Yer: Antakya Ticaret ve Sanayi Odası
Tarih: 07.11.2009
Yerel Katılım:
1- Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (Nabi İnal-Başkan)
2- DİSK Genel-İş (Mehmet Güleryüz-Başkan)
3- Hatay Barosu (Sinan Akgöl-Başkan)
4- Antakya Ticaret Ve Sanayi Odası (Hikmet Çinçin –Başkan)
5- Hatay Tabip Odası (Tacettin İnandı-Başkan)
6- Sakatlar Derneği (Sabit Köse-Başkan)
7- Antakya Kent Akademisi Derneği (Berkat Kar)
8- Harita Mühendisleri Odası (Kenan Kantarcı)
9- KESK-SES (Kemal Yalçın-Başkan)
10- Hatay Öğretim Üyeleri Derneği (Nureddin Çolak)
11- Akdeniz Kültür Ve Dayanışma Derneği (Mevlüd Oruç)
12- Hatay Esnaf Sanatkarlar Odaları Birliği (Semih Ezdeşir)
13- Mazlum-Der (Şemsettin Günay)
14- TÜRK-İŞ (Ali İhsan Üstünbaş-Başkan)
15- Aalen Kültür Derneği (Sevim Habip)
16- Emekli-Sen (Meryem Kılıç-Başkan)
17- Memur-Sen (Mevlüt Burgaç)
18- DKB (Mithat Sultani)
Diğer Katılımcılar:
1- Hatice Can (Avukat)
2- Ferit Lif (Gazeteci)
3- Lümeys Dede (Eğitimci)
4- Mithat Can (Eğitimci)
5- Gürbüz Şahin (Eğitimci)
6- Özgür Doğan Arar (Eğitimci)
7- Nazlı Gözel
8- M.Ali Okay (Eğitimci)
9- Şefik Zan (Doktor)
10- Selim Matkap (Doktor)
11- Cemal Ökmen (Emekli Öğretmen)
12- Esra Hamal (Öğretmen)
13- Ekrem Çaparoğlu (Öğretmen)
Milletvekilleri: Milletvekillerinden katılan olmadı.
Mazeret bildiren Milletvekilleri:
1- Gökhan Durgun
2- Süleyman Turan Çirkin
Belediye Başkanları: Malik Kılıç (Yeşilpınar Belediyesi)
Kolaylaştırıcı (Moderatör): Sacit Kayasu-Emekli Savcı
Medya:
1- Tamer Yazar (Hatay Kent Gazetesi)
2- Cemil Yıldız (Antakya Gazetesi)
3- Arzu Günal (Atayurt Gazetesi)
Konular: (Gündem)
Genel Konu :Demokratik açılım/Milli Birlik Projesi
Yerel Konu : İlimizde toplumsal barışı tehdit eden ayırımcı yaklaşımlar
Sivil Anayasa : 1982 Anayasasında toplumsal barışı tehdit eden ayırımcı yaklaşımlar
Katılımcılar; genel konu ve anayasa konusunun birlikte aynı anda ele alınmasını istediler ve bu istek üzerine genel konu ile Anayasa konusu aynı anda ele alınarak konuşuldu.
Genel Konu Ve Anayasa Konusu:
1- Mevlüt Oruç (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği): Demokratik açılım, Türkiye’de sadece Kürtlerin sorununu çözecek değil. Demokratik açılımın genişletilmesi lazım. TRT 6’dan bahsedildi. Bizim de Türkiye’de yaşayan Araplar olarak talebimiz var. Anadilimizde yayın yapacak TRT-7’nin kurulması gerekir. Yerel olarak devletin Hatay’da Arapça yayın yapması lazım. Böyle açılımlar gerekiyor. Kürtlerin talepleri var ama bütün Türkiye’nin talepleri var. Köylerimizin, ilimizin orijinal isimlerine dönülmesi lazım. Mesela Hatay isminde bile bir asimilasyon var. Burası Antakya’dır. Samandağ’ın adı Süveydiye’dir. Bunlara geri dönülmesi lazım. Bunları kabul edersek Türkiye bölünmez. Kendimi bulursam ben, Türkiye’ye daha çok bağlanırım. Burada herkes kendini görmeli diyorsak, ben şu anda kendimi tam olarak göremiyorum. Çocuklarımıza ana dilimizi öğretemiyoruz. Ben kendi ihtiyacımı, yaşadığım sıkıntıları söylüyorum ki bu açılım bana hitap etsin. Yıllardan beri sıkıntısını çektiğim, mücadelesini verdiğim haklar şimdi Başbakan tarafından, Cumhurbaşkanı tarafından dillendiriliyor. Bu önemlidir. Bu Türkiye’nin dünyaya uyum sağlamasıdır. Devletin kendi vatandaşına uyum sağlamasıdır. Mesela; ben Arap’ım. Ama kızım “ne mutlu Türküm” diye okula başladı. Bu asimilasyon sürerse Araplığımız kalmayacak. 12 Eylül döneminde bana söyletildi. Karşı çıktım diye ezildim. Şimdi kızıma söyletiliyor. Bu yanlıştır. Türklerin benim Türkleşmeme ihtiyacı yok. Bunu bana dayatanlar sadece bana değil, Türklere de hakaret ediyor. Türkiye’de yaşayan Arapların, Kürtlerin, Lazların Türkleşmesine ihtiyacı yok Türk komşumun benim Türkleşmeme ihtiyacı yok. O benimle iyi yaşıyor, yeter ki kışkırtma olmasın. Derin güçler kışkırtınca Türkiye’de olaylar oluyor. Önümüzde Alevilerin bu bölgeye ait Ğadir bayramı var. Benim inancıma göre çalışmam yasak. Gadir Hum bayramının yerel olarak tatil olması lazım. Demokratik açılımın sadece Türkiye’nin bir bölgesine ait olmadığını, bütün Türkiye’yi rahatlatacağını ve Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Türbanlı vatandaşlar da bu ülkede vatandaşların sahip olduğu tüm haklara sahip olmalı ve bu mesele demokratik açılım içinde yer almalı.
