Yer :Kesk
Tarih :02-.10-.2010
Katılımcılar:
Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1-Eğitim Hakları Derneği (Nurettin Aldemir, Yönetim kurulu üyesi)
2-Sivrihisar Eğitim Vakfı (Ziya Kandilci, Yönetim kurulu üyesi)
3-Lüle Taşçılar Derneği (Behçet Aktaş, Yönetim kurulu üyesi)
4-Sevgi Vakfı (Necmettin Başkut, Yönetim kurulu başkanı)
Meslek Odaları
Sendikalar
Kanaat Önderi, Bireyler ve Diğer Katılımcılar
2-BDP(Yusuf Karataş, İl başkanı)
Katılan Milletvekilleri:Katılım Olmadı
Belediye Başkanları:Katılım Olmadı
Mesaj Yollayanlar
Murat Sönmez (CHP)
Beytullah Asil (MHP)
Nedim Öztürk (AK PARTİ)
Ahmet Ataç (Tepebaşı Belediye Başkanı)
Moderatör:Davet edilmedi
Gözlemciler
Diğer Katılımcılar
Eğitim Hakları Derneği (Basri Özgür)
Eğitim Hakları Derneği(Ozan Yay)
BDP (İzzettin Altun)
Eğitim Hakları Derneği(İsmail Çuvalçı)
Şirvan Aldemir
Meryem Yurdagül
Sacide Gürer
Medya:
İstikbal Gazetesi
Sakarya gazetesi
Sonhaber
Milli irade
Anadolu
İkieylül
Şehir
Yenigün
Kanal26
Estv
Konular:
Genel Konu: Kalıcı bir “İç Barış” için neler yapılmalı?
Yerel Konu: Sivil toplum ve yeniden yapılanma
Konuşulanlar:
1. Sevim Şahin: Daha önceki toplantılarda olduğu gibi, tüm Milletvekillerimizi ve Belediye Başkanlarımızı, mail, faks ve cep telefonlarına mesaj bırakarak davet ettik. Tüm partilere ve sendikalara gittik afiş bıraktık davet ettik. 30 Eylül 2010 da basın toplantısı ile gündemimizi duyurduk tüm yerel basın ve tv lerde çıktı haberimiz.
2. Nurettin Aldemir: 12 Eylül referandumunu geride bıraktık. Referandum sonuçlarını herkes kendi penceresinden tartıştı, tartışmaya da bir süre daha devam edecek. AKP evet çıkması halinde ülkemize daha fazla demokrasi geleceğini vaaz etti. Elde ettiği % 58 evet oyu bu söyleme göre daha fazla demokrasinin ayak sesleri olmalıydı; ancak gelişmeler öyle söylemiyor. Kürtler barış dedikçe AKP savaş yöntemlerine başvuruyor. AKP bir taraftan Kürtlerin yasal ve meşru temsilcileriyle görüşürken bir taraftan da askeri, siyasi, bürokratik operasyonel taktikler kullanıyor. Bu tehlikeli bir durumdur. Bugün, düne göre daha fazla barış umudu besliyorsak bunun tek nedeni Kürtlerin, siyasi olgunluğu ve barışa olan inancıdır. AKP referandum başarısı ile daha da pervasızlaşmış görünüyor; sadece Kürtleri değil; sosyalistleri ve kendine karşı olan herkesi cezalandırmak istiyor. AKP ülke sorunları ile ilgili kimseyle uzlaşmak istemezken; cemaatlerle ittifaklarını sıkılaştırıyor. Cemaat AKP ittifakı sisteme, kendilerine muhalefet eden herkese saldırıyor. Derin devlete karşı olduğunu söyleyen, sözde Ergenekon kovuşturmaları yapan Cemaat ve AKP ittifakı kendi derin devletini yaratıyor. 12 Eylül vesayetine, MGK-TSK vesayetine karşı olduğuna herkesi inandırmaya çalışan bu ittifak siyaset, ekonomi ve sosyal yaşam üzerinde kendi vesayetini kuruyor.Devrimci Karargah tanımlamasıyla yapılan ve merkezine kurumsal olarak Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) konulan son operasyonlar, sadece SDP’yi değil tüm sosyalistleri tehdit ediyor. Bir dönemin işkencecisi olan Hanefi Avcı ile işkencecisini affeden Necdet Kılıç, Necdet Kılıç ile SDP, SDP ile de Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) ilişkilendirilerek; adını yakın geçmişte duyduğumuz; ölü ele geçirilen Orhan Yılmazkaya’dan başka hiç kimsenin hiçbir ferdini tanımadığı Devrimci Karargah örgütü operasyonu yapılıyor. Hanefi Avcı ile sosyalistleri örgütsel bir formatta aynı çuvala koymanın mümkün olmayacağını vasat bir akıl sahibi bile bilir. Hanefi Avcı ile sosyalistleri aynı çuvala koymak ne kadar mümkün değilse SDP ve TÖP’ü de Devrimci Karargah çuvalına koymak o denli mümkün değildir. Çünkü bu kurumlar