YER: Akdeniz Kent Konseyi Toplantı Salonu
TARİH: 9.11.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Ahmet Akkurt, (ÇUKUROVASİFED Yönetim Kurulu Başkanı)
2/ Bedrettin Gündeş, (MESİAD Başkan Vekili)
4/ Cavidan Demirdağ (Mersin Girişimci İş Kadınları Derneği Kurucu Başkan)
5/ Mustafa Güler, (TÜRKONFED Başkan Yardımcısı)
6/ Özgür Karaaslan, (MEBİDER Başkanı)
7/ Celal Temel,(Akdeniz Kent Konseyi Genel Sekreter)
8/ Hasan Kılavuz (Alevi Kültür Dernekleri Mersin Şube Başkanı)
9/ Mehmet Deniz, (MEBİDER YÖNETİM KURULU ÜYESİ)
10/ Kazım Yalçın, (ALEVİ BEKTAŞİ KÜLTÜR VAKFI MERSİN ŞÜBE BAŞKANI)
11/ Efe Engin,(ALEVİ KÜLTÜR DERNEĞİ MERSİN ŞÜBE YÖN. KUR. ÜYESİ)
12/ Hüseyin Aslan, (GÖÇ-DER YÖNETİCİSİ)
13/ Ahmet Polat (MESİAD Yönetim Kurulu Üyesi )
14/ Servet Çamurdaş, (TURAB YÖNETİCİSİ)
15/ Coşkun Doğmuş, (MESİAD Başkan Yardımcısı)
16/ Mürsel Çiftçi, (ENGELLİLER DERNEĞİ)
16/ Ali Tanrıverdi (İHD Mersin Şube Başkanı)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Mehmet Ali Temel (Emekli eğitimci, Sosyal aktivist)
2/ Dr. Cüneyt Bozkut ( Sosyal Aktivist)
3/ Mehmet Şanlı (Sosyal Aktivist)
4/ Orhan Sağlam, (Sosyal Aktivist)
5/ Bektaş Yormuk, (Emekli Sağlıkçı Aktivist)
DİĞER KATILIMCILAR
1/ Dr. Hüseyin Çamak, ( Siyasetçi Chp)
2/ Eda Yiğitceoğlu (Eğitimci)
3/Ahmet Haluk Hamamioğlu, (Mezitli Belediye Meclis Üyesi Chp)
4/ Evren Arkan (Arkan Reklam Ajansı Sahibi)
5/Muazzez Araç (Mersin İl Genel Meclisi Üyesi)
MODERATÖR
Mustafa Güler, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı
KONULAR
GENEL KONU:Yeni Büyükşehir Yasasıyla belediyeler Nasıl Yönetilmelidir? (Türkiye Genelinde)
YEREL KONU:Yeni Büyükşehir Yasasıyla belediyeler Nasıl Yönetilmelidir? (Mersin ili Değerlendirmesi)
Konuşulanlar: Toplantı moderatör Mustafa Güler’in açılış konuşması ile başladı. Güler, Türkiye küçük Millet Meclislerinin oluşumundan ve ilkelerinden bahsetti. Küçük Millet Meclislerinin birçok ilde yapıldığını, bir yerel bir ulusal gündem maddesinin tartışılarak bunların illerde raporlaştırıldığını, raporların ortak payda raporlarının ise TESEV aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulduğundan bahsetti. Bu toplantıyla ilgili üzerinde durduğu nokta gündemde olan benzer bir konu üzerinde Türkiye’nin nabzını tutmada oynadığı rol üzerineydi. Bunların siyasilere ve akademisyenlere önemli bilgi kaynağı oluşturduğunu da belirtti.
Diyalog kurmak için yapılan bu toplantıların en önemli ilkesinin kutsallarımıza saygı duymaktan geçtiğini söyledi. Kutsalları ise inanç, etnisite ve bunların kahramanları olarak tanımladı. Diyalogu kurmanın yolunun bunlara saygı duymaktan geçtiğini ifade etti.