2- Hikmet Çinçin (Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı): Öncelikle biz her şeyin bu çatı altında konuşulmasına son derece hoşgörüyle yaklaşıyoruz. Şanar Bey’le de tanışma fırsatı buldum, ama şahsi görüşüm Anayasa’nın ilk üç maddesi, hiçbir şekilde tartışılamaz dahi. Siyasette yaşadığımız sıkıntılar, zaman zaman zirveye varıyor. Maalesef milli konularda beraber hareket etme refleksimizi gün geçtikçe kaybettik. Yakın tarihimizde tezkere konusu vardı. Irak konusu vardı. Savaş vardı. Bu konularda dahi Parlamento’da birliktelik maalesef sağlanamadı. Her iki tezkerenin sonucu, Türkiye için kayıp oldu. Tabii bu sertlik ve uzlaşmazlık sebebiyle, Ortadoğu’nun zor coğrafyasında demokrasi ve insan hakları zaman zaman Avrupa Birliği’ndeki meslektaşlarımızın dile getirdiği kadar kolay değil. Süper güçlerin hesapları olan bu coğrafyada hem demokrasi hem insan haklarını götürmenin zorluklarını Türkiye hissediyor. Bakın komşularımıza, hemen hemen demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkeyle komşuluğumuz yok. En eski demokrasinin olduğu Yunanistan’la bile sorunlarımız var. Tabii bu platform, inanıyorum ki devam ederse milletvekillerinin katılımı ile biraz daha medyatik olur diye düşünüyorum. Bu platformun sürebilmesi için medyatik olmasına ihtiyaç var. Sözlerime son verirken öncelikle önyargılar giremez sloganına Sayın Şanar Yurdatapan’ın uymasını rica ediyorum.
3- Tacettin İnandı (Hatay Tabip Odası Başkanı): Demokratikleşme sürecini bir ara açılım süreci olarak görmüyorum. Demokratikleşme belki sonsuza dek sürebilecek olan bir süreç. Türkiye’nin elbette demokratikleşmeye pek çok açıdan ihtiyacı var. Ama sadece etnik açıdan değil, inançlar bakımından, fikir özgürlüğü bakımından bunu söyleyebiliriz. Bunların tümünü birden aslında temel hak ve özgürlükler, insan hakları şemsiyesi altında değerlendirmek lazım. Şuna taraftar değilim. Buna demokratik açılım diyebiliriz-demokratikleşelim diyebiliriz ama bu Kürt açılımı olarak tanımlanmamalı. Bu çok yanlış bir tanımlama. Etnik bakış açısı sadece bir açıdan olaylara bakmaktır. Bu diğer sorunları göz ardı etmek demektir. Bu ülkede Kürt kökenli olduğu kadar, Türk kökenli insanların da çok acı çektiklerini, temel hak ve özgürlüklerine ulaşamadıklarını gören ve yaşayan insanlarız. Sadece Kürtler yaşamıyor, Türkler de yaşıyor. Temel insan hak ve özgürlükleri açısından baktığımızda Türklerin de çok önemli sıkıntılar yaşadıklarını söyleyebiliriz.
Çözüm olarak temel hak ve özgürlükleri üzerine açılım yapan bir yaklaşımın; insanı ortaya koyan ve insanca bir yaklaşımın bizi daha birleştirici, bize daha insanca ve daha barışçı bir ortam getireceğini düşünüyorum. Türk milliyetçiliğine karşı çıkarken, başka bir milliyetçiliği öne çıkarma hatasına düşmemeli. Milliyetçilik ne kadar önemliyse o kadarla kalsın ve hiçbir zaman temel değerlerin ve insan olma değerinin önüne geçmesin.
Bir de şu hatırlamakta yarar var. Türkiye’ye bu eleştirileri yaparken, çok da eski bir demokrasisinin olmadığını düşünmek gerekir. Kendi coğrafyasına baktığımızda, Müslüman ülkelere baktığımızda Türkiye pek çok açıdan bu ülkelerden daha ileridedir. Çok acı yaşadık, 12 Eylül, 1970, 1960 ama tüm bunlara rağmen kendi coğrafyasında diğer ülkelere göre demokrasiye daha yakındır. Anayasada bazı şeyler elbette değişmelidir. Bu değişiklikleri Şanar Bey’in söyledikleri üzerinden düşündüğümüzde Şanar Bey’le aynı fikirde değilim.
Kürt açılımı ve demokratik açılım eşdeğermiş gibi yansımış olabilir. Gerçekte demokratik açılım çok geniş bir açılım. Demokrasi içerisinde fikir özgürlüğü, inanç özgürlüğü, eğitim özgürlüğü bütün hak ve özgürlükler gelir. Kürt açılımı dendiğinde etnik bir guruba bir hak tanıma olarak anlaşılabilir. Biz buna Kürt açılımı diyebiliriz. Yapılacak olan değişikliklerin, Kürtlerin sorunlarına çözüm getirdiği anlaşılacağı için, bu bir Kürt açılımıdır. Araplar ya da başka halklara çözüm getirmiyordur. Kürt sorunu demokratikleşme içinde bir parçadır. Ama demokratik açılım dediğimizde çok daha başka şeyler de işin içine giriyor. Düşünce ve ifadelerimizi açıklayamadığımız için acı çekiyoruz. Bu devlet 12 Eylül de Kürtlere de Türklere de aynı şeyi yaptı. Kürtlerin 30 yıldır acı çektikleri bir gerçektir. Yapılacak değişiklikler Kürt sorununa çözüm getirebilir. Ama bu değişikler inanç özgürlüğünü de; Alevi, Sünni Hıristiyan tüm yönleriyle herkesi kapsamalıdır diye düşünüyorum.
4- Nabi İnal (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Antakya Şube Başkanı): Öncelikle önyargılar giremez başlıklı sunumla birlikte bu toplantıya önyargılar girmiştir. Önyargılar dışında gerçekle ilgisi olmayan şeyler yer aldı. Açılım konusuna gelince; zaten ben buna içi boş, ucu açık, ne olduğu belli olmayan bir açılım ortaya atıldı. Burada ne yapılmak istendiği belli değil, sanıyorum ki yurt dışından yapılan bir takım tekliflerle, özellikle ABD’nin ve AB’nin yaptığı tekliflerle, Barack Obama da yaptığı konuşmayla açılım sürecine girmiştir. Elbetteki bu ülke, insanlarımız, demokratikleşmeye, tüm insan hak ve özgürlüklerine layıktırlar. Ama biz bunu tüm bireylerin haklara sahip olduğu bilinciyle yaparsak olur. Açılım derken ayrıştırmayı gündeme getirirsek, birlikte dostça yaşayan insanları karşı karşıya getirmeye çalışırsak yanlış olur. Onu için açılımın adını koyarken, bunun tüm insanlarımızın tüm yurttaşlarımızın hakkı olduğu, onların ihtiyacı olduğu gereksinimler olarak kabul edilerek gerçekleştirmemiz lazımdır. Bu konuda çok dikkatli olmak lazımdır. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olmak lazımdır. Ama görüyorum ki son günlerde bu tür açılım sloganları ile ayrışma hareketleri başlatılmıştır. Evet 1982 Anayasasında çok büyük eksiklikler vardır. AB dedi diye birtakım maddeleri değiştirdik. Yani insanımız sahip olduğu için değil, AB istedi diye AB’nin arka kapısında bekletilmemiz pahasına onlar istedi diye bazı maddeleri değiştirdik. Diğer maddeler aynen yerinde kalmıştır. 61 anayasası mevzuat bakımından kıyaslandığında, elbette ki 61 Anayasası bunun yanında nur nimet kalıyor. Yani bu nedenle elbette anayasa değiştirilmelidir. Ama sunum ne yazık ki talihsiz bir sunum. Anayasamızın değiştirilemez maddelerini n değiştirilebileceği yönündeki fikirleri de ortaya koymuştur. Bunun teklifinin dahi yapılması mümkün değildir. Biz ulus bilincini yitirirsek, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü kaybederiz. Bizi ulus bilincine eriştiren Atatürk ilke ve devrimleri vardır. Onun için ulus bilincini sonuna kadar savunmamız gerekir. Ulus bilincinin önderliğinde, ulus bilinci ilkesi içinde yapılacak her türlü iyileştirmenin yanındayım.
