Yer : Antakya Ticaret Ve Sanayi Odası
Tarih : 08.05.2010
Yerel Katılım:
Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği (Mevlüd Oruç-Yönetim Kurulu Üyesi)
Antakya Kent Akademisi Derneği (Bereket Kar-Yönetici)
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Hatay Şubesi (Cemile İzdem-Yönetici)
Hatay Barosu (Nazım Fırat Bayındır –Başkan Yardımcısı)
Memur- Sen (Mevlüt Burgaç –Yönetici)
Ulvi Değerler Derneği Başkanı (Zülfikar Çiftçi-Başkan)
NKB Derneği (Mithat Sultani-Yönetici)
Ayhan Kara-Kişisel Katılım (Has Turizm Yönetim Kurulu Üyesi)
Milletvekilleri: Milletvekili katılımı olmadı.
Belediye Başkanları: Belediye Başkanı katılımı olmadı.
Medya:
Antakya Gazetesi-Cemil Yıldız
Atayurt Gazetesi-Arzu Günal
DHA-Mine Bekiroğlu
Hatay Kent Gazetesi-Tamer Yazar
Moderatör: Nazım Fırat Bayındır, Avukat, Hatay Barosu Başkan Yardımcısı
Konular:
1. Genel Konu : Anayasa Paketinde Yargı.
2. Yerel Konu : İlimizde İnanç Özgürlüğü.
Konuşulanlar:
Anayasa Paketinde Yargı – Genel Konu:
1.) Cemile İzdem (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Hatay Barosu Genel Sekreteri); Neden anayasa değişikliğine gerek görüldü. İlk önce anayasanın değişmesi için partilerin %10 barajını indirip bütün toplumun onayını almalıdırlar. Yeni anayasa şu anda iktidarı ele geçiren yönetimin daha rahat hareket etmesi fikrini getiriyor insanların aklına. Bunu getirmemek için ilk önce parti barajının indirilmesi gerekmektedir. İktidar partisi ilk önce bu değişikliği yapmış olsaydı daha fazla yandaş toplayabilirdi.
2.) Bereket Kar (Antakya Kent Akademisi Derneği); Anayasanın mutlak suretle değiştirilmesi gerektiği düşüncesi genel hakim görüş olarak yıllardır vardır. Ancak bu değişimin nasıl olacağı tartışma konusudur. Bu anayasayı kim değiştirmiş olursa olsun diyerek yeter ki değişsin düşüncesini savunmak yanlış olur. AKP bu toplumun anayasayı değiştirme düşüncesinin varlığını bilerek değiştirmeye yönelmiştir. Fakat AKP 12 Eylül anayasasını demokratik bir anayasa ile değiştirelim düşüncesi yerine, siyasi bir rant hedefi ile bir takım maddeleri değiştirmeye karar vermiştir. Doğal olarak bütünü üstünde değişiklik bekleyenler buna karşı çıkmışlardır. Fakat karşı çıkarken de burada ikili bir tutum var. Sadece AKP getiriyor diye karşı çıkanlar var. Bir de hayır bu değişiklik demokratik bir değişlik değildir, yetersizdir biz bütünü üzerinde değişiklik istiyoruz anlayışı ile karşı çıkanlar var. Ben ikincisinden yana olan bir insanım. Yani bu ülkede anayasaya yeni bir yama ekleyerek bu toplumu demokrasiye taşımanın imkânsız olduğuna inanıyorum. 12 Eylül anayasasını bir bütün olarak demokratik olarak ve kurucu bir meclisle değiştirilmesi düşüncesini savunmaya devam etmeliyiz. Bu değişikliği savunanlara şunu sormamız gerekmektedir. Bugün değiştirilmek istenen kurumlar kimin eseridir. Devlet ele geçiriliyor diyen anlayışlara, kime hizmet eden devlet ele geçiriliyor dememiz gerekmektedir. YÖK, HSYK ve buna benzer bir sürü kurum 12 Eylül anayasasının kurumlarıdır. Bu kurumları başka bir anlayışla değiştirmeye çalışması bu ülkeye demokrasi getirmeyecektir. Şu anda 3. kutup dediğimiz işçi, emekçi kesimi, yoksul kesimi ne yazık ki bu işin içinde sadece seyirci ve sadece oy vermek durumunda kalacak ve evet dediği zaman AKP’ye yarayacak; hayır dediği zaman ulusalcılara ve Ergenekonculara yarayacaktır. Dolayısıyla var olan devlet dengesi yani devlet üzerinde hâkimiyet kapışması devam edecektir. Dolayısıyla bunların dışında durarak her iki anlayışa karşı şiddetle karşı çıkmak ve topluma aslında böyle bir zihniyetin olamayacağını demokratik anayasanın bu şekilde yapılamayacağını söyleyip bunu boykot etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
