YER: Türkan Saylan Alsancak Kültür ve Sanat Merkezi, Benal Nevzat Salonu
TARİH: 14.11.2011
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / KEG (Küresel Eylem Grubu) / Bekir Ersin
2 / FİDE (Farkında mısınız? İklim Değişiyor Derneği) / Mualla Damarsardı
3 / Mülkiyeliler Birliği / Mete Hüsünbeyli
4 / EGEÇEP / Ertuğrul Barka
5 / ÇOVAK / Ufuk Doğan
6 / Makedonya Göçmenleri Derneği / Beyami Uzun
7 / Mülteci-Der / Talat Ulusoy
MESLEK ODALARI
1 / İzmir Jeoloji Mühendisleri Odası, Gültekin Dikilikaya
SENDİKALAR
Yok.
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
Tahir Ozan (Söz ve Eylem)
GÖZLEMCİLER
1 / Arif Ali Cangı (Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl Başkanı)
2 / Süleyman Eryılmaz (Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl Sekreteri)
3 / Muzaffer Tunçağ (İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Danışmanı)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Ali Aşlık – AK Parti Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI
Yok.
MESAJ YOLLAYANLAR
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, yoğun programı nedeniyle katılamayacağını bildirdi.
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 43 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1 / DHA
2 / DİHA
3 / Sky Tv
4 / Ege Telgraf
5 / Cumhuriyet
6 / Yenigün
MODERATÖR
Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
GENEL KONU: Türkiye depreme ne kadar hazırlıklı?
YEREL KONU: Van depremi ilimizde olsaydı ne olurdu?
KONUŞULANLAR
1 / Pervin Mısırlıoğlu: Herkese merhabalar, Van’da yaşanan büyük acıdan sonra gündemimiz başka bir konu olamazdı herhalde. Hepimize büyük geçmiş olsun diyorum ve Kasım ayı küçük Millet Meclisimiz başlasın diyorum.
2 / Ufuk Doğan: Merhaba ÇOVAK adına buradayım. Çok ilgisiz bir toplumuz ve maalesef depremlere de ilgisiziz. Elimde birkaç gazete kupürü var. Başlıklara bakalım, ‘İzmir hastaneleri çürük’, ‘Akut’tan İzmir’e uyarı’, ‘Çocukların gözünde deprem’. İzmir’de en ufak bir yangında bile itfaiyenin giremediği sokaklarımız var. Ve bir de bu sokaklara yerli yersiz arabalar park ediliyor, çay ocağı için ruhsat alanlar kaldırımlara çay ocağı kuruyor. Belediyelerimizin bu duyarsızlığı bizi maalesef çok üzüyor. Yapılarımızın denetimsizliğinden bahsetmiyorum bile, zaten her yerde bu sürekli söyleniyor. Bu ülkenin akademisyenlerinin bir rant uğruna değerleri geçiştirmesi de bizi çok üzüyor. Herkes güzel düşünüyor ama iş rantiye aşamasına geldiğinde tıkanıyor. Bugün böyle önemli bir konuda bile kimse buraya gelmemiş. Sağ olsun bir tek Ali Aşlık var. Hep laf üretiyoruz, iş üretmiyoruz sıkıntı bu. Son olarak Akut’un İzmir için şu söylemlerini söyleyip konumu kapatacağım. Akut İzmir temsilcisi Ömer Karaca olası İzmir depreminde dar sokakların sıkıntı yaratacağını söyledi. 7’nin üzeri bir depremde dar sokakların tamamen kapanacağını ve ulaşımın duracağını söyleyen Karaca Konak, Göztepe, Alsancak, Karşıyaka, Bayraklı ve Bornova’nın bazı yerlerindeki tüm yollar böyle bir durumda kilitlenir.
3 / Ertuğrul Barka: Her depremden sonra sigorta şirketlerinin reklamlarını görürüz. Maalesef her deprem sonrası gönüllü sivil arama/kurtarma ekiplerini özelleştirmeye çabalayan bir devlet yapısı ile karşı karşıyayız. Oysa bu durum tamamen devletin güdümünde olmalıdır. Bu işler ticaretleştirilerek sermayenin güdümüne alınıyor. Bizi kurtaracak devletin esas kadroları İl Özel İdarelerinde üvey evlat muamelesi görmekte. Oradaki uzmanlar İl Özel idare ile hep mahkemeliktir. Ekipman paralarını ve yemeklerini İl Özel İdareleri vermiyor.