Yurttaşlarımıza demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması gerektiğini bunlar yurttaşlarımız bireylerimiz olduğu için verilmesi gerektiğini tekrar tekrar vurguladım. Ancak ABD ve AB istediği için yapılan değişikliklere karşı olduğumu söyledim: İnsanlarımız müstahak olduğu için bu haklar verilmeli.
5- Berkat Kar (Antakya Kent Akademisi Derneği): Tepki göstermeye herkesin bir hakkı olabilir. Sunum aslında bir realiteyi ifade ediyor. Belirli bir sürece getirmiş ortaya koymuş. Kendi düşüncesidir aslında bu düşünce yabancı olduğumuz bir düşünce değil. Bu düşünce aslında belli bir sürecin özellikle 30 yıl süren savaşın ve inkarcı politikanın bizi nereye kadar getirdiğinin toplu bir özetidir. Bizler şu anda meseleyi sadece bir Kürt açılımı ya da alevi açılımı ya da demokratik açılım şeklinden ziyade soruna dönemsel olarak inkar olarak bakmamız gerekir. Yeni bir konsept var dünyada gelişen. Ülkemiz de sorunlu bir bölgenin parçası olarak bu sorunları yaşıyor. Açıktır ki yaşadığımız savaşın, çatışmanın kaynağında taraflar var. Bu tarafın adı Kürt tarafıdır. Efendim Kürt açılımı olursa doğru olmaz yanlış olur, işte Türkiye’nin tamamında sorunlar yaşanıyor, hak ve özgürlükler sorunu yaşanıyor. Elbette bütün bunlar yaşanıyor. Ama bütün bunlardan farklı olarak bunlarla birlikte bir mesele daha yaşanıyor. Yani kabul edilmeyen, yok sayılan, yok edilen bir halkın sorunu var. Bunun adı Kürt meselesidir. Kürt meselesi ile batıdaki bir hak ve özgürlükler sorununu eşit tutmak anlayışını da, resmi ideolojinin yıllardır sürdürdüğü muhafazakar gelenekçi politikanın bir yansıması ve buna tahammül etmemenin bir karşı çıkışı olarak görüyorum. Bunu normal görüyorum. Bu karşı çıkışlar olacak. Bunu saygıyla karşılamak istiyorum. Ama bundan asla geri adım atmamak gerekir.
Hükümet bugün dünyada ve bölgedeki meseleleri, ister ABD’nin desteği ile ister AB’nin desteği ile çözsün. Türkiye bunlardan bağımsız parça değildir. Ama Türkiye’nin meselelerini iyi okumuş olduğunu düşünüyorum. Artık iyi okuduğu bu meseleleri bu devlet politikasıyla, bu resmi ideolojiyle sürdüremeyeceğinin sonucuna varmış ki, böyle bir açılım kendine geniş bir yer açma ve diğer muhalefet partileri ve en azından karşıtlarını ekarte etme politikası gereği bu tür açılımları yapıyor. Ben şahsen bu açılımlarla meselenin tamamen çözüleceğine de inanmıyorum. Bugünden yarına bu sorunun bıçak kesiği gibi bitirileceğini düşünmüyorum. Hiçbir parti veya hükümet bunu yapamaz. Bu bir süreç sorunudur. Fakat bu açılımlara en azından parmak basılması, işaret edilmesi ve artık bir adım atılması, kırılma yaşanması son derece önem taşıyor. Bunu ister kabul edin ister etmeyin. Süreç bu yönde gelişecek. Artık geri dönülmez bir yerde olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.
Şimdi bütün bu açılımların diğer bir ayağı Anayasadır. Anayasadaki var olan bütün eşitlikleri yok eden ve taşıdığımız kimlikle ters düşen Türkiye Cumhuriyeti olarak ifade edilen kimliğimizde, Türk olarak her şeyi ifade etmenin yanlışlığı burada yatıyor. Bu devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür kavramı değişmedikçe bu ülkede demokrasinin önünün açılmasının imkansız olduğunu bir kez daha ifade etmek lazım. Biz bu küçük beldede dahi 6-7 etnisite olarak yaşıyoruz. Bir arkadaşın ifade ettiği gibi Arap, Ermeni, Kürt, Türk herkes bu cumhuriyeti Türkler kadar seviyor. Hepimiz bu ülkeyi seviyoruz. Ülkemizdir. Ama Arap’ız Türk’üz, Kürt’üz. Bunu etnik dillendirme hakkına sahip olmamız gerekir.
6- Sinan Akgöl (Hatay Barosu Başkanı): Burada ifade edeceğim fikirlerin kişisel fikirlerim olduğunu, Hatay Barosu’nu asla bağlamadığını özellikle ifade etmek istiyorum. Biz aslında aklı ile değil hisleri ile hareket eden bir toplumuz. Kürt de deseniz, Arap da deseniz, alevi de deseniz, Sünni de deseniz ne derseniz deyin ortak özelliğimiz aklımızla konuşmamamız, duygularımızı hareket ettirmemizdir. Bugün Türkiye’nin gündeminde olan açılım da maalesef her kesim tarafından bir şekli ile alınarak konuşuluyor. Tabi ülkenin genel sorunları var. Genel sorunlar bir tarafta, açılım adı altında birtakım haklardan, birtakım hakların tanınması gerektiğinden bahsediliyor. Özellikle bende açılış sunumuna katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Önyargılar giremez sloganı hayatın her alanında yaşaması gereken bir slogan. Sunumda önyargılar yok, ön kabuller var. Ön kabulde yok, kabul var. Sayın Yurdatapan kendi kabullerini, kendi fikirlerini bir nevi olması gereken şeklinde bize takdim etti. Bunu kabul etme imkanı olmadığını özellikle söylemek istiyorum.
