YER : Antakya Belediyesi Meclis Salonu
TARİH : 05.01.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Aaalen Antakya Kültür Derneği (Süleyman Nayman – Yönetici )
2 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ( Mevlüd Oruç – Yönetici)
3 / Avrupa Öğrencileri Forumu (Tolga Kıraç – Yönetim Kurulu Başkanı)
4 / Hatay Dernekleri Platformu Federasyonu (Mahmut Sönmez – Başkan )
5 / Hatay Gençlik Derneği (Koray Cengiz – Başkan )
6 / İskenderun Çevre Koruma Derneği (Doç. Dr. Berkant Ödemiş – Başkan )
7 / Mülteci İnisiyatifi Girişimi (Lümeys Dede – Girişimci)
8 / Marmaris Hataylılar Derneği (Ekrem Sağır – Yönetici)
MESLEK ODALARI
1 / Hatay Barosu – (Levent Civelek – Genel Sekreter )
2 / Hatay Tabip Odası (Selim Matkap – Başkan )
3 / İnşaat Mühendisleri Odası (Selim Harbiyeli – Başkan )
4 / Jeoloji Mühendisleri Odası (Rasim Can – Yönetici
SENDİKALAR
1 / –
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hasip Yiğitoğlu – Yazar
2 / Mehmet Çardak – (Araştırmacı-Yazar)
3 / Prof. Dr. Necat Ağca – ( MKÜ Ziraat Fakültesi)
4 / Doç. Dr. Yahya Kemal Avşar – ( MKÜ Ziraat Fakültesi)
GÖZLEMCİLER
1 / Emrullah Gülen – Ak Parti Merkez İlçe (Antakya) İlçe Başkanı
2 / Ahmet Atıç – Ak Parti İl Gençlik Kolları Başkanı
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Adem Yeşildal – AK Parti Hatay Milletvekili
2 / Hasan Akgöl – CHP Hatay Milletvekili
3 / Refik Eryılmaz – CHP Hatay Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI –
MESAJ YOLLAYANLAR —
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Atilla Serin-
2 / Bessam Timur Serin-
3 / Bahar Sönmez-
4 / Fatma Dolar-
5 / Galip Rıdvanoğlu-
6 / Gökhan Kılbey-
7 / İlhan Fırıncıoğulları-
8 / Kemal Arıbaş-
9 / Kemal Toprak-
10 /M. Asıf Çiler-
11 /Yrd. Doç. Dr. Metin Reyhanoğlu-
12 /Neval Yıldız-
13 /Nurhan Aşkar-
14 /Ozan Öfkeli-
15 /Songül Can-
MEDYA
1 / Antakya Gazetesi – Cemil Yıldız
2 / Atayurt Gazetesi – Cuma Zeybek
3 / Hatay Kent Gazetesi – Tamer Yazar
4 / Özyurt Gazetesi – Ali Yolcu
MODERATÖR :Ekrem Dönmez– (kMM Hamalı)
KONULAR:
Genel Konu: " Hükümetin 10 Yılı: Ekonomi, Yargı, Kürt Sorunu, AB ile İlişkiler, Sağlık ve Eğitim…"
KONUŞULANLAR
1 / Ekrem Dönmez – Moderatör -(Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); İki partinin milletvekilleri bugün aramızda, ikisini de şahsen çok seviyorum. İlk defa Ak Partiden bir milletvekili ve CHP’den bir milletvekilimiz yan yana geldiler. Daha önceki toplantılarda tek partiden milletvekillerimiz oluyordu. Adem Bey, bundan önce İl Başkanı iken toplantımıza katılmıştı. Milletvekili seçildikten sonra toplantılarımıza gelme şansı olmadı. Şimdi sivil toplum ayağında, eğer milletvekili gelmiyorsa, sivil toplumda tabii bir ümitsizlik hasıl oluyor. Sivil toplum, biz buraya gelince derdimizi kime anlatacağız diyor. Sivil toplum haklı olarak, söylediğimiz suya yazılmasın, söylediklerimiz boşa gitmesin istiyorlar. Anlatacakları bir siyasetçi olsun istiyorlar. Bu anlamda sivil toplum örgütleri olarak da kendimize bir eleştiri yapma gereği hissediyorum Giderek siyaset ayağından ilgi olmayınca, STK’larda da böyle bir ilgisizlik zaman içerisinde oluyor. Fakat herhalde Sivil toplum örgütleri bu toplantıya inançlarını gösterseler, milletvekilleri gelmese bile sivil toplum ayağı bu katılı gösterse, herhalde milletvekillerinin bu toplantılara ilgisiz, duyarsız kalacağını düşünmüyorum. Onun için karşılıklı bir etkileşim olması gerekiyor bu toplantılarda. Efendim ben sözü çok uzatmadan tekrar herkese hoş geldiniz diyorum. Biliyorsunuz tüm toplantılarımızı bir program dahilinde ve belli bir konu ile bağlantılı olarak yapıyoruz. Bu toplantımızın konusu da bu ay için tabii hükümetin 10 yıllık iktidar süresi geçmiş oldu. Bu toplantının konusunu da geçmiş 10 yılın artıları ve eksileri ile değerlendirmek ön plana çıkınca biz de bunu göndüm konusu olarak belirledik. Bu toplantımızda bu kez yerel konu olmayacak, genel konuyla bağlantılı olarak yereli de kapsadığı düşüncesiyle yerel konu belirlemedik. Tabii bu toplantılar için formatımız bu salonun ağzına kadar dolması değil hiçbir zaman. Bir moderatör o ilin milletvekilleri ve 20-25 kadar sivil toplum örgütü yan yana gelirse her ay bizim için toplantıların güzel ve verimli geçmesi için yeterli bir toplantı sayısıdır. Ama yine de her gelene kapımız ardına kadar açık gelenleri geri çevirmiyoruz. İzleyicilerimiz de var.