AKP’nin kalkış noktası gerçekten bir arkadaşın söylediği gibi toplumun tümünün yararına, demokrasi, barış adına, bu ülkenin ileriye taşınması noktasında öncelikle yapması gereken, demokrasinin olmazsa olmaz ölçütlerinden bir seçim kanunu değişmeksizin milyonlarca insanın oyunu dışarıda bırakacak şu andaki yapısını değiştirmeksizin bu dünyada eşi ve benzer bulunmayan baraj sistemini kaldırmaksızın bu ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değil. 12 Eylül kurumlarını değiştirmekle bence geçici olarak rant sağlayabilirsiniz. Ama asla bu kurumlar bu haliyle ve yeni halleriyle bu topluma bağımsız tarafsız demokratik özgür bir hizmet sunmayacaktır. Bir bütün içerisinde sadece dönemsel olarak kendisine yarayabilecek maddelerin değiştirilmesi demokratik bir anlayış değildir. AKP topluma gitmeden önce “ey toplum, ey demokratik kuruluşlar, ey bütün gerçekten siyasete soyunmuş sivil demokratik kurumlar, bu anayasayı tek başıma değiştirmeye gücüm yoktur. Karşımda ciddi bir statükocu anlayış vardır. Ama öncelikli olarak hangi maddelerin değişmesini istersiniz şeklinde bir kamuoyu yoklamasına gitmiş olsaydı, şu andaki tartışmaları bayağı ileride yapmış olacaktık ve daha olumlu bir yaklaşım sergilenebilirdi.
3.) Mevlüt Burgaç (Memur-Sen); Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesine karşı çıkan CHP, MHP, BDP, Apo, Ergenekon, yani sivil toplumu istemeyen tüm güçler sağda, solda, dağda, ovada, devletten maaş alıp halkın değerlerine saldırmayı düşünenler, hepsi bir arada olmuş anayasaya karşı çıkıyorlar. Anayasanın hangi maddesine karşı çıkıyorlar? Anayasanın 1. Maddesi politik ayrımcılık ile ilgili, 2. Maddesi verilerin korunması ile ilgili, 3. maddesi seyahat hürriyeti ile ilgili. Diyelim ki 10 kuruş borcun var yurt dışına çıkılamıyor. Hâkim karar vermedikçe kurum borcundan dolayı yurt dışına çıkmayı mahrum edemiyor. 4. maddesi çocukların istismarı ile ilgili son olaylarda zaten ortada ne yazık ki çocuklarımız kötü emeller için kullanılmış. Ayrıca memurların toplu sözleşme hakları ile ilgili bir madde var. İkinci olarak memurlar ile ilgili diyelim ki bir idareci sizi sevmiyorsa, tipinizden gıcık kapıyorsa ve işe 1 dakika geç gelirseniz hemen size bir kınama cezası verilir ve kesinlikle itiraz edemezsiniz. Bir unvanın yükselmesinde de size bu madde ile kınama cezası almamış kişiler başvurur diyerek baştan idareci önünüzü kesmiş olur, siz istediğiniz kadar uğraşın. İşte bu gibi olaylara yargı yolu yoktu. Yani idareci size gözünüzün üstünde kaşınız var deyip kınama cezası verdiğinde idare mahkemeye başvurulamıyordu. Memurlara uyarma, kınama cezası verilebilir ama haksız yere verilmiş ise mahkemeye başvurulup iptal ettirilebilir. Şimdi arkadaşlar diyor ki Anayasa Mahkemesi halkı koruyor. 411 oyla kabul edilen bir kanunu 11 kişi iptal ediyorsa burada oy kullanan 30 milyon vatandaşın hiçbir değeri yok demektir. 30 milyon oy kullanan kişiyi 11 kişinin iptal ettiği bir yasa olur mu? HSYK ile ilgili getirilen yasada da 1200 tane 1. Sınıf hâkim seçilsin diyor ve bunu bile hâkimler seçecek. Bu 1200 tane hâkimi 10 kişi mi seçsin istiyorlar. Demek ki bundan nemalanan insanlar var. Halkı değil, sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Halkı nasıl kandırırız düşüncesi bulunmaktadır. Bu anayasa değişikliğinde normal bir vatandaşa zarar getiren bir madde varsa çıksın okusun, şu madde zararlı desin. Ben baktım hangi maddesi zararlı. Daha önce bugün git yarın gel diyen memurlar vardı. Budan sonra diyemeyecek.
