YER : Samandağ Belediyesi Meclis Salonu
TARİH :05.05.2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ( Mevlüd Oruç – Yönetici)
2 / Antakya Sivil İnisiyatif Girişimi – (Alaiddin Taş)
3 / Atatürkçü Düşünce Derneği Samandağ Şubesi (Tekin Fırıncıoğulları-Başkan)
4 / Çevre Koruma Derneği Samandağ Şubesi (Mişel Atik-Başkan)
5 / Halkevleri Samandağ Şubesi (Tuncay Yılmaz)
6 / Hatay Öğretim Elemanları Derneği (Serpil Eroğlu)
7 / İnsan Hakları Derneği Hatay Şubesi (Mithat Can – Başkan)
8 / Kalem-Der -Kalem Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği – (Nevzat Şahinoğulları)
9 / Samandağ Kalkındırma Derneği (İnan Elataş)
10 / Samandağ Yerel Çalışma Platformu (Şevki Oktay)
11 / Mazlum-Der Hatay Şubesi (M. Şerif Sarıkaya – Yönetici)
12 / Mülteci İnisiyatifi Girişimi (Lümeys Dede – Girişimci)
13 / Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) Hatay Destekleme Derneği (Tahsin Rende-Başkan)
MESLEK ODALARI
1 / Samandağ Bakkallar Odası– (Necdet Aslan – Başkan)
2 / Samandağ Ziraat Odası (Selim Kamacı – Başkan)
SENDİKALAR
1 / KESK/ Eğitim-Sen Samandağ Şube (Arkadaş Karataş)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hatice Can (Avukat – Eski İHD Şube Başkanı- Baro Kadın Komisyonu Başkanı)
2 / Cem Çapar – Vakıflı Köyü Ermeni Cemaati Başkanı
3 / Faruk Nesil – İl Genel Meclis Üyesi
GÖZLEMCİLER
1 / Kenan Kahlıoğulları – ÖDP Samandağ İlçe Sekreteri
2 / Metin Canbolant – Ak Parti Samandağ İlçe Başkanı
3 / Mustafa Köse – EDP İl Başkanı
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Hasan Akgöl – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
2 / Refik Eryılmaz – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Mithat Nehir – Samandağ Belediye Başkanı
MESAJ YOLLAYANLAR
— Milletvekili Adem Yeşildal, Ak Parti İlçe Başkanı aracılığı ile toplantıya katılamayacağını iletti.
DİĞER KATILIMCILAR
1 /Ali Hocaoğulları
2 /Ali Yılmaz
3 /Anıl Cevahir Can
4 /Ata Doğru
5 /Ata Miçooğulları
6 /Ayhan Deniz
7 /Cuma Yuvarlak
8 /Diyap Miçooğulları
9 /Eda Dönmez
10 /Elif Şişli
11 /Ela Miçooğulları
12 /Erkan Andıç
13 /Ferit Diker
14 /Ferhat Miço
15 /Ferhat Şahinoğulları
16 /Fevzet Can
17 /Fevzi Bağdadi
18 /Gökhan Kılbey –
19 /Gökmen Berrak
20 /Hayrettin Pınar
21 /Hülya Nehir
22 /İlmiye Çay
23 /İrfan Turunç
24 /İshak Oruç
25 /İsmail Güzelmansur
26 /Kemal Toprak –
27 /Mahmut Solmaz
28 /Maruf İlhan Dağ
29 /Mehmet Boz
30 /Mehmet Kahiloğlu
31 /Mehmet Kocadağ
32 /Mehmet Salmanoğlu –
33 /Mehmet Toprak
34 /Meri İzrail Kohen
35 /Metin Fırıncıoğulları
36 /Metin Leblebici
37 /Metin Yılmaz
38 /Murat Çelebi
39 /Münteha Dönmez
40 /Müjde Sönmez
41 /Nazam Kahiloğulları
42 /Nihat Çay
43 /Nurhan Aşkar
44 /Ozan Öfkeli
45 /Öner Ökten
46 /Özben Şahinoğulları
47 /Sabah Rencüzoğulları
48 /Sabri Boğday
49 /Sabri Kimyon
50 /Salih Oğur
51 /Semih Arslan
52 /Semir Sönmez
53 /Sezer Güneş
54 /Soner Gündüz
55 /Süzer Tarhane
56 /Tevfik Fatmaoğulları
57 /Vedi Akdağ
58 /Vesile Mengüllü
59 /Yıldız Kudret
60 /Yusuf Akıncı
61 /Yusuf Kimyon
62 /Yücel Saatçi
63 /Zekeriye Sağlamtaş
64 /Ziya Nehir
MEDYA
1 / Atayurt Gazetesi – Erdal Yılmazçelik
2 / Cemre Gazetesi – Mehmet Doğru
3 / Kültür Gazetesi – Hayrettin Oğur
4 / Samandağ Gazetesi – Hikmet Say
MODERATÖR: Şanar Yurdatapan
KONULAR:
Genel Konu: "12 Eylül, 28 Şubat ve diğerleri…Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşebilecek mi?"
Yerel Konu: “Yurtdışı İşçiliği”
KONUŞULANLAR
Genel Konu: "12 Eylül, 28 Şubat ve diğerleri…Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşebilecek mi?"
1 / Ekrem Dönmez – (Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); Burada temel felsefe şu ilin milletvekillerini ilde bulunan sivil toplum örgütleri temsilcileriyle buluşturup her ay bir genel ve bir yerel konuyu konuşarak yukarıdan aşağı akmasına alıştığımız demokrasinin, suyu tersine çevirerek alttan yukarıya doğru yerleşmesine katkı sağlamaya çalışmak. Sivil toplum örgütlerinde bir ayrımımız yok. Yelpazenin en solundan en sağına bütün meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, sendikalar, kanaat önderleri toplantılarımıza çağrılıyor. Toplantıları yerel gazetelerde boş koltuklarla hatırlıyor olabilirsiniz. Burada amaç salonun tıka basa dolması değil 30–40 sivil toplum örgütünü bir araya getirebilirsek milletvekilleri de gelirse o aya ait genel ve yerel konuyu konuşursak sivil demokrasiye katkı yapmış olacağız. En azından bütün farklılıklarımızla beraber yan yana gelip kavgasız bir şeyleri konuşuyor olacağız. Çünkü geçmişte birbirimizi dinlememekten kaynaklı sıkıntıları hep beraber yaşadık. Ülkenin gündeminde yerleşen ne varsa geçmiş aylarda ülkenin gündemine oturan ne varsa kMM nde onu konuştuk. Antakya ve merkez ve 23 belediye başkanı da her ay düzenli bir şekilde bu toplantılara çağırılıyor. Kimi zaman salonlar doldu ve çok güzel toplantılar yaptık kimi zaman 3 kişiyi bulamadığımız toplantılar yaptık. Biz kendi sözümüzü tutup bize söz verenlerin kendi sözlerini tutmasını bekliyoruz. Bu toplantıların mimarı olan Şanar Yurdatapan aramızda. Ben konuştukça kendisine haksızlık yapıyorum. Kendisine hoş geldin diyorum.
2 / Şanar Yurdatapan – (Moderatör); çok teşekkürler Ekrem bey. Bende hoş geldim, sizde hoş geldiniz. Bölgeye ilk gelişim değil. Ortaokulu İskenderun’da okudum ben. Babam askerdi o yüzden çok dolaştık. Ama abim okuyamadı o Antakya da okudu. Dolayısıyla küçükken buraya epey gidip gelmiştim. Yıllar sonra çok şey değişmiş. Benim konumum şu anda Şanar Yurdatapan konumu değil. Tabiî ki bende gökten zembille inmedim. Konuşulacak bütün konular hakkında benimde görüşlerim var. Ama şu anda bulunduğum şapka bu görüşleri söylemeye değil toplantının usulüne uygun olarak söz verilmesi yani moderatörlük. Konumuza gelelim kMM hakkında geldiğimden beri perdede bir video dönüyor. Benim katkıda bulunabileceğim bir tek nokta var. kMM alışılmış bir şey değil Türkiye’nin yapısına da ters. Ters olduğu içinde bu işe başlarken bu iş nasılsa başarılamayacak, bir yerde kalacak diye başladık. Ters oluşunun çok basit bir nedeni var. Bu siyasetle sivil toplumu yan yana geçelim, sürekli diyalogunu sağlayalım, siyaset piramit gibi en yukarıdan aşağıya karar süreçlerinin aşağıdan yukarıya işlemesi lazım. Çuvaldızı kendimize batıralım. Bizde ne yeterli bir güçteyiz. Ne yeterli geleneğimiz var. Başka bir toplum geleneğinden geliyoruz.
3 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); Ülkemizin geçmişi ile yüzleşmesi, hesaplaşması, arınması bir zorunluluktur. Geçmişte çok günah işlendiği açık. Bu günahların ağır yükünü gelecek kuşakların sırtına bırakamayız. Ülkemiz bu günahlarla, ağır komplekslerle, korkularla geleceği inşa edemez. Geleceği olmaz. Bundan dolayı geçmişle hesaplaşmak keyfiyete bağlı değil, bir zorunluluktur. 12 Eylül darbesi ile ilgili açılan dava ve Kenan Evrenin yargılanması olumludur. 12 Mart ve 28 Şubat da yargılanmalıdır. 27 Nisan E muhtıra olarak bilinen girişim de yargılansın. Ergenekon ve balyoz davaların da sonuna kadar gidilmelidir. Susurluk davaları yeniden açılmalıdır. Susurluk dosyası açılmalı ve komisyonu yeniden oluşturulmalıdır. Bu arada hem ilimiz Hatay- Antakya ve hem ilçemiz Samandağ için öneriler yapıyorum. İlçemizde Oytun alanı- parkı olarak bilinen yerin adını değiştirelim. Cemal Gürsel mahallesinin ismini değiştirelim. Çünkü her iki isim de Askeri darbe paşaları ve komutanlarıdır. Yine başka bir öneri yapıyorum. İlimizde ve ilçemiz de vali Utku Acun ve Eşi Yüksel ismi konulan Eğitim kurumlarının ve diğer kurum ve alanların adını değiştirelim. Bin operasyoncu Mehmet Ağar’ın Ceza evinde olması çok iyidir. Fakat bu bin operasyonun ne olduğu devlet sırrı olarak kalmamalı açıklanmalıdır. Bin operasyoncu içişleri bakanı Mehmet Ağarın Hatay valisi Utku Acun’un ve eşi Yüksel Acun adlarını kaldıralım diye düşünüyorum. Türkiye de 1990 lar, 1994 ler,1995 ler ve sonrası sorgulanıyor. O dönemde Hatay da iyi şeylerin olmadığını düşünüyorum. O dönemin valisi Utku Acun’un ve eşinin adlarına gerek olmadığını düşünüyorum. Ülkemiz de sandıkla, seçimle iş başına gelenleri gayri meşru yöntemlerle yönetimden götürmeye çalışan bütün girişimler sorgulanmalıdır. Buna hiç kimsenin itirazı olmamalıdır. Bu konuda sonuna kadar gidilmez ise itirazımız olacaktır. Şimdi iktidarda ve muhalefette olanların ellerindeki güç’ü nasıl elde ettiklerini de sorgulamalıyız ve kendilerinin de sorgulamasında fayda var. Çünkü yüksek seçim barajı nedeni ile AKP parlamentoda hak ettiğinden fazla bir güce sahip ve bu ek fazla güç AKP ‘nin güç zehirlenmesine neden oluyor. Belki birebir aynı şeyler olmamakla beraber darbe dönemi ile benzer şeyleri yaşıyoruz. TBMM’ni oluşturacak milletvekillerini darbe zamanlarında 5 general seçiyordu. Bu gün ise 3 partinin genel başkanları seçiyor. Ülkemiz geçmişi ile yüzleşmeye başlamışken Alevi katliamlarını es geçmemek ve onlarla da yüzleşmeliyiz. Sivas, Maraş, Dersim, Gazi Osman paşa, vb katliamlarla yüzleşilmeli, yargılanmalı, hesaplaşılmalıdır. Hatta eski ve yeni Osmanlılarda Osmanlının Alevilere yaptığı katliamlarla yüzleşmelidir. Yeri gelmişken belirtmek istiyorum. Antakya da işlek büyük bir caddeye Yavuz sultan selim ismi verilmiş. Antakya belediyesine önerimiz bu ismin değiştirilmesidir. Katliam yapmayan başka bir Osmanlı bulunabilinir. İstenirse bu konuda önerilerimiz ve yardımımız olabilir. Bu gün ile de yüzleşmeliyiz. Diyanet işleri başkanlığı gibi bir kurumu devletin niye finanse ettiğini sorgulamalıyız. Diyanet işleri başkanlığı inançta vesayettir. İnanç özgürlüğüne darbedir.
