Yer : Kocasinan Belediyesi Meclis Salonu
Tarih : 12.10. 2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1- Millet Derneği (Mustafa TEMİZER – Başkan)
2- Anadolu Eğitim Bilim Kültür Vakfı ( Kahraman CALASIN – Başkan)
3- MAZLUMDER Kayseri Şubesi (Fatıma KAYA,Betül DOĞAN,Yasin YAŞAR, Gülhan AKBAŞ – Üye)
4- Liberal Düşünce Topluluğu (Ferhat ÇAKIR)
5- MTTB ( Abdülsamet BAKIR- Üye)
6- Birleşik Kafkas Derneği ( Mükremin ÖNER – Başkan, Seyfullah KAPLAN – Üye )
7- Kayseri Gönüllü Kültür Kuruluşları (Ahmet TAŞ – Başkan, Erol ÜNLÜ – Sekreter)
8- Enderun Kültür Derneği ( İsmail BİLLUR, Abdullah PAKIR – Üye)
9- Mirac Kültür Derneği ( Yılmaz ALTINÖZ – Başkan, Orhan TOKCA – Üye)
10- Çorakçı Vakfı (Fazıl TAŞ – Başkan)
11- Ensar Vakfı (Hayri ÖZSARAÇ- Başkan)
12- Yeşilay Kayseri Şubesi (Osman ÖZENÇ – Üye)
13- Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği (Burhan KARAMUSTAFAOĞLU – 2.Başkan)
14- Jeoloji Mühendisler Odası (Adnan EVSEN – Başkan)
15- Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi ( Vedat SAĞLAM – Üye)
16- Mimar ve Mühendisler Grubu (Hasan ARPACIK, Fatih KAYA – Üye)
17- KUDER (Mücahit BULUT – Başkan, Abdullah MALAK, Hüseyin İBİN, Mehmet ORAK – Üye)
18- ASDER ( Halit ERDOĞAN – Başkan, Nuri KARAHANÇER – Üye)
19- AHUDER ( Bekir Sıddık ÇELİK –Üye)
20- Radyo Arifhan ( Sadi ÖZMEN)
21- Erciyes Üniversitesi Düşünce Kulübü ( Betül KIR, Müberra KIR, Kübra ZEYREK)
22- Akit Gazetesi (Hacı YAKIŞIKLI –Temsilci)
SENDİKALAR
1- Eğitim Bir Sen ( Köksal SUNGURLU, Yasin KARAKAYA, Üye, Rıza BOZDAĞ – Sekreter)
2- Büro Memur Sen ( Hakan KİNİŞ – Üye)
KANAAT ÖNDERİ
YOK
GÖZLEMCİLER
YOK
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 70 izleyici katıldı.
MEDYA
TELEVİZYONLAR: Kay tv, Tv Kayseri.
GAZETELER: Akit Gazetesi, Kayseri Gündem, Kayseri Anadolu Haber.
MODERATÖR: Reşat PETEK ( Emekli Cumhuriyet Savcısı)
Konu: Demokratikleşme paketi, toplumsal barışa katkı sunar mı?
1/ Reşat PETEK: Küçük Millet Meclisi toplantılarına mümkün olduğu kadar iştirak etmeye ve fikirlerimi sunup benim gibi düşünmeyenlerin fikirlerini dinlemeye gayret ediyorum. Reşat PETEK olarak pratik yollardan elde edindiğim bilgileri genç milletle paylaşmak ve topluma bir parça da olsa katkıda bulunmak niyetindeyim. Konumuz 30 Eylül tarihinde Başbakanımız tarafından açıklanan “Demokratikleşme Paketi”dir. Her şeyden önce demokratikleşme paketinin bir takım yasal ve idari düzenlemeler gerektirdiğini ortaya koymamız gerekir. Elbette anayasal düzenlemeleri de gerektirseydi daha iyi olurdu. Zira 2010 yılında başlayan anayasayı yenileme çalışmaları iyi gitmedi ve neredeyse durdu. Bu yüzden paket yasal ve idari düzenlemeler bağlamında kalmaktadır. Yeni anayasa hazırlanması konusunda neden böyle bir yöntem kullanıldı, bilemiyorum. Şimdiye kadar yapılan seçimlerde siyasi partiler halkın oylarına talip olurken, yeni oluşturulacak meclisin aynı zamanda anayasayı değiştirecek bir meclis de olacağını söyleyerek, halkın bunu göz önünde bulundurmalarını istediler. Demokratikleşme paketi memleketimiz adına büyük yenilikler taşımakla beraber tamamen ülkemizin lehine olacak bir pakettir. Böyle bir paketin bu içerikte açıklanıyor olması bile çok büyük bir önem taşımaktadır. Bunun altının çizilmesi gerekir. Çünkü on sene önce böyle bir içerikte bir paketin açıklanabilmesi mümkün değildi. Zira Türkiye’de demokratikleşmenin önünde çok sayıda mayınlar vardı. Halkın egemenliği ve siyasi iktidarın gücünü kullanmasının önünde duran