Mersin’in bütün çeşitlilikleri bir arada tutan, her çeşitliliğin kendini çoğunluk hissettiği bir kent olarak önemli bir yeri olduğunu söyledi. Yeni büyükşehir yasasıyla yetkileri genişleyen büyükşehir belediyeciliğinin hem avantajları hem dezavantajları olduğunu söyleyerek bunları tartışmak üzere sunu yapmak üzere sözü Ahmet Özer’e bıraktı.
Özer konuşmasına, büyükşehir belediye modelinin dönüşümü, 2012 yerel yönetim değişikliği, yerel yönetimlerin önemi ve idari uyum konularına değineceğini ifade ederek başladı.
Büyükşehir belediye modelinin dönüşümünü 5 ayrı döneme ayırdı. Kısaca, 1. Dönemde 1984 yılı öncesine değinildi. 2. Dönem; 1984 ve 2004 yıllarını kapsadığını ve kuruluş dönemi olduğunu ifade etti. 2004-2008 yılları arasındaki 3. dönem ise genişleme dönemi olarak tanımlandı. 2008’den 2012’ye kadar olan dönem bütünleştirme, 2012 ve sonrasını kapsayan 5. dönemalansal büyükşehir belediyesi dönemi olarak tanımlandı ve bu dönemler bazı kentlerin büyükşehir ve ilçe belediyelerinin verileri kullanılarak örneklendirildi.
Veto edilen 2003 tarihli ve 5019 sayılı BŞK Kanunu’nda değişiklik yapan ve pergel yasası diye de bilinen kanunun ilgili maddelerine de değindi.
2012 BŞK değişikliğiyle ilgili konuda ise iki farklı sistem olduğunu ifade eden Özer; bu sistemlerden ilkinin 51 ilde mevcut sistemle devam etmekte olduğunu ve bunun coğrafi olarak ülkenin %29’unu ve nüfus olarak vatandaşların %23’ünü kapsadığını söyledi.
Bu sistemlerden ikincisinin ise; 30 ilde ‘Yeni’ Büyükşehir sistemi kurmak olduğunu ve bununda Coğrafi olarak ülkenin % 51’ini, Nüfus olarak vatandaşların % 77’sini kapsadığını, toplamda vatandaşların % 85’inin belediye sınırlarında yaşadığını ve bunun da anayasa mahkemesinde onaylandığına değindi.
Vesayet sisteminin sürebileceğini söyleyen Özer “il Özel İdaresi’nin yerine kurulan Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi’nin merkeze bağlı olması yeni bir merkezileşme ve vesayet sistemine işaret ediyor” dedi.
AKYY özerklik şartının 5. Maddesine aykırı olduğunu söyleyerek; “yerel yönetimlerin yaklaşık yarısının tüzel kişiliğine son verilmesi, halkın yönetime katılım kanallarından birinin önünü kapamak anlamına gelmektedir. Çünkü yönetim birimi ne kadar büyürse, sınırları ne kadar genişlerse yurttaşların kent yönetimine etkide ve katılımda bulunmaları da o kadar zorlaşacaktır. Yaklaşık elli altı milyon nüfusu ilgilendiren bu tasarının kamuoyu onayına başvurmadan değiştirilmesi Avrupa Yerel Özerklik Şartları’na da aykırıdır” dedi.
Yeni bir yönetim ve çözüm anlayışı getirilmesi gerektiğini söyleyen Özer; bunu yapmanın yolunu ise şöyle açıkladı. Sorunlar yaşandığı yerde, o sorunu yaşayanlar tarafından çözüme kavuşturulmalıdır. Bunun adı, demokratik, katılımcı, vesayetten uzak ve özerk yerel yönetimdir.