2 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); AKP’nin on yılı değerlendirmesine Kürt sorunundan başlamak istiyorum. Son günlerde olumlu bir hava esiyor. Silahların susması, silahsız çözüm umudu doğdu. İmralı adası ile kandil ile ve BDP ile süren görüşmelerin devam etmesi gerekiyor. Ülkemizin başka sağlıklı bir alternatifi yok. KCK operasyonları olumsuzluğu büyütüyor. Bütün bir halkı cezalandırma operasyonuna dönmüştür. Roboski katliamı aydınlatılmalıdır. Sorumlular yargı önüne çıkarılmalıdır. Asimilasyon bir insanlık suçu sözü doğrusudur. Bunu Avrupa’da Türkiyeliler için söyleyen Sayın Başbakanımız sonuna kadar haklıdır. Ülkemiz kendi içindeki asimilasyonu bitirirse, büyük bir atılım Yapacaktır. Vatandaşların kendi çocuklarına anadilde eğitim yapmasını sağlayabilmeliyiz. Devlet bunu özendirmelidir, kendisi öğretmelidir. Kürtçe, Arapça, Süryanice ve diğer diler Türkiye karşıtı olarak değil, Türkiye yandaşı olarak geliştirilmelidir. Bunun içinde Ülkemizde devletin yerine getirmesi gereken ev ödevleri vardır. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Arap olarak çocuklarımı da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Arap olarak yetiştirmek istiyorum. Kendilerine, ailelerine, ülkelerine hayırlı evlatlar yetiştireceksek, en azından yalandan arınmış nesiller yetiştirmeliyiz. Ne Mutlu Türküm Diyene Sloganı doğru değildir. Andımızın ya değiştirilmesi ya da kaldırılması gerekiyor. Başkanlık sistemi tartışmalarında yasama, yargı, yürütme kuvvetlerini kendinde toplayan bir başkanlık olmamalıdır. Şu anda mevcut durum iyi bir sistem değildir. Yereli güçlendirmeliyiz, Merkezi zayıflatmalıyız. Valileri halk seçmelidir. Dış işleri, Milli Savunma, para basma dışındaki bütün hizmetler yerele bağlanmalıdır. Yani Eğitim, sağlık, kültür, turizm yerel yetkilerin işi olmalıdır. ABD veya Avrupa ‘da uygulanan başkanlık sistemi kabul edilebilir. Türkiye’deki şimdiki durumdan çok daha iyidir. Geri kalmış ülkelerdeki Asya tipi Dikta başkanlık kabul edilemez. Filmlere, dizilere, heykellere müdahale gericiliktir. Yazarlara, gazetelere müdahale gericiliktir, Düşünce özgürlüğüne saygısızlıktır. Yeni anayasa AB uyum yasalarına uygun, halkların ve inançların sorunlarına çözüm getiren. Azınlık haklarını garanti altına alan, özgürlükçü, demokratik, kısa, anlaşılabilir bir anayasa olmalıdır. On yıllık AKP iktidarında eğitimde en radikal değişim 4+4+4 eğitim sisteminin getirilmesi ile oldu. 12 yıllık zorunlu eğitim olumludur. Fakat 66 aylık çocukların okula başlatılması ileride manevi boşluklar yaşayan nesillerin yetişmesine neden olacaktır. Seçmeli Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin Hayatı dersine gitmek isteyenler olabilir. Y ada İmam Hatip bölümlerine gitmek isteyenler olabilir, Öğrencilerin ve ailelerin tercihidir. Fakat gitmek istemeyen öğrencileri mahalle baskısından, öğretmen, idare, not baskısından koruyacak bir güvence yoktur. Türkiye’de böyle şeyler olmaz diyemeyiz. Kur’an- ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatının Sünni – İslam yorumu ile Alevi – Şii yorumu farklıdır. Zaten farklı olmazsa idi ayrı olmazdı. Bundan dolayı bu derslerin konulması seçmeli de olsa inançta asimilasyona ve ayrımcılığa neden olmaktadır. Bu derslerin benim çocuklarıma kendi din adamlarımız olan şeyhlerimizden almak isteriz. Resmi okullarda bunun sağlanması imkânı da şu anda yoktur. Şimdiki durum da Alevilere haksızlık yapılmaktadır. AB konusunda AKP’nin ilk döneminde gözlenen büyük umutların ve coşkunun yerini karşılıklı suçlamalar, şüpheler, soğukluk aldı. AB yasalarına uyum için hayata geçirilmesi gereken 35 bölüm başlığından yarısından fazlası blok olmuş durumdadır. Bu durum sadece AB ‘nin olumsuz tavrına başlanamaz. AKP’nin bu olumsuzlukta payı vardır. AKP AB konusunda isteksiz ve başarısız olmuştur. ABD’nin BOP’u ile AKP’NİN yeni Osmanlıcılığı uzlaşmıştır. Ve AKP yüzünü orta doğuya dönmüş AB ‘Yİ alt sıralara, Yani beklemeye almıştır. AB konusunda bekle gör politikası izleniyor. Bu politika değişikliğinin içeride ve dışarıda yansımaları olmuştur. BOP’ ta Osmanlıcılık ta Orta Doğuda Sünni iktidarlara ve mezhep ayrımına dayanıyor ya da kullanıyor. Osmanlıcılık Yavuz Sultan Selim Den beri Sünnicilik anlamına gelir. Elbette bizler için Alevi – Sünni kardeştir. Fakat Aleviler ile Sünniler arasındaki mesafeyi mezhepçilik açar. AKP’ye Alevilerin uzaklığının en büyük nedeni de muhafazakâr Sünnici partici olmasındandır. AKP çoğulcu değil çoğunlukçu parti haline gelmiştir. AKP’nin veya başka herhangi bir partinin kendine herhangi bir mezhebi veya etnisiteyi taban olarak seçmesi normaldir. Anormal olan mezhepçiliktir, ırkçılıktır. Uygulamada bütün diğer inançları ve etnisiteleri aşağılar ve dışlar. Bu arada yeri gelmişken hatırlatıp geçelim. Yavuz Sultan Selim Caddesi ismi Antakya için uygun değildir. Bir arada barış içinde yaşam kenti için ortak bir isim değildir. Barış ve hoşgörü anıtı orada koyulacaksa o caddenin adını değiştirelim. Yavuz Sultan selim Aleviler için hoş şeyler çağrıştırmıyor. Kent gazetesinde Tamer Yazar beyefendi heykelin bazı parçalarının çıkarıldığını yazdı. Niye, niçin, kim sorularının cevaplandırılmaya ihtiyacı vardır. AB’den uzaklaşılmasının yansımaları vatandaşa ağır olmuştur. Zorunlu din derslerinde ısrar olumsuzdur. Cem evlerini reddetmekte ısrar olumsuzluktur. Diyanetin hala devlet kurumu olarak faaliyet yürütmesi olumsuzluktur. Alevilerin yoğun yaşadığı alanlara Camii ısrar olumsuzluktur. Ab yerel yönetimler özerklik şartı üzerindeki şerhin hala kaldırılmaması ülkemizi bürokrasiye ve merkezin insafına terk ediyor. Örneğin Antakya’da herhangi bir resmi daire yağmurda damı akıyorsa onarmak için Ankara’ya izin başvurusu yapmak gerekiyor. Bu ve benzeri durumlar ülkemiz için artık ayıptır. AKP’nin on yıl boyunca ekonomide en önemli icraatlarından birisi temsilcisi olduğu sermaye kesiminin sistemden talep ettiği