bir takım kurumlar vardı. Anayasa gereği kendisinden hesap sorulamayan kurumlar vardı. Oysa demokratik toplumlarda kendisinden hesap sorulamayan kurumlar olmazdı. Bu yüzden 2010 yılında yapılan 12 Eylül referandumu sayesinde bu kurumların yetkileri ya sınırlandırıldı ya da tamamen kaldırıldı. Düşünebiliyor musunuz? Bu ülkede verdiği yanlış kararlardan veya yaptığı yanlış uygulamalardan dolayı yargılanmış ve cezalandırılmış bir tek yüksek yargı mensubu yokken, maalesef idam edilmiş bir başbakanımız var. Geçmişte yaşadığımız ve şahit olduğumuz parti kapatma davalarının evrensel hukukta hiçbir karşılığı yoktur. Ancak kanuna getirip “irticai faaliyetlerin odağı olmak” ifadesini koymuşlar. Bu irticanın ne olduğunu da hiç kimse açıklayamıyor. Tabi bunun neticesinde de çok tuhaf durumlar ortaya çıkıyor. Maalesef 2008 yılında bu tuhaf durum, AK Parti’nin kapatılması için açılan bir dava olarak karşımıza çıktı. Başörtüsünün kamuda serbest olması, andımızın kaldırılması ve onlardan önce kurban derilerinin sadece bir merkez tarafından toplanma yasağının kaldırılması üzerine her kurumun bu hakkı elde etmesi gibi özgürlükler hemen yürürlüğe girdi. Benim biraz önce bahsettiğim ve Türkiye’de var olan gerçekleri bilmeyenler ya da bildiği halde habersiz gibi davrananlar hükümete “On yıldır iktidardaydınız, niye şimdiye kadar bu yenilikleri yapmak için beklediniz? Niye bu zamana kadar yapmadınız?” diye hesap sormaya kalkışmaktadırlar. Eğer bunlar şimdiye kadar yapılamamışsa bunun mümkün olmadığındandır ki ben sizlere işte bu imkânsızlıkların bazılarının neler olduğunu anlattım. Bunlardan başka 2007 yılında yaşadığımız 27 Nisan e-muhtırası ve AK Parti’yi kapatma davaları da bu imkânsızlığı gösteren delillerdendir. Demokratikleşme paketi ile nefret suçları da daha bir düzen içine alınmıştır. Bir hukukçu olarak, “bu maddeler arasında Alevileri ilgilendiren önemli bir düzenleme yok” diyenlere söyleyeceğim tek şey, bu söylemin tamamen siyasi bir söylem olduğudur. Çünkü nefret suçlarını düzenleyen maddeler herhangi bir mezhebi veya etnik grubu hedef alıp diğerlerini bundan muaf tutuyor değildir. Kurban derilerinin toplatılması konusundaki düzenleme tam bir devrim niteliğindedir. Bu, temel hak ve özgürlükler arasında gelir. Ancak bizim ülkemizde bir insanın en temel hak ve özgürlüklerinden olan bu hakkı yıllarca elinden alınmıştır. Bazıları bu pakette istediğimiz her şeyin olmadığından yakınmaktadır. Eğer bu pakette istediğimiz her şey yoksa bunun sebebi biraz önce anlattıklarımdır. Bu konu, bu açıdan değerlendirilirken, bu anlattıklarımın mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Başta CHP olmak üzere “Cumhuriyetin değerleri” diyerek bu demokratikleşmeye karşı çıkanlar var. Oysa cumhuriyetin değerleri sadece altı oktan ibaret değildir. Cumhuriyetin değerleri, dindar insanların dinlerini yaşayamaz hale getirtilmesi ve dünyanın onlara dar edilmesi değildir. Cumhuriyetin değerlerini görmek isteyenler, 23 Nisan 1920’de açılan ilk meclise baksınlar. Asıl değerler oradadır. İlk meclis Hacı Bayram Camiinde yapılan hatimler ve dualar eşliğinde açılmıştı. İşte asıl değerler bunlardır. Aslında bu demokratikleşme paketinin her bir maddesi üzerinde ayrı ayrı durmak isterdim ama bana ayrılan sürenin sonuna geldiğim için burada bırakmak istiyorum. Belki daha başka konulara sizlerin katkıları veya sorular vasıtasıyla değinmemiz mümkün olabilir. Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.
2/ Hayri ÖZSARAÇ: Biz siyaset arenasında çok ilginç sahnelere şahit oluyoruz. Bazı siyasi partiler, seçim meydanlarında başörtüsü dağıtıyor, çarşaflı kadınlara rozet takıyor. Ama aynı siyasi parti başörtüsünün serbest bırakılmasını hazmedemeyip yapılan düzenlemenin iptal edilmesi için mahkemeye veriyor. Bu nasıl oluyor, bize izah edebilir misiniz?
3/ Mustafa TEMİZER: Ben öncelikle Reşat Bey’e bir kere daha teşekkür etmek istiyorum. Ben bu anlatılanları bir misalle özetleyebileceğimizi düşünüyorum. Biz, hepimiz bir trende yolculuk yapan yolcular gibiyiz. Bu trenin yönü de maalesef batı medeniyetidir. Oysa bu trende olup da batıya doğru gitmek istemeyen çok sayıda yolcu mevcuttur. Onlar, kurtuluş için bu trenin istikametinin değişmesi gerektiğini söylemektedirler. Bu istikamet de Türk-İslâm medeniyeti istikametidir. Bir de şu dokunulmazlıklar meselesi vardır. Bu memleketin kurtulabilmesi için atılması gereken adımlardan biri de dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Dokunulmazlıklara niye kimse dokunamıyor ve kaldıramıyor.
4/ Adnan EVSEN: CHP bu demokratikleşme paketini hiç beğenmedi. Başörtüsü düzenlemesini mahkemeye götürdüğü gibi, andımız hakkında da bir kanun teklifi hazırlıyor. Oysa bu, CHP’nin tamamının görüşü değildir. Bu nereden kaynaklanmaktadır?
5/ Vedat SAĞLAM: Ben Kayseri’nin özel hastanelerinden birinde yaşanan bir anekdot anlatmak istiyorum. Bundan birkaç sene önce, bir vatandaşımız eşini gece saat 8-9 sularında bir hastaneye götürür. Hastanede yer olmadığı için yatırılamıyor ve eve de gönderilemiyor. Sonunda başka hastaların yattığı bir bölümde yer bulunup yatırılıyor. Daha sonra adam gelip eşinin ismini söyleyerek durumunu soruyor. Eşinin adı, “Norşin” imiş. Fakat bütün aramalara rağmen hastanede Norşin isimli bir hastanın izine bile rastlanmıyor. Adam karısının organlarının alınarak öldürüldüğünü ve bir yere atıldığını iddia etmeye başlıyor. Hastaların tek tek ismi soruluyor ama hastanede böyle bir hastanın olmadığı tesbit ediliyor. Neden sonra adam karısının nüfusta kayıtlı olan adının “Emel Dalkıran” olduğunu hatırlıyor ve bu isimdeki hasta hemen bulunuyor. Bu hikâye ile anlatmak istediğim, bir zamanlar insanlarımızın isimlerine nasıl müdahale edildiği ve insanlarımızın kendi isimlerini bile unuttuğudur. Nereden nereye geldiğimizi anlatmak istedim. Ayrıca demokratikleşme paketinde açıklanan kılık-kıyafet özgürlüğü ile tam bir özgürlük yakalanamadığını vurgulamak istiyorum. Zira başörtüsü serbest bırakılmıştır ama biz devlet memurlara hâlâ kravat takma zorunluluğu var.
6/ Sadi ÖZMEN: Son zamanlarda yargının aldığı kararları hayretle izliyoruz. Örneğin Mehmet HABERAL serbest bırakıldı. Apar topar çıkartılmasının altında bir şeyler olduğu seziliyor. Şamil TAYYAR bir şeyler bildiğini ama milletvekilliğinin sona ermesinden sonra bunları açıklayabileceğini söyledi. Siz bu yargı kararlarını ve darbecilerin serbest bırakılma durumlarını nasıl yorumluyorsunuz? Ben bu demokratikleşmenin de gerçek olacağına inanamıyorum.
7/ Hacı YAKIŞIKLI: Yeni anayasa yapılmasına birilerinin engel olduğunu ve bu birilerinin kimler olduğunu söyleyen Reşat Bey’in aslında bunların kimler olduğunu çok iyi bildiğini biliyorum. Geçenlerde Ordu ilinden bir veli beni arayarak öğrencisinin başörtülü olduğunu ve okula alınmadığını söyledi. Ben de İl Mlli Eğitim müdürünü aradım. Önce böyle okula başörtüsü ile gelinemeyeceğini söyledi. Ben üsteleyince sorun olmayacağını çocuk okula giderse başörtüsü ile alınabileceğini söyledi. Demokratik haklarımızı illa araştırıp soruşturarak mı elde edeceğiz? Biz aramazsak haklarımızı alamayacak mıyız? Cumhuriyet kurulduğunda halife vardı ve ilk cumhuriyet halifesini Mustafa Kemal tayin etmişti. Yanlış anlaşılmasın, saltanatı kastetmiyorum, ama halifeliği yeniden talep edebilir miyiz? Ben halkımızın gönlünde böyle bir talep olduğunu biliyorum. Yoksa bunun için vakit erken midir?
8/ Furkan Yılmaz ALTINÖZ: Paket, insani özellikler içeren maddeler barındırmaktadır. Elbette eksiklikleri vardır. Bu yüzden “Yetmez, ama evet!” demek zorunda kalıyoruz. Müslümanlar insanın özgürlüğünü savunmalıdırlar. Müslümanlara göre özgürlüğün sınırlarını ve çizgilerini Allah ve Rasulü belirler. Ancak zamanımızda insanların da Müslümanların da özgürlüğünü küresel güçler belirlemektedir. Bu yüzden insan ve Müslüman birey özgür değildir. Oysa o zaten özgür olarak doğmuştur. Müslümanların artık ayağa kalkması ve kötülüklere karşı kendilerini gösterme zamanı gelmiştir. Çünkü bu memleketin asıl sahipleri Müslümanlardır. Mezar taşları, camiler bu memleketin tapusunun Müslümanlara ait olduğunu belgelemektedir. Ben Müslüman olarak kendi inançlarıma göre yaşamak istiyorum, mesela beni zorla faize bulaştıran bir sistem var. Oysa ben böyle bir şeyi istemiyorum. Müslümanların kendi inanç ve değerlerine göre yaşayacakları bir ortamın oluşturulmasını istiyorum.
9/ Nuri KARAHANÇER: Demokratikleşme paketiyle birlikte bir kısım inanç ve yaşam özgürlükleri genişletilirken, bir kısım özgürlükler de kısıtlanmaktadır. AK Parti iktidarı döneminde yaşam tarzına müdahale edilmeyecek, edilmesin ama özgürlüklerin sınırsızlığı bir kısım insanların özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Bunun bir orta yolunun bulunması gerekmektedir. Ahlaksızlığın (yatak sahnelerinin) sokaklara taşması benim özgürlüğümü kısıtlamaktadır. Zina fiilinin suç sayılmaması binlerce insanı; bilhassa erkekleri mağdur etmektedir. Şöyle ki, birçok kadın boşanıp başkasıyla yaşamakta ama kocasından nafaka almaya da devam etmektedir. Dolayısıyla zinanın suç olmaması erkekleri mağdur duruma düşürmektedir.
10/ Ahmet TAŞ: Demokratikleşme paketi ile açıklananların, 23 Nisan 1920 yılında ilk meclisin açıldığı sıradaki özgürlüklerden hiçbir farkı yoktur. Daha sonra gerçekleştirilen uygulamalar ise 23 Nisan 1920’de ilk meclisi açan anlayışla hiçbir alakası olmayan uygulamalardır. Bundan üç sene önce -10 derecede andımız okuyan çocuklar görmüştüm. Bu çocuklar içeri alınmıyor ve dışarıda soğukta andımızı söylüyorlardı. Bunların büyük çoğunluğu ne dediğini de bilmiyordu. Ben bunun yanlışlığını o zaman gazetede yazmıştım. Eski isimlerin iade edilecek olması çok önemli bir özgürlüktür. “Aydınlar” diye bir yeri duyan var mıdır, bilmiyorum ama “Tillo” ismini herkes bilir. Yöre halkı asla “Aydınlar” demiyor, herkes “Tillo” diyor. Yine “Güroymak” diye bir yer var ama halkımız oraya “Norşin” deyip Güroymak ismini hiç kullanmıyor. Bunların cumhuriyetle ne alakası vardır? Kur’ân ve Hadiste bildirilmeyen bir din sahibi olduğumuz gibi, cumhuriyetin ilanından sonra da öyle cumhuriyet değerleri (!) üretildi ki bunların hiçbirinin cumhuriyetle alakası yoktur. İnşallah bu değişiklikler hayra alamettir. Artık beklentimiz, devletin “Ben hata yaptım, bütün vatandaşlarımdan özür diliyorum” demesidir.
11/ Orhan TOKCA: Yargı, emniyet ve silahlı kuvvetler personeli için başörtüsü serbest bırakılmadı. Yani buralarda başörtüsü yasağı devam etmektedir. Böyle bir şeyi doğru kabul edebilir miyiz? Bir de meclis komisyonlarında AK Parti en fazla milletvekiline sahip olmasına rağmen diğer partilerle eşit temsil edilmektedir. Bunun sebebi ne olabilir?
Ortak sonuç: YOK
Değerlendirme:
1. İletişim
Sivil toplum ile
30 STÖ ile telefonla görüştüm ve maille davet metnini gönderdim. 24 STÖ bu çağrıya olumlu cevap verdi ve toplantımıza katıldı. Ancak 6 STÖ temsilcisi katılmadı.
Değerlendirenler:
Ahmet TAŞ KAYSERİ kMM hamalı