Çağdaş, demokratik, özerk yönetim modelinin, katılımcı ve dürüst olduğu, etkinlik ve verimliliği esas aldığı, herkese eşit davrandığı, yönetimde ademi merkezci olduğu, kültürlerin gelişme ve dayanışmasını önemsediği, toplu taşımacılıktan yana olduğu, halk sağlığına önem verdiği, çevreci olduğu, çarpık kentleşme ve gecekondulaşmaya karşı olduğu, uygulamalarında gençliğin ve kadınların yanında olan, engellilerin ve yaşlıların sorunlarına sahip çıkan, çözüm getirdiği sorunları çağdaş bir anlayışla çözmeyi hedefleyen bir model olduğunu söyledi.
Yerel yönetimlerin temel anlayışlarının; herkese eşit davranmak ve sosyal adaletçi olmak olduğunu, temel ilkelerinin ise; şeffaflık, dürüstlük, katılımcılık, etkinlik, verimlilik olduğunu vurguladı.
Yeni modeli oluşturan 3 ayağın neler olması gerektiğini ise şöyle ifade etti. Bunlardan ilki; güçlü yerel yönetim. Bu güçlü yerel yönetimin hizmetlerin tek sorumlusu ve tek yetkilisi olduğu ve kaynaklarının yeterli olduğu yönetim şeklidir. İkincisi özerk yönetimdir ve bu yönetim vesayet altında değildir. Hizmetlerin tek görevlisidir ve AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartlarına uygundur. Üçüncü yönetim ise; demokratik yerel yönetimdir ve bu yönetim katılımcı ve saydamdır, proje demokrasisini uygular ve bu modelde geri çağırma sistemi vardır.
Özer, yeni modelin mali yapısının nasıl olması gerektiği ile ilgili şunlara değindi. Bu model, eğitim, sağlık gibi hizmetleri verebilmeli, gelişmemiş bölgeler için fon oluşturmalı, genel bütçeden pay aktarılmalı, belediye bütçesi yerine, kent bütçesi oluşturulmalı, hemşerilik bilinci oluşturulmalı, yerel kaynakların mali yönetim ve denetimi sağlanmalı ve belediye yatırım bankası kurulmalı.
Yerelin gerçekten güçlendirilmesi için yeni bir yasanın olması gerektiğini söyleyen Özer, bu yasaların çağdaş bir anlayışla değiştirilmesi gerektiğinin, bu değişikliklerin siyasi çıkarlarla değil, kökten ve toplumun kararının gözetilerek yapılmasını, rötuşlarla yapılan değişikliklerin çözüm sağlamaktan öte ülkeye zaman kaybettirmekten başka işe yaramadığını söyledi.
Devir, tasfiye ve paylaştırma işlemlerindeki uyum sorununa da değinen Özer; şunları söyledi.
Devirler 2 şekilde olur. Birincisi yerellerin kendi arasında, kapanma, devam edenlerde statü değişikliği nedeniyle ve yeni kurulan ilçe belediyeleri nedeniyle olanlar, ikincisi ise; yerelden merkezedir. Kaldırılan belde belediyesi, köy ve özel idarelerin, personeli, taşınır taşınmazları, iş makineleri ve diğer taşınmazları, alacak ve borçları komisyon kararı ile ilgisine göre, bakanlıklara, büyükşehir belediyesi ve yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığına devredilir.
Büyükşehir belediyelerine dönüşen il belediyelerinde ise; her türlü taşınır taşınmaz mal ve personel komisyon kararıyla ilgisine göre, büyükşehir belediyesi ve bağlı kuruluşları ile yeni kurulan veya eski ilçe belediyeleri arasında paylaştırılır.
Konuşmasını sonlandıran Özer, sözü katılımcılara bıraktı.
Ali Tanrıverdi:Anlattığınız şeyler güzel ancak burada konuşulanların dışarıda da konuşulabilmesi gerekiyor ancak bu konuda sıkıntılar yaşıyoruz.
