Beykoz Anayasa Toplantısı Tutanağı -3
TARİH: 18 Ocak 2012 Salı
YER: Beykoz Ahmet Mithat Efendi Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Beykoz Belediyesi
KONUŞMACILAR: Erdoğan Aydın – Osman Can
MODERATÖR: Melis Tantan
KATILIMCI SAYISI: 15
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Melis Tantan
Erdoğan Aydın: 30 yıl sonra askeri anayasayla yönetiliyor olma ayıbını aşmaya çalıştığımız bugünlerde zannediyorum sorunumuz sadece askerin yerine sivili koymak değil bir bütün zihniyet dünyasını ve bu zihniyet dünyasının dinsel, milliyetçi ve diğer kaynaklarını toplu bir şekilde toplu bir yüzleşme ile değiştirmekten geçiyor. Her şeyden önce devletin ülkesi ve milleti olmaktan çıkıp, milletin ve milletin kendi içinde de farklı farklı bireylerden inançlardan kimliklerden oluşmuş bireylerin devleti haline dönüştüren tepeden aşağıya bir değişimi ön görmek zorundayız. Eğer bu ön görüyü bu anayasa yapım sürecinde gerçek anlamda hayata geçirme başarısı elde edemezsek, 30 yıl sonra aslında askeri anayasadan kurtulmuş ama onunla yapısal olarak farklılık arz etmeyen sivil anayasaya sahip olacağız. Anayasanın insanların etnik kimlikleri, inançsal kimlikleri karşısında nötr olması ve onlara belli bir milli aidiyet ve dini aidiyet dayatmaktan vazgeçmesi gerekiyor. Zorunlu din dersleri denilen uygulamanın; yani bu ülkede darbe yapan zihniyetin bütün topluma öngördüğü zorunlu din dersleri, bugün mevcut sivil anayasa yapmak sürecindeki mevcut iktidar güçlerince de dokunulmaz bir kazanım olarak kabul ediliyor. Oysa gerçek anlamda laiklikten, birey hak ve özgürlüklerin olmazsa olmaz öğesi olan inanç ve vicdan özgürlüğünden söz edeceksek mevcut anayasa yapım sürecinin kesinlikle ve kesinlikle Avrupa Birliğinin öngördüğü maddeler çerçevesinde mutlaka zorunlu din derslerinden arındırılması, insanların inançları karşısında devletin kesinlikle din dışı olmasının anayasal güvence altına alınması zorunludur. Birey hak ve özgürlükleri açısından öncelikle ciddi bir yol temizliği yapılması ve bu yol temizliği üzerinden de bizlerin farklı kimliklerimizle yani bu ülkenin Kürtleri Alevileri Sünnileri Türkleri ve tabi diğer kimliklerden olan insanları farklı cinsiyetleri bu sürece korkusuz kaygısız bir şekilde eleştirel önerilerini ve alternatif önerilerini koyabilecekleri ve bundan dolayı iş kaybı da dâhil olmak üzere en küçük anlamda bir baskı ile karşılaşmayacakları bir ortamın yaratılması şarttır.