payı artık alabiliyor olmasıdır. Daha önce ambargo uygulanan antipati ile yaklaşılan Ülker Holding’in Koç holding ile ortaklaşa özelleştirme ihalelerini kazanması bu konuda iyi bir örnektir. Daha önce olumsuzluklarla gündeme gelen Kum bassan Holding’in yıldızının parlaması gibi. AKP destekleyen Anadolu Kaplanların ın ya da MÜSİAD’ın menfaatlerini savunmuştur AKP. İstanbul sermayesi Ya da TÜSİAD ile çatışarak cezalandırarak ya da ihalede ödüllendirerek sertleşmiş ya da uzlaşmıştır. Mesela Doğan Grubu gibi. TÜSİAD’In açıklamalarına sert bir şekilde cevap verilmesi gibi. Üstte devler, filler tepişirken olan alttakilere ve ezilen otlara oluyor. Tersanelerde, Ocaklarda, İmalathanelerde işçiler, emekçiler ölmüştür. Geçim derdindeki insanlar inşaatlardan düşmüş kapalı servislerde b oğulmuş imalathanelerde fabrikalarda çıkan yangınlarda ölmüş, boğulmuş ezilmiştir. Irak, İran Ermenistan, Kıbrıs ve özellikler Suriye ile ilişkilerin gerilmesi, sertleşmeler vatandaşa zarar olarak geri gelmiştir. Dolaylı vergilerin oranının yüksekliği olumsuzluktur. Vatandaşların bankalara olan borcu artmıştır, Karşılıksız çeklerin sayısında 8 kat artış olmuştur. Çalışamayacak durumdaki özürlülere maaş başlanması ve bakıcılarına da maaş bağlanması olumlu gelişmelerdir. Üniversite öğrencileri için harçların kaldırılması olumlu gelişmelerdir. Öğrencilere verilen paraların arttırılması olumlu gelişmelerdir. Ülkemizin IMF’e olan borcunun minimum olması olumludur. ABD ve Avrupa’da ekonomik kriz varken yatırımlara devam edilmesi olumludur. Sermayenin daha önce girilmemiş alanlara ve ülkeler gidip iş yapması ve ülkemize gelir aktarması olumludur. Malezya, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri vb. ülke sermayedarlarının ülkemize gelip iş ve yatırım yapması olumludur. Fakat Daha önce Avrupalı olmaya özeniyorduk. Şimdi de Malezya, BAE ‘leri Suudi Arabistan Mısır vb. olmaya özendiriliyoruz. Biz iş yaptığımız ülkeler ve insanlara benzemek zorunda değiliz. Ya da biz Türkiyeliler içine girdiğimiz kabın şeklini alacak insanlar değiliz. Genel bütçede en büyük pay silaha ve silahlı güçlere ayrılmış ve bu miktar gittikçe artmaktadır. Komşularla sıfır sorun ve içerde de sorunlarını çözmüş bir Türkiye ‘de silaha ihtiyaç azalacaktır. Paramızı silaha değil ,, insanlara, işsizlere iş alanları açacak yatırımlara ayırmalıyız, Paralarımızı eğitime ve sağlığa ayırmalıyız.
3 / Hasip Yiğitoğlu – (Yazar); Gerçekten ben bu sunumunuzu izlerken üzerine daha ekleme yapabilir miyim diye düşünüyorum. 10 yıldır iyiye yorumlanabilecek hiçbir cümle işitmedim. Bu inanılmaz bir travma bana göre. Bu kadar derinleşmiş sorunları olan bir ülkede bu halkın gerçekten %49 oyla AKP’yi nasıl seçtiğini anlamıyorum. Bunda bir manipülasyon mu var. Gerçekten bu halk cinnet mi geçirmiş ya da başka bir coğrafyada mı yaşıyorlar. Yoksa yöneticiler başka bir coğrafyadan mı gelmişler şaşkınlık içindeyim açıkçası. Antakya’da yaşıyoruz ve Hatay’ın çok ciddi bir gündemi var. Suriye krizi ile gelişen bölgedeki savaş durumu kaçınılmaz bir noktaya doğru gitmekte. Özellikle patriotların yerleştirilmesi ve giderek bizim yönetimimizin yani Türkiye’yi yöneten zihniyetin her geçen gün Suriye Krizi ile ilgili söylemlerinde çıta yükseltilmekte ve meydan okuma ve sair Suriye’yle ilgili empoze edilmekle ya da işte birtakım değişik imkânlar vaat edilmeye çalışılan insanların ruhlarını her geçen gün fazlaca okşadığını, heveslendirdiğini ve bu süreci hızlandırdığını ve hızlandırması için yapmaları gereken her türlü provakatif sürecin önünü açıyor maalesef. Biz Hatay’da yaşıyoruz ve birçoğumuzun da Suriye’de akrabaları, tanıdığı insanlar var. Bu Antakya bir mozaiktir. Kabul edelim veya etmeyelim burada insanlar gerek inanç yönünden gerekse etnik yönden ciddi bir rahatsızlık içindeler. Suriye’de de durum iyiye gitmiyor. Suriye’nin kolay lokma olmayacağı artık anlaşılır bir hale gelmiştir. Suriye’deki sürecin nereye evrilirse evrilsin Ortadoğu’da bir cehennemin kapılarını açacağı açık. Çünkü Suriye süreci ile birlikte bu son 1 yıldır gördüğümüz şey bütün hareketsiz gördüğümüz dinamikler, bütün kış uykusunda yatanlar. Her bağlamda etnik, feodal, siyasi, hepsi harekete geçmiş ve maalesef onlarca silahlı örgüt Suriye’de çarpışır duruma gelmiştir. Arkadaşlar Suriye’de savaş yok. Ben bugüne kadar. Her türlü baskıya rağmen, her türlü manipülasyona rağmen halkın orada birbirini ezdiğini, üzdüğünü duymadım. Orada yıllarda yaşayan, iş adamlığı yapan bir insan olarak ve Suriye’de her kesimden insanlarla görüştüğüm değerler üzerine söylüyorum Suriye’de savaş yok. Suriye dünyanın bütün katillerinin, emperyaliste düşüncesiyle savaş halinde. Suriye halkı kendi içinde savaşmıyor, Suriye Halkı katillere, eşkiyalara zorbalara karşı savaşıyor. Suriye’de iç savaş var diyorlar, hangi iç savaş ben Suriye’de bir suninin, bir aleviye bir hıristiyanın bir sünniyi öldürdüğün duymadım. Orada sadece katiller insanı öldürüyor. Orada birbirini öldüren bir halk yok. Bu konudan sonra Kürt meselesine girmek istiyorum. İyi bir süreç umut ediyorum. Tabii fazla bir umut iyimser bir tablo olur. Ama şu açık Kürt sorunu Abdullah Öcalan’ın çözebileceği bir sorun değil. Kürt sorununu ancak bu devletin paradigması çözer. Eğer bu devletin paradigması şoven, asimilasyoncu düşüncesi değişmediği sürece Kürt sorununun bu ülkede çözümü yoktur. Bu savaş bir kırılmaya kadar devam eder. Binlerce insan yine katledilir. Bir şey daha söyleyeceğim. Daha düne kadar Başbakan diyordu. Sizin sunumunuzda da mevcut Kürt sorunu yoktur PKK sorunu vardır diye. Peki niye gittin Abdullah Öcalan’la görüşmenin önünü açıyorsun. Daha insanlar gönderiyorsun. Madem böyle bir sorun yok ya biz aptal mıyız, Bu halk aptal mı? Kim ne derse desin bu ülkenin paradigması kırılmadığı sürece, demokrasiye, insan haklarına oturmayan bir paradigma ne Kürt Sorununu, ne Alevi sorununu, ne toplumsal, ekonomik sorunları çözer.
4 / Selim Matkap – (Hatay Tabip Odası); Benim sağlık açısından söyleyeceğim çok şey var ama onun önüne geçen ve buradaki katılımcıların hissiyatın en çok yoğunlaştırdığı şey Suriye meselesi gerçekten. Bizim Suriye meselesi ile yaşadığımız sorunun iyi anlaşılmasında fayda olduğunu umut ediyorum. Şimdi ne yaşıyoruz Suriye meselesinin Hatay’a yansıması ile ilgili? Şöyle bir şey yansır Türkiye Hükümeti Suriye’de yaşanan olaylarda bir gurubu tutuyor olması ve orada demokrasinin olmaması sebebiyle bu gurubu tutuyor olduğunu iddia etmesi, neden dünyanın başka yerindeki yine demokratik olmayan tutumları örneğin Arabistandaki, neden oraya karşı böyle bir tutum olmuyor da burada yapıyor neden? Peki Bahreyn’deki olan ne? Bahreyn’de %70’i şii var % 30 şii var ve Sünni iktidarı var. Orada ayaklanınca Şiiler bu ayaklanmayı Arabistan bastırıyor neden bu tutarsızlık? İkincisi Sayın Dışişleri Bakanımız ağlıyor, gazeteye çıkıyor biz de ağlıyoruz? Neden bizde işçi ağlamıyor? İdris Naim Şahin kaçakçı deyip kestirip atıyor, neden bu tutarsızlık? Buradaki insanlar açık konuşalım Aleviler ama ne yazık ki bu ülkenin asli kurucu insanları gibi hissedemiyor, yani hissettirilmiyor. İktidar Aleviler ve Sünniler arasında eşit paylaştırılamamış, bu konuda bir özensizlik var. İktidarda şöyle bir algı var. Bana oyunu veren halkın sesine kulak vermem lazım, iktidarı da onlarla paylaşmam lazım gibi bir hissiyat var. Yani neden bir Alevi Vali, Emniyet Müdürü yok, neden onların önünde engel olarak yer alıyor? Neden devlet tarafından sanki hata Alevilerde imiş gibi lanse ediliyor. Asıl problemin yani Suriye meselesi ile ilgili yaşadığımız problemin biraz da bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Ben hakikaten bunda manipüle edildiğimizi düşünüyorum. Suriye meselesi ile ilgili algıların oluşturulmasında biliyorsunuz siyasette geçen gün duydum algı=gerçektir. Burada hükümetin güzel bir algı manipülesi yaptığını düşünüyorum. Orada Suriye’de savaşan insanların nasıl insanlar olduğunu ben biliyorum. Yani ben hastanede çalışırken yaralı olarak gelen insanların elleri jiletlenmiş, madde bağımlılığına dair işaretler olduğunu biliyorum. Buna gerekçe de tabii ki doktorla, mühendisle, öğretmenle mi bu savaşı sürdüreceğiz elbette ki bu insanlar gelecekler deniyor. Sizce bu insanlar bu savaşın ahlaki normlarını da belirlemiyor mu? Orada insanların nasıl boğazı kesilerek bir yerlerden atıldığını biz gördük. Orada bir demokrasi mücadelesi yok. Hiç kimse d lütfen buradaki insanları özellikle iktidara söylüyorum bunu, iktidar tarafından bu yöndeki telkinler çok geziyor. Siz oradaki mağduriyetlere niye bir şey söylemiyorsunuz diyorlar. Mesel en çok söylenen en çok suçlandığımız yer burası. Orada insanlar öldürülüyor. Bunlara Türkiye neden bir şey söylemiyor. Halbuki biz sürecin en başında kamplarda kalan bu insanların insan olmasından kaynaklı kazanımlarını ortaya koymak için kamplara girmek istediğimizde, hükümet yetkilileri, valilik, mülki amirler bizi oraya sokmadılar, gerekçe güvenlik. Biz hangi güvenlik ihlalini yapmış olacağız. Sivil toplum olarak biz bu hizmetlerin olup olmadığının denetimini yapmak istiyorduk ve eğer ihlal ediliyorsa orada savaş nedeniyle konaklayan, varsa savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen insanlar için ihlal varsa onlar adına bu hakları korumak istiyoruz ve bunları devletten talep ediyoruz. Burada asimetrik bilginin kasten bizlere verilmediği düşüncesindeyim. Bu bilinmezlik halinin insanların kaygılarını arttırdığı düşüncesindeyim.
5 / M. Asıf Çiler – ( Eğitimci ); Sunumda konular o kadar güzel ele alınmış ki, sadece teferruatlarına inmek gerekiyor. Ancak benim yine de toplum içinde genellikle kanaat önderlerinin konuşmasının dışında bir konuşma tarzım vardır. Olayları en kötü yanları ile anlatmak gerektiğine inanırım. Dolayısıyla ben Kürt sorunu ile ilgili çok farklı düşünüyorum. Herkesin bildiği ABD’nin periyodik oyunları vardır. Bütün dünya ülkelerinin genel kanısı, Türkiye’nin parçalanması. Herkes bunu söylerken sadece benim ülkemin yöneticileri bu Ortadoğu Projesinden hiçbir zarar görmeyeceğimizi söylüyorlar. Çok garip bir şey çünkü hem iyi dostuz diyorlar, hem de çıkıp Türkiye’nin parçalanmış haritası yayımlanmakta. Sonuç itibariyle hepimiz gelişmeleri izliyoruz. İşte Kuzey Irak, işte Kuzey Suriye işte Güney Anadolu çatışma halinde. Oluşan iki temel unsur PKK ile ve şu an Irak olayı var. Bu unsurlar koparılmamış parçalardır. Bu şu demektir. Geçici olarak Türkiye ve Suriye, ama ilginç bizim yöneticilerimiz neyin karşılığı olarak bu projenin uygulanmasına katkı veriyorlar, bunu halktan gizliyorlar, neyin karşılığı olduğu söylense belki kendini komünist sanan, ulusalcı sanan, halkçı sanan tüm unsurlar da belki destek verecektir. Burada bir BOP projesi vardır. Bu BOP projesi Türkiye’yi parçalamak için var. Sonuç itibariyle bu perspektiften bakılması gerektiğine inanıyorum. Hatay halkının ya da Türkiye halklarının bu projede hiçbir çıkarı yoktur. Sadece emperyalizme hizmet etmek vardır. Türkiye halkının bu kadar kötü yönetimi hak ettiğine inanmıyorum.
6 / Selim Harbelioğlu – (Hatay İnşaat Mühendisleri Odası); İki konuya değineceğim, Bir Hasip Beyin Suriye konusuyla ilgili söylediklerine katılıyorum. İster Antakya üzerinde yaşadıklarımız, bölgesel anlamda bizim burada yaşadıklarımızdan Antakya’da yapılan bu tür panel ve sempozyumlarda, ister Barış Derneğinin yaptığı toplantılarda burada bir savaşın olmadığı, burada canilerin bir katliamının olduğu ortaya kondu. Selim Beyin söylediklerini Antakya genelinde çok güzel bir örnekle açıklama istiyorum. Biliyorsunuz bir büyükşehir sürecimiz var. İlçelerin oluşumunda etnisiteye dayalı bir ayrımcılığın olduğunu düşünüyorum. Coğrafi sınırlarla ilçe sınırları belirlenir normalde. Burada iki ilçe gerektiği düşünüldüğünde Asi nehri esas alınarak bir ayrım yapılacağını düşünmüş ve Asi nehrinin ikiye böldüğü iki ilçe kurulacağını sanmıştım. Ancak ortaya çıkan ilçe sınırlarının ne Antakya ne de hoşgörüye sığdığını düşünmüyorum. Bunu yapanların sınıfta kaldığını düşünüyorum. Bununla birlikte yaşama kültürüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Bir kesimin ötekileştirildiğini düşünüyorum. Planlama yürütüleceği zaman önce mevcut nüfus ve coğrafik yapı tespit edilir sonra ona göre bir hedef konur. Bu hedefe göre çalışma yapılır. Maalesef Türkiye’de bu konu hastalık noktasında. Altyapı yatırımları ile uygulama hiçbir gelecek planlaması yapılmadan yapılıyor. Büyükşehir tüm eleştirilere rağmen kaçınılmaz hale geldi. Eleştirilerim de var ve aynı düşüncedeyim. 18 yılda beldelerde ne yapılmış çevrenize bakın. Yapılan tüm çalışmalar yetmez noktaya gelmiş. Zaten imar yerlerde sürünüyor. Hepimizin bunda suçu var.
7 / Mehmet Çardak – (Araştırmacı-Yazar); Bu 10 yıl içinde AKP hükümetleri Türkiye’yi çok iyi yönetmemiştir. Ama Türkiye Cumhuriyetini tamamıyla ele geçirmiştir ve Türk halkını %50 % 50 olarak tam ikiye bölmüştür. Cumhuriyetin tüm kazanımları paylaşılmış imam hatipliler iktidarı oluşmuştur. Geçtiğimiz süreçte dünya ölçeklerinde baktığımız zaman Türkiye’nin çokta iyi bir konumda olmadığını görürüz. Birkaç gösterge rakam vereceğim. Türkiye 2013 yılbaşı itibariyle dünyadaki 189 ülke arasında sıralamada Güvenlik sıralamasında 68. Sırada. Gelişmişlik sıralamasında 85. Sırada, yaşanabilirlik sıralamasında 58., yoksulluk sıralamasında 56. Sırada, insan haklarında 78. Sırada, gelir dağıtımı adaletinde 131. Sırada, can güvensizliğinde 65. Sırada. Böyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Ama tek bir iş olarak baktığımızda özeti iki rakamdadır. Bütçe rakamlarında ve icraat rakamlarındadır. Devletin bütçe gelirleri iddia ediyorum eski bir maliyetçi olarak, bir inşaat uzmanı olarak, Türkiye Cumhuriyetinin bütçe gelirleri, geldiğimiz noktada iç ve dış savunma giderlerini, enerji ve savunma giderlerini gidermeye yetmez hale gelmiştir. AKP hükümeti 10 yıl içinde Türkiye’nin tüm kazanımlarını ve geçmişten gelen ve yapılan ne varsa hepsini satarak, özelleştirerek durumu idare etmeye çalışmıştır. Köprüleri, yolları 25 yıl gibi uzun vadeyle birilerine devretme suretiyle yeni, daha doğmamış çocukların, gençlerin geleceğine ipotek koymuştur. Geldiğimiz noktada bugün Türkiye’nin tanımını yapmak çok zordur. Yani beğenmediğimiz 12 Eylül Anayasasındaki Türkiye Demokratik, Laik Sosyal Hukuk Devleti tanımını şu an Türkiye Cumhuriyeti bu kapsamda değil. Şu anda kayıtsız bir vaziyetteyiz. Başbakan en son Urfa konuşmasına göre artık laiklik referans alınmamaktadır, İslam referans alınmaktadır. Türkiye artık terör konusunda İmralı’dan medet umar hale gelmiştir. Dış ilişkilerde 2003 yılında Irak’taki olaylardan ve son 20 ay içinde Suriye’deki olaylardan en çok ekonomik olarak zarar gören ülke Türkiye’dir. Bunun açıklamasını 2013 yılından itibaren hepimiz göreceğiz. Son günlerde Türkiye’nin ihracat rekorunu Yüz elli bir milyar dokuz yüz diye sunmuşlar ve Sayın bakanlar bunu bayram gibi demeçlerle medyada paylaşmışlardır. Ama bugün ayın beşi Türkiye’nin hiçbir getiri ithalat rakamlarından bahsetmemektedir. Her ne hikmetse ihracat rakamları açıklanırken hiçbir kamu görevlisi ithalat rakamlarından bahsetmemektedir. Yani diyeceğim şudur. Türkiye’nin gelirleri giderlerini karşılamamaktadır. Türkiye’nin ihracat rakamları, ithalat rakamlarını karşılamamaktadır. Sosyal Güvenlik konusunda prim gelirleri, sosyal güvenlik harcamalarının % 50’sini bile karşılamamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tüm bu açıkları dış borç olarak karşılamaktadır. Bu dış borç geleceğimize ipotek koymaktadır. Sayın başbakan Ortadoğu’da Beşar Esad’a özenmektedir ve benzemek istemektedir ve şu anda Türkiye tek parti hâkimiyetine gelmiştir. Arkadaşların bu konulara dikkatine çekmek istedim.
8 / Lümeys Dede – (Mülteci İnsiyatifi); 38 yıllık eğitimci bir olarak geçen gün televizyonda Urfa’da 130 kişilik sınıfların varlığı dehşete düşürdü beni. Oysa bu eğitim politikasının değişeceğini, herkese bir bilgisayar verileceğini müjdeleyen başbakanımız bunu acaba görmedi mi? Gördüyse ne hissetti? Çocuklar itişerek oturuyorlardı. Bu eğitime ayrılan paranın ne kadar küçücük olduğunu gösterir. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 5 dakikada oylandı. Hâlbuki Camilere ayrılan para bu bütçenin on katı. Bu hiç kimsenin dikkatini çekmedi mi? Çünkü herkesin okulda bir evladı var. Eğitime para ayrılmayan, önem verilmeyen bir ülkede yaşadığımız için utanç duyuyorum. 2023 yılına hazırlanan bir iktidar nasıl çözecek bu işi. Kadın konusunda çok fazla yol kat etmedik. 3. Çocuk istemek iyi de bunların altyapısını hazırladı mı? Antakya’da bir kadın sığınma evi hala açılmadı. Acaba 2013-2014 yılındaki seçimleri etkilemek adına mı yoksa gerçekten bu sorunu çözmek için mi Öcalan’la görüşme yapılıyor. Anayasayı bize verseydi belki bir nebze barışabilirdim Nükleer santrallerin ülkeyi zehirleyeceğini fark etmiyor mu? Benim paramla biber gazı sıkmasın
9 / Doç. Dr. Berkant Ödemiş – (İskenderun Çevre Koruma Derneği); Üniversitelerin içinde karmaşa var, soruşturma cenderesi var. İnanılmaz bir particilik var. Öğretim üyeleri bulundukları yerde huzursuzlar. Çayır mera alanları konut alanına tahsis edildi, ÇED Kanunu ile ilgili, kıyafet kanunu ile ilgili acaba bunları yaparken kafalarında ne var. Bölgeye 8 termik santral yapılmaya çalışılıyor. Yatağan termik santralinden çıkan gazlar Samsun’da bulundu. Sanayi Bakanlığı Orman Bakanlığına tazminat ödedi. Bilim dışılık yaygınlaşmaya başladı.
10 / Prof. Dr. Necat Ağca; Danıştay ve Yargıtay üyeleri arttırıldı ama yine de işler hızlı gitmiyor. Hakim ve savcıların arttırılması yeterli olmadı mı? Geciken adalet adalet değildir. Belediye Başkanı altyapı ve yeşil alan konusunda önemli adımlar attı. Ancak ciddi bir plansızlık var. Altyapı yapılması konusunda plansızlık var. Trafik Antakya’nın en büyük sorunu. İyi niyetle yapılmış birçok çalışma ve çözüm yönteminin Antakya’nın trafik sorununu çözmediğini gördüm. Alınan önlemler sorunun çözümüne yeterli olmuyor.
11 / Kemal Arıbaş – (Emekli); Asgari ücretten emekli bir işçiyim. Son yapılan Asgari ücret artışında % 257 oranında artış yaptık diye açıklama yapıldı bakan tarafından. Hesap yaptım 1992 ile 2002 arasında % 179 artış yapılmış. En az artan milletvekillerinin maaşı olmuş. Ama milletvekilleri milli gelirin % 256 sı kadar pay alırken emekliler % 41 kadar pay alıyor. Tüpgaz % 500 artmış benzin % 450 artmış, yani ücret artışı ihtiyaç maddeleri ile orantılı artmıyor. Ayrıca değişik birimlerde taşeronluk sistemi çok arttı. Bu çok sakınca içeriyor ve mutlaka önüne geçilmesi gerekiyor.
12 / Bahar Sönmez; – Antakya’a Barışı destekleyen ve savaşa karşı çıkan bir çok toplantı ve yürüyüşler yapıldı, ama ben milletvekilimiz Adem Yeşildal'a sormak istiyorum “Sayın milletvekilimiz sizi neden aramızda göremiyoruz. Siz savaşa karşı değil misiniz?” Siz savaş istiyor musunuz? Biz barış istediğimiz zaman neden saptırılıyor. Ben iktidarın icraatlarından hiç hoşlanmıyorum.
13 / Süleyman Nayman – (Antakya Aalen Kültür Derneği); Türkiye’de öğrenciler üniversite bitiriyor ama iş bulamıyorlar. Avrupa'daki uygulama çok farklı ve öğrenciye göre yapılıyor ama ülkemizde nitelikli eğitim olmadığı gibi nitelikli eleman yetiştirilmiyor. Hükümet Amik Ovasının iki yıldır üst üste sel altında kalmasına önlem almadı. Belediyelerde altyapı sorunları var. Örneğin Karaali Belediyesinin halen devam eden altyapı çalışması var ve kanalizasyon için döşenen borular evde kullanılan pis su borusundan büyük değil. Altyapı gelecek planlanarak yapılmıyor. Yatırım ve ihaleler gelecek planlanarak yapılmıyor. 2023 yılına kadar Cumhuriyetin tüm kazanımları yok mu olacak?
