Yer : KONAK BELEDİYESİ PROF. DR. TÜRKAN SAYLAN KÜLTÜR MERKEZİ
Tarih :07.11.2009
Yerel Katılım:
1. Amargi (Selda Ustabaş, Mürüvvet Cin, Oya Oran)
2. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP – Erhan İçöz)
3. İnsan Hakları Derneği (Ahmet Alagöz)
4. İzmir Romanlar Derneği (Abdullah Çıstır)
5. İzmir Sağlık ve Hasta Hakları Derneği (İSHAD- Mevlüt Ülgen)
6. Mazlum Der (Kadir Tiril)
7. Mülteci Der (Talat Ulusoy)
8. Türk Kadınlar Birliği Bornova Şubesi (Nihal Bulmamış, Emel Acar)
9. Bağımsız (Mücevher Al)
10. Bağımsız (Duygu Öz)
11. Bağımsız (Cengiz Tuncer)
12. Bağımsız katılımcı
Milletvekilleri:
Milletvekili katılımı olmadı. CHP Milletvekilleri Canan Arıtman ve Abdülrezzak Erten’den mazeret ve başarı dileklerini ileten telgraf geldi.
Belediye Başkanları:
Belediyelerden katılım olmadı.
Medya:
1. Sevinç Tuncelli (Demokrat Radyo)
2. Utku Doğulu (Doğan Haber Ajansı)
3. Haci Güneş (Dicle Haber Ajansı)
Moderatör: Günseli Kaya (İnsan hakları aktivisti)
Konular:
1- Genel Konu: “Kürt Açılımı / Demokratik Açılım / Milli Birlik Projesi)
2- Yerel Gündem: “İzmir ve Çevresinde Toplumsal Barışı Tehdit Eden Ayrımcı Yaklaşımlar”
3- Sürekli Gündem: “1982 Anayasası’nda Toplumsal Barışı Tehdit Eden Ayrımcı Yaklaşımlar”
(Toplantı salonu 2 saatlik süre için kiralandığı ve hemen ardından başka bir toplantı olduğu için, 3. gündem maddesi tartışılamadı. Genel ve yerel gündem maddeleri paralel olduğu için iki ayrı başlık yerine birlikte tartışıldı.)
Konuşulanlar:
Mutfak ekibi tarafından hazırlanan sunumun ardından moderatör Günseli Kaya, tarihsel sürece dair eklemeler ve ardından İzmir yerelinde ayrımcı yaklaşımlar konusunda bir sunum yaptı ve sözü sivil toplum kuruluşlarına bıraktı.
Günseli Kaya (Moderatör): Bugüne kadar kaç Kürt isyanı oldu? Adını vermek istemeyen emekli bir asker tarafından yapılan araştırmada Osmanlı döneminden bugüne kadar pek çok Kürt isyanı yaşandığı anlaşılıyor. Bunlar kayıtlara geçenler ve kim bilir şimdi bilmediğimiz kaç isyan daha yaşanmıştır. Osmanlıda Kürt sorunu ulusal bir sorun olarak gündeme gelmemişti. Cumhuriyetten önce yaşanan kürt isyanları; Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı (1806-Musul), Babanzade Ahmet Paşa İsyanı (1812-Musul), Zazaların İsyanı (1820), Yezidilerin İsyanı (1830-Hakkâri), Şerefhan İsyanı (1831-Bitlis), Bedirhan İsyanı (1835-Botan), Garzan İsyanı (1839-Diyarbakır), Ubeydullah İsyanı (1881- Hakkâri), Bedirhan Osman Paşa ve Kardeşi Hüseyin Paşa İsyanı (1872-Mardin, Cizre), Bedirhan Emin Ali İsyanı (1889-Erzincan), Bedirhaniler ve Halil Rema İsyanı (1912-Mardin), Şeyh Selim Şehabettin ve Ali İsyanı (1912-Bitlis), Koşgari İsyanı (1920-Koşgiri).
