Beyoğlu Anayasa Toplantısı Tutanağı-2
TARİH: 27 Şubat 2012
YER: Beyoğlu Belediyesi Gençlik ve Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Beyoğlu Belediyesi
KONUŞMACILAR: Zeynep Tanbay-Bekir Berat Özipek
KONU: Adil Yargı
MODERATÖR: Yakup Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 29
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Yakup Karabacak
Bekir Berat Özipek: Adil yargılanma hakkının birçok bileşeni var. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, masumiyet karinesi, insanların tarafsız ve bağımsız mahkemelerde yargılanabilmesi, kendisini savunabilmesi, numu anladığı bir dilden veya anadilinde yapabilmesi. Bütün bunlar adil yargılanmanın güvenceleri. İnsan hakları dediğimiz haklar ki insanın sadece insan olmasından kaynaklanan haklardır zaman içinde çok daha fazla ayrıntılı bir şekilde uluslar arası metinlerde ifadesini bulan haklardır. Bu anlamda insan hakları dediğimiz zaman devletlerin, iktidarların tanımasından ya da tanımamasından bağımsız olarak var olan insanın tarihi ile yaşıt olan veya doğal olarak var olan haklardan söz ediyoruz. Biz zaman içinde onları keşfediyoruz. Bu keşfetme sürecinde de tecrübelerimiz bize onlara sahip olmanın ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Adil yargılanma hakkı da bunlardan biri.
Esas olarak insanın tarafsız bir mahkemede yargılanması bu hakkın en önemli bileşenlerinden. Bağımsızlık bu anlamda tarafsızlığı sağlaması bakımından araçsal bir değer. Esas olan yargının tarafsızlığı. Adalet Tanrıçası gözleri bağlı olarak sembolize edilir. Bir elinde terazi öbür elinde kılıç vardır.
Genel olarak insan hakları ile ilgili herhangi bir kural hukuk devletiyle hukukun üstünlüğü ile ilgili yada hukukun temel güvenceleri ile ilgili herhangi bir kural böyle bir anda birileri onu düşündüğü için konulmuş kurallar değildir. İnsanlığın uzun süren tecrübeleriyle deneme-yanılmalarıyla ve yaşadıkları olumlu olumsuz tecrübelerle beraber onlar kural haline gelmiştir. Tıpkı trafik kuralları gibi.
Anadilde yargılanma meselesinde de bu söz konusudur. Karşınızda son derece kıvrak bir dille, nüanslara hâkim olacak şekilde kendisini ifade eden bir insan var. Sizin ise diliniz haklı olmanıza rağmen kendinizi aynı kıvraklıkta ifade etmek için yeterli değil. Bunun haklı iken haksız duruma düşmek ya da bir şekilde kendinizi ifade edememek gibi bir sonucu olacağını kestirmek güç değildir. Kuşkusuz politik bir sorun söz konusu olduğu zaman insanların bir hakkı keşfetmesi ya da bunun hak olduğunu kabul etmesi kolay olmayabilir. Ama asıl insan haklarıyla ilgili duyarlılığın zamanı burasıdır. Bizim, etnik siyasi dini vb kimliğimizle ilgili problemlere hakkı kurban etmemeyi başarmak.
Zeynep Tanbay: Türkiye’deki sistem bireyi değil devleti koruyan bir sistem olduğu için yargı normal bir şekilde çalışmıyor. Bu açıdan da Türkiye’de hak aramak aslında çok ciddi bir şekilde mücadeleye dönüşüyor. Devletin en korunduğu meselelerse genellikle siyasi konular oluyor. Bu gün Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle aynı fikirde olmayan her birey ister Kürt ister Ermeni ister Müslüman eğer devletle aynı fikirde değilse mutlaka bir sorgulanma tutuklanma ve yargılanmayla karşı karşıya kalıyor. Bu yargıda hiç bir zaman adil yargı olmuyor. Çünkü devletin fikriyle aynı fikirde değilseniz zaten otomatik olarak birey hakkınız değil devletin hakkı korunuyor. Dersimde Seyid Rıza’nın yargılanmadan asılmasından, Uğur Kaymaz’ı öldürenlerin meşru müdafaa diye ellerini kollarını sallayarak serbest bırakılmaları yargıda zaten çok uzun zamandır süre giden adaletsizliği biz görebiliyoruz. Aslında ittihat terakkiden başlayan yargısız infazlar, bugün 2011’in sonunda Uludere’deki katliamında bir şekilde yargılanmamasıyla devam ediyor. Yargı tarafsız olmadığı içinde mahkeme kararlarının sonuçları, insanları hiç de mutlu etmeyecek şekilde bitiyor. Örneğin Hrant Dink davasının sonuçlanması gibi. Bütün dünyanın Hrant Dink’in katilinin bilmesine rağmen bu davanın sonucu örgüt yok diye bir sonuçla ortaya çıktı. Hak arama hakkı devleti koruyan bir anayasa ile hayata geçmiyor. Çocuklar için hapis değil, özel bir koruma altına alınacak yerleri olmalı. Onlar ailelerinden ayrılmamalı. 12-13 yaşındaki çocuklar korkunç hapishane koşullarında anne ve babalarından ayrı bir şekilde ve onlarla buluşturulmayarak bir yargı sürecinden geçtiler. Bu da çok adil bir yargı şekli değildi. Bir de soykırım ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar zaman aşımından muaf tutulmalı.