Biz hukukçuyuz bizi özellikle ilgilendiren Anayasa maddeleri. Dünyanın her toplumunda, bizden bu açılımların yapılmasını isteyen toplumlarda bile kendi devletini ve kendi anayasasının temel hükümlerini koruma refleksi var. Bu koruma maddeleri, başlangıç maddeleri Türk anayasasına mahsus şeyler değil. Bugün hangi devletin anayasasını incelerseniz, her devletin anayasasında kendi devletini ve devletin idari alanda temel ilkelerini koruma içgüdüsü ve buna ilişkin temel düzenlemeleri bulabilirsiniz. Şimdi ABD’yi ele alırsak marşında tanrı ABD’yi korusun diyor. Amerika diye bir millet var mı, yok. Dünyanın her kimliğinin yaşadığı bir ülke Amerika. Amerika’nın kendi anayasası, kendi devletini koruma konusunda o kadar sıkı kurallar var ki bazılarını konuşamıyorsunuz, tartışamıyorsunuz bile. Dolayısıyla bizim burada akılcı hareket etmemiz lazım. Anayasanın ilgili maddesinde etnik olarak değil, sadece devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olduğunu söyleyen herkesi Türk olarak nitelemiştir. Burada ben türküm, kürdüm, Arap’ım, Çerkez’im diyebilirsiniz. Bunun için bir engel yok. Anayasada öngörülen madde insanın kendini nasıl hissettiği ile ilgili değil. Burada vatandaşlık bağı ile bu devlete ve bu yaşanılan topluma hizmet etmenin koşulları sağlanıyor. Aslında burada tartıştığımız şey demokratik ve kültürel haklar olmalı. Ama bu hakların bir kesime bir kısma birtakım imtiyazlar olarak tanınmasına ben de karşıyım. Mutlaka kültürel anlamda, demokratik anlamda yapılması gereken değişiklikler var. İlk başka siyasi partiler kanununda var, seçim kanununda var. Kendi temsil etmekten daha önemli bir hak olabilir mi? Mevcut seçim kanunu insanın kendini temsil etme hakkını elinden alıyor. Farklı dilde konuşma konusunda bir yasak yok. Eğitim dışında bugün mahkemelerde de, toplumun her alanında insanların farklı dilleri konuşması konusunda pratik yasak asla söz konusu değil. Ama kendi gücünü kullanırken eğitim, yargı anlamında mutlaka bir dille ifade ediliyor. Bu dünyadaki bütün ülkelerin uygulaması bu Türkiye’ye mahsus bir şey değil. Dolayısıyla biz sapla samanı ayırmak zorundayız. Burada kendi hislerimizle konuşmamak zorundayız. Burada ben Arap’ım ben Arapça eğitim istiyorum dediğiniz anda bir çok konuda birlikteliği sağlamak mümkün değildir. Bugün ABD’de eğitim dili İngilizce’dir. Dünyanın 40 ülkesinde eğitim dili İngilizce’dir ve bunların İngilizce ile bir alakaları yok.
Arkadaşlarımız olayı çok lokal anlamda değerlendirdi. Biz beraber yaşayacaksak, anayasayı akılla, mantıkla; açılım süreçlerini akılla, mantıkla yürütmek zorundayız ve önyargılarımızı taşımamak zorundayız. Devletin kendini koruma refleksini tabii ki tartışmak gerekir ama burada akılla hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mevcut anayasadaki değişiklikleri kurucu meclis olmadan, bu değişikliği yapma imkanınız yok.
7- Şemsettin Günay (Mazlum-Der): Güzel bir söz vardır: değişmeyen tek şey değişimdir. Anayasanın bazı maddelerini burada tartışmaya açtık. Bazı arkadaşlar bunları tartıştırmam diye sert sözlerle karşı çıktılar. Tabi tartıştırmayabilirsiniz. Bunu nasıl yaparsınız? Yasalar yapar ve tartışmayı yasalarla önlersiniz ama bu hiçbir zaman değişen bir toplum içinde bunların tartışılmamasını gerektirmez. Bu sefer fısıltı gazetesinde tartışılır ve bir gün gelir tartışılmayan şeyler alaşağı iner. Bu nedenle demokratik ülkelerde tartışılmayan şey yoktur. Her şey tartışılır ve her şey değişime açıktır. Toplumun değişmesi ile her şey değişir. Sunumda dendiği gibi anayasanın 4. maddesini koymuşsunuz. 2/3 çoğunlukta bir iktidar gelir ve 4. maddeyi değiştirir. Yani toplumun önünde hiçbir güç, hiçbir yasa, hiçbir dikta kolay kolay kendini muhafaza edemez. Toplum değişmek istiyorsa değişir. Kaldı ki bir Kürt realitesiyle karşı karşıyayız. Yani şimdiye kadar biz Kürt gerçeğini inkar ettik ne oldu? Hatay’da Arap gerçeğini inkar ettik ne oldu? Diğer gerçekleri inkar ettik ne oldu? Türkler Türklüklerinden, Araplar Araplıklarından, Kürtler Kürtlüklerinden vaz mı geçti? Kaldı ki, Mustafa Kemal zamanında bile Kürt, kürdistan sözcüklerinin kullanıldığı belgelerle açıkken, ne oldu da bunlar karda yürüyen kart kurt seslerini çıkaran insanlar haline geldi. O inkar bu ülkeye kandan, gözyaşından, işkenceden, sıkıntıdan başka ne getirdi? Şimdi demokratik açılımla bu insanların gerek kültürel gerek diğer hakları verilecekse, etkin diğer guruplar etnik kimliklerini ifade edebilecekse bunun ne mahsuru var? Kaldı ki bazı arkadaşlar bunun dış ülkelerden kaynaklanan bir telkin olduğunu söylediler. Eğer kendi ülkemde, kendi vatandaşımla, kendi insanlarımla barışmayı bir AB ülkesi istiyorsa başımın üstünde yeri var. Ben kendi insanımla barışıyorum. Ben kendi insanımla yeniden kardeş olmanın mutluluğunu yerine getiriyorum Ben kendi insanımla benim insanım diye kucaklaşıyorum ve bunu da demokratik açılımla, özgürlükleriyle, kültürel haklarıyla bir ve beraber olmanın yollarını arıyorum. 30 seneden beri savaşıyoruz buna düşük yoğunluklu savaş dendi buna ne denirse densin bunun adı savaş 40 bin insanımıza mal oldu. 99’da böyle bir açılım gerçekleştirilmek istenmiş ondan sonra 10 bin daha insanımızı daha kaybetmişiz. Şimdi bu gelenleri de isterseniz alalım içeriye dolduralım ne olur? 10 sene sonra 10-20 bin canın daha hesabını kimden sorarız. Giden canların canını kimden isteyelim? Her mahallede bir şehit ailesi daha mı oluşturalım? Herkesin kendine göre devleti koruma refleksi var. Ama bazı arkadaşların kafasında devlet böyle korunur diye bir refleksleri olabilir Ama bu ülkede milyonlarca insan yaşıyor, her insanın devleti koruma refleksi ve düşüncesi ayrı olabilir. Bana göre de bu ana kadar yapılanlar devleti korumaktan ziyade devleti yıkmaya, bölmeye yönelik şeyler. Kendi insanınızı tanımadan, kendi insanınızla savaşarak devleti koruyamazsınız. Kendi insanımızla barıştığımız zaman devleti koruruz.