1925’ten sonra tek vatan, tek dil, tek ulus, tek millet söylemi ve militarist yöntemlerle Kürtlerin asimilasyonu gündeme gelmiştir. Cumhuriyet Dönemi isyanlarından kayıtlara geçebilenleri şöyle sıralayabiliriz; Nasturi İsyanı (1924-Hakkâri), Jilyan İsyanı (1926-Siirt), Şeyh Sait İsyanı (1925-Bingöl, Muş, Diyarbakır), Seit Taha ve Seit Abdullah İsyanı (1925-Şemdinli), Reşkotan ve Reman İsyanı (1925-Diyarbakır), Eruhlu Yakup Ağa ve Oğulları (1926-Pervani), Güyan İsyanı (1926-Siirt), Haco İsyanı (1926-Nusaybin), l. Ağrı İsyanı (1926), Koçuşağı İsyanı (1926-Silvan), Hakkari-Beytülşebab İsyanı (1926), Mutki İsyanı (1927–1927-Bitlis), ll. Ağrı İsyanı, Biçar Harekatı (1927-Silvan), Zilanlı Resul Ağa İsyanı (1929-Eruh), Zeylan İsyanı (1930-Van), Tutaklı Ali Can İsyanı (1930-Tutak, Bulanık, Hınıs), Oramar İsyanı (1930-Van), lll. Ağrı İsyanı (1930), Buban Aşireti İsyanı (1934-Bitlis), Abdurrahman İsyanı (1935-Siirt), Abdulkuddüs İsyanı (1935-Siirt), Sason İsyanı (1935-Siirt), Dersim İsyanı (1937-Tunceli), PKK (1984–1999).
Tarihin bunca Kürt isyanı ve onların bastırılması ile dolu olduğunu bilmezdik. Zira, Kürt vatandaşlarımızın talep ve istekleri her zaman tabu muamelesi gördü.
Bugün üzerinde duracağımız nokta; devlet ilk kez inkâr ve imha politikalarını bir yana bırakarak, militarist olmayan yöntemlerle sorunu çözme yoluna gitti. 19 Ekim’deki dağdan inmeler bir dönüm noktası oldu. 23 Ekim’de medyanın yoğun propagandası ile CHP ve MHP hükümeti bölücülükle suçladı. 24 Ekim’de ise birçok ilde eylemler yapıldı. Elazığ’da DTP basın açıklaması yaparken faşist bir grup saldırdı ve DTP basın açıklamasını yarıda kesti. Ankara Mamak’ta sokakta çıkan bir tartışma ırkçı bir saldırıya dönüştü. Urfa’da 35 kişilik bir grup, 2 gün dağa çıktı ve bu sorun çözülmezse dağa çıkarız mesajı verdi. Milliyetçi örgütler ve şehit aileleri dernekleri bu eylemlere destek verdiler. 25 Ekim’de hükümet, Avrupa’dan gelecek diğer gruba izin vermeyeceklerini açıkladı. Son olarak Habur’da gösterilere katılan kişilere savcılık soruşturma başlattı.
Bizler “demokrasinin kalesi!” olarak adlandırılan bu kentte neler yaşıyoruz, neler yapmalıyız?
1. Cengiz Tuncer (Bağımsız): Askerliğimi 2. Dünya Savaşı döneminde Doğubayazıt’ta yaptım. Bazı görevler verilirdi, toprak altında Kürt köyleri görür gözlerim yaşarırdı. Eskiden herkes kendi kimliği ile bir arada yaşarmış. Şimdi azınlıklardan eser yok. Kardeşçe yaşadığımız günlere özlem içindeyim.