4 / Arif Ali Cangı: Doğal afetler aslında bizlere ders olmalı. 17 Ağustos depremi bize bir ders olmuştu ya da biz öyle sandık. Depremle yapı denetimlerine ilişkin yönetmelikler değiştirildi, ama uygulanmadı, o değişiklikler bugün uygulansaydı Van’da kimse hayatını kaybetmezdi. Deprem vergisi diye bizden toplanan paraların duble yola gittiğini öğrendik. Türkiye şu an gelişmişlik bakımından dünyada ilk 10 içinde olduğundan övünüyor. Peki bu övünmenin karşılığı var mı? Daha dün engelli Deniz kardeşimiz çadırın içinde öldü soğuktan. Eğer siz depremden kurtulan bir çocuğu soğuktan öldürüyorsanız, sizin gelişmişlikten övünmenizin hiçbir mantığı yok. 7.2’liğe afet diyelim, peki sonrası? Japonya’dan 9 şiddetinden kurtulmuş bir adam geldi ve burada 5.6’lık bir depremde yaşamını yitirdi. Gazeteci arkadaşlarımız Cem ve Selahattin’in ölüm nedeni otelin mühürlenmemesi değil midir? Çevre ve Şehircilik Bakanı, bundan sonraki artçılar öldürmez, herkes evine dönsün dedi. Şu an Van’da yaşayan insanlar Bakanın sözünü dinlemeyen insanlar.Başbakan sorumlu arıyorsa önce aynaya, sonra çevresine bakmalı. Deprem şu anda uygulanan kara dayalı politikaları enkaz altında bıraktı.
5 / Talat Ulusoy: Hatırlayanlarımız vardır, deprem bir kelime ile anlatılırdı, hareket. Bu tabiatın hareketinden bir felaket yaratmak bizim becerimiz. Tek bir şey soracağım. Şu an kamusal bir alandayız, oturmuş bir belediyenin binasındayız. Burada yangınla ilgili önlemler tamam mı? Mesela burada yangın olsa ben nereye kaçacağım? O zaman yok birbirimizden farkımız, muhalefette olduğumuzdan Osmanlı Bankası’yız. İkinci mesele şu; biliyor musunuz, Van’da bir grup insan unutuldu. Mülteciler. Herkes onları unuttu, onlara yemek verecek yetkililer bile kendi telaşlarından onları unuttu. Aç kaldılar, susuz kaldılar. Misafirperver Türk milleti olarak onları sokakta yatırdık. Kendi ırkımızdan olmayınca daha mı az değerli oluyor insanlar? Mimar olan canı istediği şekilde bina yapıyor. Oysa bir yeterlilik aranması gerekiyor.
6 / Muzaffer Tunçağ: Mimarlar mezun olduğunda sınırlı bir yetkiye sahip olduğunu bilmeli. Genel başkanlığım sırasında –İMO- bu uzmanlık olayıyla çok uğraştım. Yapı denetimle uğraşan bazı arkadaşlar bu yapı denetim yasasını bizim düşündüğümüzden saptırmak için ellerinden geleni yaptılar. Özellikle bu imza konusunda, biz herkesin imza yetkisi olmasın diyorduk. Gelişmiş ülkelerde bu böyle çünkü. Bu konuda çok mücadele verdik, belki de o yüzden devrildik. Biz yeterlilik için bir sınav olsun istiyorduk hatta gizli olarak 1000 kişilik bir sınav da yaptık. Onun sonuçları hala elimdedir, açıklamadık. Çünkü kapalı bir şeydi. Bakanlık bu yeterlilik konusunu iptal etti. Yurt dışında bu yeterlilik imza yetkisini meslek odaları yapıyor. Meslek içi eğitimi odalar düzenliyor. Yangın ve sel konusunda iyi çalışmalar yapıldı.
7 / Gültekin Dikilikaya: 17 Ağustos 1999 depreminden sonra uyandık. O depreme kadar hiçbir binanın zemin etüdü yapılmıyordu. O günden sonra yeri tanımaya başladık. Ben Van’da çalıştım. Erciş sondaj kuyularını biz açtık. Son 12 yıldan önce zemin etüdü diye bir şey yapılmamıştı. Bence o dönemleri konuşmaya artık gerek yok. Bugün neredeyiz ve neler yapabilirizi tartışırsak daha iyi olur diyorum.
