Beykoz Anayasa Toplantısı Tutanağı -5
TARİH: 21 Mart 2012
YER: Ahmet Mithat Efendi Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Beykoz Belediyesi
KONUŞMACILAR: Ayşe Böhürler-Asaf Savaş Akat
KONU: Demokrasi-Yerel Yönetimler
MODERATÖR: Yakup Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 40
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Yakup Karabacak
Ayşe Böhürler: Cumhuriyet tarihinde yerel yönetimleri güçlendiren en büyük atılımlar Ak Parti döneminde yapılmış. Belediyeler kanunu, il özel idaresine ilişkin kanunlarla birçok güçlendirme yapılmış.
Mesela Köy-Des ve Bel-Des projeleri var. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi finansman sorunlarının aşılması belki nüfusa bağlı finans kaynaklarından faydalanabiliyorlar ama onun haricinde ihtiyaçlarının daha özgün daha yerinde belirlenip bu ihtiyaçlarının kaynaklarının daha kendilerine ait oluştuğu daha özgür ve daha özgün yönetim anlayışı biraz daha durumu düzeltecektir.
Şeffaflık dünya ticaretinin bir gereğidir. Artık yerel sermaye orta yerde yok. Uluslararası bir sermayenin tüm dünyaya dağıldığı bir düzende yaşıyoruz ve uluslararası sermaye artık parasını güvence altına almak için kendi sistemini de kontrol edebilmek için şeffaf yönetimlerde yatırım yapıyor. Şeffaf olmayan yönetimlerde yatırım yapmak istemiyor. Çünkü kontrol edemiyor. Bir de işin ekonomik boyutu var şeffaflık açısından ama bizim açımızdan baktığımızda biz bilgi edinme hakkından birçok noktada denetimin sağlanması kamu denetiminin sağlanmasında şeffaflığı önemsiyoruz.
Asaf Savaş Akat: Anayasada ilk olarak hak ve özgürlükleri tanımlayacaksınız. Bireyin neyi yapmaya yetkisi vardır neyi yapmaya yetkisi yoktur. İkinci olarak modern toplumda eşitliği tanımlayacaksınız. Nerede eşitiz nerede değiliz. Modern toplumun kurucu ilkelerinden biri özgürlük diğeri eşitliktir. Toplumu temsil eden kurum olarak devleti yönetenler nasıl seçilecek –seçimle geliyorsa, yani temsili demokrasi- yok seçimle gelmiyorsa toplum kendi kendini nasıl yönetecek. Bu yasama yürütme ve yargı dediğimiz üçlü ayrıma geliyor. Eğer temsili demokrasideyseniz mutlaka üçüncü ayak, seçim sistemidir. Türkiye’de çok ilginçtir bizim anayasalarımız sahra nizamnamesi gibidir, seçim hariç. Seçimle ilgili hiçbir şey yoktur. Hâlbuki Amerikan anayasasının üçte biri seçim sistemidir. Temsil ilişkisi, birey ile beni temsil eden arasında nasıl kurulacak? Bu genel çerçevedir. Ekonomi vs. hiç yoktur, onlar son derece gereksizdir, şeffaflık da öyle. Wikileaks çıktı. Anayasaya ne koyarsanız koyun şeffafsınız, çareniz yok. Doğrudan demokrasi ve temsili demokrasi işinde iki tane sorun var. Birincisi büyüklük. Bir an için düşünelim. Çin’de doğrudan demokrasi kararı aldınız. 