Bektaş Yormuk: Bu yasa, Avrupa Birliği yerel yönetimlerdeki çatının 5. Maddesine aykırı dediniz. Bunun en somut örneğini köyümüzde yaşanan bir olayla anlatmak isterim. Köyümüz hep Pazarcık ilçesine bağlıydı. Yeni yasayla kültürel ve sosyal olarak hiçbir benzerlik taşımayan başka bir ilçeye bağlandı. Halk bu durumdan mutsuz. Neler yapılabilir?
Ahmet Özer: Anayasa mahkemesi bu yasayı onayladı ancak bizim yasalarımıza göre iç yasalar tüketildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilebilir. Türkiye’de bunun yolu en son Anayasa Mahkemesiydi dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi son seçenek.
Hüseyin Arslan: Anayasada devlet kutsaldır ilkesi vardır. Burada vatandaş, padişahlık döneminde olduğu gibi kuldur. Yeni yasayla bu zihniyette bir değişiklik olmuş mudur?Yeni yasayla büyükşehirlerin üstlendiği sosyal hizmet yükünde bir değişiklik var mıdır? Bu yönün zenginleşmesine yönelik umut verici bir görüntü var mıdır?
Ayrıca ben bu yasayı olumlu buluyorum. Özel İdareler valiliğin inisiyatifine bağlı kurumlardı. Birçok hizmet özel idareler eliyle yapılıyordu. Bu hizmetler partizan bakış açılarıyla gerçekleşiyordu. Eğer yanılmıyorsam, oluşacak büyükşehir meclislerin biraz daha demokratik biraz daha kenti kucaklayıcı bir nitelik kazanacağı için daha iyi hizmet sunacağı düşüncesindeyim.
Ahmet Özer: Bu zihniyetin değişmediğini en son başbakanın özel yurtlara müdahalesiyle gördük. Eskiden beri iktidar oluncaya kadar genelden özele devredilmesi gereken bir yönetim anlayışının olması gerektiğini savunan yönetimler iktidar olduktan sonra üniter devlet yapısının zarar görebileceği ilkesinin arkasına sığınarak bundan vazgeçmişlerdir. Derinde ise durumun üniter devlet yapısından ziyade merkezde bulunanların ellerinde bulunan yetkiyi taşrayla paylaşmak istemediklerinden kaynaklandığını görmekteyiz. Bunun en önemli göstergesi Yatırımları İzleme ve Koordinasyon Merkezi’ninvali yoluyla başbakana bağlı olmasıdır. Dolayısıyla yasa, vesayet odağı olarak halen varlığını sürdürüyor. Osmanlı dönemine kadar uzanan bu zihniyetin değişmesi için ise eğitim sistemi de dahil birçok şeyde köklü değişikliklere ihtiyaç duymaktayız.
Özel İdare ile ilgili işleyiş yanlıştı ancak bu yapılar, o kentin parlemontusunu oluşturuyordu. Bunun yerine oluşturulan belediye meclisleri bazı yerlerde 300 kişiyi aşacak hale getirildi. Bu işleyişe ilişkin dağ köylerinin sorunlarını taşıyacak kaç temsilci girebilecek. Aksaklıkların çıkması muhtemel. Bunları zaman içinde göreceğiz.
Coşkun Doğmuş:Mersin Büyükşehir Belediyesinin 77 meclis üyesinin 14’ü belediye başkanı, geriye kalan 63’ü ilçelerden gelen temsilcilerden oluşacak. Dolayısıyla büyükşehir belediyesini kazanan kişinin mecliste çoğunluğu ele geçirme şansı yok. Mecliste demokratik bir yapı oluşacağı ve koalisyona gidileceği kanaatindeyim. Genişleyen yüzölçümü ile birlikte teşkilatlanmanın daha sağlam olması gerekli. Özellikle MESKİ bu anlamda ciddi bir yükün altına girmiş durumda.
Özgür Karaaslan: Bu yasayla kamu çalışanlarının durumunu merak ediyorum?