Şanar Yurdatapan: Biri sizin hakkınızı yedi ve mahkemeye gidip dava açıyorsunuz. Hâkim ortada oturuyor yanında da dava ettiğiniz insan oturuyor. Artık ne mahkemeye ne adalete güveniniz kalmaz. Böyle bir şey son derece anormal. Biz de, ceza mahkemelerinde vs hâkimin yanında savcı oturuyor. Hem davacı, neredeyse hem hâkim durumunda oluyor. Karar vermek üzere hâkim salonu boşaltır, herkes çıkar ama savcı içeride kalır. Buna karşı çıktığınız vakitte-sende kim oluyorsun-diyerek terslerler.
Özel yetkili mahkemeler, özel yetkili savcılar var. Bunlar olmalı mı? Savcı, MİT mensuplarını sorgulamaya çağırdı. Hükümet buna karşı olarak bir kanun değişikliği yaptı ve-devlet memurlarının yargılanması için amirinden izin alması lazım-dedi. Bunun olması normal bir şey midir?
Tunay Gürsel: Devlet memurunun bir şekilde kollanması korunması TC hükümetinin onun kabinesinin onun uzantısının taşra teşkilatı dediğimiz memurların hâkim huzuruna çıkartılıp devleti rezil etme olayı olmasın diye Osmanlıdan kalan böyle bir kanun vardı. Sonra değiştirildi. Buna benzer bir hüküm var ama tam insan haklarına aykırı olmadığını zannediyorum. Derinliğine girildiğinde bazı yararları olduğunu görüyorum. Özel ticaret mahkemesi, fikri hukuk bunlar olabilir. Ancak özel donatılmış eski devlet güvenlik mahkemesi dediğimiz olayların bu aşamada olmaması lazım. Zamanla kalkacağına düşünüyorum.
Özcan Tokel: Maalesef Türkiye’de en tartışılmaz ve hepimizin güven duyması gereken kurum olan adalet kurumu hiç birimizin güvenmediği ve herkesin karşı cepheden baktığında inanmadığı bir kurum haline geldi. Et kokarsa tuzlarsınız, tuz kokarsa ne yapacaksınız? Türkiye maalesef adalet anlamında tuzun koktuğu noktaya gelmiş durumda. Türkiye’nin yüksek yargıçları gazete kupürlerinden partiler kapattılar.
Birilerinin talimatıyla yargı her şeyi yapıyor idi. Ve bugün geldiğimiz noktada o gün mazlum olan insanlar vardı, o gün mazlum olmayan insanlar bu gün aynı insanlara aynı yargıçlara aynı gözle bakar hale geldiler. Mesela bir Ergenekon davası yaşıyoruz. Toplumun bir kısmı buna inanamıyor. Yani böyle bir şey nasıl olabilir, bu insanlar nasıl böyle uzun süre tutuklu olabilir.
Peki, bunlar anayasa ile teminat altına alınabilinir mi? Noktasına geldiğimde, inancım alınamayacağı noktasında. Çünkü neticede bunu yapan ve kararı veren insanlar. Kararı veren insanlar adalete hükmeden insanlar, kendileri adalet duygusundan yoksun ise yapabilecek bir şey yok.
Özgür Gürsoy: Anayasada ayrımcılık maddesinde çok büyük açıklıklar var. Anayasada dil din ırk gibi şeyler belirtilirken cinsel kimlik veya cinsel yönelim ibareleri yok.
Tunay Gürsel: Ticaretle uğraşan işadamları ticaret mahkemelerine gidiyor. Mahkemeler uzun sürüyor.
Gerçekten çok çetrefilli bir yol. Bizim ülkemizde ombudsmanlık kabul edildi. Bu da hak aramanın ucuz ve kolay yolu. Uygulanması gerekir.
