YER : Antakya Belediyesi Meclis Salonu
TARİH : 02.02.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ( Mevlüd Oruç – Yönetici)
2 / Antakya Sivil İnisiyatifi (Alaiddin Taş – Sözcü)
3 / Avrupa Öğrencileri Forumu (Tolga Kıraç – Yönetim Kurulu Başkanı)
4 / Hatay Genç İşadamları Derneği ( Aydın Toksöz – Başkan )
5 / Hatay Gençlik Derneği (Koray Cengiz – Başkan )
6 / İnsan Hakları Derneği ( Mithat Can – Başkan )
7 / Mazlum-Der (M. Şerif Sarıkaya –Yönetici)
8 / Mülteci İnisiyatifi Girişimi (Lümeys Dede – Girişimci)
9 / Türk Hava Kurumu Derneği (İhsan Avcıoğlu – Başkan)
MESLEK ODALARI
1 / İnşaat Mühendisleri Odası (Selim Harbiyeli – Başkan )
SENDİKALAR –
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hasip Yiğitoğlu – Yazar
2 / Hatice Can – (İHD MYK Üyesi)
3 / Mehmet Çardak – (Araştırmacı-Yazar)
4 / Prof. Dr. Necat Ağca – Öğretim Üyesi
5 / Doç. Dr. Yahya Kemal Avşar – Öğretim Üyesi
6 / Tülay Atay Avşar – Öğretim Görevlisi
GÖZLEMCİLER
1 / Ahmet Atıç – Adalet ve Kalkınma Partisi İl Gençlik Kolları Başkanı
2 / Fedai Yücedal – Milliyetçi Hareket Partisi Merkez İlçe Başkanı
3 / Kenan Kahlıoğulları – Özgürlük ve Dayanışma Partisi Samandağ İlçe Sekreteri
4 / Mustafa Köse – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi İl Başkanı
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Adem Yeşildal – Adalet ve Kalkınma Partisi Hatay Milletvekili
2 / Adnan Şefik Çirkin – Milliyetçi Hareket Partisi Hatay Milletvekili
3 / Hasan Akgöl – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI –
MESAJ YOLLAYANLAR
– Mehmet Öntürk – Adalet ve Kalkınma Partisi Hatay Milletvekili – Toplantı günü Kilis İlinde görevli olması sebebiyle toplantıya katılamayacağını iletti.
– Refik Eryılmaz – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili – Tutuklanan ÇHD’li avukatları cezaevinde ziyaret programı sebebiyle katılamayacağını iletti.
– Bereket Kar- Antakya Kent Akademisi Derneği- Ankara’da olması sebebiyle katılamayacağını iletti.
– Hasan Kazıkçı – Emekli-Sen- Şehir Dışında olması sebebiyle olamayacağını iletti.
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Almula Aydoğdu
2 / Ayhan Reyhan
3 / Aysel Horoz
4 / Aysen Çetin
5 / Bahar Sönmez
6 / Bekir Sertbaş
7 / Casim Şanverdi
8 / Cengiz Alkan
9 / Fatih Mehmet Yıldırım
10 /Fatih Yüksel
11 /Fizon Kalkan
12 /Galip Rıdvanoğlu
13 /Garip Zahir Taşar
14 /Gökhan Kılbey
15 /Günay Ali Bilgin
16 /İsmail Harmanoğulları
17 /İzzet Arıbaş
18 /Kadir Erişkin
19 /Kemal Arıbaş
20 /Mehmet Ertaş
21 /Mehmet Güzelyurt
22 /Mehmet Salmanoğlu
23 /Mustafa Boyacıoğlu
24 /Mustafa İşlek
25 /Neval Yıldız
26 /Nurhan Aşkar
27 /Onur Karataş
28 /Ozan Öfkeli
29 /Ramazan Alpaslan
30 /Recep Yurtsever
31 /Süleyman Öztürk
32 /Tülin Binici
33 /Yusuf Taş
34 /Zafer Süleyman Cömert
35 /Zarife Büşra Solak
MEDYA
1 / Antakya Gazetesi – Cemil Yıldız
2 / Asi Gazetesi – Petek Hançer
3 / Atayurt Gazetesi – Cuma Zeybek
4 / Hatay Kent Gazetesi – Tamer Yazar
5 / Özyurt Gazetesi – Mutlu Yetim
6 / Onuncu Köy Gazetesi – Halit Basık
7 / Onuncu Köy Gazetesi – Muhammet İbrahim Balcı
8 / HRT Televizyonu – Rıdvan Vural
MODERATÖR :Ekrem Dönmez– (kMM Hamalı)
KONULAR :
Genel Konu : " İmralı Görüşmeleri"
KONUŞULANLAR
1 / Ekrem Dönmez – Moderatör -(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); Hepiniz hoş geldiniz. Bu toplantılarda saat 11 oldu mu başlamaya özen gösteriyoruz zamanında gelene saygının gereği olarak. Bu alışkanlığı oturtmaya çalışıyoruz. Hep zülfü yâre dokunduğumuz bir gerçek. Şimdi bugün gündem İmralı görüşmeleri. Bugüne kadar hep can yakıcı ülkenin ve ilimizin en önemli sorunlarını konuştuk. Hep zülfü yâre dokunduk, ama bunu yapmasak da doğru olmazdı. Türkiye de ve ilimizde konuşulan şeyi, evimizde, işyerimizde konuştuğumuz şeyi konuşmasaydık zaten olmazdı. En güncel olanı konuşmaya çalışıyoruz. Sivil toplumun siyasetle diyalogu birlikte yürütebilmemiz için hepinize ihtiyacımız var. Kimi zaman bu toplantılarda kimseyi bulamadığımız 2-3 kişi ile toplantı yaptığımız zamanlar oldu, kimi zaman bu toplantı salonlarının dolduğu toplantılar yaptık. Ama biz inancımızdan hiç vazgeçmedik ve biliyoruz ki özlenen tabloya bir gün kavuşacağız. Toplantılarımız düzenli olarak devam edecek. Bir arkadaşımız sitem etti ya bu toplantılar her ay çok sık oluyor, 2 ayda 3 ayda bir bu toplantılar olursa daha doyurucu ve verimli olur dedi. Bende aynen şunu söyledim, Türkiye’de gündem çok sık değişiyor. Türkiye’de sivil toplum ile siyasetin diyalogunu istiyorsak, her ay düzenli ve sık sık bir araya gelmeye ihtiyacımız var. Biz de bu ortamı sizlere sağlıyoruz. Ama sorumluluk sadece siyasete değil, sivil topluma da ciddi anlamda sorumluluk düşüyor. Bu toplantıda bir ilk yaşayacağız, ilimizi mecliste temsil eden üç ayrı partinin milletvekillerinin katılımı ile ilk kez bir toplantı yapmış olacağız. Biz vekillerle-müvekkillerin, seçenlerle-seçilenlerin, siyasetle-sivil toplumun diyalogunu istiyorsak, siyaset kadar sivil toplum olarak da üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Bu toplantıları ısrarla yapmaya devam edeceğiz. Konu ile ilgili sunumumuz var sonra söz sizde olacak.
2 / Selim Harbiyeli – (Hatay İnşaat Mühendisleri Odası); Zor bir süreç bu bizim ben kendimi bildim bileli 1980’lerden bu yana maalesef Türkiye’nin baş belası, çok güzel bir sunum var. Ancak, sunumda dikkat çekilmeyen bir konu daha var. Onu da zikretmek istiyorum. Maalesef bu süre içerinde çok ciddi anlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşıyla çok ciddi kişi ve insan ve değer kayıpları dışında çokta ciddi ekonomik kayıplara uğradı maalesef. Ama doğu ama batı ama güneydoğu Türkiye çok ciddi kayıplara uğradı. Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Musa Antep gibi ve ismini sayamayacağım daha birçok isim 30-40bin 50-60bin civarında kayıplardan bahsediliyor. Bugünlerde bir irade var. Ancak benim bu konuda bir rahatsızlığım var ve ben bunu ifade etmek için söyleyeceğim: Hatırlarsanız, BDP’lilerin PKK’lılarla sarılması kucaklaşmasından sonra bir süre bu dinlendirildi ondan sonra meclise getirilip o sarılanların, kucaklaşanların milletvekillerinin düşürülmesi bizi ciddi anlamda meşhur etti. Türkiye’de ondan sonra ne hikmetse bu çözüm iradesi gösterildi bu hiç bir şey olmamış gibi çözüm noktasına geldi. Maalesef ben CHP’nin de görünen ve istikrarsız diye yorumlanan politikasının yanında şu an her iki siyasette de AKP’de, CHP’de, MHP’de, BDP’de de bu konuyla alakalı ciddi bir istikrarsızlık sezinliyorum ve görüyorum. Çünkü maalesef ki bir gün bir politikacıda çıkıp bir politikayı destekleyemiyor. Dilerim bir gün bu dönemde ‘’Önce Türkiye Mantığıyla Hareket Edilir. ’ve bu siyasiler sefer bu işi çözeriz diye düşünürler.
3 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); Ülkemizin huzuru ve refahı için İmralı görüşmelerinin bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Silahların susması için Hz. Eyüp sabrı ile diyalogu inatla sürdürmesi gerekiyor. Bu diyaloglar ülkemizin bir ihtiyacıdır. Türkiye toplumu olarak konuşma özürlü olmadığımıza göre konuşa konuşa sorunlarımızı çözebilmeliyiz. Acıdan, gözyaşından, ölümden zevk alan mazoşist bir toplum olmadığımıza göre de anaların gözyaşlarına som vermeliyiz. Silahlar susmalıdır. Barış dilini yakalamalıyız. Herkes tabanına gaz vermekten hamaset ile doldurmaktan vazgeçmelidir. Yöneticiler, liderler, önderler tabanlarına barış dilini yaymalıdır. Şiddete başvurmadan da sorunlar dile getirilebilmelidir. Meşru yollarla mücadele yolu açık olmalıdır. Kabul edilsin veya edilmesin en radikal talepler de konuşulabilmeli ve yazılabilmelidir. Tartışmayı bilmeliyiz. Dünyanın gelişmiş Avrupa ülkeleri İngiltere, Fransa, ispanya, hatta Bulgaristan bu tür sorunları silahsız hal yoluna gitmişlerdir. Kabalık, silah, şiddet, kan, gözyaşı geri kalmış ülkelere kaldı. Ülkemiz bir yol seçecekse uygar, gelişmiş ülkelerin gittiği yolu seçmelidir. On yıllardan beri demokrasi mücadelesi veren insanların söylediklerini bu gün başbakan söylüyorsa bu bir olumluluktur. Ve desteklenmelidir. Ülkemizdeki duyarlı insanların emeğinin sonucudur. Bu bir kazanımdır. Karşısında değil, arkasında olmalıyız ve gidebildiği kadar ileriye götürebilmeliyiz. On yıllarca bunları söyledik diye baskı görüyorduk. Mahkemelerde süründük. Arkadaşlarımız öldürüldü. Türkiye’nin en gelişmiş aydınları öldürüldü. Şimdi ileri bir aşamaya gelindi ise sevinmek gerekiyor. Ama bu aşamaya durup dururken gelinmediğini de hiç unutmamak gerekiyor. Türkiye korkuyu yenmelidir. Gelişmiş ülkeler diyalog yolunu seçti ve bölünmediler. Ülkemiz diyalog yolu ile bölünmeyecek daha çok kenetlenecektir. Aksine silahlar ve şiddet böler. Barış refah ve demokrasi birleştirir. Gelişmiş ülkeler yaptı. Bence biz daha iyisini yaparız. Ve Türkiye bir demokrasi kalesi olmalıdır. Avrupa’dan daha iyisini yapmalı ve güzel bir Türkiye modelimiz olmalıdır. Niye olmasın. Ülkemizin acil talebi silahların susması, anaların gözyaşlarının dinmesidir. Bunun altını kalınca çizdikten sonra ülkemizin çözmesi gereken birkaç soruna değinmek istiyorum. Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. Ama güzel ülkemizin çok güzel anadilleri var. Türkçe, Arapça, Kürtçe, Süryanice vb zenginlikleri, dinamikleri, güzellikleri var. Arapça, Kürtçe Süryanice, Süryanice, vb. Türkiye karşıtı değiller, Türkiye yandaşı, Türkiyeliliği büyüten dillerdir. Bu dillerin devlet desteği ile çocuklarımıza öğretilmesi gerekiyor. Böyle bir Türkiye büyük bir atak yapacaktır. Ülkemizde anadilde eğitim olmalıdır. Bu talep sadece Kürtlerin talebi değildir. Bir bütün olarak ülkemizin sorunudur. Türkiyeli bir Arap olarak benimde sorunumdur. Bende Çocuklarıma anadilimde eğitim istiyorum. Okullarda çocuklarımıza Söylettiğimiz, Dağa taşa yazdığımız “ Ne mutlu Türküm diyene”, “Türk öğün çalış güven”, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun”, vb sloganlara gerek olmadığını düşünüyorum. Çocuklarımız okulda kendilerine ezberletilen mutlu Türk senaryosunu oynuyor. Fakat eve geldiğinde de tekrar mutsuz Arap oluyor. Diğer halklara hep mutsuzluğu reva görmeye devam edilecekse çocukların da başka çareleri kalmıyor. Bugün okullarda çocuklara bağırtılan andımızı değiştirelim. Yaşadığımız yerlerin değiştirilen isimlerinin orijinaline dönüş olmalıdır. Tekebaşı değil cilli, Koyunoğlu, Kuşalanı değil, mğeyrun, veddılcerep vb orijinal isimlerimiz var. Tekeli, koyunlu, kuşlu vb hayvan isimleri saman isimleri de pek hoş değil. Samandağ değil sveydi dir. İlimizin adı uyduruk Hatay değil Antakya’dır.
4 / Alaittin Taş – (Antakya Sivil İnisiyatifi); Değerli arkadaşlar! Sunumu hep beraber izledik hakikaten çok trajik çok acılı bir tablo siyah beyaz bir fotoğraf ama bugün gelinen şu noktada umudu arttıran, iyimserliğimizi arttıran, mücadele azmimize katkı veren bir noktaya doğru gidiyoruz. Bu çok sevindirici biz güzel şeyleri duymayı, konuşmayı ya da yapmayı arzu etmiş gelmişiz. Uzun yıllar belki bu alanda olan her arkadaşımız naçizane katkılarını sunmuştur. Bu demokratik mücadeleye ya da Türkiye’nin normalleşme sürecine ki bu noktaya gelmişiz. Ben seviniyorum ve iyimserim çünkü darbeleri araştırma komisyonunun raporlarını dinledikçe Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlamak daha kolay oluyor ya da kozmik odaların içine girip savcıların o odaları soruşturur hale gelmesi Türkiye’nin artık nereden nereye geldiğini gösterir oldu. Daha ve en önemlisi uzun yıllardır kanayan bir yara olan ‘’Kürt Meselesini’’ kendi vatandaşına acı çektiren bir ülkeyi bir devleti bir zihniyeti düşündükçe tüylerim ürperiyor. Doğrusunu isterseniz, bir devlet evet dün başbakanımızda söyledi ‘’Bir devlet öldürmek için değil yaşatmak için olmalıdır. Doğrudur, katılıyorum öyle olmalıdır. Çünkü bir devletin dini, ideolojisi, milleti olmaz devlet bütün nüfusun devletidir. Eğer misak-ı milli sınırlarından bahsediyorsak o zaman Türkiye devleti bu misak-ı milli sınırlar içinde yaşayan herkesin devleti ve onları kucaklayan bir devlet olmalıdır. Peki, öyle mi? Maalesef öyle değildir. Peki, gelinen şu noktada ‘’Neden İyimserim? ’ya da ‘’İyimserliğim neden artıyor? ’Çünkü artık Kürt Meselesi 30’u aşkın yıldır binlerce milyonlarca insan yüz milyonlarca doların kaybı olan bu mesele artık masaya yatırılmış durumdadır. Ben bir vatandaş bir yurttaş olarak bugüne kadar içimde de kanayan yaranın şimdi bir merhemi olarak görüyorum bu süreci. Bu barış sürecini sonuna kadar desteklemek gerektiğini ve İmralı Görüşmelerinin çok önemli olduğunu Türk vatandaşı da Kürt vatandaşı da söylüyor. Ben bir Arabım bir Arap vatandaşı olarak da söylüyorum ve sonuna kadar canı gönülden destekliyorum ki bu ülkede silahlar susmalı bu ülkede silahlar susarsa işte o zaman bir demokrasinin, özgürlüğün ve güzel şeylerin ne demek olduğunu anlar ve daha kolay erişebiliriz. Ben özellikle şunun altını çizmek istiyorum, Türkiye Cumhuriyetinde Kürt Meselesinin hem diyalogla ama daha önemlisi yasallaştırılması halinde bunun kalıcı olabileceğine inanıyorum. Yani Türkiye’de bu meselenin müzakere yoluyla çözümleme çalışmalarını yeni anayasa sürecine katmak ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve zihniyetini öne çıkarmak büyük önem taşıyor diye düşünüyorum. İnfazlara gelince 30 yıldır buna benzer provokasyonlar, olaylar yaşanagelmiştir. Buna benzer şeylerde yaşamaya devam edebiliriz. Bizim en önemli üstünde duracağımız nokta bu tür provokasyonların arka planını irdelemektir. Onlara irtifak yaratmak olmamalıdır. Onun için ben yeni anayasanın Türkiye’deki herkes için bu süreç içerisinde birlikte hareket etmesi ve desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Buna ihtiyacımız var. Ben eğer umudumuz, mücadele ruhumuzu kaybetmeyeceğimize ve bu süreci destekleme konusunda elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum ve teşekkür ediyorum.
5 / Kenan Kahlioğulları – (ÖDP Samandağ İlçe Sekreteri); 2002’den bu yana AKP’nin iktidara gelmesiyle beraber bazı şeylerin dile getirilmeye başlandığını ben kabul ediyorum fakat 2002’den bu yana AKP’nin dosyası temiz değil gerek Kürt gerek Türk siyasetinde gerek ötekilerin siyasetinde. İmralı görüşmelerinin sürmesi tabii ki demokratım diyen aydınım diyen herkesin temennisi fakat bunda bana göre değişik başka şeylerde devreye giriyor keza infazlarda bunun kanıtı. AKP, CHP, MHP’nin üçünün de iradesi bu görüşmelerde bu barış sürecine engel diye düşünüyorum. AKP, CHP, MHP’nin de dosyası temiz değil al birini vur ötekine ben böyle düşünüyorum. Çünkü CHP’deki en son kadın milletvekilinin konuşması Türk ulusuyla Kürt ulusunun eşit olmadığı gibi böyle bir faşizan Hitleri andıran bir konuşmasıydı. AKP’den de aradan çatlak sesler geliyor. İmralı’yla görüşen irade başka bir şey gösteriyor. Dışardaki irade başka bir şey gösteriyor. BDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına kadar varan bir restleşme ve demokrasiye aykırı Türk halkının iradesine aykırı ters bir talep söz konusuydu daha geçen düne kadar şimdi İmralı’daki görüşmeleri dile getiren öne çıkaran AKP’deki ses ile Kürt milletvekillerinin de toplanması yani dokunulmazlığı kaldırılması dolayısıyla içeri atılması, operasyonlar işte BDP’de yönetici kalmadı. Ben Türkiye’de yaşıyorum bunu bu kadar yumuşatıp başka bir tabloya bürünmekte bana samimi gelmiyor. Ben bu kadar konuşacaktım bir şey daha söyleyeceğim her konuda destek veriyor Türkiye ama hepsi bizi hayal kırıklığına uğrattı. Bu sürecinde samimi olmadığını düşünüyorum. Teşekkür ediyorum.