Ahmet Özer: Bildiğim kadarıyla büyükşehir belediyesinin kamu çalışanlarının alanına müdahale yetkisi bulunmamaktadır.
Mehmet Deniz:Belediye başkanlarından özellikle belediyecilikle ilgili belirli bir bilinç düzeyi bekliyoruz. Peki bu bilinci ve toplumda bunun gerekliliğine ilişkin bilinci nasıl oluşturacağız?
Ahmet Özer: Bu konuda büyükşehir belediye başkanlarına kentle ilgili hedefleri, projeleri, projelerin kaynağı, proje ekibinin kimlerden oluştuğu ve projenin uygulanabilirliği sorulmalıdır. Bunun değerlendirmesi için ise tabi ki konuyla ilgili yetkinlik şart.
Cavidan Demirağ: Bu yasa uygulama aşamasında yeterince demokratik olabilecek mi? Siyasi anlamda düşünüldüğünde bir partinin büyükşehir belediyesindeki bu yetki gücü nelere yol açabilir?
Ahmet Özer: Uygulayıcının özelliği ve niyeti çok önemlidir. Sorunlar önümüzdeki ilk 5 yılda ortaya çıkacaktır. Ek yasalarla tespit edilen bu sorunlar bir sonraki dönemde ortadan kaldırılabilir.
Serdar Erkan:Türkiye’de şu an yaşadığımız süreç her ne kadar yasalarla bazı şeyleri düzenlemeye çalışsa da bunun içini dolduracak olan halkın bilinci, var olan zihniyet ve halkın katılımcılığıdır. Ortalama olarak Türkiye’de okur yazar olarak geçirilen eğitim süresi 5- 5,5 yıldır. Bunun sonucu soyut düşünemeyen bir topluluk ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda saf çıkarcı bir ahlak anlayışı oluşmaktadır. Dolayısıyla böyle bir anlayışla yasa çok etkili olmayacaktır.
Mersin’de bir nükleer santral problemi var. Mersin’in nüfusunun büyük çoğunluğu buna karşı. Bu yasayla gelen yönetim yerelde bunu istemeyen azınlığın bu isteğini fiili olarak kayda geçirebilir mi? Yasanın uygulaması hangi yönde olur?
Ahmet Özer: Durum, yönetimin zihniyetiyle alakalı. Eğitim sistemimizin sonucu iki ahlaklı insanlar yetiştiriyoruz. Bir yönümüz olması gerekeni söylerken diğeri yapmak istediklerini uygulayan yön. Dolayısıyla bu zihniyetin kırılması lazım.
Hüseyin Çamak: Yeni yasayla büyükşehir belediyesinin görevlerinin bir kısmı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredildi. Yetki valiliğe yani merkeze devredildi. Yereldeki problemlerin çözümü daha da zorlaştı.
Ayrıca bu yeni yasayla istenen şey temelde özerklik midir?
Ahmet Özer: Türkiye’de özerklik anti-demokratik bir kavram olarak algılanıyor. Aslında değildir. İspanya ve bir çok ülkede olduğu gibi özerklik ülkelerin kalkınmasına katkı sağlayabilir.Ancak bu yasada böyle bir oluşum söz konusu değildir.
Celal Temel: Londra’da katıldığım bir toplantıda demokratikleşme ile ilgili bana sorulan soru ülkemizde seçilmişlerin mi yoksa atanmışların mı daha yetkili olduğu ile ilgiliydi. Valilerin belediye başkanlarını görevden alabildikleri o dönem için demokratik olmadığımız yönünde yorum yaptılar. Bu yasa güçlendirilen büyükşehir belediye başkanı yetkileri bağlamında düşünüldüğünde demokratikleşme yönünde iyi bir adımdır.
Mehmet Şanlı: Yeni yasayla üniter devlet daha da mı güçleniyor yoksa daha mı demokratikleşiyor? Ayrıca ileriki dönemlerde valilerin de seçimle göreve gelmelerini sağlayabilir miyiz?