Anayasa Mahkemesi 1961 yılında 27 Mayıs darbecilerinin kurduğu bir kurumdur. Bu kuruma gelenler de, Sayın Adnan Menderes’i v.s insanları asanlar aynı zamanda Anayasa mahkemesinin asil üyeleridir. Bunların temelinde demokrasiyi hedef alan, demokrasiyle gelen insanları asmak gibi bir zihniyetleri vardır. İkinci olarak sanki 1982 Anayasası ayrı ayrı oylandı da millet buna %92 oy mu verdi. Kenan Evren kendisini cumhurbaşkanı yapacak bir şekilde tümünü birden getirdi geçici 15. maddeyi de koydu. Sizi keserim, öldürürüm bu benim gücümdür diyerek halka oylattı. Biz şikâyetçi oluyoruz ama halkın %92,8’i oy verdi. Bu kanunlar gerçekten sivil toplum örgütlerinin ortak görüşü ile gelmiş olsa tamam ama bu anayasa bir darbenin ürünüdür. Darbecilerin halka dayattığı halkın da şunlar başımızdan gitsin de diye oy verdiği bir anayasa ile gelmişlerdir. Türkiye’nin gerçeği, kimsenin tek başına anayasa çıkarmaya gücü bu durumda yetmez.
4.) Mevlüt Oruç (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği); Anayasanın toptan değiştirilmesine inanan bir insanım. Ama şu anda yapılan değişikliğin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Şu anda yapılan değişikliğin tümden değişimin can suyu olacağını düşünüyorum. Çünkü tümden değişimin önünde engeller var. Şu anda bu değişim, özellikle yargıda yapılan değişiklik anayasada tümden değişimin önündeki engelleri kaldırılması olarak görüyorum. AKP her zaman HSYK’yı ve Anayasa Mahkemesini bahane ederek reformları yapmadı. AKP’nin elindeki bu bahanelerin de ortadan kaldırılacağını düşünüyorum. Yani Türkiye’nin yeni bir demokratik anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda herkes hemfikir. Bu girişimin önünde yargı ciddi engeller oluşturmuş. Yüksek yargı bürokrasisi Anayasa Mahkemesi ciddi ve merkezi bir yerde engelleyici olarak duruyor. Hangi parti olursa olsun ciddi demokratik reformları sahici bir biçimde gündeme getirememektedir. Herkes askerden, HSYK’dan, Anayasa Mahkemesinden çekinmektedir, korkmaktadır. Bunların değiştirilmesi gerekmektedir.
Yargı vesayet sisteminin en önemli iki ayağından biridir. HSYK ve Anayasa Mahkemesi oligarşik bir biçimde 1982 anayasası ile düzenlenmiştir. Bu şekilde de kendini sürdürmektedir. Bu yüzden yargının bu oligarşik yapısını değiştirmek zorundayız. Bu sistemde ileriye yönelik bir şeyler yapılacaksa olumluya yönelik, halkın yararına, bireyin yararına, anayasayı, Anayasa Mahkemesini ve HSYK’yı değiştirmeden yapamazsınız. Bu paket halkoyuna sunulunca evet oyu kullanacağım. Türkiye’de demokratikleşme açısından temel tıkanma noktaları Anayasa, Yargı ve Askeriyedir. Bunların değişmesi gerekmektedir.