2. Abdullah Çıstır (İzmir Romanlar Derneği Başkanı): Kürt açılımının dayatmacı bir zihniyet ile yapıldığını düşünüyoruz ve toplumun tepkisine hak veriyoruz. Hükümetin açılımı “demokratik açılım” değil, “kürt açılımı”dır. Hükümetin yumuşak karnını kullandık ve “açılımsa bize de açılım” dedik ve Ankara’da milletvekilleri ile görüştük. En çok biz eziliyoruz. Milli mücadeleye rağmen dayatmacı bir zihniyetle açılım yapılmasını hiç doğru bulmuyoruz. Kan dursun, silahlar sussun ancak kimsenin ne muhalefetin ne de sivil toplumun görüşü alınmadan yapılmamalıydı. Demokrasi herkese lazım sadece Kürtlere değil. Bu demokratik açılım değil, Kürt açılımıdır ve adını doğru koymak lazım.
3. Günseli Kaya (Moderatör): Burada demokratik açılım sürecinin olup olmamasını değil, İzmir’de kardeşlik ortamını geliştirmek, çatışmaları ortadan kaldırmak için sivil inisiyatif ve STK temsilcileri olarak ne yapabileceğimizi konuşalım.
4. Ahmet Alagöz (İHD): Kürt açılımını hükümet değil süreç dayatıyor. Hükümet DTP’ye selam bile vermezken ne oldu da açılıma karar verdi? Ülkede işsizlik artıyor, gelir düzeyi düşüyor, uluslar arası düzeyde sürece müdahil olunuyor ve kendi çıkarları doğrultusunda çözmeye çalışıyorlar. 1 Eylül akşamı büyükşehir belediyesinin Kardeş Türküler konseri vardı. O konserde görmeliydiniz her dilde türküler söylendi, birlikte dans edildi. Bu gösteriyor ki kardeşçe yaşamanın koşulları var bu topraklarda. Ancak milletvekilleri de, belediyeler de burada yoklar. Çünkü duymak istemiyorlar bizi ve kaçıyorlar.
5. Nihal Bulmamış (Türk Kadınlar Birliği Bornova Şubesi): Demokratik açılımla ilgili kafamda soru işaretleri var. Yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Altındağ Toplum Merkezi’nde okuma-yazma kursu veriyorum kadınlara. Bir kadın sordu “Kağıt mı, kﬞağıt mı?” diye. Bir komşusu “koca Kürt ‘kﬞağıt’ bile diyemiyorsun” diye dalga geçmiş. Ben de “Eğer bir Amerikalı ya da İngiliz bu şekilde yanlış söyleseydi sevimli bulurduk, neden böyle düşünmüyorsunuz” dedim. Daha sonra komşusuyla bu konuyu konuşmuşlar ve komşusu kendisinden özür dilemiş.
6. Mevlüt Ülgen (İSHAD): İSHAD adına buradayım ama kendi düşüncelerimi paylaşacağım. Kendi inancını, değerlerini, kimliğini ifade etmek istiyorsan, buna herkesin hakkı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir kimlik, aidiyet bastırılarak yok edilemez. Bizim için değerli ve önemli olanın diğerleri için de önemli olduğunu bilmek çok önemli. Psikoloji “dışlanan dışlar çünkü tepki geliştirir” der. Ben kimin yaptığından bağımsız olarak koşulsuz bir şekilde barış istiyorum. Barış isteyen insanların duruma ilişkin kaygıları olabilir ancak bunlar demokratik bir zeminde tartışılmalı.
7. Erhan İçöz (EGEÇEP): Bireysel görüşümü açıklamak istiyorum. Melez bir aileden geliyorum. Türk var, Türkmen var, Kürt var. Son zamana dek aidiyetimi merak etmedim. Halkların arasında sorun olduğunu düşünmüyorum. Sorunun özü egemenlerin kendi çıkarları doğrultusunda etnik, dinsel, …vb aidiyetleri kullanmalarıdır. Bir anımı paylaşmak istiyorum. Hakkâri’de çalışırken 4 mühendis Berçelan Yaylası’na çıkmıştık. Jandarma kampın bekçisine gelip “Nereden gelmişler?” diye sormuş, bekçi de “Türkiye’den” demiş, İzmir’den değil! Bu açılım boşuna yapılmıyor. Askerde de, hükümette de belli kabuller oluştu.