Ahmet Özer: Yeni yasanın en büyük eksikliği vali ile büyükşehir belediye başkanı arasında çift başlılık yaratmasıdır. Teoride görünmese de pratikte hala vali güçlüdür. Ancak görev ve sorumluluklarını bilen bilinçli bir belediye başkanı bu durumu ortaya koyabilir ve çözüm üretebilir.
Mehmet Ali Temel: Seçim kampanyaları için yapılan harcamaların miktarı gelecekte elde edilecek rantın bir göstergesi ve kendimi bir vatandaş olarak değil bir figüran olarak görüyorum. Bu yasayla figüran olma özelliğimiz değişebilir mi?
Ahmet Özer: Siyaset para ile yapılan bir iştir. Ekonomik güç siyasi gücü getiriyor. Siyasi güç ise daha büyük bir ekonomik güç getirmektedir. Yapılacak şey bilinçlilik düzeyini yükseltip denetleme özelliğine sahip olmaktır.
Bedrettin Gündeş: Yerel yönetimlerde hem teorik hem pratik olarak bu kurumun içinde bulunan biri olarak yasayla ilgili detaylı incelemeler yaptım. Bu düzenleme Avrupa standartlarında bir yerel yönetim çalışmasıdır. Özellikle oluşturulan kent konseyleri Serdar Bey’in ifade ettiği gibi içi doldurulup kurumsallaştırılırsa doğumdan ölüme kadar insanların sosyal yaşantısını düzenleyen bu kurum tüm yaşamı pozitif anlamda dönüştürme şansı elde edecektir. Demokratik, siyasal, sosyal, kentsel ve estetik olarak yaşamı dizayn etmede büyük yetkilere sahip olmuştur. Önemli olan belediye başkanının buna olan istekliliğidir. Daha önemli olan ise belediye başkanının ufkunun genişliğidir. Belediye başkanı imparator gibidir. Yetkisini iyi anlamda kullanırsa yaşamın tüm alanlarına müdahale etme şansı vardır. Bu yasayla ilgili tek olumsuz yan, alınan kararların merkezi hükümetin çıkarlarına ters düştüğü noktada vali yardımcısının başkan olduğu komisyon tarafından engellenebilme özelliğidir.
Nursel Çiftçi: Belediyelerde oluşacak norm kadro fazlası personelin tasviyesi nasıl olacak?
Ahmet Özer: İlçelerdeki personel büyükşehirlere aktarılacaktır.
Kazım Yalçın: Bu yasayla inanç gruplarına daha adil davranılabilir mi?
Ahmet Özer:Bu durum, büyükşehir belediyelerinin zihniyetiyle ilgilidir. Bununla ilgili belirlenmiş bir yasa mevcut değildir.
Mustafa Güler:Dünyadaki genel eğilim bölge kalkınmasında artık havza kalkınması modeli yönündedir. Yeni yasayla yetkileri genişleyen belediye başkanları iyi bir fiziki planlamayla kenti dönüştürme gücüne sahip olabildiği gibi bunun önünde durabilme şansına da sahiptir. Eski yasayla bile istenirse Türkiye’de bir çok kentte köklü değişimler yapılabildiğini gördük. Tersi yönünde çöküş yaşayan kentlere de şahit olduk.
Yasayla ilgili olarak imar sorununa da değinmek isterim. Geçmişten beri özellikle köy ve kasabaların sahibi olduğu imar yetkileri arazi talanlarına sebep oldu. Sorunla ilgili olarak bakanlık 1/100.000 ölçekli planı bu sorunun önüne geçebilmek amacıyla ivedilikle hazırladı. Yeni yasayla ise tüm ilde imar planı yapma yetkisi büyükşehir belediyelerinin oldu. 1/100.000 ölçekli plan arazi kullanımının anayasasıdır. Tüm hastaneler, okullar, vb. yerler bu planın dışında inşa edilemez. Ancak bu planı uygulayacak basiretli bir yönetime ihtiyaç vardır. Mersin bu anlamda bütünüyle tıkanmış durumdadır.