4 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Dünyanın hiçbir yerinde darbelerle demokrasi inşa edilmez. Darbeler halkın, Sivillerin iradesine el koymaktır. Bu anlamda hiçbir darbe hoş görülemez, desteklenemez. Tüm darbeciler yargılanmalıdır. Darbelerin yapıldıkları dönemi de düşünmeliyiz. Ülkemizde hiç demokrasi kültürü olmadı. Bütün dünyada demokrasiler toplumsal dinamiklerle gelişir. Ülkemizde öyle bir süreç yaşanmadı. 12 Eylülün kurduğu tüm kurumlar ve yasalar ayakta duruyor. AKP bu süreçte ortaya çıktı.11 Eylül sürecinden sonra İslam’ı ılımlı bir yapıya dönüştürmek gerekiyordu. 28 Şubat geldi Akın Birdal vuruldu. Bu ülkede düzen değişmez. Darbeler gelişen toplumsal muhalefeti zapt-u rapt almaya yöneliktir. Günümüz de yaşayış ve özgürlükler olarak darbe döneminden daha farklı olduğumuzu söyleyemeyiz. Ne yapmamız gerekiyor. Yüzleşmemiz gerekiyor. Misal Vecdi Gönül 12 Eylülün Ankara Valisiydi. Şimdi darbelerle yüzleşeceğim derken 12 Eylülün tüm yasaları, tüm anlayışı hala egemenken 12 Eylülle ve darbelerle yüzleşeceğim demek samimiyetsizliktir. Samimiyet için en kısa zamanda 12 Eylül yasalarının tümünün değişmesi gerekir. Seçim yasaları değişmelidir. Özgürlükler sağlanmalıdır. Yoksa bu tip oyunlarla zaman geçirmek ve halkı oyalamak olacaktır.
5 / Arkadaş Karataş (Eğitim-Sen);Şimdi ben geçmişimizle yüzleşmek konusunda farklı bir yerden girmek istiyorum da son bir iki haftadır edindiğim bilgileri paylaşmak istiyorum. Bizim buranın alevi bir çocuğun üniversitede farkında olmadan bir cemaatin içine düşüp şu anda memleketimizde elini babasına uzatmaktan bile alı koymuş. Düşünce olarak tamamen yıkanmış beyni cemaatin eline düşmüş. Şimdi yüzleşmemiz gereken şeylerin en önemlisi laiklik konusunda. 90 yıldır Cumhuriyet tarihi uygulanmadı Türkiye’de 90 yıldır da gönderdiğimiz alevi milletvekilleri alevinin anayasada güvence altında olması için bir adım bile atmadı ve bunu hiçbir zamanda ön planda tutmadılar. Özellikle benim istediğim Türkiye Küçük Millet Meclisi etik ve inanç konusunda özellikle Hatay’da ve Türkiye’nin her yerinde farklı inançların, farklı kültürlerin anayasa güvencesi alınması konusunda hedef belirlemelidir. Sizlerden ve buradaki Hatay çalışmalarından en büyük talebimiz budur. Bizim bunları yapmadığımız sürece şu ana kadar hep sözünü ettiğimiz meclise gönderdiğimiz milletvekili hep eleştiriliyor. O zaman ben de küçük millet meclislerinin de aynı mecrada gitmek zorunda kalacağı ya da gideceğinin ön görüsü oluşuyor bende.
6 / Mehmet Kocadağ (Eğitim-Sen); Bence Türkiye darbelerle yüzleşmiyor. Herhalde buradaki herkes de bunun farkında. Hatırlayacak olursanız az önce sunumda gördük bir dakikalık eylemini anlattı. Refah yol hükümetine karşı bu gün o dönemin en büyük suçlularından biri Necdet Menzirler, Sedat Bucaklar, Mehmet Ağar bir padişah gibi törenle ceza evine gönderiliyor. 5 yıldızlı otel gibi ve o şekilde güvenlik birimleri onu karşılayacak şekilde hazırlıklar yapıyor. Bırakın mahkûmları oradaki cezaevi idarecileri bile başka yere görevlendiriyorlar. Bu denli Mehmet Ağar’ı sağlama almaya çalışıyorlar. Mehmet Ağar bu ülkenin en karanlık katillerinden biri. Bir yargıç katilin gözaltına alınmasına karar veriyor. Beyefendi Bodrum’a bir iki güne kadar gideriz diyor. Başka birileri gidip onu cezaevinde bekliyor. Bizler eğer Küçük Millet Meclisleri olsun diğer toplum örgütleri olsun, bir mücadele anlayışı gibi buna sessiz kalmaktansa bir eylem içinde olmalıyız. O zaman darbe yüzleşmeye zorlayabilir yoksa aksi halde Türkiye bu şekilde yüzleşmiş olmuyor. Mehmet Ağar’ın grafiği bile her şeyi ortaya çıkartıyor zaten. Bir öğretmen olduğum için söylüyorum Türkiye’de çocuklar okullarda bu ülkede hala AKP’nin devletin sütüne muhtaç bu büyük bir trajedidir aslında. Zehirlenmeleri gerekmiyor bu ülkede. Türkiye’de anne ve babalar kendi çocuklarına neden süt içiremiyor bu sormak lazım. Bunu sorarsak bu darbelerle yüzleşmiş oluruz. Bunun gelinen nokta ile çok ilişkisi var. Bize hayır yapmış gibi yaptığını söylüyor. ücretsiz kitap propagandasına hiç değinmek bile istemiyorum. Sadece süt olayı bile çok ciddi bir propagandadır. sadece bunu anlatmak istiyorum. Hatırlatmak istediğim bir nokta daha var. Darbelerle yüzleşilmediği hiçbir alanda güzel bir şafaklanma geliştirilmediği anlamında. Bu alanda Kürt çocuklarına yaşatılan trajedi. O da devletin çocuklarına cezaevlerinde devletin yetkilileri memurları tarafından tecavüz ediliyor. Onlar devletin başka yerlerine sürgün ediliyor. Birkaç tane göstermelik salıveriliyor. Şimdi hepsi tekrar cezaevinde ve hiçbir şey yapılmıyor. Bu hükümetin hiçbir mensubu tarafından biri çıkıp ta ya benim yüreğim inciniyor bu çocuklara neden bu yapılıyor bir Devlet Bahçeli kadar bile etkili olacak şey söylemiyorlar. Mehmet Ağar olayında söylemedikleri gibi. Mehmet Ağar olayında hadi başbakan konuşmadı bir bakan hiç mi konuşmaz. Bu neyin nesidir diyen olmadı hiç. o yüzden ben diyorum ki; yüzleşilmiyor özellikle bizi yönetenler büyük bir yalan söylüyorlar. Biz zorlayarak yüzleştirebiliriz. Bütün bunları unutmayan bir noktadan sesimizi yükseltirsek bu Küçük Millet Meclisleri çevresindeki arkadaşlarımız. Bu noktadan selamlıyorum bu emeklerinden dolayı.
7 / M. Şerif Sarıkaya (Mazlum-Der);Sinevizyonda da gösterildi. birkaç tane darbeden bahsettiniz. Darbelerin genel yapısı şekli çok fazla değişmiyor. Bunu görmeye çalışmak lazım. Mesela bir darbenin sol bir düşünce ya da insan tarafından yapılıyor olması ya da milliyetçi bir yapı tarafından yapılıyor olması bizim kendimizi onlara yakın hissetmek gibi bir yanlışın içine bizi düşürmemeli. Genel mantıklarının baskıcı insanları tek bir kalıba sokmak gibi bir zihniyete sahip olduklarını görmek gerekiyor. yani bu genel resimlerden bir sonuç hazırlanıyor. Dolayısıyla gerek sivil gerek askeri olarak yapılan darbelerin ve yaklaşımların karşılarında durmak gerekir. Yapılan bütün darbelerden çıkarılması gereken sonuç budur. Birde darbelerin genelde farklı düşünce yapılarına sahip insanların kullanılarak yapıldığını görüyoruz. Sol ve sağcı insanların karşı karşıya getirilmesi ve oluşan kaosta bir hakem rolü üstlenip darbeciliğe soyunmak gibi bir yaklaşım sezinleniyor. Bunların figüranı olmamak, bunların kullandığı insanlar gruplar olmamak gibi bir sonuç çıkartmak gerekiyor. Şunu da yapmak gerekiyor diye düşünüyorum. İnsan hakları ile ilgili bir çalışma yapmak bir kültür oluşturmak bu insanların darbeye tenezzül ettiklerinde onların önünde duran insan sayısını arttırmak konusunda çok faydalı olacağını düşünüyorum. Şuanda konuştuğumuz bütün konularda genelde başımızdaki insanlar neden şunu yapmıyor diye giriyoruz. Hiç gerektiği toplum olarak kendimizi sorumlu tutmuyoruz. Ben neden yapmıyorum ya da sivil toplum kendini güçlü görmüyor. Neden bu konuda gerekeni yapmıyor bu konuda yoğunlaşmak bunların üzerinde çalışmak gerekiyor diye düşünüyorum teşekkür ediyorum
8 / Kenan Kahlioğulları – (ÖDP İlçe Sekreteri); 1980 ve sonrası doğan kuşak darbe sırasında yeni doğmuştu ya da doğmamıştı. Bu kuşak darbenin yarattığı etkilerden muzdarip oldu. Zorunlu din dersleri, antidemokratik uygulamalar, anadil yasakları, siyasi yasakları yaşadı. Ülkemizde “Darbesever” bir gençlik yetiştirilmeye çalışıldı. Cadde, sokaklara, bulvarlara darbeci generallerin isimleri verildi, Kenan evren cumhurbaşkanı oldu. Kenan evren portrelerini resmi dairelere, evlere astırdılar. 28 Şubat sürecinde önemli payları bulunan yetkililer milletvekili oldu, bakan oldu.12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde masanın altına saklananlar, dik duramayanlar mı darbecileri yargılayacak ve cezalandırılacak? Her şey yüzeysel yapılıyor. Darbeci bir anlayışı dönüştürmek gerekiyor. Ben hükümetin samimiyetine inanmıyorum.
9 / Lümeys Dede – (Mülteci İnisiyatifi); 12 Eylül ve tüm darbelere karşı olan bir insanım. Ancak 12 Eylüllü iliklerime kadar yaşamış bir insanım. Bir öğretmen, anne bir vatandaş olarak 28 Şubatı irdelemeyle 18 i yargılama arasındaki o komik manzarayı görmemek için kör olmak lazım. 12 Eylülü yargılarken öyle eften püften zavallı ölmek üzere olan iki tane komutanı hedef aldılar oysa o zaman onlar çok güzel örgütlenmişlerdi. Türkiye’yi 6–7 bölgeye ayırmışlardı 6. kol ordu komutanı Kenan GÜVEN’nin elindeydik o günlerde. Bizim yaşadığımız acıyı yazmaya kalksak ne kitaplar sığar ne kalemler yeter. Ama buna rağmen içine girmiyorlar bu olayın. Seni bir defa alırken bir kere hangi karakoldan geldin nasıl geldin. Karakoldakilerin görevi komutanların elinde değil mi? Peki aşağıda insanların canını almaya uğraşan insanların eğitim hayatını, ailesini mesela benim yüzünden annem tutuklanmıştı. 80’lik bir kadın dil bilmediği için gelmişti. Sen niye Arapça konuşuyorsun burada gel bakalım içeriye diye annemi gözetim altına almışlardı. Peki, o zamanının komutanı kimdi şehit özen karakolundaki adam kimdi? Eğer ciddi olsalardı ve gerçekten yargılanacağına inansaydım çok mutlu olacaktım. Ama ben burada bir komedinin yaşandığına inanıyorum. Bu komediye de hepimizin gülüp geçmesi gerekir. Ben yargılandığım için uzun zaman ehliyet alamadım. Neden dediğimde 12 Eylülde yargılanmam gerekçe sunuldu. Adamın bir tanesi dedi ki bütün kadınlar araba kullanıyor sen nasıl kullanamazsın yani ben bu komedinin bir parçası olmak istemiyorum. 12 Eylül yargılanmıyor 12 Eylülün komedisi adı altında yargılayan birileri başka şeyler yapıyor. Kendilerine de 28 Şubat olaylarını yansıtırken tozu dumana kattılar. Herkes gitti hani iyi oldu demiyorum ben bunu da desteklemiyorum ancak onda yaparken bunda da bu kadar haksızlık yapmayın. Samandağ’ında, Antakya Şehit Özen karakolunda kim ne yaptıysa ortaya çıksın. Ama kendin için yapılanı tozu dumana katarsın. Ve fırsat bu fırsat birçok insanında canını yakarsın ben bu olayı kabul etmiyorum. 28 Şubat kararlarının arkasına sığınarak, sanatçılara yapılan zulüm bu komedinin diğer bir parçasıdır. Sen 28 den hesap sorarsan sanatçının bunda suçu ne? Sivas için zamanaşımı hukuka aykırı değil mi? Ve bunları düşünürken bana dokunduğu için 28 Şubat hesap sorarım derinlemesine ama öbürü için hiç önemli değil anlayışı ters ve şu anda hepimizin beklediği bir anayasa söz konusu. Hani böyle yapacaktık hani şöyle yapacaktık kürsülerde mi kalacaktı bu. Şundan da korkuyorum bir gün efendim partiler uzlaşamadı efendim sivil toplum uzlaşamadı. Cebinden çıkaracak masaya fırlatacak ve bu anayasayı tıpkı 82 anayasası gibi bize sunacaklar ve oldubittiye getirecekler endişesi içerisindeyiz. Oysa ben çok güzel şeyler bekliyordum hani yeşil bir anayasa insan hak ve yönetimini iddia eden bir anayasa. Bu gün bir öğrenci pankart açtı diye öğrenci 11 yıl ceza yiyor. Bunların hesabını soracak bir anayasa uzun tutukluluk sürecini kısaltacak bir anayasa, biz bunları beklerken farklı şeyler yaşıyoruz. Gazetecilerin tutuklu olduğu bir ülkede, onların hukuka yaptığı bir darbe değil midir. Zamanaşımında Sivas davasında söylenen son cümleler insan haklarına ve onuruna yapılan bir darbe değil midir? Uzun zaman bekletilen bir anayasanın ihmal edilmesi ve nerdeyse gündemden kaldırılması hukuka yapılan darbe değil midir? O zaman askeri yönetim sivile mi dönüştü diye endişe duyuyorum bir öğretmen olarak ve inşallah bunların cevabını en kısa zamanda alabilirim böyle toplantılarda varlığımı gösteriyorum. Teşekkür ediyorum.