8 / Ali Aşlık: Bizim partimiz kurulurken Türkiye eskisi gibi olmasın dedik ve çok farklı yapılar bir araya geldik. Çok şey değişti mi? Hayır değişmedi. Türkiye bir deprem bölgesi. Binlerce yıllardır Ayasofya vs. yapılıp yıkılmamışsa, sağlam yapılan şey yıkılmıyor demektir. O yıkılan tarihi binalar ise depremden değil bakımsızlıktan yıkıldı. Bizim bir kere kendimize has bir mimari yapımız yok. Hep taklit ettik. Aslında depremde yıkılan, sistemin bize dayattığı tek tip insan/eğitimsizlik yıkılmıştır. Biz aslında sağlıklı/ahlaklı insan yetiştiremiyoruz. Van’daki o otelleri kontrol eden kim? Bizim üniversitelerimizde yetişen mühendisler ve bunlar sağlam raporu veriyor. Siyaseti sorgulayın arkadaşlar, siyasetçi gelir gider, Ak Parti bugün var yarın yok. Biz eğitim sistemini sorgulayalım. Baroları, odaları eleştiriyorum çünkü somut bir şeyler icra etmiyorlar. İzmir’de 5 gün önce kaçak bina operasyonuna hiç kimse ses çıkarmadı. Sadece yasa çıkarmakla olmaz, etik değerlerimiz yoksa çökmeye mahkûmuzdur. Deprem etüt yönetmeliği 1998 yılında çıkmış ama uygulanmamış. Buradaki asıl sıkıntı uygulamada. Şimdi biz bu yönetmeliği 2007’de geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Zaten deprem konusunda da Başbakanımız çok kararlı, ne gerekiyorsa yapacağız.
9 / Süleyman Eryılmaz: 1999 depremini yaşamış ve kurtarma çalışmalarında bulunmuş biriyim. 17 Ağustos depreminde sendikamda görevliydim, İzmit’te çalışmalardaydık. O zamanlar Kızılay çadırları vardı, insanlar yazın bile üşüyordu. Aradan kaç yıl geçti, Kızılay başkanı 3 kere değişti ama o çadırlar hiç değişmedi. Kış ortamında hala aynı şekilde ısı yalıtımı olmayan ve hijyenik açıdan çok kötü çadırlar.
10 / Tahir Ozan: Türkiye’deki sorun kapitalist sistem sorunudur. Çürük binalar yapıyoruz, binaları yaparken para kazanıyoruz, sonra o binalar yıkılıyor veya yıkılmıyor, sonra onu onarmak için yine para kazanıyoruz. Sistem sürekli bir para kazanma mekanizması üzerine kurulmuş. Tekstil sektörü ilerliyor ama hala yağmura, kara dayanıklı çadırlar üretilmiyor. O Kızılay çadırları 70’li, 80’li yıllardan kalma karayollarında kullanılan yol işçilerinin çadırları. Asıl sorumlular, hiç deprem olmamış Almanya’daki yapı denetimini alıp Türkiye’de kullanan çarpık kapitalist sistemdir. Vekilimiz de bir sistem eleştirisi yapmayarak topu insanların üzerine atamaz. Ayrıca Erciş’te çalışan arkadaşlarımızdan duyduğumuza göre, hiçbir sivil kurtarma ekibi akşam belli bir saatten sonra kurtarma çalışması yapmıyor.
11 / Talat Ulusoy: Biz genetik müdahaleli mimar ve mühendisleriz. Çünkü bizim genetiğimizde en fazla bir kuşak mühendis vardır. Biz de kuşak kuşak sürdürülen bir meslek bilinci yok. İslam milleti olarak biz, yapıcılık yapmazdık. Reaya vardı, onlara yaptırırdık, onun için mimarlar Hıristiyan millettendi. Biz cumhuriyetle beraber mühendis yetiştirmeye başladık. Ve tuttuk o mühendisin içinden mimarlık unsurunu kopardık.