Osman Can: Yol temizliği şart. İçinde yaşadığımız mekân şehir sürekli çöp üretiyor dolayısıyla sokaklar geçilemez halde ise hiç olmazsa sokakları geçebilmek için birisinin bir miktar yol temizliği yapmasında yarar vardır. Aksi takdirde sokaklarda ilerleyemiyoruz. İnanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, kanaat özgürlüğü vb ile ilgili anayasalar da çok laflar vardır. Uluslararası sözleşmeler bu özgürlükleri içerirken garanti altına alırken bu garantiyi devlete bir yükümlülük olarak yüklüyor. Yani burada özgürlüklerin muhatabının aslında bireyden daha çok devlet olduğu çok net ortada. Devlettir, çünkü özgürlükleri ortadan kaldıracak olan da devlettir. Birisi başka birisinin özgürlüğüne müdahale ettiğinde bir yaralama, bir baskı vb durum ortaya çıktığında bunu engellemeyi biz yine devletten bekliyoruz. Dolayısıyla özgürlüklerin muhatabı devlettir. Anayasanın konusu özgürlükler değil. Anayasanın konusu özgürlüklerin muhatabı olan devlettir. Anayasalar temel hak ve özgürlükleri koruma altına alır. Anayasaların bunu sağlayabilme gücü bunları anayasada bol bol yer vermekten geçmiyor, tam tersine devlet aygıtını düzenlemekten geçiyor. Polisin copu sizin tepenizde sallandığında anayasada şöyle yazıyor demeniz çok fazla anlam ifade etmez. Ya da mülkiyet hakkım dersiniz. Karar vericiler tarafından bir kamulaştırma kararı verildiği zaman mülkiyet hakkım vardır ya da yoktur tartışmasının bu bağlamda fazla önemi olmayabilir. Yani o ifadelerin orada başlı başına yer alması çok fazla anlam ifade etmeyebilir. Anlamsız değil, ama anlam ifade etmeyebilir. Ne zaman anlamlı? Temel hak ve özgürlüklere, ifade özgürlüğüne, inanç özgürlüğüne müdahale etme yeteneği bulunmayan ya da bu bağlamda en azından yıkım yaratma yeteneği bulunmayan bir devleti yapılandırabilirsek, millet böyle bir devlet üretebilirse işte o zaman hakikaten anlamlı olabilir, hayatımız bu anlamda değişebilir. Yoksa anayasa belgesine, herkes şu kadar özgür bu kadar özgür yazmış olmakla biz özgürleşmiyoruz. Eğer o mümkün olmuş olsaydı dünya şu an çok daha farklı bir yer olurdu. Anayasa yapmak derken biz bir metin hazırlamadan söz etmiyoruz, anayasal düzenin değiştirilmesinden söz ediyoruz. Anayasa metni yazmış olmakla hiç bir şey değiştiremezsiniz. Temel sorun bu ülkede anayasal düzenin demokratikleştirilmesi değiştirilmesi topluma ait kılınmasıdır.
Nevzat Oral: Ne zaman Doğu ve Batı dünyası birlikte bir insan hakları bildirgesi, evrensel bir bildirge yayınlayacak?
Altan Çeliker: Geçmiş hükümetlerde başörtüsü yasaktı, şimdi serbest oldu. Anayasa aynı anayasa. Acaba geçmişte mi suç işlendi, yoksa şimdi mi suç işliyoruz? Her gelen, anayasayı değişik yorumluyor. Anayasa net olmalı. Her insan özgür olmak istiyor ama anayasal çerçevede özgürlüğün de sınırları olması lazım. Sınırı hep beraber koymamız lazım. Kuzguncuk’ta bir cami var yanında kilise var. Bir tarafta ayin yapılıyor, öbür tarafta namaz kılınıyor. Bu güzelliği ne şekilde yaşatabiliriz, bu güzelliği anayasaya ne şekilde yansıtabiliriz? Tabi bu söylediklerimiz anayasaya yansıyacak mı? Bu konuda da şüphelerimiz var.
Şeref Sarıkaya: Diğerinin alanına girmediğin, özgürlüğünü kısıtlamadığın sürece özgürlükler olmalı. İstanbul’da düşüncesini ifade etmek isteyenler hemen İstiklal Caddesi’ne gidiyor ve benim alışveriş yapacağım sosyal ortamlarda cam pencere kırıyor.
Hakan Çakır: Türkiye’de yeterince özgürlük var. Avrupa ülkelerini dolaşmış biri olarak Avrupa ülkeleri ile Türkiye’yi kıyaslarsak, Türkiye’de ki özgürlüğü hiçbir ülkede görmedim. Bu özgürlüğü bizim insanlarımız ne kadar kaldırabilir?
Biri çıkıp polise Molotof atıp rahat bir şekilde dolaşabiliyor. Polis cop kullanmaya mecbur kalıyor.
İsa Yiğit: Özgürlüklerin sınırsız olmaması lazım. Toplumun genel ahlak, davranış ve kurallarına aykırı olmamak kaydı ile özgür olabilirler. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kavga ve kargaşaya dönüşmediği sürece serbest olabilir. Herkes dini inanışına göre yaşayabilmeli.
Osmanlı kiliseleri ve havraları muhafaza etti.
