Yer : Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
Tarih : 09.01.2011
Katılımcılar:
Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1. Adaleti Savunanlar Derneği (Gürcan Onat)
2. Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu (Abdulhakim Daş)
3. Sosyal Demokrasi Vakfı (Güliz Kaptan)
4. Türkiye Barış Meclisi (Faik Akçay)
5. Düşünce Suçuna Karşı Girişim (Şanar Yurdatapan)
6. Bağımsız İletişim Ağı (Erol Önderoğlu)
7. Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği (Cafer Solgun)
8. Güvercinler Meclisi Girişimi (Şahin Candaş)
9. Medya Derneği (Rana Şenol)
10. Göç Edenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Sami Özgen)
Mecliste Grubu Bulunmayan Siyasi Parti ve Hareketler:
Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (Mahmut Sürmeli)
Hak ve Özgürlükler Partisi (Gönül Genç Dabakoğlu)
Özel Konuk
Mahmut Alınak
Katılan Milletvekili: Yok.
Belediye Başkanı:Yok.
Diğer Katılımcılar:
Çeşitli kuruluşlardan ve halktan 6 kişi izleyici katıldı.
Medya:
1.Zaman Gazetesi
2.Anadolu Ajansı
Moderatör: Selin Karakartal (TkMM)
Genel Konu: “İki dillilik, özerklik?”
Yerel Konu: "İstanbul’a göç ve doğurduğu sonuçlar"
Konuşulanlar:
Genel Konu: “İki dillilik, özerklik?”
Mahmut Alınak: Dil yasağını uygulamayı hiçbir vicdan kaldıramaz. Bu neden yasaklanıyor? Kürt kimliğinden sıyrılıp düşününce insan kimliğinle, dindar kimlik vs. hiç biri ile açıklanamaz bu yasaklama. Bunu ancak faşizm ile açıklayabiliriz.
Kürdistan kuracağız diyorlar. Böyle bir şey yok. Kendinizi Kürtlerin yerine koyun. Şark ıslahat planında Mustafa Kemal ve İsmet İnönü imzası var.Kürtler Kürdistan’dan göç ettirilmelidir diyor. Kürtlerin asimile edilmense ilişkin pek çok detay var. Ben Kürdistan derken tedirgin oluyorum. Ama geçmişe baktığımızda Lazistan, Kürdistan milletvekilleri sözleri geçiyor. Sonradan inkar edilmiş. Kürtlerin göç projesi Turgut Özal zamanında hayata geçirilmeye başladı. 1925 tarihli plan 1992’den sonra uygulanmaya başlandı, köyleri yakarak, boşaltmalar ile. Sonra ne oldu? İnsanlar yoksullukları ile kentlere geldiler. Ve Kürdistan’dan göç eden Kürtler Türkiye’nin bir sorunu haline geldiler. Bunun sorumlusu ırkçı, faşist, sömürgeci politikaları uygulayan devlettir, Kürtler değil.
İki dillilik referanduma götürülsün, bunu sonucuna da herkes saygılı olsun.
Abdulhakim Daş (DGD): Kürtler bir halksa, hakları da vardır. Özerklik Kürtlerin en masumane talepleridir. Onların hakkı üzerinde başkalarının söz hakkı olmaması gerekir. Kendi dillerini de konuşmak Kürtlerin hakkıdır. Kendilerine teslim edilmelidir bu hak.
Şahin Candaş (Güvercinler Meclisi Girişimi): Bu ülkede meşru bir anayasa yapamadık. Bu derin yapılanmalar ittihat ve terakkiden itibaren geliyor. Referandum süreci bu anlamda çok önemli.
Tüm Türkiye’de kent meclislerini toplamaya çalışıyoruz. Burada sorunların tarafları bir araya gelecekler. Maddeler belirlenecek ve meclis seçimlere bu maddeler üzerinden katılacak.
Gürcan Onat (ASDER): afamızda bir takım mağaralar oluşturmuşuz, düşüncelerimizi buralara hapsetmişiz. Vehim, tabu, ulus devlet ve silah mağaraları. Bunlardan çıkmalıyız. Birbirimizi pür dikkat dinliyoruz, acaba hassas konulara dokunacak mı diye! Bizi bu hale getirdiler. Bu çok yanlış. Birbirimize ön yargı ile bakmayalım. Anlamaya çalışalım. Kürtlerin insan hak ve hürriyetlerine ilişkin tüm taleplerinin yanındayız. Önce silahlar susmalı. Bu silahlanma nasıl başladı? Altında yine darbeler var. Kenan Evren’in kendisi söyledi; -“Kürtçeyi yasakladım” dedi. Öncelikle darbelerin ve darbeci zihniyetin tamamen bitirilmiş olması gereklidir. Zulmü yapanlar ve yapılan zulümler açığa çıkarılmalı. Zalimler yargılanmalı. Kamuda iki dillilik konusuna gelince; tabelalarda olabilir, ama kurumlarda nasıl uygulanacak bunu bilemiyorum. Uygulanır olabileceğini zannetmiyorum.