6 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Önce siyasi partilere bir önerim olacak. Mümkünse bu sivil toplum örgütlerinin düşüncelerini ifade ederlerse kendi partilerine götürürlerken özgün düşüncelerini ifade etmelerini belli bir konsept veya parti konseptine uygun yaparak değil dinledikleri gibi sesi temiz halktan nasıl duyuyorlarsa o şekilde götürürlerse daha sağlam diyaloglar kurulabilir diye düşünüyorum. Yine benim sevdiğim bir türkü var Azeri Türküsü ‘’Anayım ben’’der. Analar dinlenirse yerin göğün derdi var onda ve onlar çözülür. Artık anaların sesi dinlenmeli hem Kürt anasının hem şehit anasının dinlenmeli artık bu kan durmalı diye düşünüyoruz. Biz insan hakları derneği olarak 1986 yılından bu yana diyeyim tüm söylemlerimizde ifadelerimizde, yazılarımızda hep şunu söyleriz, silahla, çatışmayla, askeri önlemlerle, güvenlik önlemleriyle hiçbir sorun çözümlenmez dünya pratiğinde bu görülmemiş o zaman çözüm nedir? Diyalogdur. Taraflar görüşürler sorunları masaya yatırırlar ve asgari koşullarda anlaşırlar. Az önce sunumda da görüldüğü üzere Süleyman Demirel’den, Turgut Özal’dan, Tansu Çiller’e birtakım herkes kendine göre gerçeği ifade etti. Ancak alınan mesafe hiç yok.2002’den sonra gelen AKP iktidarda çok şeyler söyledi. ancak sonuca baktığımızda yine konsept değişmedi, mantalite değişmedi yine sorunlar yine kan yine göz yaşı o zaman bunu söylemekten öte bir şeyler yapmanın gerekliliğine vurgu yapalım ve bir şeyler yapılsın bununda yapılabilmesi için yıllardan beri yasadan söz ediliyor. Her seçimde yeni demokratik yasa yapılacağından bahsediliyor. Ancak şimdiye kadar herkes topu taca atar gibi o öyle dedi bu böyle dedi gibi oysa çok ciddilerse önce bir yasa sorunudur. Önce toplumu düzenleyen anayasa sorunudur bu nedenle öncelikle toplumu düzenleyen kurallar demokratikleştirilir. Sonra halkların sorunları çözümlenir. Kürt sorunu, alevi sorunu ve diğer tüm soruların adları konur sonra bu budur. Yoksa ben memurlara söyledim yapsın diye. Elbette ki bu görüşmeler iyidir. Ama bu bana göre nidasına az prim vermek gibi bir olay. Gerçekten eğer sorunları çözme niyetindelerse bu sorun mutlaka sorun sahipleriyle bir araya gelerek çözümlenmelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel sorunu anayasa sorunudur, demokrasi sorunudur, insan hakları sorunudur. Bu sorunların önüne konursa belli bir zapta belli bir kayda bağlanırsa sorunlar çözülür. Demokratik kalkınmış ülkeler bu sorunu bu şekilde çözmüşlerdir. Artık çalışarak güvenlik politikalarıyla çözümlenemeyeceği ortadayken uzatmanın bir anlamı yok. Teşekkür ederim.
7 / Hasip Yiğitoğlu – (Yazar); Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz konuşmama mahzun-i şerifin bir türküsünü hatırlatarak başlayacağım. Mahzuni şöyle diyor. El çek tabip yaramdan içimdeki yara sarhoş. Arkadaşlar, ülkemizi nerdeyse bir asırdır yöneten zihniyet yaralanmamış bir taraf bırakmadı ruhlarımızda. Ruhlarımız sarhoş edildi. Her birimiz Allahın birer kulu olmamıza rağmen, birbirimize düşmanlaştırıldık. Anlayacağınız, bazıları Allahın emirlerine dahi tahammülsüzlerdir. Sizce, İslam geleneğine göre böyle düşünenler şirk yapmış olmazlar mı? Peki, bu durumu sorgulamamız gerekmiyor mu? Bu zihniyetin esas amaçlarını anlamamız gerekmiyor mu? Değerli dostlar, emperyalizm ve Siyonizm hepimizi aynı mabede kapatmıştır. Ruhlarımızı karartmışlardır. Zihinlerimizi kirletmişlerdir. Ama bu durumun farkında olanlar bu ülkede vatan haini olarak suçlanıyorlar. En ağır cezalara maruz bırakılıyorlar. Kısacası ben Aleviyim, Sünni sevmemeliyim. Sünni’ysem Alevi’yi sevmemeliyim. Türk isem kürdü, Arab’ı, Çerkez’i sevmemeliyim. Böylesi bir deli saçması kültür bu ülkeyi yönetmiştir ve halen yönetmektedir. Dostlar, tarihten dersler almadan, doğru bir öngörü sahibi olunamaz. Dolayısıyla geleceğe dair doğru bir tarih yazılamaz. Kabul edelim etmeyelim, Kürt halkı maddi bir realitedir. Bu coğrafyanın kadim halklarından biridir. Bu bağlamda, sorunun çözümü yönünde öncelikli olarak Kürt realitesiyle yüzleşilmelidir. Daha sonra, Türkiye cumhuriyeti devletinin halklara bakış açısı ve vatandaşlık algısı, felsefesi analiz edilmelidir. Anlayacağınız maddi veriler üzerinden çözüm üretmek mümkündür yalnızca. Psikolojik hevesler üzerinden toplumsallık süreci devam ettirmek mümkün olmamaktadır. Geldiğimiz nokta harfiyen bu durumun tercümesi olmaktadır. Devlet, devleti yöneten zihniyet bu kadar mı bilgisiz? Siz buna inanıyor musunuz? Her yapılan ne bilgisizlikten nede acemilikten. Her şey çok iyi biliniyor. Eskinin cumhurbaşkanı Demirel 39. Kürt isyanından bahsediyor. Demek ki, Kürt sorununun nasıl çözüleceği konusunda devlet fazlaca bilgilidir. Peki, neden Paris’te katliam yapıldı. Cevabı açık bu ülkede ciddi bir siyasi oligarşi mevcuttur. Bu devlet anlayışı ile insan kendini nasıl güvence içinde hissedebilir, nasıl güven içinde yaşayabilir? Akla gelecek her güven sarsıcı ve ayrıştırıcı unsurun devletin politikası olduğu bir ülkede, insanın kendini güven içinde hissetmesi, gelecekten umutlanması mümkün mü? İnsanın göğsünü gererek, nasıl, ben bu devletin vatandaşıyım diyebilir? Toplumun büyük çoğunluğunu öteki gören, dünyanın gözü önünde halkını katletmekten sakınmayan bir devlet zihniyeti, adil ve birleştirici toplumsal algı üretebilir mi? Bu zihniyet, sadece halkı birbirinden kopartarak ayrışmasına neden olur. Halkı güvensizlik travmasına sürükleyerek, kendi korunma unsurlarını üretmesine neden olur ancak. Bu bağlamda, birleştirici dinamikler yerine ayrılıkçı dinamiklerin gelişmesi kaçınılmaz bir hal alarak, toplumsal ayrışma da kaçınılmaz olacaktır. Bu politika maalesef ülkemizde doksan yıldır devam etmektedir. Her şeye ve her yaşanmışa rağmen bu politika devam ettirilmek istenmektedir. Birlikte yaşam erdemini çiğneyen ve ayaklar altına alan bu anlayışın devam edeceği tarihsel verilerden ve güncel politik uygulamalardan anlaşılmaktadır zaten. Siyasetin kaos ve ayrıştırıcı söylemlerinden anlaşılıyor ki, bu süreç inatla sürdürülmek istenmektedir. Endişeleri sorgulayan ve tepki gösterenlere karşı kullanılan argümanlar, özgürlük ve insan hakları konusunda herkese fikir verici olmalıdır. Ayrıca bu durumun, inkârcılık ve tehdit ifadeleri kanlı sürecin işaretlerini vermektedir. Bu bağlamda, hak talep edenlerin “katli vaciptir” gibi toplumsal bir algı cinnetinin nedeni olabilecek dinamikler tetiklenmek isteniyor. Zaten bu potansiyel var ve fazlasıyla hazır. Bu durum göz ardı edilmemelidir. İnkârcılık politikası daha da derinleştiriliyor. Kimlik bunalımı sorununun derinleştirmesiyle toplum üzerinde suni ruhsal kahramanlıklar inşa edilmektedir. Barış görüşmelerine gelince, spekülasyon haberler almış başını gidiyor. Peki, hakikat böylemidir? Şu ana kadar elle tutulabilir bir veri yok ortada. İmralı görüşmelerinden sonra bilinen tek veri, Abdullah Öcalan ve Barzani üzerinden sorunun çözüm arayışları. Anlayacağınız, spekülasyonlar birer zihin jimnastiğidir ve birileri tarafından, yapılan zihin jimnastikleri hakikat gibi gösterilmeğe çalışılmaktadır. Psikolojik bir harekâtın devamıdır spekülasyonlar. Henüz, Öcalan, PKK ve dağ kadroları arasında mutabakat bile sağlanamamışken, silah bırakma söylemleri kafa karıştırıcı olmaktadır. Samimi olmak gerekiyorsa, Kürt sorununun çözümü yerel dinamiklerle sağlanacak mutabakatın yanında, diğer dış dinamiklere endekslenmiştir. Şimdi çok muhataplı bir süreç gerektirmektedir. Atlı Üsküdar’ı geçmiştir. Devletin yanlış politikaları nedeniyle, Kürt sorunu bölgesel konjonktürün meselesi olmuştur. Kürt sorunu artık, devlet PKK teması olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla, Abdullah Öcalan’ın merkeze oturtulması, sorunun çözümüne yeterli cevap vermeyecektir. Bu bağlamda medyaya yansıtılan haberlerin tamamı dezenformasyon amaçlıdır. Suriye ve ırak ta gelişenler artık Kürtlerinde içinde olduğu bir denklem olmuştur. Her iki ülkede, bundan sonra yaşanacak her durum Kürt sorunun çözüm sürecini etkileyecektir. Zaten son aylarda Türkiye’nin, özgür Suriye ordusu ve el kaide mensuplarının Suriye yerel Kürt kesimine saldırmalarına göz yumması, hatta destek vermesi bu tezi destekler mahiyettedir. Bu durum bir gerçeği daha işaret etmektedir. Türkiye el kaide ile Kürtlere karşı saf tutmuştur. Bu zihniyet aynı zamanda, kontrolde olmayan çok ciddi olayların yaşanacağının habercisidir. Her ne kadar Abdullah Öcalan ve Barzani ile görüşmeler yapılıyorsa da, devletin milliyetçi paradigması sürdükçe barış beklentileri boşa çıkacaktır. Görünen köye kılavuz istemez. Devletin milliyetçi paradigması çivi gibi duruyor. Bu anlamda, hükümetin söylemlerinin altı boş kaldığı ve altının doldurulması gibi bir isteğin olmadığı besbellidir. Anlayacağınız barış mekanizması henüz ne başlamış, nede başlatılmıştır. Yani, İmralı süreci Kürt sorunun çözümünde, tek başına bir karşılık değildir. Öcalan’la görüşmek, fikrimce PYD’nin Türkiye’ye ve silahlı Suriye muhalefetine uyum göstermesine dair bir zorlama senaryosudur. Dünya alemin ve Türkiye’nin de çok iyi bildiğini saklamadan söyleyebilirim ki; Öcalan’ın elinde Musa’nın sihirli sopası yok ve barışı sağlayacak Abdullah Öcalan değildir. Belki, bazı silah bıraktırmaları sağlanabilir. Lakin Kürt siyasal hareketi Abdullah Öcalan’ı çoktan sollamıştır. Bu veriler gözden kaçırılmak istenmektedir. Tarihsel bakımdan, adil bir çözüm üretilmeden Kürt isyanlarının sonunun gelmeyeceğini herkes bilmelidir. Hatta bu gerçeğin bilindiğini düşünüyorum. O halde yapılanlar nedir. Zamana oynanmaktadır. Sorunun bir kez daha ötelenmesi istenmektedir. Ancak, zamanın diyalektiği Kürt siyasal hareketinin lehindedir. Yani, sorunun ötelenmesi yönündeki her adım sadece katliamların işlenmesine yardımcı olacaktır.
8 / Aydın Toksöz– (Hatay Genç İşadamları Derneği); Hatay Küçük Millet Meclisini saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Değerli meclis barış tüm insanlığın yaşamayı özlediği hissetmek istediği bir olgudur. Bunun sürdürülebilmesi için hangi koşulda hangi yöntemle olursa olsun eğer insanlığın ölümünü ve ekonomik anlamda bazı sıkıntılar yaşatıyorsa barışın başlaması gerekmektedir. Barışın hangi coğrafyada hangi ortamda hangi şehirde hangi noktada başladığı önemlidir. Bizim açımızdan bu bu şekilde algılanmalıdır biz böyle düşünüyoruz çünkü barışın hiç kimseye hiç bir zararı yoktur ama savaşın herkese her şekilde maddi ve insanı anlamında zararları vardır. Bu sürecin başlamasında bize düşen sivil toplum kuruluşlarına veya bu topraklar üzerinde herkese düşen görevdir. Ciddi şekilde algılamalı ve yerine getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür Ediyorum. Ben diğer konuşmacıların süre aşımını telafi etmiş oldum ilk defa katılıyorum bizimde görüşümüz bu yöndedir.
9 / Mustafa Köse – (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi); Tabii ki ben ana hatlarıyla anlatacağım zaman darlığı nedeniyle. Bunlardan birincisi çok güzel bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede yaşamak çok güzel ve keyifli. Dünde vardı bu ülke bugünde var ve yarında olmalıdır. Bu ülkede birlikte yaşayan insanlar eli sopayla yaşatıldılar. Neden eli sopayla yaşatıldılar. Çünkü üçte dayanak vardı. Bunlardan birincisi; bu ülkede o zaman ki dünya şartlarında komünizm gelecek birileri getirmek istiyor. Sonra şeriatçılar gelecek dinciler gelecek onları da ezecek. Öbür tarafta Kürtler var onlarda ülkeyi bölecek onları da ezmemiz lazım. Biraz daha ileri gittik farklı düşünen yeni şeyler düşünen demokrasi düşünenleri de ezmemiz lazım neden? Çünkü bunlar öbürlerinin önünü açıyor bunları da ezmemiz lazım. O açıdan biz geçmişte bu güzelim memlekette yaşarken bu zamana kadar geldik ama dünya değişti. Bu dünya değişirken gördük ki bu değişimler sadece iyi niyetle, biz geçmişte bu güzelim memlekette birlikte nasıl yaşandığını görürsek veya bu birlikteliğin nasıl keyifsiz bir birliktelik olduğunu düşünürsek, o zaman bu değişen dünyada değişen şartlarda bu güzelim memlekette hep birlikte ve bir arada nasıl yaşanması gerektiği konusunda yeni bir yol yeni bir yöntem yeni bir ufuk açmamız gerekiyor. Bu da o zaman gönüllü birliktelik içerisinde gönlümüzce konuşarak sorunlarımızla en azından müzakere yoluyla çözmemiz gerekiyor. Neden çünkü gerçek budur. Gerçeğin önünde hiç bir duygu hiç bir düşünce durmaz. Bu açıdan da biz memleketimizde Kürtlerle, Alevilerle, Türklerle ve diğer kesimlerle konuşarak hem sorunlarımızı hem demokrasimizi çözmemiz gerekiyor. Bu açıdan az önce Genç İş Adamları Derneği Başkanımızın söylediği çok önemli bir nokta her adımın başlangıcı çok önemlidir. Bu başlangıç eğer barışa demokrasiye doğru gidiyorsa bunu küçümsemeden her adımın desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir şey daha eklemek istiyorum. Evet, karışık bir dönemden geçiyoruz inanıyorum ki bu tür nazik konular Türkiye’nin geçmiş alışkanlıklarından yeni alışkanlıklarına geçerken hiçbir parti hiçbir kurum hiçbir aile hiçbir topluluk aynı fikirde saydam değildir. Tabi bu Türkiye’nin başka bir gerçeğidir. Bugün bence hükümetin içinde de diğer partiler içerisinde de Kürt meselesine demokrasi meselesine bölge meselesine aynı pencereden bakılmayan bir sürü düşünceler vardır. Bu açıdan hiçbir şey homojen değildir. Çünkü artık Türkiye sivilleşmeli sorunları siviller çözmelidir. Biz buna alışma diyoruz. Bu yüzden de böyle bir çalışmanın böyle bir çabanın nereden başlanırsa başlansın gönüllü birliğe gönüllü demokrasiye doğru bu ülkede hep birlikte yaşamamız için her türlü katkıda bulunmamız gerektiğini düşünüyorum. Saygılar sunuyorum.
10 / Hatice Can – (İHD MYK Üyesi); Kürt sorununun demokratik çözümü ya da İmralı görüşmeleri. İmralı Görüşmeleri benim açımdan biraz dar açıdan bakılması. Kürt sorununun demokratik çözümü İnsan Hakları Derneğinin herhâlde kurulduğu günden beri taraf olduğu alanlardan bir tanesi ve bu alandaki mücadelesi, demokratik çözümü istemesi, diyalog çözümleri istemesi nedenleriyle onlarca kaybı olan bir dernek ayrıca. Çünkü bir günde bugünlere gelinmedi evet demokratik çözüm talepleri yükseltilirken Güneydoğu şubelerimizden epeycesini de kontrgerilla cinayetlerinde kaybettik. O nedenle biz bu olayın tarafıyız, tarafıyız derken talep etme anlamında taraflarından birisiyiz. Evet demokrasi içinde diyalogla çözüm üretilmek zorunda ama biz yıllardır devam eden bu süreçte kan gözyaşı akıtıp köyler boşaltılırken kontrgerilla cinayetleri yaşanırken hükümettekiler yine demokratik çözüm diyordu. Hiç unutmam 1991 yılında Demirel başbakandı İnönü başbakan yardımcısıydı ve ilk geziyi hükümet kurulduktan sonra Diyarbakır’a yaptılar ve dediler ki Kürt Realitesini tanıyoruz. Dediler ama arkası gelmedi. Bir dönem Tansu Çiller başbakandı ki onun başbakanlık dönemi çok kanlıdır. Hala bu darbeler, temiz toplum denilir ama o döneme hiç gidilemez. Ancak Tansu Çiller yurt dışı gezisinde Bask modeli ile ilgili bir şey dedi geldi sonra ben demedim dedirtildi. Zaten Turgut Özal’la ilgili hatta ölümüyle ilgili şüpheler hala var. Yani bu coğrafyada Kürt sorununu çözme iradesini göstermeye acaba başka güçlerin mi talebi var diye bir soru hep aklıma takılıyor. Çünkü birkaç sene önce AKP yine Kürt sorununu çözümü diye yola çıktı ve biz günlerce takip ettik çözüm için ne deniyor diye. Şu anda da ne deniyor. Demokratik ilkelerin en önemlisi şeffaflıktır. Demokratik toplum öncelikle şeffaf toplumdur. Bu şeffaflık içerisinde herkes neler olduğunu bilmek durumundadır. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler yani parlamentoda bile görüşülmeden ve kararlar çıkmadın aşama aşama ne yapılacağı anlatılmadan olamayacağını belirtmek istedim. Çok gözyaşı kana mal oldu hala o bölgede köyler yakıldı köyler boşaltıldı onlar nasıl dönecek. Koruculuk diye bir müessesse oluşturuldu koruculukla ilgili neler gelecek nasıl işleyeceği hiçbir şey anlatılmadı. Az evvel Hasip arkadaş aslında uluslararası alanda bir Kürt meselesinin olduğunu sadece Türkiye’nin meselesi olmadığını Türkiye Suriye İran Irak arasında bölünmüş bir bölge olduğunu çok güzel anlattığı için o konuya girmeyeceğim. Ama evet uluslararası bir alan ve uluslararası bir alanda çözümlenmesi gereken bir sorun. Evet, bu sorun nasıl çözümlenecek diye merak ediyorum. Ancak demokratik bir toplumda Kürt sorunu demokratik bir şekilde çözülmeli. Çözme konusundaki iradeyi şehit ailelerinin bile artık yeter dediği bir noktada. Aslında hükümetin elinde de çözümü konusunda toplumsal muhalefet kalmadı evet artık çözümlenmeli çünkü artık hepimiz bu konunun çözümlenmesi gerektiğini ve hakkımız olduğunu düşünüyoruz. Teşekkür ederim.
11 / Lümeys Dede – (Mülteci İnsiyatifi); Barışı en özleyen annelerden biriyim. Barışın olması için her zaman duadan öte şiirimle, türkümle barışı destekleyen bir insanım. Ama dönem dönem ataklar oldu 2002 de iktidara gelen AKP’yle beraber umutlarım vardı. Ama ataklar oldu ve birdenbire vazgeçildi. Şimdi yeni açılımla yeni Kürt açılımıyla umutlar yeşerirken dün anayasanın mart ayına kadar sonuçlanması meselesi beni ürküttü. Acaba barışla anayasa meselesi bir takas mı? Yani anayasadan vaz mı geçtiler. Bahsettiğimiz hepimizin haklarının içinde olabileceği hepimizin özgürlüğünün kanallarını açacağı bir anayasayı nasıl uzlaşmadan mart ayı sonuna kadar sınırlamayı planlayabilir başbakanımız diye hayıflanmaya başladım. Yani Kürt meselesini çözümleyeyim derken o çıktı ortaya. Ardından başkanlık sistemi yeniden mi hortlatıldı diye sistemi tartışırken, bunlara mı kurban gidecek barış olayı. Kürtlerden destek almak adına açılımı başlattım da acaba başkanlık sistemini hızlandırma adına mı yapılıyor korkusu, barışı örtecek diye endişeleniyorum. Oysa barışa ihtiyacımız var. Artık bu kan dursun kimle görüşülürse görüşülsün yeter ki bu kan dursun. Sloganlar değil artık, anaların gözyaşı artık yok diyorlar ama anaların gözyaşı devam ediyor. Ben slogandan öte hayata geçirilmesinden yanayım. Öldürülen üç tane genç kızımızın bunu önüne bir set çekilebilir mi endişesi de duymamış değilim. Ama beni en fazla ilgilendiren yeni anayasamızın sulandırılmaya başlanmış olması. Bu anayasada ben kendimi görmek istiyorum. Samatya’da yaşayan Ermeni kendini görmek istiyor. Samatya’daki olayları küçük olaylar olarak değerlendiremeyiz. Oradaki Ermeni arkadaşlarımız can güvenliğimiz yok diyorlarsa buradaki Arap arkadaşlarımızı, Alevi arkadaşlarımızın, Dürzi’sini, Ermeni’sini hepsini kapsayan bir anayasa beklentisi içerisindeyken birdenbire Mart’a kadar şunu yaparsanız yapın yapmazsanız önünüze bir anayasa süreceğim onu onaylatacağım gibi bir anlam beni ürkütmeye başladı. Oysaki ben barışı onlardan beklemekteydim. Bana söz vermişlerdi, bize söz vermişlerdi balkon konuşmasında barışı sağlayacaklarına dair bir konuşmaları vardı. Ama giderayak uzaklaşmaya başladılar. Umarım bu korkularım endişelerim yersiz olur. Saygılar diliyorum.
12 / Mehmet Çardak – (Araştırmacı-Yazar); Ben son İmralı Görüşmelerinin Türkiye’ye ve halkımıza barış getireceğine kesinlikle inanmıyorum. Bu hükümetin sadece seçimlere kadar BDP’yi itibarsızlaştırma ve muhalefeti bölüp parçalama projesinden ibarettir. Ben eski kamu görevlerim nedeniyle iddia ediyorum. 1980 yılından itibaren şöyle diyorum 90’lı yıllar 2005 yılına kadar güneydoğu gümrüklerinde özellikle Habur Kapısında denetim yapan bölgede iş çevreleriyle nakliyecilik yapan insanlara istişare yapan bir insanım
13 / Hasan Akgöl – (Hatay Milletvekili); Öncelikle sayın başkan Ekrem Bey sizin nezdinde tüm katılımcılara teşekkür ediyorum. Bu tatil gününde önemli konularda bizimle beraber oluyorsunuz sağduyunuzdan dolayı emeğinize sağlık diyorum. Konuşmaları baştan aşağı dinledim hem fikir olduğumuz noktalar çok açık müzakere iletişim sorununun bununla çözümlenmesi hepimizin hemfikir olduğu nokta. Ama esas ben şunu belirtmek istiyorum. Bu nerden çıktı. Kürt sorunu nedir? Neden 30 senedir devam ediyor? İrdelenmesi gereken budur. Kürt sorununu irdeleyenler kim? Acaba gerçekten muhatabı Kürt liderlerle Türkiye mi, başkaları mı? Başkalarının güdümüyle bu iş gidiyor. Nasıl oluyor 12 Eylül sabahı terör bitiyor, PKK her şey bitiyor ve sonrasında hemen bir sorun başlıyor. Acaba bu işten rant sağlayanlar kimler? Siyasi rant, ekonomik rant, silah satışı… Vs. esas irdelenmesi gereken budur. Bugün Kürt sorununu çözeriz yarın bir başka sorun karşımıza getirirler önemli olan bu. Sorunun etnik kimliğinin adı önemli değil. Türkiye’yi parçalama yollarından bir tanesi olduğunun irdelenmesi gerekir. Bakın arkadaşlar Kürt sorunu devam ettikçe kim rant elde edecek, kim silah satacak. Kimin silahları pazarlanacak, kim istediğini yaptıracak. Olaya biraz bu açıdan bakmak lazım. Genel Başkanımızın dediği gibi müzakerelere varız ancak; tek şartımız var konuşulan tüm sorunların samimi ortamda açıkça tartışılması kapalı kapılar ardında işte biz konuştuk yaptık karar aldık değil. Muhalefetten de komisyon kurulsun muhalefette iştirak etsin ne konuşuluyorsa toplumun en alt katmanına kadar bilsin. Biz bu şartla varız. Ama siz oturacaksınız Abdullah Öcalan’la İmralı’da hükümet kimi test ediyor Abdullah Öcalan kimi test ediyor. İkisi oturup kendi düşüncelerini mi ortaya koyacak. Ben inanmıyorum. İkisi de şeffaf olsun kim kimden ne istiyor. Niye bu sorun bu kadar devam ediyor. İrdelenmesi gereken bu. Bir arkadaşımız bizim milletvekilimizin 1 hafta 10 gün önceki konuşmasından bahsetti. Katılıyorum. O CHP’nin görüşü değil arkadaşımızın kendi fikridir. Zaten genel başkanımız da çıktı bu konudaki net fikrini ortaya koydu. Evet, biz ideolojik bir partiyiz bizde ayrı düşünceler olabilir, herkes düşüncesini ortaya koyabilir. Ama partinin bir programı vardır, ama kırmızıçizgilerle çizili bir görüşü vardır ve herkes buna uyacak. 30 yıldır bu Kürt sorunu devam etmekte nice hükümetler geldi. Ecevit hükümetinden tutun Çiller hükümetinden tutun Mesut Yılmaz hükümetinden tutun Demirel hükümetinden tutun en son Erdoğan hükümetine kadar her defasında arkadaşımızın dediği gibi biz oturup karşılıklı konuşacağız çözeceğiz deniyor. Niye çözülmüyor. Birileri bu sorunun çözülmesini istemiyor. Samimi olsun arkadaşlar lütfen herkes şapkasını alsın önüne koysun. Eğer okyanus ötesi güçler, ABD derse ki bu sorunu çözeceğiz ya da çözmek istiyoruz. Bu sorun 3 günde biter. Ortada bir Ortadoğu var, ortada bir Türkiye var, ortada Türkiye üzerine oynanan oyunlar var. Eğer biz bu memlekette sorumluluk sahibi kişilersek, bu memleketin yöneticileriysek burada oturan, sokakta yürüyen arkadaşlarımızın haklarını savunuyorsak Allah katında bunun hesabını vereceksek kimsenin güdümüyle değil kendi özgür irademizle oturalım. Biz bunun için diyoruz ki Kürt sorununa müzakereye varız. Yeter. Artık analar ağlamasın, şehitler ölmesin, ölen Kürt de olsa asker de olsa bir can. Ama şunu açıkça söyleyeyim alınırsınız alınmazsınız, yanlış anlarsınız anlamazsınız ben Güneydoğu’da ölen o şehitlerin bazen şehit bile diyemiyorum çünkü; yanlış politikalarla öldüğünü düşünüyorum 3 kişi rant sağlayacak diye o şehitlere yazık. Bunların hesabının verilmesi gerekir, verilmeli. Herkes şapkasını önüne koyacak ve oturacak gerçek anlamda ben soruyorum size Kürt sorunu diye bir sorun var mı? Bence yok. İşe mi alınmıyor, işten mi çıkmıyor? Hakkı mı alınmıyor? Ne yapılıyor? Kürt diye okula mı kaydedilmiyor? Haklar verdiler. Nedir? Ana dilde savunma gibi, kendi dilinde eğitim gibi. Tamam, bu haklar verilir. Ama bunun haricinde sorun yaratılmaması gerekir. Bizler sorun çözücü olmamız lazım, bizler sorunu noktasında bitirmemiz gerekir. Ama taraflar hem Kürt lideri dediğimiz Abdullah Öcalan hem hükümet yetkilileri oturacaklar açık, herkesin anlayabileceği dilde, pazarlık payı olmadan bu işi bitirecekler. Yoksa ablamızın da dediği gibi yerel seçimler yaklaştığı için mi tekrar gündeme geldi. Yerel seçimler bitsin genel seçimler bitsin Kürt sorunu yok. Bugün doğuya gidin doğuda ne öne çıkar biliyor musunuz? Bir biz ve siz. Seçmen oyunu 2 şekilde kullanır. Kürt ise BDP’dir Kürt değilse AKP’dir. Bizim bunu aşmamız gerekir. Bizim çözmemiz gereken bu. Eğer biz sadece oy uğruna, rant uğruna masaya oturacaksak biz bu sorunu çözemeyiz. Suriye ile alakalı durumla bağlantılı olarak bizim yüzyıldır dost olarak yaşadığımız Suriye ile ilişkimizin bozulması sonucu Suriye Türkiye sınırındaki 4 ilini boşalttı. Orada 10 yıldır sigorta görevi görüyordu. PKK oradan giriş yapamıyordu. Bakın Suriye olaylarının başlangıcından bugüne kadar geçen 24 – 25 aylık süreçte verdiğimiz şehit sayısı arttı. Doğu’da olan olaylar arttı. O zaman bizde sorun var. Sorun belli. Sen komşunla ilişkini niye bozuyorsun. Oradaki geçiş noktasını niye serbest hale getiriyorsun. Bugün Türkiye sınırları belli yeter ki sorun çözülmek istensin. Sorun çözmek için masaya samimi duygularla oturulsun görüşmeler yapılsın Kürt sorunu diye bir sorun kalmaz Türkiye’de. Bugün bu sorun çözülsün ABD başka sorun çıkaracak. Böl parçala. Peki, ben sormaz mıyım ABD’ye Türkiye ile neden bu kadar uğraşıyorsun? ABD’nin yerlileri nerde? Dünyanın her yerinden gelen var ABD‘ye ama sorsalar nerelisiniz diye ben Amerikalıyım oluyor. Biz de Türkiye çatısı altında yaşıyoruz Alevi’siyle, Türk’üyle, Kürd’üyle, Çerkez’iyle hangi etnik kimlik varsa alt etnik kimlik Kürt’tür, üst etnik kimlik Türk’lüktür. Alt etnik kimliği vardır, üst etnik kimliği Türk’lüktür, Türkiye’dir. Alt etnik kimlikle oturulur ne isteniyorsa ana dilde eğitim mi verilir, savunma mı verilir, alevi arkadaşlarımıza cemevi mi yapılır. Bugün Suriye‘ de Hıristiyan âleminin yaşadığı yerlerde tatil günleri Cumartesi Pazar, Müslüman âleminin yaşadığı yerlerde tatil günleri Cuma Cumartesidir. Anadilde eğitim var, anadilde savunma var. Çok uzatmak istemiyorum. Şöyle bitirmek istiyorum. Biz CHP olarak; açık ve net bizim Kürt Sorunu çözümüne, önerilerimiz var, müzakerelere hazırız. Ama bu sorunu açık ve samimi şekilde çözmek için varız yoksa önümüzdeki seçimler için mavi boncuk dağıtmak için yokuz. Teşekkür Ederim.
14 / Adnan Şefik Çirkin – (Hatay Milletvekili); Değerli başkan, milletvekilleri, sivil toplum örgütleri hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi tabi vakit sınırlı. Özellikle şunu belirtmek istiyorum. Milletvekilleri toplantılara katılmak ister. Lakin çeşitleri sorunları, özel işleri, milletvekilleri kendi programları olabilir. Bir bunu istişare ederek bu toplantıları 15 günde bire çıkararak daha fazla milletvekili katılımını arttırabilir miyiz? Tabi bu sizin özel işleyiniz tabi biz müdahale edemeyiz. Ama ben kendi adıma ilimin MHP‘nin tek milletvekiliyim dolayısıyla 12 ilçede sorumluluğum var. Yoksa ben bu ortamları çok severim, demokratik ortamlar her şeyin yüz yüze konuşulduğu, kozlarında paylaşıldığı bir ortamda konuşmaktan TBMM’nin bir ferdi olarak burada bulunmaktan şeref duyarım. Özellikle kaliteli bir ortamda muhatap olmaktan gurur duyuyorum. Birinci bölüm İmralı Süreci dediğimiz bölüm. Ben bu durumdan hicap duyuyorum. Arkadaşlar sanki bu sorunun temeli Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yok 30 senedir çözülmedi, yok niye çözmüyorlar. Yahu sorunu yaratana önce bir şeyler söylenmesi gerekmiyor mu? Bebek öldürmüş, askerlerimizi öldürmüş, kendi Kürt kardeşlerini öldürmüş, bebek katiliyle muhatabız. Uyuşturucu şebekesi olan uluslararası bir suç örgütü haline gelmiş. Biraz utanmalıyız bu sürecin başlaması bile Türk milleti için bir utançtır. Şuna katılıyoruz efendim kan aksın mı? Değerli arkadaşlar MHP’ de milletin partisidir. Evet, %13 oy almıştır. Ama milletin % 100 dertleriyle tabii ki uğraşacaktır. Tüm siyasi partiler böyledir ve böyle olmalıdır. AKP’ de %50 oy almıştır iktidar olarak kendisine oy vermeyen seçmeninde dertleriyle ilgilenmek durumundadır. Kim ister kan aksın, evladı katledilsin, öldürülsün, şehit edilsin tabii ki kimse istemez. Fakat yol bu değildir. O kadar onursuz bir yolu bize yakıştıramıyorum. Türk milletine hiç yakıştıramıyorum. Yani birazda meseleye şöyle bakalım; birisi sizinle kavga ediyor elinde silah ondan sonra onunla barış yapmayı düşüneceksiniz. Öyle bir şey olabilir mi? Çok rica ediyorum, biraz mantıklı olalım. Biz mi Güneydoğu’ da bu çatışmanın adresi, sebebi olduk. Ama şimdi adet olmuş vurun abalıya usulü. Evet, bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti devleti devresinin hataları olmuş olabilir. Böyle topyekûn bir kalkışmayla uluslararası şebekelerin de desteğiyle bu tür bir savaşla uzun bir zamandan beri hatta ilk defa karşılaşmanın biliyorsunuz. Güneydoğu Anadolu’da Cumhuriyet Döneminde, cumhuriyetten evvelki çalışmalar topluydu. Bu tür bir savaş tekniği değildi. Yanlışlar yapılabilir. Bu yanlışlar zaman içerisinde düzeltilebilir. Dikkat edin. Türkiye Cumhuriyeti devleti Terörle Mücadeleyi son derece demokratik bir şekilde İnsan Haklarına saygılı olarak yürütmektedir. En az 15 yıldır yürütmektedir. Ama zaman içerisinde kendini topluyor ve hatalarına bakıyor ve oradan cesaretle işlerini yürütüyor. Faili meçhul cinayetler, kontrgerilla, 17.500 faili meçhul şudur budur. Allah için birinizde kalkın bana 3 tane isim sayın, nedir bu kontrgerilla. 17.500 cinayet nedir? Sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti 17.500 insanı katletmiş. Bu 17.500 faili meçhul Antakya’nın Esentepe Mahallesinde de bir faili meçhul cinayete kurban giden insanın içinde olduğu toplam bir sayıdır. PKK’nın faili meçhullerine biraz dönüp bakmak lazım. MHP’nin bu barış sürecine katkı sağladığını fark etmeniz gerekmektedir. Nasıl mı bulunuyor? Birilerinin barış süreci olarak adlandırdığı bu süreci adaletsiz bir çözüm olursa bu millet bunu kabul etmeyecektir. Milletin, devletin teslimiyeti üzerine bir çözüm olursa bu kabul edilemez. İşte; MHP itiraz ederek burada bu görevi yürütüyor. Arkadaşlar herkes MHP’nin tavrını çok iyi incelemelidir. Adaletsiz bir çözüm bu ülkenin parçalanmasının önünü açar. Milliyetçiler azınlık oldu. Şu anda Türkiye’ deki en büyük azınlık milliyetçilerdir. Milliyetçiler savaşı temsil ediyor. Milliyetçiler kan dökülmesini istiyor. Milliyetçiler akan kanın durmamasını istiyor. Böyle konuşuluyor. Yok, böyle bir şey arkadaşlar. Adı üstünde milliyetçilik. Millet merkezli bir düşüncedir, milletini düşünür. Ama artık Türkiye’de milliyetçiler azınlık oldu. Anayasada herkes kendini bulsun. Çok doğru bir sözdür. Fakat anayasada herkes kendini bulurken ülkeyi kaybetmeyelim. Herkesin kendini bulacağı anayasa herkesin kendi devletinde yapacağı bir anayasayla olur. Her gün kendimizden fedakârlık yaparak ortaya bir aşure çıkarmak zorundayız, birlikte yaşamanın başka çaresi yok. Bakınız BDP milletvekili; Kafkaslılar, başbakan bu ülkenin sahibi olamaz diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu ülke için kan döken, emek veren, hizmet eden herkes bu ülkenin sahibidir. Hangi dilden, hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun bu ülkenin sahibidir. Biz bu ülkenin sahibiyiz. Birtakım tarihsel gerçekler çarpıtılmasın. Bir BDP milletvekili alenen TBMM de Malazgirt’ te, Çaldıran’ da şurada burada beraberdik bu son fırsatınızdır diyor. Yoksa çocuk bir halk olarak kalmaya mahkûmsunuz diyor. Bu çok ağır bir söylemdir. Bunun çok ağır cevapları vardır. Bir kişinin söylemi yüzünden bir toplumu yaralamak istemem. Malazgirt’te Türk Milleti Anadolu’ya girdiğinde Bizans’tan başka devlet yoktu. Biz kimsenin devletin yıkmadık. Kürt kardeşlerimizi, Ermeni kardeşlerimizi Bizans’ın zulmünden kurtardık bu tarihsel bir gerçektir. Çaldıran’ a gelince Kürt kardeşlerimizi Şah İsmail’ in zulmünden kurtardık. Neyin ne olduğunu aklını başına koyarak yorumlamalı. Stratejik ortaklık nedir? Biz millet olmaya çalışıyoruz. ABD bizim Kürt’ümüzü bizden daha mı çok seviyor. Almanya’ da Fransa’da yaşayan Kürtler onlar neden orada anadilde Kürtçe eğitim istemiyor. Bugün Almanya’da 1 milyon Kürt vatandaşımız var. Anlamadığım buradaki Kürt’te oradaki mi Kürt değil? BDP neden gidip Almanya’dan anadil de eğitim istemiyor da gelip Türkiye’ den istiyorsun. Lütfen artık uyanalım ortada bir Suriye gerçeği vardır. Suriye’ye olanlar alenen ortadadır. Çok fazla söze gerek yok. Herkes mantıklı olsun olmazsanız ne mi olur? Bu devlet yıkılmaz ancak bedeli çok ağır olur. Bizim ağzımızdan kolay kolay Kürt’tür lafı çıkmaz. Neden? PKK Kürt kökenli arkadaşlarımızın adını lekelemesin diye. Arkadaşlar MHP Alevi’nin de Kürt’ünde farklı dinin farklı dilin milliyetçisidir. Herkesin milliyetçisidir milliyetçilik. Dolayısıyla 75 milyonun milliyetçisidir milliyetçilik. Bunun aksi ırkçılıktır günümüzün en büyük fitnesidir ve dinimizce de haramdır. Anadilde eğitim çok hassas bir konudur. Bu Kürt meselesi değildir, bu bir terör meselesidir. Karşımızda bir bebek katili vardır. Bununla pazarlık yapılması Türk milleti için zordur. Ben bir katilim çok pişmanım beni affedin diyen yok. Terörle teröristle pazarlık yapılmaz zaten pişmanlığını ifade eden de yok. Değerli arkadaşlar sanmayın ki bu kanın durmasını isteyen, bu vesileyle birkaç cümle söyleyen insanların hepsini kınıyorum. Böyle bir şey olamaz. İyi niyetle bu iktidar partisi de olabilir, muhalefet partisi de olabilir, sivil toplum kuruluşu da olabilir. Çocuklarımız askere göndermekten imtina etmeyelim herkes elini taşın altına koysun diyen herkese saygımız var. Bu değerli sanatçı çok severim kendisini Hülya Avşar açılım sürecinde düşüncesini de ifade ettiği gibi laylaylom çözülecek bir sorun değildir. Son olarak, MHP’nin en zor görevi üstlendiğinin lütfen farkında olun değerli arkadaşlar. Herkesin hücum ettiği noktada durun diyoruz. Terörist nedamet getirmeyecek pişman olduğunu söylemeyecekse, bu Türkiye Cumhuriyetini teslim almak adına yapılan ve adına da barış denen görüşmeyse, sonuna kadar savaş diyoruz. Teşekkür ederim.
15 / Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili); Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. Sürenin kısıtlı olması hasebiyle fikir beyan, eden soru soran arkadaşların hepsine cevap veremezsem, ya da iktidar partisi olarak o görüşlere nasıl baktığımızı ifade edemezsem kusuruma bakmasınlar şimdiden. Tabi değerli Milletvekili Şefik arkadaşımız baştaki sunumu izleyemedi, buradaki çoğunluklu arkadaşımız da baştaki sunumu izleme imkanı bulamamışlardır. Sunumda da belirtildiği gibi önümüzde çok ciddi bir problem var. Bugünün problemi değil, 28-30 yılın birikimi. Bugüne kadar dönem dönem azalsa da, hiçbir zaman temelini kaybetmemiş, ülkemize, milletimize, herkese zararları dokunmuş terör belası, bu şekilde ifade ediyoruz. 30 yıl 5 cumhurbaşkanı, 8 başbakan, 8 genelkurmay başkanı, 15 hükümet, dile kolay. Yılların birikimi bir mesele. Tabii bugüne kadar neler yapıldı, neler yapılmadı, neler yapılmak istendi, yapılmasına müsaade edilmedi. Başlangıçtaki sunumda görüldüğü gibi ne zaman Türk milleti millet olarak içindeki tüm renklerle birlikte Türk milleti olarak bu sorunun çözümü ile ilgili irade ortaya koyduğunda, olumlu adım attığında; sunumda da görüldüğü gibi bir takım odaklar, Türkiye’nin kendi içinde sarf ettiği enerjiyi, artık kendi içinde sarf etmesin diye ve yarışın hızlandığı dünya ülkeleri arasında o kendi içinde sarf ettiği enerjiyi de toparlarsa, ayağa kalkarsa, çok süratli mesafe alır, kalkınır demokrasi çıtasını yukarıya taşır, kalkınır, ekonomik, sosyal, kültürel olarak da ileriye taşır, Türkiye’nin önünde duramayız, diye düşünen o dış mihraklar bu süreçleri sabote etme adına ne gerekiyorsa yapmışlar. Suikast ise suikast yapmışlar, askerinden siyasetçisine, aydınından düşünürüne, dikkat edin o sunumda en soldan en sağa kadar, siyasetinden düşünüründen aydınından askerine polisine bu işin çözümü yönünde adım atacak kim varsa, ideolojisi, dünya görüşü, mezhebi, rengi, kökeni bunlara bakılmadan bu noktada irade koymak isteyen, Türkiye’yi bu sıkıntılı süreçten kurtarmak isteyen kim varsa tırnak içinde söylüyorum gözünün yaşına bakılmamış ve gereği yapılmış. Bunu izledik hep beraber böylesi sorunlar yumağı olan ve tek bir noktadan baktığınızda, tek bir yerden mücadele ortaya koyduğunuzda çözüm alma imkanı olmayan sorunlar yumağı haline gelmiş bir mesele. Hatırlıyorum sanıyorum 2007 referandumunda sayın Şefik Çirkin o zaman MHP il başkanı idi. Bende Ak Partinin İl Başkanı idim. Bir programa birlikte çıkmıştık ve terör meselesi yeni açılmıştı. Sadece silahlı mücadele ile teröriste karşı silahlı mücadele vermekle bu meselenin aşılamayacağını, çözümlemeyeceğini, eğer bununla çözülecek olsaydı şimdiye kadar çoktandır çözülmesi gerektiğini söylediğimde, niye ne yapmak lazım çözmek için demişti. O gün söyledim şimdi bir kez daha söylemek istiyorum. Dünyada da bir dolu örneği var. Terör problemini bitirmek demiyorum ama minimize etmek yok denecek noktaya kadar getirmek, sadece tek yönlü mücadele ile aşılabilecek bir mesele değil. Sosyal, ekonomik, kültürel boyutu var, insan hakları boyutu var. Bunları topyekun ortaya koyarsanız, bir irade ortaya koyarsanız ancak bu şekilde netice almanız mümkün. Biz bunun bilincindeydik ve iktidara geldiğimiz günden beri sorunun çok yönlü mücadele ile aşılacağını bildiğimiz için bu yönde adımlar attık. Haklı olarak şunu soruyor arkadaşlar yahu sayın vekilim AK parti 3 dönemdir iktidarda, 11. yılınızı tüketmeye başladınız, niye bu kadar halen bitmedi. Çok net arkadaşlar. İktidar olmakla muktedir olmak farklı şeyler. AK parti için söylemiyorum. Bizden öncekiler de aynı durumdaydı. Siz vatandaş olarak, seçmen olarak birilerine oy verdiniz, biz de verdik. Ak parti öncesinde tek başına iktidara gelenler oldu, tek parti olarak da gelenler oldu koalisyon halinde de iktidara gelenler oldu. Bu ülke hükümetsiz kalmadı. Ama bizim, sizlerin oyu ile iktidara gelenler, hükümet olanlar karşılarında öyle bir tablo gördüler ki, size söz vererek de gittiler Ankara’ya. Dediler ki şu, bu meseleleri çözeceğiz. Çözmek için de iyi niyetle, en azından çoğu iyi niyetle Ankara’ya gitti. Karşılarında öyle bir yapı gördüler ki, bir dakika dediler, bir dakika kardeşim. Siyasiler, siz vatandaştan oy aldınız geldiniz. Bir seçimde ne olacağınız belli değil. Biz yüzyıldır buradayız. Kimilerine göre 150, 200, 250 yıldır buradayız. Biz bu ülkenin gerçek sahipleriyiz. Öyle seçim meydanlarında konuştuğunuz gibi burada konuşamazsınız. İktidar alanı şu ise, sizin hareket alanınız şu kadar. Belediyecilik hizmetleri ile uğraşırsınız. Yol yapın, kaldırım yapın, doğalgaz getirin, hava alanı yapın, bölünmüş yol yapın, toplu konut yapın, sosyal devlet olmanın gereklerini yapın fakir fukaraya yardım edin, ama bu meselelere girmeyin. Bakın o kısa sunumda, biraz önce benim açarak ifade ettiğim odaklar, bizden önceki iktidarlara da öyle dediler ve nihayetinde Ak parti de böyle bir tablo ile karşılaştı. Attığımız her adım hedef göstermeden söylüyorum, bürokratik oligarşi dediğimiz sivil, askeri, yargı anlatabiliyor muyum, bu ülkenin en tepesinde durandan, en alt kademesinde görev yapanına kadar ne tür zorluklarla adım attığımız gördünüz. Nihayetinde 2010 yılında, 12 Eylül 1982 Anayasası ile ilgili önemli bir referandum yapıldı. O referandumda bu milletin ayağına vurulmuş prangalar, sırtına yüklenmiş kamburların önemli bir kısmı, yani milletin, halkın oyu ile iktidara gelenlerin önünü kesecek, onları otur oturduğun yerde demenin yolunu açan mekanizmaların önemli bir kısmı ortadan kaldırıldı. % 58’lik vatandaş desteği ile. İlk defa, terörle mücadele noktasında, gündem konusu olduğu için söylüyorum, Türkiye’de devletin tüm kurum ve kuruluşları siyasi iradesi cumhurbaşkanından hükümetine kadar, milli istihbaratından genelkurmayına kadar, emniyete jandarmaya ve ilgili istihbarat birimlerine kadar, ilk defa kararlılıkla bir irade ortaya konuldu. Siz bu noktaya getirmezseniz, bu ortamı oluşturmadan, Allah aşkına biraz önce gördünüz sunumda, adım atan, adım atmak isteyen, bu ülkenin canları yanmasın, fidanları sönmesin diye irade ortaya koymak isteyen, henüz hazırlık aşamasında rapor sunan aydınlar, bilim insanları, siyasetçiler, bunların tamamı renk, ideoloji, siyasi düşünce, mezhep ayrımı yapılmaksızın gözünün yaşına bakılmadan katledildiler. Çünkü biliyorlar ki Türkiye 30 yılını tüketen bu meseleyi aştığı zaman Türkiye’nin önünde hiçbiri duramayacak. Evet Ak Parti geldiği bu noktada bu meselenin çok boyutlu olması gerektiğini düşünüyor ve aynen o şekilde adım atıyoruz. Şefik bey ifade etti. Bu görüşmeler Türkiye’yi, Türk Milletini teslim alma görüşmeleriyse biz karşısındayız dedi, biz de aynısını söylüyoruz. Açık ve net. Böyle bakıyorlarsa biz de öyle bakıyoruz. Hasan Bey bir cümle ifade etti. Ben dil sürçmesi olduğunu düşüyorum ve bizim düşüncemizi ortaya koymak istiyorum. Başbakanımız en üst düzeyde, genel kurullarda da, mitinglerde de canlı yayınlarda da üst kimlik alt kimlik meselesini gündeme getirdi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bizim üst kimliğimizdir ve kökeni ne olursa olsun hangi ırk, mezhepten gelirse gelsin tüm insanlarımızın bu üst kimliğe sıkı sıkıya sarılması gerektiğini düşünüyoruz. Üst kimliğimiz Türklük değildir, Türk vatandaşlığıdır. Türk milletine tabi olmaktır bu manada. Budur bizim yaklaşımımız. Ana dilde eğitim meselesi, burada de kırmızı çizgimiz var. Eğitim dili Türkçedir bizim kırmızı çizgimizdir. Ama bu demek değildir, herhangi bir dili öğrenme önündeki engeller Türkiye Cumhuriyeti yasaları anayasasına göre mümkün değildir. Biz bunun yolunu açtık. Şu anda 2005-2006 yılında yaptığımız bir değişiklikle ve o dönemde Taksim’e dar ağacı kuruldu siz ülkeyi bölüyorsunuz diye biz ithamlarla karşı karşıya kaldık. Doğu-Güneydoğuda binlerce milli eğitime bağlı olmak kaydıyla özel Kürtçe okuma-yazma kursları açıldı. Bunun yolu açıldı. Arapça açmak isteyenler de açabilir, İngilizce, Fransızca, Kürtçe, Lazca, Çerkezce herkes açabilir. Milli Eğitimin denetiminde özel kurs. İnsanlar kendi dilini, geleneğini, örfünü, adetini tabii ki öğrensin. Bunun önündeki bütün engelleri ortadan kaldırdık. Yaşayacaklar. Şimdi 4+4+4 eğitim sisteminde de önemli adımlar attık. Muhalefet yekvücut önümüzde durmasına rağmen, biz geldiğimiz noktada çocuğunuz hangi dilde seçmeli ders okumak istiyorsa tercih edebileceksiniz. Hangi inanca tabiyseniz benim çocuğum o inancı görsün diyeceksiniz. Tercih edebileceksiniz ve o konuda uzman kişiler tarafından, bu işin üstatları da olabilir, hocaları da olabilir, şıhlar da olabilir, milli eğitime gidip, onun eğitimini isteyen çocuklara ders verebileceksiniz. Selim Harbiyeli ifade etti CHP; Ak Parti ve MHP’nin tutarsızlıkları var diye. Açık ve net. Ak Parti ne yaptığını biliyor. İktidar son derece pozisyonunu belirlemiş kamuoyunun gözü önünde, hiç kimseden gizli saklı olmadan net bir şekilde bu süreci götürüyor. Burada konumunu belirleme noktasında sıkıntısı olan tek parti var, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kendini en iyi ifade edeceği dilde savunma hakkının getirildiği düzenlemede ortaya çıkan manzarayı hepiniz gördünüz. Cumhuriyet Halk Partisi, bu süreçte kendi pozisyonunu belirlemek zorundadır. Bu sürece tam destek veriyoruz, kredi açıyoruz diyorsun, sonra da dönüp halk tarafından ana dilde savunma diye adlandırılan benim teknik tabirle ifade ediyorum, kendini en iyi ifade edebileceği dilde savunma hakkını veren yasal düzenlemeye hayır diyorsunuz. Böyle bir şey olmaz. Ulusalcı mısın, sosyal demokrat mısın, bunun ikisinin bir arada olmasının imkansız olduğunu en azından buradaki topluluk bilir. Bu toplumla, milletle, halkla dalga geçmenin Türkçesidir. Biraz ulusalcı kanada göre pozisyon alıp meyl edeyim, öbür taraftan işte burayı da kaybetmemeyim, böyle bir şey söz konusu olmaz, yanlış olur. Sayın Oruç, Ak Parti yapıyorsa bile destek olmalı dedi. Doğru dedi. Bakınız, buna bağlantılı olarak Sayın milletvekilimiz de ifade etti, bir hanımefendi de söyledi, inşallah bu bir oy hedefleyen bir dönem olmaz dedi. Seçime yaklaşık bir yıl var terör gibi, bir meselinin onun elebaşıyla İmralı’da devletin ilgili kurumlarının yaptığı temasların Allah aşkına toplumda oluşturacağı infiali hesap edebiliyor musunuz? Ak Partini aldığı oy oranı ortada. Oyunun % 75’ini batıdan alıyor. Seçime bir yıl kala batıda bu kadar ajite edilebilecek, bu kadar kaşınabilecek, kanatılabilecek ve siyaseten de Ak Partiye bu kadar önemli riskler yükleyecek bir süreçte, Ak Partinin cesaretle bu ülke daha ileriye gitsin diyerek, bu riski üzerine alarak adım attığını neden düşünmüyorsunuz? Bir sene sonra seçime girecek bir siyasi parti için bir risk değil mi? Lütfen elimizi vicdanımıza koymamız lazım. Evet bizim insanların özgür iradesine saygımız vardır ve başımızın üstündedir. Herkes buradaki toplulukta sandığa gider, oyunu elini vicdanına koyup arzu ettiği bir noktaya atar. Bundan da bir talebimiz yok icraatlar ortada. Ama Mevlüt Bey’in düşüncesi son derece önemli. AK Parti bu meseleyi de çözerse 20 sene daha iktidarda kalır. O yüzden ne yapmak lazım. Bu mesele varsın çözülmesin AK Parti çözüyorsa mantığı yanlıştır. Herkes istediği gibi sandıkta oyunu atar. Ama bizim ortak asgari müşterekte bu milletin, bu halkın, bu ülkenin geleceğinin inşa edilmesinde en önemli kilometre taşı olan böyle önemli meselelerde bir araya gelmemiz lazım. AK Parti’yi hiç sevmiyorsak bile, nefret ediyorsak bile, canımızı, kanımızı acıtan böyle önemli problemlerde, elimizi vicdanımıza koyup ortak bir irade göstermeliyiz. AK Parti yapıyorsa bile, Mevlüt Bey’in ifadesiyle, destek olunması lazım. Çünkü bu toplumun ortak problemidir. Evet, bir sürü konumuz var, Başkanım da bana bakıyor ama bitirmek üzereyim. Tabii Şefik Bey’e cevap mahiyetinde, kendisi bizim üstadımızdır. Siyaseten de çok teşrik-i mesaimiz vardır. Bu sürecin başlamasından bile, sanıyorum utanç duyuyorum diye bir şey ifade etti. Eğer kast edilen devletin ilgili kurum-kuruluşlarının bebek katili diye ifade etti, aynen öyle terör elebaşıyla görüşmesi ise, Arkadaşlar 57. Hükümet döneminde başlamış bir süreçtir. O dönemde kendileri hükümet ortağı idi ve o dönemde de İmralı’da devletin ilgili kurum-kuruluşları bu temasları yaptılar.
Adnan Şefik Çirkin – (Hatay Milletvekili); – TBMM İçtüzüğü’ nün 60. maddesine göre cevap hakkı doğdu.
Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili);- Memnuniyetle. Arkadaşlar, biz –son cümle olarak- biz gölgesinden korkacak kadar güçsüz bir devlet-millet değiliz. Bizim bu meseleleri çoktan aşmamız lazım. Batılı ülkeler Türkiye’nin bu haline, içinde yaşadığı bu çelişkilere bakarak, bıyık altından gülüyorlar, ellerini de ovuşturuyorlar. Ne güzel ya, 30 senedir kalkınmanın önüne engel, set çektik hem de bir kuruş harcamadan, birbirlerine de düşürdük, otuz bin insan gitti, 500-600 milyar dolar minimum maliyet yükledik, halen de birbirlerini yiyorlar diye bıyık altından gülüp ellerini ovuştuyorlar. Bizler onlardan daha akıllıyız. Akılla bu meseleleri çözebilecek güçteyiz. Elinde silah olan, dağa çıkmış benim her türlü değerime saldıran terör örgütü mensuplarıyla devletin tüm kurum-kuruluşları kararlılıkla tabii ki mücadele edecek. Öbür taraftan Doğu-Güneydoğu’da yaşayan ve Türkiye’nin tüm coğrafyalarında yaşayan insanlarımızın da ihmal edilmişliklerini ortadan kaldıracak adımları atıyoruz, atmakta da kararlıyız. Sayın Can’ın bir ifadesi vardı. Köyleri yakıldı, yıkıldı, boşaltıldı. Evet aynen öyle devletimizin yapmış olduğu hatalardır. O hataları ne kadar telafi eder bilmiyorum. Ama telafi edilmesine yönelik bir yasa çıkarttık ve o insanların tamamının tazminatlarını biz ödedik. Yaklaşık 2,5 milyar dolar arkadaşlar. Ne kadarı telafi edilir, o acıları n ne kadarı diner bilmiyorum. Ama o yönde atılmış bir adımdır bunu da arz etmek isterim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çok teşekkür ediyorum.
Yerel Konu : " Suriye Sorunu ve Hatay’a Etkileri "
KONUŞULANLAR
1 / Ekrem Dönmez – Moderatör -(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); Şimdi ikinci konumuza başlayacağız. Konu Hatay’ı ilgilendiriyor. İki yıldır gündemden düşmeyen ve dünya ile Türkiye kamuoyunun da yakından takip ettiği Suriye Sorunu, komşu ülke Suriye ile ilgili olduğu ve Dünyayı ve Türkiye’yi ilgilendirdiği kadar, Hatay’ı doğrudan etkiledi her anlamda iki yıldır özel olarak da Hatay’ın bizlerin gündeminde. Önce geçen oturumdan kalan bir söz hakkı vererek başlamak istiyorum. Buyurun Bahar Hanım.
2 / Bahar Sönmez; – Ekrem Bey’e teşekkürler ediyorum bu ortamı sağladığı için emeğinize yüreğinize sağlık. 50 yaşımdan sonra elime mikrofon alıp düşüncelerimi söylemek, anlatmak şüphesiz çok güzel bir olay. Ama bizi de içeri tıkmasınlar. Çünkü korku imparatorluğunda aşıyoruz artık. Nereden başlayayım diye çok düşündüm zaten rahat olmak ne mümkün. Ben önce bir insanım kadınım ve anayım. Öyle çok konuşma becerimde yok. Demiştim 50 yaşından sonra bir ortamda düşüncelerimi söyleyebiliyorum. Annem, babam okuma yazma bile bilmiyordu. O yüce insanlar bize sevgiyi aşıladılar, paylaşmayı, zorda olana yardım etmeyi. Zorda olan kim! Komşun dostun bazen düşmanın bile olsa yardım elini uzatıyorsun. Bunu öğrendik bunu gördük. Başta ne demiştim önce insanım, kadınım, anayım. Bende nasıl bir taş yürek olmalı ki olan bu olaylara karşı duyarsız kalayım ancak sağır dilsiz olmam gerek. Ya! Ben insanım diyen herkes! Dini mezhebi, rengi, ırkı, etnik kökeni ne olursa olsun bu olan olaylara karşı kayıtsız duyarsız kalmamalı diyorum. Soruyorum koltuk sevdalılarına. Koltuk sevdasıyla gözü sağa sola bakmadan. Karşıdan gelecek emirle, kalk otur elini kaldır indir höt başını kaldırıp yüzüme bakma başkaları ne konuşursa konusun kulağını tıka. Ben ne söylersem doğru odur, başka doğru yoktur’’buyruklarına trans halinde boyun eğen itaat eden koltuk sevdalılarına. Evlerine gittikleri zaman rahat lokma yutabiliyorlar mı? Başlarını yastığa koydukları an yanlarında bulunan kadınlarına kız evlatlarına baktıkları zaman nasıl rahat ve huzurlu olabiliyorlar? Buna akıl erdiremiyorum! Suriye Komşumuz. Daha önce Suriye’de demokrasi yok muştu. Acı bir gülüş olur buna! Ne vardı. Suriye sokaklarında cennete gitme vaadiyle kafa kesen. Onların deyimiyle kâfirleri katleden caniler mi vardı! Üniversitelere bombamı yağıyordu komşular birbirine kurşun mu sıkıyordu. Mezhep etnik ayrımcılık mı vardı? Sapık caniler, yobazlar, aile bireyleri önünde kadınlara, kızlara tecavüz mü ediyor? Aç mıydı açıkta mıydı Suriye halkı! Ne vardı ne? Soruyorum bunlar var mıydı Suriye’de? Orada dostlarımız arkadaşlarımız var akraba olma sakta her yıl kaç defa gelirlerdi. Artık gelemiyorlar! Akıbetleri ne oldu bilemiyoruz. Ben Suriye’ye hiç gitmedim kısmet olmadı. Ama orası benim için karşı apartmanda oturan komşum gibi görüyorum o ülkede yaşayan insanları. Yineliyorum, mezhebi, dini, ırkı ne olursa olsun yapılan bu kıyımlara karşı canım acıyor! Dün daha haberlerde 80 kişi çocuk, kadın, erkek demeden elleri bağlı halde kafalarına kurşun sıkılıp nehre atılmışlar. Bu nasıl demokrasi getirme! Bu nasıl vahşet! En çokta kadınlar mağdur iğrenç tüyler ürperten tacizlere maruz kalıyorlar bu nasıl demokrasi getirme anlayışı!.. Soruyorum. Ne vardı Suriye’de bunlar var mıydı daha önce? Sesleniyorum trans halinde olan zatlara. Uyanın artık. Başınızı kaldırın gözünüzü kulağınızı açın. Gerçekleri görün. Artık uyanın!.. Mısır’a demokrasi geldi. Irak’a geldiği gibi. Her gün patlayan bombalar yüzlerce insanın ölmesi ya da sakat kalması. Suriye’ye de ne demokrasi gelecek ama şanlı kanlı. Ömür billâh o Suriye iflah olmaz artık. Çünkü o halkı birbirine düşman ettiniz. Kin nefret tohumları ekildi o sokaklarda, demokrasi değil! Kokarım ki Antakya da yavaş yavaş nasibini alıyor bu demokrasiden. Çünkü artık sokaklar o ölüm saçan canilerle dolu. Sokaklarda yürürken ürküyoruz korkuyoruz artık..! Bizim nesil güzel günler yaşadı bu memlekette. Ama çocuklarımız ve torunlarımız, içim acıyarak söylüyorum, hiç rahat yaşamayacaklar..!