Ali Ercan: Bizim toplumumuz özgürlüğe müsait mi? Aileden başlayıp bu alt yapıyı oluşturmak lazım. Özgürlüğün sonu da başı da yok. Kanunlara ters hareket yapmayacaksınız. Eğer hamileysen o eyleme niye gittin? Yaşamak istiyorsanız bunları yapacaksınız. 10 kişiyi arkama alayım bağırayım, devlete küfür edeyim, vatandaşı rahatsız edeyim, bu özgürlük değil.
Erdoğan Aydın: Mesela Bulgaristan’da ki Türkler, Kıbrıs’ta ki Türkler Kerkük’te ki Türkler hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu özgürlükler çerçevesinde onlarda çünkü tıpkı 12 Eylül anayasası ve onun maalesef hepimize hâkim kıldıkları kültür çerçevesinde kamu düzenini bozuyorlar. Onları ne yapalım. Mesela Bulgaristan’da ki Türkleri Bulgarlaştıralım mı? Kıbrıs’ta ki Türkleri Rumlaştıralım mı? Uygur’da ki Türkleri keselim mi? Çünkü bunlar aynı zamanda tutarlılık, ahlak, vicdan sorunu.
Ali Ercan: Kendi ülkemdeki genel yapıya bakarım. Nerede yaşıyorsan oradaki kurallara uymak zorundasın. Özgürlükler biraz sınırlı olması lazım. Ben yolda yürürken rahat olmam lazım. Polis bana bir şey yapmıyor.
Avni Gündoğan: Anlaşılan o ki; Toplum suskun sermaye serbest. Karar vericiler ne istiyorsa hangi düzenden yanaysalar onun anayasasını yaparlar. Molotof atana, Taksim’de yürüyene özgürlük mü? Peki, bir fabrikada sırf sendikalı olması için mücadele eden işçilerin coplanması, insanların nezarethaneye atılması hatta ve hatta hapishaneye tıkılması bir başka örnek yine öğrencilerin bir pankarttan dolayı tutuklanması. Evet kuzguncukta havra ile cami yan yana, o havranın papazının da imam hastalandığında 5 vakit ezan okuduğu biliniyor mu? Ama o duvara aynı zamanda Ermeniler defol diye yazı yazıldı. Böyle bir ülkede yaşarken elbette ki özgürlüklerin kimin adına niçin nasıl düzenlenmesi gerektiği tartışılacak. Ya emekten yana bir anayasa olacak ya da sermayeden yana bir anayasa olacak. Halk buna karar verecek.
Altan Çeliker: Eylem yapmak herkesin hakkı; eylem yapacak, örgütlenecek. Kimsenin gösterisine bir diyeceğimiz yok. Bu eylemleri yaparken araba camları kırılıyor, dükkânlar taşlanıyor. İşte 1Mayıs yıllarca yasaklandı. Orada bir sürü insan öldü. Bayram kutlanılan yerden cenazeler çıkıyor. Burada sıkıntıya giriliyor.
Erdoğan Aydın: Birileri geliyor orada emek bayramını kutlayanların üstüne kurşun sıkıyor öldürüyor daha sonra bunu bahane kılarak 34 yıl 1Mayısın kutlanması yasaklanıyor. En alttakilerle en üsttekiler arasındaki gelir uçurumunun bu süreç içinde nasıl derinleştiğini görüyoruz. İnsanların iş güvencesi, sendikalaşması güvencesi, sosyal güvencesini kaybedip giderek sadakaya muhtaç bırakıldığı bir toplum yaratılması isteniyor. Yurttaşın arabasını tekmelemek, Molotof atmak bunlar özgürlükte değil eylemde değil. Bu başkasının özgürlük alanını ihlal etmek anlamına geliyor. Orada elbette güvenlik araya girecek. Köşeye sıkıştırılmış bir toplum tırmalar. Köyleri boşaltılmış, İstanbul’un varoşlarına itilmiş, geleceğe dair güvence bulamamış gençler kuşağı yaratıyorsa bir rejim yani rüzgâr ekiyorsa fırtına biçecektir.
Altan Çeliker: Bu ülkede ‘Hepimiz Ermeniyiz’ deniliyorsa, Ermeniler defol da denilebilir.