Güliz Kaptan (SODEV): Bizler Kurt sorununu biliyoruz anliyoruz yasiyoruz! Cozumu Devletten, askerden cok sivil halktan beklemeliyiz. Mesela ben Izmirliyim. İzmir’de Kürtlere neredeyse düşman gozuyle bakiliyor! Mesela el arabacıları kürttür ve halk onları hiç sevmez. Kürt haindir, kötüdür, pistir, sahtekardır, yalancıdır vs şeklinde düşünüluyor. Önemli olan bu zihniyeti değiştirebilmek. Halklari baristirmak!Yapmamiz gereken budur.
Şanar Yurdatapan (DÜŞÜN): İnsan hakları meselelerinde politikacı gibi düşünmemek lazım. Bu düşünce şekli insanı kısıtlar. Yıllarca yurtdışında yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüğümde müzik yapmaya devam etmeyi planlıyordum, ama İnsan hakları konusunda da bir şeyler yapmak istiyordum. O zamanlar gene ismen biraz biliniyordum, programlara çağırıldığımda hep birilerine danışma ihtiyacı hissederdim. Ne söylemeliyim, ne söylememeliyim, diye. Ama 1995 yılında başlattığımız sivil itaatsizlik ile istediğini söylemenin dayanılmaz hafifliğini hissettim. O zaman şöyle bir şey ile karşılaştım. İnsanlar “Ne yani, herkes istediğini söyleyecek mi?” diye sordular. Cevap tabiî ki, “Evet.” Konuşmaktan ne zarar gelebilir ki! “Bağımsız Kürdistan” da desinler o zaman, diyenler de oldu. Ona da cevap “Evet”. Neden olmasın. Çekoslovakya diye bir ülke vardı. Şimdi Çek Cumhuriyeti ve Slovakya oldular. Ne oldu? Anlaşamadılar ayrıldılar. İyi mi oldu? Bana kalırsa iyi olamamıştır, iki taraf da zayıflamıştır. Ama bana sorulmuyor ki, ayrılan ben değilim. Ayrılmak istediler ve birbirlerini öldürmeden ayrıldılar. Ama Yugoslavya’da ayrılık lafını dile getiren susturulduğu için, kan gövdeyi götürdü. Nasıl beraberlik karşılıklıysa, ayrılma isteğinin de karşılıklı olması gerekir. Ayrılmak istiyorum diyeni susturmak daha büyük sorunlara yol açar. Bu düşünceyi sindirdikten sonra, karşımızdakiyle eşit haklar üzerinde konuştuğumuz zaman bu sorunun çözümü için adım atmış oluruz.
Faik Akçay (Türkiye Barış Meclisi): Özerklik sorunu çok büyük bir Türkiye sorunu. Yalnız doğuda değil, mesela Sinop’un bir köyünün adı değişecek. Bu köyün adı Bakanlar Kurulu kararı ile değiştiriliyor ve Resmi Gazete’de yayınlanıyor. Yine mesela bir köyün sınırı değiştirilecek. Bu da Bakanlar Kurulu kararı ile oluyor. O kadar büyük bir merkezi otorite, merkezi el koyma işi var ki Türkiye’de, kesinlikle olmaması gereken bir şey bu. Yani insanlara hiçbir şekilde gerek doğuda gerekse batıda özgürlük tanımayan bir yönetimle karşı karşıyayız.
Sami Özgen (Göç-Der): Yıllardır Kürt sorununa bir çözüm getirilmedi. Somut bazı adımlar atılmalı. Bir adım atılıyor derken iki adım geri gidiliyor. Bu bir kangrene dönüştü. İnsanlar silahların gölgesinde yaşadılar. İnkar ve imhadır sorun. Bölgede yetmediği gibi, buralarda da çocuklar potansiyel suçlu olarak görüldü/ görülüyor. İnsan haklarına ve evrensel hukuka dayalı olarak bir çözüm üretilmeli. Bugün Kürtlere ise, yarın Ermenilere, Rumlara vb’dir. Kendi sorunumuz gibi görmeliyiz.
Cafer Solgun (Yüzleşme Derneği): Lazlar da Lazca konuşmak isterlerse ne olacak? Onlara da bu hak verilecek tabiî ki. Kimsenin böyle bir kısıtlama hakkı yoktur. Kürtlere yönelik tarihsel bir haksızlık yapılıyor. En örgütlü şekilde Kürtler bu haklarını istiyorlar. Mızrak çuvala sığmıyor. Tüm bu haksızlıkların faturasını hep birlikte ödüyoruz. Mesele resmi ideoloji tezinden kurtulmak ve bu coğrafyada yaşayan herkesin kendi var edebilmesini sağlamaktır.