12 / Erhan İçöz: Bu ülke için barolar, odalar çok değerlidir. Çünkü onlar olmasa denetim neredeyse sıfır olacaktı. Örnekleri çok, jeoloji ve jeofizik mühendisleri odaları, yaptıkları çalışmalarla, zemin etüdünün geliştirilmesini sağlamıştır. Zemin etütlerinin yapıldığı yerde bina yıkımları yok. Erciş’te ve Kocaeli’nde yıkılan binalar, yeterli denetim yapılmamış olan binalardır.
13 / Erhan İçöz (Sunum): Bir doğa olayı olan deprem, geri kalmış ülkelerde neden afete dönüşür? Konu bilimsel olduğu kadar, siyasidir de. Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir. İzmir’de 7’nin üstündeki son deprem, 1600’lü yıllarda Balçova’da olmuştur ve bu deprem tsunami yaratmıştır. O zamanın kayıtlarına göre bu depremde 15.000 insan yaşamını yitirmiştir. İzmir’de bu tip depremler 300-350 yılda bir olmakta. Yani sık sık dile getirilen, ‘İzmir’de büyük bir deprem olmaz.’ lafına inanmayalım. Sadece yumuşak zeminlerde mi risk var? Hayır! Sert zeminlerde de risk var. Özellikle uzun süreli depremlerde rezonans riski oluşmakta. Bunu önlemek için, zeminin hakim titreşim periyodu ölçtürülmelidir. İzmir, 1. derecede deprem kuşağında yer alır. İzmir’in içinden ve yakın çevresinden geçen çok sayıda aktif fay vardır. Öte yandan, çok geniş alanlarda sıvılaşma riski bulunmakta, Kadifekale, Yeşildere gibi heyelan bölgeleri de ayrı risk alanlarını oluşturur. İzmir, tüm diğer kentlerden önce ilk adımı atmış, deprem senaryosunu hazırlatmıştır. DEÜ ve TÜBİTAK’a daha ayrıntılı etütler yaptırılmaktadır. Bundan sonra yapılması gereken, bu çalışmaların verilerine uygun ve rantı değil, canlı yaşamını ön planda tutan önlemlerin alınmasıdır. Örneğin, körfez altı tüneli gibi gereksiz bir proje yerine, yapıların güçlendirilmesi, riskli yapıların yenilenmesi, riskli alanlarda yapılaşmanın durdurulması, sadece deprem sonrasının değil, ivedilikle deprem öncesinin planlanması yapılmalıdır. Okul sıralarından başlayarak, tüm halk katmanlarına, eğitim ve uygulamalarla deprem bilinci verilmelidir. Bu konularda başarılı olmuş ülke örnekleri incelenmeli, ülkemize uygun bir deprem stratejisi oluşturulmalıdır.
14 / Muzaffer Tunçağ: Biz, Burhan Özfatura döneminde bu deprem senaryosunu gerçekleştirmiştik. Hatta o zamanki çalışmamızı Japonya’ya gidip oralarda sunmuştuk ve oldukça beğenilmişti. Bu projede İzmir’in seçilmesi ise İzmir’in demokratik bir yer oluşudur. Odalar ve belediye iç içe çalışırdı ama mesela biz oda olarak o zaman Kordonboyu projesine karşı çıkarken bu çalışmayı da belediye ile ortak yürütebiliyorduk. O senaryo çalışması 1999 Temmuz’unda bittiğinde deprem olmamıştı ve o zaman yapılan bir konferansta insanlar, ‘Yok yahu bu kadar olmaz, insanlar bu kadar çalıp çırpmaz.’ dediğinde bir ay sonra o senaryo gerçekleşti. İzmir bu deprem senaryosundan dolayı aslında en hazırlıklı şehir diyebiliriz. Bir de İzmir’de 1975 yılından beri yapı denetimi yapılıyor odalar tarafından. O zaman bu çalışma belediye ile birlikte protokol imzalanarak yapılıyor ve birçok hata tespit edilip düzeltiliyor. Ama bir yandan da uygulama yapılmıyor, kadercilik yapılıyor. 1992 depreminde Seferihisar’da yaptığımız çalışmalarda hasarlı binaları tespit edip rapor halinde verdiğimizde, ‘Bunları fazla göz önünde tutmayın, sonra turist gelmez.’ denilmişti, sonra 2003 depreminde ise o hasarlı binaların çoğu elden gitmişti maalesef.