8. Günseli Kaya (Moderatör): Savaşın bilançosu ağır. 40 bin can yitimi, 500 milyon dolar harcama, 10 milyon zorunlu göç mağduru, yakılan ormanlar ve ekolojik tahribat da var tabii. Siyasi iktidarların bunu niye yaptığı değil, bizler halkların kardeşliğini nasıl sağlayacağız, neler yapmalıyız bunu tartışalım.
9. Sevinç Tuncelli (Demokrat Radyo): Çerkez asıllıyım. 1997’de Van’a okumaya gittiğimde Kürt Sorunu’nu fark ettim. Çok büyük bir ayrımcılığa, zorluklara, baskılara maruz kaldıklarını fark ettim. Kürt, Arap, Çerkez 3 arkadaş eve çıkmıştır. Kürt arkadaşımız sürekli ağlıyordu. Ailesinden pek çok kişi öldürülmüştü ve ona her zaman bu devleti sev baskısı yapılıyordu. Ben İzmir’de yalancı bir demokrasi olduğunu düşünüyorum. Bütün viyadüklerin altında DTO (Dünya Türk Olsun) çıkartmaları var. 1999’da Barış Anneleri karanfil dağıtıyordu. Yerel kıyafetli Kürt kadını, İzmirli bir kadına karanfil vermek istedi ama kadın korkup kaçtı. Kürt kadın ısrar etti vermek için ama kadın kaçmaya devam etti. Bunun üzerine, karanfili kadının “kafasına geçirdi!” Bence bu sorun daha önce çözülebilirdi.
10. Mücevher Al (Bağımsız): 1988’de İHD’ye üye oldum. 1995’te İHD’nin etnik politikalarını tartışmak istediğim için dernekten uzaklaştırıldım. 19 Ekim’de giriş yapanların hepsi koşullandırılmış. Bir köşe yazarına “terörist de, şehit de bizim çocuğumuz” diye yazdım. Bu süreçte AKP’nin hasır altından şeriatı getireceğini düşünüyorum…
11. Cengiz Tuncer (Bağımsız): Hep kötülediğimiz Osmanlı’da bir sürü farklı etnisitede halk bir arada yaşamış. Biz Osmanlı’daki hoş görüyü yerleştiremedik.
12. Nihal Bulmamış (Türk Kadınlar Birliği Bornova Şubesi): Avrupalıya “saygı nedir?” dediğinizde “farklılıkları kabul etmektir” diyor, oysa biz de büyüklere itaat anlamına geliyor.
13. Abdullah Çıstır (İzmir Romanlar Derneği): Romanlar mazlumların yanında yer alır, Kürtleri anlıyoruz ancak devletin de Kürtlerin de yöntemlerini, silahla mücadeleyi tasvip etmiyoruz. Bizim tepkimiz dağdaki Kürtlere ve şu andaki dayatmaya.
14. Ahmet Alagöz (İHD): Herkesin kafası çok karışık. Empati kurabilmemiz gerekiyor. Dün İHD’ye Kürtçe konuştuğu için bir gece karakolda tutulan bir kadın başvurdu. Em çok ayrımcılığa maruz kalan kesimlerden biri de Romanlar ve empati kurabilmeliler.
Öneriler:
1. Ortak görüş: Politik görüş ve düşünceler birbirinden farklı olmakla birlikte, ortak görüş barış ve kardeşliğin bu topraklarda yaşanabileceği yönündeydi.
Değerlendirme:
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
Yaklaşık 70 kuruma e-mail yoluyla çağrı yapıldı. Bir bölümüne telefon ile ulaşıldı.
b. Milletvekilleri ile
24 Milletvekiline e-mail ve fax gönderilerek çağrı yapıldı. 2 milletvekilinin telgrafı dışında bir geri dönüş olmadı.
3. Medya
Yerel basın başta olmak üzere, İzmir’de bürosu olan tüm medya kuruluşlarına e-mail ile ulaşıldı. 3 medya mensubu toplantıya katıldı.
Değerlendiren: Ferda Ülker (İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı)