Yer: Kadıköy Belediyesi Brifing Salonu
Tarih: 7 Şubat 2010
Katılımcılar:
a. Hak ve Politika Temelli STK’lar
1. Adaleti Savunanlar Derneği (Gürcan Onat)
2. Genç Siviller (Ragıp Soylu)
3. Helsinki Yurttaşlar Derneği (Hale Akay)
4. Sosyal Demokrasi Vakfı (Güliz Kaptan)
5. Türkiye Barış Meclisi / Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu (Abdulhakim Daş)
6. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (Serkan Yolaçan)
b. Basın STK’ları
1. Bağımsız İletişim Ağı (Tolga Korkut)
c. Hukuk STK’ları
1. Hukukçular Derneği (Kamil Uğur Yaralı)
2.Uluslararası Hukukçular Birliği / Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (Necati Ceylan)
d. Partiler / Girişimler (Parlamentoda grubu bulunmayan)
1. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (Volkan Akyıldırım)
2. Hak ve Özgürlükler Partisi (Azad Sağnıç)
3. Liberal Demokrat Parti (Serdar Aktan)
4. Saadet Partisi (Mehmet Bekaroğlu)
5. Yeni Sol (Adnan Genç)
6. Yeşiller Partisi (Serkan Köybaşı)
e. Özel Konuk
Mehmet Baransu (Taraf Gazetesi)
Katılan Milletvekilleri:
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi)
Belediye Başkanları:
Selami Öztürk (Kadıköy Belediye Başkanı)
Mesaj Yollayanlar:
BDP İstanbul Milletvekilleri mazeret bildirdiler.
Moderatör: Ahu Tanrıkulu
Diğer Katılımcılar:
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 87 izleyici/gözlemci katıldı.
Medya:
1. Gazete Kadıköy
2. Zaman Gazetesi
Konu:
1. Askeri Vesayet – Sivil Vesayet ve Anayasa
Konuşulanlar:
Mehmet Baransu (Taraf Gazetesi): Oturumun konusu askeri ve sivil vesayet ancak bunun eksik olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de yargı ve medya vesayeti de var. Balyoz Darbe Planını hazırlayan Çetin Doğan, 2003 yılında emrindeki birliklere çektiği bir faksta, sivil vesayetten söz ediyor. Örnek olarak da Hitler'in iktidara gelişini gösteriyor. Doğan'ın emriyle bu iddia internet sitelerine yayılıyor. Aynı söylem yıllar sonra "Tophaneli" Nuray Mert tarafından seslendiriliyor. Üstelik de "Bu söylemi ilk kez ben ortaya attım" komikliğiyle. Türkiye'de eğer sivil bir vesayet varsa biz dört yılda bir seçimle bunu değiştirebiliriz. Peki askeri ve yargısal vesayeti nasıl değiştireceğiz? Kim bu vesayeti değiştirecek? Askerin elinde silah, yargının elinde darbecilerin hazırladığı hukuk var. Biri silahıyla diğeri verdiği kararlarla vesayetini sürdürüyor. Balyoz darbe planı haberini yaptıktan sonra Emasya kaldırıldı. AKP ve F. Gülen'i bitirme planı haberimden sora askerlerin sivil mahkemede yargılanmasıyla ilgili değişiklik yapıldı. Gerçi Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ama… Biz yeni sivil bir Anayasa yapmak için neyi bekliyoruz. Balyozdan daha büyük hangi planı ortaya çıkarmam gerekiyor ki, Anayasa'daki askeri vesayet kanunları değiştirilsin. Ben "Umarım torunum demokratik bir Türkiye'de yaşar" cümlesinden bıktım. Ben demokratik bir ülkede yaşamak istiyorum. Zamanı daralttım. Ve Türkiye'de artık daraltıyor. Türkiye'nin önündeki en büyük engelin asker, yargı ve kullanışlı medya olduğu artık gün gibi ortada. Bu üç vesayetten ve onların temsilcilerinden kur-tu-la-ca-ğız.
Necati Ceylan (Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı / Uluslar arası Hukukçular Birliği): Ben bürokratik vesayetten de bahsetmek istiyorum. Anayasayı, bizzat Anayasa Mahkemesi ihlal ediyor. Anayasa de yürütmeyi durdurma diye bir madde yok, gerekçesiz karar açıklanır diye bir usul yok. Ama tam tersi yapılıyor. Yargı vesayeti çok önemli. İslami Harekât davasında yayınlanmamış bir dergi dava dosyasının içerisine konuldu. Bütün Yargıtay üyeleri Genelkurmay’ın brifinglerine katılıp karar verdiler. Sadece askeri vesayet değil, yargı ve bürokratik vesayet de kaldırılmalıdır. Uluslar arası sözleşmelere uygun, temel hak ve özgürlüklere saygılı bir Anayasa oluşturulmalıdır.
Kamil Uğur Yaralı (Hukukçular Derneği): Türkiye’de çeşitli vesayetler yok. Tek vesayet var: Bürokratik vesayet. Yargı veya askeri vesayet bunun farklı görünümü ve uzantılarıdır. Osmanlı’ da iki sınıf vardı; yönetenler ve yönetilenler. Biz Osmanlı’dan farklı olarak sadece padişahı kaldırdık. Ülkemizdeki parti yelpazesi de hep bu ikili sınıfsal yapıya göre şekillenmiştir. Ama toplum artık bürokrasi tarafından değil, kendi içinden çıkan insanlar tarafından yönetilmek istiyor. Ortaya saçılan belgelere, planlara baktığımızda farklı kesimlerdeki yapılanmaların bürokratik vesayeti devam ettirme ortak paydasında birleştiğini görürüz. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olmadan anayasadaki kuvvetler ayrılığı ilkesinin manası yoktur. Değişim ve problemlerin altından kalkmak için ortak paydayı bulmalıyız. Ancak bazı kesimler, ikircikli davranıyor. Örneğin “darbeye karşıyız ama 61 anayasası çok iyi diyorlar” İnsanlar darbelere karşı ama sonuçlarına değil. Örneğin; katsayı, başörtüsü vs…darbe dönemi adaletsizlikleri veya yasaklarıdır. Toplumun bir kesimi ise sivil vesayete doğru gidiyoruz diyor. Bir avukat arkadaşım bana “Şeriat geleceğine darbe olsun” dedi. Bu sözü edenlerin başında gelen İ.Selçuk “artık şeriat gelmez” dedi, Türk toplumu rahat olsun. Onlar değil mi şeriat korkusunu ortaya çıkaranlar? İnsanlar 12 Eylül sonrasını, Sivas olaylarını, çetelerin varlığını unutmasın. Toplumu ayrıştırmak için bir sürü olay çıkarıldı. Sivil toplumun yeni anayasa sürecini kışkırtması, halka anlatması ve bürokrasi tarafından baskılanan, yargısal kuşatma altında olan partilerin anayasaya sahip çıkmasına ön ayak olması gerekli ve önemlidir.
Gürcan Onat (Adaleti Savunanlar Derneği): ASDER emekli askerlerden oluşan bir hak arama örgütü. Ben de emekli bir subayım. Sayın Başbuğ’un dediği gibi, ülkemizde darbeler gerçekten bitti. Darbelerin üçayağı vardır. 1.Hukuki dayanak, mevcut yasalar 2.Kadrolaşma, tasfiyeler. 3.Ortamın hazırlanması, iç karışıklık. Darbe yapmak için yeterli yasal dayanak hukukçular tarafından çok işlendi, vardır. Ortamın hazırlanması. Ergenekon davası bununla alakalıdır. Yargıya yansıdığı için bu konuda da konuşmak gerekmiyor. Ben kadrolaşma üzerine durmak istiyorum. Malumunuz, 28 Şubat post modern darbesinin öncesinden itibaren, binlerce insan Silahlı Kuvvetlerden Y.A.Ş. kararlarıyla resen emekli edildi. Bir o kadar da kendi isteğiyle emekliye ayrılmak zorunda bırakıldı. İşte bu bir tasfiye hareketidir. T.S.K.leri içinde kadrolaşmak isteyen darbeci zihniyetin kendilerine engel olabileceğine inandıkları askerleri bünyeden uzaklaştırma operasyonlarıdır. Bu insanlar, yargılanmadan gönderildiler. Bu insanlar yargılanmak istiyorlar ama yargılanamıyorlar. Bu insanlar yargılanmalıdır. Eğer suç işledikleri yargılanma neticesinde ispatlanırsa gereken yapılır. T.S.K. lerin içindeki yapılanma da açığa çıkartılmalıdır. Artık asker rejimi koruma refleksinden vazgeçmelidir. Çünkü bu vatan sadece askerlerin değil, bu topraklarda yaşayan milletindir. Rejime sahip çıkılacak ise millet sahip çıkar. Asker, dış düşmana karşı sınırlarımızı korumakla mükelleftir. Tabi, bunu meclisteki muhalefet partileri de içine sindirmeli, bir takım medya da içine sindirmeli, iktidarı yıpratmak adına askeri kışkırtılmamalıdır. Artık günümüzde darbeler bitmiştir ama darbe söylentisi ile iktidarı kendi isteği doğrultusunda yönlendirme bitmemiştir.
Abdulhakim Daş (Türkiye Barış Meclisi / Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu): Şu arkanızdaki tabloda Anayasa’nın giriş kısmına baktığımızda Anayasa’nın hazırlanış mantığını görebilmekteyiz. Ahmet Altan’ın bir zamanlar yazdığı gibi ATAKÜRT mantığına bunu çevirdiğimizde Türkiye’de nelerin olabileceğini tahmin dahi etmek istemem. Bunun için Türkiye’de yapılan Anayasaları anlayabilmek için Türkiye’nin kuruluş yıllarına gidilmelidir. Anayasanın inşa edildiği mantığı anlamak gereklidir. Anayasayı oluşturan mantık değiştirilmelidir. Bir Türk kendini Arap’ın, Ermeni’nin, Rum’un, Çerkez’in ve Kürd’un yerine, bir Sünni kendini Alevi’nin, Yahudi’nin, Süryani’nin Yezidi’nin yerine koymadıkça yapılan tüm anayasalar yerini bulamaz. Taraf Gazetesi’ni ortaya çıkardıkları gerçekler için tebrik ediyoruz. 12 Eylül darbesinin de öncesinde Maraş ve Çorum katliamları gibi olaylarla zemini oluşturulmuştur. Bu gün de plan dahi olsa ortaya çıkan benzer şeyler, nereye varılmak istendiğini ortaya koyuyor. Bu planlar çerçevesinde toplum içerisine ekilen düşmanlık tohumlarının nereye varacağını tahmin edebiliyoruz. ’80 askeri darbesinin planlarını bilmiyoruz. ’92-’98 Yılları arasında özellikle Kürtlerin yaşadığı bölgede vuku bulan 17.500 faili meçhulün hangi planlar sonucu olduğunu bilmiyoruz. ’28 Şubat’ta ne olduğunu bilmiyoruz. Türkiye geçmişi ile yüzleşmediği sürece tehlikelerin devam edeceği kanaatindeyim.