15 / Ali Aşlık: Gözlemlediğim kadarıyla İzmir’de her şey konuşuluyor. İzmir’de konuşulan her şey hayata geçse hiçbir sorun kalmayacak. Ama konuşulanlar hayata geçmiyor. Bu çerçevede Türkiye depreme ne kadar hazırlıklıysa, İzmir de o kadar hazır. Özel bir durum yok. Yeni çıkardığımız yasada bunları en hızlı şekilde yapmaya çalışacağız, ne kadar yaparız ne kadar yapamayız orasını bilemiyorum tabi. Burada yerel yönetimlere görev düşüyor, müteahhitlerle çalışılması gerekiyor. Bırakalım rant işini, adam para kazanmayacaksa bu işi neden yapsın? Ayrıca Nükleer santral Türkiye için gereklidir, bundan kesinlikle geri dönülmemelidir. Zaten santral 10 şiddetindeki depreme dayanıklı olarak yapılacak ama yapılacağı yeri tartışabiliriz. Ayrıca yapı denetiminde uygulama yapılmıyorsa bunu yargıya taşımalıyız. Artık hakkımızı yargıda aramalıyız. Bundan korkmamalıyız. Çadırlarla ilgili olarak ise, çadırlar yazlık kışlık değil tek tip. Türkiye iklimine göre hazırlanmış ama doğu iklimi biraz daha sert olduğundan dayanmamış olabilir. Bu konuyla ilgili çok bir bilgim yok, ben neticede avukatım, uzmanlık alanım değil ama bu çözülemeyecek bir mevzu da değil.
16 / Tahir Ozan: Bu çadırlar mevsimlik çadır değil ama bu çadırlar su akıtıyor. Öncelikle bunu bir görelim. Ayrıca neden deprem yazın olur gibi bir algı var ki herkeste? Deprem kışın da olabiliyor ve buna bağlı olarak kışlık çadırlar yapılmalıdır. Biz bugüne kadar deprem vergisi vermişiz, siz onlarla çadır yapmak/geliştirmek yerine duble yol yapmışsınız.
17 / Ali Aşlık: Bu vergiler deprem sonrası toplandığı için adı deprem vergisi kalmıştır. Yoksa bu vergiler bütçe açıklarını gidermek için kullanılmıştır. Bu da herkesin bildiği bir şeydir.
18 / Ertuğrul Barka: Sanayi ile ilgili hiç konuşulmadı. İzmir’de tarihsel olarak bakarsak ilk ağır sanayi bölgesi Alsancak bölgesidir. Bunları daha sonra Gaziemir, Karabağlar bölgesine göndermişlerdir ve daha sonra Çiğli’de bir organize sanayi bölgesi oluşmuştur. Aliağa’daki bölge ise körfezin girişi olduğu için İzmir’i direkt etkiliyor. İzmir’in hava kirliliğinin % 70’nin Aliağa kaynaklı olduğu profesörlerce kanıtlanmıştır. Burada depremi konuşuyoruz, deprem herkesi vuracak, sağ-sol, Ak Partili-komünist diye ayırmayacak. Sanayilerin olduğu en önemli yerler ama sanayici 2005 yılından beri acil eylem planı uygulamıyor, bu konuyla ilgili önlem almıyor. Marmara depreminde bunun sonuçlarını gördük ama Sabancı olduğu için örtbas edildi. Aliağa’da olası bir depremde Petkim ve Tüpraş’a bir şey olursa hem felaket olur hem de Türkiye’deki sanayi biter.
ÖNERİLER
Önümüzdeki ayda da deprem konusunun tartışılmaya devam edilmesi gibi bir öneri çıktı.
ORTAK SONUÇ
Yok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 53 sivil toplum kuruluşu e-mail yolu ile davet edildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Telefon ve mail yolu ile parti il başkanlarına ve milletvekillerine ulaştık. CHP milletvekili Hülya Güven, katılacağını beyan etti ama gelmedi.
MEDYA İLE
5 medya kuruluşundan 6 kişi katıldı.
SONUÇLAR
Genel konuya ilişkin video gösterildi ve yerel konuyla ilgili Egeçep’ten Erhan İçöz sunum gerçekleştirdi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Sinan Canbay
14.11.2011 İzmir kMM Toplantı Tutanağı
previous post