3 / Selim Harbiyeli – (Hatay İnşaat Mühendisleri Odası); Evet, bunu birçok toplantıda konuştuk. Gerçekten de Suriye konusu şu an geçmişte ilk başladığı günde çok daha vahim çok daha kötü noktalarda. Evet, hanım efendi çok güzel izah etti. Demokrasiyi getirmek insanların kardeşliğini geliştirmek. Hatay’a etkileri nedir? Dış politikada bir mantık tutulması yaşadığımız düşüncesindeyim. Yanlış dış politika olduğu düşüncesindeyim. Çünkü bakıyorsunuz bütün komşularla problem yaşıyorsunuz. Suriye, İran, Irak, Rusya, Yunanistan. Yunanistan zaten vardı. 2002 de AKP hükümeti geldiğinde bütün problemleri çözeceğim, komşularla sıfır sorun mantığı ile yaklaştı. Ama şu an sorun yaşamadığımız komşumuz yok aşamasındayız. Bu nasıl izah edilebilir. Ben hakikaten de mantık tutulması olduğu düşüncesindeyim. Kişisel kanaatim, bir ülke dış politikasında önce kişisel çıkarlarını göstererek oluşturur. Tabii ki insan hakları, bölgesel dengeler gözetilecek. Ancak şu an bakıyorsunuz Suriye’de kardeş kardeşi vuruyor. Müslüman Müslüman’ı vuruyor, kesiyor, ırzına geçiyor ve buna demokrasi getirmek diyoruz. Türkiye ve Hatay’a yansımalarına döndüğümüz zamanda, Suriye’ye komşu illerimizde asayişten ekonomik sorunlara kadar sorunlarla boğuşuyoruz. Hatay üzerine gelince, ekonomik durum zaten ortada çok kötü. Belki de HAGİAD başkanımız daha çok konuya eğilecektir. Bizim devletten beklentimiz vardı. SGK borçlarının, vergi borçlarının ertelenmesi bunlarla ilgili çözüm üretmek anlamında. Ancak şu an bakıyorsunuz piyasa kötü. İhracatçı, nakliyeci, küçük esnaf, inşaat piyasası ciddi anlamda kan ağlıyor. Bir bakıyorsunuz o e-haciz yoluyla ne banka hesabı kalıyor, ne araba kalıyor. Antakya’daki esnaftan en büyük tüccarına kadar şu an ciddi anlamda durum çok trajik. Asayiş anlamında onu da vurgulamak istiyorum. Antakya da yaşıyoruz. Antakya da ne olup bittiğini görüyoruz. 12 Eylül öncesinde hatırlarsanız bizde yaşadık onları. 12 Eylül öncesinde bütün dünya milletinden ajanların cirit attığı bir memleket haline gelmişti Antakya. Tabii beraberinde pasaportlu veya pasaportsuz gelip Antakya caddelerini parklarını sokaklarını işgal eden Suriyeliler ve Suriyeli olmayan Suriye’de savaşmak için gelen militanların cirit attığı bir noktadaydı Antakya. 1 Eylül Dünya Barış Günündeki miting ve çalışma 16 Eylül’deki bütün partilerin sağduyulu yaklaşımı ve devletin Antakya’daki mülki idari amirlerinin sağduyulu yaklaşımı ile bir dönem en azından göze batmayacak şekilde temizleme noktasında gidildi ve Antakya birazcık huzur buldu. Ancak şu an mevcut Hatay’a alışmış durumdalar. Hatay’da şu anda Suriyeli araç sayısı eskisinden çok daha fazla. Ben az önce eczaneye gidip ilacımı alıp geleyim dedim emin olun ben şuradan parkın girişine kadar gördüğüm kişi sayısı Türk Vatandaşı sayısından fazla Suriyeli. Giyimlerini düzeltmiş adapte olmuşlar. Bu bir şekilde daha çok problemleri getirdi beraberinde. Yakın zamanda biliyorsunuz Antep’te bir patlama oldu bir fabrikada. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama ölen beş kişiden ikisi Suriyeli. İşsizliğin bu kadar problemli olduğu bir ülkede akabinde Aile Bakanımız Fatma Şahin’in bir açıklaması oldu. Bir hafta içerisinde bu Suriyelilere çalışma hakkı veriliyor Türk vatandaşının böyle işsizlik yaşadığı bir ülkede. Ben çok daha uzun bir sürede böyle bir sıkıntı yaşarız diye düşünüyordum. Bakınız çok kısa bir sürede konuştuklarımızın hepsinde haklı çıktık. Hakikaten Suriyeli vatandaşların Türkiye vatandaşlarından daha kıymetli olduğu düşüncesi vardı. Şu an birebir çıktı. Adama çalışma hakkı verdiği zaman üç lira bir lira verip çalıştırdığın zaman ne olacak işsizlik daha bir artacak daha bir kötü olacak. Yakın zamanda küçük sanayi sitesinde araç hırsızlıklarından dolayı sanayi esnafı, sanayi yönetimine başkaldırdı. Kırıkhan’a gidiyoruz Adana’ya gidiyoruz aynı problem. Oto kiralama firmaları Reyhanlıya gelip arabaların peşine düşüyorlar. Niye çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınır anlamında hiçbir tedbir almadan Suriyeli muhaliflere, dünyanın dört bir tarafından gelen militanlara son derece açık, ekonomiden yana son derece bir serbestlik veriyor. Türkiye vatandaşlarına verdiği özgürlüklerin ve Türkiye vatandaşının haklarının çok daha üstünde bir özgürlük veriyor. Hakikaten içimiz yanıyor. Ne olur sayın milletvekilleri en azından Hatay’ın Hatay merkezinde bir ortak çalışma, vatandaşlarımızın çıkarları doğrultusunda bir çalışma. Rica ediyorum sizden, başka bir Antakya yok. Hoşgörü ve kardeşlik, medeniyetler kenti dediğimiz Antakya’nın bilinen yapısına zarar verecek bir pozisyonun içerisindeyiz.
4 / Hasip Yiğitoğlu – (Yazar); Biraz hafızamızı zorlayarak gerilere doğru gezinti yapalım. İnsanlık Sovyetler birliğinin çöküşüyle büyük bir propaganda furyasına teslim oldu maalesef. Artık "tek kutuplu" dünyanın egemenleri" yenidünya düzenini kuruyorlardı."küreselleşme" karşı durulmaz bir sel gibi anlatıldı. Bu öyle bir akımdı ki; insanlara eşitlik, özgürlük ve demokrasi getirecekti. Sınırların kalkacağı, zorba rejimlerin sona ereceği söylendi. Hukukun ve insan haklarının evrenselleşeceği ve daha uygar bir dünyanın kurulacağı söylendi. Küreselleşme öylesine övüldü ki özlediğimiz cenneti yeryüzünde kurabilirdik sanki. Ama gerçek böylemidir. Hiç sorgulayabildik mi? Değerli dostlar; aymazlık ve kirliliğin tüm dünyayı sarmalaması küresel kavramın ortaya çıkmasıyla tavan yapmıştır. Demokratik kültür dinamiklerinin gelişmesini engelleyen yozlaşmış kirli yerel kültürler emperyal küresel güçlerin özel gayretleriyle her tarafa yayılmış durumda. Bu bağlamda toplumsal yozlaşma ve ahlaksızlık tüm insanlığı kuşatmaktadır. İnsanlık, yaşadığımız çağın olması gereken değerleri açısından akıl karışıklığı yaşamaktadır şuan. Siyaset eski çağların değer bağlantıları üzerinde oturtulmaktadır. Süreç sosyal/kültürel ve toplumsal bağlantıların koparılması üzerinde kurgulanıyor. Bu durum bireyi kendine yabancılaştırdığı gibi, bireyi sahip olduğu farklı kültürel durumundan dolayı da “öteki” konumuna getirmektedir. Birey dezavantajlı siyasal, ekonomik, sosyal ve hukuksal koşullar altında yaşamak zorunda kalıyor. Böylece de kesişme noktası ırkçılık, ayırımcılık ve nefret söylemi olmaktadır. Siyasette bu kavramlar üzerinde şekillenmektedir. Ülkemiz ve bölgemiz de yaşanan yeni süreç bu kesişme noktaları siyaseti üzerinden kurgulanıyor şimdi. Yani nefret ve ön yargılı argümanlar kullanılarak halk arasında derin düşmanlıklar yaratılmaktadır. Düşmanlığın doğal sonucu olarak ta insanlar arasında bölünmeler kaçınılmaz hale getirilmiştir. Bölünmenin sonucu olarak da, güçlülerin olmayan insafı hayatları belirliyor. Böylelikle insanların en fazla ihtiyacı oldukları adalet ve özgürlük kavramı, güçlülerin insafına bırakılıyor. Bu sürecin öğlesine hayatlarımıza etkileri oldu ki, insanlar bu siyasete adeta seferber olmuşlardır. Bu bağlamda farklı din, mezhep, dil, cins, inanç karşıtlı söylemler siyasetin merkezine oturmuştur. Dahası bu siyaset küresel bir söyleme dönüştürülerek tüm insanlığı sarmalayan krizli bir hayata neden olmaktadır. Ve maalesef kriz bir yaşam algısı haline gelmiştir. Anlayacağınız her şey bellenmiş. Şimdi insanlık ABD’nin Ortadoğu’yu işgalini seyrediyor. ABD istediği zaman ve şekilde her ülkeye müdahale ediyor. Katliamlar yapıyor. Karşı çıkanlar terörist ilan ediliyor, katlediliyor ve insanlık susuyor. ABD’nin ırak’ı işgalini hatırlayacak olursak, her söylenenin yalan olduğu açığa çıkmasına karşın, Suriye işgali için söylenen yalanlara insanların kandığını görmekteyiz maalesef. Zamana göre değişen yalan söylemlere kanılıyor. İnsanlar birbirini boğazlıyor. Onlar ise seyirci oluyorlar. Ve halen bu durumun farkında değil insanlık. Adeta bir katliam senaryosu uygulanıyor Suriye’de. Bir yalan kurgusu senaryosu “sözüm ona demokrasi, insan hakları amaçlı ” uygulanıyor. Yalnızca Suriye değil tüm bölge ateşe veriliyor. Bu sürecin sonuçları tüm dünyayı sarmalayacak kadar tehlikeli olacağı bile bile insanlığın tepkisi oldukça cılız. Asırlardır birlikte yaşamış halkların birbirlerine karşı algıları, öylesine insani olmaktan çıkartılmış ki, tam bir akıl tutulması. Halkların besmeleli, allahüekberli çığlıklarla birbirlerini öldürmeleri, küresel emperyal zihniyetin toplum algısını nasıl dizayn ettiğini izah etmeye yeterli olmalıdır. Irak’ta, Libya’da hakkı adaleti dizayn edeceklerdi hani. Milyonlarca insan katledildi yalnızca. İçlerini boşalttılar hakkın ve hukukun. Anlayacağınız, küresel güçler, aymaz ve ahlaksız parçaları birleştirerek sefer tasımıza doldurdular. Sanki birimiz hepimiz, hepimiz birimiz olduk. Hepimizi aynı tapınaklara topladılar. Kabul edelim etmeyelim, Suriye halkları üzerinde işletilen senaryonun gerçek nedenleri tastamam emperyalizmin yarıda kalmış, tamamlanmamış işgal hevesleridir. Dolayısıyla Suriye ortadan kaldırılmalı. Senaryolar yazıldı, projeler yapıldı programlar hazırlandı ve yürürlüğe kondu. Arkadaşlar, emperyalizm, küreselleşmeyi pazarlamaya çalışıyor. Ve emperyalizmin başta Türkiye cumhuriyeti olmak üzere orta doğudaki devletlere son verme projesinin adı bop. Galiba içimizde bu denklemi bilmeyenimiz kalmadı. Ve her şey bir yeşil kuşak projesi ile başladı. Arkadaşlar, Arap monarşisi emperyalizmin eseridir. Onlarca yıldır İsrail ve ABD zulmüne karşı kılını kıpırdatmayan Arap birliği ülkeleri Suriye’nin işgali için emperyalist güçlere malzeme olabilecek hayâsız tavırlar içindedirler. Kendi ülkelerinde uyguladıkları anti-demokratik politikaları sıvayarak demokrasi havarisi gibi davranıyorlar. Sanki yalnızca insan hakları ihlalleri Suriye’de varmışçasına nutukları, şeytanı bile kıskandıracak kadar yalanlar içermektedir. Kadınların araba kullanmalarının bile yasak olduğu Suudi Arabistan’a insan hakları ihlalleri uyarıları seslendiriliyor mu hiç, ABD, Türkiye ve diğer batılılardan hiç ses seda çıkıyor mu? Ortadoğu ülkelerinin nerdeyse tamamına yakını demokrasiden nasibini almamış monarşi ile yönetildikleri herkesin bilincindedir. Demokrasi tüm bölgenin sorunudur. Ancak emperyalistler, nitelikli anarşi senaryosunu yalnız Suriye’de destekleyerek derinleştirmektedirler. Amaç belli, kaos yaratılarak bölgede demokratikleşme sürecini tıkamaktır. Bunların amacı, beklentileri demokrasi değildir. Arap birliği ülkeleri, ABD ve emperyal küresel güçler Suriye’ deki demokratik sürecin kesintiye uğratarak Arap baharı sürecini noktalamak istedikleri besbelli olmuştur artık. Demokrasi, insan hakları, hukuk algısının bölge halklarını sarmalayarak toplumsal beklentiye dönüşmesinin yönetimleri sarsacağı ve kukla iktidarların yıkılacağı çok iyi bilmektedirler. Bu bağlamda kendi açılarından zihindaş bir yönetimin Suriye’de ikamesi için her çabayı göstermektedirler. İsrail’in Suriye’ye saldırısına gelince, iyi tercüme etmeliyiz. BM genel sekreteri Ban Ki-Moon’un, Suriye muhalif güçler ulusal koalisyonu başkanı muaz el-hatib'in Esad rejimiyle diyalog çağrısını memnuniyetle karşıladım demesinin ve aynı zamanda ABD başkanı Obama’nın Suriye’ye yönelik müdahale şartlarının zorluğuna işaret eden açıklamaları arkasından İsrail’in Suriye ye yönelik hava saldırısı yeni bir kavşağı işaret etmektedir. Bu saldırı aba altından sopa göstermekle birlikte,yenilginin ve başarısızlık sendromunun net karşılığıdır. Ne demek istendiği açık. Esad, silahlı muhalefetin çağrılarına kulak ver, yâda savaşı göze al demek istenmektedir. Anlaşılan ellerinde başka enstrüman kalmadı ve emperyalist işgalcilerin her desteğini alan dışarıdan toplama katilerle muhalefet gücü üretilmeyeceği bir kez daha anlaşılmıştır. Taşıma suyla değirmen döndürmeye çalıştılar. Ama Suriye halkının direncini kıramadılar. Kıramayacaklarını anlayınca da, cinlerin ateş dansını yapmaya başladılar. Lakin unuttukları bir şey vardı. Suriye bermuda şeytan üçgeni. Dehlizleri fazla derin. Suriye, siyasi, ideolojik ve sosyal olarak derin parametreleri olan ve içselleştirmiş bir ülkedir. İçine düşen zor çıkar. Hatta çıksa da bedel ödeyecektir. İçine düşen çıkmaz, fosilleşir diyebiliriz. Hele hele figüranlar için fosilleşme adeta kader. Lübnan’da iç savaşı durduramayan ABD, Fransa ve İngiltere’nin pes ederek bölgeyi terk ettikleri belleklerde olmalı. Suriye’nin Lübnan’a girmesine neden olan parametreleri belleklerde tutamamışların Suriye’nin asimetrik reflekslerini anlamaları zordur. Hizbullah mensubu genç bir bayanın” hem de Halep doğumlu” Amerikan deniz piyadelerinin arasına dalarak intihar eyleminde bulunmasından sonra, ABD’nin Lübnan’ı ansızın terk etmesi akıllarda olmalıdır. İsrail’in 2006 Lübnan savaşında yaşadıklarından ders almamışların Suriye ile ilgili doğru öngörüleri olamaz. Ve şimdilik ve sonuç olarak diyebilir ki, emperyalizm, Suriye’den istediğini elde edemeyecektir. Dolayısıyla, Müslüman kardeşler ve el kaide katilleri emellerine erişemeyeceklerdir.
5 / Alaittin Taş – (Antakya Sivil İnisiyatifi); Değerli arkadaşlar Suriye’deki olaylar gelişmeden öncede biz sivil inisiyatif çalışmalarını başlatmıştık ve bir tek amacımız vardı bu gelişmelerin komşu ülkeyle olan bu durumun Hatay üzerindeki etkileri ne olur; biz buradan nasıl etkileniriz ve bunun karşısında ne yapmak lazım diye bir hazırlık ve bu doğrultuda bir çaba içerisine girdik. Sivil inisiyatifin içerisinde hepinizin artık çok iyi bildiği gibi çok geniş bir siyasi yelpaze çok geniş bir inanç temsilcileri kültürel kanaat önderlerinin ve sivil toplum örgütlerinin içinde olduğu bir yelpaze. Bu bir mikrotip bir örgütlenme bu bir dernek değil, parti değil hiç bir şey değil. Artık hemen hemen hepiniz ne olduğunu ne amaçla kurulduğunu yapılan çalışmalarla hepiniz tanık oldunuz. Bizim buradaki amacımız şuydu Hatay üzerindeki Hatay’daki yaşam üzerindeki etkilerini nasıl önleyebiliriz? Olumsuz etkilerini nasıl önleyebiliriz diye yola çıktık, buradaki ortak yaşam bizim için çok önemliydi. Biz on yıllardır bu coğrafyada yaşıyorduk ce bu coğrafyada Alevi’si, Sünni’si, Hıristiyan’ı, Ermeni si burada yaşıyorduk; Birlikte hiçbir sorun yaşamadan bu noktaya gelebiliyorduk. Ne zaman sorunlar oldu bir takım derin güçler olaya müdahale etti ve o zaman sorunlar olmaya başladı. Bu Antakya’da biz Suriye’de ki gelişmelerinde yeni bir sayfa oluştuğunu ve buradaki yaşamı olumsuz etkilediğini etkileyeceğini varsayarak biz bunun içinde çok ciddi çalışmalar ilişkiler ve diyaloglar içine girdik. Gerek sivil toplum örgütleri ile gerekirse siyasi yapılarla gerekse resmi kurumlarla ve devlet temsilcileri ile bu konu üzerinde ısrarla durduk ve onlarla görüşmelerimizde Hatay’da ki ortak yaşamın barışçı sürecin provoke edilmesi ve onun inkıtaya uğratılmasında burada çok vahim bir tablonun ortaya çıkabileceğinin altını çizdik ve bunun için gerek bizim çabamızla gerek onların çabası ile onları önlemeye çalıştık. Bu konuda ne ölçüde katkımız oldu bilmiyorum ama gördüğüm şu ki Antakya’da bu tür provokasyonlara izin verilmesi ve bu tür provokasyonların önüne gerek Alevi kesimin gerek Sünni kesimin gerek siyasi iradenin sağduyusu çok önemli bir tutum sağlamıştır, kanaat önderlerinde. Peki, ne olabilir Suriye deki durum devam ediyor, peki bunun Hatay’a sadece yaşam konusunda etkisi olmadı. Az önce Selim Bey de söyledi Hatay ekonomik açıdan inanılmaz kayıplara uğradı. Bu konuda hükümet ede çağrımızda olmuştur. Ekonomik paketle ilgili olarak da Hatay’ a katkısı olur diye çağrısı da olmuştur. Onun dışında da göçmenlerle ilgili de sağduyulu ve insani boyuta yaklaştı. Bu göçmenler savaş mağduru ya da çatışma mağduru olmuş çoluk çocuk hepsini buraya gelen insanları insani boyutta yardım edilmesi sahip çıkılması ve onların misafir olarak kabul edip ona göre davranmamız bizim insani geleneğimizdir ve bizim bunu yapmamız gerekiyor ve yapıyoruz da yapılması gerektiğine de inanıyoruz. Ancak Selim beyin konuşmasında da vardı. Hasip beyin de burada bir takım silahlı kesimlerin yolgeçen hanı olarak kullanmasını doğru bulmadık bu nedenle çok açık bir tutum aldık. Kısacası benim söylemek istediğim şu. Biz sivil inisiyatif olarak bu Suriye’de ki gelişmelerin tabi ki barışçı ve demokratik bir sürece girmesi ve bu sorunun şiddet yolu ile değil. Mutlaka müzakere yoluyla gerektiğini doğru bulmuyoruz ve kabul de etmiyoruz. Sonu itibari ile söylemek istediğim. Şu Suriye bizim komşumuzdu biz ev sahibi olsak ta bizim komşumuz önemliydi bizim her türlü genetik duygusal kan ve ruh bağımız vardır. Dolayısı ile orada olan her şey bizim canımızı yakıyor biz bunun önüne geçilmesini n doğru olduğuna inanıyoruz. Türkiye’nin de bir an önce komşuları ile olan müzakerenin barışa ve demokrasiye doğru eğilmesini ve yeniden müzekkere başlatması gerektiğini inanıyoruz. Teşekkür ederim.
