâkime bağırdık. Biz böyle tepki gösterince savcı ben bu dosyayı bir okuyayım dedi. 3,5 yıl geçmiş, dosya Yargıtay’a gidip geri gelmiş, dosya hiç okunmamış. Geriye heba olmuş 3,5 yıl. Başımızda zorba bir devlet var. Devlet soyut bir şey olsaydı halkına hizmet etmek için varlığını sürdürürdü. Devlet içinde görünmez odaklar var ve bunlar bizim özgürlüklerimizi kısıtlıyor. Bu özgürlüklerin kanunlarda ve yasalarda yazılı olması haklarımızın olduğu anlamına gelmiyor. İnsanların bu yazılı metinlere bağlı kalmasını istiyorum.
Mehmet Uçum: Yeni anayasanın yapılmasına, meclis kararı ile karar verilmesi şeklinde bir görüşümüz var. Bu yeni anayasayı yapmaya ilişkin bir kanun çıkarma şeklinde olabilir ama bu kanun normal kanun yapma koşullarından farklı olabilir veya doğrudan bir meclis kararı verilebilir ki bizim aslında baştan beri önerimiz meclisin yeni anayasanın hangi oy oranında, hangi kurallara göre yapılacağına ilişkin karar vermesidir. Yeni anayasa isterse mecliste 549 kişi tarafında kabul edilsin her halükarda halkın onayına sunulmasıdır. Çünkü bizim tarif ettiğimiz yeni anayasa kuruculuk faaliyeti, halkla başlayan halkla biten bir faaliyettir.
Yeni anayasa meselesi yönetilenlerle yönetenler arasında bir uzlaşma ve sözleşme meselesi değil tam tersine, bu halkın nasıl bir yönetim anlayışı istediğini nasıl bir devlet istediğini ortaya koyma meselesidir. Bu memlekette bu devletle temas edipte pişman olmayan kimse yoktur. Başörtüsüyle eğitim hakkını engelleyen bir düzenleme yok. Hiçbir yerde yasak değil. Yazılı anayasanın dışında bir anayasa daha var 100 yıldır bu memlekette. Onun ötesinde de vardı ona biz kadim anayasa diyoruz. Kadim anayasa dediğimiz şey aslında belli seçkinci güçlerin seçkinci iktidarların tercih ettiği ideolojiyi işletmeye dönük anayasadır. O yüzden anayasalarda özgürlük maddelerinin sayısını 63 değil 100 bile yapsanız bunun değeri yoktur. Bu nedenle yeni anayasa yapma meselesi aynı zamanda devletin bu ideolojik tercihlerinin de tasfiyesi meselesidir.
Erdoğan Aydın: Hukuk evrensel bir kavramdır. Küreselleşmiş bir dünyada 2010 yılının dünyasında hukuk derken anladığımız şey aslında bildirgelerden başlayarak hukuk metinlerden başlayarak kişinin, doğuştan gelen tüm haklarının dokunulmazlığının altını çizmektir ve artı haklarını kullanabileceği bir atmosfer yaratmaktır. Aslında bu anayasa yapım sürecinde ne kadar çok şey tartışsak aynı zamanda demokratik bir anayasanın hem yapılabilmesi hem de yapılabilen bir anayasaya uygun bir bürokrasi uygun bir yurttaş uygun bir patron uygun bir işçi uygun bir belediye başkanı yaratabilme şansına sahip olacağız. Türkiye’de şu an bir dinlenme problemi var. Yeni anayasada her halükarda insanların haberleşme özgürlüğüne gerçek anlamda saygı duyan bir güvence ortamı yaratacak mıyız yoksa -dün onlar dinliyorlardı bugünde biz dinliyoruz- zihniyetine pirim mi vereceğiz?
Recep Yumrukaya: Alevi yurttaşın çocuğuna zorunlu din eğitimi verilmesi hukukide değil vicdanide değil.