İlçe yönetimlerinin yetkilerinin bu yasayla azaltıldığı iddia edilse de sonuç itibariyle meclis üyeleri her ilden gelen üyelerden oluşuyor. Meclis üyeleri kendi yerel ihtiyaçlarını tespit edip, buna çözüm getirmez ve tüm yetkileri büyükşehir belediye başkanına bırakırsa imparatorluk oluşması muhtemeldir. 70 kişiden oluşan meclis kentin bütünlüğünü sağlayacak bir alan olarak görülmelidir. Üyeleri yetki ve sorumluluklarının bilincinde olmalıdırlar. Belediye meclis üyelerinin müzakere niteliği olan, kentin geleceğiyle ilgili fikir sahibi ve tecrübeli kişilerden oluşması gerekmektedir. İhtiyaçların yasalardan büyük olduğu gerçeğiyle, ihtiyaçlarımızı iyi tespit edebilen kişilerin seçimi elzemdir.
Ahmet Özer: Mersin’in asıl problemi son yıllarda aldığı göç ve bunla birlikte gelen nüfus yoğunluğudur. Dolayısıyla yıllardır kentleşemememizin nedenlerinden biri budur. Bunun için yerel yönetimler de büyük bir çaba göstermedi. Mersin’de çeşitli katmanlar oluştu. Öncelikle belediye başkanın bu profili iyi anlaması ve stratejiler üretmesi gerekmektedir.
Ayrıca etnik ve inançsal olarak Mersin’in demokratik bir yönetime ihtiyacı vardır. Yeni yasa yeni bir federasyon yaratıyor. İyi bir yönetimle gelecek 50 yılı satın alabilir ya da kötü bir yönetimle kenti kaybedebiliriz. Yapılacak şey ise Sivil Toplum Kuruluşları olarak geleceğimizi kurgulamaktır.
Bedrettin Gündeş: Yeni yönetim iyi bir ekiple tüm kentin 50 -100 yıllık detaylı planını çıkaracak bir çalışma yapmalıdır. Yasa değil bunu uygulayacak bir zihniyete ihtiyacımız vardır. Ayrıca bu zihniyeti denetleyecek güçlü bir platform da önemlidir.
Hüseyin Çamak:Kentlerin varoşlarında göçle gelen insanların yaşamlarında ciddi sıkıntılar vardır. Belediyeler bunu karşılayamamaktadır. Mersin’de 150.000 göçle gelen kişi bulunmaktadır. Mersin şu an bu sıkıntıyı çözememektedir. Yeni yönetimin buna kalıcı çözümler getirmesi gerekmektedir.
Serdar Erkan: Sosyolojik gerçek şu ki biz toplum olarak bireysel çıkarlarımızı kamusal çıkarlarımıza tercih etmekteyiz. Bu kentte seçim ideolojik temellidir. Dolayısıyla etkinliğimizi tartışmak lazım.
Coşkun Doğmuş: Yeni yasayla lüzumsuz olan belde yönetimlerinin kalkması bu zamana kadar Mersin’in harap edilmiş dokusunun iyileşmesi yönünde iyi bir başlangıçtır. Ancak Mersin coğrafyasında bu denli geniş ve dağınık bir alanda hizmetleri planlamak ve yerine getirmenin uzun bir süreç olacağı kanaatindeyim. Bununla birlikte Mersin’in en önemli sorunu planlamadır. Planlamayı tamamlayıp yola çıkmak herşeyin yarısını yapmak demektir.
Mustafa Güler herkese teşekkür ederek toplantıyı sonlandırmıştır.
Mersin küçük Millet Meclisi Hamalı
Emel Yiğitceoğlu