Şeref Mercan: O duruşmalarda bir tek tercümanla olay çözüme kavuşturulabilirdi.
Göksel Akman: Aslında provokatif olarak bir takım şeyler Türkiye’de yapılmak istenmese, tabi ki aslında realitede var. Orada yaşadım gerçekten Türkçe bilmeyen insanlar var. Bunların kendi dillerinde savunma yapmalarında bir sakınca yok ama resmi dil anlamında şu an dünyanın yaşadığı bir Belçika örneği var. Belçika’da 3-4 anadil var ve ne zaman bölünecek tartışmaları yapılıyordu. Farklı dillerin konuşulması bir toplumu bir arada tutmaya yetmiyor. Zaman zaman rasyonel aklı ön plana çıkarmak gerekiyor. Resmi dil anlamında tek dil olmalı.
Zeynep Tanbay: Provokasyon olsun olmasın kişiye o hak verilmeli.
Faysal Topal: Kürtler, mahkemelerde-devlet dairelerinde kendi dillerinde konuşabilmeliler.
Şanar Yurdatapan: Politik olarak resmi dil Türkçe olmasın diye bir talep yok. Ama öteki dillerin kullanılabilmesi ve alenen kullanılabilmesinde iş yatıyor. Belçika’da iki tane dil var, ve onlar bölünmek üzereler. Ama bu illa iki ayrı dil bir halkı böler diye bir şey yok. İsviçre’de dört dil var ayrılmaya niyetleri yok. Ekonomik çıkarlar bir güzel onları birleştirmiş.
Özcan Tokel: Türkiye bir tabular ülkesi. Her tabunun aslında hiç bir değeri olmadığını o tabuyu yıktıktan sonra görüyoruz. Dünyanın yıkılmadığını, Türkiye’nin bölünmediğini görüyoruz. Bu mahkemeler açısından da bir tabu direnci ile karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Yakın zamanda Hindistan da bulundum. Orada konuşulan dil sayısının 40 ın üzerinde olduğunu ve anlaşabileceği ortak dillerinin olmadığını söylediler. Bunlar bir arada yaşıyorlar ve sorunları yok. Deniyor ki; bunların siyasi amaçları var bu nedenle kendilerini Kürtçe savunmak istiyorlar. Bir insanın siyasi taleplerinin olması kadar doğal bir şey yok ki. Aynı şey geçmişte başörtüsüyle ilgili olarak yaşandı.
Ekin: Kosova, 2008’de Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmişti. Sadece dört tane ilde Sırp nüfus yoğunlukta olmasına rağmen Arnavutça ve Sırpça olmak üzere iki resmi dil konuşuluyor. Bunu yanında farklı etnik gruplardan ve farklı dillerde konuşan insanların başvuruları üzerine örneğin Türkçe de bütün kurum ve kuruluşlarda kabul edilen bir dil. Ve insanlar Türkçe eğitim alıyorlar ve doğal olarak pek çok Arnavutça bilmeyen insan sadece Türkçe bilerek Kosova’da yaşayabiliyor. Şimdi burada böyle bir durum varken neden Türkiye’de Kürtçenin bir resmi dil olması konusunda ısrarla bir ret var. Neden sadece Türkçe resmi dil olmalı. Ben bunu pek anlayamıyorum. Aynı zamanda ana dilde eğitim hakkının olması gerektiğini düşündüğüm için resmi dilin tek bir dille sınırlandırılmasına anlam veremiyorum.
Tunay Gürsel: Eskiden adliyelerde özellikle sıkıyönetim döneminde de daha sonraki dönemlerde de ağır cezalarda devlet güvenlik mahkemesinin olduğu yerlerde sivil hâkimin dışında askeri yargıçta vardı. O da reisin yanında oturur karar verirdi. Sivili yargılayan bir askerde vardı. Bu kaldırıldı. Özel yetkiyle donatılmış mahkemelerinde kaldırılması lazım.
Celal Bitiş: İhtisas mahkemelerinin yaygınlaşması suretiyle, bu özel yetkili mahkemeler kaldırılmalı.
Özcan Tokel: Almanya’da bir savcı yaptığı bir araştırmayla cumhurbaşkanının istifasıyla sonuçlanan bir sürece imza atmış oldu. Türkiye dede özel yetkili mahkemeler var. Bu özel yetkili mahkemeler aslında doğru kullanıldığında önemli neticeler getirebiliyor. Asıl sorun insanların adaletten ayrılmaları ve suiistimale yönelmeleri. Askeri mahkemeler olmalı. Sadece askeri suçlar askeri mahkemede yargılanmalı.