1.350 milyon insan, bunlar nasıl karar verecekler? Mesela nereden köprü geçecek, hangi uçak alınacak. İsviçre örneği var ama küçük kantonlar olay büyüyünce iş zorlaşıyor. Her yönetim bir uzmanlık işi, kamu yönetimi de bir uzmanlık işi. Kamu yönetiminin yasaması bir uzmanlık işi, yürütmesi de bir uzmanlık işi. Devamlı fikir değiştiren çok beceriksiz bir adamın yönetici olmasını istemeyiz herhalde. Yargı fevkalade uzmanlık işidir. Uzmanlık işi olunca böyle bir çelişki ortaya çıkıyor. Çözümler nasıl bulunmuş diye baktığımızda yargıda jüri sistemi gelmiş. Bir uzman var, cezaya karar veriyor. Ama suçlu olup olmadığına karar veremiyor, vatandaş karar veriyor. Bu şimdi mesela doğrudan ve temsili. Referandum getirilmiş. Bizde olduğu gibi devletin değil, vatandaşın referandum yapma hakkı getirilmiş. Yeteri sayıda vatandaş imza topladığı takdirde istediği kanunu getirebiliyor. Doğrudan demokrasinin şöyle bir problemi var, vatandaş oy verirken kendini tutarlı olmak zorunda hissetmiyor. İsviçre bir takım filtrelerle başarılı şekilde uyguluyor, İsviçre’nin küçük olduğunu yine unutmamak gerekiyor. Burada bir belirsizlik var ben kendi hesabıma vatandaşın referandum hakkını doğal ve yararlı bir şey olduğunu görüyorum. Yalnız İsviçre’de olduğu gibi filtreleme sisteminin mutlaka devreye girmesi ve sonunda kararın parlamentodan çıkması. İki olaydan sonra idam cezasının gelmesi gibi tatsız şeylerin olabileceğini unutmamak lazım.
Yerel yönetim hikâyesinde, anahtarı şöyle düşünmek gerekiyor. Mümkün olduğu kadar çok kararın yerinde alınması iyi bir şeydir. Ancak kritik bir karar var; bu yerinden yönetim, yönetim ile ilgili mi olmalıdır? Yoksa siyasi de olmalımıdır? Aradaki farkı, Amerikan federalizmiyle, Alman federalizmi arasında görebiliriz. Almanya’da bir tane medeni kanun bir tane ticaret hukuku kanunu bir tane ceza kanunu vardır. Yani eyaletlerin kanun çıkarma yetkileri yoktur. Ama fiilen polis eyalete bağlıdır. Çok sayıda yönetim atanmış değil, seçilmiş kişiler tarafından götürülür. Amerika’da ise her ikisi de doğrudur. Hem yönetim seçilmiş kişiler tarafından götürülür, hem de yerel yönetimler yani eyaletler kanun çıkartırlar. Eyaletlerin kendi ticaret kanunu, kendi medeni kanunu, kendi borçlar kanunu vs. vardır.
Ben bunu 90’ların başında Türkiye için önermiştim idari federalizm diyebiliriz buna; yönetimin yerinden yapılması, ama yasamanın merkezden yapılması.
Türkiye 'de, çocuğun başını bırakırsan kötü yerlere gider dolayısıyla bizde karar alma yetkisinin herhangi bir şekilde seçkinlerden, atanmış bürokratlardan aşağıya doğru inmesi böyle bir kaos anarşi durumlarının ortaya çıkacağı gibi düşünülür. Tam tersidir doğru olan. Kanunlar kendi zamanlarının ruhu ile çelişemezler. Türkiye hukuken istediği kadar dünyanın en merkeziyetçi devletlerinden biri olsun fiilen belediyeler bunu deldiler.
Doğan Ulusoy: Bir milletvekili hangi bölgeden seçilirse seçilsin tüm halkı temsil ediyor. Ben sadece İstanbul’dan belirli bir sayıda olan milletvekilini seçiyorum. Niçin 550 milletvekilinin hepsi benim önüme koyulmuyor da bölgesel bir ayrım yapılıyor? Bunun değişmesini istiyorum.
Yücel Çelikbilek: Şeffaflığın nasıl sağlanabilirliğini tartışmak lazım. Bir grubun aleyhine kullanılacaksa o belgeleri çıkarıp yayımlıyorlar. Bir grubu imha edeceklerse eğer ayıklayıp yayımlıyorlar. Bu şeffaflığı sağlamaz.