10 / Alaattin Taş – (Antakya Sivil İnisiyatifi Aktivisti); Yüzleşme kavramı beni çok heyecanlandırıyor. ben biraz daha iyimserim. Neden beni heyecanlandırıyor. Geçmişte Kanada’da, Amerika’da, Avusturalya’da, Almanya’da bu yüzleşme kavramı örneklerini okuduğumuz ya da izlediğimizde çok seviniyorduk. Hani bir gün bu Türkiye’de de olur mu diye. Milli güvenlik siyaset belgesinin egemen olduğu ve bu güne kadar bu ülkeyi yönetenlerin zihniyeti bu yüzleşmeyi engelliyordu. Şunu sormak lazım hakikaten bu güne kadar gelen darbeler yani faili meçhuller ve hepsinden başlarsak eğer, Mustafa Suphilerden başlayın Kürt katliamına kadar daha sonra devam edin. Ben 7 yaşında yani darbeyi 7 yaşında tanıdım. 71 de içeri düştüm. 80 de çok arkadaş gibi çok acılar yaşadık. Hadi hepsini geçtik devam mı edecekti bu. Devam mı etmeli bu? Ben arkadaşları dinlerken hakikaten üzülüyorum. Çünkü tarihi doğru okumak gerekir diye düşünüyorum. Neden doğru okumak gerekir. Bu tarih bizim tarihimiz bu tarihle yüzleşmemiz gerekiyor sadece darbelerle değil, sadece maili meçhullerle değil. Sadece Kürt, Alevi, Ermeni vb. insanların mağduriyeti ile değil sol da kendi tarihi ile yüzleşmeli. 1977 1 Mayıs’ı ile ilgili çok haksız eleştiri yapıldı yeri geldiğinde onları da cevaplayacağız. 77 1 Mayısında Halil Berktay’ın attığı adıma herkes tepki gösterdi. Ben o kadar da yadırgamadım. Sol da kendi tarihi ile yüzleşmeli, kürtlerde kendi tarihi ile yüzleşmeli. Bu yüzleşmenin önü açılmalı. Diyebilirsiniz ki bunu AKP mi yapacak? Bence önemli değil. Bu gün küresel değişim öyle bir noktaya gelmiş ki, bu bilgi çağında artık hiçbir şey gizli kalmamalı. Bunu AKP de önleyemez hiçbir güç hiçbir siyasal akımda bunun karşısında duramaz. Onun için size naçizane bir önerim Küçük Millet Meclisi değerli çalışmalar yapıyor. Takdir ediyorum. Canı gönülden desteklediğim bir çalışma. Bu çalışma devam etmeli. Buradaki konuşmaların çok yararlı olduğuna da ben inanıyorum. Ama hiçbir şeyi küçümsememeli diye düşünüyorum. Çünkü biz bu yüzleşme kavramını eğer bu gün gündeme taşımışsa bu süreç ya da bu mücadele onu küçümsememeliyiz. Ne AKP ye bırakmalıyız ne bir başka siyasal akıma. Biz buna sahip çıkmalıyız evet yüzleşme olur. Kimimiz inanırdı ki genelkurmaylar içeri atılacaktı. Bir başçavuşun pijamasıyla cebine kadar indirdiği bir ülkeden geliyoruz kim inanırdı buna. Hangi Alevi çıkıp ben şöyleyim ben böyleyim deme cesaretinde bulunurdu bu güne kadar. Hangi Kürt evet çok emek verdiler çok can verdiler bu noktaya geldiler onları kutluyorum ama bu gün Kürt meselesi eğer bu noktaya gelmiş ise bunu küçümsememek lazım. Biz geri dönmeyeceğiz. Bu gün evet demokrasi için yeni bir anayasa için özgürlükçü, sivil, demokratik ve hukuk merkezli insan merkezli bir anayasa için çaba harcamalıyız çalışmalıyız. Bu yüzleşme olmadan militer zihniyetle savaşmadan yeni demokrasi ya da yeni anayasa ya da demokratik süreç gerçekleşemez. Solda evet ben geçmişimi inkâr etmedim, etmem onunla onur duyuyorum ama geçmişte yaptığımız hataları da söylemekten geri durmayalım. Bunda tereddüt etmeyelim. Sadece birilerini suçlayarak bir yerlere varamayız artık. Kendi tarihimiz kendi hatalarımızda koymalıyız ama mücadele devam etmeli.
11 / Mustafa Köse – (Eşitlik ve Demokrasi Hatay İl Başkanı); Eşitlik ve Demokrasi partisi il başkanıyım; şimdi iyi ki yaşıyoruz ve yaşarken bazı dersler bizim için önemli olmalı. Çünkü hayatın sürekli değişim içerisinde bizim değişim içerisindeki rollerimizin birince çıkarılması gerekiyor. bunlardan birisi de tarihten yüzleşmek olmalı elbet. Bu açıdan tarihimizle yüzleşirken aynı zamanda yaşadığımız olayları da doğru bir yere koyarak yüzleşmemiz gerekiyor. Ben bu açıdan ana başlıklar halinde söylemek istiyorum. çünkü başka şekilde ifade edebileceğimi düşünmüyorum. Bunlardan birisi biz artık ulus devlet ve sanayi bir toplumun içerisindeyiz ve artık her şeyi düşünmek zorundayız diye düşünüyorum. Ve bu açıdan da ulus devlet döneminde geride bıraktığımız toplumsal yaşam içerisindeki kirliliklerimizle yüzleşirken her alanda yüzleşmenin gerekliliği hayatında gerçekleri karşımıza çıkıyor ve aslında farkında olmadan biz geçmişimizle yüzleşiyoruz. Bu günkü iktidarında bu yüzleşmenin ürünü olduğunu düşünüyorum. Kürtlerinde Alevilerinde solunda başkalarının da biz bu açıdan bu yüzleşmeyi karşımıza çıkararak yüzleştiğimizde geleceğimizi temsil edecek yeni kural, kültür siyasal yaşam kültürlerini ekleyebileceksek bu yüzleşmenin önemi kavranıyor. Bu açıdan da bu değişimin içerisindeki yüzleşmeyi küçümsemeden birince çıkararak önerilerimizi getirmemiz gerekiyor. Ben somut olarak şunu söylüyorum. Artık Türkiye kendi tarihi ile bir çeşit yüzleşiyor bu yüzleşmede biz birince çıkararak kendi yerimizi de almalıyız. Hiçbir şeyi küçümsemeden en küçük adımın bile yeniden yapılandırılması için önerilerimiz olmalı. Biz siyasal sistemde yüzleşmeliyiz, biz devletimizle yüzleşmeliyiz, biz toplumsal yapılarla yüzleşmeliyiz. Bu devletin demokratik olması gerektiği konusunda hem fikiriz. Siyasetin şeffaf sayıda ve bütün kesimin bizleri temsil edecek bir hale getirilmesine hem fikiriz. Ama aynı zamanda Alevilerin, Kürtlerin inananların, inanmayanların bir arada yaşayacağı bir demokrasi kurmamız gerektiğinde hem fikir olmalıyız. Aynı zamanda üretimi arttıracak, dünya ekonomisine eklenecek, doğayı kirletmeyecek bir üretime. Bizim yeni yüzleşme ile hatta solun kendisiyle yüzleşmesine ihtiyaç vardır. Bu açıdan toparlarsak Türkiye her gün bir çeşit kendi geçmişiyle yüzleşiyor. Bunu küçümsemeyelim. Bu yüzleşmeyi biz daha organize daha geleceğimizi temsil edecek bir hale gelirken bu yüzleşmenin içerisinde eksiklikleri ortaya koyarak yüzleşmenin önünü gelmeyecek adımların yapılmasında böyle bir hakkımızın olmadığını düşünüyorum. Biz Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak iki iddiamız var biz her şeyi yeniden öğrenmeye çalışıyoruz ve geleceği temsil etmeye çalışıyoruz diye çıktık. Bu yüzleşmenin içerisinde bizde olacağız ama değişimin, yenilenmenin içerisinde de asla yerimizi bir kenara bırakmayacağız.
12 / Mithat Nehir – Samandağ Belediye Başkanı; 12 Eylülden sonra büyüyen birisi olarak 12 Eylülün sonuçlarından etkilenen birisiyim. Fakat bu ülkenin tarihini hepimiz biliyoruz okuduk. Geçmişten bu güne ülkenin kuruluş felsefesi itibariyle devlet yapısı o günden bu güne çok ciddi sıkıntıların yaşandığı tekrara da düşmek istemiyorum. Kimi arkadaşlarımız ifade ettiler. Yani onbaşının bu ülkede çok ciddi kitleleri önünde sürükleyip çok ciddi sıkıntıların yaşandığı bir ülkeden geliyoruz. Bunun ile ilgili bu gün bir sürü bedel ödenen ulaştığımız noktayı gerçekten kıymetli buluyorum. Bu sadece bu hükümetin iradesi ile alakalı bir şey değil. Elbette geçmişten gelen bedelleri ödenen emek edilen bir sürecin sonucuydu bu. Fakat adı ne olursa olsun şu son zamanlarda yaşanan değişimi anlamlı buluyorum önemli buluyorum. Çünkü devlet dairelerine girerken dahi vatandaş karşısında böyle bir devlet yapısı eli mahkûm olarak bir devlet yapısı bunlar aşıldı aşılıyor. Yavaş yavaş değişiyor. Fakat elbette deminde söylendiği gibi dünya kadar işkence çekilmiş bu ülkede Kürt bölgelerinde yaşayan insanların acıları kabul edilemez. İnsanlık tarihinde iğrenç lekeler olan noktalar bunlar. Bunlarla yüzleşme sadece iki tane komutanın generalin tutuklanmasıyla olabilecek şeyler değil. Burada en alttan en üste bu işin sorgulanması sonuçlandırılması ve topluma anlatılması gerekiyor. Bu kolay mı bence değil. Çünkü ülkenin yapısı bana göre istenen düzeyde değişmedi istenen noktaya gelinmedi. Bu belki de bu tür toplantılarla, baskı unsurları inisiyatiflerinde, iradesiyle gün ve gün büyüyerek toplumsallaşarak yukarıya baskı yaparak değişebilir diye düşünüyorum. Bir arkadaşımız isimlerle ilgili öneriler getirdi. Onu önemsiyorum. Bizim böyle bir çalışmamız oldu bu yakın geçmişte Evren Caddesi vardı o caddenin adını Ahmed Arif olarak değiştirdik. O konuda bütün meclis üyelerimizin de desteği oldu. Diğer bu ilçedeki bu tür şeyleri hatırlatan unsurların isimlerini değiştirdiği noktada önümüzdeki günlerde tekrar meclise taşıyıp bunları değiştirmeyi hedefleyeceğiz.