Nevzat Oral: Bu anayasa bir işçinin patronuna kendini ifade etmesine imkân verecek mi? Bir öğrencinin öğretmenine kendini ifade etmesine imkân verecek mi? Anayasanın beslendiği kaynaklar neler olacak?
Atilla Şair: 80 ihtilalından bu yana zaten bu toplumu dönüştürecek değiştirecek dinamikler yıllar içerisinde tasfiye edildi. Tek taraflı, muhafazakârlaştırılan bir toplum yaratıldığı için bugün yapılacak anayasanın kendisi bu toplumun derdine derman olmayacak.
Avni Gündoğan: Vicdani Red hakkımı kullanmak istiyorum diyen biri bu ülkede büyük bir suç işlemiş sayılır.
Şeref Sarıkaya: Vicdani Red olması lazım.
Osman Can: Özgürlük, değerli ve bize ait olan bir şey. Devleti öyle bir şekilde yapılandıralım ki bu devlet bizim özgürlüklerimize herhangi bir ideolojik gerekçeyle herhangi bir sınıfın, grubun ihtiyacı karşılığında müdahale etmesin bizim özgürlüklerimize karışmasın. Bizim özgürlüğümüz bir yerde saldırıya uğradığında da devleti orada görmek isteriz.
Anayasa yapmak derken ortaya bir kural konuluversin ve bu kuralla kötülükler ortadan kaldırılsın yaklaşımı içerisindeyiz. Kural koymakla kötülükler kaldırılmaz. Öyle bir anayasal düzen ortaya çıksın ki bu anayasal düzen bir devlet inşa etsin, bu devlet özgürlüğüme müdahale etmesin ama benim özgürlüğüm saldırıya uğradığı zaman orada hazır olsun.
Sosyal sorunlarımız vardır, özgürlüğün beslendiği kaynaklar nelerdir tarzında felsefi sorunlarımız vardır bu sorunlarımızı ne devlet çözer, nede norm koymak suretiyle normlara çözdürtebiliriz. Bu sorunları örgütlenerek, sosyal sorumluluklar üstlenerek çözebiliriz. Birilerimiz Alevilik konusunda birilerimiz Kürt konusunda birilerimiz çevre konusunda vs konularda mücadele içine girerek bu topraklara barışı getirmek üzere sorumluluk üstlenmek suretiyle bazı şeyleri çözebiliriz. Her sorunumuzu devlete ve normlara havale etme anlayışından da kurtulalım.
Erdoğan Aydın: Anayasa metinleri sadece hukuki ve teknik metinler değil doğrudan siyasal metinlerdir. Bu anayasadan sonra da patron ve işçi olacak. Ama biz şuna karar vereceğiz, işçi patrona karşı haklarını savunabilmesini sağlayacak anayasal bazı güvencelere sahip olacak mı? Olmayacak mı? Bundan sonraki anayasalarda bugüne kadar varlığını kimliğini reddettiğimiz Kürt’te Türkler gibi bu topraklarda bu hayatta eşit yurttaş olarak yaşama hakkına sahip olacak mı? Alevi yurttaşta, Sünni yurttaş gibi korkusuz kaygısız eşit yurttaş olarak yaşayabilecek mi? Anayasa yapım süreci aslında bizim kendimizi yeniden onardığımız kurduğumuz okullarda edindiğimizden farklı bir şekilde gerçekten yeniden kendi kendimizi eğittiğimiz insanlık paydasında ortak değerleri yakalayıp büyütebileceğimiz bir süreç olarak düşünmek lazım. İster darbeciler yapsın ister seçilmiş siviller yapmış olsun eğer anayasa süreci bizim bu küçücük salonlarda ama Türkiye’nin her yerinde tekrar tekrar yaptığımız toplantılar sürecinde oluşacaksa bu bizim için ve çocuklarımız için çok anlamlı bir şey olacak. Bireyleri tartıştırıyor gibi yaptırıp kendi uzmanlarına kapalı odalarda ve tabi emperyalizmden aldıkları talimatlar doğrultusunda çok uluslu sermayenin Türkiye’ye sokulmasını Türkiye’nin işçisinin köylüsünün emeğinden daha değerli gören bir zihniyetle yapmaya kalkarlarsa buradan hiçbir şey çıkmaz.