Bağımsız Kürdistan da istenebilir, federasyon, eyalet sistemi de bir çözüm yöntemidir. İç içe geçmişiz. Tarihi haksızlığı giderecek şekilde bir arada yaşayabileceğimiz bir formül bulunmalı.
Rana Şenol (Medya Derneği): Medya tek taraflı yayın yapıyor. Sorunun bu kadar büyük olmasında en büyük pay da medyanındır.
Abdurrahman Dilipak: Öfkelerimizi büyüterek sorunun çözümüne katkı sağlamayabiliriz. Umutlarımız korkularımızın önünde koşmalı. İki dillilik hangi dil olursa olsun her biçimde eğitimi vb. verilmeli. Sorun entelektüel ve felsefi anlamda çözülmez, siyasetten çözmeye çalışırsak tıkanırız. Adalet olmadan barış olmaz. Barış ve adalet olmadan da özgürlük…
Gönül Genç Dabakoğlu (HAK-PAR): 20 yıldır aynı sorunları konuşuyoruz. Ama umudumuz da var. Uluslar arası bir temel insani hak Kürtler içinde olmalı. Anadilde eğitim tanınmalı. Kürtçe düşünüp, Türkçe ifade etmek gerçekten zor. Kürtçe, Türkçenin yanı sıra eğitim dili olarak da kullanılmalı. Kamusal alanda da Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde kullanılmalı. Anadilde eğitim güvenceye alınmalı. Diyalog ortamında tartışılmalı her şey. Federasyon zaten programımızda var. Hak eşitliğine dayalı bir federalizmi savunuyoruz.
Mahmut Sürmeli (DÖH): Kuruluşundan itibaren ırkçı, şoven ve tekçi bir zihniyet var. Sorunlar bu yüzden çözülmüyor. Askeri vesayetçi zihniyet dolayısıyla dilini her türlü özgürce kullanamayan bir ulus varlığını sürdüremez. Bu sadece Kürtler değil, Türkiye bir çok ulusunu yok etmiş bir devlet, ama Kürtler üzerinde bunu yapamıyor. Kürt ulusal hareketinin varlığı sebebiyle demokratik özerklikte bizim ne istediğimizden öte Kürtlerin ne istediği önemlidir. Bizlere düşen bu istem ne olursa ona destek vermektir. Farklı şeyleri önerenler olabilir. Demokratik özerklik sadece Kürtlerin özgürlüğü temelinde değil, tüm Türkiye’de demokratikleşmesi temelinde algılıyor.
Yerel Konu: "İstanbul’a göç ve doğurduğu sonuçlar"
Abdulhakim Daş (DGD): Türkiye’de çoğunlukla yaşanan göçler zorunlu göçler olmuştur. Aileler bile dağıtılmış. Özerklik 12 eylül sonrası gelişen Kürt özgürlük hareketi dinamiğini yok etme çabası da vardır devletin. Göç de zorunlu bir asimilasyon politikası olarak zorlandı, genişletildi. Ama palnlar boşa çıktı. Kürtler bir araya gelip örgütlendiler. Devlet amacına ulaşamadı. Tüm Türkiye’nin sorunu haline geldi. Kürt sorunu ve demokratikleşme iç içe girdi.
Sami Özgen (Göç-Der): En can acıtıcısı zorunlu göçtür. İnsanlar iradesi dışında ait oldukları yerlerden koparıldılar.
Göç edenlere yer, yurt vs. verilirdi. Zorunlu göçe maruz bırakılan Kürtlere böyle bir şey yapılamadı. Devlet PKK’ye karşı sivil halkı yanına çekmek istedi. Baskılara boyun eğmeyen ve canlarını kurtarmak isteyen insanlar da köylerinden çıktılar. İlk başta nereye gideceklerini bile bilmiyorlardı. Ekonomik sıkıntılar metropollere yönlendirilmelerini sağladı. Çadırlarda, kalabalık evlerde yaşadılar. Çocuklar eğitimsiz kaldılar. Potansiyel suçlu olarak görüldüler. Dışlandılar. Geri dönüş için devletin somut adımlar atması, zararlarının tespitinin doğru yapılması gerekir.
Gürcan Onat (ASDER): zorunlu göç insanlık suçudur. Köyüne dönmek isteyenler için devlet altyapısını hazırlayarak bunu gerçekleştirmeli.İstanbul’da sadece Kürtler yok (göç yolu ile gelen). Sorun ekonomik açıdan da ele alındığında Türkiye’nin her yerinden İstanbul’a göç oldu/oluyor.