Zeynel Abidin Kılıç: Kuran hükümlerini, baz almamız gerektiğini düşünüyorum. Şeriatın uygulanması istiyorum. İslam’ın uygun gördüğü şekilde yargılanmak ve hüküm giymek istiyorum.
Feyzullah Bey: 100 yıllardır insanların düşünce inanç ifade gibi unsurlarla alakalı ağır bedeller ödediği bir coğrafyada yaşıyoruz. İnsanlar kendi zihnindeki kavramalar çerçevesinde konuşur, inandığı değerler çerçevesinde doğru bulduklarını ifade eder.
Kutsal metinlerin hiç biri anayasa değildir. Herkesin eşit bir şekilde haklarına kavuştuğu, düşüncelerini çok rahat ifade ettiği, inancını yaşayabildiği bir yönetim biçimi, bir anayasa istiyoruz.
Hasan Yaman: İnsanlar, içinde bulunduğu toplumun gelenek görenek örf ve adetlerine uygun bir anayasa talep ederler. Anayasa yapılırken referans alınacak şeylerden biri toplumun yaşayış şeklidir. Din baskın ve belirleyici bir kriterdir. Ama dini kitaplar anayasa değildir.
Devlet, her yurttaşına hizmet etmek zorundadır. Dini inancını veya inançsızlığını yaşama ve temin etmede devlet yurttaşlarına her türlü yolu göstermek zorundadır. Din dersinin seçmeli olması lazım. Çok hukukluluk Türkiye’de uygulanabilir mi? Dünyada örnekleri var mı?
Hatice Hanım: Ben eğitimciyim. Başörtülü olarak bazı üniversitelere girebiliyorum, bazılarının kapısının önünden bile geçemiyorum. Sistem aynı sistem yasa aynı yasa, ama bunlar kişilerin elinde. Uğraş vermemiz gereken şey bu noktalar.
Hüseyin Karadayı: Yukarıdan doğru, birilerinin yazıp da-hadi bunu uygulayın- dediği şey yeni anayasa olmaz. Yine Türk milleti diye başlarsa da bu yeni bir anayasa olmaz. Anayasayı yurttaşlık ve hakları üzerinden kurgulamalıyız.
Cengiz Bayram: Müslümanların, Türk Kürt Arap Çerkez gibi ırkçı kavramlarla ilgisi yoktur, bu ayrımı yapmak şeytani bir davranıştır. Her ırk ve her dil Allahın birer ayetidir. Herhangi bir ırkın bir başka ırka karşı baskı kurması Allah’ın bir ayetini yok etmeye çalıştığı için şirktir. Ulus devlete, sınırlara ve ırkçılığa itiraz ediyoruz.
Erdoğan Aydın: Yurttaşlık hakları ekseninde, eşitlik ekseninde yeni bir hukuk inşa etmek zorundayız. Aksi takdirde, oluşturacağımız her türlü vesayet kaçınılmaz bir şekilde, karşıdakini bana bağımlılığı ekseninde tanımlarız. Kendimizi egemen kılarız. Bugün küresel bir dünyada yaşıyoruz. Ekonomiler iç içe girmiş, iletişim olağanüstü gelişmiş vaziyette. Artık sınırların ötesinde birbirimizle sürekli karşı karşıya geliyoruz. Böyle bir ortamda çok hukukluluk denilen, herkesin kendi inancına göre kendini belli bir hukuk dairesinin içine hapsedip o hukukun kendisine uygulandığı, ama komşusuna iş arkadaşına uygulanmadığı bir sistem olamaz. Çoğulcu, çok kültürlü, çok kimlikli, herkesin kendi inancını özgürce yaşayacağı, kimlikler arasında-inançlar arasında bir hiyerarşinin oluşmadığı, kimsenin vicdani bir baskı duymayacağı ama herkesin evrensel hukuk standartlarından haklarından yaralanacağı, ortak bir şemsiyeye ihtiyacımız var.