13 / Metin Canbolant – AK Parti Samandağ İlçe Başkanı; Temsilini yaptığımız siyasi partiden daha önce bizim Samandağ olarak kendimize ait bir kimliğimiz var. 12 Eylül darbesini 8 yaşında karşıladık. Askerlerin postallarını üç günde bir ailemizle beraber bedel ödeyerek yaşadık. 90 larda İstanbul Üniversitesinde yine naçizane payımıza düşen yine Ekrem Bey ile beraber bedelleri ödedik. Ön yargılar giremez diye güzel bir sözümüz var. Ön yargısız bir diyalog her şeyi çözer. Ön yargılar dışarıda bırakılsaydı bazı konuşmacılar için daha faydalı bir toplantı olacağına inancım artardı. Ki buna rağmen inancımı sürdürmeye çalışacağım. Yüzleşmeye yönelik siyasi iradenin kesinlikle kayıtsız koşulsuz bir samimiyeti var. Bunu algılamak algılayıcıların kendi niyet okuyucularını bir kenara bırakmasından geçeceğine inanıyorum. Siyasi irade özellikle 2007 den itibaren attığı her adımda eksik olabilir, yeterli olmayabilir farklı amaçlarda taşıyabilir. Bunun karşılığını alacak olan vatandaşların bir şekilde ön yargıdan uzak durup başta Mustafa KÖSE bey Alaattin TAŞ abimiz olmak üzere bu adamların sayısını arttırabildiğimiz oranda toplumda bu yüzleşmenin muhakkak yüzde yüz örtüşmese bile, bu toplumda bir yere geleceğine inancımın olduğunu belirtmek istiyorum. Ak parti solculuk iddiasında değil, Ak parti faşist generalleri içeri koyma iddiasında değil. Ak parti 2002 de kurulmuş bir şekilde yol almış 3 seçimde oylarını arttırarak yüzde elliye varan bir şekilde de iktidar koltuğunda oturmuş, bizim temennimiz bizim isteğimiz özellikle Hatay ya da Samandağ arkadaşlarımızın çalıştığı noktaları destek olmasalar bile gönüllerinden geçecek bir siyasi partinin anayasa oluşturulurken yada siyasi darbecilerle hesaplaşılırken külliyen red etmek yerine bu adamlar ne demek istiyor nereye kadar gidiyor bir şekilde destek olabilir miyiz? Ya da biz onların önünü açabilir miyiz? Hesabı yapılsaydı bu gün 12 Eylül yargılaması sadece Kenan EVREN ya da Tahsin Şahinkaya üzerinde yürümezdi ki yürümemesi adına hem biz hem buradakilerin birçoğunun böyle bir müdahillik talebi var bu açıdan takipçisiyiz. Bunlarla beraber arkadaşlarla birçok siyasi düşüncesi ne olursa olsun, siyasi iradenin yanında durmak değildir bunun anlamı. Siyasi iradeye oy vermek değildir. Türkiye’de demokrasi yeşertmek, güçlendirmek belli bir noktaya taşımak adına siyasi düşüncemiz ne olursa olsun askeri darbeler kime karşı ve kimden gelirse gelsin karşı durulması ortak tavır geliştirilmesi gereken bir şey olduğuna inanıyoruz. Bunun için bazı küçük hesapları bir kenara bırakarak, bazı bencilliği bir kenara bırakarak bunu yapmalıyız. Kin, nefret suçları burada anlatıldı hiç kimse konuşma hakkına sahip değil. Burada insan haklarını yerleştirmeye yönelik bir adım atılmaya çalışılıyor. Öbürü alevi öbürü sunni oy almadı öbürü aldı hesabı yapılacak bir yer değildir. Darbe kim olursa olsun herkese karşı gelmiştir. Elbette ben kendim başta olmak üzere bu darbelerden en fazla mağdur olan biziz. Hangi darbe derlerse o 1960 darbesi ister 71 ister 80 27 Nisan buradaki arkadaşların ayrı tuttuğu ya da 28 Şubat haricindekiler hep genelde sol ‘a karşı olmuştur. Bunu kabul ediyorum ama askeri adı üstünde bir darbedir. Bir insanı felç eder. Hangi organınız çalışacak ya da duracaksa buna karar verebiliyorsunuz. O askerin ne freni var ne ayarı var, ne siyasi düşüncesi var nede inancı var. Bu sebepten dolayı bizim askere karşı bir darbe anlamında söylüyorum. Darbeci askere, generale kayıtsız koşulsuz karşı durmamız gerekir. Kayıtta şartta olamayacağı egemen bir milletin olacağı bir anayasa çalışması var. Anayasa çalışmasını bu yüzleşmenin bir ürünü olarak kabul edilmesini diliyoruz. Mehmet AĞAR’ın konusu getirildi. Mehmet AĞAR’ın içerde olması yüzleşmenin bir ürünüdür. Mehmet AĞAR yetmiyor. Yüzleşmesi için ön yargısız bir şekilde katkılarınızı bekliyoruz. Ucu nereye uzanırsa uzansın bunlar bedel ödesin başta bizler olmak üzere biz 90 larda üniversitede iken bu 1000 tane operasyon birçok arkadaşa Ekrem Beyinde tanık olduğu ortak arkadaşlarımız katledilmiştir. Bunun hesabını sormak için ortak bir irade gerçekleştirmemiz lazım. Küçümseyerek Ak parti yapıyor Ak parti yapıyorsa kesinlikle şu amaçla yapıyorlar. Kendi söylemlerini oturtmak üzere söylüyorlar anlamında kesinlikle atılan bir adımı sekteye uğratmaktadır. Biraz daha objektif biraz daha hoşgörü diyoruz.
Yerel Konu : “Yurtdışı İşçiliği”
KONUŞULANLAR
1 / Sunum- Kenan Kahlioğulları – (ÖDP İlçe Sekreteri); Hatay’da ve Samandağ’ımızda özellikle Suudi Arabistan gibi ülkelerde çalışan gençlerimizin sayısı azımsanmayacak bir sayıdadır. Yurtdışı işçiliğinde 73 sonrası Batı’nın yaşadığı ekonomik kriz dolayısıyla Batı’da işçilere kapıların kapandığını belirterek, petrol gelirleriyle artan sermayeyle birlikte işgücü ihtiyacının Ortadoğu’da biriktiğini kaydetti. Hatay’dan Ortadoğu’ya ilk işçi gönderiminin 1967 yılında 500 işçiyle yapılmıştır. “1973 sonrası işin boyutu ve karakteri değişmeye başladı. Libya’ya gönderilen işçi sayısında 1971 yılından sonra giderek ivme kazanan artış yaşanırken, 1975 yılından sonra Suudi Arabistan, 1981 yılından sonra Ürdün ve Irak, 1982 yılından sonra Kuveyt, 1985 yılından sonra ise Yemen ile benzer bir ilişki yakalandı. 1992 yılında 46.467 kişiyle Suudi Arabistan’da yurtdışı işçi rekorunun kırılmıştır. Rekordan sonra gerileme yaşanmıştır. tekrar yükselişin 2003 yılında başlamıştır. Bugün gelinen süreçte 124 bini işçi olmak üzere Suudi Arabistan’da 130 bin Türkiye yurttaşı yaşamaktadır. Suudi Arabistan, yaklaşık 40 yıldır Hataylı ve Samandağlı kardeşlerimize önemli istihdam sağlıyor. Kefil sistemine, güvencesiz çalıştırılmaya, sendikal hakların olmamasına, ücretlerin düşüklüğüne, hukuk sistemine, yabancılara gösterilen çifte standarda rağmen böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Hatay’da istihdam koşullarının yetersizliği dolayısıyla ülke ortalamasına göre yurtdışında en fazla işçi bulunduran kentlerden biridir. Bütün olumsuzluklara rağmen genç nüfus Arap ülkelerinin yolunu tutuyor. Suriye sınırında bulunan Hatay’ın Arabistan’a en fazla işçi gönderen il olmasının nedenleri arasında halkın yaygın olarak Arapça bilmesi bulunuyor. Suudi Arabistan’da ve monarşiyle yönetilen Arap krallıklarında en önemli sorunlardan biri güvencesiz, sigortasız çalıştırılmak ve buna yönelik mevzuatın olmamasıdır. Resmi işçi rakamları Bakanlığa ait istatistik bilgiler de şu şekildedir: “Yurtdışında yaşayan 3 milyon 518 bin 788 Türkiye yurttaşından, resmi olarak 1 milyon 170 bin 226‘sı çalışıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, Batı Avrupa ülkelerinde 1 milyon 26 bin 618, Türk cumhuriyetlerinde 5 bin 381, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde 115 bin 750 ve diğer ülkelerde 22 bin 477 olmak üzere, yurtdışında toplam 1 milyon 170 bin 226 Türkiye işçisi çalışıyor.” Suudi Arabistan’da işlerin yeniden kötüye sardığını da anlatan 3 milyon yabancı işçinin Suudi Arabistan’dan ihraç edilmesinin kararlaştırıldığını ve bunların 30 binin Türkiye yurttaşıdır. Suriye ülkemizin Ortadoğu ticaretine açılan kapısıdır. Endişeler ise yakın bir gelecekte Arap ülkelerinde Türkiye yurttaşı işçilere çalışma şartları kalmayabileceği” şeklindedir. Libya’da, Suriye’de yaşananlar ister istemez kendini sorgulatıyor. Türkiye hükümetinin komşu ülkelerle politikalarına bağlı olarak Türkiyeli işadamlarının ticari ilişkileri de etkileniyor. Bugün yurtdışında işçi olarak çalışan yüz binlerce insanımız mevcut. Bunların yaşadıkları ülkelerdeki bazı gelişmelerden birebir etkilenmeleri söz konusudur ve ülke olarak acil olarak çalışmalar yapılmasını gerektiriyor. Aslında bu konuda hem ikili sosyal güvenlik anlaşmalarıyla hem de ikili işgücü anlaşmalarıyla çalışanlarımızın sağlık ve yaşlılık sigortalarının haklarının güvenceye alınması, temel insan haklarının korunması yönünde çalışmalar yetersizdir. Ülkemizde askerlik hizmetlerini yapmaları konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması, askerlik bedelinde indirim yapılması gerekiyor. iş veremediğimiz, istihdam yaratmadığımız ve ülkemize ciddi bir döviz getirisi olan ülkemiz yurttaşlarına kolaylaştırıcı düzenlemeler yapmak zorundayız.
2 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); Bütün Türkiye de yurt dışı işçiliği yaygın olmakla birlikte, bölgemizde yurt dışı işçiliğinin tablosunu şu şekilde çizebilirim. Bölgemizde Yurt dışı işçiliği S. Arabistan, Bahreyn, Kuveyt gibi Ortadoğu ülkelerine yönelik olarak yaygınlaşmıştır. Bölgemizde özellikle Arap Alevileri arasında ortalama her evden Ortadoğu ya yönelik yurt dışı işçiliği yapan veya yapmış olanlar vardır. Arap Alevileri arasında Ortadoğu işçiliğinin bu kadar yaygın olmasının nedeni ise ülkemizde geçimlerini sağlayabilecekleri istihdam olanaklarından yoksun olmalarıdır. Devlet kapısı bütün azınlıklara olduğu gibi Nusayrilere de kapalı tutulmaya devam ediliyor. Anadilimizin Arapça olması, Arapça konuşabilmemizi avantaj haline getirip Arabistan işçiliğinde tutunabildik. Konu Arapçaya gelmişken vurgulamakta fayda görüyorum. Bu bölgeye birkaç kuruş geldi ise, cebimizde birkaç kuruş görüyorsak bunda Arapça bilmemizin büyük bir avantajı var. Bundan dolayı Anne, Babalara düşen, memleketimizin, ülkemizin ve çocuklarımızın sadece maddi menfaatini düşünürsek bile Arapça anadilimizi çocuklarımıza aktarmamızda fayda görüyorum. Çocuklarınızla Arapça konuşmanız bile yeterlidir. Ortadoğu’ya yönelik Yurt dışı işçiliğinin bölgemiz de yol açtığı olumlu ve olumsuz şeyler ise kısaca şu şekildedir. Yurt dışı işçiliği bölgemizde yaşanan işsizliğin bir bölümünü emiyor. Küçük toprakta tarım dışında bir geliri olmayan insanlara ciddi bir gelir kaynağı ve yaşam standardı sağladı. 1970 ler ve 1980 leri hatırlarsak bölgemizde betonarme evler ve otomobillerin yaygınlaşması, evlerde beyaz eşya kullanımı, çocukların yaygın bir şekilde üniversite okutulması, sağlık harcamaları vb hayat standardımızın yükselmesi orta doğudaki yaygın yurt dışı işçiliği ile ilgilidir. Ya da temeli yurt dışından getirilen alın terinin, emeğin karşılığıdır. Yurt dışında ( Ortadoğu) kazanıp, yurt için de tüketen yüz binlerce ailenin, ülke ekonomisine katkısının da çok büyük olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum. Ülke ekonomisine katkısı çok büyük olan bu insanların devletimizden beklentileri de var. Arabistan gibi yaşam hakkının, insan hakkının, sosyal güvencenin çok az olduğu ülkelerde ekmek peşine düşen insanlar olarak devletimizin yaşam hakkımızın, sosyal güvencemizin, insan olarak haklarımızın garantörü olabilmesini talep ediyoruz. Bunu devletimiz diğer devletlerle ikili anlaşmalarla yapabilir. Bölgemiz de eşler ayrı ve çocuklar genellikle babasız büyüyor. Hasretler, ayrılıklar, özlemler, krizler, bunalımlar, sorunlar, aile parçalanmaları, dramlar, boşanmalar vb eksik olmaz. Bu olumsuzlukları en aza indirmek için, devletimizin yine ikili anlaşmalarla Ailelerin birleşmesini kolaylaştırabilir. Parçalanmışlığı sonlandırabilir. Eşlerin, çocukların gidiş gelişleri kolaylaşmalıdır. Her türlü yurt dışı işçiliği ve özellikle orta doğuya yönelik yurt dışı işçiliği kalıcı değildir. Her an kapanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Kapanmasa bile şu an mevcut durum sağlıklı bir durum değildir. Vatandaşın kendi memleketinde ailesinin yanında geçimini sağlayabilmesi en iyisidir. İstihdam alanlarının, olanaklarının harekete geçirilmesi ve bu konuda vatandaşa yardım edilmelidir. Bölgemiz de yöneticilerimizin bu konuda ellerinden geleni yaptıklarını söyleyemem. Tarım alanlarını daraltacak, tahrip edecek her türlü yatırım konusu ne olursa olsun yanlıştır. Ülkemiz de ve bölgemizde enerji ve elektrik şirketleri kutsallaştırılıyor. İnsan, tarım ve gıda aşağılanıyor. Bu bakış açısı vatandaşı hiçleştiriyor. Bütün bunlar bölge halkının gözünden kaçmıyor. Bölgemizde vatandaşın tarıma elverişli iklime ve toprağa ihtiyacı vardır. Bu bölgenin geleceği tarım ve tarıma dayalı sanayidir. Dünyanın sayılı kumsalına sahip olmamıza rağmen Tapu iptalleri ve Turizm yatırımlarını uzak tutma, teşvik etmeme, turizm alanlarını kısır bırakma vb bölge halkını fakirleştiren uygulamalar halkın gözünden kaçmıyor. Turizm bu bölge için bir diğer gelecek olmalıdır. Sahili insansızlaştırma politikasından vazgeçilmelidir. İnsana, doğaya hayvana saygıyı koruyarak turizmin geliştirilmesi, istihdamın sağlanması yurt dışına bağlılığı azaltabilir. Ülkemiz deki eskiden beri süre gelen Azınlıkların, Alevilerin, Arapların, Kürtlerin, Hiristyanların, Ermenilerin, vb Yaşam ve geçim alanlarını daraltma, tahrip etme, Yok etme, Kısma vb politikalardan bölgemiz de nasibini alıyor. Ve bu durumlar bizi yurt dışı işçiliğine iten, mecbur kılan en önemli etmenlerdendir.