14 / Refik Eryılmaz – (Hatay Milletvekili); Hükümet Atatürk Devrimleri ile Cumhuriyet kazanımlarını yok etme çabası içinde. Hükümetin Cumhuriyetle sorunu var. AKP kendi yargısını oluşturmaya çalıştı. Hükümetin yargıya darbe vurduğunu düşünüyorum. Yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdı. Yargı siyasi iktidarın etkisi altına girdi. Yargıçlar, iktidara yakın yargıçlardan oluşturuldu. Basın özgürlüğü anlamında da geriye gidiş var. Dünyada en fazla gazetecisi cezaevinde olan ülke Türkiye’dir. İktidar aleyhine yazı yazan gazetecilerin başına ne geldiğini görüyoruz. Hükümet muhalif seslere tahammül etmediği gibi kendine yandaş basın oluşturmuştur. En fazla tutuklu gazetecisi olan bir ülkeyiz. AKP Sermaye üzerinde de baskı oluşturdu, kendi sermayesini oluşturdu. Türkiye'de birçok tesis ve doğa rant adına peşkeş çekildi. Laik eğitimin içi boşaltıldı. Laik eğitim yerine dinsel nitelikli eğitime geçildi. Özgürlüklerin çok ciddi tehdit altında olduğunu görüyoruz. Rektörlerin tasfiyesini, öğretim üyelerinin görevine son verildiğini, öğrencilerin tutuklandığını görüyoruz. Üniversitelerin baskı altına alındığını, çağdaş cumhuriyetçi rektörlerin tasfiye edildiğini yerlerine cemaatçi tarikatı yada hükümete yakın isimlerin atandığını görüyoruz. Dış politikada evlere şenlik bir mecrada devam ediyor. Bugün merhaba diyeceğimiz tek ülke kalmadı. Suriye’ye demokrasi götüreceğiz dediler, ne olduğu ortada. Büyükşehir Belediyesi kriterlerinde objektif ölçülere yer verilerek bir düzenleme yapılmadı. Etnik köken ayırımı algısı yaratılacak şekildeki düzenlemeyi doğru bulmuyorum. Tarım ve hayvancılık yanlış politika sonucu bitme noktasına getirildi. Hayvan ithalatını yanlış buluyorum. Üniversite mezunları işsiz olarak gelecekleriyle ilgili kaygılı bekleyiş içindeler, bunların sayısı yüz binlerle ifade edilecek bir rakama ulaşmış durumda. En büyük sıkıntı AKP iktidarının kendi gibi düşünmeyenleri dikkate almamasıdır. Muhalefeti yok sayan anlayış rahatsız edici bir durum. Hükümetin ana muhalefet ile muhalif seslere tahammülü yok. Eleştiriye tahammül edilmeyen, eleştiren herkesi ortadan kaldırmaya çalışan bir anlayışla ülke yönetiliyor. Demokrasinin gereği olarak iktidarın muhalefetin de eleştirilerini dikkate alması lazım. Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, gazetecilerin, askerlerin, öğrencilerin, siyasetçilerin içeride olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
15 / Adem Yeşildal – (Hatay Milletvekili); Her bir konu başlığı ayrı bir gündemle toplanmayı gerektiren bir başlık. Önce Ak parti iktidarının göreve geldiği tarihteki durumu göz önüne getirmek gerektiğini düşünüyorum. İktidar temsilcilerinin her şeyi muhteşem yaptık, her şey çok güzeldi şeklindeki sözlerine karşılık muhalefetin Hiçbir doğru şey yapılmadı, hiç bir icraat yok şeklindeki söylemleri toplum arasında prim görmüyor. 3 Kasım 2002’de AK Parti iktidara geldiğinde ekonomik kriz, siyaset dip yapmıştı. Mevcut seçim yasası ile 2002’de % 34,3 oy oranı ile % 66’lık temsil oranı yakaladı. Günümüzdeki tablo nedir. Gıpta ile baktığımız bölgelerde, Avrupa devletlerinde iliklerine kadar sirayet eden bir kriz var. Maaşlar yarıya indirildi, iflasın eşiğinde olan ülkeler var. Euro bölgesinin geleceği dağılma noktasına geldi. Fransa ve Almanya krizden kendini kurtarmaya çalışıyor. Batıda istikrarsızlık var. Doğuda iç karışıklıklar, siyasi krizler ve ekonomik sıkıntılar var. Dünya bir ateş çemberi içinde ve Türkiye bunun tam ortasında. 3 Kasım 2002’de herkes rahattı, stabil bir hal vardı. Ekonomi son derece iyiydi. Bugün tam tersi bir durum var. Türkiye dünya şehrinin bir mahallesi. Ekonomik işbirliği içindesiniz. Direkt sizi etkiliyor. Onun için maalesef diyordum. Türkiye ekonomik olarak hangi noktada? Benim muhalefete tavsiyem olup biteni olduğu gibi aktarmaktan geçiyor. Her şeyin pespembe her şeyin battık olarak ifade edilmesi karşılık bulmuyor. Toplum artık çatışma istemiyor. Kim bilir belki muhalefette olacağız, toplumun tercihi. Bugün gelinen noktada Türkiye'de durum ortada iken Avrupa ülkelerinde iflaslar başladı. 10 yıllık sürede ekonomide çok olumlu adımlar atıldı. TOKİ yatırımları, bölünmüş yollar, sağlık reformu gibi alanlarda reform adımlar atıldı. Diyanete ayrılan bütçenin milli eğitimi bütçesinden fazla olduğuna yönelik eleştiriler doğru değil. Bütçe verileri incelendiğinde bu görülebilir. İlk kez Türkiye tarihinde 10 yıllık AK Parti iktidarı döneminde Milli Eğitim bütçesi diğer tüm bakanlıkların bütçesinden fazla olmuştur. Kamuoyunda milletvekillerinin 2 yıllık parlamenterlikten sonra emekli oldukları şeklinde halk arasında yanlış bir algı oluştu. Bu da doğru değil. Ben emekliliğimi hesapladım 2029 yılında emekli oluyorum. Sünni merkezli politika yapılıyor şeklindeki eleştiri de çok ağır ve birlik beraberliğe hizmet eden bir değerlendirme olarak görmüyorum. Madem Ak Parti Sünni merkezli bir politika izliyor, 7-8 yılı nereye koyacağız. Eğer