YER: Anadolu Birliği Derneği
TARİH: 13.04.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Anadolu Birliği Derneği, Koç Ali Al, Av. Şeyhmus Karapınar, Vedat Güldoğan, Kenan Dağlı, Başak Ferhan Ademhan, Ayşe Gül Yazıcıoğlu, Erol Sevgican
2 / İnsan Hakları Derneği, Ahmet Alagöz
3 / 78’liler Derneği, Süleyman Deprem
4 / İzmir Süryani Dostluk Platformu, M.Ali Fırat
5 / Diyarbakır Liceliler Derneği Genel Başkanı, Ömer Balkaş
6 / Amasız Barış Platformu, Süleyman Eryılmaz
7 / Savaşa Karşı İzmir Barış Girişimi, Sevim Korkmazdinç
8 / Emekli-Sen, Cuma Kolukısa
9 / Sosyal Demokrasi Derneği, Ömer Gökalp
10 / Kadifekale Güzelleştirme Yaşatma Derneği Başkanı, Salih Erkek
11 / Hakarililer Derneği, Nurettin Ataman
12 / Türkiye Barış Sekreteryası, Çoşkun Üsterci
13 / SDD + YAP, Mustafa Dağcı
14 / Mazlum-Der, Jülide Tunakan
MESLEK ODALARI
1 / İzmir Ticaret Odası, Alaattin Özdemir
SENDİKALAR
1 / İzmir Eğitim Sendikası, Türkan Karagöz,
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
2 / Z. Vezan Karabulut (YSGP)
3 / Nuri Karahan (Emekli doktor)
4 / Veysel Şamlıbel (Müzisyen)
GÖZLEMCİLER
1 / Ahmet Hacıibrahimoğlu (Serbest İnşaat Mühendisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Yok!
BELEDİYE BAŞKANLARI
Yok!
BÜROKRAT
Yok!
AKADEMİSYEN
Yok!
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok!
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 150 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1 / DHA
2 / Ege TV
3 / Evrensel
4 / İHA
5 / Ulusal Kanal
6 / BEN TV
7 / Ege’de Son Söz
8 / Ege’de Bugün
9 / AA
10 / Star Gazetesi
11 / Haber Express
12 / Cumhuriyet Gazetesi
13 / Yurt Gazetesi
14 / 9 Eylül Gazetesi
MODERATÖR
Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
Pervin Mısırlıoğlu – Şimdi, sevgili arkadaşlar… Bu ikinci toplantımızı, dostça, daha samimice konuşacağımız bir yerlerde yapmalıyız dedik, bu konuda İkMM ve çok değerli STK’ın başkanları, temsilcileri, üyeleri mevcut. Dolayısıyla, onların çok gönüllü olarak ‘Akil İnsanlar’a ev sahipliği yapma isteği, buradaki barışa çözüm süreci konusunda, çözümü konusunda komisyona öneriler, şikayetler, hassasiyetler, rahatsızlıklar, bu konuyla ilgili endişeler ve her tür konuda ‘Akil İnsanlar’a yardım etmek amacıyla, onlarla işbirliği yapmak üzere, tüm STK bugünkü toplantının ana ev sahibidir. En başta Anadolu Birliği Derneği Başkanı Koç Ali bey, o da sağ olsun böyle bir şey için, bizim yerimiz barış çözümüne katkı bulunabilmek için tamamen sizin yerinizdir, dedi. Çok teşekkürler öncelikle. TkMM ya da İkMM’leri bu barış sürecinde, tüm Türkiye’de, tüm illerde, yedi ayrı bölgede zaten örgütlü olarak beş yıldır çalışıyor, üç yıldır İzmir İkMM olarak biz burada çalışıyoruz. Her tür farklı politik kimliğe, dine, inanca, her tür etnik kimliğe yakın uzaklıkta, yakın mesafede duran ve onların hepsini toplumun aile fotoğrafı olarak algılayan bir yeriz. O anlamda çok teşekkürler; her tür eleştiri, öneri, şikayeti, soru, endişenizi ifade edebilirisiniz, elbet nezaket koşullar içerisinde. Burada, şimdi size tanıtmak istiyorum, tek tek. Sevgili Tarhan Erdem, başkan bu konuyla ilgili. Avni Özgürel beyefendi, Fuat Keyman, Fehmi Koru, Fadime Özkan. Biliyorsunuz kendisiyle dün toplantı yapmıştık, Baskın Oran. Ve Hasan Karakaya. Arzuhan Hanım şu an burada yok, belki gelecek, belki de onu bugün göremeyeceğiz ama daha büyük katılımlı toplantılarda tümünü hep birlikte ağırlayacağız. Çünkü iki ay boyunca onlar bizimle birlikte çalışacaklar. Ben şimdi size hoş geldiniz, demek isteyen Anadolu Birliği Derneği Başkanı Koçali beye söz vermek istiyorum. Ondan sonra Tarhan Hoca ile devam edeceğiz.
Koç Ali Al – Arkadaşlar sessiz olalım biraz. Sevgili konuklar, Anadolu Birliği Ege’de Doğu ve Güneydoğu’dan göç etmiş, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlı Urfa, Adıyaman, Hakkari, Van, Elazığ derneklerinin oluşturduğu bir üst birlik gibi, bir düşünce kuruluşu. Yani bir hemşeri derneğinden çok bir düşünce kuruluşu. Stratejiler geliştiren, İzmir ve Türkiye için, 200-300 bin kapasiteli bir topluluk. Bizde İzmir’de ‘Akil Adamlar’ı davet ettik buraya. Yani İzmir’de yıllardır akkıldarlık yapan insanları buraya davet ettik. Zaten İki yıl önce bugünü gördük. İlk defa İzmir’de ve Türkiye’de Kürtçe bir basın toplantısı yaptık. Yani bugün ki siyasi iradenin, silahları bırakın, çağrısını biz Kürtçe yaptık. Belki dilden anlaşılır diye. Bu dünyada da ses getirdi. Önünüzdeki dergide görüyorsunuz, bizim en son sayımızda ‘Kardeş Kavgası Bitsin’ başlığını atmıştık. Pervin Hanım’la ilk bu işlere başlarken, İzmir’in çok önemli yerlerinde insanlara, kitle kitle, karanfiller dağıttık. Ve 79 tane dernekle Sanayi Odasında, barış çağrısıyla ilgili bir kahvaltı verdik. Bu derneklerin içinde Şehit Aileleri Dernekleri de vardı. Toplantı 2900 internet sayfasında yayınlandı. Tabii ki biz seviniyoruz, ‘Akil İnsanlar’ın kentimizi ziyaret etmesini, sivil toplumdan bazı mesajlar almasını. İlk toplantılarını Anadolu Birliği Derneği olarak ağırlamaktan dolayı, keyifli ve onurluyuz.
Pervin Mısırlıoğlu – … Burada sadece ve sadece siviller, sivil toplum kuruluşları ve ‘Akil İnsanlar’ var ve de gazeteci dostlarımız var. Dün herkes, salonumuz hınca hınç dolu olmasına rağmen, söz aldı ve sorularını formatımız icabı 15sn.’de aldık. Önü arkası olmayacak, sadece soru… ama görüş bildirmek isteyen oluyor doğal olarak, sizlere 2 dk. vereceğiz sonrasında. Önce soruları alacağız biz. Mümkünse lütfen, kafalarımızı açacak bir açılış konuşmasının hemen arkasından sorularınızı alacağız.
Tarhan Erdem – Efendim, Anadolu Birliğinin değerli dernek üyeleri, hepinize arkadaşlarım ve kendi adıma teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Hoş geldiniz, davetimizi kabul edip geldiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Tabii İkMM’ne de bu arada teşekkürlerimi sunmak isterim.
Bildiğiniz gibi gazete ve medyadan da takip edebildiğiniz gibi, kendi kurulumuz biz kendimiz seçmiş değiliz. Hükümet böyle bir çalışmanın doğru olduğuna inanmış, bizleri davet etti, katılmak ister misiniz, dediler her birimize ayrı ayrı. Bizde katılmak isteriz, katılabiliriz dedik. Ve onlar her bölge için bir heyet teşkil etmişler, bizler Ege Bölgesi için teşkil edilen heyetiz. Bu heyetin başkanı ve diğer arkadaşlarımı da seçen kurum biz değiliz. Yani beni başkan arkadaşlarım seçmediler. Belki arkadaşlarım beni başkan seçerlerdi zaten muhtemelen. Biraz şaka yapıyorum elbet. Heyetin başkanını, başkan yardımcısını, sekreterini biz seçmiş değiliz. Bir kere merak edilen bu hususa bir açıklık getirelim. Bize denilen şu, benim anladığım kadarıyla, başka arkadaşlarım farklı anlamış olabilir, benim anladığım şudur, siz kendi bölgenize gidin, halkın eğilimlerini tespit edin, ona karşı da ya da onun yanında da siz istediğiniz fikri, her üyemiz ayrı ayrı farklı olarak da olabilir, birlikte de olabilir, söyleyin. Sonra bunları zaman zaman bize bildirin. Yani İzmir’de şöyle bir eğilim yoklaması yaptığımızda şöyle düşünülüyor, şu grupta şöyle bir fikir var, şu bölge de şöyle bir gelişme var gibi bazı şeyler söyleyebiliriz. Bunların hiçbiri standardize edilmiş, kurallaştırılmış çalışma değildir. Biz serbest bir çalışmanın içindeyiz ve bu serbest çalışmayı devam ettireceğiz 1-2 ay. Sonrasın ne olur? Ona ayrıca bakacaklardır, bizde bakabiliriz, herkes kendi kararını kendisi verir. Bu çözüm süreci denilen şeyin çok kısa, bence, bir özeti var. Türkiye’de zaten birlikte yaşamakta olan çok büyük kitleler var. Bunlardan bir tanesi kendisini Kürt diye adlandıran insanlardır. İlk defa bundan 7 sene evvel Kürtlerin Türkiye’de ne kadar kişi olduğu tespit edildi. Ondan evvel 25 milyon diyen vardı, yok canım 3 milyon diyenler vardı ama şu anda hemen hemen gerçeğe yakın olarak biliyoruz ki, Türkiye’de 14 ila 15 milyon Kürt vadır. Bunların 8 ile 9 milyonu seçmendir. Bir şey daha çok önemli, Kürtlerin Türkiye’ye dağılımı, Güneydoğu Anadolu’yu bir tarafa bırakırsak, çok dağınıktır. Türkiye’de hangi oranda Kürt varsa, İstanbul’da aynı oranda Kürt vardır. Bütün Türkiye’de %15 ile 18 arası Kürt vardır, İstanbul’da da %17 – 18 arasında Kürt vardır. Bu çok önemli bir bulgudur. İzmir’de, Türkiye’den Güneydoğuyu çıkarırsanız, İzmir’de de yüksek oranda Kürdü olan bir bölgedir. Tabii çok az Kürt barındıran bölgelerde vardır. Bunu şunun için söylüyorum. Biz halen 80 seneden beri zaten bu insanlarla beraber yaşıyoruz. Bir doğru sayı, bir doğru bulgu daha size arz etmek isterim. Bu Türkiye’de biliyorsunuz, bugünkü rakamlara göre 52 milyon yetişkin insan var. Bu 52 milyonun 3 milyon Kürdü ve 3 milyonda Türkü birbiriyle birinci derece akrabadır. Yani Türkiye’de 3 milyon Türk vardır ki, ya karısı, veya annesi, veya babası Kürttür; veya tersi. Türkiye’de 3 milyon Kürt vardır ki, dediğim gibi, birinci derece akrabalık ilişkisi olan Türk vardır. Yani Türkiye’de 6 milyon insan birbiriyle akrabadır ama birisi kendisine Kürt demektedir, birisi kendisine Türk demektedir. Bu insanlar birbiriyle beraber yaşamaktadır, yalnız bazı kişiler beni eleştirecektir ancak sizlere tersinden bir rakam söylemek istiyorum, eğitim düzeyi bakımından 1,5 senelik bir fark vardır, Kürtlerle Türkler arasında, bu olağanüstü bir farktır. Yani Türkiye’de yaşayan Kürtler daha az tahsillidir. İki, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin Türklerden daha az geliri vardır. Efendim şu sebeple bu sebeple. Coğrafi sebep veya devlet ihmali. Ne olursa olsun. Bu iki değer bile beraber yaşadığımız insanlara karşı yapılan haksızlığı göstermektedir. İçinizde Türk vardır, Kürt vardır. Hiçbirinize bir şey söylemek için bunları söylemiyorum ama problemin özünü kendime göre anlatmak için söylemeye çalışıyorum. Yani Türkiye’de ki Kürtlere yönetime katılma hakkı maalesef verilmemiştir. Size diyorlar ki muhtemelen bazı insanlar, hepimize diyorlar, biz Kürtlere cumhurbaşkanlığı verdik, gerçekten de doğru, Sırrı bey, birçoğunuz yaşından dolayı belki hatırlamaz, Sırrı Atalay Türkiye’de ilk defa cumhurbaşkanlığı makamına oturmuş bir insandır ve Kürttür. Ama O insan ben Kürdüm diyerek politikaya başlamamıştır. İkisi arasında fark vardır. Üç dönemden beri, ben Kürdüm, diyerek politikaya başlayan insanlar vardır ve başarılı olanlar çoktur. Şunu anlatmaya çalışıyorum, Türkiye’de ki Kürtlere bilerek veya bilmeyerek haksızlık yapılmıştır ve eşitlik bozulmuştur. Bu eşitliği tamir etmek durumundayız. Bu eşitlik yönetim eşitliğidir, eğitim eşitliğidir, çalışma eşitliğidir. Şunu yapacaklar, bunu yapacaklar laflarına ben hiç bakmıyorum. Hani bazı terimler söyleniyor, şöyle yapılacak, böyle yapılacak. Mesele yönetime katılma eşitliğini sağlamak lazımdır, çalışma eşitliğini sağlamak lazımdır, eğitim eşitliğini sağlamak lazımdır ve bunun da adı demokrasidir. Başka hiçbir şey değil. Yani kardeşlik mardeşlik… Tamam kardeşsen aynı eşit haklara sahip olacağız, aynı eşit eğitim sistemine tabii olacağız, aynı imkana sahip olacağız, aynı yönetime katılma hakkına sahip olacağız. Çözüm süreci denilen mesele esas itibariyle bunu temin etmekten ibarettir. Bunun dışında da hiçbir şey değildir. Eğer bu meseleyi halledebilirsek Türkiye’de bütün insanlar eşit haklara sahip, her bakımdan eşit haklara sahip laf olarak eşit haklara sahip değil, her bakımdan eşit haklara sahip insanlar olacaklardır. Bunu sağlamak için yola çıkılmıştır, diye inanıyorum. Bu yola çıkılmanın sonucunun mutlaka alınacağına inanıyorum. Bunun dışında hiçbir çözüm yoktur. Yani bunun dışında bir çözüm düşünülmemelidir, zaten de yoktur ama bu hepimizin seyirci değil, işin içine girmekle olur. Ben kendi tercihimi söyledim sizlere… Bu insanlar ister İstanbul’da olsunlar, ister İzmir’de olsunlar, ister Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olsunlar o bölgede oturan Türklerden daha az para kazanmaktadır, daha az eğitimlidir, bu iki rakam zaten diğer her şeyi çağrıştırıyor. Dolayısıyla bunu ortadan kaldıracak çözüm süreci başlamıştır. Bu sürecin ilk temel hedefi de evrensel insan haklarının Türkiye’de uygulanması ve hepimizin birbiriyle el sıkışırken birinin diğerine göre daha kötü durumda olduğunu bilerek el sıktığımız o vicdan azabından kurtulmaktır. Netice itibariyle sizler kendi hayatlarınızı kurtarmış insanlarsınız. Dolayısıyla sizlerin problemi olmayabilir ama Türkiye’de Kürtlerin ciddi problemleri vardır. Lütfen oturunuz bu akşam, 15 milyon insanın 1,5 sene eğitim süresinde farkı olmasının ne anlama geldiğini düşününüz, bu çok ağır bir farktır. Bu farkı kaldırmak için uğraşıyoruz.
Avni Özgürel – Ben buluşma isteğimi İşçi Parti’si İzmir Şubesi başkanlarına maille geçen hafta illettim. Bir cevap gelmedi. Hala da gelmiş değil, şu ana kadar.
Bir Gazeteci – Kime bildirdiniz?
Avni Özgürel – İzmir Gençlik Birliği şube başkanı arkadaşa, mail adresine, İzmir’e geldiğimizde görüşme isteğimin olduğunu, tüm üyeleriyle birlikte görüşmeye katılacağımı bildirmiştim. İzmir’e geleceğiz, konuşalım gibi. Herhangi bir cevap gelmedi.
Tarhan Erdem – Yine geleceğiz.
Avni Özgürel – Evet yine geleceğiz, görüşebiliriz gelindiğinde. Ama iki şeyden birini seçmek onların hakkı yani. Sokakta protesto etmekte tabii hak, oturup neye itirazın olduğunu anlatmakta bir hak.
Pervin Mısırlıoğlu – … Başkan ve komisyonun tüm üyelerine her tür soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz, çok önemli, her sorunuz, her endişeniz, her tür konunuz onlara ulaşması anlamında çok önemli. Lütfen katılımcı olalım. Ben şimdi tek tek soruları alacağım ama görüş bildirmeyeceksiniz burada.
… – Bu değerli komisyonunuzun İzmir’e gelmesi çok onur verici bir şeydir.
Pervin Mısırlıoğlu – Direk soruya… Hiç bir şey söylemeden.
… – Komisyonun çalışma şeklini öğrenmek istiyoruz biz ve bu şekilde randevuların nasıl ve kimler tarafından organize edilip nasıl toplantı yapıldığını merak ediyoruz. Teşekkür ediyorum.
Ahmet Alagöz – Ben de kendi alanımla ilgili bir soru sormak istiyorum. Şu anda cezaevlerinde 230’un üzerinde ağır hasta tutsak var. Onların içerisinde 180’ini ağır olmakla birlikte…
Baskın Oran – Beyefendi bu ikinci bölüme ait, sadece soru.
Ahmet Alagöz – Şimdi soruyorum.
Baskın Oran – Yahu bu soru değil! Soruyu sorun. O, ikinci bölümde anlatacaksınız, kaç tane ölüm var. Anlatamadık bunu.
Ahmet Alagöz – Şimdi bunlardan birisi ölürse bu sürecin katkısı ne olur?
Baskın Oran – Şimdi oldu. Sağol.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler.
Süleyman Deprem – Bu çözüm sürecinde bu komisyon, özellikle Alevilerle bağlantılı olarak laiklik sorununu nasıl değerlendiriyor?
Zeynep Tozduman – İzmir Süryani Dostluk Platformu adına söylüyorum, Süryaniler adına bu süreç nasıl işleyecek?
Av. Şeyhmus Kayapınar – Anadolu Birliği Derneğinin iki dönem önceki genel başkanıyım. Sorum şu, 7 bölge ve 63 akil topluluğu seçilmesi demokratik usullere ve genel uzlaşma kültürüne sizce uygun mudur, bir. İkincisi de, çağdaş demokrasiyi hedeflemeyen bir toplum yönetim anlayışının böyle büyük bir problemi çözebileceğine inanıyor musunuz? Bugüne kadar çözülmedi. Çağdaş demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla ülkeye yerleştirilmesi söz konusu olmayacaksa eğer. İnşallah olur. Olmayacaksa, böyle bir problemin çözülebileceğine buradaki heyet mensubu ağabeylerimiz inanıyor mu?
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler. Buyurun Alaattin bey.
Alaattin Özdemir– Barış süreci sadece Türkiye’de ki Kürtlerle mi alakalı? Sanki çok yönlü, Kürtlerin ve Türklerin bir ittifakı gibi görünüyor, Türkiye’nin dışında Suriye ve Irak’ta ki Kürtleri de kapsayan Ortadoğu’da, Kürtlerin ve Türklerin bir ittifakı gibi midir, yoksa klasik bir barış süreci midir, bu olay.
Taha Erdem – Teşekkür ederiz.
Pervin Mısırlıoğlu – Buyurun efendim.
Ömer Balkaş – En son Diyarbakır’da yapılan nevruz Kürt halkının barış isteyip istemediğini ben size soruyorum.
Baskın Oran – Kürt halkı barış istiyor mu, istemiyor mu?
Ömer Balkaş – Evet.
Baskın Oran – Böyle kısa tutunda herkes konuşsun.
Vedat Güldoğan– İki sorum var. Birisi, koruyucularla ilgili. Şu anda tahminime göre 45.000’nin üzerinde koruyucu aile var.
Baskın Oran – Efendim, bilgi vermeyiniz, soru sorunuz?
Vedat Güldoğan– Soruyorum. Koruyucular ile ilgili düşünceler nedir, nasıl bir çözüm olacak?
Baskın Oran – Tamam 45.000’i karıştırmayan o 2. dönemde.
Koç Ali Al – 45.000 korucunun durumu ne olacak, onu soruyor.
Vedat Güldoğan – İkinci sorum şudur. Kültürel boyutta neler yapılacak? Biz İzmir’de yaşayan Doğu, Güneydoğulular, İzmir’de Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını göndere çeken Kürt Reco’yu nasıl anacağız İzmir’de?
Tarhan Erdem – Peki.
Ecevit Topay – Hoş geldiniz. Bu sürecin oluşmasında Suriye kaosunun etkisi var mıdır? Kuzey Irak diye tabir edilen Güney Kürdistan’ın yine petrol anlaşmaları bu süreçte etkili midir? Merak ettiğimiz sorulardan bazıları. Koruculuk lağvedilecek mi? Bir de özellikle Baskın beye soruyorum.
Tarhan Erdem – Bana soracaksınız. Bana soracaksınız, ben taksim edeceğim.
Ecevit Topay – Tamam teşekkürler Tarhan bey. Özellikle Türkiye’de yaşayan halklar bundan sonra gerçekten %100 eşit olabileceğine siz inanıyor musunuz?
Z. Vezan Karabulut – Hoş geldiniz. Dışarıdaki gruplar gibi olan gruplarla nasıl temas kurulabilir, diyalog sağlanabilir?
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler. Buyurun.
Remzi Demir – Komite çalışmalarının daha yaygınlaşabilmesi için, alt komiteler kurmayı düşünüyor musunuz, düşünmüyor musunuz? Daha yaygın olabilmesi için.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler.
Süleyman Eryılmaz – Sendikalarla, siyasi parti temsilcileriyle ve diğer gruplarla, işte dışarıdaki gibi gruplarla, ortak bir toplantı yapacak mı bu heyet, onlarla görüşecek mi? Bunu merak ediyorum. Dün bir ironi olarak Baskın beye sordum. Burada da size, hepinize soruyorum. Bu heyet hükümetin mi, AK Parti’nin heyeti midir?
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler. Buyurun.
Türkan Karagöz – Kadınların katılımı konusunda ne yapılacak? 63 kişilik tüm bölgelerde ve kadın sayısı bildiğim kadarıyla 12. Kadınların katılımı niye az? Birde biz belli kurumların temsilcisi olarak buradayız ama sokakla nasıl buluşacağız, bunu öğrenmek istiyorum.
Pervin Mısırlıoğlu – Evet. Buyurun.
Kenan Dağlı – Şimdi bu barış süreci, Türkiye’nin demokratikleşme ve insan hakları noktasına gelmesinde kendi önüne koymuş olduğu hedefin bir başlangıcı mıdır? Yoksa yeni dünya düzeni, Ortadoğu’nun yeni dizaynında uluslararası güçlerin Türkiye’ye dayattığı bir süreç midir? Bu konuda görüşlerinizi istiyorum.
Ahmet Hacıibrahimoğlu – Heyetinizin İzmir’de ki ilk toplantısını Anadolu Birliği Derneği’nde yapması sizce stratejik açıdan doğru mudur? Bir, ikincisi, bu süreçte siz bu görevleri üstlenerek bir ateşten gömlek giydiğinizin farkındasınızdır. Dolayı ile siz heyetin kapalı ya da açık ortamlardaki üslubunun…
Baskın Oran – Ben bu ikinci soruyu anlamadım.
Tarhan Erdem – Ben anladım.
Başak Ferhan Ademhan – Başarılar diliyoruz. Aşağıdakiler – eylemdekiler – sizden daha hazırlıklı gelmişlerdi. Yani, sizden talepleri, görüşme isteği var mı? Yoksa bunlar provokasyon mu?
… – Bu kurulun bir çalışma takvimi var mı? Yoksa önü açık mı?
Nuri Karahan – Terörizm nedir? Her silahlı örgüt terörist midir? Hamgi gerilla ya da kontro gerilla savaşında komutan olanlar tarihte bebek katili değildir? Örnek tarife verebilir misiniz?
Sevim Korkmazdinç – İki sorum olacak, bir tanesi İzmir’de ki kadın örgütleriyle sorunlarımızı iletmemiz için bir görüşme yapılacak mı? Bunun için kime başvurmamız gerekir? İkincisi Kürt kadın gerillalar dağdan indikleri zaman onların topluma adaptasyonu, onların toplumla barışa bilmeleri, yaşamaları için ne gibi şeyler düşünüldü?
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler. Evet. Buyurun efendim.
Cuma Kolukısa – Benim sizlere kısa bir sorum olacak, bir de bir önerim olacak.
Pervin Mısırlıoğlu ve Baskın Oran – Öneri sonra.
Cuma Kolukısa – Sonraysa önce sorum olacak. Ben bir kere AK Partinin ve başbakanın yeterince samimi olduğuna inanmıyorum.
Baskın Oran – Beyefendi bu bir görüş. Bunlar sonra. Soruyu sorun.
Cuma Kolukısa – Peki sorum şu. Bugün anti demokratik terör yasalarında iki kişi yan yana geldiğinde yüzyıla yakın cezalar vardı bu kanunlar düzeltilecek mi, siyasi af toplumsal barışın temeli sayılır, siyasi af çıkacak mı? Genel aftan bahsetmiyorum. Katillerden bahsetmiyorum. Yani ırz düşmanından bahsetmiyorum. Siyasi af hiçbir zaman bu toplumda çıkmadı, yapılmadı. Ondan sonra seçim barajı, % barajı indirilecek mi? Önerim…
Pervin Mısırlıoğlu – O sonra.
Cuma Kolukısa – Bir tek önerim var zaten.
Pervin Mısırlıoğlu – Hayır, o sonra.
Ecevit Topay – Başbakanın, Kürt sorunu bitmiştir artık dedikten sonra tekrar bu sürecin başlamasını nereye bağlıyorsunuz?
Sahit Karaaslan – Barışın sürecinin, toplumsal uzlaşma adına, siyasallaştırmadan, siyasallaştırmanın ötesine taşımak için paketin içeriğini ne zaman öğrenebiliriz? Paketin içinde neler var, bunu ne zaman açabilirsiniz?
Ömer Gökalp – Barışın destekleyenleri olacaksa, bir de barışın bir dili olmalı. Bu ortak bir dil mi olacak, yoksa Türkiye’nin 7 coğrafyasında ayrı ayrı bir dil mi öğreteceğiz?.. Örneğin İzmir’de barış yanlıları gibi karşıtları da olacaktır. Bu karşıtları ikna etme yöntemi ile ilgili yani. Barış için nasıl bir dil, nasıl bir yöntem kullanmalıyız?
