YER:Antakya Ticaret ve Sanayi Odası
TARİH:03.03.2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ( Mevlüd Oruç – Yönetici)
2 / Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (Sezer Portakal – Başkan)
3 / DKB- Dünya Kardeşlik Birliği (Mithat Sultani – Yönetici)
4 / Hatay Üniversite Öğretim Elemanları Derneği (Melih Apa – Yönetici)
5 / İnsan Hakları Derneği (Mithat Can – Başkan)
6 / Mülteci İnisiyatifi Girişimi (Lümeys Dede – Girişimci)
MESLEK ODALARI
1 / Jeoloji Mühendisleri Odası (Rasim Can – Yönetici)
2 / Ziraat Mühendisleri Odası (Mustafa Sevinir – Yönetici)
SENDİKALAR
1 / DİSK/ Emekli-Sen (Mithat Öztürk – Bölge Temsilcisi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hatice Can (Avukat – Eski İHD Şube Başkanı- Baro Kadın Komisyonu Başkanı)
2 / Nabi İnal (Avukat –Eski Baro Başkanı)
3 / Mehmet Çardak – Emekli Gümrük Başkontrolorü – (Araştırmacı-Yazar)
4 / Prof. Dr. Necat Ağca – Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi
5 / Tülay Atay Avşar – Mustafa Kemal Üniversitesi Öğretim Görevlisi (MKÜ Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (MKÜ-KADMER) müdür yardımcısı)
6 / Doç. Dr. Yahya Kemal Avşar – Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi
GÖZLEMCİLER
1 / Kenan Kahlıoğulları – ÖDP Samandağ İlçe Sekreteri
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Hasan Akgöl – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Belediye Başkanı katılımı olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
— Mesaj yollayan olmadı.
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Ayşe Barutçu – Turizmci
2 / Bahar Sönmez –
3 / Bilgen Duman – CHP Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanı
4 / Cemile Bağdadioğlu –
5 / Edib Kahiloğulları –
6 / Fatma Dolar – CHP İlçe Kadın Kolları
7 / Gökhan Kılbey –
8 / Işın Soydan – Emekli mühendis
9 / İsmail Güzelmansur – İşadamı
10 / Nevin Bozkurt –
11 / Nurhan Aşkar –
12 / Sedat Baklacı –
13 / Yıldırım Kababıyık – Eğitim-Sen
14 / Zekeriya Coşkun – Stajyer Avukat
MEDYA
1 / Antakya Gazetesi – Mehmet Özgün
2 / Antakya Gazetesi – Cemil Yıldız
3 / Atayurt Gazetesi – Arzu Günal
4 / Atayurt Gazetesi – Petek Hançer
5 / Hatay Kent Gazetesi – Tamer Yazar
6 / HRT (Hatay Radyo Televizyonu) –
7 / Onuncu Köy Gazetesi – www.hatayhaberim.com – Muhammet İbrahim Balcı
MODERATÖR : Prof. Dr. Necat Ağca – MKÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyesi
KONULAR :
Genel Konu : “Devlet istihbarat örgütlerinin görev ve sorumlulukları ne olmalı, ne olmamalı?
Yerel Konu : “Aşırı yağışların ilimiz tarımına etkileri”
KONUŞULANLAR
Genel Konu : “Devlet istihbarat örgütlerinin görev ve sorumlulukları ne olmalı, ne olmamalı?
1 / Ekrem Dönmez – (Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); Burası bir diyalog platformu. Sivil topluma giden yolda bu sivil diyalogun taşlarını oluşturmak için bizimki bir arayış. Ama az da sayılmayacak üç yıldır süren bir arayış bu. Üç yılda birçok kuruluş, kurum, belki bir parti ayakta duramazken, biz üç yıldır kararlılıkla bu toplantıları ısrarla devam ettiriyorsak, bu sivil topluma, diyaloga olan inancımızdan kaynaklanıyor. Sadece milletvekillerine değil, sivil toplum desteğine de ihtiyacımız var. Toplantı düzeni içerisinde usul gerektirmedikçe müdahale etmeyeceğim. Toplantının bütün idaresi kendisine ait olacak. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Sözü hocama bırakıyorum.
2 / Prof. Dr. Necat Ağca – (Moderatör); Değerli katılımcılar Ekrem Bey’in de söylediği gibi iki ana konumuz var bugün. Devlet istihbarat örgütlerinin görev ve sorumlulukları yani ne olmalı ne olmamalı? Bu son günlerde gerçekten toplumun gündemine yerleşmiş bir konu benim uzmanlık alanım değil ama bir kaç cümleden sonra sözü sizlere bırakacağım. Son günlerde son ayda özellikle basının ve televizyonun yoğun gündemine oturmuş bir konu. Bu konuda görüşlerinize başvuracağız. Her zaman olduğu gibi konuşma sırası Sivil Toplum Kuruluşu Temsilcileri, Siyasi Partiler, Belediye Başkanları, Milletvekilleri ve izleyiciler şeklinde devam edecek. Evet, ben tartışmayı açıyorum
3 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); Sunumdan ve basından dinlediğim kadarıyla son günlerde yargı ve hükümet arasında yaşanan MİT krizinin bence ön plana çıkan 2 veya 3 nedeni var. Nedenlerden birisi Kürt sorununun barışçıl çözümü için PKK ile yapılan görüşmeler. Şimdi ben iç ve dış ülkeleri karşılaştırdığımız zaman bütün sorunların silahsız çözümünün mümkün olduğunu ve böyle yapılırsa daha başarılı olacağına inanıyorum. Eğer PKK ile yapılan görüşmelerden dolayı MİT mensupları cezalandırılmak isteniyorsa yanlış yapılıyor. PKK ile Kürt sorununun silahsız çözümü için görüşmelere devam edilmeli. Bunu yapanlar cezalandırmamalıdır. Bana göre ikinci neden; komşumuz Suriye ile ilgili şahinler ve güvercinler olayı, Suriye’ye müdahale isteyen güçlerle müdahaleyi engellemek isteyen ve ya istemeyen güçler arasında bir çekişme olarak okuyanlar var. Müdahale istemeyen güç doğrudur ve haklıdır. Ülkemiz komşularına saldırmamalıdır. Komşularımızın iktidarına da, muhalefetine de adaletli seçim sandığı tavsiye ve temenni etmelidir. İstihbarat örgütleri dediğimizde Türkiye de milli istihbarat, jandarma istihbarat, emniyet istihbarat akla geliyor. Bunların namı olumlu değildir. JİTEM’in işlediği cinayetlerin haddi hesabı yok, yeraltından kemikler fışkırıyor. MİT ve emniyet istihbaratının Hrant Dink cinayeti v.b. cinayetlerdeki payları açıkça gözler önündedir. Vatandaşları izinsiz ya da sahte belgelerle dinleme izleme faaliyetleri, insanları tehdit ve şantaj ile modelleştirme faaliyetleri vb. Şimdi gayri meşru işlerle meşgul olan örgütlenmeler akla geliyor. Üçünü de tek merkeze bağlanma faaliyetleri basından yine dile getiriliyor. Bu girişimler gayri meşru ve karanlık noktaları giderecekse olumludur. Ülkemizde istihbarat örgütlerinin genellikle içe dönük kalmış olduğu anlaşılıyor. Faaliyetler Türkiye içinde yoğunlaşıyor. Bir ülkede ne kadar insan hakları ve demokrasi varsa o kadar az istihbarat ihtiyacı olur, ne kadar çok diktatörlük ve antidemokratik uygulamalar o kadar çok istihbarat ihtiyacı doğar. Bundan dolayı ben benim tercihim aslında istihbarat örgütlerinin ve böyle bir ihtiyacın hiç olmaması, bütün dünyada demokrasinin ve insan haklarının en üst seviyeye getirilmesi ve bu tür istihbaratların feshedilmesi aslında en ideali budur. İstihbarat örgütlerinde şeffaflık veya hesap edilebilirlik konusunda tamamen kapalı olmamalı. Yani toplumun yükselen hesap verilebilirlik talebine bir şekilde istihbarat örgütleri için karşılık verilebilmelidir. Ne şekilde olur bu teknik bir iştir. Türkiye’de istihbarat örgütleri içe dönük olmasına rağmen nedense mesela Maraş, Gaziosmanpaşa, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi vb. katliamlar aydınlatılamıyor. Yani madem Türkiye’de çok yoğunlaşıyorsun dışarıyı da başka ülkelere havale etmişsin o zaman bu cinayetleri aydınlatabilmeliydin. Yani Turgut Özal’ın nasıl öldüğü, Muhsin Yazıcıoğlu’nun nasıl öldüğü aydınlatılamıyor. Ülkemizde istihbarat örgütleri vatandaşın malına ve canına yönelik tehlike olmaktan çıkarılmalıdır. Aksine vatandaşın dini inancı ana dili, etnik kökeni, siyasi görüşü ne olursa olsun bütün vatandaşlarının canını ve malını korumayı ve haklarını savunmayı merkezine almalıdır. Teknolojinin her gün kendini yenilediği bir dönemde hiçbir şey ve hiçbir örgüt toplumun önemli ihtiyacına tamamen kapalı olamaz. Şimdi örnek veriyorum en güçlü istihbarat örgütlerinin zırhlarını delerek bilgileri sızdıran julian Assange bu toplumun bilme ihtiyacına hizmet etmek için başarılı bir örnektir. Bunların dünyada ve ülkemizde artacağını düşünüyorum.
4 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Demokrasi açıklık rejimidir. Ancak demokrasi kültürü çok fazla gelişmediği için, bu anlamda devleti yöneten kurumlar arasında kargaşa doğmaktadır. Her toplumu yönetmek için kurallar vardır. Bu kurumların görevlerini belirleyen yasalar, görev ve sorumluluklar vardır. Demokrasi çok iyi kavranamadığı için her bir kurum kendini kral gibi görmekte ve bu kurumu ben yönetiyorsam o zaman ben diğerine fark atmalıyım gibi bir anlayışla kurumlar arasında çatışma başlıyor. Bu neden kaynaklanıyor? Demokrasi kültürümüz gelişmediği için memleketi kendi özel mülkü gibi yöneteceklerini sanmalarından kaynaklanıyor. Bunu aşmak için yapılacak en iyi şey memleketin kalkınması, gelişmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, insan haklarının çiğnenmemesi ve daha çok insanların değerlerini yükselten bir yapılanma olmalı. Şöyle bir benzetme yaparsak çok kuvvetli motoru olan bir araca hafifçe gaz verdiğinde sanıyor ki o hızı kendi gücüyle yapıyor. Bilmiyor ki o gaza kim basarsa o araç yine aynı hızı yapar. İşte ben MİT’çi isem istediğimi asarım keserim diyor. Bir de bunun yanında özel çıkar sağlamaya çalışıyor işte Hatay’daki olay ve benzerleri. Artık bu içinde bulunduğu konum ve gücü kendi çıkarları için kullanmaya da başlıyor. Böyle olunca tabii ki tartışmalar başlıyor. Bir de cemaatler var, ele geçirme ideolojileri var. Bütün bunlarda uyum içinde olmayınca tartışmalar mutlaktır. Bunun için ne yapmamız lazım? Kuralları belirleyen yasalar var ve bu yasalara uyulduğu kadar, sorumluluk duygusu ve denetim mekanizması olmalı. Yani herkes her şeyi yapmakta özgür olmamalı, evet görevi kadar işini yapmalı. Ama bu hak sınırsız olmamalı; demokrasiyi, insan haklarını, hukuk kurallarını çiğnemeyen şekilde olabilmeli. Bir güvensizlik de var. Yargı yürütmeye güvenmiyor, yürütme yargıya güvenmiyor, istihbarat polise güvenmiyor, böyle bir güvensizlik olayı var. Bütün bunlar aşılabilmeli, devletin bütün kurumları kendilerini mekanizmanın bir parçası olarak görmeli. En büyük görev, devleti yönetenlerin daha bilinçli, ne konuştuğunu, ne yaptığını bilen olmaları.
5 / Mehmet Çardak – (Araştırmacı-Yazar); İstihbarat yasası 12 Eylülden sonra değişmiştir. Kasım 1983’te Mecliste kabul edilmiş 1 Ocak 1984’te yürürlüğe girmiştir. MİT müsteşarlığında hem kadrolu, hem sözleşmeli personel çalıştırılır. Genelkurmaydan askeri kökenli elemanlar vardır, değişik kurumlarda çalışan elemanlar vardır. MİT müsteşarlığının kendi kadrolu elemanları vardır. Sözleşmeli personelleri vardır. Ayrıca MİT müsteşarlığı dışında Türkiye’de başka kurumlarında istihbaratları vardır. Yani emniyetin istihbaratı vardır, genelkurmayın istihbaratı vardır, jandarmanın istihbaratı vardır. Ama son olarak MİT müsteşarını yargılamadan kurtarma yasası ile birlikte yeni bir istihbaratçı tanımı çıkmıştır. Yani son çıkan yasa değişikliği ile bu istihbarat birimleri dışında Başbakan da istediği kişiyi şahsı istihbaratçı olarak atayıp istihbarat bilgisi alabilecektir. Bu istihbarat bilgileri kimlere sunuluyor diye baktığımızda MİT müsteşarlığı bilgileri Cumhurbaşkanına, Genelkurmay Başkanlığına, başbakana veriyor. Ama geçmişe baktığımızda 12 Eylül öncesine hiç değinmek istemiyorum darbeler olmuştur yani istihbarat bilgi vermemiş midir merak konusudur. Ama 12 Eylülden sonrasında son zamanlarda örneğin; Uludere olayında istihbarat teşkilatı bilgisi olmadığını söyleyebilmiştir. Veyahut şu anda Silivri cezaevinde şimdi bir sürü yargılanan var. Ergenekon davalarında MİT müsteşarlığı o darbe girişimlerinden haberi olmadığını söyleyebilmiştir. Ama benim merak ettiğim sayın milletvekilime sorum olacak kendisine. 2007 Ağustosundan bu yana Türkiye’de çok ciddi bir gelişme var hukuk devleti açısından. Anayasa Mahkemesi Ak Partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna karar vermiştir. Kapatma kararı değil ama para cezası vermiştir. Laiklik karşıtı eylemlere odak olan bir parti Türkiye Cumhuriyetinde devam ediyor, vatandaşlarımız da oy veriyor. Anayasa mahkemesi kararı herkesi bağlar. Anayasanın ikinci maddesine aykırı hareketi mahkeme kararı ile saptanmış olan bir partiye bu vatandaş oy veriyorsa vatandaş ben hukuku tanımam diyor. Peki, ben şu anda 2012 yılının Mart ayında o partinin laiklik karşıtı eylemine devam edip etmediğini nerden bileceğim. Yani benim milletimin parasıyla istihbarat yapan ki bu kurumun hesap verebilecek bir konumu yoktur çünkü bütçesi mecliste özel görüşülür, acaba milli istihbarat teşkilatının Ak Partinin laiklik karşıtı eylemlere devam edip etmeme konusunda istihbaratı var mıdır? Vatandaşın bunu bilmeye hakkı vardır. Dolayısıyla yaşadığımız olaylardan anlaşılıyor ki her ne kadar milli istihbarat teşkilatı dense de milli baskıyı artık tartışmak gerektiğini düşünüyorum. Devletin çıkarlarından ziyade, yani devleti yönetenlere karşı özgü özel amaçlar edinip istihbarat birimleriyle görüşmek gibi geliyor. Bu da Türkiye’nin çıkarları için ne derece doğru tartışmak istiyorum.
6 / Mustafa Sevinir – (Ziraat Mühendisleri Odası); Kuvvetler ayrılığı. Şimdi bunu nasıl açacağız. İnsanlar kuvvetler ayrılığı dediği zaman herkes kendine göre mi tarifini yapacak bunun ortak bir tarifi var mı? Kontrolsüz güç güç müdür? Altımızda Ferrari var ama şu malum yollarda nasıl bu gücü kullanabileceğiz. Tavşan kaç tazı tut. Kim tavşan kim tazı Yeni yasalar mı yapılmalı. Şimdi bunların demokrasi olan bir ülkede hepsinin oturmuş olması gerekir. Yani demokrasiden beslenip sonra hiç demokratik olmayan yapılanmalara herkesin gözü önünde nasıl devam edilir, demokrasi mi yoksa krallık mı? Herkesin gözüne baka baka kuvvetler ayrılığını nasıl çiğnendiğini göstereceğiz. Böyle mi olacak, böylemi olmalı. Şimdi bunları deminki konuşmalarda da izlediğiniz gibi bir sürü hasıraltına birikmiş bir sürü şaibeler dururken böyle gümrükten mal kaçırır gibi bir şeyleri hala geçirmeye çıkarmaya böyle ayrıcalık tanımaya devam mı edeceğiz. Nasıl bir demokrasi yani önce bunları koymak lazım. Kimi kimden soyutlayacağız, kimi devre dışı bırakacağız, kimleri denetleyeceğiz. Böyle bir şey demokraside mi olur, otoriter rejimden mi olur? Bence bir an önce bunları insanlara açık açık anlatmalı, hiçbir şey hasıraltı edilmemeli. Hepsini gün ışığına bir şekilde çıkartılmalı diye düşünüyorum.
7 / Mithat Öztürk – (DİSK/ Emekli-Sen Bölge Temsilcisi); Benim iki tane sorum var sadece hatta üçleyebilirim. MİT-Cemaat ilişkisi konusunda net bir bilgi verebilir misiniz? İkincisi, Amerikan konsolosluğuna brifing verilip verilmediği konusunda vatandaşın kafası karışık. Üçüncüsü Orta doğuda yaratılmak istenen bölgesel savaşla ilgili MİT’in raporunu merak ediyorum.
8 / Ekrem Dönmez – (Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); Yalnız bu toplantının formatı sizin soru sormanıza ve birinin cevaplamasına elverişle değil. Toplantı konusuyla ilgili sizin bir görüşünüz varsa onu dinleyelim.
9 / Mithat Öztürk – (DİSK/ Emekli-Sen Bölge Temsilcisi); Özür dilerim. Ben bu kalıplara bağlı kalmak istemiyorum. Ben sadece kafamdaki karmaşık şeyi çözmek adına bunları sordum, konuyla ilgisi yoksa benim kafamda MİT’le ilgili istihbarat geleceği gören bir kurumdur. Bana bu üç konuyla ilgili bilgi sunabilirler mi?
10 / Lümeys Dede – (Mülteci İnisiyatifi); Birçok faili meçhul daha aydınlığa kavuşmamışken, Yeşil denen adam öldü mü kaldı mı daha düşünürken, Susurluk davası daha net değilken, birçok insanın özel bir yetkiyle donatılması daha çok Yeşil’lerin olmayacağının garantisini verir mi bizlere? Bunun hesabını kim verecek yani başbakanın göndereceği Ahmet Mehmet bunun dışında da insanlar birçok şey yapabilir. Bunun önüne geçilebilecek mi özel yetkili savcı, özel yetkili mahkeme şimdide özel yetkili MİT görevlileri çıktı ortaya. Bu daha da endişe vericidir. Ama görüşmelerin biri de İrlanda’da oldu ama çözülünceye kadar hiçbir şekilde dışarıya sızmamış. Ama biz o konuyu ertesi gün internetten izleyebiliyoruz. Hani istihbarat ile gizli olacaktı bu işler. Ben diyorum ki acaba bu Kürt meselesinde gayri ciddi davrandığı için mi bu olay patlak verdi. Yani her seçimlerden sonra sorunların çözüleceğini, demokratik açılımların devam edileceğini beklerken birden bire her şey değişti ve her şeyin yönü değişince de şimdi artık insanlar bunu tartışsın, bunu konuşsun diye böyle bir şey mi attılar ortaya. Ama benim bir vatandaş olarak endişelenmem Hakan Fidan dışında birçok Hakan türeyecek çeşitli yerlerde ve ben onun adına hatırlıyorum Abdullah Çatlı öldürüldüğü zaman ben bir öğretmen olarak çok endişe duymuştum yani bu adam devlet adına şehit miydi neden Türk bayrağını koyduk üzerine diye hep düşündüm. Gene bu insanlar sanki büyük işler yapmış gibi onurlandırmak ve bir de özel yetkilerle donatılıyor olması daha da tehlikeli bir hal alıyor. Hatay’da yaşamış olmamızla ve Suriye’de bir olay yaşandı hatta olay buralara geldi. Hakan Fidan buralara gelip sorunları çözeceğim dedi ama öldürme olayları var işte. Hep endişeliyiz. Çözülmesi gereken Kürt sorununu unutturmak adına mı hadi siz bunları konuşun diye attılar önümüze. Zaten askeri harekâtlar devam ediyor. Biz barışı beklerken, güzel şeyler beklerken olaylar devam ediyor.
11 / Hatice Can – (Avukat); Türkiye için 12 Eylülü milat olarak görürüm Dünya için de 11 Eylülü. Bir yönüyle insan hakları adına bütün dünyanın iyiye doğru gideceğine bir özlem varken, diğer yandan güvenlik anlayışı ile özgürlük ve güvenlik ikilemi arasında kalmış dünya ve ülkeler. Bizde aynı şekilde bu ikilemde kalmış bir ülkeyiz. Özgürlük mü güvenlik mi ikileminden 12 Eylülde kabul edilen anayasa ile devleti öne alan, devleti korumaya yönelik bireysel hakları ve özgürlükleri yok sayan bir anlayışla bu güne kadar geldik. Anayasada çok sayıda değişiklik oldu ama ne yazık ki bireysel hak ve özgürlükler hala devletin güvenliği adına feda edilen bir sistemdir. Demokrasinin en önemli ilkelerinden biri kuvvetler ayrılığıdır. Yasama, yürütme, yargı hem birbirini denetleyecek hem birbirleri ile ilgili yasaları da düzenleyecek. İstihbarat teşkilatı çok uzun yıllardır iç tehdit diye bir vakıa ile çalışmalarını yapıyor. Biz geçmişten biliyorduk kontrgerilla deniyordu adına ve açığa çıkmasını bekliyorduk. Bu gün şimdi dökülüyor ortaya evet hala çok kötü bir dönemde yaşıyoruz. Milli istihbarat teşkilatı bu tip ülkelerde ne yapar. İç tehdide karşı dışardan gelecek saldırıya karşı istihbarat çalışması yapar. İç tehdit denilen kendi vatandaşını fişleyen bir yapıda mı olmalıdır. Bu ülke güvenlik soruşturmalarından da çok çekti ve halen var, yok denildiği halde var. Kürt sorunun demokratik çözümü için de, kan ve gözyaşı akmaması için de yıllardır söylüyoruz. Kürt sorunu demokratik bir biçimde çözülmeli Kürt sorununun demokratik çözümü gizli mi olacak. Neden onu demokrasi içinde bütün partilerin katıldığı ya da bütün partilerin sözüyle, gerekirse yalnızca meclisteki gizli oturumlarla alınacak kararlarla yapılamaz mı? Yani bu yalnızca bir MİT görevi mi? MİT eğer yürütmeye bağlıysa kuvvetler ayrılığında, yalnız MİT’in bir takım faaliyetleri ile mi çözülecek bir şey mi bu? Çözülmeyeceği işte ortada ki MİT’in, JİTEM’in, diğer kurumların Güneydoğu’da, Batı’da, her yerde yaşattığı insan hakları ihlalleri, cinayetler de ortada iken. Hatay’da hiçbir zaman olağanüstü hal olmadı. Ama hep OHAL ile yönetildi Hatay. Hatay’da tüm demokratlar ve aydınlar ve diğer tüm insanlar MİT’in gözünde olumlu insanlar. Peki kimler yapıyor o zaman. Bu kurumlarda çalışanlar da tek tip insan. Örneğin hangi algıya göre kişileri fişliyorlar, yani neye göre geçmiş yıllarda MGK toplantılarında tehditler varsayılırdı. Şu anda hangi tehdit kaldı bilmiyorum. Demokratik bir ülkede MGK’da olmamalı diye düşünüyorum. Yasama ve yürütmenin üzerine hiçbir şey olmamalı, demokrasi tüm kurallarıyla işlemeli. Şeffaflığa vurgu yapacağım, her şeyin şeffaf olması lazım. Bütün insanların ne olduğunu bilmesi lazım. Şu sıra son dönemde MİT ile ilgili işlendiği var sayılan suçlardan kurtarmak için özel yasa çıkartılmış olması bile artık demokratik sistemden otoriter sisteme doğru gittiğimizi gösterir. Özel yetkili kişilerin bu yasadan yararlanarak tek bir kişinin izni ile yargıdan insanları kaçırmak emirlerle olacaksa yargıdan kurtarılan bu kişiler artık nasıl ve hangi amaçla görev yapacak. Türkiye halkının gönenç ve mutluluğu için mi, Türkiye’nin kalkınması için mi hangi amaçla? bu amaçla herkesten kaçılacak, hiçbir yerin denetimine dahil olmayacak, çok tehlikeli noktalara değiniyoruz demokrasi adına. Bunları buralarda söylemeliyiz diye düşünüyorum.
12 / Edip Kahiloğulları – Bu günkü gazetede şöyle bir yazı okudum. Sivas Katliamını yapanlar eğer 10 güne kadar yakalanmazlar ise maalesef zaman aşımından dolayı dava kapanacaktır. Bu da istihbaratın görevini şu veya bu şekilde doğru yapmadığını göstermeye yeter diye düşünüyorum.
13 / Ayşe Barutçu – (Turizmci); Her ülkenin olduğu gibi bizim ülkemizin de bize yönelik istihbarat teşkilatının olmasına hiç kimse hayır diyemez. Ama bu istihbarat neye karşı ne şekilde kullanılıyor bu ayrı bir tartışma konusu olarak gündeme geliyor. Kendi halkımızın güvenliği için, teknolojik gelişmemizin dışarıya sızmaması için çeşitli nedenlerle başka ülkelere karşı korunmaya yönelik bir istihbarat teşkilatımızın olmasından daha doğal bir şey olamaz. Ama istihbarat teşkilatının görev ve sorumluluğunun, ülke içerisinde farklı kurumların görev ve sorumluluğuna dâhil edilmesinde sıkıntılar yaşanır. Bu güne kadar tartışma hep bundan yanadır. Yani emniyetin işine, ordunun işine, hükümetin işine istihbarat teşkilatlarının verdiği bilgilerin yansımaları ne kadar sağduyulu bu anlamda tereddütler var. Özellikle bir ülkenin çıkarlarını ve kurumlarını hükümetlere bağlamak kadar yanlış bir şey olamaz. Yani Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana oluşturulan kurumlar tamamen bu ülkenin varlığını korumaya yönelik kurumlardır. Hükümetin veya grupların veya iktidarların devamlılığını sağlamak üzere oluşturulmuş kurumlar değildir. Şu anda tartışma konusu olan kamuoyunu da yoğun olarak tedirgin eden olay bugüne kadar belki çok iyi işlerde de görev almış olan istihbarat teşkilatının son dönemde bir maddelik yasayla sanki bu kurum üzerinde oluşan bir kargaşanın birileri tarafından sahiplenilmiş veya sahiplenilmemiş gibi bir izlenim yaratmasından kaynaklanmıştır. Hiçbir zaman hükümetlere bağlı bir teşkilat olması doğru değildir. Hükümetler gelir geçer Cumhuriyet kurulduğundan beri defalarca hükümetler değişmiştir, ama temel kurumlar değişmemelidir. Temel kurumlarda görev alan insanlar bu anlamda da en iyi bir değerlendirme ile seçilip görevlendirilmelidir. Çok acı ki çok yakınımızda Suriye’nin iç sorunları var. Zaman zaman bu konu ile ilgili Türkiye’deki istihbaratın da farklı şeyler yaptığı kamuoyuna yansıtılıyor. Bunlar halkın onaylayıp onaylamayacağı temelde değerlendirilmekten ziyade, devlet politikalarımızın öngörüleri doğrultusunda değerlendirilmesi gerekir. Yani bir devlet politikası olarak komşularımızın huzuru ve halkının rahatlığı temelinde yanlış yapmamak durumundayız. Yaptığımız yanlış bu hükümet adına yapılan yanlıştır ama devlet adına yanlış noktasında değerlendirilir. Çünkü devleti de temsil eden hükümetlerdir. Böyle bir yanlışla kamuoyunu sıkıntıya sokmak, halkı tedirgin etmek gibi bir şeye vesile etmek doğru değildir. Ben şahsen çıkartılan yasa ile MİT teşkilatına sağlanan imtiyazın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını rahatsız ettiği düşüncesindeyim.
14 / Sezer Portakal – (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği); İstihbarat örgütlerinin faaliyet gösterdikleri ülkede topladıkları bilgiyi gerekli birimlere ileterek, o birimlerin bir şekilde öngörüsünü geliştirme ve ülkenin bu yolla o ülkenin bir bütün olarak güvenliği ve devamına hizmet eden bir yapı olmakla kalmalı bence. Bu gün bu konuyu tartışmamıza neden olan yargı ve milli istihbarat teşkilatları arasında yaşanan kriz bize gösterdi ki, ne yargının hamlesi, ne de MİT’in son gelişmelerle ve son yasal düzenlemelerle adeta devleştirilmesi demokrasiye hizmet etmek amacıyla yapılmamıştır. Bu müdahale görevlerini aşmasından dolayı yapılan karşı bir hamledir. Bugün ülkemizde hiç biri demokrasiye ve ülkenin güvenliğine ve cumhuriyet değerlerinin korunmasına hizmet etmeyen iki grubun, iki kanadın aslında bir devlet organını kullanarak sürdürdükleri erk mücadelesini izliyoruz. Ben bu konuda çok endişeliyim. Milli istihbarat teşkilatı önceden beri ülkemizde farklı radikal yapılanmaları pekiştirmek amacıyla kullanılmış. Şüphesiz ki istihbarat örgütlerinin görevi hükümetlerin veya siyasi erklerin değil, ülkenin bir bütün olarak güvenliği ve devamına hizmet etmektir. bu noktada özellikle son yapılan bir gecelik yasal düzenleme istihbarat örgütünü artık bir devlet organı olmaktan gittikçe uzaklaştırmış ve yasallaştırmıştır. Bir de elinde bulunduranlar için bu mutluluk, keyif ve gücüne güç katan bir hamle olabilir. Fakat vatandaş olarak, sivil toplum örgütü temsilcisi olarak, eğitmen olarak, anne olarak çok çok fazla endişelendirmektedir. Bence de artık bu ülkede demokrasinin işleyişine, devlet organlarına biraz daha şeffaflık gerekiyor. Yargıya biraz daha tarafsızlık gerekiyor. Burada biz her ay söylemeye devam edeceğiz dilimiz döndüğünce ve bu konuda bir aşama elbette ki insani ve demokratik bir aşama kaydedilmesini arzu ediyorum.
15 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); 1–2 noktaya işaret etmek istiyorum dün gazetede okumuştum Sivas davasının avukatlarının hemen hemen tamamı bugün ya milletvekilidir ya bakandır devletin iç görevlerine atanmış insanlardır. Ben neden şimdi bu haberi okudum bir tarafta bir katliam var, diğer tarafta insanlar öldürülüyor yakılıyor bir tarafta bunu yapanlar uzun süre yakalanmıyor veya beraat ettiriliyor ondan sonra üst kademede görevlendiriliyor, ondan sonra timsah gözyaşları döküp biz kardeşiz diyoruz, demokrasi diyoruz. Artık bu ninniler çok yapay geliyor yani artık demokrasinin ve insan haklarının ve hukukun gerçekten tehlikede olduğunu uygulanmadığını söylemek mümkün ikincisi bugün gazetede yayınlanan bir haber ve güncel bir haber bile Adıyaman’da yüz elliye yakın ev işaretleniyor. Özel yetkili istihbaratlardan söz ettiler şimdi bu vali kalkıyor diyor ki çocuklar yapmış olabilir. Yüz elli evi istinasız yüz elli evi herhalde basit bir oyun olacağı şeyler değildir yeni bir takım şer güçlerinin geleceğe ilişkin bir takım programları olduğunu söylemek mümkün, bunun başka izahı yok. Üçüncüsüyse yine gazetede okuduğum bir haber bugün itibariyle başbakan çıkıyor kimse düşünce suçundan dolayı içerde değildir diyor bugün yine gazetede okudum yüz beş gazeteci gazetecilik görevini yaptığından dolayı içerdedir. Şimdi tüm bunları göz önünde bulundurursak nefret suçunun ne kadar işlendiğini görüyoruz, ötekileştirme yaftalamalar ne kadar olduğunu görüyoruz ve artık bu ninniyi bize söylemesinler, demokrasi yok artık.
16 / Kenan Kahlioğulları – (ÖDP İlçe Sekreteri); Türkiye’de basına yansıdığı kadarıyla bizimde bilgilerimiz var. Bir vatandaş olarak başka da şansımız yok ama nasıl basına yansıyor. İşte bir Suriyeli üst düzey askeri yetkiliyi kaçırıp birileri satıyor. İstihbarat adına değil de kendi çıkar ve menfaatleri için, sonra bu açığa çıktığında diyorlar ki işte suç işlediler. Demokrasiden bahsedildi mesela devlet nedir devletin ideolojisi nedir. Bildiğimiz kadarıyla cumhuriyetin çizdiği bir doğrultu var. Kemalist bir ideolojidir ama devlet herkese eşit yaklaşır. Mesela istihbarat teşkilatlarının daha çok milliyetçi, maneviyatçı çizgide örgütler olduğu ve daha çok o şekilde seçildiği biliniyor ve Tansu Çiller’in de dediği gibi kurşun sıkanda sıktıranda şerefli olur. Bir gösteriye gittiğiniz zaman fişleneceksiniz gibi söylemler vardı. Ben siyasi bir partide görev almış biri olarak çok zorlanıyoruz insanlar görünmek istemiyor, gösteriye gelmek istemiyor, yürüyüşe gelmek istemiyor, demokratik eyleme gelmek istemiyor, çünkü insanlar diyor ki ben fişleneceğim bilmem ne olur, benim oğlum yarın bir işe girmek istediğinde bilmem ne olur. İnsanların içinde böyle bir korku var. Mesela ben bakanları ve üst düzey yetkilileri bir programda izledim. Diyorlardı ki bizi istihbarat teşkilatı takmıyordu, doksanlı yıllarda iki binli yıllarda bilgi alamıyorlardı yani iç işleri bakanı söylüyordu CHP’nin mi bilmiyorum. Yani bilgi alamıyor. Öyle bir sistem kurulmuş ki denetlenemeyen bir şey gibi bir durum söz konusudur istihbarat teşkilatları Türkiye’de. Bir de mesela Türkiye’de işlenen Hrant Dink cinayetidir, başka bir şeydir, Sivas olaylarıdır, yakın zamanda işlenen şeylerdir bunları biliyoruz ama neden bunlar oldu niye bu kadar dünya devletleri, Avrupa devletleri nezdinde rezil olduk yani bir kişiye sahip çıkamadınız mı? Göz göre göre, bile bile herkesin gözü önünde oldu bilmiyorum anlatabildim mi derdimi?
17 / Hasan Akgöl – (CHP Hatay Milletvekili); TKMM toplantılarının ben hemen hemen çoğuna gelmeye çalışıyorum ve aynı yüzleri görüyorum. Burada olan arkadaşlarıma ilgilerinden dolayı özellikle teşekkür ediyorum. Aslında TKMM görevi çok büyük. Siyasetçiler, milletvekilleri olarak biraz düşünsek, biraz akıllı olsak bu toplantıları hiç kaçırmamız lazım çünkü bize takip etmemiz gereken gündemi yaratıyorlar. Bize bölgenin ve ülkenin sorunları hakkında alt zemini hazırlıyorlar. Bu konuda sayın başkana özellikle çok teşekkür ediyorum.
Şimdi iki konu var biri istihbarat bir de yerel konu sel felaketi. Toplantı sonuna kadar kalacaktım ama saat 13.30 da sel bölgesine gitmem lazım. Her iki konuyla ilgili düşüncelerimi birlikte işleyeceğim özür diliyorum.
İstihbarat teşkilatları olmalı mı? Olmalı, istihbarat teşkilatının olmadığı bir yer düşünülemez ama doğru biçimde görevini yapmalı, hangi bakanlığı, hangi kurumu alırsanız alın devleti zarara uğratmadan, vatandaşın yanında olacak şekilde görevlerini yapmalı. İstihbarat teşkilatları da bu şekilde olmalı, zulmedici olmamalı, milletin ürktüğü kurum olmamalı. Türkiye’de istihbarat teşkilatları yanlış kullanılıyor. Yoldan geçen hangi vatandaşımızı çevirip sorarsak MİT dediğimiz zaman, JİTEM dediğimiz zaman ürküyor. İstihbarat teşkilatlarının ülkenin dışardan ve içerden gelecek tehditleri inceleyip gerekli yerlere sunması ve yetkili mercilerin de bunu doğru anlamda kullanması ve ülkenin geleceğini koruması gerekir. MİT sorgulanmalı mı? Sorgulanmalı Eğer bu ülkede Cumhurbaşkanı bile sorgulanıyorsa, bu ülkede yargı bile sorgulanıyorsa, bu ülkede Genelkurmay başkanı bile sorgulanıyorsa ve mevcut hükümetin görevi sırasında görev yapan Genelkurmay başkanı sorgulanıyorsa MİT’de sorgulanacak. Kimse sorgulanmama hakkına sahip değildir. Dokunulmazlık kimliği olan milletvekilleri dahi yeri geldiği zaman sorgulanıyorsa, TBMM vekilliğini düşürmeye dahi gidebiliyorsa MİT’in sorgulanması gerekir. MİT bir defa yargının üzerine çıkamaz. Yargı bağımsız olmalı. Şimdi Türkiye de ilginç şeyler oluyor zaten sıkıntılarda buradan geçmekte arkadaşlar. Türkiye’de devletin saygınlığı yok edilmeye çalışılıyor. Geriye döner bakarsanız bu yargıdan başladı, medyadan başladı. Yoldan geçen 15 yaşındaki, 10 yaşındaki çocuğu durdursaydınız bundan 5 sene önce ya sen neye saygı duyarsın diye; ben der di, askere emniyete bir de Adliyeye saygı duyarım buralarda torpil olmaz derdi. Şimdi devletin omurgasını oluşturan bu kurumların saygınlığını yitirirseniz bu ülkenin ayakta kalması mümkün değil. Bakıyorsunuz 20 yaşındaki daha tüyü sakalı yeni çıkan çocuklarımızı askere gönderiyoruz, gönderirken davul zurna ile gönderiyoruz. Niye? Gururlu, şerefli bir görev için gönderiyoruz ve bu kurumun saygınlığını yitirdiniz. Yargıya bakıyorsunuz torpilin geçmediği dediğimiz adalet sarayına şu an yoldan geçen en ufak çocuğa sorsanız torpilin, en büyük yolsuzluğun en büyük olduğu yer yargıdır der. Yargıyı bitirdiniz, medyayı bitirdiniz, devletin saygınlığını bitirdiniz. Şu an Türkiye’de yaşayan insanlar devlete, hükümete saygı duymuyoruz, ben dâhil hükümete saygı duymuyorum. Ben hangi kimlikle hangi güvenle hâkimin karşısına çıkacağım. Karşımdaki hâkime inanmıyorum ki. Özel mahkemeler kurun, özel savcılar yaratın, MİT’i yaratın vs. vs. Niye bunlar özel? Yargıladığı şey çok mu özel? Kimse bunun aksini iddia etmesin. Son Meclisten geçen yasa gereği de MİT tam yetki ile başbakana bağlandı. Hoş onu da söyleyeyim kimse kusura bakmasın TBMM’nde demokratik oylama yapılıyor, demokratik kararlar alınıyor sanılmasın, kimse de kendi kendini kandırmasın. Ben devamlı işte bunu gündeme getiririm, genel kurullara pek sık katılmam. Niye katılmıyorsun derlerse, 3 tane adamın soytarısı olmaya mı katılayım? Ben geçer odamda işimi yaparım, vatandaşımla uğraşırım çünkü söyleyeceğim hiçbir şey gündemde değil ki, söylediğim hiçbir şey geçerli değil, söylediğim hiçbir şey yapılmıyor orada sen yüzde 48 ile geldiysen yüzde 51 de karşıda var. Hani demokratik ülke, hani demokrasi? Dolayısıyla muhalefet partilerinin benimsemediği tüm tasarılar parmak kaldırmak suretiyle mecliste jet hızıyla geçiyor dolayısıyla ben bu meclise meclis demiyorum. Meclis çalışmıyor. Bunu içtenlikle söylüyorum meclis sadece bir tiyatro, bizlerin gidip vakit geçirdiğimiz, oturduğumuz öbürlerinin ne diyecekler dediği, parmak kaldırıp istediği kanunu geçirdiği bir yer. Ben meclise meclis demiyorum. Başbakan son MİT yasasıyla kendine bağlı resmi bir örgüt yarattı. Görevlendirecek, istediği adamı araştıracak, istediği adamı sorgulayacak, istediği adamı içeri alacak, istediği adamı affedecek. Başbakan peki derse MİT müsteşarı sorguladığı adamı içeri alacak, araştırdığı adamı içeri alacak, Başbakan peki demezse gidecek. Bu ülkede hangi demokrasiden bahsedeceksiniz. O zaman ben açık yüreklilikle tekrar ediyorum Başbakan kendisine bağlı resmi bir örgüt yarattı. MİT’in şu anda durumu bu. hiç gerisini sorgulayama gerek yok. Şu anda ülkemizde ne ayıptır ki bağımsız yargı kalmadı, medya kuruluşu kalmadı, MİT’te kalmadı. Yani şu anda ülke tamamen bir diktatörlük gibi yönetilmekte ve Başbakanın iki dudağı arasından çıkacak şey kanun gibi uygulanmakta. Dolayısıyla bizlere çok iş düşüyor arkadaşlar, mücadelemizden yılmayacağız, mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz. Cesur olmamız gerekiyor, düşündüklerimizi söylememiz gerekiyor, eyleme geçirmemiz gerekiyor. Bu ülke inanıyorum ki diğer Ortadoğu ülkelerine benzemez. Bu ülkede halen memleketini seven, düşünen düşündüğünü uygulamaya çalışan insan sayısı çok fazla. Bu ülkenin ayakta kalacağına bunlara yem olmayacağına inanıyorum ve bu konuda teşekkür ediyorum. Demin başkanım Adıyaman’daki evler konusunda bir şey söyledi evlerin işaretlenmesi konusunda. Bakın arkadaşlar ben Suriye olaylarıyla ikisini pekiştireyim. Şu an ülkemizde Suriye olayları diye hiç sorun yokken sorun yaratıldı ve çözüme gitmeye çalışılıyor. Suriye diye bir sorun yoktu memleketimizde. Dün dosttuk bugün düşmanız niye? Çünkü birileri böyle istedi. Şimdi arkadaşlar insanların en ince manevi yönlerinden vurmaya çalışıyor efendim Suriye hac otobüsüne saldırdı, Türk bayrağını indirdi, Atatürk posterini yırttı. Ya aklını peynir ekmekle mi yedi Suriye. Eğer Suriye bize düşmansa yapacağı şey bu mudur? Provokasyon niye? Çünkü Türk milletinin manevi duyguları vardır. Dindir, Atatürk’tür, ülkedir, bayraktır. Zararı kim gördü ülkemiz gördü, ilimiz gördü, Hatay’da esnaf bitti, çiftçi bitti, sanayici bitti. Ve size bir şey daha söyleyeyim inanın hükümet bu durumdan zevk almakta, Van depreminden zevk aldığı gibi bu durumdan da zevk almakta. Niye zevk almakta biliyor musunuz hükümetin tek programı var, yapmak istediği tek şey var, partili sayısını artırıp devletten maaş alan insan sayısını artırmak çünkü adam elindeki toprağını satar, işyerini kapatıp işsiz kalırsa devletten 500 lira maaş alırsa oyunu başka yere vermesi mümkün değil amaç bu. Van da 3000 kişiye maaş bağladılar 3000 çarpı 4 eder 12000 kişi daha AKP hükümetine bağımlı hale geldi. Hatay’da esnaf kapatmaya başladı, çiftçi tarlasını satmaya başladı. Ne yapacak bunlar, bunlarda hükümetten maaş alacak bunlarda bağımlı hale gelecekler. Yani hükümetin projesi bu. Çiftçi ölmüş, esnaf ölmüş, çok hükümeti bağlamıyor. Hep de diyorlar ki biz yaptık havaalanı yoktu yol yoktu, şu yoktu bu yoktu. Ya arkadaş bir babanın evladına bakması kadar doğal bir şey var mı? Sen elbette ki yapacaksın. Hükümetin görevi değil mi bunları yapmak kim gelip yapacak sen bu vergileri niye topluyorsun. Elbette ki havaalanı yapacaksın yol yapacaksın şunu yapacaksın bunu yapacaksın. Amma orada çok ince bir nokta var. 2002 den beri bakın yapılan tüm hizmetler müteahhitlik hizmetleri içinden bir tane bana yatırıma yönelik hizmet söyleyin. Hepsi müteahhitlik hizmetleri o hizmetler okuldaki dizüstü bilgisayarı dağıtımı dahi müteahhitlik hizmeti. okullara ev kitabı dağıtmaları dahi müteahhitlik hizmeti. Kaldırım, parke taşları müteahhitlik hizmeti. Birilerini zengin etmek, devletin parasını peşkeş çekmek.
Adıyaman’daki evlerin işaretlenmesi konusuna gelince arkadaşlar insanlar aklını peynir ekmekle mi yedi, gidecek alevi arkadaşlarımızın evini işaretleyecek bu kadar mı geri zekâlı insanlar? Ayrıştırıcılığı başlatmanın noktası başka bir şey değil. Oradaki yaşayan Sünni ve alevi arkadaşlarımızı nasıl birbirine düşürürüz nasıl gündem yaratırız nasıl bir ikilik yaratırız. Siz düşmanınızın evini gider işaretler misiniz? Var mı böyle bir mantık Kim gider düşmanın evine ben yarın senin evine saldıracağım diye gider işaretler. Biraz aklıselim düşünelim. Amma birileri tarafından oralar işaretlenir alevi ve Sünni arkadaşlarımızı karşı karşıya getirmek için uğraşılır. Gündem yaratılır soğumaya başlayan gündem yaratılır. Ya arkadaşlar biz yüzyıllardır beraber yaşamıyor muyuz?
Size bir şey daha söyleyeceğim öbür konuya geçeceğim. Belki kızarsınız belki kızmazsınız. Bir medeniyetler korusu diye bir şey kurdular Antakya’da. Ben karşıyım ben tamamen karşıyım. Bunun adını Kültür korosu koyun. Niye Medeniyetler Korosu? İnsanlara bir şeyler düşündürmek zorunda kalıyorsunuz. Efendim Medeniyetler Korosu neymiş burada alevi arkadaşımız var, Sünni arkadaşımız var, Hıristiyan var, Yahudi var. Ya her zaman vardı zaten. Sen bunu niye isimlendiriyorsun. Benim 6. Sınıfa giden bir çocuğum var elinizden öper. Sınıfında alevi de var Kürt’te var, Türk’te var, Ermeni’de var. Peki, bu sınıfa medeniyetler sınıfımı diyelim? Benim çocuğum gelip sormayacak mı bana benim sınıfım niye medeniyetler Sınıfı? Kızım senin sınıfında Hıristiyan var, Alevi var, Yahudi var ne güzel birbirinizle arkadaşça oturuyorsunuz onun için sizin sınıfın adını medeniyetler sınıfı koyuyoruz. Ya var mı böyle bir mantık? Zaten 6 senedir aynı sınıfta okuyordu kızım yanındaki arkadaşının ne olduğunu bilmiyor ki. Arkadaşıydı sadece yanında ki arkadaşının etnik kimliğini bilmez sadece arkadaşıydı. Siz yarayı kaşıyamazsınız arkadaş. Bunlar yarayı kaşıyıp iyi bir şey yapar gibi insanları ayrıştırmaya yönelik hareket etmekteler. Bunlara alet olmayacağız arkadaşlar. Özellikle ben hataya çok güveniyorum.
Yerel Konu : “Aşırı yağışların ilimiz tarımına etkileri”
KONUŞULANLAR
1 / Prof. Dr. Necat Ağca – (Moderatör); Değerli katılımcılar aşağı yukarı 20 Ocaktan beri başlayan şiddetli kar yağışı ve arkasından yağışlar derken bu sel olayı beş altı gündür Hatay’ın gündeminde. Çok şeyler söylendi ben kendi açımdan küçük bir slâyt gösteri ile açıklama yapacağım. Şimdi gördüğümüz amik ovasıdır ve burada eskiden çayırlar, karasu ve murat paşa eskiden amik gölünü beslerken daha sonra bu kanallar genişletilmiş bir araç kanalına dönüştürülmüş ve üçü küçük asiye birleştirilip asi nehrine boşaltılarak ana bir drenaj kanalı oluşturulmuştur. 1950 yılında başlatılan kurutma çalıştırmaları aşamalı olarak 1975 yılında bitirilmiş ve Amik Gölü haritadan silinmiştir. Zaman zaman sel olduğu vakit şu an gördüğünüz 11 Mayıs 2010 tarihinde benim tarafımdan çekilmiş bir görüntü arazide çalışmalarım sırasında. Yani bu sel ovanın kaderi sürekli olan bir olay ama bu yıl biraz daha farklı oldu olayın boyutu. Neden bu yıl biraz daha fazla oldu. Az önce sözünü ettiğim kar yağışı, arkasından şiddetli yağış bundandır. Basında da vurgulandı Hatay’ın toplam yağış miktarı yıllık ortalama metre kareye 1100-1200 kg civarında ve bu söylediğimiz yağış ortalama bu 40 50 günlük süre zarfında düştü. Ben tam bilemiyorum ama Suriye baraj kapaklarının açıldığı da söyleniyor. o açılmışsa o da üstüne geldi. Artı drenaj kanalları temizlenmemiş, çiftçi yaz dönemlerinde aslında tuzlu su olan drenaj kanallarındaki suyu sulamada kullanıyor. Son dönemde yaz döneminde çiftçi sulama sıkıntısı çekiyor. Asi nehrinden su gelmiyor. Suriye’den ya az geliyor ya da hiç gelmiyor. Dolayısıyla çiftçinin iki su kaynağı kalıyor birincisi yer altı suları, diğeri ise drenaj kanallarında ki tuzlu sular. yer altı sularını o kadar çok kullanmış ki çiftçi 15-20 yıl önce 50 metrelerden açılan kuyudan su çıkarken bugün 300 metrelere kadar yükselmiş. Drenaj kanallarından yazın çiftçi su alırken maalesef kapatmışlar. O neden olabilir mi sel için? Ama sonuçta drenaj kanalları yeteri kadar açık olsaydı belki bu seli daha az bir hasarla atlatabilirdik. Sonuç olarak birkaç cümle söyleyeceğim. Neden bu hale geldik. Bu bir doğal afet herkes bu konuda birleşiyor ama esas nedeni Amik Gölünün kurutulmasıdır. Amik gölü 1975 yılında kurutulduktan sonra maalesef Hatay’ın yağış rejimi değişmiş, çok düzensizleşmiştir. Zaman zaman belirli dönemlerde yıllık yağış miktarının önemli bir kısmı çok kısa sürede düşebiliyor. Amik gölü başlangıçta üç amaçla kurutulmuş; sıtma ile mücadele, arazi kazanılması ve taşkınlardan koruma. Özellikle altını çiziyorum taşkınlardan koruma kurutulmasının esas amaçlarından biri idi. Ama şu an tam tersi oldu. Amik Ovasının kurutulmasıyla ova şu an daha çok taşkınların altında kalıyor. Bir diğer nedeni daha var Amik ovası toprakları çok killi der araştırmacılar. Kil oranı %80 diye çıkıyor. Sanırım killi topraklarda suyun çekilmesi çok kolay olmuyor. Bu da uzun süre kalmasının bir nedeni olabilir. Gerçi yağışlar devam etti ama toprak yapısı da suyun uzun süre kalmasının bir diğer nedenidir. Sonuçta aşağı yukarı 40-45 gündür çiftçi tarlaları su altında. Bildiğim kadarı ile 100.000 bin dekarlık alan, sayın milletvekilimizin dediğine göre 240 bin dekar alan, ben araziyi gezip görmedim ama sonuçta bayağı bir ekili alan su altında kaldı ve bu uzun bir süreç. 45 günlük süreçte çoğunluğu buğday olan bitkilerin selden zarar görmemesi mümkün değil. Yani bu yıl o sel vakalarının olduğu yerlerde ürün almak zor. Yağış ve sel ürünün özelliklerini de toprağın özelliğini de bozmuştur. Bir sonraki yıl çiftçi toprak özellikleri kaybolduğu için belki seneye ürün de ekemeyebilir. Teşekkür ediyorum. Şimdi bu konuyla ilgili görüşleri alalım.
2 / Mevlüd Oruç – (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); İklim değişikliğiyle ilgili hocamızın belirttiği konu var. Bu amik gölünün kurutulması Hatay için büyük bir yanlış oldu ve normal alıştığımız iklim dışında uçlarda don olaylara rastlanırdı iklim düzensizliği çıktı. Ben bir tabii etki daha düşünüyorum son yıllarda iklim değişikliğine sebep olan başka bir şey daha ortaya çıktı devasa çok büyük rüzgâr tribünleri az ya da çok ıklım değişikline neden olmaktadır. Bunlar çeşitli şekillerde dile getirilmesine rağmen bu konuda yetkilerin çokta dikkat ettiğini pek sanmıyorum. Herkesin çok dikkatli olması lazım, bazı şeylerin telafisi mümkün değil. Midyat’a bulgura giderken evdeki pirinçten olmasın ülkemiz. Bütün enerjilerin alternatifleri olabilir fakat insan gıdasının alternatifi yoktur. Dünyada çok kıymetli bir şey olan tarıma elverişli iklimi Hatay’ın tarıma elverişli iklimi ülkemize bir hazinedir. Bunu korumakta gerektiğini düşünüyorum. Bundan dolayı da rüzgâr tribünü, ister başka enerji yatırımları vb. şeylerin yatırımları konusunda dikkatli olmak lazım. İklime, doğaya, tarıma ve bilimsel kriterlere ve uluslararası kriterlere riayet edilmelidir, çevresel etkilere riayet edilmelidir. Şimdi Hatay’da aşırı yağışlar hakkında yine hocamızın belirttiği bir konu var. Buğday tohumu çürümüştür. Seralar su altında kaldı. Sera tarımı yapılan yerlerde sular altında kalan yerler zarar gördü. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar telef oldu. Mera alanları su altında kaldı. Birçok ürünün ekiminde en az bir aylık gecikme yaşanıyor. Daha önceki yıllarda yaklaşık iki ay önce ekime başlanan bazı ürünler hala ekilemedi. Çiftçi masraflarını giderlerini zamanında ödeyemeyecek bu kesinleşmiş bir durumdadır. Kar yağışı nedeni ile seralar ağırlık kaldıramadı ve çöktü. İki gün önce yaşanan aşırı rüzgâr sera örtüsü uçurdu parçaladı. Kıyıya yakın olan arazileri su bastı. Kar yağışı ile marul, maydanoz, karnabahar vb. ürünlerde büyük zarar gördü. Pamuk, buğday ve mısır üretimimiz, zeytin ve narenciye üretimimizde büyük zarar gördü. Pamuk ekimi az daha başlamamış bildiğim kadarıyla onda zarar az ama diğerlerinde zarar bayağı büyük. Amik ovası tam bir bataklık haline gelmiş sizin belirttiğiniz gibi. Bence de sayın milletvekilimizin belirttiği gibi Hatay afet bölgesi ilan edilmelidir. Bir afet yaşanıyor bunun lamı cimi yok. Sürüncemede bırakmaya gerek yok. İnsanlara vatandaşa eziyet çektirmeye gerek yok. Devletimizin ve hükümetimizin görevi budur. Çiftçilerin bankalara, tarım kredi kooperatiflerine, TEDAŞ’a olan borçları faizsiz olarak ertelenmelidir. Tespitler yapılmalı, çiftçinin zararları tespit edilmeli ve zararlar karşılanmalıdır.
3 / Ayşe Barutçu – (Turizmci); Öncelikle bugün İskenderun’dan gelirken yukarıda gördüğüm manzara hocamızın fotoğrafladığından daha çok ileri boyuta taşınmış, daha geniş bir alana yayılmış durumda. Ben kısa bir bilgi akışına ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Bu konunun bilimsel bir konu olarak kamuoyuyla paylaşılması gerekildiğini düşünüyorum. Afet bölgesi ilan edilmesi ile ilgili zarar sadece çiftçiyi değil, tüm toplumu kapsayan, hatta kendi ilimiz dışındakileri de etkileyen bu durumu çözüm bulunması lazım. Yani sadece devletin çiftçinin borcu, alacağının faizini almamasıyla alakalı bir durum değil. Fotoğraflar Hatay’ın can damarlarının tıkandığını göstermektedir. Biliyorsunuz havaalanının yapılmasından bu yana hep tartışmanın odağında olan bir havaalanımız var. Çevrecilerin kuş göç yolu üzerinde olduğu için güvenilir bir havaalanının olmadığı tezleri vardı. Buna zeminle ilgili sıkıntılar da eklenmiş durumda. Bu havaalanında teknik incelemenin yapılarak güvenirliği konusunda net bilgilerin paylaşılmasından yanayım. Yani bir kişinin bile ölmesi Hatay halkının tamamının vicdanını incitecektir. Bu tür konuların mesaj olarak kamuoyunda tartışılması bize rahatlık verecektir.
4 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Ben yıllar önce bir kitap okumuştum Amik ovasının kurutulması durumunda Hatay’ın çölleşebileceği ifade edilmekteydi. Bir devlet niye vardır vatandaşların huzurunu, güvenini sağlamak konusunda bütün çalışmalarını, projelerini bunlara göre yapar. Amik gölünü kurutacaksın ama iklim değişikliğine önlem almayacaksın bu olmamalı. Afet her yerde olur ama önlem diye bir şey vardır. Afet olması durumunda hazır olmak gerek. Bundan birkaç yıl önce yine sel felaketi olmuştu bu senede oldu yine aynı olayları görüyoruz. O zaman ben şunu düşünürüm devletin organları içinde bütünlük olmadığını geleceğe yönelik herhangi bir teknolojik programın geliştirilmediğini, uzman kişilerin tam anlamıyla çalışmadığını gösterir. Doğa ondan alınan parçaları gün gelir geri alabilir. Onun için biz planlarımızı projelerimizi yaparken olası afetlere karşı önlemlerimizi almak zorundayız. Çünkü insanlar zarar görüyor, hayvanlar zarar görüyor, herkes zarar görüyor. Somut çözümler, radikal çözümler alınmalıdır ve bu hatayı yapanlardan da hesap sorulabilmelidir.
5 / Kenan Kahlioğulları – (ÖDP İlçe Sekreteri); Afet olabilir doğal bir şeydir ben Van’a gittim ve afeti yerinde gördüm devletin acizliğini insanların acizliğini artıları eksileri her şeyi gördüm. Şimdi konumuz Hatay’da yağışların neden olduğu sel baskınları ve tarım arazilerine zarar vermesi. Tarım arazilerine zarar verdi ve oradaki çiftçi zarar görüyor etkileniyor. Afete neden olan şeyler 1) Önlemlerin alınmaması havaalanının sular altında kalması dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir şeydir. Bununla övünelim mi üzülelim mi anlayamıyoruz. Benzer hatalar yapmaya devam ediyoruz. Samandağ sahili yok oluyor. Oradaki evler oteller denize kadar girmiş maalesef ki yaraları sarmadığımız gibi bu hataları devam ettiriyoruz az önce Mevlüt Bey sıraladı neler yapılması gerektiğini tekrar etmek istemiyorum.
6 / Edip Kahiloğulları –1968’li yıllarda Asinin kenarlarında diye bir kitap okumuştum. Fransız bir yazarın araştırmalarını yaptığı bir kitap. Şu zamanki sel felaketlerinin bile olacağını o kitapta okumuştum ben. Samandağ’daki bazı örneklerden bahsedeceğim. Romalıların yaptırdığı Titus tünelleri sel felaketlerinin bir önleyicisi olarak tarihe geçmiştir. Mağaracıkta bulunan ğeyn deresinden zerre kadar bir şey yoktur. Gavarsin dediğimi dereden eser yoktur. Ben 13 yıl kadar Moskova’da yaşadım. Bir ormanın içinde kurulmuş bir şehir yaklaşık olarak 20 tane gölet var ve hepsi korunmuştur. Aynı zamanda şehrin içindeki bütün dereler korunmuştur. Amik ovası resmen bir doğa katliamıdır. Teşekkür ediyorum.
7 / Bilgen Duman – (CHP Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanı); Hatay’ımızın en önemli geçim kaynaklarından biri tarımdır. Aynı zamanda hem kendi ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz hem de diğer şehir ve ülkelere ihracat da bulunuyoruz. Fakat olan bu afetlerden dolayı tarım alanlarımız ciddi zarar görmüştür ve çiftçilerimizi mağdur olmuşlardır. Şimdi benim anladığım kadarıyla herkes belli maddi çözümlerden bahsediyor ama bence burada yapılması maddi çözümler yerine biz bu afetleri en iyi şekilde nasıl atlatabiliriz bunların bir projesinin yapılması gerekiyor. Bu projeleri üretecek bilim insanlarımız vardır. Bununla beraber Suriye’de olan olayları biliyoruz. Buradaki geçimini sınır ticaretiyle yapanlarda mağdur oldular. Hatay’ımızdaki kalitenin ne olduğunu biliyoruz. Kesinlikle bizde bir sanayileşme söz konusu değildir. Sürekli bir ihracat üretim yoktu Hatay’da. Biz üretim alanında iyi yere geleceğimiz tarımı bu tür projelerle yanlış yaklaşımlarla bitirmek yerine gerçekçi ve buradaki çiftçimizi daha ileriye götürecek çözüm alanına girmeliyiz. Burada yapılması gereken çözüme dayalı projelerin hayata geçirilmesidir. Teşekkür ederim.
8 / Lümeys Dede – (Mülteci İnisiyatifi); Karla beraber çok şeyler yaşandı. Ve Asi nehri her gün benim köyüme akşamüstü çıktı. Aknehir Beldesi Samandağ’a bağlı köylerden. Burada asi nehri süsleniyor gayet güzel, taşlar diziliyor. Akarsuların ıslahı diye bir yasa çıktı. Ona dedik başvuralım. Bizim de akarsuyu asi nehri bizim köyden geçiyorsa asi nehri de böyle devam etsin. Temizlensin derinleştirilsin, belki o zaman bahçelere çıkmaz. Ne kadar başvurulduysa muhtarlığa kadar başvuruldu. Temizlemediler. İki gün de bir soruyorum muhtara kardeş Asi çıktı mı evet bizim bahçede duruyor. Bu sene ben bahçemizden bir tane portakal satamadım. Asi nehri vurdu bahçeyi ve ben bahçeye giremedim ki koparayım. Dolayısıyla sadece ben değilim yani. Ben sonuçta öğretmenim, küçük bir gelirim var kendime göre. Ama bunu sadece mevsimden mevsime koparan aileler var, onu bekliyorlar. Onun gerçekten bu yasa var ise, keşke milletvekillerimiz de burada olsaydı. Bu yasamızla bütün o köylere şey yapsın yani temizlesinler asiyi bir daha da bizim bahçeye çıkmasın. Ya da komşumun bahçesine çıkmasın diye düşünüyorum. Milletvekilleri geldiler dönem dönem dediler ki Samandağ’da ve bu yörede yetişen narenciye için meyve fabrikaları kuracağız. Rahmetli Malik Yılman’dan tutun, Mehmet Aslan’a kadar bütün milletvekilleri, CHP milletvekilleri de olsun yapacağız dediler ama bir türlü de yapılmadı. Her sene biz net 250 kuruşa satarız mandalinayı. Yani Samandağ böyle satıyor. Keşke diyorum bir fabrika olsaydı ve ürünümüzü biz fabrikaya teslim eder olsaydık. 250 kuruşa satma olayımız olmazdı. Acaba bu mümkün mü milletvekillerine neyse belki sizin aracılığınızla sormuş olalım böyle bir şeye Samandağ’ının ihtiyacı var. Bir zamanlar domates Samandağ’ının en güzel domatesiydi. Şimdi hiç kimse ekmiyor. Hocam diyor niye ekelim ki gitmiyor. Gitmeyince de o zaman nasıl fabrika lafları edilmiş bunlara söz verilmiş. Herhalde milletvekilleri kahve toplantıları yaparken söz vermiş ve bu hiçbir zaman gerçekleşmeyen bir hülyaya dönüştü. Şimdi domates de ekilmiyor zaten mandalina da para etmiyor. Çiftçi şu anda perişan durumda.
9 / Mustafa Sevinir – (Ziraat Mühendisleri Odası); Hakikaten bu selle beraber Altınözü, Kırıkhan, Kumlu, Reyhanlı ciddi bir şekilde etkilendi. Buradaki bu seneye ait buğday verimi bitti gibi. Bütün Türkiye’yi ele alırsak Sivas, Ankara, Konya belki bu sene verimli olabilir ama bizim bu sözünü ettiğim bölgede bu sene buğday yok. Çıkan buğday da sarıpas’tan kendini alır mı, alamaz mı ne kadar alır orası da meçhul. Bunun da Türkiye’deki buğday veriminin %10’una tekabül edebileceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu ciddi bir rakamdır ve fiyata da bu birebir yansır. Buradaki çiftçilerin hepsini silsile yoluyla birbirini etkileyecektir. İşte tohumcuyu, fidancıyı, gübreciyi, tarımsal ilaç satan bayiyi etkileyecektir. Gerçekten burada olağanüstü bir durum var. Ama bu olağanüstü hali kim ilan edecek, kim görecek, kim duyacak. Bahsedildiği gibi hiç kimse bizi duymuyor deniliyor. Böyle belki bilerek görülmeyecek, bilerek duyulmayacak. Şimdi Suriye’de üç tane baraj var Asi nehri üzerinde. Dörttü biri çöktü zamanında. Burada sıfır tane baraj var arkadaşlar. Sen Amik gölünü kurutacaksın ama baraj yapmayacaksın. Şimdi baraj yapılmadığı sürece, bu kanallar ıslah edilmediği sürece, ya da ıslahında sıkıntı olduğu sürece bu böyle devam edip gidecek. TARSİM sigortası var. Sigorta primleri de bu sene bire bir arttı. İşte bu olağanüstü halde hepsi sigortalı gösterilebilir. Sigorta primi ödenebilir. Tohum, gübre tekrar desteği sağlanabilir. Eğer almışsa onların borcu silinebilir. Banka borçları da aynı şekilde. Bende havaalanının fotoğrafları vardı bilseydim getirirdim. Hepsi sular altında şimdi. Aynı alana hastane yapalım, hal yapalım, stat yapalım derseniz. Orada kim top oynayacak, kim sebze satacak, ya da hangi hastayı kim hangi ambulansla oraya ulaştıracak. Bunlar da birer soru işareti. Şimdi aynı zamanda buğdayı bu sene alamadık kapattık diyelim. Arkasından pamuk tarımı gelecek. Toprak bir canlı arkadaşlar. Toprağın en verimli kaynak tabakası Asi nehrine baktığınızda akıp gidiyor hepsi. Burada pamuk olacak mı o zaman, ya da nasıl olacak ya da verimli olacak mı bu da var.
10 / Hatice Can – (Avukat); -Dünyada küresel ısınmanın olduğu, küresel ısınmayla birlikte yağışların artacağı ve artan bu yağışların toprağın tarım arazisi olma özelliğini kaybettireceği konuşuldu. Hatay’a baktığımız zaman 40 günde 1 yılda alacağımızı yağışın %65’ini almışız. Ölçüler buna göre mi yapılmalı, yoksa küresel ısınmayla birlikte daha çok yağış alacağımız mı düşünülmeli? Daha sonraki yıllarda daha çok yağış alacağız. Yani gelecek yılda bu tarım alanları kullanılamayabilir. Buna göre nasıl bir politikamız olacak yani buna karşı neler yapıyoruz. Devlet hangi önlemleri almalı? Yani madem gölü kuruttunuz bari Reyhanlı barajı bunu çözecek mi, bu benim kafamdaki sorulardan biri. Küresel ısınma devam edecekse ki, edecek yağışlar da artacak. Bu konuda üniversitelerin de bir politika geliştirmesini düşünüyorum.
11 / Hasan Akgöl – (CHP Hatay Milletvekili); 1 Ocaktan beri bölgemizde sel afeti var. Doğal afetler olmaması mümkün değil. Eğer dünyada yaşıyorsak doğal afetler elbet olacaktır. Sorun doğal afetlerin olması değil. Doğal afetler olduğunuz zaman hazırlığınız nedir afet sırasında nasıl ulaşırsınız. Çözümü nedir? bu üç nokta çok önemli afete hazırlıklı mısınız? Afet anında ne yapmanız gerekir, afet sonrası ne yapmanız gerekir, bu hükümet bu konuda sınıfta kaldı. Elbette ki Hatay son yılların en fazla yağışını aldı, gayet doğal ama bu ilk defa olmuyor ki. Bunun hazırlığı nerde? Bu kadar büyük olmasının sebebi siyasi kararlar. Nedir bunlar? Siz Suriye’yle dostluğunuzu ilişkilerinizi bozarsanız Suriye kapakları kontrolsüz açar. Eğer Suriye kapakları kontrolsüz açmasaydı bu kadar büyük olur muydu selin yarattığı zarar? Haksız mı? Haklı Suriye. Bunun da sorumlusu başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri bakandır. İkincisi 2002den beri hiçbir kanal çalışmıyor, bakım diye biliyorum yanlış mı biliyorum. 2002’den beri hiçbir drenaj kanalına müdahale edilmemiş Samandağ’ın girişindeki Asi kanalına bakarsanız harap gibi kalmış. Burada bile hükümet topu çiftçiye attı. Efendim çiftçi yazın sulama için bentler atıyormuş, bu bentler suyu tutmuş, sel bundan olmuş. Bana bir tane bentlerden su taşan yer göstersinler ben istifa edeceğim. 1 tane yapılan bentlerin ağzından su taştığını göstersinler istifa edeceğim. Yığma toprakla yapıyor çiftçi kışın da açıyor. O gelen sel o bentti tutar mı? Götürdü zaten bir tane kalmadı orda 1 tane göstersinler. Niye siz hatayı kendinizde aramıyorsunuz? Drenaj kanalları yok. Suriye ile ilişkiniz bozuk. Tahtaköprü barajının kapaklarını defalarca söylememize rağmen sıra sıra açın diye açmadılar ve baraj patlamaya gelince bütün kapaklar açıldı. Kırıkhan bölgesindeki araziler de battı. Bu kötü yönetim değil de bunun sebebi nedir? Eğer siz kötü yönetirseniz ülkeyi elbette ki afetin zararı büyük olur. Şu anda 60 tane DSİ kepçesi çalışıyor. Ya kime gösteriyorsunuz arkadaş, çalışsa ne olur bu saatten sonra çalışmasa ne olur? O kepçe çalışmaz zaten yerden toprak çıkaramaz o suyun altından. Kime gösteriyorsunuz siz onu? Dün neredeydin, bu işin sel boyutu oldu, afet vurdu 240000 dönüm civarı arazi sular altında. Ben yaklaşık 45 gündür gündeme getiriyorum, diyorum ki şunun tespitini yapın. Uydudan bir saate yapılır. İtirazı olan varsa gelsin birlikte yapalım. Bütün sel bölgelerini, zarar gören yerleri ben bir saate yaparım. Bir tespit daha yapılamadı. Diyoruz ki bu ilimizin temel geçim kaynağı tarımdır. Çiftçi ayaktaysa, esnaf ayaktadır, sanayici ayaktadır. Tarım sanayisi var ülkemizde. Un fabrikalarından tutun. Çırçır fabrikalarına kadar tarım sanayisi var ülkemizde. İstediğimiz bir şey var, çiftçinin istediği tek nokta var orda bir babanın evladına yapması gereken şey teşvik yapılıp devlete olan kredi borçlarının ertelenmesi TEDAŞ’a olan borçlarının ertelenmesi tarım krediye olan borçlarının ertelenmesi ve ektiği tohumun zararının devlet tarafından karşılanması. Ya bundan doğal bir şey olabilir mi? bir baba evlattan bunu istiyor iki aydır ne bir tespit yapılabildi ne bir yardım yapılabildi. Zor bela baskımızla yıldırmamızla, geçen haftaydı yem yardımı çıkardık parça parça dağıtılmaya başlandı. Hatay çiftçisi şu an da inanıyor musunuz yeni ürün ekemeyecek durumda. Ekili arazide zarar gördüğü o ürünü bırakın yeni sezon ürününü mısırını pamuğunu ekemeyecek durumda. Peki, nerde kaldı hükümetliğiniz, ülkenin başında olmanız, sahip çıkmanız ben bunun cevabını istiyorum. Siz çiftçinin bu durumda olmasından zevk mi alıyorsunuz yoksa hatayı görmemezlikten mi geliyorsunuz? Sayın bakanımız, diğer parti milletvekillerimiz ya Edirne’nin en ücra köşesinden Van’ın en ücra köşesine kadar sağır sultan dahi Hatay’da ki tarım arazilerinin su altında kaldığını, çiftçinin mağdur olduğunu, ürününü üretemediğini, evindeki hayvanına yem götüremediğini, sıtma hastalıklarının başlar noktasına geldiğini biliyor da siz bunu görmez misiniz, siz bunu hissetmez misiniz? Alacağınız bir karar bir günlük. Hatay 2090 sayılı yasaya bağlamadan afet bölgesi ilan edilecek. Sen bir gün içinde mecliste istediğin yasayı hazırlayıp geçirmeyi beceriyorsun, bu kadar hızlı çalışabiliyorsun da, Hatayı afet bölgesi ilan etmek bu kadar uzun sürer mi? Nedir amaç sular çekilsin, çiftçi elindekini satsın, ondan sonra keyfim isterse Hatayı afet bölgesi ilan ederim. Size bir yolsuzluk daha anlatayım bu konuda. Çiftçinin normalde arazi sigortalaması 15 Aralıkta başlar, bu sene 15 Ocağa çektiler. 