8- Sacit Kayasu (Moderatör): Bu toplantının amacı herkesin fikrini beyan etmesidir. Her hangi bir kimsenin beyan ettiği bir fikre katılmayabilirsiniz, konuşmalarda bunu da beyan edebilirsiniz. Yani ortada bir hakaret yoksa sadece fikirlere karşı olunmaz. Yani herkesin düşünce hürriyetini, ifade hürriyetini başta kabul edeceğiz. Demokratik toplum olmanın gereği budur. Türkiye’de demokrasi gelişmedi. Demokrasi başkalarının fikirlerine tahammül edebilmedir. Bizler kendi fikirlerimizi söylediğimiz zaman demokrasi olsun, karşı olduğumuz fikirler söylendiği zaman olmasın istiyoruz. Demokrasi içinde her tür fikir ifade edilecek buna katılırız veya katılmayız. Gaye fikirlerin çatışması veya bir münazara yapmak değil. Gaye burada herkes fikirlerini söyleyecek ve söylenen fikirlerden herkes kendince bir sentez yapacak. Yoksa ilkokullarda yapılan bir münazarayı yönetmeye gelmedim. Yani kim bastırırsa o haklı çıkar gibi bir münazara değil bu yaptığımız. Bir tek kişi bile burada azınlıkta kalan bir fikri savunabilir. Yeter ki kişinin şahsiyetine, onuruna, vatanına, dinine, bayrağına kutsal saydığı değerlere bir hakaret olmasın. O takdirde bir sataşma olduğunda bir cevap hakkı doğar. Bakın bu toplantıların ismi Küçük Millet meclisi. Millet Meclisi her türlü fikrin ifade edildiği yerdir. Yani bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde maalesef bunu göremiyoruz. Ama 1961 yasasından sonra çok küçük partiler bile meclise girdi ve gittiler kendi fikirlerini ifade ettiler. Ne oldu o küçük partiler sayesinde biz farklı fikirleri öğrenme fırsatı bulmuş olduk. O fikirlerden işimize yarayan fikirler de olabilir. Yani o parti küçüktür mutlaka fikri yanlıştır demek doğru değil. Önemli olan söylediklerimizi akıl süzgecinden geçirmek. Yani önyargılardan kurtulmak lazım. Haklısınız sunumu ben de beğenmedim. Önyargılardan kurtulalım derken kendisi önyargı yapmış. Şanar benim dostum ama dostluk ayrı gerçekleri görmek ayrı. Bugün Türkiye de bizim yapamadığımız o. Eğer dostumuzsa yaptığı her şey doğru, değilse yaptığı her şey yanlış. Bunu yapmayalım. Bu toplantıya beni cezbeden ismi oldu. Küçük Millet Meclisi. Bu bir millet meclisi olduğuna göre milletin içinde her türlü fikirde insanlar var bırakalım fikirlerini ifade etsinler.
9– Nureddin Çolak (Hatay Öğretim Üyeleri Derneği): Ben olayı bir süreç olarak görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Türk olgusu fikri önde tutuldu.Türkiye’nin coğrafyası Anadolu, Mezopotamya gibi değişik insanların değişik kültürlerin yaşadığı bir coğrafyadır. Dolayısıyla bu kadar değişik etnik kökene sahip insanları bir potada eritmenin ne kadar zor olduğunu şimdi daha iyi görüyoruz. Bu potada eritmek adına bu uzun yıllar çaba verilmiş. Ne yazık ki etnik bakımdan, sayı bakımından az olan guruplar ya bu ülkeyi terk etmiştir ya da asimile olmuştur. Ancak Kürtler gibi lokal bir coğrafyada yaşayan ve nüfus itibariyle çok fazla olan bir etnik gurup tam istendiği şekilde olmadı. Zaman içerisinde geriye doğru baktığımızda, Kürtler kendi haklarını belki sayısal çoğunluk da etken olmak üzere bir çabaya girdiler ve savaş başladı Bu savaş daha önce de yaşandı. Şimdi anlaşıldı ki böyle bir yönetim anlayışıyla bunun çözülmesi mümkün değil. Dolayısıyla demokratikleşme ihtiyacı hissedildi.
Ben yaşadığım ülkede mutlu kalmalıyım. Devlet de bana bu mutluluğu sağlamalı. Burada dendi ki Amerika’da eğitim dili İngilizce’dir. Ama eğitim dili İngilizce olan vardır ama İspanyolca da vardır. Ama herkes ABD’li olmaktan gurur duyar. Ben de Türk Vatandaşı olmaktan gurur duymalıyız. Ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin de bana bu hakları vermesi gerekir. Dolayısıyla bu hakların verilebilmesi imkanı doğması için demokratik açılıma şiddetle ihtiyacımız var. Bu Kürtler için geçerlidir. Lazlar içinde geçerlidir.
Dolayısıyla Anayasa’dan başlamak üzere bu toplumu oluşturan bireylerin mutlu olacağı ve herkesin birbirine saygı duyacağı bir demokratik açılıma şiddetle ihtiyacımız var. Bu sebeple açılımı yapanlara hem teşekkür ediyorum, hem de destekliyorum.
10- Hatice Can (Baro Kadın Komisyonu Başkanı-İnsan Hakları Aktivisti): Bugün konuştuğumuz demokratik açılım için mücadele eden ve ülkenin demokratikleşmesi için çaba gösteren biriyim. Bu gün gelinen süreçte demokratik açılımdan yana tarafım ama bu açılım sürecindeki gelişmelerden de beni önemli yönlerden rahatsız eden yönler var.
Ülkemizde 12 Eylülü milat kabul eden ve 12 Eylül de yapılan uygulamalarla başta anayasa olmak üzere, yaşamımızı düzenleyen bütün yasalar antidemokratik biçimde yeniden düzenlendi. Bir döneme kadar neredeyse o yasalarla geldik ve o döneme kadar çok az değişiklik yapıldı. Zaman zaman evet Avrupa Birliği’ne verilen vaatlerle anayasada bazı değişiklikler yapıldı ama halen 82 anayasası yürürlükte. Anayasa’dan sonra seçim yasası, siyasi partiler yasası gibi diğer hemen hemen bütün yasalar tümden duruyor onların da tümden yeniden demokratik bir biçimde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak demokrasi kendi iç dinamiği ile aşağıdan yukarıya, zihinsel dönüşümün de kafalardaki ön yargıların kırılarak oluşturulması gereken bir sistem olduğunu düşünüyorum. Hala demokratik açılımlar yapılırken zihinsel dönüşümler sağlanmadığı için yasalardaki bir takım demokratikleşme gereği olan değişikliklerin bile uygulamada çok büyük sıkıntılara neden olduğunu görüyoruz. Bu nedenle ben 12 Eylül anayasasının tümden ve yeniden ve tüm tarafların söz ve kararları ve ifadeleri içinde olacak şekilde demokratik bir biçimde yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Demokratik açılım konusunda ise yalnız ülkemizdeki Kürt sorunun değil, dünyadaki bütün azınlık sorunlarının çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilip uygulanabilmesi için zaten tüm renklerin, tüm unsurların, bulunan tüm halkların kendi sözlerini ve kararlarını yönetimde duyurmaları gerektiği bir sistemin adıdır demokrasi. Ama ülkemizde ne yazık ki bu yok. Kürt sorunu yıllardır 30 bin deniyor,çok daha fazla deniyor, çok daha büyük mağduriyetlere neden oldu. Adına düşük yoğunluklu savaş dendi ama orada kirli bir savaş devam etti. Bir yönüyle kürt açılımı deniyor, bir yönüyle dağdan iniş için önermeler var ama diğer taraftan bugün çocuklar hala cezaevinde. Kürt sorunundan doğru boşaltılan köyler var, diğer bölgelerdeki çocuklar cezaevinde. DEP’liler cezaevinde. Kadınlar cezaevinde. Bu yönüyle demokratik açılım bana inandırıcı gelmiyor. Henüz hükümetin ne dediğini bilmiyoruz. Ama basına yansıdığı kadarı ile Kur’an’ın Kürtçe çevirisi diye bir şey dinledim. Bu dönemde hükümetin ülkeyi nereye götürdüğü konusunda ciddi kuşkuları olan bir insanım ve bir kadın olarak ürküyorum. Kürtçe Kur’anla sorunu ümmet temelinde sorunu çözecekmiş gibi bir endişe taşıyorum. Ancak bunun dışında eğer gerçekten tarafların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortamda ülkemizdeki tüm sorunların çözülmesi gerektiğini ısrarla vurguluyorum. Kürt sorunu da demokrasi içinde mutlaka çözülmeli. Savaşın ve şiddetin çözüm olmadığı görüldü. Ancak şu andaki çözümde de ancak tarafların kendilerini özgürce ifade edeceği bir ortamla ancak çözümün olacağını düşünüyorum. Hala ben kuşkuyla yaklaşmakla beraber demokratik çözümden yana tarafım.
11- Meryem Kılıç (Emekli-Sen): Ülkemiz büyük yaraları olan bir ülke, özgürlüklerini tadamayan bir ülke haline geldi. Her zaman darbeler korkusuyla yaşadık. Ama demokratik açılım sözü bile bizim özlediğimiz bir söylem. Herkes inancını, kültürünü,yaşayabilse. Hatay’a ilk geldiğimde çocukların anadilinin Arapça olduğunu, bu çocuklara önce Türkçe öğrettiğimizi ve ondan sonra eğitime geçtiğimizi hatırlıyorum. Önce anayasanın kökten değişmesi gerekir
İzleyici Görüşleri:
1- Selim Matkap (Doktor): Ülkemizde akla sıklıkla vurgu yapılır. Akıl kalbi aklıyla çalışmaz çünkü akıl unutur. Dolayısıyla tam bir akıl ne bir toplumu ne de insanı anlamaya yetmez. Akılla vicdanı birleştirmemiz gerekir. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki artık vicdanın da nereye doğru gittiğimiz konusunda belirleyici olması lazım. Bugüne kadar ki Türkiye Cumhuriyeti Projesi çok olumlu yönleri olmakla birlikte aksayan yönleri var. Aksayan yerlerinden biri son olarak milli birlik projesi diyelim adına demokratik açılım diyelim 40 bin insanın ölümüne yol açtı. Bunu nasıl çözeceğiz. Tek bir ulus dediğiniz zaman bu bir seçenektir. Bir yöntemdir. Peki başarılı olduk mu geri dönüp burada tek bir ulus yaşamaktadır. Buna da Türk denmektedir dediğimizde bu sorunu çözdü mü çözmedi mi ona bakalım. Haklı olabilirsiniz çözülebilir diyebilirsiniz. Ama çözdü mü bu gerçekliği kabul etmemiz gerekir. Çözmedi. Başka bir şey yapmamız gerekiyor. Beğenmediğimiz Suriye’de etnik kökenliler kendi dillerinde eğitim yapmaktadırlar. Suriye’de bir Ermeni’ye sordum kendinize ne diyorsunuz dedim. Ben Suriyeliyim diyor. Kendini tarifliyor. Türkiye’deki insanlar Bulgaristan’da Türk’lerin asimile edilmesine nasıl tepki gösteriyorsa, burada da insanların asimile edilmesine aynı tepkiyi göstermek zorundadır. Bu samimiyeti göstermemişsek birbirimize, burada ortak bir amaç, ortak bir ülkü yaratmakta zorluk çekeriz. Sormamız gereken şey şu bugüne kadar ne yaptık ve bu başarılı oldu mu? Olduysa sorun yok. Ama olmadıysa şunu sormak lazım neden 40 bin insanımız öldü. Bunu nasıl durdurabiliriz. Bu soruları sormak bizim doğru bir noktaya ulaşmamıza yardımcı olacaktır.