3 / Tekin Fırıncıoğulları– (Atatürkçü Düşünce Derneği); Bu işin boyutu küresel güçlere kadar dayanır. Emperyalizmin kol gezdiği, üzerine kara bulutların çöktüğü bir ülkede, artık adaletten bahsetmek sorun olmaya başladı. Biz tabiî ki Türkiye Cumhuriyetin adaletine, savcıların adaletine güveneceğiz. Yüzleşmeyle ilgili aktörlerin, küresel güçlerin diktatörlerin verdiği görevler neticesinde ülkemizin siyaseti emperyalist güçler tarafından şekilleniyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti içinde siyaset şekillenmediği gibi, maalesef siyaset dayatılıyor. Ama şu var rol alan aktörlerin yargılanacağını zannetmiyorum çünkü zırha bürünmüşlerdir. Maalesef 1970 ve 1980 sözleşmeleri 2012 yılında geçerlilikleri çoktan bitmiş olması gerekirken, dar çerçeveler içinde sunulan bu sözleşmeler vatandaşlarımızı Suudi Arabistan’da ve diğer ülkelerde sıkıntıya sokmaktadır. Vatandaşımız 5. sınıf muamelesi görüyor. Cenazelerimiz bile iki hafta, bir aya yakın gelmiyor. İnsan haklarından bahsetmek söz konusu değil. Devletimizin bu olaya el atması lazım. Bu olayın boyutu çok geniştir. İnşallah önümüzdeki süreçlerde bu sıkıntıları aşarız, aşacağımıza da eminim ama gayret göstermemiz lazım.
4 / Tahsin Rende – (TOSYÖV) Hatay Destekleme Derneği); Konunun nasıl konuşulacağı hakkında bir merak içerisindeydim o nedenle Ekrem arkadaşımızın yaptığı bu etkinliklere çok istememe rağmen Antakya’da tembel bir katılımcıydım ancak konunun ilgimi çekmiş olması ve Şanar Bey gelmiş olması nedeni ile Antakya’dan buraya sırf bunun için geldim. Konu nasıl sunuldu bence ben hiç hoş karşılamadım önce onu söyleyeyim öyle bir şekilde anlatıldı ki S. Arabistan sanki orası bizim kanun zorunluluğuyla vatandaşlarımızın bir kısmını oraya zorla göndermiş olduğumuz bir bölge gibi lanse edildi. Öyle rakamlar söylendi iki üç arkadaşımızda teyit etti. Hemen her ailenin bir ferdi orda demek ki oraya gönüllü bir katılımcılık var ve bakınız tarihten örnek verildi dilimizden gelen insana yasak getirildi zannediliyor ki o zaman ki idareciler tarafından Türkiye İş ve İşçi bulma kanalıyla gelen talepler sadece Hatay’a yönlendiriliyor ve sadece Hataylılar kullanılıyor zannedildi. O nedenle sırf burası gitmesin başka illerden de isteyenler gitsin diye o uygulama ortaya konuldu sonunda görüldü ki işin iç yüzü öyle değil. 1977–1981 yılları arasında 4 yıl boyunca orada kaldım ticaret yaptım ikamette aldım arkadaşların bahsettiği sistemle kefalet sistemi var doğrudur. fakat her ülkenin kendi iç sistemi olabilir yani iç sistemi bizi enterese etmez beğeniyorsak gider uyar katılırız beğenmiyorsak gitmeyiz katılmayız. Dünya üzerinde 200 ülkeden biri S.Arabistan o nedenle ortaya konulan eleştirileri çok dikkatli seçmemizde fayda var yanlış şeyler ifade edersek orada yaşamakta olan yaşam mücadelesi veren hemşerilerimize vatandaşlarımıza zarar getirebiliriz. Bu münasebetle konuları monarşi olan bir sistemde demokratik olmayan bir rejimde eleştiri yaparken çok dikkatli olmalıyız. Oraya gidiş tamamen gönüllü benim ilk gittiğim sene hatırlayacaktır belki salonda olanlar S.Arabistan’a gitmek için insanlarımız para öder. Orda çalışma vizesi almak için gittiği kişiye burada para ödeniyordu iki türlü gidiliyordu. Hem para verilerek gidiliyordu hem de serbest ticaret yapmak için gidiliyordu. Şu an orada işini kuran hemşerilerimizin sayısı da az buz değil. Tüm bu monarşik rejime rağmen sistemi içerisinde kendi işini kuran orda işveren olan ve çok iyi imkân sağlayan arkadaşlarımız hemşerilerimiz var ve herkes bunu da kabul eder. Şimdi biz Arabistan’ın olumlu önünden nasıl yararlanabiliriz Mevlüt arkadaşımızda o konulara değindi bende onları açmak istiyorum. Arabistan gerçekten bizim için önemli bir gelişim yerimizdir. Türkiye 2 sene önce kriz yaşıyor iken Hatay da gerçekten çalışan insanlarımızın gönderdikleri gelirleriyle burada kriz rahatlıkla aşıldı diyebilirim. Şimdi biz orada yaşayan insanlarımıza nasıl yararlı çareler bulabiliriz onlara destek olacak şekilde? Yaşam hakkı yoktur demek yanlıştır. Bilakis yaşam hakkına son veren kişilerin en ağır şekilde cezalandırıldığı malum. O nedenle bunlardan ziyade sigortasız çalışma sistemi hakikaten var ise bu önemli bir konudur. Hükümetimiz de Arabistan ile yakın ilişkiler içerisinde bu sorunun çözülmesi konusunda yetkililer duyarlı davranır diye düşünüyorum ve o nedenle bu son derece önemli bir konudur. Diğer bir konu ekonomik olarak biz nasıl destek olabiliriz. Geçmiş yıllarda Almanya’da çalışan işçilerimizin ve yararlı destek olmak anlamında tasarruf edip Türkiye’ye getirip yatırımlara dönüştürme konusunda çok ciddi önemli destekler ortaya konuldu. Keza şuan Arabistan’daki vatandaşlarımıza buradaki yaşam koşulları nedeniyle gerçekten ağır yaşam koşulları var gönderdikleri her kuruşu saygıyla karşılıyoruz. Bunlarında tasarruflarını ilimizde iyi bir şekilde yatırıma dönüştürülmesi konusunda sayın vekillerimizde buradalar bu bölge insanlarına yönelik olmak üzere acaba devletin bir teşvik, destek sisteminden yararlandırılmaları söz konusu olabilir mi? Bence bu toplantıda alınabilecek en önemli konudur.
5 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Devletin yapması gereken alması gereken önlemler olabilir. Giden işçilerin sorunları çözme noktasında neler yapılabilir. Elbette çalışma bakanlığı ve diğer hükümet üyelerinin düşünmesi gereken bir sorun. Ancak yarattığı tramvalar konusunda bir anekdot sunacağım eğitim ile ilgili. Bir kız öğrenci okulda lisede öğrenci ve başarısız. Babası yurt dışında çalıştığı için olanaklı bir işte çalıştığı için durumu da çok iyi, ona çok iyi harçlık veriyor diğer öğrenci arkadaşlardan daha fazla harçlık veriyor, marka giydiriyor ama çocuk yine başarısız. Babası merak ediyor izne geldiğinde her çeşit giderini karşılıyorum neden başarısızsın diye. Kız yanıt verdiğinde keşke sabah uyandığımda başımı okşayan bir babam olsaydı daha iyi olur şeklide. Yani şunu demek istiyorum yurt dışında çalışmanın, çocuklardan ayrı kalmanın yarattığı sorunlar var. Bu sorunları çözmenin tek yolu aslında sosyal devlet diyoruz. İşe muhtaç olan insanların istihdam edilmesi gerektiğini, ona göre planlama yapılması gerektiğini düşünüyorum. Eğitimci olduğum için yansımasını ifade etmeye çalıştım. Hemen evlenip aile olması ve uzun süre gelmemenin yarattığı çöküntülerde çok ciddi bir yara durumdadır.
6 / Hatice Can – (Avukat); Bu konunun sosyolojik olarak ta çok ciddi bir şekilde araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Hatay ili uzun yıllarca hiçbir zaman üretime yönelik istihdama yönelik bir yatırım almamış bir il. Bu nedenle ekmeğine bütün gençlerin iki seçeneği vardı ya okuyacaklar ya da yurt dışına gidecekler. Başka seçeneği yok yani burada istihdama yönelik hiçbir yatırım yok. Evet, yurt dışına gidenlerde ailelerini götürmedi tek başlarına gitti oradan buraya para geldi. O parayla burada sosyal yaşam gelişir gibi göründü. Refah düzeyi yükseldi, eğitim imkânları arttı, çok sayıda genç okudu gerçekten ama bunun çok ağır bedelleri oldu gerçekten. Parçalanmış aileler, getirdiği baskılar, burada kalan genç kadınların çocuk gelinler evleniyor bir ay kalıyor eşiyle. Ona yönelik baskılar, etraflarındaki dedikodular, boşanmalar o çocukların babasız büyümesi bunların getirdiği sorunlarla işin bir yönü. Çocuk ya anneyle büyüdü ya da büyük üst soyla beraber büyüdü. Çocuklar aile içerisinde her ne kadar kadın erkek eşittir diyoruz ama kadınlar şefkati, sevgiyi gösterir ama otorite eksikliği ile büyüdü gençler. Bu büyümenin sonucu Samandağ çok değişik bir toplum haline geldi. Şu anda gençler adını koyamıyorum, adını koymadı hiç kimse ama suça itilen gençler arttı. Burada son yıllarda yatırım yapılmaması sebebiyle Hint keneviri ekimi çok arttı ve böylece başka bir toplum oldu. Geçmişi solcu olarak tanınan ilçesi evet bir başka yöne gitti ama okuma oranı da çok yüksek çünkü başka şansı yok. Arabistan almıyordu 21 yaşını doldurmamış gençler mahkemelerde yaş büyütülerek yaşını doldurmadan yurtdışına gönderiliyor. Onların orda yaşadıkları travmaları var, güvencesizlikleri var. Ama çocukluklarını bile yaşamadı oraya gidenler işin bu yönü var. Evet, bunların bütün sorumlusu Hatay’ı yıllardır uzun yıllardır potansiyel suçlu bakış açısı ile görenler. Hiçbir zaman Olağanüstü Hal ilan edilmedi burada ama gizli OHAL’le yönetildi ve hiçbir zaman üretime yönelik yatırım yapılmadı. İstihdama yönelik yatırıma özendirmeyen bir devlet var. Yani hiçbir zaman kalkınma öncelikli illerden olmadı. Hiçbir zaman teşvik almadı. Evet, artık yüzlerini dönsünler. İstihdama yönelik yatırımın olmasını, gençlerin hayat kavgasını kendi elleri ile vermesini gerektiğini söyleyerek kapatıyorum.