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkür ederiz. Buyrun.
Salih Erkek – MHP bu sürecin neresinde?
Pervin Mısırlıoğlu – Başka soru var mı? Buyrun. Yalnız ikinci kişi değil.
Niyazi Gültekin – Bu yeni yapılacak sivil anayasada Kürtlerin yeri olacak mı? İkincisi Batı büyük metropollerde temsilci eşitliği olacak mı?
Mustafa Dağtürk – Bu süreçte en yüksek hayır oranı yüksekliği Ege Bölgesi’nde bunun nedenleri üzerinde durdunuz mu? Bu anlamda stratejiniz nedir?
Pervin Mısırlıoğlu – Başka soru var mı?
Tarhan Erdem – Çok teşekkür ederiz. Sorularınıza. Çok önemli sualler var. Aslında benim verdiğim cevaplar, sual haline getirildi… Efendim, çok güzel sualler sordunuz, biz de inşallah kendi gücümüzle ona cevap vermeye çalışacağız. Belki verebiliriz, belki veremeyiz. Veremezsek kırılmayın. Ama bazı suallere de zaten ben cevap vermiştim. Meselenin esası demokrasidir, eğer demokrasiye aykırı bir süreç varsa, bitmemiş demektir. Bitmemiş süreçte nihayet devam edemez. Bununda bir sonu vardır. Bunu da herkes herhalde biliyordur. Şimdi müsaade ederseniz ben burada …
Avni Özgürel – Esasında az önce Tarhan Hoca meseleyi özetlerken dedi ki, bunu Kürt meselesi olmaktan öte demokrasi meselesidir, dedi. Bunu şöyle de söyleyebilirim, lafları da uzatmadan, gerçekten bu doğru bir tanımlama… Demokrasidir esas Türkiye’nin problemi. Bu demokrasinin inşası halinde, bunun içinde Kürt meselesinin çözümü var, bunun içinde Alevi meselesinin çözümü var, bunun içinde herkesin eşitliği, insan haklarına saygı, hepsinin karşılığı elbette bunun içinde var. O bakımdan yani problem… Elbette biliyoruz ki Türkiye’de Alevilerin dertleri var, yakınmaları var. Türkiye’de azınlıkların, az önce bir arkadaşımız Süryanileri ifade etti, problemleri var, talepleri var ve sıkıntıları var. Bütün bunların hepsinin çözümü elbette yeni anayasadan kasıt, esasında her anayasa yapımı aslında devletin yeniden inşası demektir. Bu bakımdan Türkiye’nin bir koridora, bir tünele girdiğini düşünüyoruz. Bu tartışmalardan Türkiye inşallah demokrasisini inşa ederek ve bütün bu yakınmaların Kürtler adına da, Türkler adına da, Aleviler adına da, Hıristiyanlar, Süryaniler, Ortodokslar adına da, her kim için, Çerkezler, Gürcüler, herkes adına bu yakınmaların sona ereceği bir döneme doğru bir evrilmek ihtiyacındayız. Az önce arkadaşlarımızdan birisinin söylediği gibi bir melez toplum, plantasyon, ekilmiş bir toplum yaratmanın peşinde değiliz. O yüzde kardeşliğin inşası diye, başbakan ifade etti. Bu doğru bir tabir bana göre. Biz 11 asır beraber, yan yana yaşamız. Yani, birbirimizin dilinden korkar hale getirildik. Arapların bir sözü var, mani zahil olunca memnu avdet eder, derler. Yani engel ortadan kalktıkça. Biz bu zihin engelinmizi ortadan kaldıracağız. Olacak olan budur.
Tarhan Erdem – Teşekkür ederiz. Evet, bazı konularda dış politikayla ilgili Baskın bey söz alacak… Fehmi ve Avni bey bir televizyonda randevuları olduğu için gidiyorlar.
Fuat Keyman – Sabahleyin İzmir’e geldik. Bugün öğleden sonra buradayız, akşamleyin daha çok iş dünyasıyla görüşeceğiz, yarın ilçelerde insanlarla görüşeceğiz, bu sabah belli yerlere gidip birlikte kahveler içtik, onları mağazalarında ziyaret ettik, beraber öğle yemeği yedik. Onların dertlerini, endişelerini, bu süreçle ilgili katkılarını yahut da bu süreçle ilgili olan düşüncelerini dinledik. O yüzden yapmak istediğimiz her gittiğimiz yerde insanlarla birlikte olmak, onların fikirlerini, onların düşüncelerini öğrenmek. Tabii insan dediğimiz zaman sokaktaki insanlar, her yerde görebileceğimiz sokakta karşılaştığımız zaman ne düşünüyorsun, diye sorduğum insanlar. Aynı zamanda tabi sizler gibi örgütlü toplumda var. Bu toplantının amacı bu. İzmir tabii çok büyük ve çok kritik bir il. Beyefendinin söylediği gibi Ege Bölgesi Türkiye’de bu sürece en fazla ‘hayır’ diyen bölge. %49,5’luk bir hayır var ki, Ege dediğiniz zaman Uşak’a, Afyon’a kadar gidiyor. O anlamda İzmir’e geldiğimiz zaman eminim ki bu %49,5 çok daha da yukarılara çıkıyor olabilir. O yüzden hem İzmir’in önemi hem kritik yapısı nedeniyle bir kez daha geleceğiz. Ve hanımefendinin sorduğu soruya yanıt olarak da, yahut da diğer birkaç arkadaş daha da söylemişti, bundan sonra geldiğimiz zaman kadın örgütleriyle, öğrencilerle, üniversitede ki arkadaşlarla birebir toplantılar yapacağız. Barışın diliyle ilgili olan birkaç tane soruya şu şekilde söyleyebiliriz, bu dil Tarhan Erdem beyin söylediği gibi demokrasi dili olacaktır ve eşit vatandaşlık dili olacaktır. O yüzden de biz hepimiz farklı nedenlerle bu sürece katkı vermeye karar versek bile ortak olarak düşündüğümüz, eğer bu sorun çözülürse, silahlar susar ise, silahların susması sürdürülebilir hale gelirse, yani bugün 3,5. ayındayız, buradan sonra devam edebilirse ve buradan demokrasiye barışın inşasına doğru bir sürece giderse, esasen hepimiz kazanacağız. Ama kazandığımız bir tarafın fazla kazanması, diğer tarafın az kazanması, bir kimliğin öne çıkması, bir kimliğin aşağı inmesi değil. Esasında bu ülkede hepimiz eşit vatandaşlar olarak yaşayacağız, eşit haklara sahip olacağız, eşit özgürlüklere sahip olacağız, eşit yükümlülüklere de sorumluluklara da sahip olacağız. O yüzden de burada ki esas temel nokta demokrasinin güçlendirilmesi hepimiz birlikte eşit vatandaşlar olarak bu ülkede, sadece Tükler ve Kürtler değil, Tarhan bey haklıdır. 15 milyon Kürt’ümüz vardır ve bu Kürtler bugüne kadar daha az eğitim görmüş, daha az gelire sahip olan dışlanmış kişilerdir. Ama Türkiye’de daha farklı dışlananlarda vardır. O yüzden bu sürecin sonucunda daha iyi bir Türkiye, daha istikrarlı bir Türkiye, daha adil bir Türkiye çıkacaktır. O yüzden barışın dili bundan sonra demokrasi ve eşit vatandaşlık dilidir. Tabii ki bu bağlamda birkaç tanede dış politikayla ilgili, bölgesel politikalar ile ilgili soru geldi. Burada ben bunu kendi adıma yanıtlıyorum, tabii ki bu sürecin başlamasının nedeni de vardır. Burada Suriye krizi önemli bir neden oynamıştır, burada Suriye krizi olurken Türkiye’de Kuzey Irak yahut Güney Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler, enerji alanında ve diğer alanlardaki ilişkiler önemli rol oynamıştır. O yüzden bu süreçte silahların bitmesi çok önemlidir. Artık kanın durması çok önemlidir, annelerin ağlamaması çok önemlidir. Ama aynı zamanda eğer bu süreç başarılı olursa Türkiye daha güvenli bir ülke haline gelecektir. O anlamda daha güvenli daha istikrarlı bir toplumdan bahsediyoruz ve burada eşit olarak kazanacağız. Türklerde kazanacaktır, Kürtlerde kazanacaktır. Buradaki mekanizma benim görebildiğim kazan kazan mekanizmasıdır. Bu zamana kadar kazan kaybet temelli bir ilişki vardı ve bu ilişki çatışma temelimizdi. Bundan sonra barış dili esasında kazan kazan temelinde olacaktır. Burada da tabii ki, Suriye Kürtleri, Kuzey Irak Kürtleri ve Türkiye arasında bir işbirliği olmaktadır. Son olarak da kendi adıma şunu da söyleyebilirim. Tabii ki, hükümet tarafından başlatılan bir süreçtir, tabii ki hükümet bunu açıklarken, Kürt sorunundan, demokrasiden ziyade silahların susmasından bahsetmektedir. Bu hükümetin kendisinin görüşüdür. Bu süreç esasında hakikaten bir barış inşası, bir demokrasi inşası süreci değildir. Buna bir yol açılıyor, buna bir kapı aralanıyor. Bugün esasında silahların susması, silahların bırakılması sürecinden geçiyoruz. Bu anlamda bende kendi adıma silahların susmasının, silahların bırakılmasının hakikaten demokrasiye hakikaten barışa doğru bir kapı aralayacağı için buna katkı veriyoruz. Ama demokrasi konusunda, Kürt sorununun çözümü konusunda, eşit vatandaşlık konusunda hepimizin bildiği gibi yeni bir anayasa sürecinden de geçiyoruz. Burada hükümetten faklı görüşlerimiz de olabilir. Burada yeni anayasayı farklı da düşünebiliriz. Ama bugün konuştuğumuz nokta en temelinde silahların susması ve silahların susması temelinde bu barış kapısının aralanmasıdır. O yüzdende esasında Türkiye’nin farklı bölgelerinde farklı arkadaşlarımız bu konuyu halkla paylaşırken altını çizdiği noktaların en önemlisi de, bu silahların susmasının hakikaten Türkiye’de özlediğimiz Türkiye’yi yaratmak için çok önemli bir kavşak noktası olmasıdır.
Tarhan Erdem – Çok teşekkür ederim.
Baskın Oran – Şimdi efendim ben toplu olarak bir şeyler söyleyeyim.
Tarhan Erdem – Kısaca ama.
Baskın Oran – Efendim.
Tarhan Erdem – Kısaca yani.
Baskın Oran – Abi. (Gülüşmeler)
Tarhan Erdem – Herkesi ikna ediyorsun da…
Baskın Oran – Dilimizin döndüğünce tabii.
Tarhan Erdem – Rica ederim efendim.
Baskın Oran – Onun için niçin bu süreç başladı? Oradan başlayalım isterseniz. 40 bin ölü verdik. Kurtuluş savaşı boyunca verdiğimiz şehitlerin adedi 10 binin altındadır. 9800 küsurdur. İsterseniz buradan başlayalım. İkincisi sırayla gidiyorum benim için önemli olan şeyleri. Bu sadece Kürtlerle ilgili bir süreçle ilgili bir süreç değildir, en azından benim anlayışım budur. Öyle Kürtlerin anayasaya sokulması, güvenceye kavuşturulması falan filan gibi bir şey olmayacaktır, olmaması gerekir, bütün Türkiyelilerin etnik veya dinsel aidiyetlerini hiçbir korkuya gerek kalmaksızın ifade edecekleri bir anayasa ve bir Türkiye hedeflenmelidir, hedeflenmektedir diye umuyorum. Çünkü biz Kürtlere anayasaya sokarda, kendi ana dillerini konuşabilirler dersek biz koca Türkiye’ye Kürtleri hedef göstermiş oluruz. Kürtleri Türkiye’ye hedef gösteririz. Biz bunu zamanında gayrimüslimlere yaptık, Lozan’a gayrimüslim hakları koyduk, ondan sonra gayrimüslimler perişan edildi. Onun için bütün Türkiyeliler demokratik bir yönetime kavuşacaktır. Bu arada Kürtler de Türkler de.
Protesto gruplarıyla nasıl temas kurulabilir? Efendim temas kurmak, son derece güçtür. İmkansız dememek için son derece güç diyorum. Televizyona programına gitmek zorunda olan Avni Özgürel arkadaşımız, bunların en sivrisinin başkanı olan hanımla temas kurdu, cevap alamadı. Çünkü korku denilen şey o kadar güçlü bir insani duygudur ki kalpte, beynin işlemesine engel olur. Bu arada sadece bu korku değil, aynı zamanda bir menfaat kaybı söz konusudur. Bu duble, çifte kavrulmuş bir olay söz konusudur. Bu çifte kavrulmuş olay şudur, bir, biz 1915 Ermeni kırımından bu yana hiçbir önemli sorununu halletmedik. Hepsini halının altına süpürdük. Ermeni meselesi, Kürt meselesi, İslam meselesi. Bunların içinden İslam meselesi AK Parti’nin iktidara gelmesiyle biraz sancılı ama bir çözüm yoluna girdi. Ermeni meselesini halletmeye daha var. Şimdi Kürt meselesi önümüzde önemli bir tabu olarak çıkıyor. Biz bunları halının altına süpürdük ama orada kokmaya başlayıp, üzerimize zombiler gibi saldıracaklarını hiç hesap etmedik. İşte o zombiler, yani gömülmesi gerektiği halde gömülmeyip halının altına süpürülmüş olan cesetler, bizim ödümüzü koparıyor. İzmir’de %43,5 destek, %49 köstek olmasının sebeplerinden biri budur. İkincisi Osmanlı İmparatorluğunda üst kimlik Osmanlıydı. Türkiye Cumhuriyetine geçince üst kimlik Türk oldu. Halbuki Türk alt kimliklerin en güçlüsüydü, onu kalkıp da üst kimliğe terfi ettiğinizde anda ikinci güçlü alt kimlik isyan edebilirdi, etti. 90 yıldır çektiğimiz budur. İşte şu anda Türkler, beyaz Türkler, o yukarıdaki tahttan aşağı, o eşit düzeyine, aramıza inmekten korkuyorlar. İkinci kavrulmuş dediğim olay budur. Şimdi gelelim İzmir’de ki bu %49 kösteğin sebebine. Çünkü bu muazzam bir şaşkınlık yaratıcı oran niçin? Çünkü İzmir koca Türkiye’de farklılıklara en fazla alışmış olan yerdir. İstanbul’dan çok daha fazla. Şu an da bu tahrip edilmiş vaziyette. Sebebi şu, 1922’de İzmir yangınından itibaren, sistematik olarak biz farklılıkları katlettik. 6-7 Eylül gecesi. Ben 10 yaşındaydım. Başka yerlerde de söyledim. Bütün gayrimüslimler bizim eve toplanmıştı, babam milletvekili diye, o gece korkudan yatağıma işedim, 10 yaşında çocuk olarak. 1964’te Rumları kovduk. İşte İzmir’de faklılıkları seven havanın tahribi buradan başladı. Aslında bu bütün Türkiye’de yapıldı. İkincisi, İzmir sapına kadar liberaldi, şimdi sapına kadar devletçi. Neden? Sapına kadar liberaldi derken, İzmir 1930’da, şu an da bizim kaldığımız İzmir Palas da ikamet eden Fethi beyin kalesiydi, Serbest Fırka’nın kalesiydi, arkasından 1950-60 arasında Menderes’in kalesi oldu. Ben Nisan 1960’da Menderes’i yuhalamaya geldim buraya ailemle birlikte, gıkımız çıkamadı, yüz binlerin sevgi seli karşısında. Nasıl oldu İzmir o liberallikten, bu devletçiliğe geldi. İşte birincisi söylediğim gayrimüslimlerin tahribi, levantanlerin kovulması. arkasından, sadece İzmir’e mahsus bir olay, biz ilkokuldayken İzmir’in bir numaralı ihraç limanı olduğu söylenirdi, doğruydu, bir numaralı ithal limanı da İstanbul’du. Şimdi hem ihracat hem ithalatın bir numaralı limanı İstanbul, çünkü İzmir ihracat limanıyken biz üzüm, incir ihraç ediyorduk, şimdi otomobil ve buzdolabı ihraç ediyoruz, ikisi de şimdi İstanbul’dan. Bu ne demek bu, İzmir üç aşağı beş yukarı ekonomisinin dibe vurması demek. Üçüncü olay bununla çok bağlantılı, İstanbul’da ki Kürt oranı en az %16, İzmir’de ki Kürt oranı %6. İstanbul’da Kürtlere tepki yok ama İzmir’de Kürtlere tepki var, çünkü İstanbul’a giden Kürtler İstanbul’un o muazzam sanayisi tarafından mas edildi, halbuki burada sanayi zayıf kaldığı için buradaki sanayi tarafından mas edilemedi, kusuldu. Anlatabiliyor muyum? İzmir’in bugün devletçi olması, oradaki arkadaşların Türk bayraklarıyla gelip Türkiye’yi parçalanmaktan kurtarmak için elini taşın altına koymak isteyen bu ortalama işin üstündeki insanları yuhalamasının sebebi budur. Yukarda ki tahttan, o Milleti Hakimiye tahtından aşağı eşitliğe inmek istemiyorlar.
Anadolu Birliğinde toplantı yapılması stratejik açıdan doğru mudur? Hayır, çok yanlıştır. Çünkü burası zaten bizim müdafaya geldiğimiz davayı onaylamaya üç aşağı beş yukarı hazır insanlardan oluşuyor, fakat bu olay çok sümme tedarik başladı farkındaysanız. Hiçbir hazırlık yapılmadan başlandı. Bir an önce bu olaya girelim tetikten parmakları çektirelim de müzakereye başlayalım dendi.
Bir başka soru? Bu paketin içinde ne var? Bu paketin içinde ne olduğunu ben bilmiyorum. İçimizden bazı ağabeylerimiz, arkadaşlarımız o paketin içinde hakikaten demokratikleşme tedbirleri getirecek bir takım önlemler olduğunu düşünüyor. Fakat bana kalırsa şöyle olması gerekiyordu, tetikten parmaklar çektirilecek ertesi gün 24 saat içinde Türkiye’yi demokratikleştirecek, etnik ve dinsel bakımdan kimseye ayrıcalık tanımayacak olan reformun ana çizgileri ilan edilecek. Ondan sonra da o an çizgiler ayrıntılandırılacak. Aleviler için, gayrimüslimler için, kadınlar için, eşcinseller için. Belki de en önemlisi eşcinseller için. En zor olanı bu ülkede transseksüelliktir, farkında mısınız? Kadın olmak değildir. İşte böyle.
Son olarak da üniter devletten nereye geçiyoruz. Şimdi bir kere üniter devletin tanımını yapayım size. Ülkedeki düzene merkezden karar verilerek yürütülen yapıya üniter devlet denir. Derhal bir bilgi sunayım. Büyük Britanya’da 4 tane parlamento vardır. Büyük Britanya parlamentosu, İskoçya parlamentosu, İrlanda parlamentosu, Galler parlamentosu ve Büyük Britanya üniter bir devlettir. Acaba bu yeterli bilgi midir, sizin için?
Son olarak buna bağlı olarak Büyük Britanya parlamentosu, o Tenz nehrinin kenarındaki, West Myster’daki o Büyük Britanya parlamentosu, İrlanda’ya tam üç kere özerklik vermiştir, üç kere geri almıştır, şu anda da dördüncü özerkliğini yaşamaktadır, İrlanda.
Tarhan Erdem – Teşekkür ederim.
Baskın Oran – Son olarak da bir şey daha söyleyeyim. Ulusal devlet perişan edilmek isteniyor diyor, hayır ben ulusal devleti değil ulus-devleti perişan etmek istiyorum. Ulusal devlet 1789’a tarihlidir ve devletin egemenliğinin kaynağını ulus olarak gösterir. Kral olarak, Allah olarak değil, ulus olarak gösterir. Ulus devletin tanımı şudur, kurmak istediği ulusu tek kimlikli adleden devlet türünün adı ulus devlettir. 1924 anayasasıyla kurulmuştur, 1924 anayasasına kadar Türkiyeli deniyordu, ondan sonra Türk demeye başlandı. Ben bu devleti mahvetmek istiyorum, onun yerine demokratik devleti kurmak istiyorum. (Alkışlar gelir) Bu kadar lütfen, formatımızda alkışlamak yoktur.
Tarhan Erdem – Alkışlasınlar canım.
Baskın Oran – Hayır efendim formatımızda yok.
Tarhan Erdem – Peki. Kadınlar ilgili cevap verecek, isterse diğerlerine de cevap verebilir.
Fadime Özkan – Ben şöyle bir genel olarak meselenin neresinde durduğumu ve niye burada olduğumu dile getirmek isterim ama Baskın beyden sonra konuşmak ayrıca zor, o gür sesli hitap etme yeteneğinden sonra, ben heyetin içindeki yaşta en küçükleri benim ve gruptaki iki kadından biri benim. Ben bu meseleye nasıl bakıyorum neresinde duruyorum, onu izah etmek isterim. Ben Eskişehirliyim, yani Türküm etnik olarak, bunun bir anlamı varsa. Benim ne kendi aile yakınlarımdan ne yakın çevremden herhangi biri bu mesele dolayısıyla Allah’a şükürler olsun, canı yanmadı. Ve ben memlekette neler olup bittiğine dikkat kesilip kendi ilgi alanlarım üzerinden olup bitenlere, dünyanın dönüşüne bakmaya başladığım anda, Türkiye’de bir şeylerin ters gitmekte olduğunu fark ettim. Bunun da en can yakıcı ve en büyük adaletsizliklerin yaşandığı bir nokta olarak aslında üstü örtülmüş, bütün o iskeletlerin dolaplara tıkıldığı bir gerçekle, bir meselenin gerçeğiyle karşılaştım. Bu beni sarstı… Tam bu nedenle biz böyle bir çalışmanın içindeyiz, böyle bir heyet oluşturuyoruz, yardımlarınızı bekliyoruz, yardım ede misiniz, dendiğinde benim verecek başka bir cevabım yoktu. Zaten dediğim ahlaken vicdanen buna inanan biriyim ve bu nedenle buradayım. Buna inanıyorum. Türkiye’nin bütün toplumun başarıyla yürüteceğine inanıyorum. Bu inancımızı hiç gevşetip hiç ufak tefek karın ağrılarına da heba etmemiz de gerekir, diye de düşünüyorum. Evet sonuçta Türkiye’de sivil toplum, toplum yaptı bunu. Şu an da siyasi iktidar var ve bu siyasi iktidar yükümlülüğü, bütün bu süreci salimen selamete, neticeye ulaştırmak için… ama bu hepimizin, tek tek, yani benim kendimin bu meseleyle kurduğum bir bağ gibi, aslında her birimizin bu meseleyle kurması gereken bir bağı var. Bu ilişkiyi ve muhasebeyi yapmamız ve kendi koordinatlarımızı buna göre belirlememiz gerekir diye düşünüyorum ve hakikaten bütün toplumun bu sürece sahip çıkması gerekiyor. 63 kişinin Türkiye’nin dört bir tarafına dağılıp da, işte böyle gruplarla buluşmasıyla falan olabilecek bir şey, tabii ki tek başına değil. Bu bir katalizör görevi görebilir, bu bir kan dolaşımını sağlayacaktır bu çalışmalar, bunun da bir değeri olduğunu görüyorum. Ve fakat bunu yapacak olanların sizler olduğunu, İzmirliler olduğunu, Egeliler olduğunu düşünüyorum. Bizde heyet olarak zaten kendi aramızda da bir karar aldık, bu merhaba sayılabilecek, hani bir ilk temas, bir selamlama, bir ru beru, yüz yüze gelelim, birbirimizin sesini duyalım, istediğimiz bir buluşmaydı. Ama devamını getireceğiz. Kadın dernekleriyle ilgili olarak da hani hem şehit aileleriyle, gazi aileleriyle işte barış anneleriyle, bütün hani cins de ayrımı yapmadan da, hani çok sıklıkla diyoruz ki, analar ağlamasın. Evet, analar ağlamasın yani en fazla mutlaka annelerin canı yanıyordur, evladını kaybettiğinde. Ama burada da bir duygu hiyerarşisi kurmanın ben yanlış olacağını düşünüyorum. Yani evladını kaybeden bir baba anneden daha az üzülmüyordur herhalde ya da bir eş kocasını kaybettiğinde, bir çocuk babasını annesini kaybettiğinde ya da bir insan bir yerde patlayan bir bomba yüzünden vücut bütünlüğü bozulduğunda daha az acı duymuyordur o ve çevresindekiler. Ama kadınlarla ilgili olarak sorduğunuz için söylüyorum, ayrıca onlarla da bir organizasyon yapacağız ve bir araya geleceğiz.
Tarhan Erdem – Çok teşekkürler. Hasan beyde bir fikrini söylesin ben de ondan sonra bir iki şey söyleyeceğim, müsaade ederseniz.
Hasan Karakaya – Evet hoş geldiniz. Öncelikle ağırladığınız için teşekkür ediyoruz. Ben yabancı sayılmam. 1963 yılından beri Egeliyim, Manisa Salihli doğumluyum. Üniversite sınavına İzmir’de girdim. Dolayısıyla üniversiteye İzmir’den kazanarak gittim. Gazetecilik okudum. Bir anlamda İzmir yetiştirdi denebilir ve İzmir’le hiçbir zaman bağımı koparmadım. Hemen her sene geliyorum, burada akrabalarım var, onlarla görüşebilmek için. Ama bu sefer farklı ziyaret için değil, barış istemek için, en azından barışa desteğinizi istemek için buradayız. Bu sadece biz 63 kişinin değil, ki biz 63 kişi hiçbir zaman devlet memuru ya da hükümet memuru, sözcüsü, temsilcisi değiliz. Biz gönüllü ekibiz. Tamamen hiçbir baskı altında kalmadan, evet hepimizin ayrı ayrı telefon edildi ve hepimiz bu görevi memnuniyetle kabul ettik, çorbada bizim de tuzumuz bulunsun diye kabul ettik. İnşallah bunu 63 kişi olarak değil ama gerekirse 63 milyon yahut da 73 milyon insan bu sürece destek vermeliyiz. Ben şuna inanıyorum. Yani Ege insanı, buradaki kardeşlerimizin çoğu doğu ve güneydoğulu olabilir ama görmüşlerdir, burada Ege insanı birbirleriyle tokalaşmaz, sarılır birbirine sarılır. Bu sarılma aşaması inşallah yumruklarla değil, kucaklaşarak bu süreci başarıyla devam ettiririz. Hepinize saygılar sunuyorum.
Tarhan Erdem – Çok teşekkür ederim. Efendim bazı suallere cevap verilmedi bazılarına verildi.
Baskın Oran – Cezaevlerinde ölen olursa dendi.
Tarhan Erdem – Evet. 250 tane cezaevinde ağır hasta var. Süreç …
Baskın Oran – Ayakta ağabey.
Tarhan Erdem – Peki. Valla Baskın beyin bu düzenlemesinden de sıkıldım.
(Gülüşler)
Baskın Oran – Ağabeyiciğim ben senin asistanınım, ayıp ediyorsun.
Tarhan Erdem – Estağfurullah… Şimdi efendim. Bu buna benzer bazı sualler var. Bu suallerin gerisinde, sürecin kırılganlığından bahsedilmektedir. Süreç kırılgan olabilir ama süreç eğer şöyleyse kırılgandır, silahlar sussun, ondan sonra o noktadan itibaren ne yapacağımızı düşünürüz, denmişse bu süreç kırılgandır. Bunun devam etmeme ihtimali çok yüksektir. Ama ben bunun, biraz evvel Baskın bey bazı arkadaşlarımız başka türlü düşünüyorlar dedi, yani kendisi benim kadar iyimser değil, çok uzun vadeli hesap yapılmamış olduğu kanaatinde olabilir, bence de çok uzun vadeli hesap yapılmadan bu işe başlanamaz, yani siz şunu varsayabiliyor musunuz, ben açıkca söylüyorum burada vereceğim cevaplardan bir tanesini, Öcalan’la kim anlaştıysa anlaştı ve Öcalan dedi ki biz şu silahlı insanları susturalım, parmaklar tetikten çekilsin, ondan sonra bir bakarız, demiş olma ihtimalini ben sıfır görmekteyim, böyle bir şey olamaz. Demek ki, bu insanlar bazı şeylerde anlaştılar ama nereye kadar anlaştılar onu bilmem mümkün değil.
Sevim Korkmazdinç – Peki bunu bilmeden demokratik bir sürece…
Baskın Oran – Hanımefendi böyle bir format yok!
Tarhan Erdem – Efendim bir dakika.
Baskın Oran – Aksi halde kahve toplantısına döner.
Tarhan Erdem – Müsaade ederseniz söyleyeyim söyleyeceğimi. Yani siz beni var sayıyorsunuz ki bunu söyledi ve bu kadar akılsız bir insandır devam etmez. Böyle bir şey olabilir mi? Bu Abdullah Öcalan’ın da ne kadar akılsız olduğunu gösterir. Böyle bir şey yok. Hiç kimse beraber olduğu milyonlarca insanı bir noktada silahlardan çekilsin, bitsin diyemezler. Diyebilir mi canım. Bende bu böyle olursa da demokrasi olmazsa da olur mu diyeceğim yani, böyle şey olur mu?
Burada bazı arkadaşlarım sordular, ne kadar samimidir filan. Bunun samimiyetle ilgisi filan yok. Devlet yönetiliyor. İnsanlar samimiyetle, duyguyla meşgul değillerdir, bunlara bağlı da değildirler. Bağlı da olmamaları da lazımdır. Akılla yönetiliyorsa doğrudur. Ben bu işin akılla yönetilmekte olduğuna inanıyorum. Her söylenen bugün için söylenmektedir. Yol boyunca da bazı insanları ikna etmek, sürece zararını önlemek için, başka türlü olamaz. Bu süreç başlanmış ve devam edecektir, bunun ortada kalması vs. söz konusu olamaz, eğer böyle bir şey söz konusu olursa yani Allah göstermesin diyelim, hepimiz perişan oluruz, Türkiye perişan olur, böyle bir şey olamaz. Olmamalıdır. Onun için birinci konuşmamda dedim ki hepiniz aktör olun. Hepiniz yardım edin. Başka türlü, kırılgan halde bırakamayız. Eğer böyle düşünenler varsa bu düşüncelerinden vazgeçmeleri lazımdır.
Dedikleri af ne olacak siyasi af vs. buna benzer demin ki 250 rahatsız mahkum vardır. 250’den daha fazla olduğunu sanıyorum ama bunlardan biri ölürse ne olur veya af olacak mı? Buradaki insanlar, buradaki muhataplarınız bu konularda şu olacak bu olacak deme imkanına sahip değillerdir. Ben açıkça itiraf edeyim ki, ben böyle bir imkana sahip olsaydım ve onları tasvip etseydim zaten buraya gelmezdim. Bilmiyoruz. Bilmek durumunda da değiliz. Bize de bunu kimse söylemez de. Biz kimiz ki söylesin. Biz hangi sorumluluğu onlarla paylaşıyoruz da söylesinler. Yani buradakilerin herhangi bir arkadaşımıza bu suallerin cevaplarını biliyor olsak burada ne işimiz var bizim, başka yerlerde oluruz, başka çalışmaların içinde oluruz.
Evet. Şimdi çok önemli bir sual soruldu. Kürtler barış istiyor mu? Ben hemen hemen aşağı yukarı 20 seneden beri Kürt meselesi ile ilgili yazılar yazıyorum. Bu yolun ortasında bir yerde de bu sualin cevabını kendi kendime sordum ve verdim. Bir toplumda herhangi bir suale, %100 evet ya da hayır demekle cevaplamak mümkün değildir. Eğer sorulan sual, Kürtlerin %100’ü barış istiyor mu, diye soruyorsanız, hayır, ama Kürtlerin çok önemli çoğunluğu barış istiyor mu, diye soruyorsanız, yürekten inanıyorum, Kürtlerin büyük çoğunluğu bana göre %70-80 arasındaki çoğunluğu yürekten barış istiyor, benden daha fazla istediğine de eminim. Aslında Kürt sorunu dediğimiz işte benden daha dazla barış isteyen, ki bende barış istiyorum, %70-80 Kürdün sorunudur. Türklerin sorunudur şüphesiz, hepimizin sorunudur ama asıl sorun kendini Kürt diye telakki eden ve bizimle beraber yaşamaktan mutlu olmak isteyen insanlardır. Ama mutlu olmamaları için elimizden geleni yaptık. Hala da yapmak isteyenler var. Bunu önlemeliyiz, bu bence önlenecektir. Bu çok önemli bir sualdi onu için bunu cevaplandırmak istedim. Unutmayanız, Türkiye’de yaşayan yetişkin 8-9 milyon Kürt vardır. Bu 8-9 milyon Kürdün 6 la 7 milyon kadar insanı, Kürdü benim kadar yaşamak istemektedir. Diyorsa eğer size biri, Tarhan bey size yanlış bilgi verdi %70-80 değil %30-40’dır, gelsin ben ona ispat etmeye hazırım, ispat edecek bilgim de var, onu söylüyorum. Unutmayınız, Kürtlerin %70-80’i benim kadar en az Türklerle beraber yaşamak istemektedir. Bağımsızlık isteyen, Türkiye’den kopmak isteyen Kürtler de vardır. Dolayısıyla bunu da bilmek durumundayız. Bütün Kürtler aynı düşünce de değildirler. Bağımsızlık kurmak isteyen… insanlar vardır. Bu şekilde düşünen insanları da dinlemek lazımdır. Onlara da söz hürriyeti vermek lazımdır ve bildiğimiz kadar da cevaplamak lazımdır. Fakat bunlar çok azınlıktadır şimdi bu sürecin meselesi onları ikna etmek değildir. Onlar öyle kalacaklardır. Bu toplantı da bağımsızlık isteyen insanlar 1, 2 tane, 3 tane olabilir, bunlardan rahatsızlık duymamak lazım. Suallerden biri bende böyle bir düşüncenin ürünü diye yorumladığım için bunu söylüyorum. Burada da vardır, dışarıda da vardır olabilir, bunun hiçbir sakıncası yoktur hatta olması da bu hareketin doğruluğunu göstermektedir.
Şimdi Nuri Karahan bey, terörizm nedir? Her silahlı örgüt terörist midir? Hamgi gerilla ya da kontro gerilla savaşında komutan olanlar tarihte bebek katili değildir? Örnek tarife verebilir misiniz, diye sordu, af olacak mı vesaire, diye bir soru vardı ve AK Parti hükümetinin samimiyetinden bahsettiler, hatta bir arkadaşımız yanlış hatırlamıyorsam siz bunun neresindesin dedi… Baştan söylemiştim, hükümette gönderebilirdi. Hükümet göndermek isteseydi, hükümetin memuru olacak yaşta değilim de, kabul etmezdim. Burada ki bazı arkadaşlar belki kabul ederler belki kabul etmezlerdi ama bize hükümet böyle bir hizmete var mısınız dedi, biz de varız dedik. Ama hükümet bize ne çalışma metodumuzu söyledi, ne şunları şunları telkin edin dedi, ne de şu görüşleri bir araştırın dedi. Biz kendi görevimizi kendimiz tayin ettik. Ve tayin ettiğimiz bu görev içinde çalışmaktayız. Bir son bir şey söyleyeyim AK Parti hükümetinin samimiyetinden bahsedildi. Samimi değil dendi, falan. Böyle bir noktaya geldi ki iş artık mecbur, samimi olup olmadığı meselesini geçtik. Bu meseleye Türk hükümeti angajedir, başkası türlüsü olamaz. Yani ben bumları bilerek söylemiyorum, gazete okuyucusu olarak söylüyorum. Benim hükümetten elini sıktığım insan sayısı ikidir, o da törenlerde falan. Onun dışında böyle konuştuğum dostum, ahbabım olan insan yok. Buradakilerin de öyle bir dostluğu olduğunu sanmıyorum, rastlamadım hiç rastlamadım, ama bu meseleyi devam ettiren hükümet, artık bir yerde bu meseleyi samimiyetle yürütmeye mahkumdur, mecburdur, zorunludur, hepimiz de bu meseleye hizmet etmeye zorunluyuz. Yani bu masanın etrafındakiler burunlarından kıl aldıracak insanlar değil. Öyle kolay kolay hadi bakalım da gidin..!.. Hepimiz deminden beri anlatmaya çalıştığımız bazı fikirlerin peşinden gitmekteyiz. Ve o fikirlerin peşinden gittiğimiz içinde kendimizi mutlu sayıyoruz ve bunların hepsinden de onur duyuyoruz. Hükümetle mükümetle bir ilgisi yoktur, kendi beynimizle kafamızla ilgisi vardır. Değil mi Oran?
Baskın Oran – Efendim, daha da ötesi, siz bir çocuğun yüzme öğretmek istiyorsanız, ne yaparsınız? Havuza atarsınız, değil mi? Bizi okyanusa attılar. Okyanus attılar ondan sonra da biz size karışmıyoruz diyorlar. Ulan elini uzat. Benim gideceğim yerlerin bir toplumsal tahlilini önceden yaptır da nereye gittiğimi bileyim ben. Sadece %49 şu kadar %43 bu kadar deyip saldılar bizi çayıra. Tamamen hazırlıksız. Bırak talimat vermeyi, uçak parası veriyorlar, otel parası veriyorlar, bu kadar.
Tarhan Erdem – Evet.
… – Hazırlıksız olmasaydınız emin olun seçilmezdiniz hocam.
Baskın Oran – Efendim?
… – Hepiniz bir değersiniz. Hazırlıksız olmasanız da bunu başaracaksınız.
Baskın Oran – Bizim başarısızlığımız değil kardeşim, hükümetin hazırlıksızlığı. Hükümet hiçbir hazırlık yapmamış.
… – Yapsalardı ne anlamı kalırdı, onlar görev yaparlardı. Sizin ne anlamınız kalırdı.
Tarhan Erdem – Şimdi müsaade ederseniz, 5-6 tane yorum alalım. 2’şer dakikadan. Ama bu yorumu da abartmayalım. 2’şer dakikadan olsun.
Pervin Mısırlıoğlu – … İlk parmak kaldıranlar buyurun.
… – Çok teşekkür ediyorum. Her şeyden önce burada bulunan herkesin de barıştan yana olduğuna inanıyorum. Çünkü buraya gelen arkadaşlar, hayatlarını mücadeleye veren insanlar. Değişik şekillerde halkla, gecekondularda işçilerle, kadınlarla her yerde birlikte olan insanlar. Beni rahatsız eden bir iki şey var, fakat kadınlarla başka bir toplantı yapılacak, kadın örgütleriyle, dendiği için kadın konusuna değinmeyeceğim. Birincisi bu toplantıyı düzenlerken, her şeyden önce bu yöntem, uyguladığınız yöntem, Türkiye’nin her yerinde mi, tüm bölgelerde mi, bu şekilde uygulanıyor? Onu bilmiyorum. Çünkü bu yöntem, bize…
Baskın Oran – Hayır.
Tarhan Erdem – Ben de bilmiyorum.
Baskın Oran – Bu racon bizim kestiğimiz bir racondur. Herkes özgürdür.
… – Evet. Burada biz kendimizi baskılanmış hissettik. Ben öyle hissettim. Bireysel olarak konuştuğumda bu format beni baskılamış oldu. Çünkü sanki toplantının ulaşmak istediği bir amaç var ve bizler soruları alarak, yanıtları alarak bu söylediğinizle bir değerlendirmeye gidilecek düşüncesi bende oluştu.
Baskın Oran – Valla çok doğru düşünmüşsünüz. Biz o amaçla geldik. Biz sizin düşüncelerinizi öğrenmek ve barışa katkıda bulunmanızı istemeye geldik. Üçüncü bir olay yok. Doğru düşünmüşsünüz.
… – Evet. Burada bunu düşünürken bir eksiklik şu. Buraya davet edilen örgütler zaten barışı isteyen örgütler, aramızda başka bir düşüncede insan yok. Kürtlerle Türkler birbirine düşmandır diyen insan da yok. Onun için bence bundan sonraki çalışmalarda, toplanılan grupların yapısı düşünülerek bir format hazırlanırsa daha başarılı olur.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler. Buyurun Nurettin bey.
Nurettin Ataman – Bu heyeti saygıyla selamlıyorum. Tarihte barıştan yana olan insanlar hep lanetliler tarafından taşlanmıştır ama sonuçta insanlık onları taçlandırmıştır. Bu konuda ki mücadelenizin sonuna kadar arkasında olacağız. Yalnız değerli hocam, benim sizden heyet olarak ricam şudur. Basın, yaklaşan bir yıllık bir seçim süreci var, sizin 2 aylık bir çalışma sürecinizin sonuna bırakılmadan, basında korkunç bir şovenizm var. Örneğin, başbakanımız barış istiyor, TRT1’de Sakarya-Fırat dizisi alabildiğine şoven bir tarzda dizi yayınlıyor. Samanyolu TV’de yine aynı şekilde. Hatta bazı sanatçılarımızın ekonomik kaygılarla türkü programı yaparak, şehit ailelerini çağırıp onların duygularını sömürüyorlar. Onun için sizden ricamız RTÜK’ün derhal, bir de örneğin bu Ege Bölgesi’nde yerel televizyonlarda seçimler yaklaşıyor ve sırf popüler olmak, aday olmak için korkunç şoven bir dil kullanıyorlar.
Tarhan Erdem – Evet. Anladım.
Nurettin Ataman – Bu RTÜK… yani düşünce özgürlüğü var ama küfür etme hakkı yok.
Tarhan Erdem – Küfür etme meselesi ayrı. Küfür ediliyor mu bilemiyorum ama Türkiye’de açık ve yakın tehlike, onu da hakim kararlaştırmak üzere, yaratmayan her fikrin her yerde, bir formatta söylenmesinde, bir sakınca yoktur, benim inancım. Dolayısıyla fikirleri durdurarak hiçbir yere gidilmez. Eğer böyle bir hakkı olsaydı hükümetin bizler burada olmazdık. Dolayısıyla kusura bakma o fikrine katılamıyorum.
Nurettin Ataman – Katılamayabilirsiniz ama barış istiyorsak, barış dilini kullanacağız, diyoruz.
Tarhan Erdem – Efendim, barış dilini kullanacaksınız, yazacaksınız, konuşacaksınız.
Nurettin Ataman – Ben son bir cümle daha bir şey söylemek istiyorum.
Tarhan Erdem – Tabii tabii.
Nurettin Ataman – Şimdi bir de bu süreçte çok önemli bir şey var. Genç nesiller arasında çok ciddi bir duygu kopuşu var. Doğu ve güneydoğu da. O nedenle bu tür derneklere gelinmesi en doğrusudur. Yıllardır Kürtler adına televizyonda Kürtleri tanımayanlar konuştu. Doğu Anadolu bölgesinden buraya göç etmiş, örgütlenmiş sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmalı, onların çözüm önerileri de dikkate alınmalı, elbette ki bu konuda kararı muhatapları verecektir ama bu bölgede inceleme araştırma yaparken bu bölgede en çok bunun mağduriyetini çeken insanları dinlemekte, bence onların en doğal hakkıdır. Size başarılar diliyoruz, sonuna kadar destekliyoruz. Teşekkür ederim.
Pervin Mısırlıoğlu – Buyurun.
Şeyhmus Kayapınar – Efendim ben size hoş geldiniz diyoruz. Kolay gelsin işiniz zor. Çünkü gerçekten biraz önce bahsedildiği gibi hükümetin bu yola çıkarken çok ayakları yere sağlam basan, aşama aşama ne yaptığını bilir bir halde gittiğine, şahsım adına, hiçbir kuruluşu temsil etmiyorum, Şeyhmus Kayapınar adına inanmıyorum, bir. İkincisi sizin seçim usulünüz, şahsınızı tenzih ederim, hepiniz kendi alanlarında deneyimli, genel kabul gören, sevilen insanlarsınız, ama seçiminizde yanlış. Çünkü seçiminiz hiçbir uzlaşmaya dayanmıyor. Meclis’te grubu bulunan 4 parti var. Şu an da AK Parti ile BDP bir birine çok daha yakın ve büyük ölçüde %100 olmasa bile, uzlaşı içerisinde götürmüş olmalarına rağmen barış ve demokrasinin fikri bile alınmadı bana göre. Dolayısıyla 63 tane akil insanın isimlerine bir itirazım yok ama seçilmeleri yanlış. Bir büyük problem çözülecekse bir toplumda, bir ülkede orada bir samimiyet olacak, kesin olacak. İkincisi mümkün olduğu kadar şeffaflık olacak. Üçüncüsü uzlaşma kültürüne dayanacak. Yani burada Türkiye çapındaki bu problemin çözümünde sadece Kürt kökenlilerin değil, Kürt kökenlilerin, Laz kökenlilerin, Balkan göçmenlerinin bütün Türk toplumunun yani Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin bir şekilde ikna edilmesi lazım. Nasıl ikna edilebilir bu insanlar? Bunlara karşı şeffaf olacaksınız. Ajandalarınız olmayacak kafanızın arkasında. Bakın çok samimi söylediniz siz bile yol haritasını bilmiyorsunuz. Şu an da Türkiye’de bunu bilen varsa eğer, ya 3 kişidir ya 4 kişidir, hadi bilemediniz 5 kişidir. Belki de 2 kişidir. Bir şey daha söyleyerek konuşmamı bitireceğim. Türkiye’de en büyük problemi şu anda çözmeye çalıştığımız Kürt problemi değildir. Türkiye’nin en büyük problemi işsizlik problemi değildir.
Pervin Mısırlıoğlu – Süre bitti.
Şeyhmus Kayapınar – Bağlıyorum o zaman. Türkiye’nin en büyük problemini söyleyeyim size ve bu çalışmaları da o problemin çözümü içinde de lütfen çeşitli önerilerinizi hiç olmazsa götürün. Türkiye’nin en büyük problemi siyaset problemidir. Bir holdinge CEO seçerken 80 tane elekten geçiriyorsunuz ama siyasetçileri TBMM’ye götürürken hiçbir elekten geçirmiyorsunuz. Ondan sonra halının altına problemleri süpürüyorlar sonra bizler toparlamaya çalışıyoruz.
Pervin Mısırlıoğlu – Ayşegül hanım buyurun.
Ayşe Gül Yazıcıoğlu – Önce hoş geldiniz. Ben kendi adıma söyleyeyim. İzmir’de böyle akil adamları görmekten çok mutluyum. Seçiminizi de ben sakıncalı bulmuyorum, kim seçmişse ellerine sağlık. İkMM’nin takipçisiyim. Şimdi tam da Şeyhmus beyin bıraktığı yerden devam edeyim. Bakın işsizlik diyoruz, bu ülkenin en büyük sorunu işsizlik, bunu artık hepimiz biliyoruz. Biz artık bunu zaten duymaktan da sıkıldık. Herkes bunu biliyor. Ama bence bu süreç yani barış olduktan sonra Türkiye’de, silahlar sustuktan sonra, Türkiye’de ne olacak üzerinden gitmek gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü bu topraklarda insanlar yüzyıllardır barışa susadılar. Yani bu topraklar stratejik bir ülke, sürekli bir savaş hali, sürekli bir kim saldıracak, kim gelecek, kim bize düşman diye düşünmekten artık insanlar yoruldular. Tabii ki bu coğrafyada yaşıyoruz ama artık barışa da susadık. Bakın ne kadar büyük bir ekonomik kaybımız var bu savaş nedeniyle. Bu savaş bitsin diyoruz, bunun yerine, mesela ben turizmciyim, biliyorsunuz bölgede çok büyük bir zenginlik var turizm açısından, siz buradan çok güzel istihdam yaratabilirsiniz, buradan büyük bir kaynak sağlayabilirsiniz. Ama yıllardır atıl durumda durmak zorunda, çünkü ortada bir güvenlik sorunu var. Bunu mutlaka aşmak zorundayız. Önce istemek durumundayız. Önce isteyeceğiz. Biz barışı istiyor muyuz? İstiyorsak o zaman gerçekleştireceğiz. Barış sonrası ne olacağı üzerinde bir dil kullanırsak bence daha çabuk sonuca varırız diye düşünüyorum. Başarılar diliyorum.
Tarhan Erdem – Teşekkür ederiz.
Pervin Mısırlıoğlu – Süper bir zamanlama. Buyurun.
Erol Sevgican – Ben çok kısa bahsedeceğim. Bir atasözü var, iş yapan olacaksın, yapılan işten kredi çıkaran değil. Sizler iş yapıyorsunuz, öncelikle sizi tebrik ediyorum. Bir yerden birilerin başlaması gerekiyordu. Hep konuşuluyordu İzmir’de, Türkiye’de hep konuşuluyordu ama kimse elini taşın altına koymuyor. Koyduğunuz için sizi tebrik ediyorum, ben şu an çok tatmin oldum. Çok teşekkür ediyorum, Allah kuvvet versin hepinize.
Tarhan Erdem – Sağ ol.
Pervin Mısırlıoğlu – Çok teşekkür ederiz. Buyurun efendim.
Ahmet Alagöz – Bizim genel başkanımızda akil insanlar içerisinde yer almıştır. Biz bu süreci destekliyoruz. Bu barış sürecini etkileyecek olan bir kesim var ki demin onunla ilgili bir soru sormuştum. Cezaevlerinde on binlerce insan yatmakta, cezaevlerinde yatan on binlerce insanın aileleri var ve bunlara alt tabakadaki insanların düşmanca yaklaşımlarına şahit oluyoruz. Lütfen bunu raporlarınıza geçirin, hükümetin bir an önce bu cezaevleri sorunlarını bir an önce nispeten çözmesi gerekiyor. Bu süreçte rayına girsin. Bu barışa giden yolun dikenli bir yol olduğunu biliyoruz. Peyderpey bu dikenleri de sökmek lazım. Teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkür ederiz. Buyurun.
Veysel Şamlıbel – Efendim, yani, zor bir durum. Bugüne kadar şunlar şunlar şunlar yok, hepimiz şöyleyiz denilmiş, şimdi bu saatten sonra kalkıp da, böyle rahat bir yol haritası beklemek fevkalade büyük bir ütopya, mümkün değil. Yani bu bir AK Parti projesi değil, bu bir devlet projesidir. Öyle algılarım ben. Eğer bugün genelkurmay, ordunun bugünkü mevcut yönetim kademeleri, hayır dese orada her şey biter. Bu görüşülmüş bir devlet projesidir ve onlar da kararsızdır, genelkurmay da kararsızdır, parlamento da kararsızdır ve hiç kimsenin de açık seçik bir yol haritasını beklemek gerçekçi değil. Bir bu. İkincisi, bu savaş şiddet ortamını bir doygunluk haline getirdi. Tarafları olgunlaştırdı, yetkinleştirdi, barışa mecbur etti, bunu göreceğiz ve bu çıkışı gerçekleştiren AK Parti’yi fevkalade riske eden bir ataktır. Kim ne derse desin, ben bunu böyle algılarım. Asla onlardan açık seçik bir şey beklenmez, bir yol haritası. O bir spekülasyondur, muhalefetin spekülasyonudur… Bundan sonra herkes ateşkese mecbur, silahların susturulmasına mecbur. Esas maç bundan sonra başlıyor. Çözüm süreci bir zincirdir. İnişli çıkışlıdır. Bazen umutsuzluğa kapılacağız, bazen yüksek bir umuda kapılacağız. Kürt enerjisi Türkiye’yi demokratikleştiriyor. Fuat Keyman söylüyor demokratikleşerek Kürt sorunu çözülecek, hayır Türkiye’yi demokrasi eşiğine getiren Kürt sorunun enerjisidir. Bu enerji Alevilik sorununu da bir eşitlik talebiyle öne çıkardı, kadın sorununu da çıkardı. Türkiye Cumhuriyeti kadını süsleyip püsleyerek, işte modern kadın budur, dans ediyor da, mans ediyor da budur.
Pervin Mısırlıoğlu – Sonra tekrar söz vereceğim.
Veysel Şamlıbel – Emekçi kadın hareketi erkeklerden eşitlik talep ediyor. Bunu Kürt halkı sağladı, bunu iyi görmek lazım. Çözüm de Kürt halkına verilecek destekle mümkündür. Orta Doğu’ya da böyle demokrasi gelecek, böyle insanlık gelecek, böyle insan hakları gelecek. Başka türlü mümkün değil.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkür ederim. Kıyamıyorum hiç birinize ama başka çaresi yok. Buyurun.
Vedat Güldoğan – İzmir’de %6 nispetinde doğulu vatandaşın olduğu söylendi.
Baskın Oran – Kürt Kürt açık açık söylüyoruz artık.
Vedat Güldoğan – Efendim.
Baskın Oran – Doğulu değil Kürt.
Vedat Güldoğan – Öyle mi? O zaman çok daha yanlış söylendi. Yani burada doğulu olarak %40’ın üzerindedir… İspat edebiliriz bunu. Bu bir. Asıl mesele şu, demin de sordum cevap da alamadım, kültür boyutu ne olacak? Barışın bir kültür boyutu da var. İzmir’de milli mücadele döneminde üç Yunan bayrağından birisi de Pasaportta asılı duruyor. O bayrağı indiren Kürt Reşo. Askerlik şubesinde bile Kürt Reşo olarak geçer. İstiklal madalyası var, verilmemi, biz bulduk geçen sene. Erivan’da garnizon komutanlığında biz bulduk. Bizatihi kendim gittim, Ankara’dan getirildi oğluna takıldı madalyası. Atatürk’ün yazmış olduğu beraat de var. Bunları çıkardık. Bir diğer konu Çanakkale savaşında Kürtler yoktur deniyor. İnternet sitelerinde bayağı hakaret edilir şekilde yazılar var. Siz kabul edin etmeyin, vatandaş öyle okuyor ve biz bundan yara alıyoruz. Bir misal vereceğim, Mustafa Kemal’in şarapnel parçası göğsüne düştüğü anda orada iki kişi, siperde olan, kaldırdılar kendisini. Bitiriyorum, çok önemli. Götürüyorlar, yolda nereli olduklarını köyünü, taburunu öğreniyor. Bunlardan birisi Diyarbakır’ın Çermik ilçesinin Artuk köyünden, yeni adı Artuk eski adı Kilan, torunlarını buldum. Madalya göndermiş Atatürk beraatı var el yazması. Mezarı yok, mezarını buldum. Bunlara siz sahip çıkamazsınız, bu barış olmaz. Kanını döken insanın mezarı yoksa nasıl bu barış olacak. Bu boyutta yüzlerce misal var. Bunları da notlarınızı alın, bunlarla ilgilenin. Teşekkürler.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler, sağ olun. Buyurun. Hepinize söz vereceğim, yeter ki birbirinizin vaktini almayın.
Coşkun Üsterci – Hoş geldiniz. Bu ‘Akil İnsanlar’ komisyonunun kurulması konusunda benimle birlikte hareket eden arkadaşlarımın örgütlenme biçiminde bir eleştirisi var. Atama usulüyle yapıldı ama komisyon…
Tarhan Erdem – Atama değil hepimize sorularak diyorum.
Coşkun Üsterci – O öyle ama başbakanın bir şeyi…
Tarhan Erdem – O ayrı. Soruldu ama.
Coşkun Üsterci – Şunu söylemek istiyorum. Bu sizi desteklememiz için bir engel değil. Daha baştan bir hatalı sürece girildiğini söyledi az önce bir arkadaşımız da, daha geniş bir kesime, parlamento için de bu böyle dışın da da, çok farklı kesimlere ddanışılarak, bir görüş alarak, bir istişare içerisinde, bir müzakere içinde yapılsaydı bu çok daha iyi olacaktı. Mesela CHP’den insanların daha yoğun bir şekilde olması bir sürü olayı kolaylaştıracaktı, bunlar eksik kaldı ama bu komisyonun desteklenmemesi, çalışmalarına yardımcı olunmaması anlamına gelmiyor. Ancak sizin özgün olarak, bölgemize ilişkin, komisyonunuza ve bu toplantıya dair söyleyeceğim şeyler var. Bu format hatalı bir format. Sıkıntılı bir format ama ilk el, el yordamıyla deniyoruz. İşte kervanı yolda düzüyoruz dediğiniz için mazur görülebilir bir şey. Daha şeffaf ve daha katılımcı olması gerekiyor, bu bir…
Tarhan Erdem – Özür dilerim. O format ne olmalıydı sizce?
Coşkun Üsterci – Mesela, şuraya ben hasbelkader çağrıldım ve 93 yılında Türkiye’nin ilk barış platformunu kurucularından biriyim. Karşıyaka’da 5 günlük bir imza hedefiyle 7.000 imza topladık, Türkiye’nin bir bölgesinde ama çıkıp yapamayız şimdi bunu, o zamandan bu yana çok değişik platformlarda çok insanı tanıyorum. Mesela bu anlamda çalışma yapmış sivil toplum temsilcileri diyebileceğimiz pek çok insan burada yok. Mesela bu seçim, çok sınırlı oldu, çok keyfi oldu. Biraz böyle atama usulü gibi oldu, öyle bir görüntü, izlenim yarattı. Çok insan sordu, biz niye yokuz, bizi niye çağırmadılar. Gizli kapılar arkasında mı yaşandı? Bu gibi şeyler. Biraz daha katılımcı ve rahat tartışmaya imkanı veren bir şey olmalı. İhtimal ki sizin de böyle düşündüğünüzü düşünüyorum, ‘Akil İnsanlar’ın görevi fikri ve akli olanların bilmeyenlere bir fikir ve düşünce aktarması olarak, algılanmıyor diye sanıyorum. Daha çok sizin komisyonlarınızın çok farklı kesimlerden insanların rahatça tartışarak birbirlerini ikna etmeleri, birbirleriyle temas kurmalarının zeminin sağlanması olarak algılıyorum. Bu özellikle sizin yapacağınız güçlü bir moderasyonla oluşabilecek bir şey yani şunu demek istiyorum, aslında çok önemli bir mesele, Toplum en yüksek hayır diyen kesim. Burada dolayısıyla sizin komisyonunuz diğer 6-7 komisyondan çok daha fazla bir yük ve sorumluluk altında. Dolayısıyla bu %49’u ikna edecek olan %43 olacak. İşte bu %49 ile &43’ün bir araya gelip, kendilerinin bir müzakare ve tartışma ortamında hissedip, tartışmalarını sağlayabilecek iyi bir moderasyon olmalı. Tabii ki daha demokrat, daha katılımcı, daha şeffaf olmalı. Şu formatı sıkıntılı buldum.
Pervin Mısırlıoğlu – Bu konunun muhatabı direk olarak biz oluyoruz ama şöyle. Dün bir toplantı yaptık. Yaklaşık 500, 600’den fazla sivil toplum kuruluşun davet ettik. Dün hıncahınç bir salonla karşı karşıyaydık. Hem medyanın ilgisi, hem STK’ların ilgisi çok çok yüksekti. Burada dükü toplantıdan olan dostlarımız var. Hem oradaki toplantının gidişatı açısından hem de sonuçları açısından çok başarılıydı diye düşünüyorum. Niye bu toplantılar TkMM’nin kolaylaştırıcılığında sadece asla bizim değil, böyle bir kibir böyle bir şey düşünmüyorum, tüm STK, barışa gönül vermiş herkesin ‘Akil İnsanlar’ı davet edeceğini bildiğimiz herkesin, işine biz gönüllü olarak başvurduk, onları da çağırdık ama buradaki özel toplantı. Niye Anadolu Birliği’nin dar salonunu diyorsunuz. İnsanlarla birebir temas edeceğimiz, samimi bir ortam, kahvehane gibi bir şeyleri hatta baştan, ani ilk dokunmalar, yoksa bu toplantı şekli, atıyorum mesela Soyer Kültür Merkezi buna açık diyor ki, gelin diyor ki, Mehmet Refik Soyer, 500 kişilik yerimiz var diyor, tarafsız diyor. Bunlar 2 aylık sürede yapılacak. İkMM’nin her tarafa eşit ve hiçbir yerden olmamamız, hiçbir partiye ait olmamamız, hiçbir dernek ve kuruluşa da ait olmamız bizi doğal olarak Türkiye’nin bu çok önemli gündemini doğru platformda tartışmak için bir zemin. Şu anda da çok STK önderi burada. En az 30 – 40 kişi Anadolu Birliği platformunda bulunan kişiler de var burada. Artı Anadolu Birliği’nin yerinde olmaktan ben son derece mutluyum. Neden derseniz, İzmir’de istemazükçular çok fazla isteyenlerin sesi çıkmıyor. Dolayısıyla bu isteyenlerle ‘Akil İnsanlar’ın bir dokunma mesafesi olması, yapacakları yol haritası, planlarına bence bu insanları da katmaları, İzmir’in yerel akillerini de kollarına almaları bence önemli. Bu kadar benim söyleyebileceğim.
Tarhan Erdem – Teşekkürler.
Pervin Mısırlıoğlu – Buyrun.
Ferhan Ademhan – Misafirimiz oluyorsunuz, hoş geldiniz. Anadolu Birliği başkan yardımcısıyım. Siz sunulmuşsunuz, seçilmişsiniz. Biz niye kabul etmiyoruz? Niye ben bu akil adamlarda değilim. Niye ben bu akik adamlarda değilim. Bu akil adamlarda ne yapacak diyor, bir. İkincisi, biz niye Anadolu Birliği Derneği’nde toplandık? Birbirimizi çekememezlikten. Allah size sabır versin, size güveniyoruz, inanıyoruz. Tabii ki bu ateşten gömleği cesaret edip giymiş olan bir lider var. Sizlerden alacağı görüşlerle o da yol haritasını belirleyecektir. Ne sözler verilmiştir, ne de bir şeyler yapılmıştır. Bu da iki. Bu ülkenin en büyük sorunu göç sorunudur. Buradan hiçbir arkadaşa da katılmıyorum. Kürt sorunudur diye diye bu hale geldik. 400 milyar dolar harcanan bir başka ne sorunumuz var.
Baskın Oran – Bir trilyon. Meclis başkanı açıkladı.
Ferhan Ademhan – Benim bildiğim üstadım, 400 milyar dolar. Başka ne sorunumuz var arkadaşlar. 400 milyar dolar. 30 yıllık sürede 40.000 can aldı bu olay. Size Allah yardımcı olsun. Biz sizi destekliyoruz. Allah size sabır versin. Çok güzel bir sistem. Bir de kimse kusura bakmayacaksa, ben bir işadamıyım, geçenlerde Irak’tan geldim. Mektupların gittiği haftada oradaydım. Otelde kalan arkadaşlarla görüştüm. Oradaki seçimleri, bir de oraya da bakmamız lazım, bundan önce bir şey atladım. Burada askere gönderdiğimiz insanları, analarımız kına yakarak gönderiyor. Oradan tabutla dönüyor. Bu da yetmiyorsa bir tane daha vereyim diyen anaları da çok dikkatli dinlememiz ve onurlarını takip etmemiz gerekiyor. Bu bir. İkincisi, oradaki sorunda, alt kadroda 10 yıldır dağda olan, ne aldık ki çıkıyoruz diyor. Onu da ikna etmek çok zor. Ben oradaydım, birebir de konuştum, telefonum da var adreslerim de belli, insanların sordukları soru, ne aldık ki, niye vazgeçiyorsunuz, diye bir tartışma da var. Bu her iki dengeyi de hatırlayarak, raporunuzu götüreceğinize inancım tamdır ve bu ülkeye barış gelecektir, istemezüklere rağmen gelecektir.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler.
Mustafa Dağcı – Heyetimizin yol haritasını ve çalışma biçimlerini çok netleştirmediği gözüküyor. Aksaklıkların biraz da ondan kaynaklandığını söyleyebilirim. Biz sivil toplum örgütleri burada bir araya geldik ve heyete nasıl yardımcı olabiliriz konuştuk ve dolayısıyla da sizlerle de temas kurduk, birebir temas kurduk. İlk toplantıyı kMM’nde yaptık ama bütün sivil toplum örgütleri oradaydı. İkincisi de burada. Yalnız Tarhan beyin söylediği bir şey vardı. Küçük bir toplantı olsun, kahve toplantısı olsun demişti, biz de küçük bir yer olarak Anadolu Birliği’nin yeri mümkündür dedik. Fakat barış isteği de sivil toplum örgütlerinin, bireylerin istekleri o kadar yüksek ki, bu hale geldi. Aslında böyle bir toplantı değil de, hatta biz bütün heyetin katılacağını da bilmiyorduk, sadece Tarhan beyin katılacağını biliyorduk toplantıya ama herkes katılacaksa çok daha büyük bir salon ve organizasyon olunabilirdi. Benim bir önerim var bu anlamda, heyet bir büro tutarsa, bir sekreterya oluşturursa, iletişimi sivil toplum örgütleriyle, diyelim engellilerle bir toplantı yapacak, sekreterya o organizeyi sağlayabilir, diyelim ki Romanlarla bir toplantı yapacak bu sekreterya onlarla ilgili bir şey yapabilir. Zaman vs. organize edebilir. Bir önerim de bir web sayfası oluşturulabilir ve bu web sayfasında yurttaşların düşünceleri…
Tarhan Erdem – Zannediyorum. Önümüzdeki hafta kurulmuş olacağız.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkür ederim.
Süleyman Eryılmaz – Birkaç öneri yapmak istiyorum, buradaki çalışmalarınıza yönelik. Haddim olmayarak, demin Coşkun’da sordu nasıl bir format olmalı diye, benim önerim bir kere barış isteyenler bugüne kadar ciddi bir şekilde muhatap alınmadıkları için şimdi muhatap alınma noktasına gelince bu kadar bir yoğunluk ve istek meydana çıkmıştır, bunu anlayışla karşılanması gerekiyor. Lütfen bu konuda eleştirilerin böyle alınmasının gerektiğini ifade etmek gerekiyor. O yüzden bence bir toplantı belki Soyer Fabrikası, Kültür Sanat Fabrikası maden böyle bir olanak sağladı, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin birer temsilciyle katıldığı geniş bir yuvarlak masa toplantısı organize edilebilir. Bunu öneriyorum. Ama burada lütfen bu toplantıya sendikaları da katılması gerekiyor. Çünkü emek örgütlerinin belki de burada sözlerini söyleyebilecek olması olumlu olmuş oluyor. Muhakkak Alevi derneklerinin katılmış olması gerekiyor ama bu konuda sektreterya, alt bir sekreterya oluşturulması icap ediyorsa, toplantının kiminle yapılacağı konusunda, bir sürü barış sürecine ilişkin çalışmalar yürüyor İzmir’de. Amasız Barış İstiyoruz grubu var, Çözüme Evet Koalisyonu var, işte İHD’nin çağrısı ile yapılmış toplantılar var. Ciddi şekilde aslında STK’ları burada tartışıyorlar ve kendilerini ifade etmek istiyorlar. Bu kadar yoğunluğun nedeni bu. Bunu da anlayışla karşılamak gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ederim.
Nuri Karahan – Hepinize, emeğinize saygı sunuyorum. Biriniz %49’ların nedenlerini açıkladı. Ben de bu son dönemdeki bu %49’ların bu şekilde yükselmesinin nedenleriyle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Bence bunun en büyük nedenleri resmi ve gayri resmi, dolayısıyla basının yapmış olduğu gerçek dışı haberlerle bu toplumun bu şekilde, çeşitli yalanlarla, vücutlarına şırınga edilmesi ve buna gelmesidir. Bunun düzelmesi lazım. Düzelmesi içinde bu yalanların gerçekleri neyse o gerçeklerini bulup topluma tekrar aynı şekilde verilmesi lazım. Bunun için demin bir soru sordum. Tabii ki terörizmin ne manaya geldiğini burada bulunan herkes çok iyi bilebilir. Kimlere terörist denilir onu bilir, falan ama bunlar halkı bilmiyor. Teröristle devlet oturmaz, doğru teröristle devletle oturmaz, biz şu ana kadar dedik ki bunlar teröristtir. Devlet terörist ile aynı masaya oturmaz. Oturmak zorunda kaldık. Ya gerçekten devletin teröristle oturmaması lazım ya da karşımızdaki insanlar terörist değildir. Biz düşünce olarak karşımızdakilerin terörist olmadığına inanıyorum. Bunların gerçekten bazı verilmemiş hakların, yani mazlumların hakları için çalışan insanlar olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde mücadele ettiklerini düşünüyorum ve bu mücadelelerini bugün bize aslında bizim kendi isteğimizle kabul etmemiz, insani olarak kabul etmemiz gerekirken, bunlar bizi dayattılar ve bu şekilde anlaşmaya mecbur ettiler. Bunu halka anlatmamız lazım.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkür ederiz.
Niyazi Gültekin – Balkan Anadolu Derneği olarak buradayım. Barış sürecine biz tamamen candan baştan katılıyoruz. Sonuna kadar da destekliyoruz. Parmağımızı değil gövdemizi altına koyuyoruz. Ama çözüm sürecine destek için bir iki şey söyleyeyim. Birincisi doğu ve batıda, özellikle batıdaki aydınların, yazarların, gazetecilerin bütün hepsini gerek kendi imkanları, gerek sivil toplum örgütleri aracılığı ile, gerekse de devlet aracılığı ile doğu ve güneydoğuya götürülmesi. İkincisi karşılıklı şehit anneleri. Buralarda ne kadar şehit anneleri varsa batıda ve doğuda, bir o kadar da diğer tarafından da şehit anneleri vardır. Karşılıklı bunlara birlikteliklerini pekiştirmek için kardeş ev gibi yapılması. Üçüncüsü, bütün doğu ve batıyı, bütün insanların birbirine gidip gelmesi. Kardeş evler bulunsun. Batıdan bir ev, doğudan bir ev. Bu sivil toplum örgütleri aracılığıyla da yapılabilir. Başka çeşit aracılarla da yapılabilir bu. Üçüncüsü, batıda ya da İzmir’de %6 gibi bir Kürt olduğunu söylediler. Bunun da, evet BDP’nin almış olduğu oy sayısına göre hesaplanıyorsa bu yanlış, bunu da biraz daha açmasını istiyoruz. Sağ olun, var olun.
Pervin Mısırlıoğlu – Teşekkürler, sağolun. Buyurun.
Ömer Gökalp – Toplum olarak baktığımızda barış eksiğimiz var. Toplum olarak baktığımızda demokrasi eksiğimiz var. Toplum olarak baktığımızda tekli bir yapı var hocam. Cumhuriyetin kuruluşuyla eşdeğer bir süreçte Kürtler ve Türkler 50 yıl süren tekçi bir yapı içinde süreci geçirmişlerdir. Gelelim çoğulcu sürece geçtikten sonra iki kuşak tükettik, darbelerle. 12 Eylül darbesi, 12 Mart darbesi. Demokrasi genetiğimizi geliştiremedik. Demokrasi genetiğimiz eksik olduğu için, kültürümüz eksik olduğu için öyle bir sürece dayandık ki, bu savaşla birlikte, tartışma kültürümüzü de yok ettik. Her şeyin anası şiddet oldu. İnanın Kürtler kendi coğrafyalarında da şiddeti eleştirmez oldular. Yer yer eleştirdiler ve sonuçta bu süreci yakaladık. Şimdi arkadaşlar diyorlar ya, katılımcı bir komisyon niye kurulmadı, niye bize danışılarak, şeffaf değil. Türkiye siyaseti günümüze kadar katılımcı olmadı. Bizi yönetenleri katılımcı siyasete davet etmezken, barış kadar hep katılımcıyı ön plana çıkarıyor. Elbette ki barışın, sanıyorum komisyon önce Anadolu’yu dolaşacak, 7 coğrafyayı dolaşacak. İnsanları çağırıyor. Bizim düşüncelerimizi, mesela herkes diyor ki, bazı arkadaşlar duygusal bir alanda, gövdemizi, beynimizi, hayır biz sadece fikirlerimizi feda edeceğiz. İyi şeyler üreteceğiz. Onun için sordum hocam yeni bir dil yaratmamız lazım. Bu dil eski. Bizim soundumuzda ki dil eskiyi anımsatıyor. Eskiler, eskiden sorun çözme sanatı yok, hep şiddet var, hep omuzlarla düşünülmüş, devletin o baskıcı yanı çok. Onun için yeni bir dil üreteceksek barış dili olsun. Birbirimizi nasıl seveceğiz, birbirimize nasıl güveneceğiz? Bunların üzerinde yoğunlaşmaya çalışmalıyız diye düşünüyorum.
Pervin Mısırlıoğlu – Çok teşekkürler, sağ olun. Hanımefendi buyurun.
Hannan Yıldız – Hoş geldiniz öncelikle. Ben 1971 Diyarbakır doğumluyum. Kürt kökenliyim. 33 senedir de İzmir’de yaşıyorum. 10 yaşından beri. Ben 10 yaşındayken babamız bizi oradan bazı sıkıntılardan dolayı bizleri toparlıyor resmen İzmir’e kaçmak zorunda kalıyor. Kürtçeyi’de 16 yaşından sonra öğreniyorum çünkü neden? Çok iyi hatırlıyorum. 8-9 yaşındayken, annem babam Kürtçe konuşurken çatıdan ufak bir tıkırtı duysalar dahi eyvah TİMler geziyor deyip Türkçe konuşmaya çalıştılar. Biz Kürtçeyi öğrenemedik, ne yazık ki. Bakın, 1920’ler deniyor ama 1915’lerden bu yana türlü katliamların, türlü asimilasyonların olduğu bölgelerde yaşadınız. Doğu ve Güneydoğu, burada bir yara var kanayan bir yara var. Geçen buraya bir başkan ziyarete geldi. Kadın kollarının başkanı,. zikretmeme gerek yok partiyi. Kardeşlik sloganlarıyla ama yarayı inkar var. Bakın burada yara var. Yara yoksa niye biz elimizde merhem geziyoruz. Ve karşılıklı o merhemleri almamız lazım eşitliği hazmetmesi gerekiyor kişilerin. Bu merhemi alıp eline gezen arkadaşların hem o yarayı kabullenmesi gerekiyor, kanayan yarayı, ondan sonra eşitliği hazmetmiş olması gerekiyor. Biz farklı bir şey istemiyoruz. Eşitlik istiyoruz. Yani üstün olmak değil amacımız, dilimizi kullanmak istiyoruz. Normal Türk halkıyla aynı seviyede yaşamak istiyoruz. Benim iki gelinim Türk, yeğenlerim dolayısıyla Türk ve Kürt. Sonuçta biz bir beden olmuşuz. Uzuvlarımız beden olmuş. Kürtüyle, Türküyle, Arabıyla, Çerkeziyle bir bedeni oluşturmuşuz. Ve bu tek bir can eşitliği hazmetmiş insanlarla seminerlerin düzenlenmesi, panellerin yapılması, çünkü o acıları biz belli bir yaşa kadar yaşadık kimi uzun süre yaşadı, o empatiyi kurabilmelerini istiyorum Rica ediyorum.
Ahmet Hacı İbrahimoğlu – Serbest inşaat mühendisiyim. Diyarbakır Liceliyim. Öncelikle ben Tarhan Erdem hocama vermiş olduğu birkaç rakamla ilgili olarak, Kürtlerin %70-80’inin kendisinden fazla barış istediğini ve kendisinden fazla barış isteyenlerin oranı %70-80 ise en az kendisi kadar da barış isteyenlerin oranı %20-30’dur. Dolayısıyla Kürtlerin %95’ine yakın rakam barış ister, bu bir. İkincisi acaba beyaz demiyorum, beyaz ötesi Türklerin oranı kaçtır ki, Sivas’tan öteyi verelim de Kürtler ne hali varsa görsün diyenlerin oranı % kaçtır. Yani bu oran %5 olan bağımsız Kürdistan isteyen Kürt nüfusunun oranı %5 civarındayken acaba beyaz Türklerin oranı kaçtır, bununla ilgili bir tespitiniz var mı? Bir diğer önerim de şöyle olacak. Biz İzmir’de Seferihisar’da bir şeyi başardık. Seferihisar’da CHP’li bir belediye başkanıyla bir şeyi başardık, sevgili hocam. Bundan birkaç yıl önce farklı linç girişimleriyle Türkiye’nin gündemine gelmiş olan Seferihisar CHP’li bir belediye başkanının ve bizler sivil toplum örgütlerinin girişimiyle şu an barışın en güzelini yaşayan, meyvelerini alan bir ilçe oluşturduk. Ve inşaallah siz ‘Akil İnsanlar’ heyeti de uygun olduğunuz bir program çerçevesinde Seferihisar’da misafir etmek isteriz. Şöyle ki, 3 yıldır Seferihisar hem şehir dernekleri çerçevesinde Seferihisar fuarı, Seferihisar buluşmaları adı altında 6-7 gece üst üste etkinlik düzenlemeleri yapılıyor. Biz bu toplantılar da biz Doğu ve Güneydoğulular olarak Karadenizli sanatçıları davet ettik. Doğu ve Güneydoğu gezilerinde tabii ki Kürtçe halaylar, Kürtçe şarkılar, Kürtçe oyunlar, Kürtçe espriler, Kürtçe skeçler olacak. Karadenizli sanatçı misafir etmenin geniş yürekliliğini ortaya koyduk ve biz Kürtler olarak dedik ki Türkiye’nin bütün renklerini, var olan var olmayan, bilinen bilinmeyen bütün açık yürekliliği sergilemek istedik.
Pervin Mısırlıoğlu – Pozitif ayrımcılık yapıyorum önce hanımefendiye söz veriyorum.
… – Doğu ve Güneydoğu’da okuyan çocuklara yaptığımız yardımları teröriste gidiyor diye tenkit aldık. Hepimiz kardeşiz. Kardeş olmak çok muz zor?
Ecevit Topay – 3 ay önceye dönersek Kürt sorunu yoktur terör sorunu vardır, dendiğinde ne oldu da durum değişti? Olay Orta Doğu2daki siyasi davranışlardır. Böyle giderse AK Parti’nin çözüleceğine ya da devletin çözüleceğine inanıyorum.
Jülide Tunakan – Kimsenin kimseye bir şey vermeye haddi hukuku yoktur. İlk barış süreci çabalarını kaçırdık, ikinciyi kaçırmamız adına bu fırsatı sıkı tutmalıyız.
Alaattin Epözdemir – Bu rejim yüzyıldır Türklere yalan söyledi. Onlar bilmiyorlar mı ki Türkler Orta Asya’dan geldiklerinde onları karşıladık.
Z. Vezan Karabulut – İzmir’de siyaset yapmak zordur.
Selahattin Gümüş – Mardin’li bir Kürdüm. 10 yaşında Türkçe öğrendim. Uzun zamandır devlet ve hükümet İmralı ile görüşüyor. Vatandaş soruyor, üniter yapıdan taviz mi veriliyor?
Remzi Demir – Bağımsız Kürdistan isteyen %2’de olsa vardır.
Tarhan Erdem – İzmir’de %30 Kürt var dedi, Vedat bey. Başıma gelen başka bir şey söyleyeyim. Yıllar önce Alevilerin varlığı ile ilgili rakam söylediler. Söylediğimizin 5 mislini söylediler. İzmir’de %30 Kürt yoktur.
Burada 50 kişi insan var sanırım. Bu 500 olsaydı kimi temsil edecekti.
%15 Kürtlerin bağımsızlık isteği vardır dendi. Şu bir gerçektir ki mutlak bir değer olarak Kürt bağımsız devleti kurulsun diyenler, vardır. Türkiye’de bağımsız bir Kürt devleti kurulmalıdır, demek suç olmamalıdır.
Bu ülkelerin yöneticileri, benim yaşadığım hayatın içinde, 4 kez patladı. Bu patlamalarda suç patlatanların değildir. İdare ile ilgili sebepler vardır. Biz bu devlete devam etmek istiyorsak, bundan sonra hata yapmayalım istiyoruz.
Her devler her devletin zayıf olmasını ister. Amerikan parmağı olasıdır bu anlamda.
Başkasına kızarak devlet idare edilmez. Bir devlet kötü yönetiliyorsa sorumlusu devlet adamlarıdır.
Meclis’te iktidar muhalefetle kavga ederken sorun çözülebilir mi? Bugün ki CHP’nin Kürt meselesinde görüş ve tutumunu anlamıyorum. Her konuda AK Parti’nin önüne geçmesi gerekirken, 1992’de ki raporun dahi gerisine düşmüştür.
Bu toplantı netice itibariyle çok faydalı olmuştur. Katılım için herkese teşekkürler.
ORTAK SONUÇ
Yok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 182 sivil toplum kuruluşu, meslek odaları ve sendikalar dahil, e-mail yolu ile davet edildi.
MEDYA İLE
20 medya kuruluşundan 14 kişi katıldı.
SONUÇLAR
Toplantı özel davet konumunda olmasına rağmen, hınca hınç doluydu.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Asım Aykut Aksakal
13.04.2013 İzmir kMM Toplantı Tutanağı (Akiller)
previous post