Tolga Korkut (Bağımsız İletişim Ağı – BİANET): Herkes medyaya değiniyor. Peki biz gazetecileri militarizme karşı nasıl özgürleştiririz? Gazetecilerin yargılanması, özellikle Genel Kurmay Başkanlığı’ndan gelen suç duyuruları halen önümüzde durmaktadır, bunların arkasında çok ciddi bir ifade özgürlüğü problemi var. Ceza Kanunu ve TMY’ nin en az 15 maddesi ile ilgili iktidarın en ufak bir girişimde bulunduğunu görmedik. Meclisin önünde bir görev olarak duruyorlar. Türkiye’de vicdani ret hakkı tanınmalıdır. Herkesin asker olmama hakkı olmalıdır. Bu, gazetecilere de askerlikten soğutma suçu olarak geri dönebiliyor. Gazetecilerin hem ordu hem de sermaye ile olan “işadamlığı” ilişkileri gözden kaçırılmamalıdır. Asker bir millet olarak Türk milleti algısı sorgulanmalı. Gazeteciler militer dilden arındırılmalıdır. Gazeteciler kendi öz örgütleri ile çalışmalıdır. Gazetecilerin emek özgürlüğü onların ifade özgürlüğünü de yansıtır. Örgütlenme özgürlüğü olmalıdır. Odağımızda sadece asker yok. Polis de var. PVSK’yı bu hükümet çıkardı. Siyasi partiler yasası liderlik sultası yaratıyor. Valilerin olağanüstü geniş yetkileri ise mutlaka sınırlandırılmalı.
Serkan Yolaçan (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı): Askeri vesayeti Türkiye tarihinde olgusal olarak görüyoruz. Ama sivil vesayet kavramı yeni bir kavram. Bunun çok iyi tanımlanması lazım. O nedenle AK Parti’nin hangi eylemleri bundan önceki partilerden farklıdır ki bu kavram gündeme gelmektedir? Bu husus netleşmelidir. Var mı yok mu tartışması için değil, tartışmanın selameti açısından bunu söylüyorum. AK Parti’yi çok abartmamalıyız. Nihayetinde formel bir siyaset alanının aktörüdür. Böyle bir siyasi partiler yasası ve medya düzeneği olduğu sürece bu formel siyaset alanından kendiliğinden ciddi değişiklikler de bekleyemeyiz. AK Parti’yi abartmamak lazım ama önemsemek lazım çünkü muhatap kabul edebileceğimiz, baskı uygulayabileceğimiz, iteleyebileceğimiz bir taşıyıcı. Toplumsal talep kendiliğinden oluşmaz, bu sürekli bir çatışma, müzakere sürecidir. Önümüzdeki seçim dönemini anayasa kampanyasına çevirmek sivil toplum bileşenlerinin başlıca siyasi görevidir. Anayasa tartışmasının toplumsallaşması için öncelikle sivil toplum örgütlerinin yasal okuryazarlığı ciddiye almaları gerekmekte ve bu okuryazarlığı topluma yaymanın yollarını da aramalıdır. Siyasi alanın genişletilmesinin somut yollarından birisi budur.
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): ‘Türk milli menfaatleri’ ‘manevi değerler’ gibi kavramlar anayasamızda olduğu gibi her kurumun kuruluş amaç ve görevlerinin tanımında da var.Bu kavramların içini farklı kurumlar/kişiler farklı farklı doldurmakta bu da zeminde anlaşmayı zorlaştırmaktadır.Bu kavramların ne anlattığı konusunda milli bir mutabakat oluşturulmalıdır.
Ben sivil hayattan,sivil toplumdan geliyorum. Her sorunu kanunla çözeceğimizi düşünmek yanlış olur.Toplumsal değerleri göz ardı edemeyiz.Vesayeti duygusal bir şiddet olarak hissedersiniz.Devletin bazı kurumlarının tutum ve davranışlarını eleştirdiğinizde ‘oralara golge düşürmeyelim’diye bir dil kullanılır.TBMM ne ise sınırsız bir saldırı mevcuttur.Bizler vesayete yatkın yetiştirildik. Vesayetin olmamasını değil kimde olmasını tartışırız satır aralarında. Kurumlardan sızan haberlerde,esasından çok kimin sızdırdığı ile ilgilenmek bu nedenledir. Hastanesi, hapishanesi, pastanesi mahkemesi milletten ayrı olarak yaşayanları meclis çatısı altına taşıyarak siyaseti geliştiremeyiz.
Selami Öztürk (Kadıköy Belediye Başkanı): TBMM’den başlamadan hiçbir kurumun vesayeti tartışılamaz. Her yerde vesayet var ama en büyük vesayet TBMM’de var. Bugün TBMM, bugün 4 tane liderin müritlerinden oluşuyor. Halk zaten seçilmiş milletvekilini oyluyor. Örneğin yargıyı tartışıyoruz. Öncelikle bu vesayet ortamı kalksa, TBMM özgür milletvekillerinden oluşabilse, yani yargıdaki siyasetin eli çekilebilse yargı bağımsız hale gelebilir. Bağımsız yargı herkesin tek bir yargı tarafından yargılanmasını sağlar. Ben ’80 öncesinde siyaset yapıyordum. O zaman önseçim vardı. Ön seçim, lider sultasını önemli ölçüde ortadan kaldırıyordu.
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): TBMM’nin yanında sendikalar, sivil toplum, basın/yayın kurumları vb. nerde ise bütün kurumlar siyaset yapıyor. İşsiz kalma korkusu kalemlerin özgürleşmesini engelliyor. Düşüncelerde/yazarlarda özgürlük sendikalaşmakla olur. Yargı üzerine mafyanın, kiralanmış kalemlerin baskısı olduğu kanaati çok yaygın.
Azad Sağnıç (Hak ve Özgürlükler Partisi): Öncelikle tüm konukları anadilim olan Kürtçe ile selamlamak istiyorum. 80 yıldır Kürtlere yapılan her türlü baskı tüm vesayetlerin kaynağıdır. Bu ülkede Kürt sorunu çözülmedikçe vesayet sona ermez. Meseleyi doğru ortaya koymalıyız, ordu, Kürtlere yönelik bir yapılanma içerisinde. Eğer Kürt sorunu olmasa idi ordu bu kadar iç tehditten bahsedemez ve 17500 faili meçhul olmaz idi. Biz Kürtler anayasanın değişmesini ve Kürtlerin de burada yer almasını istiyoruz. Biz bu ülkede kardeş olmak istemiyoruz, ortaklık ilişkisi istiyoruz. Hak-Par olarak Kürtlerin de içinde olduğu federal çözümü öneriyoruz. Herkes, her renk bu federal sistemde kendisini ifade edebilmelidir. Ve ülkenin yönetimine katkı sunmalıdır. Anayasaların değişmemesinin nedeni de mevcut duruma Kürt meselesinin çözüm noktasında getireceği sıkıntılardır. Kürtlerin sadece anadil sorunu yoktur. Kürtlerin özgürleşme sorunu vardır.
Mehmet Bekaroğlu (Saadet Partisi): Geçenlerde Genelkurmay Başkanı ‘Hükümetlerin seçimle gelip gitmesini istiyoruz’ dedi. Ancak demokrasi sadece bu değildir, halkın denetleyeceği mekanizmalar da olmalıdır. Türkiye’de 30 yaşında olan herkes askeri vesayet sistemini biliyor. Bizler, Anayasa Mahkemesi’ni kurum olarak sorun haline getirmiyoruz. Benim istediğimi reddedince sorun oluyor, istemediğimi reddedince sorun olmuyor. Sadece kararlarını tartışıyoruz. Cumhurbaşkanlığı’nın yetkilerini tartışmıyoruz. YÖK’ü ortadan kaldırmak yerine onu ele geçirmeye çalışıyoruz. Bunlar herkes için geçerli maalesef. En yönetime gelirsem ‘Her şeyi düzeltirim’ demek yerine iyi işleyen bir mekanizma kurmanız lazım. Vesayeti önleyecek mekanizmaları kurmanız lazım. “Benim diktam”, “onun diktası” sözleri değişmedikçe sorun çözülemez. Sükûnetimizi korumak zorundayız, gerginlik iyi değil, herkese konuşma hakkı verilmedir. Sivil-asker ayrımı yapılmaksızın vesayet tümden kaldırılmalıdır. Sadece seçim yeterli değil, halkın denetim kanalları yaratılmalıdır. Anayasayı da bütünüyle değiştirmek gereklidir.
Volkan Akyıldırım (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi): Sivil vesayet kavramı bugün darbecilerin yargılanmasını istemeyen güçlerin ileri sürdüğü bir yalandır bize göre. Türkiye’deki şeriat tehlikesi yalanının bir değişik versiyonu budur. Türkiye’de vesayetin tek kaynağı TSK’dır. Bize göre “askeri vesayet” naif bir kavram, Türkiye’de örtülü bir askeri diktatörlük vardır. 4 darbe olmuştur ve bu da halka büyük ihanettir. Demokratikleşme için öncelikle darbecileri yargılamamız gerekiyor. Hrant Dink’in öldürülmesi, Zirve Yayınevi katliamı, Cumhuriyet mitingleri tüm yaşananların arkasında asker vardır. Bunların meclisteki uzantıları Baykal ve Bahçeli, CHP ve MHP’dir. Atanmışların seçilmişler üzerindeki baskısının ordu aracılığıyla olduğunu görmezseniz edeceğiniz laflar süslü laflar olur. Türkiye’de tartışmanın gerçek odağı askeriyedir, TÜSİAD bütün darbeleri destekler. Bunun için sorumlular yargılanmalıdır. İlker Başbuğ elini masaya vurmak yerine halktan özür dilemeli ve kışlaya geri dönmelidir. Korkakça davranan meclisi suçlamak kolay. Biz onları iyi anlıyoruz çünkü darağaçları var. Demokratik eylemlerimiz ve kitlesel reflekslerimizle hareket etmeliyiz. Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu’nu da bu sebeple kurduk.
Adnan Genç (Yeni Sol): Yıllardır siyaset ve sivil toplumun örgütlü hayatıyla uğraşmaktayım. Kendi öznel tarihimde yaşadığım 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat vs. hepsinde gördüm ki; tüm darbelerde ve darbe girişimlerinde tüm ceremeyi biz solcular çektik. Sivil toplum buna arkasını döndü, bizim yaşadıklarımızı görmemezlikten geldi. Hürriyet’in logosunda hala “Türkiye Türklerindir” yazıyor. Peki, bu memleket Hemşinli’nin, Kürt’ün, Laz’ın, Ermeni’nin, Arap’ın olmuyor mu?
Serdar Aktan (Liberal Demokrat Parti): Tek gerçek bizim gerçeğimiz değildir. Karşımızdakilere yapacağımız en büyük haksızlık kendi haklılığımıza gereğinden fazla inanmamızdır. Demokrasi sadece kendimiz için özgürlük istemek değildir. Kendisinden olmayan için özgürlük istemektir. Siyasette, iktidara gelen çok güçlü bir konum elde ediyor. Ancak liberal demokraside herkese kendini var edeceği özel alanlar yaratılır ve bu alanlar anayasa ile korunur. Türkiye’de iktidarı ele geçiren her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Sağ veya sol, asker kışlaya gittiği takdirde insanlara hayatlarında ne değişeceğini anlatabilmelidir. Çağdaş demokrasi, ahlak ve erdemi de içermelidir. İktidara gelenin yetkisinin sınırları çizilmelidir. Türkiye’de hukuk sistemi siyasi ve adli olarak ikiye ayrılmıştır. Rejimle ihtilafa düşmeyen tüm anlaşmazlıklar devlet tarafından hoşgörülü olarak cezalandırılmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki dengeyi sağlayacak mekanizmalar yaratılmalıdır.
Serkan Köybaşı (Yeşiller Partisi): Bizim bakış açımız, özgürlükler tarafından. Özgürlüklerin kısıtlandığı her yerde bir çeşit vesayet vardır. Ordu, başbakanlığa bağlı bir kurumdur. Bir askeri kurum herhangi bir şeyin vasisi olamaz. Sivil vesayet tanımındaki kavramlar ise yan yana gelebilir. Örneğin eşcinseller veya vicdani retçiler halen baskı görmektedir. Bu kesimler açılımlara dahil edilmiyorlar. Eğer siz özgürlüğü sınırlanan bir bireyseniz üzerinizdeki vesayetin kim tarafından uygulandığı önemli değildir. Vesayet sisteminin engellenmesinin yolu Türkiye için yeni bir anayasadır, buda vasi kabul etmeyen şekilde olmalıdır. Biz Güney Afrika modelini öneriyoruz, demokratik bir anayasa modeli bu. Halkın kendisinin anayasayı yazması sağlanmalıdır. Süreç ne kadar uzun olursa olsun halkın her kesiminin anayasanın yapımına katılmasına imkân sağlanmalıdır. Bu mümkündür.
Güliz Kaptan (Sosyal Demokrasi Vakfı): Ülkemizde siyasetin modernleşmesi İttihat ve Terakki ile başlamıştır. Yaslandığı yer ise merkeziyetçi, yarı askeri elitist aydınlardır. Türk siyaseti halen aynı mantığa dayanmaktadır. Sivil darbe sözünü doğru bulmuyorum. Sivil darbeden söz açmak bile vahimdir. Bugün yaşadıklarımız AKP dönemine rastladığı için bu AKP için büyük bir şans oldu. AB'nin de bu konudaki ısrarı da AKP'nin şansını arttırıyor.
Mehmet Bekaroğlu (Saadet Partisi): AKP bir türlü anayasayı tümden değiştiremedi. YÖK’le ilgili madde duruyor. Anayasa Mahkemesi öyle bir karar aldı ki, Anayasa değişikliği neredeyse imkânsız hale geldi. AKP niçin anayasa değişikliğini rafa kaldırdı, ne zaman değişecek, nasıl bir takvim var?
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): İstişaresiz, elbirliği yapmayan farklı düşüncelere açık olmayan iktidar zulüm haline gelir. Anayasa mutabakatla yapılmalı diyenler, mutabakat için kurulan komisyonlara üye vermiyorlar. Uzlaşman için önce masaya oturacaksın. Hızlı gündem değişikliği anayasa tartışmalarını gölgede bırakabiliyor. Bu hiç konuşulmayacağı anlamı taşımıyor.
Tolga Korkut (Bağımsız İletişim Ağı – BİANET): Üç konuda kişisel görüşünüzü soruyorum. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi nasıl değişmeli? Genelkurmay Başkanlığı’nın, Savunma Bakanlığı’na bağlanması ve Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması.
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): Siyaset çok da rasyonel yapılan bır durum değildir. İhtilal hükümetlerinden farklı olarak seçimle gelen hükümetler mevcut hukuk sistemi içinde adımlarını atar. Biz de öyle yapıyoruz. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ ni görmedim. Bilgi sahibi değilim. Bence 15. madde de dahil anayasanın tümü mutabakatla değiştirilmelidir.
Hale Akay (Helsinki Yurttaşlar Derneği): Milli Savunma Komisyonu’nda tutanak tutulmaması konusunda ne düşünüyorsunuz? Bütçede diğer kurumların aksine Milli Savunma Bakanlığı bütçesine ilişkin ayrıntılar bulunmaz. Bu bütçenin gerektiği şekilde detaylandırılması konusunda adım atmayı düşünür müsünüz? Ufuk Uras’ın Meclis’te darbe girişimleri hakkında araştırma komisyonu kurulması önerisine imza verdiniz mi? Meclis’te bu girişimlerin şimdiye kadar ele alınmaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Şemdinli raporunun tamamı yayınlanmadı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): Komisyonlarda istenirse tutanak tutulur diye biliyorum, ama sorduğunuzu bilmiyorum. Kamu bankasında bir memurun bildiği bir konu, denetim sırasında ticari sır olarak karşınıza çıkıyor. Devlet sırrı, ticari sırrı kavramları netleşmeden kurulacak araştırma komisyonları istenilen sonuca ulaşamaz. Ama Sayıştay denetiminin sınırlarının geliştirilmesi çoğu kaygıyı giderebilir.
Abdulhakim Daş (Türkiye Barış Meclisi / Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu): AK Parti 2003 yılından bu yana demokratikleşme konusunda önemli adımlar attı. Fakat 2005’ten sonra Türkiye’de olumsuz yönde atmosfer değişti. 2009’da yeni bir yumuşama yaşandı. Bu yumuşama da aynı şekilde yerini tam zıddı bir duruma bıraktı. AK Parti’nin demokratikleşme konusundaki zikzaklarının nedenlerini açıklar mısınız? Bazı konularda yapılan değişiklikler Anayasa Mahkemesi’ne takılmakta. Ama iktidarın yapabileceği Siyasi Partiler Yasası ve baraj konusunda değişiklik niçin yapılmıyor? Lider sultasını kaybetmek mi istemiyor?
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): Biz bu memlekette baskıya karşı, ırkçılığa karşı mücadele başlattık. Ben demokratik açılımı, bu ülkede, bu bayrak altındaki herkesin hak ve özgürlüklere sahip olması olarak algılıyorum. %10 barajını biz getirmedik. Sorduklarınızın hepsi bir süreçtir. %10 barajı benim için uygundur. Çünkü bu milletin koalisyon hükümetleriyle kaybedecek yılları yoktur.
İzleyici: Birkaç darbe planı gördük. Bunu hazırlayanlar Anayasanın geçici 15. maddesi sayesinde kendilerini risk altında görmüyorlar. Anayasanın geçici 15. maddesini kaldırmak konusunda bir gündeminiz niçin yok? Bunun için uzlaşma aramanıza gerek de yok, yeterli çoğunluğa sahipsiniz. CHP ve MHP’yi de iyi bir sınava sokmuş olursunuz.
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): Şu anda bu konu hakkında bilgi sahibi değilim.
Avi Haligua (Uluslar arası Af Örgütü): Çalışma alanınızla ilgili bir soru soracağım. TMK mağduru çocuklarla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz, düşünceniz nedir?
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): Son bir ayda 4 şehirde çocuk cezaevlerini geziyorum. Çocuklar suç ve terör örgütleri tarafından acımasızca kullanılıyor. Çocuklar içerde bir militan olarak yetiştiriliyor. Aileleri ve çocukların kendileri devamlı baskı, tehdit altındalar. Yargı çocukları yargılamada daha hassas ve dikkatli olmalı, yasayı ruhuna uygun uygulamalıdır. Yargıdan beklentimiz çocuğun yeni bir baskı ve tehdite muhatap olmayacak şekilde denetimli serbestlik yoluyla düşürüldüğü zor durumdan kurtarılmasını sağlamasıdır.
İzleyici: Çocuklara bu cezaları çektirerek sorunu çözebiliyor muyuz?
Halide İncekara (Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili): Hayır. Ceza çözüm değil. Çocuklar ceza yolu ile kazanılamaz. Eğer yasalar ruhuna uygun uygulanırsa çocuk lehine farklı kararlar alınabildiğini görüyoruz.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
Konuşulan konu ile ilişkili olan sivil toplum kurumları toplantıya çağrıldı. Çağırılan hak ve politika temelli STK’lar, basın ve hukuk STK’larından toplantıya katılacağını söyleyenlerden 5 tanesi katılım sağlayamadı.
b. Milletvekilleri ile
Toplantıya sadece AK Parti Milletvekili katıldı. MHP İstanbul milletvekillerinin tümüne mail gönderildi. BDP İstanbul Miletvekilleri ile yüzyüze görüşüldü. Mazeret bildirdiler.
c. Katılımcılarla
d. Medya ile
Medya çağrısı etkin bir şekilde gerçekleştirilmedi. Basın toplantıya ilgi göstermedi.
Sonuçlar:
Toplantıda konuya ilişkin Anayasa maddeleri neredeyse hiç konuşumadı. Yine konuya ilişkin birkaç ana başlık da (Emasya gibi) ele alınmadı. Toplantının formatı ile ilgili esnemelerin yaşanmaması konusunda dikkat edilecek. (Özellikle konuşma sırlaması konusunda). Milletvekillerinin ve basının katılımı için daha yoğun iletişim sağlanacak.
Değerlendirenler: Melis Tantan