7 / Arkadaş Karataş (Eğitim-Sen); Ben bir eğitimci gözü ile sorunlarımı dile getirmek istiyorum. Hazır Büyük Millet Meclisi üyeleri burada iken. Özellikle yurt dışında çalışan ailelerin berbarinde götürdükleri çocukların okuttukları okullarda da aynı Türkiye’de yetmezmiş gibi gerici öğretmenlerin baskılarının altında olduklarını dile getirmek istiyorum. Ben akrabalarımla tek tek görüştüğüm zaman bu baskılar bu yobaz genç öğretmenleri oraya tayin eden özellikle gönderen özellikle bu mülakat sınavı var. Hepimiz isteriz yurt dışında çalışmayı öğretmen olarak mesleğimizi orada icra etmeyi ama maalesef bu anti demokrat uygulamadan dolayı maalesef kendine yakın olan kendi cemaatine yakın olan öğretmenleri maalesef oraya gönderiyoruz. Şu anda oradaki öğretmenlerin sayısı %1 ya da % 2 geçmemektedir. Bu önemli bir konudur çünkü çocuklarımızın biraz öncede deyindiğim konuyu yüzleşmemiz gereken şeylerin bir tanesinde de milletvekillerimiz burada iken mümkünde buradaki baskılar yetmezmiş gibi üstüne gelen baskıları da teşhir etmelerini istiyorum.
8 / Hasan Akgöl – (CHP Hatay Milletvekili); Öncelikle KMM toplantısına geç kaldığım için özür diliyorum. Reyhanlı, Kırıkhan ve Kumlu’da ki programlardan dolayı geç kaldık. Özellikle kumlu ve Kırıkhanı buraya yetişmek için diğer arkadaşlara emanet ettik. Onlarında sizlere selamları var ayrıca o bölgeden selam getirdik hepinize. Yurtdışı çalışmalarıyla ilgili arkadaşların fikirlerini aldık aslında olayı iki boyutta ele almak lazım bazı arkadaşlar değindi buna niye yurt dışına gidiliyor? Öncelikli problem bu niye yurtdışı bir tek Arabistan değil. Almanya var, Hollanda, Belçika vs. niye bu memleketin gençleri çocukları gençleri yurt dışında çalışma merakı duyuyor? Bu memleket kendi insanına bakamıyor mu? Bu memlekette yeteri kadar istihdam alanımı yok veya neden yeterli istihdam alanı yaratılmıyor? Sonra yurt dışındaki çalışma alanlarını irdelemek lazım. Çünkü önce kendini eleştireceksin, öz eleştiri yapacaksın sonra bir başkasına müdahale edeceksin. Önce biz kendimizi eleştirelim. Türkiye özellikle Hatay kendi vatandaşını geçindirecek istihdamını sağlayacak kaynaklara sahip ama demin sayın başkanında söylediği gibi bu kaynaklara geçmişten bu güne kadar canlandırılmadı. Bakın Hatay’ın 5 özelliği var. Turizm, liman, sınır kapısı, sanayi, tarım Hatay’da mevcut bu 5 özelliği metropol şehrimiz olan İstanbul bile bünyesinde taşımamakta. İstanbul’da dahi bu 5 özellik yoktur. Peki Hatay’ın eksiği ne? Biz programlarımızda bangır bangır bağırdık Hatay kaynaklarını kullansın. Hatay bir turizm cenneti olabilirdi. Samandağ sahili dünyanın sayılı sahillerinden birisi. Orası işler hale getirilsin. Kaç tane Arabistan işçisini istihdam eder burası? Oturalım bir sayı çıkartalım. Gelelim sınır kapısı sınır kapısı adil ve düzgün bir şekilde verimli şekilde çalıştırılsın. Kaç tane Arabistan işçisini istihdam eder? Gelelim tarım; ürettiğimiz ürüne değer verilsin değerinde satılsın. Yönetici tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi desteklensin. Üreticinin gelirleri düşünülsün. Samandağ’daki maydanoz üreticisi, portakal üreticisi neden gitsin Arabistana? Bu destek kaç tane Arabistan’a gidecek arkadaşımızı burada tutar. Gelelim tarım sanayisine; neden Hatay ürettiği patatesi versin cips yapsın? Neden Hatay’ın ürettiği pamuk iplik yapılsın? Neden Hatay’ın ürettiği buğdayı Antep, Kocaeli makarna yapsın? Bunlar burada yapılsın. Soruyorum kaç tane Arabistan’a gidecek arkadaşımızı istihdam ederiz? Önce bunu çözmek lazım. Bu sorunun çözümü de belli. Bir sorun varken çözümünü de ileteceksiniz. Ben hükümete bir proje sundum. Tekrarda sunuyorum. Sizin huzurunuzda sunuyorum. Siz yapın isim sizin olsun. Sorun Hatay ise hep birlikteyiz. Hatay gelir açısından Türkiye’de ilk 20 de16. sıradaydı. Hatay’daki 3 ilçemizi söylüyorum Kumlu, Altınözü, Yayladağı, Hassa 971 ilçe içerisinde hepsi 850 den yukarıda. Gelir düzeyi 850 nin üstünde. Yani ilk 16 da değil. İlk 20 de değil bu ilçelerimiz. Ama il gelirine baktığımız zaman ilk 20 de olduğu zaman bunlar kalkınma öncelikli il sınıfına girip gerekli ülke bütçesine yatırımcılar gerekli desteği alamadılar. Ben şunu sordum maliye bakanına da. Buyurun tüm bakanlıklarda gelirler ilçelere göre dağıtılırken neden maliye bakanlığında illere göre dağıtmadılar? Buyurun bunu ilçelere göre yapın. Bu ilçeler o zaman kalkınmada öncelikli sınıfına girecek. Antakya Topboğazı arasındaki arsa fiyatı dönümü milyarlarca lirayken. Hatta 100 milyarlarla ifade edilmekte bu alandaki araziler düşük. Siz yatırımcıyı ne yapacaksınız? Bu bölgeye yönelteceksiniz o zaman. Yatırımcı ucuz arsa, ucuz işçilik, ucuz vergi ucuz elektrik ne yapacak bu bölgelerde sanayi işletmeleri kuracak, yatırım yapacak. Peki, bu bölgede yatırım yaparsa benim Hataylı gencim, arkadaşlarım neden Arabistan’a gitsin. Önce bu sorunu çözmek lazım. Önce Hatayı olması gereken yere getirmek lazım. Hatay’ın hakkı olanı hataya kazandırmak lazım. Çünkü bu memleketin vatandaşına bakacak gücü var. Ailenin reisi baba Arabistan’da çalışıyor. O baba bir çekiyorsa buradaki 5 çekiyor. Seçimden önce yine aynı şeyi söyledim ben dedim ki; Hatay’ın aile parçalanmasının önüne geçmesi lazım. Bu aile parçalanması nedir? Boşanma mıdır? Hayır, boşanma değil. Hatay’ı insanına kendi özlerine dönüp istihdam alanlarını gerekli verimli duruma getirirlerse bizim burada okuyan gencimiz kendi üniversiteyi bitiren gencimiz bırakın Arabistan’ı, Almanya’yı, Hollanda’yı başka yere gitmez burada kalır. Önce hükümetin İstanbul sevdasından bir vazgeçmesi gerekir. İstanbul’a insanları yığmanın bir anlamı yok. İstanbul’daki insanları buraya nasıl getiririz? Bunu çözmek lazım. Dolayısıyla buradaki istihdam alanlarını hakkı olan öz kaynaklarla çalıştırırsak bu işi çözeriz. Ben şu şekilde bu işi çözerim şu şekilde yurt dışına gitmeyi kabul ederim. Eğer Türkiye’deki şartlardan daha iyi bir yaşam için yurt dışına gidiyorsa kabul ederim. Eğer Türkiye’den daha iyi bir gelir elde edecekse kabulüm. Ama duyuyorum birçok yakınlarımız var. Bir defa insanlık ayıbı kefalet! Ne demek ya? İnsan insana kefil ben insan değil miyim? kefalet altında çalışmak kadar başka bir ayıp var mı? Evet, giderim Arabistan’a çalışmaya. Neden giderim Arabistan’da ticaret yapmak için giderim. Bağlantı yapmak için giderim. Yatırım yapmak için giderim. Ülkeme döviz getirmek için giderim. Ama benim Türk insanım özür dileyerek söylüyorum kimsenin Arabistan’a uşaklık yapmak için göndermeye hakkı yok. Bizim yapmamız gereken milletvekili olarak sizler adına yapmamız gereken şeyinde farkındayız. Bizim yapmamız gereken önce Hatay’daki istihdam alanlarını verimli hale getirip buradaki insanları göndermemek bu birinci şık istihdam alanının artmasını sağlamak, buradaki yatırım alanlarını arttırmak burada üretim alanlarını sağlamak. 2. şık; orda çalışan sadece Arabistan değil Libya, Ürdün, Mısır neresi aklınıza gelirse vs. orda çalışan arkadaşlarımızın kendi vatandaşlarının sahip olduğu haklarla çalışmasını sağlamak. Buda bizim görevimiz diyorum teşekkür ediyorum.
9 / Refik Eryılmaz – (CHP Hatay Milletvekili); Gerçekten Hatay sürekli olarak dışarıya işçi anlamında ciddi bir sıkıntı içinde 1980 de biz başladık ve yaklaşık 40 yıldır tüm hızıyla devam ediyor yani maalesef çocuklarımız monarşist büyüyor. Bu olayın iki boyutu var 1- toplumsal boyutu bir de ekonomik boyutu. Evet, yani bu yurt dışı olayından dolayı biz Samandağ olarak bir takım kazanımları sahip oldu. Yalnız olayın sosyal boyutuna batığınız zaman, gerçekten bir toplumsal travmaya yol açtığını da görmek gerekiyor. Gönül isterdi ki bu gençlerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz gençlerimiz yurt dışında değil de kendi doğup büyüdüğü topraklarda çalışabilse, ekmeğini kazanabilse ama maalesef bu güne kadar devletimiz Hatay’a ciddi hiçbir yatırım yapmadı. Çok güzel bir coğrafik bir bölgede olmamıza rağmen, iklimi, havası denizi çok güzel bir yerde olmamıza rağmen, maalesef bu güne kadar bunu değerlendiremedik. Hatay’ın Türkiye ekonomisine katkısına baktığımız zaman ciddi bir katkı sunduğunu söyleyebilirim. Ama maalesef bu ödediğimiz ve hizmet olarak geri dönmesi gereken vergilerin karşılığını almadığımızı söyleyebilirim. Ben bundan sonra Hatay’a neler kazandırabiliriz neler yapabiliriz? İstihdam anlamında ne tür projeleri gerçekleştirebiliriz? Biz siyasilerin yapacağı bu olsa gerek. Bunun üzerine kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum. Bizim bu anlamdaki en büyük hakikatimiz Samandağ’ın özellikle bir çıkışının olmamasıdır. Bu anlamda sanayiyi buraya kuramadık. İş adamlarımızla yaptığımız görüşmelerde neden burada yatırım yapmıyorsunuz işletme açmıyorsunuz dediğimizde, Samandağ’ın ulaşım konusunda çıkışının olmamasının yarattığı sıkıntı nedeni ile burada işletmelerini açmalarının çokta karlı olmadığını söylediler ve daha çok Antakya merkezde iş yerlerini açtıklarını görüyoruz. Biz eğer denizimize turizme kazandırabilirsek, burada sahip olduğumuz kültürel zenginlikleri değerlendirebilirsek, belki bir nebze bu yurt dışındaki işçilerimizi istihdam ederiz. Ama bunun içinde devletin bir yatırım yapması şart. Özellikle turizm alanına turizmin geliştirilmesi için teşvik sağlanması gerekiyor. Yoksa bireysel olarak buradaki vatandaşlarımızın ya da özel sektörün kendi imkânlarıyla gelip burada yatırım yapacaklarına ben ihtimal vermiyorum. Böyle bir şey olsaydı zaten bu güne kadar gerçekleşirdi. Şimdi bu yurt dışında çalışan arkadaşlarımız için neler yapılabilir noktasında ben milletvekili seçildikten sonra, özellikle Suudi Arabistan da bende 2 yıl çalıştım. Oradaki koşulları ben birebir yaşadım. Hemen her aileden birinde abimiz kardeşimiz ya da babamız yurt dışında çalışıyor. Bunlara nasıl yardımcı olabiliriz nasıl katkıda bulunabiliriz düşündüm. Öncelikle Ortadoğu ülkelerinde çalışan işçilerimizin her türlü sağlık ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde özellikle karın tokluğuna çalıştığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca oraya gitmek içinde çok ciddi ekonomik bedel ödemek zorunda olduklarını da çok iyi biliyoruz. Şimdi bu arkadaşlarımızın sosyal güvenceye kavuşması için bir yasa teklifi hazırladık fakat mecliste kanunlar dairesinde çalışan arkadaşlarımız sosyal güvenlik kurumunun tamamının değiştirilmesi gerektiğini söyleyince bizde şöyle bir kanun teklifi vermek zorunda kaldık. En azından yıpranma payı adı altında örneğin her yıl için 2 ay devlet tarafından prim ödenmek sureti ile sigortalı sayılmasına imkân sağlayacak bir kanun teklifi verdim. Bu 10 yıl Suudi Arabistan’da ya da herhangi bir ülkede çalışan vatandaşımız 10 yıl çalıştığı zaman 12 yıl çalışmış gibi emekliliğe hak kazanmış olacak. Bu kanun teklifimiz eğer yasalaşırsa en azından yurt dışında çalışan işçilerimize bu anlamda bir katkı sunmuş olacağız. 20 yıllık süreçte 4 yıl ayrıca tek devlet tarafından prim yatırılmış olacak. Yurt dışında çalışan işçilerimizin özellikle 38 yaşını tamamlamamış olan kardeşlerimizin askerlik sorunu var bu konuda baya bir talep geldi. Daha önce 5 bir euro üzerinden bedelli askerliklerini yapıyorlardı. Bu hem yurtiçi hem de yurtdışında çalışanlar için aynı statü getirildi ve 10 bin euroya çıkarıldı ben de eski statüye yani 5 bin euroya dönülmesi için, tabi 38 yaşını tamamlamamış ve Ortadoğu’da çalışan işçilerimizin 5 bin euroya yararlanmasını sağlayan bir kanun teklifi verdim. Umarım yasalaşır. Kıyı kenar çizgisi de iyice karmaşık hale geldi. Bu sorunu da nasıl çözebiliriz diye Ankara’daki uzman arkadaşlardan fikir alarak bir çalışma başlattım. Kıyılarımızdan yararlanmak için bir teşvik yasası çıkarılırsa çok faydalı olacak. Tabi halkımızın bizden beklentileri çok, sıkıntılarımız da çok. Yurtdışında çalışan işçilerimiz öyle bir noktaya geldi ki ev yapabilen gençler artık geçinemez noktaya geldiler. Dünyanın her yerine işçi gönderiyoruz ama hiçbir ülke Suudi Arabistan ve Ortadoğu ülkelerinin yarattığı tahribatı yaratmadı. Bu sıkıntıyı hepimiz yaşıyoruz Hatay olarak. Bundan sonraki süreçte yurtdışında çalışan kardeşlerimizin sıkıntısını çözecek projeleri hayata geçirmek için bizde elimizden geleni yapmaya çalışacağız.