Şaban Dönen: Avrupa özerklik şartına Türkiye imza atalı yıllar oldu. Bu toplumda yerel yönetimlerin özerk olması herhalde farklı anlaşılıyor. Bir belediyede yerel yönetim özerklik şartı uygulandığı vakit polisin, eğitimin, sağlığın tamamının yerel yönetiminin inisiyatifinde olacağı söyleniyor. Doğrudur, böylede olmalıdır. Ama basında izlediğimiz kadarıyla, neden AKP iktidarı bu attığı imzayı hayata geçirmiyor tartışmaları olduğunda, doğuda eğitim sağlık polis belediyeye bağlandığında bu kargaşalara neden olur eyaletten önce özerk bölge olur anlamında bir anlayış var toplumda. Hâlbuki bu Avrupa özerklik şartı uygulandığında Beykoz'da bu uygulama olacak Kadıköy'de de bu olacak Ağrı'da da bu olacak.
Serkan Selvi: Öncelikle merkezi yönetimin vergilendirme yetkisinin kısmen mahalli idarelere devretmiş olduğunu biliyoruz. Devletin bu vergilendirme yetkisini tamamen belediyelere bırakmasında ne gibi sakınca vardır?
Metin Yıldız: Anayasadan önce, siyasi partiler kanununu değiştirmek gerekiyor.
Adnan Çeliker: Seçim kanunları değişmeli.
Asaf Savaş Akat: Şeffaflık önemsizdir demiyorum. Kanunla düzenlenecek şeyleri anayasaya koymamak lazım. Anayasayı bir çöp sepeti gibi düşünmemek gerekir. Anayasada mutlaka olması gereken seçim sistemi ve temsil ilişkisi anayasada yok. Türkiye’nin en büyük sorunu temsiliyet’in çok zayıflamasıdır.
Toplumla ilgili tüm konularda çelişkisiz durum yoktur. Hep alternatifler arasında tercih gerektirir. Bir an için çok yerel yönetimci olduğumuzu düşünelim. Sonuna kadar yereli düşünüyoruz, Türkiye'yi de beşe-ona böldük. Her yönetim birimine yüzde yüz kendini vergilendirme hakkını verdik. Devlete, sadece ordu savunma birkaç merkezi işi bıraktık. Bu koşullarda siz İstanbul’da ki okullarla Güney Doğu Anadolu’daki okulların arasında ne kadar büyük bir kalite farkı sorunu ortaya çıkacağını ön görüyor musunuz? Öbür tarafta eşitlik ilkemiz var. Bu işler o kadar kolay değildir. Yerel özgürlüğü arttırdıkça var olan bölgesel zenginliği ve fakirliği devam ettirirsin. Her attığın adımın zararı ve yararı var, onları dengelemek o bütünleşmeyi yapmak o kıvamı bulmak zorundasın. Demokrasinin kuruluşundan itibaren temsil olayı işin özü olmuştur. Ve baktığınız zaman bununda bir tane yöntemi olmuştur; dar bölge milletvekili. Bir bölgeden bir milletvekili seçilir. Amerika’da İngiltere’de böyledir. Vatandaş ile onu temsil eden arasında doğrudan birebir bağ kuracak bir seçim sistemi -bu soruyu soracağız- yapılacak anayasada bu yoksa gerisini koy verin gitsin. Bu bağ kurulmaz ise oradan hiçbir şey çıkmaz. Türkiye için önerdiğim; Dar bölgeli seçim, iki türlü olacak birinci turda partiler beş aday gösterecekler seçmen onların içinden tercih yapacak en çok damga alan iki parti ikinci tura girecek her partiden de en çok oy alan adaylarla beraber seçmende onu seçecek. Dolayısıyla seçmene fevkalade sorumluluk da düşüyor birinci turda partisini seçiyor, partinin içinden de öyle bir adam seçmesi lazım ki çoğunluk onu seçsin.