2- Şefik Zan (Doktor): Anayasa’daki laik, demokratik, sosyal ilkeler; aklı başında bir vatandaşın hayır diyebileceği ilkeler değildir ama 86 yıllık cumhuriyet tarihimiz ve benim 58 yıllık yaşamımda son elli yılı hatırlıyorum. Türkiye laiktir/laik değildir. Türkiye demokratiktir/demokratik değildir. Türkiye sosyal devlettir/sosyal değildir. Türkiye hukuk devletidir / hukuk devleti değildir. Eğer Türkiye’deki sosyal, siyasal, ekonomik sürece baktığımız zaman, son 30 yılda askeri diktatörlüğün koyduğu bir anayasayla ve bu yasanın doğurduğu partiler bu ülkeyi yönetmektedir ve bu anayasanın yarattığı hengame içinde bu siyasi partiler kıllarını kıpırdatmamaktadır. 12 Eylül hukuk ayaklar altında tepelerken bu ülkenin hukuk kurumlarını oluşturan en üst kurumlar generaller karşısında hizaya geçmiştir. Yani bu ülkede demokrasiye bu antidemokratik yapının ürettiği antidemokratik kurumlarla değil, tabandan halkın ciddi demokratik örgütlenmesi ve onların mücadelesiyle geçilecektir. Demokrasi Türkiye içine ABD’den Avrupa’dan gelmeyecektir. Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir. Bu toplumun bireyleri, kitleleri, başta emekçi sınıfı olmak üzere bu demokratik talep ve demokratik mücadele için bedel ödemediği, örgütlü gücüyle mücadele etmediği takdirde, bunlar bizim için süslü laflar olmaktan öteye gitmeyecektir.
Yerel Konu:
1- Berkat Kar (Antakya Kent Akademisi Derneği): Hatay, birçok etnisitenin yan yana yaşadığı, tarihten gelme son derece ciddi bir lültürel uygarlığa sahip bir kent. Bu kentte bir çok etnisitenin, dillerin, dinlerin bir arada yaşaması gerçekten insanı düşündürüyor. Tarihte gerçekten böyle yaşamışlar. Ancak birçok etnisitenin yan yana barış içinde yaşaması için hoşgörü kavramı yeterli değil. Hoşgörü bir büyüğün bir küçüğe yönelik davranışıdır. Bir affediş yaklaşımıdır. Burada istenen o değil. Burada da Türkiye genel sorunları neyse ilimiz de bir Türkiye’dir sorunlarımız aynı sorunlardır. Bu sorunlar gündemi işgal eden çok ileri düzeyde olmasa bile inançların özgürce ve rahat şekilde ifade edilmesi, anadilin rahatça konuşulabilmesi ve bu bölgenin Türkiye’ye aidiyetinin kültür olarak benimsenmesidir. Benimsenmediği hala değişik faaliyetler ve yaklaşımlardan ortaya çıkmaktadır. Bu kentte hala yerleşim alanlarına kadar inen bölge farklılıkları vardır. Kimi yerde kaynaşmalar varsa da bu yeterli değildir. Hala toplumsal barışı tehdit eden önyargılı yaklaşımlar resmi ideolojide de mevcuttur. Bu ideolojinin savunucusu durumunda kimi siyasi örgütlenmelerde bu çok daha ilerdedir.banların aşılabilmesi buradaki demokratik kuruluşlar olmak üzere tek tek insanlarımızın ve kanaat önderlerinin örgütlü duruşuyla ve kültürel kaynaşmalarla mümkündür. Devlet dahi bugün bir Ermeni köyünü bir merasim alanına çevirmiş. Herkes Vakıflı Köyüne götürülüyor. Bakın biz hoşgörü içinde yaşıyoruz deniyor. Biri çıkıp sorsa peki diğer 6 Ermeni köyü nerde. Buna cevap veremezler.
Burada yaşayan Araplar Antakya dendiği zaman Alevilerden bahsedilir oldu. Ama Araplardan hala bahsedilmez. Arapların dili, inancı, kültürü vardır. Topboğazından buraya kadar geldim arap bölgesi olarak bilinen bir yerde tek Araplığa dair tek bir tabelaya rastlamadım dedi biri. Ayrımcı potansiyelin ilimizde var olduğunu ve devletin başlattığı bir kastı hala korumakta olduğunu düşünüyorum. Biz vatandaşlar, demokratik kurumlar olarak bunu parçalamamiz ve gerçekten kaynaştırıcı insana yakışır bir duruşu sağlamak için ciddi bir sorumluluk içindeyiz. Biz bunu siyasette, ticarette her alanda yapmak zorundayız. Ne yazık ki şimdi konuştuğumuz Ticaret Odası seçimlerinde bile arap, alevi, Sünni ayrımları esas alınarak oy verildiğini biliriz. Aynı şey diğer kurumlarda da var.
Üniversitede ciddi sorunlar yaşanıyor. Üniversite yönetimi tarafından 1-1,5 yılı aşkın bir süredir arap-alevi kökenli öğretim üyelerine kadro verilmediği gibi, var olanlarda buradan göç ettirilmeye çalışılıyor. Bu birçok devlet kurumu açısından da geçerlidir. Yakın bir zamanda kimlik kaybeden vatandaşlardan 7 sülalesine kadar Suriye ile ilişkisi olmadığına dair belge getirmesi halinde kimlik verildiği bir uygulama yaşandı. Vali açıklama yapıp, bu yanlışlığı bir memur yapmış dedi. Demokratik kuruluşlar olarak bir arada olmamızla sorunlar çözülür. Her kimlikten bir müzik gurubu oluşturup Amerika’ya göndermek sorunu çözmeye yetmiyor.
2- Mevlüt Burgaç (Memur-Sen): Arkadaşlarımız burada etnik kimliğe dayalı konuşmalar yaptı. Toplumsal barışı tesis edeceksek, ayırımı değil nasıl bir arada olabiliriz ona bakmak lazım. Başörtüleri çıkarmaya yönelik kim ne yaptı. Burada demokrasiyi konuşacaksak, anti demokratik olan her şeyi konuşmamız lazım. Demokratik açılım konusunu da kendimiz için değil türk hakli için istemeliyiz. Demokratik olmak için 72 milyonun haklarını savunmalıyız. İnsan Antakya’da alışveriş yaparken inanca göre alışveriş yapmıyor. Memur atamalarında bir ayırım yok. Ayrım yapıldığına dair bakış açısı benim tuhafıma gitti. Arsuz’da Hıristiyan belediye başkanı var. Demek ki belediye başkanı olmak için aday çıkmıyor. Orada olmayan burada niye olsun. Alevi-sünni ile Sünni-alevi ile evlenebiliyor.
İnsan haklarına aykırı uygulama varsa yanlıştır. Haksızlık nerden ve kimden gelirse ona karşı durmak lazım.
3- Meryem Kılıç (Emekli-Sen): Bundan bir hafta kadar önce İvsek sivil toplum Örgütlerinden bir gurup çalışma için Hatay’a geldi. Gelenlerden biri Mardin Süryani kökenli biriydi. Bir soru sordum. Neden İsveç’ten geldiniz neden bu konuyla ilgileniyorsunuz İsveç’te meclisin %50 si kadın. Bakanların %20’si de kadın. Türkiye’nin pek çok sorunu olduğunu ve bu sorunlardan kaçanların kaçan insanların İsveç’e geldiğini bu böylece İsveç7e kaçanların İsveç’te bu sorunları iç sorun haline getirdiğini söyledi. Ben hep Antakya’da Belediye Başkanları neden Sünni olur, alevi olmaz, Siyasi partilerin il başkanları alevi, ilçe başkanları alevi olur bu nedendir diye merak etmişimdir.