Şahin Candaş (Güvercinler Meclisi Girişimi): Çözümü devletten beklemek yerine öncelikle bizlerde. Mesela bir veri bankası oluşturulmalı. Dönmek yada kalmak isteyenlerin beyanları alınmalı, bunların nasıl gerçekleşeceğini planlamak gerekir.
Gönül Genç Dabakoğlu (HAK-PAR): Göç, asimilasyon politikalarının ve savaşın bir sonucudur. Yaşayanlar da ciddi travmalara yol açmıştır. Göç, hala yaşanıyor. Sosyal birliktelik halklar arasında kentlerde tam olarak gerçekleşmiyor. Mesela Kürtler kimliklerini saklamaya devam ediyor. Kimliksiz yoksul bireyler olarak yaşamak zorunda kaldılar. Göçe ilişkin özel bir çalışma yapılmalı. Yerel yönetimlerce işbirliği ile insani bir çevre, fiziksel ve ruhsal sağlıksızlıklara yönelik sağlık projesi, anne ve çocuk sağlığı hakkında önlemler alınmalıdır.
Mahmut Sürmeli (DÖH): Ekonomik – sosyal yaşam ve zorunlu göç olarak iki çeşit göç vardır. Zorunlu göç son 25-30 yıldır inkar ve imha ile uygulandı devlet tarafından, ama başarısız oldular. İstanbul’un çoğu alanı Kürdistanlaştı. Hırsızlık vs. olunca Kürtler geldi böyle oldu, deniliyor. Yani ırkçılık ve şovenizm buralardan güçleniyor. Bize en çok düşen görev, buradaki ırkçılığın çöreklenmesine izin vermemek. Linç kültürünün varlığını da unutmamalıyız.
Gürcan Onat (ASDER): Bu ırkçı ve şovenist dalga Türkiye için çok tehlikeli. Ama burada Kürtlere de çok büyük görev düşüyor. Aşırı Kürtçülük Türkçülüğün yani ırkçılığın buradan beslenmesini sağlıyor.
Sami Özgen (Göç-Der): Koruculuk sistemi olduğu müddetçe göç konusunda çözüm sağlanamaz. Toprak reformu, kadastro meselesi var. Devlet, yasa çıkarıldı, zararları ödedik, diyor. Ama biliyoruz ki, yasa bölgeden AİHM’ne giden bir çok dosya sebebiyle Avrupa’nın dayatması ile oldu. Zarar- ziyan tespiti yapılırken STK’lar da uzmanlar da yok. Hala polis memurları bulunuyor bunlar tespit edilirken. Bir başka nokta ise, insanlar korkup zarar- ziyan tespiti için başvuramıyor. Geri gidebilmeleri için can güvenliği yok. Can güvenliği sağlandıktan sonra ekonomik- kültürel- sosyal altyapı sağlanmalı. Buradaki yerel yönetimler kürt sorununa bağlı olduğu için göçle ilgili yapılanlara destek de sunmuyorlar.
Mahmut Alınak: Türk halkının ikna edilmesi lazım. Biz generalleri padişah gibi algılarız. Kürdistan tarihi bir gerçeklik. Kürt olmasaydım, Kürtçü olurdum. Türk halkının prangasıdır kürt sorunu.
Türk halkı da mutsuz. Onlar da eziliyor, sömürülüyor. Onların ulusal bir sorunu yok. Türk emekçi buna rağmen mutsuzsa, demek ki dil ve kültür hakkı yetmiyor. Bu da tedirgin ediyor. Anayasaya Türkiye Türklerden de Kürtlerden de oluşur koydular. Ama Türk emekçisi devleti yönetme konusunda söz hakkına sahip değilse, Kürtlerin bu kıstırıldıkları kapan devam edecek.
Dil ve eğitim vb. hakları verildiğinde, Kürtlerin söz ve karar sahibi oldukları bir halk iktidarının kurulması meselesi kalır geriye.
50 yıl ileriye bakıyorum. Hudutlar kalkacak. Dünya bir aileye dönecek. Türkiye ve o coğrafyada yaşayan tüm halklar cumhuriyetler birliği oluşturacak. Birliğimizin çimentosu da budur. Cumhuriyetler Birliği! Halkları boğazlayan bir Cumhuriyet değil….
Değerlendirme:
İletişim:
Sivil toplum ile
Genel ve Yerel konuda konu ile ilgili çalışma alanı olan 60- 70 arası sivil toplum örgütü ve meslek odaları toplantıya çağrıldı.
Milletvekilleri ile
Her parti için çağrıda bulunuldu.
Medya ile
Tüm medya kuruluşlarına mail yoluyla haber verildi.
Sonuçlar:
Değerlendiren: Selin Karakartal