10 / Kenan Kahlioğulları – (ÖDP İlçe Sekreteri); Ben gençlerimiz yurt dışına gitmesinler demiyorum. Biz diyoruz ki öncelikle Hasan beyin dediği gibi öncelikle istihdam koşulları yaratılsın. Arabistan’a gidilsin ama kefalet sistemi değil de sendikalar tanınsın. Yani insan haklarından bahsetmeyelim mi? Sen şahitsiz, mahkemesiz nasıl adam yargılıyorsun? Ben buna itiraz ediyorum. Ülkemiz vatandaşını koruyamıyor, üstüne gitmiyor. Arabistan bir Amerikalıya, bir İngiliz’e bunu yapabiliyor mu? Suudi Arabistan veya yurtdışı kaderimiz değil. Biz bunu değiştirebiliriz. Ben sadece iki öneri sunacağım. Hatay milletvekillerimizin Arap ülkelerinde bulunan değerli hemşerilerimizin sendika hakları ile ilgili çalışmalar yapmalarını istiyorum. Çalışmalar derken sendikal haklar, insan haklarından bağımsız bir şey değil. Ama işçilerimiz en çok sendikal haklar konusunda eziliyorlar. İkincisi değerli milletvekillerimizden hukuksuz, mahkemesiz tutuklu ve hükümlü bulunan hemşerilerimizin adil, eşit yargılanmalarına yönelik çalışmalar yapmalarını istiyorum.
11 / Metin Canbolant – AK Parti Samandağ İlçe Başkanı; 1976’dan sonra Samandağ’da özellikle dilin vermiş olduğu bir avantajla Arap ülkelerine gidildi.1989–1990 dönemleri arasında daha çok Samandağ her evde bir iki abimiz onların göndermiş olduğu dövizlerle okuduk bir yerlere gelmeye çalıştık onların emeği var. İmarın da yüzde doksanı Arabistan dan gelen dövizle sağlandı. Aslında konuşmacı arkadaşın gözünden kaçan bir durum var 1991 de Irak körfezinde ki savaşla Amerikanın sözüm ona Arabistan’ı koruma adı altında buraya giriş yaptıktan sonra emperyalizmin korkunçluğu o zaman ortaya çıktı biz zamanlar petrol zengini sayılan Araplar hızla kısa bir sürede fakirleşmeye başladı. Sevgili milletvekili Refik arkadaşımla aynı dönemde birlikteydik hep anlatırdı bize. Çalıştığı Arap arkadaşlarının zenginlikle 3 liralık yemeğe 5 lira rahatlıkla ödeyen insanların Amerikanın oraya girmesiyle özellikle 2000’li yıllara yakın zamanda bu sefer hesap sormaya iş yerlerinde gelen faturaya itiraz etmeye başlamışlar. Bu şekilde kapitalizmin gerçek amaçları ortaya çıktı. Kendi gözümüzle gördük olan bize yine oldu nüfusumuzun %40 şu an ise %20 si orda ikamet ediyor. Belirli bir gelire alışan ailelerimiz, çocuklarımız, bacılarımız o günlerde yanlış hatırlamıyorsam 3500 riyal bugün yaklaşık 2000 liraya yakın bir para net gelir geliyordu bu ilçeye ve o insanlar aileler ona göre yaşıyorlardı, giderlerini ona göre ayarlamıştı. Bu fakirlik kendi hissettirir hissettirmez iş kurumunda çalışan kardeşlerimizin %50 si, kesinlikle orada hukuktan bahsedemeyiz hukuka uzak yaptırımlardan ötürü bu insanlar evlerine geri dönmek zorunda kaldı. Yıllardır bu ilçede 20-30’a yakın kuyumcu var bunlara yaklaşık duyduğum kadarıyla 30 milyon gibi bir para geliyor. Biraz çuvaldızı kendimize batırmamız lazım Biz hep bunu tükettik. İstihdama kullanmadık ve burada herkes şahit hepimiz bir parçasıyız hiç kimse bir fabrika kuralım demedi. Nasıl olsa Arabistan’da babamız, ağabeyimiz, kardeşimiz var her ay bize para gönderecekler, bizde bir kuyumcuya gidip parayı bozduracağız, sonra okuldu şuydu hep tüketeceğiz, hep tüketim. Bir gün bunlar iş garantiniz de yok güvencenizde yok haydi yallah dedikleri zaman herkes çırılçıplak ortada kaldı. Bunların sıkıntılarını biz yaşadık. Bu ilçede bir sezonda bir yılda ortalama 100 nikâh kıyılıyorsa maalesef şuan %30 yakın boşanma var ve bunların altındaki etken bu gelir orantısızlığı. Biz 3000 riyallik gelirin 1000 riyale indiği gerçeğini kabul etmedik. Maalesef Samandağ’da suça sürüklenen çocuklar dediğimiz babanın yurt dışında olmasından kaynaklı başta hint keneviri. Biz bir zamanlar buralarla övünürdük siyasi âdetimizden kaynaklı örnek olacak bir ilçe şu an da suç oranı İstanbul’u aratmayacak kadar. Maalesef bunda her birimizin payı var. Bunların temelinde benim inancım kesinlikle zorunlu gurbet göçünden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Sayın vekilimizin çalışmalarını biz takip ediyoruz. Bunların neticelerini umut ediyoruz. Bu olduğu zaman en azından güvencesiz çalışan insanların zorlu sebeplerden de olsa ilçemize dönmeleri halinde devletin güvencesi altında olacaklarına inanıyoruz. Büyükşehir kararı aslında yatırım dediğimiz bir şey. Büyükşehir Erzin ilçemizden Çevlik tatil köyümüze kadar tüm ili kapsayacak, istihdam alanları artacak, insanların yaşam standardı yükselecek. Yine parti ayrımı olmaksızın başta Bakanımızın Hatay’ın sorunlarını çözmek için koordinasyon toplantıları olduğunu biliyoruz. Turizm konusunda Samandağ’a yönelik yatırımlar ve turizm yolu olduğunu biliyoruz. Bakanımız bunu sayın vekilimizin katıldığı bir toplantıda da dile getirmişti. İnşallah insanımızı rahatlatacak adımlar atılacak.
12 / Hatice Can – (Avukat); 12 Eylül darbelerle yüzleşiyor muyuz konusunda birkaç söz söylemek istiyorum. 12 Eylül 1980 ya da şöyle gireyim lafa demokrasimiz tüm kurum ve kuralları ile işlemediği halde çok sıklıkla kesintiye uğramıştır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve daha sonraları ve bir türlü de evrensel ilkeleri olan yani bizim ülkemize özgü olmayan evrensel ilkeleri ile demokrasi bir türlü kurumlaşmamış ve kişiler demokrasiyi özümsememişlerdir. 12 Eylül geldiği zaman 12 Eylül 1980 den sonra da ne yazık ki yalnız gözaltılar, işkenceler, yargılamalar, işkenceli ölümler den nasibini almamış bu halk şu coğrafya da hemen hemen o dönemde evinde firarisi olmayan, gözaltına alınmayan, işkence görmeyen, sanık olmayan aile de kalmamıştır Hatay’da. Ama 12 Eylül asıl önemli olan başka bir şey yapmıştır. Getirdiği Anayasa ve kurumlarla katılımcı demokrasinin önünü kapatmış, ekonomik alanda Neo liberal dönüşümlerle devletin istihdam alanından çekilmesiyle devletin elindeki bütün belediyelerin sağlık alanının taşeron işçiler üzerinden hizmet üretmesi ile sendikasızlaşmayı ve örgütsüzlüğü gündeme getirmiştir. Bugün geldiğimiz nokta ne yazık ki giderilebilmiş değil. Şu dönemde çok farklıyız uluslararası sözleşmelerle de taahhüt altına aldığımız insan hakları sözleşmeleri var, kadına yönelik ayrımcılığın önlenmesi sözleşmeler var. Bugün bu geldiğimiz noktada ise hala 12 Eylülün asıl olan zihniyeti ile hesaplaşmak, asıl olan demokrasiyi kurallarıyla işlerliğe sokmak alanında ne yazık ki ilerleme kaydedemiyoruz. Şu dönemde kuvvetler ayrılığı dediğimiz demokrasinin olmazsa olmazından, yürütmenin tek başına otoriterliğe doğru gidişinin, yürütmenin kuvvetler ayrılığını hiçe sayan bir anlayışla davrandığını görmekteyiz. Zaten önümüzdeki dönemde Anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde sistem tamamen farklı bir yöne doğru gidecek zaten onların tartışmalarını da görüyoruz ama asıl olan katılımcı, şeffaf, insan haklarına dayalı, demokratik bir anayasa ve demokrasinin kurumlarıyla oluşması ve bunu oluşturacak iklimin iyi niyet çözümünün sağlanması. O konuda sıkıntılar var. Bir de şu son dönemde her ne kadar son derece demokratik dönüşümler yasal düzenlemeler yapılsa da uygumla da hala bunun gerisinde olduğunu görüyoruz her gün Türkiye’nin her tarafından insan hakları ihlallerinin olduğunu gözlemliyoruz. Kürt sorununun çözümü zaten olmadı. 12 Eylülden her dönemde her demokratikleşme döneminde 1991 den beri Kürt sorununun çözümünü konuşarak bu günlere geldik. O Konuda da bir adım atılmadığını görüyoruz. O nedenle darbelerle yüzleşmek, gerçekten kontrgerillanın güneydoğuda işlediği cinayetlerin hesabını sormak gerekir. 12 Eylül yargılamasını gerçekten sembolik olarak görüyorum, sembolik olarak önemsiyorum ama asıl onun arkasındaki demin birinci oturumda Lümeys arkadaşım söylediği zaman benim gözlerim yaşardı, evet 12 Eylül’de yaşatılanların hesabı yüzleşmeyle çözülmeli ve gerçekten ülke demokratikleşmeli. Türkiye halkı da bunu hak ediyor diye düşünüyorum. Birileri istiyor diye değil halk bunu hak ediyor diye, Avrupa birliği istiyor o istiyor şu istiyor diye değil, Türkiye halkı bunu istiyor diye ve gerçekten geçmişle hesaplaşma ve yüzleşme ile yapmalıyız diye düşünüyorum.