6 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); Hatay il olarak hep komşu ülkeye komşu olmanın nimetlerinden faydalanmayı umut etmiştir. Fakat maalesef genellikle bunun cezasını çekmiştir. Genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları, Cumhurbaşkanları, Başkanlar, Bakanlar hatta birleşmiş milletlerin güzel elçileri bile vb. Suriye’ye kızacağı zaman Hatay’a sınıra gelip Suriye’ye buradan seslenir. Ankara’dan seslenirlerse Suriye’nin duymayacağını düşünüyorlar herhalde. Bu manzara aslında Ankara’nın gözünde Hatay- Suriye kompleksinin hala bitmediği anlamına geliyor. Hatay’da yaşayan vatandaşlar olarak ister Türk, Arap, Alevi, Sünni olsun böyle bir kompleksimiz yoktur çok şükür. Hatay’da özgür Suriye ordusunun karargâhı, askerlik şubesi, askere alma dairesi, silah sevkiyatı vb. her türlü Suriye işleri yapılır. Hizmette sınır yoktur politikası izleniyor. Ama Hatay’da yaşayan vatandaşlar ister Türk, Arap, Alevi, Sünni olsun hepimizin sınırın öbür tarafında akrabaları var. Bundan dolayıdır da Suriye’de yaşananlar Hatay’da doğal olarak hassasiyet yaratıyor. Fakat bu durum Hatay’a özgü değildir. Ülkemizin bütün sınır illerinde yaşanabilecek bir durumdur. Suriye ile sınır iller Suriye’den, Irak ile sınır iller Irak’tan İran ile sınır İller İran’dan, Yunanistan ile sınır iller Yunanistan’dan etkilenirler, hassaslaşırlar. Taksici, Otobüs, Kamyon, Nakliyat, esnaf vb. herkes kaybetmiştir. Suriye yolu kapanınca devreye giren Ro-ro seferleri maliyetleri arttırmış ve Ortadoğu pazarı Suudi Arabistan dahil başka ülkelere kaptırılmıştır. Suriye ile ilgili yapılan yanlışların zararları sadece Hatay’da sınırlı değildir. Sınır iller başta olmak üzere bütün ülkemiz maddi manevi itibar kaybetmiştir. Suriye ile ilgili yapılan yanlışlara karşı tepkilerin Hatay’da yoğunlaşması yanlıştır ve etkileri zayıf kalıyor. Hatay Türkiye’nin bir ilidir, sınır ilidir, taşra ilidir. Burada yapılan etkinliklerin etkileri yetersiz kalıyor. Asıl Türkiye kamuoyu muhalefeti, sağı- solu İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de tepkisini göstermelidir. Türkiye’yi bu konuda orası etkiler. Antakya ve ilçelerde ve beldelerde yaptığımız etkinlikler ve eylemleri önemsiyorum fakat yeterli etki yaratamazlar diye düşünüyorum. Asıl bütün Türkiye kamuoyunun ayağa kalması gerekiyor. Biraz daha açık konuşursak Hatay’da yapılan etkinlik ve eylemler Suriye’de iktidar alevi olduğu için değildir ya da Hatay’da aleviler bundan dolayı eylem yapmıyor. Bu şekilde kaba, önyargılı yaklaşımlar hoş değildir. Televizyonlar, gazeteler, medya, hükümet, başbakanımız olayı alevi Sünni çatışması olarak yansıtınca Türkiye ‘de tepkiler cılız ve bireysel kaldı. Mesela Irak için tezkereye karşı bir bütün olarak Türkiye’de her tarafta yaşanan kitlesel tepkiden eser yok. Hatay olarak uyarı görevimizi yaptık. Hatay dışında kitleselleşmemiştir marjinal kalmıştır. Susmak onaylamaktır. Bundan dolayı bu tepkisiz cızlı haliyle sağdan soldan Türkiye’nin muhalefeti Suriye konusunda yapılan yanlışların ortağıdır. Bizim derdimiz komşu ülkede insanlar birbirini öldürmesin ve bu kanlı olayda ülkemiz elini kana bulamasın diyedir. Bizim başkentimiz Şam değil Ankara’dır. Bundan dolayı Şam’daki yönetim Alevi olmuş, Sünni olmuş bizi ilgilendirmez. Ama Başkentimiz Ankara’nın yanlışları bizi ilgilendirir ve bu konuda düşüncelerimizi özgürce meşru yollarla ifade ettik. Davutoğlu’nun sıfır sorun politikası doğru idi ve o politika sayesinde ülkemiz büyük bir atak yaptı. Ülkemiz için Suriye özellikle Arap ülkelerine ve orta doğu’ya açılmamızın kapısı oldu. Suriye Araplar içinde modern devlet yapısına sahip birkaç ülkeden biridir. Çadır ve kabile devletleri olan körfez ülkesi değildir. Türkiye Suriye’deki olaylar ile ilgili olarak insani yardımlarla sınırlı kalmalıdır. Ülkemizin başka ülkelere rejim ihraç etme diye bir görevi yoktur, olmamalıdır. Komşu ülkenin halkı kendisi nasıl ve kimlerle yönetileceğini sandıkta karar versin. Ülkemiz komşuya yardım edecekse bunu tavsiye etmelidir. Türkiye olarak bölgesinde siyasi ve ekonomik güç olma hedefimiz varsa, bunu sıfır sorunla zaten yapıyorduk. “ Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ ülkemizi güçlü kılar. Anadolu’nun Mevlana’sı var, İçerden Mevlana olmak ve dışarıda Mevlana olmak ülkemizi büyük bir güç yapar.
7 / Zafer Süleyman Cömert; Öncelikle buradaki aleviler taraf durumuna getirildi ve medya da olaylar başladıktan bir 14-15 ay boyunca Esad’ın Aleviliği uzun zaman çok gündeme getirildi. Yani orada bir iktidar mücadelesi vardı. Son ki bir mezhep çatışması varmış gibi yansıtılmaya çalışıldı yansıtıldı. Bu şu an da çok azaldı bir iki yazarla sınırlı şu anda da bunlar ben burada o yazarların adını verip reklam yapmayacağım. Şu an onun dışında bazı konularda yanlışlık yapıldı. Mesela ülkemize sığınan insanlar var onların hepsini terörist ilan ettik. Sonunda savaştan kaçan insanlar var ülkesini terk etmiş kış ortamında çadırlarda yaşıyorlar biz bunları terörist ilan ettik biz bunların. Trajik hikâyelerini duymazdan görmezden geldik bu yanlıştı kaçan insanlar vardı. Hatta bunların arasında kötü insanlar olabilirdi onunu dışında Suriye’de siviller öldü çocuklar yetim kaldı. Biz bunlara taraf olduk kimimiz Esat’tan yana kimimiz şey, Yani bu arada kan durmalı, çocukların yetim kalmamasından yana taraf olmalıydık. Biz yalnızca bunlarla değil biz şu an insani yardımlar durumunda bile ayrılmış durumdayız. Farklı farklı yardım kampanyaları düzenleniyor. Yok, yaptığım yardım falana gider mi? Diye. Mesela Suriye de duyuldu ki Türk subayı var halk buna inandı. Ha bunlar yanlış şeyler bu yanlış bir şey Türk subayı buraya turamı gitmiştir. Bunlar yalanlanıyor ama akıllarda gerçekmiş gibi kalıyor. Onun dışında bir tane pilot Suriye de yakalandı daha sonra bunu gerçek olmadığı ortaya çıktı. Halk bunları iddia ediyor sonra gerçek olmadığı ortaya çıkıyor. Düşünülmeden konuşuluyor mesela bir uçağımız düşürüldü uçağın İsrail’in bilgileri yüklendi diye bu bilgiler söylendi bunu bir milletvekili söyledi. Yani Türkiye uçağına İsrail uçağı bilgileri yüklendi ve ondan sonra bizde bu uçağı düşürdük diyebildi. Bu yanlış bir söylemdi. Onun dışında dış mihraklar Amerika emperyalizmi sorunu olarak görmüyorum olayı kendi iç direnişleri ile başlatıp olayı belki dış destek daha sonra verildi. Ama bu başlarken Suriye’nin kendi iç dinamikleri ile dereceye geldi. Demin Kürt sorununu konuştuk orda demokratik mücadele vardı, orada ki özgürlük mücadelesi Suriye’de olunca terör oldu. Bu yanlış bir şeydi ama aralarında gruplar oldu fraksiyonlar oldu tabi yanlış şeylerde oldu buna katılıyorum. Onun dışında Amerikan emperyalizmi Amerika’nın bunda etkisi ne. Şu an da 60 bin insan öldü Amerika’nın buna müdahale edeceğini de sanmıyorum ve müdahale de etmeyecek. Onun yanında Suriye’nin yanında duran Rusya mesela insanı yardımlardan dolayı durmuyor. Suriye’de olsaydık biz böyle bir tartışma ortamını gerçekleştirebilir miydik? Bir iktidarın milletvekili ya da ona muhalefettin milletvekili dinler miydi bizi. O ülkenin yönetimini bu kadar kolay eleştirebilir miydik? Bunu göz önün de bulundurmamız gerekiyor. Hatay’la ilgili yansımalardan son cümle söyleyeceğim. Şimdi Hatay’da genel seçimlerden önce 2-3 aylarda bir Sayın Başbakan gelir Antakya’yı ziyaret ederdi. Şimdi seçimlerden sonra Antakya’ya uğramadı. Bu bile Hatay’a yansımalarını anlatmak için önemli bir durum. Teşekkür ediyorum.
8 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Değerli arkadaşlar Değerli dostlar. Bir olayı çözebilmemiz için evvela doğru bir tanı yapmak gerekiyor. Olayı başından bugüne kadar gelen Süreci doğru değerlendirmek gerekiyor. Bu süreci doğru değerlendirmezsek yapacağımız analizler hep yanlış olacak. Onun için aslında bu Arap baharı diye başlayan süreci, önce biz hak örgütleri olarak elbette ki bir demokrasi mücadelesi, diktatörlerin sonu olması anlamında hepimizin bunu alkışladığı ve yardımcı olmaya da çalıştığı bir durum. Ancak baktık ki olay böyle değildir. Olay küresel güçlerin askeri projesidir ve bu askeri proje Suriye halkının kanı üzerinden yürütülecek. Böyle olunca da şunu biz hemen değerlendirdik ve dedik ki her ülke kendi iç dinamikleri ile kendi içindeki argümanlarla, demokrasiyi öven bir başbakanın müdahalesi ile değil ve biz emperyalist müdahaleye karşı durduk. Elbette Suriye’de her şeyin dörtdörtlük gittiğini söylemek mümkün değil. Bütün Arap ülkelerinde demokrasi kültürü gelişmemiştir. Demokrasi kültürünün gelişmesi için bir takım reformlar gerekli ve bunlar çok uzun sürecek ve bunlar Tunus’ta Mısır’da ve sonra Suriye de başladı. Bütün bu süreci değerlendirdiğimizde hemen müdahale etmek istedik ve biz vilayete başvurduk. Bu gelen insanların sorunlarını çözmek için yardım etmek istedik ancak şunu gördük hiçbir şekilde güvenlik gerekçesi ile bize açılmadı söylenmedi ya da gösterilmedi. Ancak sonra baktık ki bir takım entrikalar dönmeye başladı. Biz ne istedik şimdi Adem Bey’e sorayım da bunu dikkate alsın. Bir, hangi demokrasi ile yönetilen ülkelerde başka bir devletin ülkesine muhalif askeri örgüte üs verilir üs kurar silahlı eylemler yapar ve döner. 2. Sorum ise, yine hangi demokrasi ile yönetilen ülkelerde eli kanlı militanların, silahşorların dolaştığı ve bunlara yardım götürdüğü yardım edildiği görülür. 3. Soru yine savaş kışkırtıcılığı yapıldığını çok görüyoruz devlet yetkilileri ve hükümet yetkilileri tarafından. Benim bulunduğum göç yönetimi ile ilgili bir çalışma vardı. O çalışmada şunu gördüm. Kampları gezerken savaş kışkırtıcılığının aleni şekilde yapıldığını da gördüm. Şimdi ben kendi şahsıma göre biz insan hakları örgütleri olarak hep istedik müdahale kesinlikle olmaz. O ülke kendi sorunlarını kendisi çözer ben hemen madde madde geçeceğim. Hükümettin izlemiş olduğu savaş politikasının gerek iç politikada gerek dış politikada yanlış olduğunu söyledik. İkinci bir şey eğer Suriye’ye emperyalist güçler müdahale edeceklerse Türkiye aktif rol almasın. Bir başka şey ülkemizde barındırılmış olan özgür Suriye ordusu adı denen kimse buradan gönderilmeleri. İstanbul’a veya Anakaraya uçağa binin gidin bakacaksınız uçağa binen insanların yarısından fazlasının bu tür insanlardan oluştuğunu göreceksiniz. İnsan hakları örgütü olarak bizler özellikle halkımızın geleceğini ve Antakya’da yaşayan bu çok kültürlü insanların daha ferah içinde yaşamalarına yönelik ve iki komşu arasındaki ilişkiler zedelenmemesine ilişkin önlem almak zorundayız. Suriye yönetiminde kimler var kimler yok bizi ilgilendirmez biz Türkiye ile ilgileniriz. Türkiye’nin Suriye’ye karşı izlemiş olduğu savaş politikaları son derece yanlış son derece tehlikeli. Tavuklarımız birbirine karışmıştır. Kız alıp vermişiz Böyle bir durumda bu güzelliği bozmanın artık devlet politikası değil artık bir savaş politikası olduğunu söylüyorum. Buna bağlı olarak artık ülkemizde kritik gelişmelerin tıkandığını örneğin geçen sene oldu. Tabii 2013 ‘e girdik 1 Eylül’de yaptığımız barış mitinginden sonra bakıyorum ki bütün demokratik kanallar tıkanmaya başladı. Şimdi insanlar düşüncelerini kanaatlerini bir şekilde ifade etmek istiyor. Basın açıklamaları ile ifade etmek isterler başka bir şekilde toplantı ile ifade etmek istediler ve yine aynı şekilde kamu düzeni güvenlik mazereti ile engellemeler başlandı. Sanki olağan üstü hal gibi sıkıyönetim gibi demokrasinin uygulanmadığını görüyoruz. Milletvekili arkadaşlarımızdan bu tür duruma müdahale etmelerini ve bundan sonra yerel yöneticilere bu yönde tavsiyede bulunmalarını istiyorum. Teşekkür ediyorum.
9 / Aydın Toksöz– (Hatay Genç İşadamları Derneği); Tabi içinde yaşadığımız bu olayı tekrar tekrar dile getirmemiz doğal hakkımız. 24 aydır süren sürecin her zaman söylenenin dışında birkaç şey söylemek istiyorum. Şimdi Suriye’de yaşanan olaylar tabi ki şehrimizde ekonomik ve sosyal açıdan sıkıntı kaygı ve kayıplar getirmiştir. Ama ben daha geniş bir açıdan sizlere bunun açıklamak istiyorum. Şimdi yaşanan süreç içerisinde şehrimizde yaşayan vatandaşımızın orta ve alt gelir seviyesi olan vatandaşımızın bir gelir kapısıydı. İşsizlik diye nitelendirilen kayıt altına alamadığımız bir kesim oraya gidiş gelişlerden veya oradan gelen Suriye vatandaşlarından elde edilen gelirlerle yaşamaya çalışıyorlardı. Bunun getirisi olan bir konuda turizmin getirisi olan bir dönem vardı, bunun da olmadığı bir döneme geldik. Yerli turistimiz şehrimizi gezmekle beraber komşuya yurt dışı gezisi yapmakla beraber buraya kazandıracağı esnafımıza kazandıracağı kazanımlarını kaybettirmiştir. Onları yaşıyoruz ama bir döneme baktığımızda bu kayıplar bize neler öğretti? Ben çok ilginç bir şeyler söyleyeyim her zaman dile getirilen Suriye yarattığı ihracatta ya da ekonomik anlamda kazanılan Cilvegözü kapısının kapanması ile beraber Suriye aslında sattığımız bir kaybı olmadı. Pek büyük ihracatımızın olduğu bir ülke değil. Suriye ile sanıyorum enerji ihracatımız var sadece, bunun yanında demir metal ihracatları ve çok yüksek miktarda olmayan bir ticari hacim vardı. Ama bu döneme baktığımızda çok farklı şeyler göreceğiz. Yani yasal yollarla yaptığımıza baktığımızda çok farklı şeyler göreceğiz. Suriye aslında en önemli konu şehrimizi ilgilendiren en önemli konu bizim lojistik destek verdiğimiz Ortadoğu sınır kapımızın kapanması en önemli sıkıntımız aslında o. Buda şehrimizin en önemli nakliye şehirlerinden olması nedeni ile bizim en büyük gelir sağladığımız sektörümüzü revize etmiş oldu. Tabi bunun ekonomiye yansımaları da bu şekilde oldu. Turizm ve nakliye lojistik destek verdiğimiz geniş olarak kullandığımız Suriye yolunun kapanması. Ama şu anda yapılan ihracatımıza baktığımız zaman bizim Suriye hükümetine oldu olası Suriye’ ye yapmadığımız ihracat kalemini yapıyoruz diye nakletmekteyim. Bu da aslında çok farklı bir boyut tersine dönen bir şekil bu fakat görmek istemediğimiz şeylerde oluyor bazen. Yani biz bu ülkeye resmi anlamda çok ihracat yapan bir ülke olduk bu konuma geçtik. Fakat bunlardan bizler faydalanmıyoruz. Ancak Hatay nasıl Hatay’da mağdur olan kesim bu işten faydalanayım. Hatay’ da olaya bu boyutu ile baktığımızda kayıpların daha çok kazananlara neden olduğunu görebiliriz. Tabi o küçük gelirleri bavul turizminin olmaması yansıdığı için çok kişinin farklı yollarda algılanıyor. Ben belki çok alışık olmadığımız bir konuşmaydı bu. Ben hep sert ilişkilerden yakarışlar vardı. Ama ben ilişkilerin farklı boyutundayım. Artık gerçekleri görüp ekonomik anlamda kayıplarımızın yerine neler yapabiliriz? Tabi ki sosyal anlamda isteklerimiz var. Bir iki sene bir buçuk sene içerisinde gelen Suriyeli insanlardan kaçanlar yollarda sakallı amcalardan kaçarken şu an maalesef daha büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Ama yatırım yapmak için parasını buraya getirecek eş dost akraba dediğimiz ya da iş olanağı sağlayabilecek arkadaşlarımızı kaçırdık. Dün bir televizyon programında Trabzon’da gelen Arap turistlerin 120 milyar dolarlık para bıraktığını yazıyordu alt yazıda. Yani Trabzon’a kadar gönderdik. Mısır’a gönderdik. Avrupa’ya gönderdik. Bulunduğumuz yere para yatıracak adamı da buradan kovduk. Beraber çalışabileceğimiz dostumuz akrabamız komşumuz ama bunlar dedikleri bunların burada ne işi var? Ama olaya bir de bu şekilde bakmak var. Biz tabi ki istemiyoruz silahlı insanları burada hepimiz görüyoruz. Havaalanında da görüyoruz çarşıda da görüyoruz. Bunlara alıştık artık; yani maalesef alıştık artık. Bunları görüp de görmemek imkânsız. Ama asıl kayıp bundan bir dönem önce buradan kaçırdıklarımızdan. Ama ekonomik anlamda daha büyük kayıplar oluştu. Biz burada insanların beraber iş yapma yeteneğini kaybettik. O daha önemliydi. Cilve gözü sınır kapısı her ne kadar kapalı gözükse de çok faal bir kapı. Şu an yapılan gümrük ticareti hacmi önceden yapılanın çok üstünde bir hacimde aslında. Suriye’ye yapılan ihracatla ilgili söylüyorum, yanlış anlaşılmasın bizim Suriye ile ihracatımızla nakliyemiz karıştırılıyor. Biz Suriye gümrük kapısını sadece nakliye ile transit geçiş için kullandık. Ama şu an farklı bir dönem söz konusu. Biz Suriye’ye ürün ihraç ediyoruz. Suriye’den ithal edilen ürünü şimdi biz şimdi Suriye’ye ihraç ediyoruz. Ekmeği buraya getiriyorduk, şimdi un, maya ihraç ediyoruz. Çok farklı bir boyutu var. Ben kapılarla ilgili değinmek istiyorum. Kapılarımız maalesef ne rapt ne de zapt altında. Bir HGS, bir de KGS bölümü var. HGS bölümünden geçmek isterseniz gümrük kapısındaki beton bölümü kullanmayacaksınız, yan tarafta HGS var oradan çık. Ben bu konuda sadece yapılması gereken bir önerimi dile getirmek istiyorum. Biz kapımızın T.C. sınırlarının bittiği bölgede tampon bölgeden önce şu anda kullanıma açık tuttuğumuz bölgede seyyar satıcıların oradaki vatandaşların hallerini görmesini, tezgâh açan kapımızın dibinde çay, kahve, sigara satışlarının engellenmesini istiyorum. Bir de lütfen biz zaten herkesi kabul ediyoruz, yorulmasınlar, bari kapıdan gelsinler kayıt altına alalım kim gelmiş kim geçmiş onu görelim ve kayıt altına alalım. Kapının kontrol altına alınıp Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakışır bir hale gelmesini sağlamak daha önemlidir. Bu konuda bir çalışma yapılmasını arz ederiz. Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir gelsin kapıdan gitsin, zaten buna her tür imkânı sağlayacağız, yağmur çamurdan geçmesin, kontrol altında olsun HGS falan gereksiz.
10 / Mehmet Çardak – (Araştırmacı-Yazar); Sayın başkanım Suriye’deki iç savaşın Hatay’daki ekonomiye, turizme, ticarete etkileri yeteri kadar dillendirildi. Benim sorum şu olacak. Geldiğimiz noktada Hatay uluslararası hırsızların pazarı haline gelmiştir. Yani sınır güvenliği yok, gümrük kapısında kontrol yok, içte sokaklarda caddelerde kontrol yok. Ben milletvekillerime şunu sormak istiyorum. Bu andan itibaren artık Türkiye devlet olarak sınırlarına sahip çıkacak mı? Cilvegözü sınır kapısını zaptu rapt altına alacak mı? En önemlisi Reyhanlı’da araba hırsızlarının kimlik kontrollerinin yapılması, insanların kimlik kontrolleri değil arabaların kimlik kontrollerinin yapılması. Bu araba hırsızları kim belli değil. Bu kontroller yapılmadığı sürece araba hırsızlığı önlenemeyecek.
11 / Adnan Şefik Çirkin – (Hatay Milletvekili); Efendim teşekkür ediyorum. Tabi ki çok güzel değerlendirmeler yapılıyor burada ama vakit sınırlı. Sizleri de fazla sıkmadan elimizden geldiği kadar cevaplayacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 60. madde diye (söz hakkı) bir madde var. 63. maddeye göre birkaç cümle söyleyeceğim. Daha sonra malum konumuza devam edeceğiz. Şimdi biz Hasan beyi tanırız. Arkadaşlar milletvekilliğimizden önce ben ve Âdem Bey’de il başkanlığı yaptık. Belli bir süreç geçirdik. Birlikte barış içinde memlekete hizmet noktasında siyasi partilere il başkanlığı yaptık. Hasan beyde değerli bir bürokratımızdır. Bu bakımdan bende konuşurken zaten bende çok siyasi parti adı vermem. Çok kaliteli bir ortamlardır bunlar. Kendisi de beyefendi bir arkadaşımızdır. Dolayısı ile kendisi de bende konuştuğumuza dikkat ederiz. Şimdi 57. hükümet döneminde müzakere başladı. Şimdi kendisinden ricam önümüzdeki toplantıya 57.hükümet döneminde neler konuşulmuş bunların hepsinin tutanakları hükümette var. Buraya getiririz. Acaba ne konuşulmuş ne yapılmış hep birlikte dinleriz buraya getiririz. Neticede imkânları müsaade ederse Âdem Bey İçişleri Bakanı değil getirmezse de yok niye getirmediniz demeyiz. Değerli arkadaşlar elimden geldiği kadar yanıtlamaya çalışacağım. Bunlar 5 kişi CHP’li arkadaşlar 4 kişi ne yapalım şimdi. Hakikaten ben böyle ortamları çok severim. Çok demokratik hepimiz aynı düşünmek zorunda değiliz. Yani hiç olmasa siz beni ve partimizi, ben de sizi birinci elden öğrenmiş oluruz. Çok keyifli ortamlar. Burada İnsan Hakları Derneğimiz var. Ben sizden rica ediyorum artık milliyetçiler azınlık oldu birazda bizim haklarımızı arayın. Bundan sonra bizi de portföyünüze gündeminize almanızı özellikle rica ediyorum. Değerlendirme de zatı-âlinizin ben bu konuda baskıcı olamam. Şimdi çok değerli katılımcı kardeşlerim hanımefendilerim öncelikle bu Suriye krizi nedir ne değildir nasıl başlamıştır. Bu kalıplaşmış lafı da çok sevmiyorum birlikteydik, kardeştik şimdi böyle olduk bunlar olur devletlerarasında bütün şeyler olur. Ama haklı mıdır, haksız mıdır buraya bakarız. Biz daha tek mermi atılmadan burada kampların kurulduğunu gördük mü arkadaşlar, hep birlikte gördük. Yani dolayısı ile o zaman bir çatışma ortamının hazırladığını görmek için kâhin olmasa gerek bir insan. Böyle başladı bu iş ondan sonra yavaş yavaş bu çatışma ortamına geldik. Korkulu bir dezenformasyon oldu. CNN Türk muhabirinin neler söylediğini gördük. BBC bir muhabirin kendisi ile alakasının olmadığını anlatmak zorunda kaldı. Tamamen yalan haberler, dünyanın çeşitli bölgelerinde ki çatışma haberleri Suriye’de oluyormuş gibi yayınlandı. El-Cezire’nin 6 muhabiri Suriye halkından da özür dileyerek El-Cezire’den istifa ettiler ve bizim medyamız hep bu haberlerden alıntı yaparak Türkiye’yi buraya hazırladı. Şimdi değerli kardeşlerim şunu söylemek istiyorum. Bu meselenin Alevi ve Sünni meselesi olduğu şeklindeki takdimi başta Hatay ve Türkiye’ye büyük zarar verir ve çok yanlıştır buradan kurtulamayız. Muhalefetten de bazı sesler duyuyorum bu olay şeriatçıların çatışması diye bu üslup çok yanlış bunu hiç unutmayalım. Biz Hatay olarak siyasi, ekonomik, hem de entelektüel manada Suriye ile ilişkilerin iyileşmesinde en çok istifade eden il olursanız, kriz olduğunda en çok zarar gören il olursunuz bu matematiksel bir gerçektir. Değerli genç işadamları derneği başkanı sevgili kardeşim mal satışında Hatay olarak bir sıkıntı yok diyor, hatta belki de daha fazladır. Oradaki ihtiyaçları görmek üzere 3500 firma Türkiye’den Suriye’ye ihracat yapıyor bugün. Güzel bir şey daha belirtti arkadaşımız. Bu 3500 firma Hatay’da değil Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde bir kısım malı buradan Suriye’ye indiriyor ve Suriye’ye yönelik ihracat yapıyor. Suriyelilere malı teslim ediyor o Ortadoğulu tüccarlara satışı yapıyor. Bir kısmı da Suriye kapısını kullanarak Ortadoğu’ya yayılıyor. Şimdi 4000 tane TIR’ımız yatıyor Hatay’da. Bunları ucu ucuna ekleyebiliriz ekonomik sıkıntılara. Bakın tekrar ediyorum bir devletin bir milletin menfaati varsa ekonomik sıkıntıya da katlanılır. Bunlar ayrı mesele ama burada biz bir menfaat göremiyoruz. Akabinde şimdi bunun görüşmelerle halledilmesi gerektiği noktasında biz duygularımızı ve düşüncelerimizi ifade ederken yani lütfen burada Amerika’nın İsrail’in bir rolünün olmadığını ifade etmek çok iyi niyetliliğin gereği olsa gerek. Yani İsrail 3 gün evvel vurdu Suriye’yi. Buyurun İsrail Müslüman bir ülkeyi vurdu. Arkadaşlar şimdi burada nasıl davranacağız. Şuna bir açıklık getirmek istiyorum. Suriye ile geliştirilen dostluk münasebetlerinde değerli milletvekilim 1974’ü işaret ediyor, başlangıcı 1998’dir arkadaşlar. 1998 Adana anlaşmasıdır. Baba Esad’ın Apoyu bizim isteğimiz neticesinde çıkartması her iki devletin yetkilerinin bir araya geldiği 1998 adana anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın omurgası PKK’dır ve Suriye PKK konusunda sözlerini yerine getirdiği sürece bu anlaşma ilerleyecek ve sonuçta Suriye ile ilişkilerimizin pik yaptığı noktaya gelecektir. Suriye bu anlaşmaya uydu çok önemli PKK liderlerini Türkiye’ye teslim etti bunlar diplomatik sırdır konuşulmaz. Siz Türkiye cumhuriyeti devletinden böyle bir şey duyamazsınız, doğruda değildir. Suriye PKK konusunda çok önemli hizmetlerde ve yardımda bulundu, bulundu ki bu dostluk ilerledi onun içindir ki şu anda kimse çıkıp hayır böyle bir şey yoktur deme şansına sahip değildir. Çünkü hangi hükümet varsa idarede biz veya bir başkası onda gerekli bilgiler var. Suriye görevini yapıyor, biz de o zaman dostluğu ilerletiyoruz noktasında devam edelim. Ne oldu o zaman birden bire Suriye PKK konusunda bizim arzu ve isteklerimizi yerine getirmeme noktasında bir isteksizlik mi yaptı, hayır. Mesele uluslararası projedir. Türkiye bu uluslararası projenin içerisine sıkışmıştır. Değerli arkadaşlar hiçbir cumhuriyet hükümeti bugün 61. Hükümet olsa gerek. İnşallah 62. biz oluruz yani bugünkü cumhuriyet hükümeti dahil olmak üzere Türkiye’de hiçbir hükümet Türkiye’nin zarar görmesi gayesi ile yani bunu esas amaç ana gaye olarak yönetmez. Ancak yaptığı işlerin bir bölümünü doğru yapar bunun paydası olur. Bunun bir bölümünü yalnız yapar bununda Türkiye’ye zararı olur olay budur, bu kadar basittir. Biz bu işte zarar ettik, hem Türkiye olarak hem Hatay olarak. Ekonomik zarar önemli değil arkadaşlar bu bir gün aşılır. Siyaseten zarar ettik, dar günde Ortadoğu’da hiçbir devlet bize güvenmez, hiçbir halk bize güvenmez, taraf olduk. Taraf olmanın içerde de çok mühim bir sıkıntısı olacak çok açık ve net söylüyorum. Bu konuda da çok dikkatli olmak zorundayız. Bu toplumu yaratan her değer bizim, bir şeylerin üstünü örtemeyiz. Yani vilayet makamları devletin çeşitli yetkilileri birçok toplantılar yapıp ilin yerel bütün seçilmiş resmi ve idari temsilcilerini çağırıp gelin bakın Alevi ve Sünni ne kadar tatlı birbiri ile muhabbetli geçiniyor laflarını söyletmeyle hiçbir yere varamaz. Buradaki sorun Alevi Sünni arasında değil ki, buradaki sorun Suriye krizini de fırsat bilerek Suriye krizinde Türkiye’nin tutumundan faydalanılarak bir Alevi Sünni kavgası çıkarmak isteyenlerin kendisi bunların da Hatay’la bir ilgisi yok bunların hepsi dışarıdan. Bunu nasıl çözebiliriz bu konuda ne tedbirler alabiliriz işte buraya odaklanmak lazım. Artık Suriye krizinden sonra bunu belki bir sonraki toplantıda belki ileriki toplantıda açarım. Şimdi vakit yok. Artık bundan sonra Hatay’daki Alevi kardeşlerimin içine düşeceği namüsait bir durum belki bugüne kadar değil ama özellikle altını çiziyorum Anadolu Türkmen Aleviliğini de harekete geçirecektir. Çünkü bunların ikisinin ilişkisi Suriye krizi başladı başlayalı daha da gelişti daha da serpildi ve daha da kenetleştiler. Yani zaman zaman ülkemizde denenen Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da ve başka yerde çıkarılmaya çalışılan Alevi Sünni kavgası burada başarılı olamadı ve toplu bir tepkiye sebep olmadı. Her iki toplumda akıllı çünkü. Ancak burada Hatay lokal manada stratejik yer durumuna geldi. Burada yakılacak bir fitil Anadolu’yu bile etkileyecektir. Batı bu fırsatı 20 yılda bir bulur ve kaçırmaz, buna çok dikkat edelim efendim bunu boşuna konuşmuyorum. Efendim yan tarafınızda bir ateş yanabilir komşu ateşe benzinle gitmez suyla gider. Bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Ortada silahlı adamlar falan dolanmıyor. Türk devleti buna müsaade etmez, buna inanmamakla beraber, bu lafları çıkaranlara da şunu ifade etmek istiyorum. Ne kadar söylenen doğrular varsa bu yanlışlarla beraber o doğrular da gidiyor. Bunlarla beraber dolaşan el kaide militanı var mıdır? Vardır ama silahsızdır, bir tane resim bir tane bir şey getirilmedi. Hiçbir siyasi parti mecliste olan ya da olmayan, bölgede bir Alevi Sünni kavgası istemez. Ama yanlış yaparlar mı yaparlar. Bugünkü arkadaşlar yapıyor mu yapıyor. Bu ayrı bir mesele ama ben niyetten bahsediyorum. Sınır elek olmuş tekrar arkaya dönelim. Yani sınırda geçmeyen bir uçak kaldı. Yürüyerek bir şeye takılarak her şey geçiyor arkadaşlar. Her boyutta her malzeme gidiyor geliyor gıda maddesi şu bu gelen gitsin bunların önemi yok. Ama elek olmuş bu sınırda Reyhanlı’nın Harran köyündeki adam koyunlarını otlatamıyor yasak. Aziz Kerim Allah-u Ekber izin verirseniz ezanın bitmesini bekleyelim efendim! Teşekkür ediyorum arkadaşlar. Şimdi çalışma izninden bahsetti değerli kardeşlerimden bir tanesi öncelikle Suriye’den bizim mülteci olarak adlandırdığımız kişiler çok perişan, durumları çok kötü hele son 20 günde bir ayda gelenler ceketini alamadan gelmiş. Fakat çalışma izni çok enteresan bir şey yani bu bir sıkıntı yaratır. Adaletli olmalı bu görüşülmeli, konuşulmalı çok önemli bir şey bu. Bir yandan maaş alacak ve bulunduğu yerde ev kirası vermeyecek çadırda devlet tarafından istihdam edilerek bir yandan çalışacak bu şekilde var olan sıkıntıları daha da arttırır. Hiçbir şey olmasın demiyorum bunların hepsi bizim misafirimiz en iyi şekilde bakmak milletimize bu yakışır. Yani farklı bir türden bir göç gelse de biz aynısını yapmak zorundayız. Ama böyle bunlar konuşularak araştırılarak Ankara’da değil buralarda olgunlaştırmalı. Şimdi krizin içine girdikte acaba çok mu hesaplı girdik bir-iki cümleyle temas etmek istiyorum. Zeytin yağı dahil işte Altınözü’nden zeytin yağı geliyor zeytin yağı 2-3 TL’ye düştü. Turizmden arkadaşımız bahsetti polis ve sağlık alanında birçok insana ek hizmet verdiğimiz ve bu sıkıntılardan bir takım asayiş sorunlarımızın olabileceği bir durum. Bunları yaptık mı biz yapmadıysak niye yapmadık. Şimdi bu krizin kazananı ABD ve İsrail, kaybedeni Türkiye-Suriye. Bu işi bitirdiler. Bu rejimin gitmesi noktasında hiç öyle istekli ve arzulu değiller. Vursun birbirlerini kırsın diyor. Bu İsrail’in de işine geliyor. ABD’nin de işine geliyor. Hükümet yetkililer çok inisiyatife girmek istemez. Bunların ağzından da duyabiliyorum. Batı yalnız bıraktı bizi diyor durum bu. Kendilerine göre en güzel stabil şekle getirdiler. Orada insanlar birbirini vuruyor kırıyor öldürüyor. Suriye de ve iflah olmuyor Suriye. Türkiye’de bulaştı bir tarafından. Bir de Türkiye ye dönüp sen bu işi çözecektin çözemedin diyor. Şu düştüğümüz duruma bakın. Bütün mesele yetkililerin idarenin bu krizin başını sonuna ve ortasını yeterli derecede öngörememesi eğer hakikaten bunun 3 ayda biteceğini düşünüyor ve inanıyorsanız o zaman çok yanıldınız arkadaşlar, çok yanıldınız. Ya da bunun 1 yıl 2 yıl 3 yıl hatta 5 yıl 10 yıl süreceğini düşünüyorsanız bu tedbirleri niye almadınız ve Türkiye’yi Hatay’ı sınır vilayetlerini buna göre niye hazırlamadınız. Hayır, biz biliyorduk 3 ayda gideceklerdi, hayır gitmedi burada yanıldığımız ortaya çıkar. Zaten 3 ayda gitmeyeceğini biliyorduk dersek o zamanda hiçbir tedbir almamakla bu meseleyi savsakladığınız ortaya çıkar. Bir şeyi kabul edelim ondan sonra tedbirlere hep birlikte bakalım. Son olarak şunu ifade ediyorum. Bu krizin kaybedeni Hatay’daki birlik beraberlik ve kardeşlik olmamalı. Bunu el birliğiyle aşacağız arkadaşlar. Hem Alevi hem Sünni’siyle Alevi kardeşlerimizle empati yapacağız. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin Suriye ile ilgili bir lafı vardır. Bir Hatay heyeti ziyaret ettiğinde dediler ki bizim Suriye ile fiziki sınırımız var, kültürel sınırımız yok. Bu şu demektir arkadaşlar, Türk milletine göre, Hatay’a göre Suriye ile Azerbaycan’ın bir farkı yoktur. Kültürel sınır yoktur. Buradan gidip Halep’te sanki 10 yıldır yaşıyorsunuz gibi yaşarsınız. Kültürel sınırın olmamasının en büyük örneği budur. Bu denli yakınız. Bakın burada Hıristiyan var ve Hatay’da Hıristiyan vatandaşlarımızla akrabadır. Türkmen var Suriye’de de var ve akrabalar. Nusayri Alevimiz var Suriye’de de var ve akrabalar. Sünni akrabamız Suriye’de de ve akrabalar çok dikkatli olalım. Gerçekten de Türkiye’de hiçbir vilayette olmayan bir birlikteliğimiz var bunu bozmak isteyecekler. Burada görev aslında Alevi vatandaşlarımızdan fazla Sünni vatandaşlarımıza düşmektedir. Bir Sünni politikacı olarak, siyaset adamı olarak bunu ifade ediyorum. Empati yapmalı ve onu anlamalıyız. Alevi kardeşlerimiz de çok dikkatli olmalı. İstismara uğramamalı, istismar olmayı engellemeli. Her gösteriyi yapmak bizim hakkımız fakat bir yabancı devlet adamının resmi orada taşınmaz. Dikkat edeceğiz çok sıkı bakacağız bu işleri yapanı hemen ikaz edeceksiniz ki yapıyorsunuz bunları duyuyorum. Bunu sakın ha Alevilik adına yapmayacaklar. Bunlar çok tehlikeli gelişmeler. Hepimizi üzer netice itibariyle. Bakın son olarak ifade ediyorum meselenin ciddiyetini anlatmak adına. Bir anketör geliyor buraya bereket okul müdürü ve milli eğitimin tepkisi ile karşılaşıp geri dönüyor. Fakat enteresan bir şey bu anketörün çalışması da TÜBİTAK tarafından destekleniyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya Hatay’dan iş göçü manasında yapılan bir araştırma. Mutlaka bir kasıt var mı yok ama olabilir de burası Türkiye. Bir soru soruyor Türk-Sünni, Türk-Alevi tam ifade edemiyorum evrak yanımda değil. Arap-Alevi, Sünni-Arap şimdi bunu araştırıyor. Bunlardan bir çarpı işaretleyeceksiniz hangisi olduğunuza dair. Kardeşlerim bunu 1938’de Fransız yaptı ayrıştırmacılığı ve alevi vatandaşa geldi kendisin farklı kimliklerde ilan etmesi adına baskıda bulundu Hatay’da yaşayan alevi vatandaşlarımıza. O gün düşmediniz bugün de bizlerle ilgili oynanan oyuna düşmeyeceğinize ben inanıyorum. Hepinize ben teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum.
12 / Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili); Efendim tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum. Tabii ki mevzu önemli derin en çok Hatayı ve Hataylıları ilgilendiriyor. Her boyutuyla ve cümleye en sondan başlamak istiyorum. Şefik Bey’de ifade etti bir defa Hatay olarak, Hataylılar olarak her kesimin Alevisiyle, Sünnisiyle, Arabıyla, Kürdüyle, Hıristiyanı ile Yahudisiyle Hataylılar olarak üzerimize düşeni bu süreçte fazlasıyla yaptık. Hatalar oldu eksiklikler oldu yapılan yanışlıklar oldu ama Hatay bu birlik ve beraberliğini hiç kimseye bozdurtmadı. Bu konuda duyarlılık gösteren katkı ortaya koyan Hatay’ın barış ve kardeşliğine leke getirmeyen herkese bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Bizim olmazsa olmazımız Hatay’ı bu yönleriyle kaşımaya çalışanlar çok oldu. Marjinal grupları ile oldu terör örgütleri ile oldu çoklu bir giriş yapılmak istendi. Ama şükürler olsun ki Hatay’ımızdaki duyarlı insanlar her kesim liderler önde gelenler herkesin katkısıyla buna müsaade etmedik. Bunun için teşekkürü bir borç biliyorum. Suriye meselesinde şunu açık ve net konuşmak lazım. Evet, en kötü senaryo şu anda yaşanıyor ve bir ülke altyapısı üst yapısıyla her şeyi ile kendini heba ediyor. Suriye de yaşanan bu. Bazı konuşmacılar da ifade etti 50 – 60 binlerle ifade edilen insan kaybı var. Oradan buradan 60 Bin insan heba oldu. Resmi verilere göre arkadaşlar ülkesini terk etmiş olan insan sayısı 450 binlerle ifade ediliyor. Yerinden ayrılmış olan ülkeyi terk etmemekle birlikte olanlar milyonlarla ifade ediliyor. Böyle bir kaos ortamı var. Buraya nasıl gelindiğini irdeleyecek olursak tabi egemen güçlerin bu konudaki rolünden bahsediliyor ve Türkiye’nin bu konuda durduğundan ifade ediliyor. AK parti hükümeti 3 Kasım 2002 de iktidara geldi. Suriye’nin mevcut yönetimi gene görev başında idi. Egemen güçler olarak ifade edilen dünya üzerindeki bütün ülkeler Suriye ye en yoğun bir şekilde ambargo uyguluyorlardı. Dışlanmıştı. Hiçbir şekilde kabul görmüyordu. Her konuda kısıtlamaya gidiliyordu. Ama dikkat edin AK partinin iktidara gelmesi ile birlikte son yaklaşık iki yıllık süreci saymazsanız Suriye ile ilişkiler en üst düzeyde, tarihinin en iyi düzeyine geldi. O diyalogu geliştirdik sıfır sorun politikası ile yola çıkıldığında zirve yaptı bu ilişkiler. Ortadoğu’daki tüm ülkelerle O dönemde de AK parti olarak başta ana muhalefet olmak üzere çok eleştirildik. Hatırlayın ’’Türkiye eksen kayması yaşıyor, batıya sırtını döndü Ortadoğu’ya yöneldi’’ denerek, İran’la Irak’la Suriye ile dostluklar gelişince, o dönemde de biz vicdansızca insafsızca eleştirildik arkadaşlar ama biz doğru olduğuna inandık. Bu coğrafyada bizim, biraz önce değerli milletvekilimizde ifade etti. Bizim farklı bağlarımız var, kültürel bağlarımız var, akrabalık bağlarımız var, dil, din, inanç noktasında bağlarımız var. Denizler, okyanuslar ötesinden bakıldığı gibi değil tablo. Türkiye’nin tarihsel bağı var buralarla Türk halklarının. Biz bunlara duyarsız kalamayız dedik. Adeta egemen güçler Suriye’yi tırnak içerisinde söylüyorum sakızına katmaya çalışırken, Türkiye kol kanat germiştir. Son dönem için söylüyorum ve o yüzden Suriye’de olan her hadise için atılan her adım başta beni ilgilendirmiştir ve o dönemde hakikaten söylüyorum sayın vekilim geldiği için bir kez daha vurguluyorum. AK parti eleştiriliyor eksen kayması yaşanılıyor deniliyordu hatırlayın o tartışmaları. Ama buna rağmen Türkiye o iyi ilişkilerini sıkılaştırmaya devam etti. Ortak bakanlar kurulu toplantılarına kadar bu işler ilerledi ve o dönemde Türkiye Suriye yönetimine hep tavsiye ve terkinlerde bulundu. Demokrasi kanallarının işlemesi adımlarının atılması ve bunların süreç içerisinde yapılacağını tabii ki bilmiyoruz. Arkadaşlar bu söylediğimiz zaman dönemi 2002 ile 2010 arası 8 yıllık bir süre ve maalesef, şahsi fikrimi söylüyorum; Beşar Esad’ın da şahıs olarak esasen bu adımların atılması taraftarı olduğunu ben düşünüyorum. Şahsi olarak. Çünkü İngiltere’de eğitim görmüş, daha entelektüel bir yapı. Daha önceki geçmiş zamanlara kıyasla özgürlük alanlarının genişlemesi noktasında başlangıçta kendisinin de hevesli ve bu konuda gayretli olduğunu ben şahsi olarak düşünüyorum. Fakat oradaki sistem Baas dediğimiz yapı farklı bir mekanizma ile işliyor. Onu anlatacak değilim. Netice itibari ile gelinen noktada Türkiye tavrını açık ve net ortaya koymuştur. Bu kanalların işletilmesi özgürlük alanlarının genişlemesi noktasında Türkiye’nin beklentileri o tavsiye telkinleri doğrultusunda atılması gereken adımların atılmadığını net olarak gördük. Geçmişteki gibi olmadığı kesindir. Ama yeteri kadar olmadığı çok tartışılır ve orada Türkiye arkadaşlar, ilk Suriye’deki eylemleri lütfen inceleyin buradaki Türkiye’deki insanlarımızın talep ettiği gibi ve oradaki insanlarda özgürlük hak adalet talebinde bulunmuştur. Herkesin bunu ifade etme hakkı var. Gösteriler yaptılar ve dikkat edin 3 ay 4 ay 5 ay tek bir çatışma, muhalif denilenler için söylüyorum, tek bir silahlı eylem söz konusu değildir. Tamamen kitlesel halk hareketleri noktasında protestolar yapıldı bir 4 -5 ay. Kayıtlarda bunlar mevcuttur. Sonra iş farklı noktalara gitmeye başladı ve Türkiye Başbakanı da Dışişleri Bakanı da çok net Suriye yönetimine şunu ifade etti değerli arkadaşlar. Eğer Türkiye olarak biz tercih durumunda kalırsak Suriye halkı mı Suriye yönetimi mi diye, tereddütsüz biz Suriye halkının yanında dururuz, net. İşler bu noktaya gelmezden çok önce hiçbir tereddüde mahal bırakmadan Türkiye net olarak bu tavrını ortaya koydu. Tabi mesele daha da derinleşti farklı dengelerin olduğu bir coğrafya tabii ki. Başta söylediğimi tekrar söylüyorum, Suriye’de en kötü senaryo gerçekleşiyor. Hatay’a etkilerine gelince toplumsal barışın muhafazası için herkesin ortaya koyduğu duyarlılığa bir kez daha burada teşekkür ediyorum. Bunun kıymetini gerçekten çok iyi bilmemiz lazım. Bugüne kadar bu performansı ortaya koyduk. Bundan sonrada farklı söylentilerle ülkenin başına açılmaya çalışılan dertler oldu. Fısıltı gazetesi ile söylenenlere lütfen itibar etmeyin. Yok, şöyle yapılıyor böyle yapılıyor şu adımlar atılıyor şunlar yapılıyor net arkadaşlar sorgulayın söyleyenleri. İnsanların duyarlı olduğu noktalar kaşınılmak istenir. Bundan sonra da olabilir. Buna bizim duyarlı olmamız gerekir. Uyanık olmamız lazım. Silahlı militanlar dolaşıyor. Arkadaşlar yapmayın Allah aşkına, bunu yapmamamız lazım. Türkiye ciddi bir ülke, ciddi bir devlet buna asla müsaade edilmez. İnsani boyutla ilgili buradaki katılımcıların farklı bir şey düşündüğünü düşünmüyorum. Oradaki iki ateş arasında kalan vatandaşların aç açıkta kalan, ayağı yalın, ceketini almamış çoluk çocuğu ile ben geldim diyen ya öleceğim ya beni kabul edeceksiniz ya da kucak açın diye gelenlere yardım edilmesi gerektiğini sizler de ifade ediyorsunuz ben biliyorum. Samimi diyorum ve onların insani boyutta her türlü ihtiyaçlarının barınma yiyecek içecek eğitim bunların karşılanması gerektiğini sizler de düşünüyorsunuz. Türkiye’nin mülteci meselesinin Türkiye’ye sığınmacı, misafirler meselesine bakış açısı da tam bu noktadadır. Sizin ifade ettiğiniz noktadadır. Ekonomik boyutuna gelince, Aydın bey HAGİAD başkanımız bir kısmını ifade etti. Esasen ekonomik boyutu da bu meselenin çok çok sonrasında gelir. Ama madem buda gündeme alınmış onu da ifade edeyim. Şu anda birtakım rakamlar verildi. Bende bir takım rakamlar vereceğim tabi son 6 -7 ay öncesine döndüğümüzde Hatay’da farklı bir hassasiyet oluştu. Her kesim Hatay da kontrolsüz girişler olduğunu ve Hatay’da farklı kesimlerde Antakya’da mahallelerde yerleşim oluştuğunu, mahallelerde evler kiralandığını filan ifade etmişti. Derhal siyasi idare de başta olmak üzere STK’ların buradaki kanaat önderlerinin bu hassasiyetine duyarsız kalınmamıştır. Valilik, mülki idarelerimiz, emniyetimiz gerekli önlemleri aldı ve oturum bitenler dâhil pasaportsuz gelenler başta olmak üzere yeni oturum falanca falanca illerde alınabilir dendi. Pasaportsuz olanlar için derhal gerekli işlemler yapıldı ve buradaki o hassas dönemi gerekli tedbirleri alarak kazasız belasız geçirdik. Aydın Bey’in ifade ettiği gibi pasaportlu gelenlerin oturumu bittiğinde yeni oturumu için farklı iller gösterildi. iç Anadolu başta olmak üzere bir kısmı orayı tercih etti. Tercih edersen oda Türkiye de kalacak ekonomik bir döngüdür. Ama birçoğu ben biliyorum ki İskenderun üzerinden Mersin üzerinden başka ülkelere göç etti, başta Mısır olmak üzere. Hatay’ın o süreçte ciddi ekonomik kaybı oldu. Fakat şu anda Cilvegözü sınır kapısı normal dönemde. Yaklaşık 200 araç 180 ile 200 TIR geçerdi ve bu TIR’ların % 20 si % 25’i Suriye ye mal götürüp getirirdi. Geri kalan % 75 – 80’i transit geçerdi. Kriz derinleştiğinde Suriye’deki geçiş imkânları kalmadığında bir tedbir aldık. Hatay’ın en önemli sektörlerinden bir tanesi nakliye sektörüdür. Filo itibari ile İstanbul’dan sonra ikinci il Hatay ve nakliye sektörüne bir imkân tanıdık RO-RO seferleri tertip edildi. Önce Mersin’de başladı sonra İskenderun ilçemizden de takviye edildi RO-RO seferleri ve tır başına 1000 dolar destek verildi. Nakliye sektörünün sorununu bu çerçevede çözmüş olduk. Sınır kapısına gelince şu anda yaklaşık 200-250 araç Cilvegözü sınır kapısından Suriye’ye mal götürüyor. Tampon bölgede yasak. Gümrükten geçiyor kontrolleri yapılıyor işlemleri yapılıyor. İnsani amaçlı tüm malzemeler. Gıda başta olmak üzere, tamamının kontrolleri en hassas bir şekilde yapılıyor. Sınırla ilgili ifadelerinizi ben aldım. Giren çıkan vs zeytinyağı meselesi söylendi. Son 10 günde Hatay’da zeytinyağı kaçakçıları ile ilgili emniyetimiz en ağır şekilde tedbir alıyor, alıyor size de ulaşmıştır. En ağır şekilde, şu anda arkadaşlar sevgili katılımcılar hanımefendiler şunu ortaya koymamız lazım. Olağanüstü bir dönem yaşıyoruz Hatay’da bu bir gerçek, olağanüstü bir dönem yaşıyoruz. Bu tür aksaklıklar olağandır. Olacaktır. Tedbirini almakta sizlere düşer. Sizler dile getirirsiniz. Siyasetçiler olarak takip ederiz. İktidar olarak ilgili birimlerle irtibata gireriz. Bu tedbirler alınır. Ama toplumun her kesimine ben ifade ediyorum. Lütfen dikkat! Lütfen! Çünkü bu barış ve huzur ortamını bozmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Bundan sonrada koymayacaklar. Lütfen bu huzur ortamını hiç kimseye bozdurmayalım. Bizler teşkilatlarımızla, kendim için söylemiyorum Milletvekili arkadaşlar Hatay’da 10 milletvekiliyiz. Hamdolsun ki her türlü meseleyi bir araya gelerek konuşma iradesini net olarak ortaya koymuşuzdur. Milliyetçi Hareket Partisi de, Cumhuriyet Halk Partisi de AK Parti olarak bizler de sonuna kadar diyalog kapılarını açmışız ve hepimiz bu memleketin insanıyız. Ayrıca bize de ulaşın. Bu toplantılar vesilesi ile bir araya geliyoruz ama ola ki yarın o bir gün farklı bir problem tespit ettiniz. Lütfen ulaşın! Sayın vekilim siz bize böyle söylemiştiniz bununla ilgili bir sıkıntı var bununla ilgili tedbir alın! Telefonum Ekrem Bey’de vardır buradan da söylüyorum. 0 533 545 57 17 ama Ekrem beyden de her zaman ulaşabilirsiniz. Üzerimize düşen bir şey olursa 24 saat esasına göre biz üzerimize düşen o görüşleri alır ve gerekli adımları atarız. Tekrar sayın başkanım süreyi aştığımı biliyorum. Beyefendilerin soruları vardı. Aslında cümlelerimin içerisinde vardı. Ama bir kez daha ifade edeyim. Arkadaşlar eğitim kampları var. Burada eğitiliyor sonra gönderiliyor savaştan sonra geri geliyor. Silah gönderiliyor. Aman ha aman! Aman ha aman! Bunlara itibar etmeyin. Varsa bilginiz gördünüz kaydınız. Lütfen paylaşın. Bir daha söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ciddi bir devlettir. Bunlar insanların kafasını bulandırmaya yönelik söylemlerdir lütfen söyleyin. Bakınız bilginiz belgeniz kaydınız bir daha söyleyeyim gereğini yapmak bize ait. Sayın başkan bir soru varmış galiba?
Soru – Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Türkiye topraklarında özgür Suriye ordusunun üssü var mı yok mu?
Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili); Tabii CHP Apaydın kampını meclis gündemine taşıdı ve Hatay’a da bir heyet gönderdi. Apaydın’ı bileniniz, göreniniz var mı? İçeri gireninizden bahsetmiyorum. Apaydın Antakya-Reyhanlı Karayolunda Demir köprü köyüne yaklaşık kuş uçuşu ile 900 metre mesafede. Teknolojinin, iletişimin bu kadar ileri olduğu bir dönemde Türkiye topraklarında, bu kadar rahat görünen bir yerde bir tepeye çıksanız kampı kaba tabirle kabak gibi görürsünüz. Eğitim yapıldığını iddia ettiğiniz yer. Orada Suriye Ordusuna mensup olup oradan ayrılan askerler ve aileleri kalmaktadır. Ayrı bir kamp olarak düzenlenmiştir. Yapılan hatalı işler yoktur demiyorum. Hiçbir belgi-belge olmadan söylenen şeyler bunlar. Bilinmeden konuşulan şeyler için uluslararası arenada düşeceği durumu düşünmeniz lazım. Ne alan, ne arena buna müsait. Söylediğimiz bir sürü doğru bu uç örneklerle güme gidiyor. Ben açık konuşuyorum bilgiye, belgeye, görgüye dayalı getirin ben sizinle mücadele etmeye hazırım.
Soru – Fizon Kalkan; Reyhanlı Kaymakamı bir teröristle nasıl fotoğraf çektirir?
Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili);Her yerde oluyor, buradan biraz sonra çıkacağız. Milletvekilim bir fotoğraf çekilebilir miyiz diyorlar. Alnının çatında kimsenin terörist yazmıyor veya kalabalık bir ortamda 3/5 kişinin içine o da giriyor. Muhaliflerle tabi Reyhanlı’mız devir-teslimin olduğu istasyon merkezi olarak şu anda kullanılıyor. Karşıdan gelenleri karşılıyor ve ilgili noktalara sev ediyor sınıra gelenleri. Şimdi tabii ki Türk Devletinin temsilcisi olarak oradaki kaymakam bulunuyor. Yardım eden bir devletin temsilcisine muhabbet sergileyen bir vatandaş bir resmimizi çektir diyor. Netice itibariyle bu devletin hiçbir kaymakamı, valisi böyle bir şeye girmez buna emin olun. Fotoğraf yok demiyorum, ben görmedim böyle bir şeyi ama yok demiyorum. Olabilir bizim de başımıza gelebilir. Tanımadığım insanlarla fotoğraf çekilmem deme şansım yok. Kimse kasten hareket etmez, ama kasten atılmış ise de bunun da gereği yapılır.
Soru – Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Ben Apaydın Kampında Silahlı eğitim görülüp görülmediğini sormadım. Türkiye topraklarında özgür Suriye ordusunun üssü var mı yok mu onu sordum, Zira verdiği telefon numaraları var, CNN’de silahlı adamları çıkıp biz burada eğitim görüyoruz ve bunu yapıyoruz şeklindeki ifadeleri varken halen yokmuş gibi söyleminiz inandırıcı olmuyor.
Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili);Türkiye Cumhuriyeti topraklarında terör örgütü olarak tanımlanan hiçbir örgütün kampı olamaz. Türkiye’de buna göz yummaz.
Selim Harbiyeli – (Hatay İnşaat Mühendisleri Odası); Siz delil istediniz delil Vatan Gazetesinde. Vatan Gazetesini açın bakın orada görürsünüz. Öyle bir komşuyla yaşamak ister misiniz? Gece savaşıp, gündüz tamam belki elinde fotoğrafı yok ama bu manşetten verildi. Kimse de yalanlamadı onu. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nde oldu. Size ikinci bir delil sunayım. Altınözü’nde, bu Habertürk’te canlı yayında çıktı. İnsanları Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yargılıyorlar. Özgür Suriye Ordusu’nun mahkemeleri var.
Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili); Tabii böyle bir husus varsa buna müdahale edilmeli, bende aynı kanaatteyim. Bilebildiğim kadarı ile Gazete manşetinden sonra dış işleri bakanlığı açıklama yaptı. Ben de o açıklama şu anda yok. Şunu söyleyeyim. Gördüğümüz aksaklıkları dosdoğru aktaralım. Bir kere bunlar hepimizin güvenliği için ve Hatay’daki toplumsal barışın sağlanması için lazım olan şeyler. Bunları bizlerle paylaşın ama bilgiye, görgüye, delile dayanmayan şeylerle birlikte söylediğinizde, gerçek olan şeylerle birlikte söylenenlerin tamamı keenlemyekün hale geliyor. Ben hepinize tekrar ve sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkan’a da çok çok teşekkür ediyorum.
Herkese çok teşekkür ediyorum. Bir sonraki toplantımız Mart ayının ilk Cumartesi günü. Katıldığınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Benim bir çağrım olacak. Bu sefer gelin hep birlikte bir aile fotoğrafı çektirelim.
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ –
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS ve Sosyal Ağlar üzerinden sivil toplum örgütlerine ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi. Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
SONUÇLAR
Şubat 2013 toplantısında ilk kez üç partinin milletvekilleri yan yana geldi. İlimizi TBMM’de temsil eden üç ayrı partinin milletvekilleri Adalet ve Kalkınma Parti’li Hatay Milletvekili Adem Yeşildal, Cumhuriyet Halk Parti’li Hatay Milletvekili Hasan Akgöl ile Milliyetçi Hareket Parti’li Adnan Şefik Çirkin'in yan yana gelmesi Hatay küçük Millet Meclisi olarak her ay yaptığımız toplantılarda beklediğimiz ve özlediğimiz tablo adına sevindirici bir gelişme oldu. Gerek bu alanı eksik bırakan siyasetçiler kadar, toplantıları düzensiz olarak takip eden sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesinin ve diyalogun kentimiz için olmazsa olmaz önemini hatırlattı. Toplantının normal süresi üç saat olmasına karşın, konuşulan konuların sıcaklığı ve ilimizi ilgilendirmesi toplantıyı bir buçuk saat uzattı. Bu katılım toplantıyı zenginleştirdi. Her konuşmacı için 5 dakika zaman sınırlaması yapmak ve toplantıyı verimli kılmak için bu toplantıda kronometre kullandık, ancak 5 dakika sınırlamasına uyulması için daha çok zamana ihtiyacımız olacak gibi görünüyor.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ekrem Dönmez – Hatay kMM Hamalı
02.02.2013 Hatay kMM Toplantı Tutanağı
previous post