bu algı doğru ise Türkiye ile Suriye arasında 7-8 yıl öncesine dayanan dostluk, aile görüşmelerini andıran birlik ve beraberlikleri nereye koyacağız. Ak parti bir dış politika izliyor. Hükümetin bir takdir hakkı var. Dün bir arada iken bugün nasıl buraya geldik. Bizim ölçümüz çok net. Dostluk, kardeşlik eyvallah ama yönetimlerin adımları oradaki halkla karşı karşıya geldiğinde Başbakanımız işler bu noktaya gelmeden bir tercihte bulunmamız gerekirse tercihimiz Suriye halkı olur dedi. İki yıl öncesine kadar Türkiye-Suriye ilişkilerindeki olumlu havadan en çok Hatay halkı istifade ederken ne oldu da iki ülke arasındaki ilişkiler düşman iki ülke konumuna geldi eleştirisi de yapıldı. Türkiye, tüm dünyanın Suriye’yi dışlandığı dönemde en iyi ilişkileri kuran ambargolara rağmen destekte bulunan ülke durumundaydı. Ama orada BAAB diktası olduğunu hepimiz biliyoruz. BAAS yönetimine bu sürede birçok tavsiyelerimiz uyarılarımız oldu dinlemediler, öyle bir noktaya geldi ki ya BAAS yönetimini tercih edeceksiniz yada Suriye halkının isteklerine olumlu bakacaksınız. En çok eleştirildiğimiz nokta Suriye’deki halkın sınırlara yığılması ve onların kabul edilmesi noktasında oldu. Tel örgüye dayanmış, bombalar tepenize düşerken siz ne yapardınız. Bize gelen hiç kimseyi dışarıda bırakmadık. Burada gereken tedbirleri aldık. Suriye’de bir mücadele var. Burada mezhepsel yaklaşım gösterdiğimiz eleştirileri alıyoruz. Bu noktada Türkiye Suriye halkının yanında olmayı tercih etti. Eğer ki muhalifler iktidara gelse ve Suriye'de yönetim değişikliği yaşansa, roller değişse bu kez oradaki azınlıkların ülkemize sığınmak istemeleri durumunda tutumumuz yine bugünkü gibi olacaktır. Tavrımız şimdiki tavrımız gibi olmalı. Sığınmacılarla ilgili eleştirilerle de bu cepheden bakmak gerekir. Hatay'ın Büyükşehir konusu ile ilgili eleştiriler bakımından ise, Hatay’ın 64 belediyesi ve 364 köyü var. Hatay’da 76 belediye toplamda var Odabaşından havaalanına kadar 4-5 belediye var. Büyükşehrin bir kazancı var. Şehrin bir bütün olarak planlanması açısından. Bir imkan doğdu. Türkiye’de 16 büyükşehir vardı. Ayrıcalıklı iller bunlar. Büyükşehir olunca ayrıcalıklı iller satüsüne giriyorsunuz. Bütçeden alınan pay artıyor. Mahalle muhtarı ve azasını seçiyor, ayrıca büyükşehir belediye başkanını seçiyor, seçen kişi hizmet talep eden kişi olacak. Toplamda şimdi 76 belediye varken bunu 16 belediyeye indirmiş olduk. Merkez ilçe ile birlikte bu sayıyı 15’e çıkardık anakentle 16 belediye oldu. Bu konu gündeme geldiğinde Hatay Milletvekillerinden sorun olarak 18 talep geldi. Bunların 14'ünü yerine getirdik. 4'ü ise aynı kaldı. Bunlara gücümüz yetmedi. Büyükşehir sürecinde Hatay milletvekilleri ve CHP Genel Başkan yardımcısı Nihat Matkap ile Hatay Büyükşehir Belediyesi sürecinde ve ilçe yapılanmasında görüş alışverişinde bulunduk. Payas'ın ilçe olması tüm milletvekillerinin rızasıyla gerçekleşti. En çok eleştiriyi Defne ilçesine 4 mahallenin alınması noktasında görmekteyiz. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü yetkililerine bu sorunu biz de aktardık. Bize verilen yanıt Defne ilçesi bu haliyle 175 bin, Antakya ilçesi ise 350 bindir. Eğer 4 ilçeyi Antakya'da bıraksaydık Nüfus sayısında inanılmaz bir dengesizlik olacaktı. Defnenin nüfusu 140 bine, Antakya'nın nüfusu ise 400 bin sınırına yaklaşacaktı. Aynı durum İskenderun için de geçerlidir. Karaağaç Arsuz ilçesine dahil edilmeseydi Arsuz ilçe olamıyordu, nüfusu yetmiyordu. Hesapladık oturduk baktık gerçekten de öyle. Karağaç Arsuz'a dahil olmasa ilçe olamazdı. Bunu CHP Milletvekili Mevlüt Dudu ile görüştük o da kabul etti. Kaldı ki Büyükşehir belediyesi ile birlikte 76 belediye 16 belediyeye düştü, 364 köy mahalleye dönüştü. Hizmetler artık tek elde büyükşehirden yapılacak. Yani büyükşehir belediyesi Antakya Samandağ İskenderun Dörtyol Yayladağı Arsuz velhasıl Hatay'ın her yerinde altyapı hizmeti asfalt hizmeti yapacaktır. Belediye yetkilerinin % 90'i Hatay'a büyükşehir belediyesinin elinde olacaktır. Dolaysıyla Hatay'ın her tarafı hizmet görecektir. Belediyecilik yetkilerinin % 10nu kullanacak ilçe belediyeleri.
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ –
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS ve Sosyal Ağlar üzerinden sivil toplum örgütlerine ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
SONUÇLAR
Ocak 2013 toplantısı, Haziran 2012 toplantısından sonra verdiğimiz aradan sonra yaptığımız ilk toplantı oldu. Ocak 2013 toplantısı ile 4 Ocak 2009 da başlayan Hatay kMM toplantıları 4 yılını geride bırakmış ve 5. yılında Hatay’da düzenli olarak toplantı yapan bir il oldu. Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi. Bu toplantıda ilk kez farklı partilerden milletvekillerinin katılımına tanık olduk. Bu katılım toplantıyı zenginleştirdi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ekrem Dönmez – Hatay kMM Hamalı
05.01.2013 Hatay kMM Toplantı Tutanağı
previous post