4- Kenan Kantarcı (Harita Mühendisleri Odası): Benim bildiğim alevi valilerde var ama vali alevi olsa ne olacak. Yani alevi vali yaşantımızı kolaylaştırıyor mu ona bakmak lazım. Eğer kolaylaştırıyorsa o zaman bunu hep birlikte isteyelim. Şunu ayırt etmek lazım. Alevi ile Arap olmayı birbirinden ayırt etmek gerekmez mi? Arapça konuşmaktan dolayı ilköğretimde ceza alırdık. Ğadir bayramında aleviler çalışmazlar. Eskiden gizli yapılırken, şimdi alenen kutlanıyor. Sıkıntıları hırçınlaşmadan dile getirip haklarımızı istediğimizde sonuç elde edebiliriz.
5- Mevlüt Oruç (Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği): Barış, hoşgörü kenti olarak tanımlansa da, devletin uygulamalarına baktığımızda bu temenniye uygun hareket edilmesi lazım. Çok kolay provokasyon yapılabiliyor. Halklar arasında hoşgörü var ama çok kırılgan bir yapı. Bunu sağlamlaştırmak için ne yapmak lazım onu düşünmeliyiz. Devlet ise tam tersini yapıyor. Kürtlerin, Türklerin, Sünnilerin talebi neyse Alevilerin de talebi odur. İsimlerin geri verilmesi, anadilde eğitim yapılması gerekir. Hıristiyanlar üzerinde baskı var. Burada alevi, arap, Hıristiyan bölgelerinde topraksızlaştırma var. Sınır arap köylerinde baskı var, aynı baskı Türk köylerinde yok. Bölgemizde etnik ayrımcılık yapılıyor.
6- Nureddin Çolak (Hatay Öğretim Üyeleri Derneği): Devletin vatandaşlarına eşit mesafede olmadığı bir gerçek. Öğretmen eskiden sınıflarda bir çocuk görevlendirir ve Arapça konuşanı yazardı, ertesi gün Arapça konuştuğumuz için öğretmenden dayak yerdik. Din dersi okutacaksın diyor devlit. Ama insan hakları ve demokrasi konusunda devletin bir dayatması yok. Devlet Hatay’a özel statülü bir il olarak bakıyor. Antakya’da mahalleler bile ayrılmıştır. Mahalleler kökene göre kurulmuştur. Devletin; senin inancın, dinin, ne olursa olsun evladımsın demesi için yasaların değişmesi gerekiyor.
7- Şefik Zan (Doktor): Hatay’da üç maymunu oynarız. Buradaki demokratik örgütlerin seçimlerinde bir demokratik işleyiş olur. Nüfusu bir buçuk milyon olan kentin dokuzyüzbini araptır. Bu Araplar Demokratik Kitle Örgütlerinde vardır ama bir daire müdürü bile arap-alevi değildir. 81 vilayette bir alevi-arap vali yoktur. Bu durum demokrasiden bahsedenlerin hiç mi dikkatini çekmemektedir. Altıyüz-altıyüzellibini alevi olan bu kadar insanın yaşadığı bu yerde numunelik bir alevi daire amiri olamaz mıydı. Bu sonuçlar bu vatandaşları rahatsız etmez mi. Böyle bir üç maymunu oynamaya devam ediyoruz.
Kamu hizmetlerine objektif kriterler esas alınarak atama yapılmalıdır. Aleviler 8 kasım’da İstanbul’da eşit, özgür vatandaş olma isteği ile alanlara gidecekler. Annem-Babam alevi olmasına karşın, Arapça konuştum diye ilk sopayı babamdan yedim. Zorunlu olarak verilen din dersleri Anayasa’ya , insan haklarına aykırıdır.
8- Lümeys Dede (Eğitimci): Kanın durmasını istiyorum. Antakya’da yaşayan arap kökenli bir vatandaşım. Antidemokratik ülkede antidemokratik uygulamayla karşılaştığımda ne yapacağımı şaşırıyorum. Okul müdürlerinin çoğu sünnidir. Alevi değildir. Yaşar Kemal’in dediği gibi bin renk olabilmeliyiz.
9- Hatice Can (Baro Kadın Komisyonu Başkanı-İnsan Hakları Aktivisti): Devletin Hatay’a potansiyel suçlu bakışı var. Yatırım yapmaktan kaçınıyor. Devlet buraya arap/alevi/solcu bir bölge olarak bakıyor. Hıristiyanlar işe girmede, bürokrat olmada ayrımcılığa uğruyorlar. 82’de Altınözü’nde Hıristiyan bir aday belediye başkanı olarak seçimi kazanmasına karşın gece operasyonu ile başkanlık elinden alındı. Medeniyetler buluşmasına dünyanın dört bir yanında din adamları çağrıldı. Ama bu bölgede yaşayan Nusayri din adamları bu toplantıya çağrılmadı.
CHP’de bile belediye başkanı ve il başkanları alevi olamaz. Dengeleri bir arada tutalım diye bir savunmaları var. Ayrımcılık yapılıyor. Bu ayrımcılığın üstüne gidilmesi lazım.
Dökümantasyon:
TkMM yapıları ile ilgili Barkovizyon’dan Powerpoint sunumu
Gündem konuları ile ilgili sunum CD’si
Önyargılar giremez afişleri
Değerlendirme:
Hatay kMM hamalı Ekrem Dönmez tarafından, kMM’lerin yapısı, süreci ve toplantıların amaç ve içeriği ile ilgili genel bilgi verildi.
Kısa bilgilendirmeden sonra toplantı gündemi ile ilgili olarak hazırlanan sunum CD’si katılımcılarla birlikte izlendi. Katılımcılardan bir kısmı hazırlanan sunum CD’sinin toplantı sloganına aykırı olarak önyargı veya ön kabullü olduğu; sunum CD’si içeriğindeki, anayasanın değiştirilemez maddelerinin 2/3 çoğunlukta bir iktidar istediği takdirde Anayasanın 4. maddesi değiştirilerek ilk üç maddesinin değiştirilebileceği yönündeki açıklama kısmının kabul edilemez olduğu ve kınadıklarını belirttiler.
Hatay küçük Millet Meclisi ismindeki küçük sözcüğünün kaldırılması gerektiği, küçük sözcüğünün doğru olmadığı, kaldırılması gerektiği ifade edildi.
Değerlendiren:
Av. Ekrem Dönmez Hatay kMM Hamalı