13 / Meri İzrail Kohen; Antakya’dan geldim bugünkü toplantıya. Çok kısa bir iki şey söyleyeceğim hem bir hem de ikinci konu ile ilgili. İlk konu ile ilgili aslında kısaca kendi konuşma hikâyesine değinenler oldu ama belki dikkat çekmek lazım aslında darbelerle yüzleşirken bu darbelerin getirdiği ekonomik dönüşümleri de tartışmak çok önemli. Darbelerden ve bu müdahalelerden kimlerin nemalandığını ortaya koyabilmek çok önemli bununla ilgili 28 Şubat için başbakanın attığı bir adım var. Bununla sınırlı kalmaması temennim, adımları bir başbakanın atmasına gerek yok. Eksik olan bütün adımları bizlerinde atabileceğini düşünüyorum. Bunun dışında ikinci konu ile ilgili de doğrudan yurtdışı işçiliği konusu ile ilgili değil ama Hatay’da bunun çözümü bulunursa burada istihdam yaratılırsa aslında hiç kimse yurtdışına gitmek durumunda kalmaz diye getirilen önerinin bir cevabını belki vermek istiyorum. Tartışmamız gereken yeni bir şeylere işaret etmek istiyorum. Aslında bir yandan yerel yöneticiyi korumaktan bahsederken bir yandan da sanayi gelsin derken Hatay özelinde daha somut konuştuğunuzda ne söylediğimizi daha netleştirmemiz gerekir. Hatay’da sanayinin getirilmesi bir takım tarım alanlarından feragat etmek anlamına gelmek durumunda. Çünkü mevcut olarak sanayiye ayrılmış alanlarla ilgili bir yer sıkıntısı var. Aynı şekilde kıyı kenar çizgisi ile ilgili ortaya çıkmış durumdan şikâyet ettiğimiz andan buraya turizmci gelsin yatırım yapsın lafımızdan da geri çekilmek durumunda kalıyoruz. Çünkü aslında orayı kamulaştırıp arkasından da turizme açacak olmakla ilgili bir sürecin başlangıcı bu. Dolayısıyla herhangi birini savunarak söylemediğimi özellikle belirtmek isterim ama Hatay yerelinde ekonomik kalkınmaya ilişkin tartışılacak şeyleri çok daha etraflıca, gerçekçi önerilerle tartışabilmemiz için bolca tartışma yapmamız gerekir. Ondan sonra burada yapılacak istihdam üzerine, bunun başka şeyler çözüm olması üzerine bir takım somut önerilerimiz olabilir diye düşünüyorum.
14 / Şanar Yurdatapan – (Moderatör); Ben bir kapanış konuşması yapayım. Size TKMM yıllık toplantısı ve 23 Nisan’da TBMM’nde yaptığımız ziyaret hakkında kısa bir bilgi var onu vereceğim. Sonra da CHP milletvekillerine de bir eklenti sözüm olacak. Biz her sene 2 yada 3 gün süren bir seminer yapıyoruz bütün illerde çalışan hamallarımız, hamal da neyin nesi diyeceksiniz bizim böyle kendi deyimlerimiz olacak, illerde çalışan arkadaşlar bizim temsilcilerimiz o ilin hamalları onlar bütün yükü onlar çekiyorlar. Merkezi bir yapı yok, kurallar var o kurallar çerçevesinde biz o kurallara uygun olarak TKMM oluşturmak istiyoruz diyenler bunu yapıyorlar ve yaptıktan sonra özerk oluyorlar. Dolayısıyla da temsilci diyemedik ne diyelim ne diyelim derken laf gediğinden çıktı işin hamallığını biz çekiyoruz diyenler oldu, hamal diyelim o zaman kendini aşağılamak gibi oluyor hâlbuki olur mu insanın kendi kendiyle dalga geçmesi çok büyük bir şeydir ve sempati de uyandırır. İstanbul’daki ofisin adına ne diyeceğiz peki orda da bir hamallık var. Onun adı da mutfak kaldı. Bana göre de doğru oldu. Çünkü biz pişiriyoruz orada ama onlar yemek zorunda değiller. O konuyu seçmediyse göstermiyor boşa gitmiş olabiliyor. Anneler yemek pişiriyor ve çocuk yemiyorum diyor çekiyor gidiyor aynen ona benziyor. Biz de mutfağız. Şimdi tüm hamallar ve mutfak bir araya geliyoruz 2 ya da 3 gün boyunca o sene neler oldu, nerelerde ne hatalar var, nerelerde ne şıklarla karşılaştık ve de buna hep beraber çözümler üretmeye uğraşıyoruz. Bu seneci en son gün 23 Nisan gününün sabahında 4 milletvekilinden birer milletvekili davet ettik ve bütün hamallar kendi sorunlarını onların yüzüne anlattılar, çok iyi oldu ne yazık ki buraya 2 milletvekili geldi 4 milletvekili geleceğine ama gelen milletvekilleri biri CHP’li biri MHP’liydi çok dikkatli notlar aldılar. Ertesi gün meclise başka bir nedenle gittiğimizde de bak dediler dün aldığımız notların burada arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Çok sabırlıydılar. Onlara her şey için teşekkür ederiz. 23 Nisan günü ise işte bir gelenek oluşturmaya çalışıyoruz mademki o gün milli hâkimiyet ulusal ve egemenlik hangi kelimeyi kullanırsanız kullanın meclisin açılışının yıldönümü o gün dini bayramlarda küçükler büyüklerini nasıl ziyarete gidiyorlar ve bu bayramda da küçükler büyüğe gitsin küçük millet meclisleri büyük millet meclisini her sene o gün ziyaret etsin ve bayramlaşsınlar. İstediğimiz bayramlaşma bu şekilde olmadı biz şunu istiyorduk Genel kurul saat 2 de toplanacaktı, 2 ye çeyrek kala kulislerin önündeki büyük avlu var ya biz oraya gelelim sizleri de haberdar edelim herkes gelsin, herkes birbiriyle bayramlaşsın işte meclis başkanı da gelir ondan sonra geçecekler içeriye girmek için orda iki kelam eder böylelikle de hem bu şey olur tabi bizim isteğimizin altında yatan en önemli nedenlerden biri de bir sürü yerde karşılaştığımız acaba bu işin arkasında şu mu var bu Ak partinin Truva atımıdır? Soruları kullanılıyor. Bu dertler bitsin küçük Millet Meclisleri de Türkiye Büyük Millet Meclisleri de kapalı odalarda değil herkesin gözü önünde, meydanında ciddiye aldığı görülsün çok yararlı olacaktı ikimiz için o şekilde olamadı. Ancak 4 grup başkanvekili randevu verdiler biz grup halinde art arda Mahir Ünal beye Ak partiden, Muharrem İnce CHP’den, Mehmet Şandır MHP den bide BDP’den Hasip Kaplan ile görüştük. En sonunda da TBMM başkanı ile görüştük. Cemil Çiçek’te randevu vermişti zaten yani biz böyle kapı kapı dolaşmış olduk. Önümüzdeki sene ve sonraki senelerde hep bu geleneği devam ettirmek niyetindeyiz ve artık ama dediğim gibi böyle uzun uzun kapı çalmamıza gerek kalmasın hep beraber bir yerde gelelim böylelikle medya aracılığıyla ister istemez değişik bir şey olsun. Çocukların koltuklara oturması gibi. Bize de yardımcı olduğunuz için sağ olun.
CHP’den hiç ses çıkmıyordu bu fakat biz değişik yerlerden duyuyorduk ki kuşku var. Bu işin bir Ak partinin oyunu olduğu ve Tkmm’lerin Truva atı olduğu yönünde. Gelenler çok memnun oluyorlar ama resmi düzeyde bir türlü olamıyor, tekrardan direttik bu defa genel başkanlara yazı yazıyoruz görüşmek istiyoruz dedik ama Akif beyle görüşürken onu açık açık söyledi böyle bir izlenim edindiğini söyledi. Hâlbuki toplantılara katılan milletvekilleriyle konuşmuş olsalar böyle olmadığı ortaya çıkacak. Her neyse tamam kapatalım geçmişi artık biz. Nitekim de bu ayki ziyaret için Ankara İstanbul ve İzmir için seferberdiler. Hiç ummadığımız bir şey oldu yarın olacak İstanbul toplantısında Mahmut Tanal gelecekti. Dün akşamüstü birdenbire değiştirildi. Biz basına falan geçmemiştik. Şöyle olmuş size neden anlatıyorum çünkü Mahmut Tanal Bey daha önce toplantımıza gelmişti. Sonra ne olmuşsa olmuş demiş ki biz piyon oluyoruz ben gitmeyeceğim oraya. Neden? Meclisteki basın toplantısına Ak partili bir milletvekili çıktı diye. Şimdi Meclisteki toplantı dedikleri de şu. Tüm bu toplantıdaki tutanaklar yan yana geliyor ve biz onların içindeki ortak paydayı çıkaran bir rapor hazırlıyoruz sonra her ayın son Çarşamba günü TBMM’de basın toplantımızda bunu ilan ediyoruz. Ama o salonu biz tutamayız milletvekillerinden biri tutuyor. Ancak biz hemen her ay farklı bir partiden milletvekiliyle gidelim diye özen gösteriyoruz. Ama en son toplantıya bir Ak partili milletvekilinin çıkmasından dolayı Mahmut Tanal Bey daha önceki toplantımıza geldiği halde gelmekten vazgeçmiş. İşte bu size açık bir şekilde konuşmamızdır. Lütfen siz tanık olun anlatın, zaten kendisi de biliyor, böyle soru işaretleri kuşkular kalmasın. küçük millet meclisleri hiçbir yerde hiçbir kimsenin ne Truva atı, ne de başka şeyi. Bende öbür şapkamla başka bir şey yaptığım için Bursa da kıyamet koptu. BDP kapatıldı ertesi gün sembolik olarak gidip BDP’ye kayıt yaptırdım. Bir sürü insan tepki gösterdi. Ama eğer Ak parti kapatılmış olsaydı ertesi gün gider Ak partiye de kayıt yaptırırdım. Bunun benzerlerini geçmişte de yaptık. Her kimin başına bir yerde bir bela geldiyse gidip onun suçuna iştirak edip savcıya kendimizi ihbar ediyorum. Bu aynı mantığın devamıdır. Almanya’da neo Naziler ayrım yaptıklarında onlar geldiler hepimiz Türk’üz dediler. Hani hepimiz Hrant’ız dediğimiz gibi. Tabiî ki onlar Türk olmadı tabiî ki ben Ermeni değilim o sembolik bir şeydi. Buysa Ak parti ağırlıklıdır. Kıyamet koptu toplantıyı yapamadılar. Bir sonraki toplantı ben gittim ama işte böyle dedikodu çıktığı zaman hemen kafalar bulandırılabiliyor. Yine Uşak’ta küçük Millet Meclisini kurmak üzereyken televizyon televizyon dolaşıp resmen öyle bir hava yaratıldı ki toplantı yapılamadı. Bir fıkra ile kapatayım. Psikiyatr mezun oluyor işte tayin ediliyor Bakırköy’e. orada başarılı olmak istiyor. Herkes görecek kendisini ne yapsam ne yapsam ilginç bir hasta dikkatini çekiyor. Hastanın hastaya benzer bir yanı yok son derece zeki. Ağzını açtığı vakit kültür var, her şey var adam neden burada diyor. Ha o entelektüel Ali Bey’dir o kimse. Tamam, ben bunu hallederim diyor. Hakikaten de adamla gayet 2 sene boyunca çalışıyor, çalışma sonucunda kendisini tavuk yemi olmadığına ikna ediyor. Tabiî ki oradan çıkabilmesi içinde heyet toplanacak, heyete giriyor Ali bey son derece uygar ve medeni bir biçimde doktorları bile utandırıyor. Orada fırlama öteki bir doktor var çekemiyor bu adamın başarısını peki bende bir şey sormak istiyorum. Bir tavuk getiriyorlar bunu der demez Ali Bey gidiyor yerlere yatıyor salya sümük ağlıyor ben ettim siz etmeyin tavuk getirmeyin diyor. Psikiyatr Allah aşkına hani sen tavuk yemi değilim diyordun ne oldu diye soruyor. Adam da tamam ben biliyorum ama tavuk bunu biliyor mu diyor.
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ –
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS yoluyla 45 kadar sivil toplum örgütü ve kişiye ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi. Ayrıca 23 Belediye Başkanına da SMS yolu ile toplantı daveti gönderildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
SONUÇLAR
Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi. Toplantıya yine CHP milletvekilleri katılım sağladılar, Ak Parti’den beş milletvekili olmasına karşın yine katılım olmadı. TBMM’nin 24. döneminde seçilen Ak partili ve MHP’li milletvekillerini henüz göremedik.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ekrem Dönmez – Hatay kMM Hamalı
05.05.2012 Hatay kMM Toplantı Tutanağı
previous post