5.) Ayhan Kara (Has Turizm yönetim kurulu üyesi-Bireysel katılım); Bir manşete değinmek istiyorum. Ya tarih yazarız ya da tarih oluruz. Bu başbakanın ağzından söylenmiş yazılmış bir manşettir. Nasıl bir tarih yazacağız? Ne yaparsak ya da ne yapmazsak tarih olacağız? Kim bizi tarihe gömecek? Bu sorulara önce bir cevap bulmalıyız diye düşünüyorum. Alelacele anayasadaki yasaların bir takım değişiklikleri hızlı bir şekilde hayata geçirip bir takım bedeller ödememek için önkoşul hazırlamak demokrasiyle bağdaşmaz diye düşünüyorum. Madem çok samimiyiz madem daha demokratik bir sistem anlayışıyla yapıyoruz bu değişiklikleri oy isterken verdiğimiz sözleri neden tutmayıp, neden ilk önce siyasi partiler kanununu değiştirmeyi, düzgün insanların siyaset yapabilmesinin önünü neden açmayız? Madem çok samimiyiz dokunulmazlık konusunda verdiğimiz sözleri niye tutmayız? Anayasada bir takım değişiklikler yapılacaksa önce zaruri değişiklikler yapılır. Ardından belli kriterlere uymak adına değişiklik yoluna gidilebilir. Ben aydınım diyen insanların tavırlarına belki haddim olmayarak biraz içerliyorum. 1982 anayasasından öç alınıyormuş gibi davranıyoruz ama o anayasayı aratacak bir anayasaya imza atıyoruz. Onu da göz ardı ediyoruz diye düşünüyorum.
6.) Av. N. Fırat Bayındır-MODERATÖR (Hatay Barosu Başkan Yardımcısı); Anayasanın değişmesi gerekiyordu ama bu şekilde mi değişmesi gerekiyordu? Değişiklik paketine baktığımız zaman sakatlara, hak malullerine getirilen pozitif ayrımcılık çok iyi. Keza ailenin korunması, çocuk hakları gibi konular son derece olumlu yalnız bunların bu paketle ne alakası var. Yani ya şikâyet edilen noktalar tek tek tespit edilip ilk önce ekonomik sosyal sıkıntı yaratan maddeleri bir ele almak gerekir. Ya da sadece yargıyı ele almak gerekir. Bir de biz hukukçu olduğumuz için biliyoruz her iktidar partisi döneminde torba kanun diye bir yapılanma vardır. 500 maddelik 118 kanunda değişiklik yapan tek bir kanunlarda da karşılaştık. Bu yüzden fakültelerde öğretilen kanun yapma tekniği ile hiç alakası olmayan bir teknikle yapıldığını gördük. Bu paketinde bu teknikle yapıldığını düşünüyorum yani paketin sunumu da en başta hatalı diye değerlendiriyorum. Bu nedenle de özürlülerin, çocukların, kadınların lehine getirilen pozitif ayrımcılıkla; Anayasa Mahkemesine üye seçimi, HSYK’nın oluşumunun düzenlendiği bir değişikliği paketinin tek bir oyla madde madde değil ama bütün olarak oylanıp kabul veya ret edilmesini beklemek bana göre son derece hatalı ve sakıncalıdır.
İlimizde İnanç Özgürlüğü-Yerel Konu:
1.) Mevlüt Burgaç (Memur-Sen); Dışardan bakan insanlar, Hatay’ı inanç özgürlüğü, dinler mozaiği olarak örnek gösteriyor. Dinler arasında bir diyalog olduğu söyleniyor. İlimizde Samandağ ilçesinde yapılan din adamlarının yargı önüne çıkarılmasını nefretle kınıyoruz. Bu olay gerçekten Hatay’ın inanç özgürlüğüne darbe vurmuştur. Devlet kurumlarının insanların yaşayışlarına ancak toplum düzenini, devletin güvenliğini tehlikeye soktuğunda devreye girmeleri gerekir. Bunun dışında toplumun kendi kendini yenilemesi, bilgilendirmesi, var olan inançlarını sürdürmesi için Anayasanın 24. maddesinde belirtildiği gibi devlet baskı yapamaz. Ama bu olayların yaşanmasını Memur-Sen olarak nefretle kınıyoruz. Ve en kısa zamanda bu olayın aydınlığa kavuşturulmasını ve yargılananların beraat etmesini istiyoruz. Gerçekten Hatay’da doğup büyümekten gurur duyuyorum. Çarşıya pazara gittiğinde şu sensin, bu benim demiyor. Herkes alışverişini, sevgisini, saygısını gösteriyor. Yani burada devletin hiçbir kimsenin rahatsızlığı olmadığı halde böyle bir uygulama yapılması 28 Şubattaki baskıcı zamanı hatırlatmaktadır. Toplumun barış içinde yaşaması, kendi geleneği göreneği içerisinde yaşaması gerekmektedir. Tekrar bir toplum dizayn etme görevini devlet üstlenmesin. Tek tip insan, tek tip toplum, tek düzen bir din, tek tip yaşayışı Rusya denedi olmadı. Bu çağda insanlar serbest bırakılmalıdırlar. Devletin bu konulara müdahil olması gerekmiyor. Hiçbir zamanda gerekmez.