15 Ocaktan sonra siz sigorta şirketi olsanız sigortalar mısınız? Bu araziyi sel vurmuş araziyi sigortalamaz. Oradaki yolsuzluğu söyleyeyim. Atıyorum 10 dönüm arazinin sigorta bedeli 5 liraydı, bir kanun çıkardılar dediler ki çiftçinin cebinden 5 lira çıkıyordu, bundan sonra çiftçi mağdur olmayacak, sigorta bedelinin yarısını devlet ödeyecek, sigorta bedeli 10 lira. Yine vatandaşın cebinden çıkan 5 lira arta kalan 5 lira diğer sigorta şirketlerine peşkeş çekildi. Buyursunlar aksini bana ispat etsinler. Bu devletin bu kadar parası mı var arkadaşlar, bu kadar parası varda mağdura niye vermiyorsunuz? Esnafa niye vermiyorsunuz, sanayiciye niye vermiyorsunuz. Ben onlara bir teklifte bulundum. Bu teklifi de buradan yineliyorum. Dedim ki işi siz yapın ben yapmayayım, benim adımı da getirmeyin. Sadullah Bey’den de, diğer arkadaşlardan da bir teklifte bulundum. Dedim ki Hatay gelir sıralamasında Türkiye’de ilk 20 arasında ama Hatay’ın Hassa, Altınözü ve Yayladağı ilçeleri 980 ilçenin en alttaki 50 ilçesi arasında. Dolayısıyla Hatay ilk yirmide olduğu için bu ilçeler devletin hiçbir teşvikinden faydalanmamakta. Dedim ki arkadaşlar bakın bu proje var ben daha önce bunu gündeme getirdim Türkiye’de ilçelere göre işlem yapmayan tek bakanlık maliye bakanlığı. Bir kanun tasarısıyla maliye bakanlıklarının ilçelere göre işlem yapmasını sağlayalım. Dolayısıyla benim bu üç ilçem bir anda tüm kalkınma da öncelikli ilçelerinde olduğu gibi vergi indiriminden, enerji indiriminden, sosyal sigorta indiriminden her türlü indirimden faydalanır hale gelecek. Yatırımcı Antakya-Top boğazı arasında atıyorum dönümü 100 milyar olan yeri mi tercih edecek, dönümü 5 milyar olan yeri mi tercih edecek? Yatırımcı kendiliğinden gidecek. Bu bölgelere zaten devletin gidip bir yere fabrika açması mümkün değil. Ben buna karşıyım devletin işi fabrikacılık değil, devletin işi yol açmak. Eğer bu dediğimi yaparsanız yatırımcı kendiliğinden bu üç ilçeme gider, dolayısıyla oradan buraya göç olmaz oradan buradan göç olmaz, istihdam sağlanır, toprağı değerlenir. Bir İstanbul sevdasıdır diye çıkmış 80 ilimiz İstanbul’da çalışır. İstanbul’a adam yığmak mesele değil. İstanbul’dan Anadolu’ya nasıl adam çekeriz, oraları nasıl oturabilecek hale getiririz onu düşünmeliyiz. Vaktinizi çok aldım özür diliyorum arkadaşlar çok teşekkür ediyorum sormak istediğiniz bizimle ilgili görüşmek istediğiniz vekillerden beklediğiniz istediğiniz bir şeyler varsa emrinize amadeyiz, biz sizin için seçildik. Orası bizden çok sizin yeriniz. Sizi temsilen ordayız eğer sorununuzu çözmeyeceksek, sizinle olmayacaksak orada olmamızın bir anlamı yok. Telefonlarımın 24 saat açık olduğunu ifade etmek istiyorum.
12 / Prof. Dr. Necat Ağca – (Moderatör); Şimdi bir defa ben isterdim ki toplantının ikinci bölümünde önder çiftçi temsilcileri katılsın, yine ziraat odasından birileri olsaydı belki konu daha iyi tartışılırdı. Şimdi ben baştan söylemedim ama son toparlama konuşmamda söyleyeyim. Gerçekten durum vahim ve afet bölgesi ilan edilmeli. Yani hep belirtildi çiftçinin borcunu ertelemek sorun değil. Çünkü ertelemek geçici çözüm, bu konuda bende hem fikirim. Afet bölgesi hemen ilan edilmeli belki de geç de kalındı. Burada ki yağış küresel ısınmayla direkt ilişkili değil. Burada bu şiddetle yağışla pek sık karşılaşılmıyor. Yanlış hatırlamıyorsam 30 yıl önce olmuş bu kadar şiddetli yağış. Küresel ısınma zaten bir teori. Ben 17 yıldır buradayım onu da biliyorum yağışlar bu kadar değildi. Bu sene ki yağmurlar anormal bir şeydi. Küresel sınma bir teori ve karşı bir teoride var o karşı teoriye göre buzul çağına giriyoruz soğumaya mı başlayacağız teorisi mi var ve dediğim gibi bu yağış düzensizliğin küresel ısınmayla ilgisi olduğunu sanmıyorum. Bu tamamen amik gölüyle alakalı. Bakın çölleşme konusu gündeme geldi. Çölleşme var ama şu şekilde var, bizim yaptığımız tespitlere göre amik ovasında çoraklaşma çiftçinin tabiriyle tortullaşma var ve bunun kesin sonuçlarını da 4 5 ay içerisinde alacağız. Yeni bir araştırma konumuz var. Amik gölündeki tuzlu alanların haritasını çıkartacağız. O bize daha kesin sonuçları verecek. Ama 2000 yıllarda yaptığımız araştırmada yer yer çorak alanlara rastladık. Kuyu suları keza aynı şekilde bazı bölgelerde çok fazla tuzlu su içeriyor kuyular. Dolayısıyla amik gölünün kurutulmasında bir tek sıtmayla mücadelede başarılı olunmuş, diğer ne arazi kazandırılmasında ne de taşkınlardan korunmada başarılı olunmamıştır. Çözüm baraj, eğer Reyhanlı barajı hemen bitirilse, yine Suriye-Türkiye dostluk barajı vardı bilmiyorum akıbeti ne oldu, durduysa çok kötü oldu. Bu barajların yapılmasının iki nedeni vardı. Birincisi taşkınlara karşı önlem ikincisi sulama. Amik gölünün kurutulmasıyla su sorunu da başladı. Daha önce ovadaki su gölden sağlanıyordu. Yeterli olduğunu söylüyorlardı. O dönemde burada olmadığım için bilmiyorum. Kurutulunca su kaynakları da gitmiş ve amacına ulaşamamış. Havaalanı konusu konuşuldu, havaalanı gerçekten Hatay için gerekliydi. Gerekli olduğu açıldığı günden sonra uçuş seferlerinin artmasıyla anlaşıldı. Ama yer seçiminde daha alternatif alanlar araştırılabilinirdi. Belki araştırdılar, bulamayınca da oraya yapmak çözüm müydü, şu an pist iki metre yükselmesine rağmen hala su basıyorsa bana göre değildi. Düşünün bir iş planlanırken Avrupalılar ve Japonlar yüz yıl ilerisini görerek yapıyor. 30 yılda bir taşkın oluyorsa, yağış varsa bunu hesaba katmaları gerekiyordu. Burada bizim amacımız kimseyi eleştirmek germek değil ama gerçekleri de söylememiz gerekir. Son bir cümleyle kapatacağım; Sayın Demirel cumhurbaşkanlığı döneminde üniversiteye gelmişti. O yıl hangi yıl tam hatırlayamıyorum hatta fahri doktora unvanı vermişti üniversite, o törene bende katılmıştım ama bir söz söylemiş, kendisinin ağzından birebir duymadım ama arkadaşım soru sormuş pişman olduğunuz şeyler var mı hayatta diye o da amik gölünün kurutulması demiş. Demirel sanırım o zaman DSİ genel müdürü idi. sonuçta göl kurutulmuş keşke kurutulmasaydı demek yerine, bunun tartışmasını yapmak bundan sonra ne yapılabilir bunu tartışmak lazım. Ben geçen ayki toplantıda söyledim eğer Google Earth’den bakarsanız havaalanı ve gölü bir arada görebilirsiniz. Bu saatten sonra yapılacak pek bir şey yok. Çünkü büyük yatırımlar yapılmış. Şimdi daha çok drenaj kanalları oluşturmalı, ya da drenaj kanallarını etkin hale getirmeliyiz. Reyhanlı barajının bir an önce etkin hale gelmesini sağlamak problemin çözümü olacak.
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ –
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS yoluyla 45 kadar sivil toplum örgütü ve kişiye ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi. Ayrıca 23 Belediye Başkanına da SMS yolu ile toplantı daveti gönderildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
SONUÇLAR
Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi. Sivil toplum örgütlerinin katılımdaki düzensizliği birçok nedene bağlı. Ancak hala her ayın ilk Cumartesi günü kimseye söz vermeyin, bu gün vekil –müvekkil günü olsun ve bu toplantılar için sivil toplum örgütleri bu toplantılara sürekli gelecek bir yönetici belirlesinler çağrılarımıza tam bir karşılık bulamadık.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ekrem Dönmez – Hatay kMM Hamalı
03.03.2012 Hatay kMM Toplantı Tutanağı
previous post