Yücel Çelikbilek: Bazı ülkelerin yerel yönetimlerinde doğrudan belediye başkanlarını seçmiyorlar. Bir meclis grubu seçiliyor. Meclis grubu kendi başkanını seçiyor. Eğer vatandaş başarılı görüyorsa 4 yıl devam ettirebilir. Yani kişileri çok ön plana çıkartmamak meclisi ön plana çıkartmamak için bu sistem de düşünülebilir. Doğrudan doğruya meclisi daha yetkili kılmak anlamında bu yaklaşım doğru olabilir. Türkiye dar bölgeli sisteme henüz hazır değil. Yerel yönetimi ön plana çıkaracaksak eğer, ilçedeki yaşayanların bazı konularda kendileri karar verebilmeli. Bina kat sayılarında mimarlar odası bana müdahale etmemeli. Buna Beykoz halkı karar vermeli. Ticaret alanın geliştirmek istiyoruz buna halk karar verebilmeli. Eğitim alanlarını, spor alanlarını nereye koyacağız, halk karar verebilmeli.
Doğan Ulusoy: Yeni mahalleler, yeni sokaklar oluyor. Aynı zamanda devlet köyün ismini değiştiriyor. Bunların isimlerine orada yaşayan halk karar vermeli.
Ayşe Böhürler: Yaşadığımız toplumun gerçekleri var birde olmasını istediğimiz, daha idealistçe baktığımız doğrular var. İkisi arasında uyumu kurmakta zorlanıyoruz ama ben her zaman idealist olanın toplumun önüne hedef olarak konulmasını isteyen birisiyim. Bundan dolayı insan haklarını koruyan, ayrılıkçı olmayan, adaleti yücelten bir hukuk devletini temin eden anayasanın önemli olduğuna inanıyorum. Yerel yönetimin güçlendirilmesinin de önemli olduğunu görüyorum. Seçim ve kimi seçtiğimiz kısmında da belki seçmeni daha bilinçlendiren, seçmenin taleplerini güçlendiren bir yapının sonuç vereceğine inanıyorum. Siyasi partilerin kendi iç disiplinleri terbiyeleri demokratik kültürlerinin gelişmesinde bu süreçte etkili ve önemli olduğunu düşünüyorum. Her zaman her şey yasalarla olmuyor. Demokratik kültür demokratik terbiye uzlaşma dediğimiz şeyinde partilerin kendi iç mekanizmalarında güçlendirilebilecek davranış ve tutumlar olduğunu düşünüyorum.
Asaf Savaş Akat: Türkiye için dar bölge erken değildir hatta Türkiye çok gecikmiştir. Türkiye dar bölgeye geçemediği için bu inanılmaz dar boğazları yaşamıştır ve dar bölgeye geçilmesinde vesayet sistemi bütün hücreleriyle karşı çıkmıştır. Dar bölgeye geçersek Kürtler gelir, dar bölgeye geçersek Müslümanlar seçilir, irtica gelir hikâyesidir, başka bir şey değildir. Dar bölgeyi desteklemek lazım. Vatandaşı bırakırsak kötü adam seçer düşüncesi tasvip etmediğim bir düşünce. Bu demokrasiyi küçültmüyor. Demokrasinin sorunu varsa ondan dolayı değil. Mevcut anayasada, yerel yönetimlerin hiçbir hakkı yoktur. Mevcut anayasada yerel yönetim merkezi idarenin, parlamentonun bile değil, bakanlıkların neferi gibidir. Onun için anayasada bu hakları vermek son derece önemli. Mesela Amerikan anayasası şöyle yapmıştır; bu anayasada federal hükümete verilmeyen bütün haklar eyaletlerindir demiştir. Negatiften tersinden tanımlamıştır. Ben 80’lerden beri başkanlık sistemini savunuyorum. Kuvvetler ayrılığına gitmenin önemli araçlarında biri olduğunu, başkanlık sistemi ile beraber yine iki tur başkanlık seçimi ile ön seçim yani başkan adaylarını seçmeyi de vatandaşa bırakabileceğimizi dolayısıyla bu parti liderlik vs. yapısını kırabileceğimizi artı başkanlık sistemi ile beraber dar bölge sistemine geçişin kolaylaşacağını düşünüyorum.