2.) Zülfikar Çiftçi (Alevi Din Önderi-Ulvi Değerler Derneği Başkanı); Din ve inanç özgürlüğü bireylerin en temel hak ve özgürlüklerinden birisidir. Türkiye’de maalesef devlet tek tip inancı dayatıyor, finanse ediyor, geliştiriyor ve baskın kılıyor. Diyanet herkesin bildiği üzere Sünni-Hanefi mezhebini din diye vatandaşlara sunuyor. Ancak diyanet Türkiye’de yaşayan tüm farklı inanç gruplarından alınan vergilerle bunu yerine getirmektedir. Diğer inanç gruplarının inançsal ihtiyaçları göz ardı ediliyor. Böylesi bir yaklaşım bile inanç özgürlüğünü kısıtlayan bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa gerçek manada laik bir sistemde devlet olanaklarıyla mevcut tüm inanç gruplarına eşit mesafede durması beklenir. Devletin buradaki görevi bireylerin kendi inançlarını özgürce yaşayabilmesi için gerekli düzenlemeleri sağlamak ve bunları güvence altına almak olmalıdır. Hatay gibi farklı inanç guruplarının yaşadığı coğrafyalarda inanç özgürlüğünün toplum üzerindeki önemi daha çok göze çarpmaktadır. Zira bir inancın öne çıkarılıp, diğerlerinin baskılanması sosyal barışı zedeleyici bir tutum olur. Hatay insanı kendi öznel çabası ile bu sosyal barışı karşılıklı saygıyla örebilmiş bir gelenekten gelmektedir. Buradaki temel yaklaşım ilişkilerde belirleyici unsur olarak inancın değil, insani değerlerin kriter kabul edilmesi olmuştur. Kişinin inancı onun mahremiyetidir. Diğer kişi veya kurumlarca sorgulanmamalı, müdahale edilmemeli, baskı altına alınmaya çalışılmamalıdır.
Ben müsaade ederseniz kendi ilçemden Samandağ’dan örneklemeler yapmak isterim. Samandağ %90’ı alevi nüfusa sahip bir ilçedir. Ama aynı anda Sünni, Hıristiyan ve Ermeni cemaatinin de barış içinde yaşadığı bir yerdir. Doğaldır ki bu barış ve sevgi ortamının sağlanmasında çoğunluğun yani Alevilerin tutumu belirleyicidir. İç ya da Orta Anadolu’da %90 bizdeki gibi azınlıkta Alevi veya Hıristiyan’ın ya da Ermeni’nin yaşadığını düşünün. Birçok örneği yaşanmıştır ya kendilerini gizlemek durumunda kalmışlardır ya da göç etmişlerdir. Hz. Ali’nin insanları seviniz çünkü onlar ya din kardeşinizdir veya yaradılış yönünden eşinizdir özdeyişini. Yaşamımıza uygulamış olabilmemizden övünç duymaktayız. Böyle davranıyor olmamızdan dolayı bugün Samandağ’ımızda ve etkileşimle tüm Hatay’da farklı inanç gruplarından insanlar kardeşçe ve dostça ilişkiler geliştirebilmişlerdir. Bu durum yerel öznelliğimizin sonucudur. Bu tespitlerimiz meselenin genel sosyal boyutu açısındandır.
İnanç özgürlüğü babında biz Alevilerin sıkıntıları öteden beri vardır ve büyüktür. Devlet resmi din olarak Sünniliği ön planda tutmuş ve kabul etmiştir. Gayrimüslim kardeşlerimizin ise inanç özgürlükleri uluslararası antlaşma ve sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Biz Alevlerin ise son dönemlere kadar varlığı görmezden gelinmiştir. Ancak 2000’li yıllarda aleviler örgütlenme çalışmalarını hızlandırmış ve seslerini duyurma çabasına girişmişlerdir. Bizim Arap Alevileri olarak da inancımızın süregenleşmesinde ana dilimiz olan Arapça’nın hayati önemi vardır. Özellikle 80 darbesinden sonra sistemli bir Arapça’dan uzaklaştırılma sürecine girdik. Bugün maalesef çocuklarımızın büyük çoğunluğu anadilini konuşamaz haldedir. Sosyal devlet olma sorumluluğuyla toplumsal özgün kültürleri korumak ve gelişmelerine yardımcı olmak devletimizin temel görevlerindendir. Bizim de özgün kültürümüzün ve inanç sistemimizin anahtarı olan anadilimizi öğrenmemiz noktasında devletimizin sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklarımızın yerine getirilmesini beklemek bizim en doğal hakkımızdır. Devlet cami ve diğer hizmetleri için nasıl yer ve bina tahsisi yapıyor ise Alevilerin de kendi inançlarını sürdürmesine yönelik yer ve bina tahsisinde bulunması gerekmektedir. Bu, anayasanın eşitlik ilkesi gereği de bir haktır. Devlet bunları yaparken inancımıza karışmaktan, inancımızı tanımlamaktan, sınırlamaktan veya bir kalıba sokmaya çalışmaktan özenle sakınmalıdır. Devlet resmi din olarak telakki ettiği Hanefi mezhebinin mümessilleri durumundaki müftülerini ve diyanet çalışanlarını Alevilerin de din amirleri olarak görmemeli, bunu dayatmamalıdır. Alevilerin kendi inanç önderleri vardır ve onlar Alevi toplumunun kendi doğal dini liderleridir. Okullarda alevi çocuklarımızın taze dimağlarına Sünniliğin işlenmesi insan haklarına aykırı ve kabul edilemez bir tutumdur. Samandağ’daki müftü çocuğunun kilisedeki ayine katılımını ne kadar doğal karşılayabilirse, bir Alevi olarak bende Sünni Hanefi öğretisi ile camide namaz kıldırılmasını o kadar doğal karşılayabilirim. Bu noktada kutsal değerlere karşılıklı saygı esas olmalıdır.
Bizlerin çocuklarımıza alevi öğretisi ile kuranı öğretileri öğretmemiz engellenmeye çalışılmakta, bunların çocuklarımıza imam hatip çıkışlı Sünni hocalar eliyle yapılması öngörülmektedir. Son dönemde Alevi öğretisini çocuklarımıza aktaran benim de içerisinde bulunduğum inanç önderlerimiz bundan dolayı mahkemelere çekilip taciz ediliyor, hâkim karşısına çıkartılıyor. Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde, hatta gelişmemiş geri ülkesinde insanlar inançlarından dolayı yargılanmış yada yargılanmaktadırlar. Çağdaş devletlerin vatandaşlarının refah seviyesini huzurunu ve moral değerlerini yükselten uygulamalar içerisinde olması beklenir. Dolayısıyla inanç özgürlüğü temel özgürlüklerdendir ve toplumun yaşantısındaki önemi Hatay gibi etnik yapılı yerleşimlerde sosyal barışın korunması ve devamı için önemlidir.
3.) Mithat Sultani (NKB Derneği); Kültürlerin ve dinlerin birleştiği bir Antakyalı olarak buradaki halkların yapabilecekleri en güzel şey birbirlerini kabul etmeleridir. Bütün sorun burada bence. Buradaki dinler, mezhepler ve halklar eğer birbirlerini kabullenirlerse hiçbir sorun olmayacağı inancı içerisindeyim.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
36 Sivil Toplum Kuruluşuna E-mail ve SMS ve telefon ile ulaşıldı. E-Mail ile katılımcılardan konu istenmesine karşın sadece iki katılımcıdan konu önerisi geldi. TkMM broşürleri ve karşılaştırmalı anayasa değişiklik metinleri dağıtıldı.
b. Milletvekilleri ile
Faks ve e-mail ve SMS ile milletvekillerinin tamamına ulaşıldı. Hatay’ın 10 milletvekillerinden hiç biri toplantıya katılmadı.
3. Medya
E-mail adresi bulunan tüm ulusal ve yerel basın temsilcisine elektronik posta gönderildi. Ayrıca cep telefonu bulunan ulusal ve yerel basın temsilcilerine SMS ile davetiye ve toplantı duyurusu gönderildi. 4 yerel basın temsilcisi toplantıyı izledi.
Değerlendirenler:
Ekrem Dönmez- Hatay KMM Hamalı