yasaldır. Tüzük ve programlarında silahlı mücadele yöntemi yoktur. Tutuklanan SDP Genel Başkanı Sayın Rıdvan Turan’ı, Günay Kubilay’ı, Ulaş Bayraktaroğlu’nu, Ecevit Piroğlunu, Özgür Cafer Kalafat’ı, Necdet Kılıç’ı tanıyan birisi olarak bu operasyonların gerçek nedeninin Devrimci Karargâh olmadığına adım soyadım kadar eminim. AKP barıştan, demokrasiden ve toplumsal uzlaşmadan korkuyor. Ülkemizde barış umutlarının yeşermesinden, demokrasi taleplerinin güçlenmesinden kaygılanıyor. Bu nedenle barış ve demokrasi isteyen örgütlü kesimlere pervasızca saldırıyor. Irkçı, faşist söylem ve yöntemlerle bu ülkede barış kurulamaz, demokrasi geliştirilemez, toplumsal uzlaşma sağlanamaz. Sümela Manastırı ve Akdamar Kilisesi’nde ibadet yapan Hıristiyan yurttaşlarımızın insani, dini ve vicdani haklarını tanımayan; farklı etnik kimlikleri ve onların haklarını yok sayan; en ufak demokratik gelişmeyi ve barış umudunu içine sindiremeyen; kavga ve savaş ortamından beslenen anlayışın sahibi MHP ve benzerlerinin politikaları da barış, demokrasi ve toplumsal uzlaşma için ciddi bir tehdittir. Barışı ve demokrasiyi tesis etmek, toplumsal uzlaşmayı sağlamak için ayrımcı olmamak; insan hak ve özgürleri bakımından herkesin eşit olduğunu kabul etmek; kısacası demokrat olmak gerekir. EkMM’nin az sayıda STK ile sistematik ilişkisi var. Bunun nedenleri araştırılmalıdır. Mevcut realiteye de teslim olmamak gerekir. Bu toplantı sonrasında gönüllülerle bir araya gelerek EkMM’ye katılmamış STK’lar ziyaret edilmeli. Meclisin amaçları ve işleyişi anlatılmalı. Kasım toplantısında ise yeni bir yürütme belirlenmeli. Yine beklenen katılım sağlanmıyorsa EkMM’nin devam edip etmemesi tartışılabilir.
3. Ziya Kandilçi: Nurettin Aldemir’i tebrik ediyorum. Memleket meselelerini makro seviyede izah ettiniz. Stk’ların katılımının azlığının nedeni ise şu: biz birbirimizi desteklemiyoruz. Herkesi kurumsal olarak ziyaret etmeniz çok iyi olmuş. Bana göre de her Stk’dan 2 kişi katılmalı. Burası sivil toplum kuruluşlarını temsilen oluşturulmuş bir yapı. TBMM de olduğu gibi EkMM’de de temsilcilerimiz olmalı. EkMM çalışmalarının durdurulmasına ben muhalifim.2 kişide olsa bu devam etmeli yılmak yok. Bu önemli bir tohum atmaktı. Toplumsal barış konusu ise, toplumsal barış toplumsal anlaşmayla olur. Toplumsal anlaşma konusunda yeterli eğitimi veremiyoruz. İnsanların burada olduğu gibi bir araya gelip konuşulması ve eğitilmesi gerekiyor. Biz insanlarımıza bunu eğitim yoluyla anlatmalıyız.
4. İzzettin Altun: Şu anda kendimi Türkçe ifade edeceğim. Ama keşke siz de Kürtçe bilseydiniz de, Kürtçe konuşabilseydim, kendimi daha iyi ifade ederdim. Biz Kürtçeden başka dil bilmekten mutluyuz, keşke sizler de bilseniz. Referandumdan önce hareketli günler yaşadık. Anayasa değişikliğinde Kürtler için, emekçiler için, demokrasi için doğru dürüst bir şey yoktu. Biz 12 Eylül için suç duyurusunda bulunduk ancak bir sonuç çıkacağını sanmıyorum. Boykot için, BDP ve PKK’nin baskı yaptığı söyleniyor ama tersine baskı yapılmıştır, belgeleri de vardır. İnsanların TC numaralarını almışlar ve 80 TL cezayla korkutmuşlardır. Yoksa çok daha büyük boykot çıkmıştır. AKP ve cemaat bu konuda çok yüklenmiştir. Eskişehir’de de geçen ayki toplantıya katılacaktır, sırf boykot için broşür dağıttığımız için birçok polis ekibiyle gelerek gözaltına almışlardır. Sırf BDP’li olduğumuz için, ben il yöneticisiyim, bizi sabaha kadar gözaltında tutmuşlardır. Bir komiser arkadaş, bilmiyorum samimi ya da değil, gözaltında iken kimsenin olmadığı bir zamanda gelip size böyle yapılması haksızlıktır, niye size böyle ayrımcılık yapılıyor, ağırıma gidiyor demiştir. Kürtler artık canlı insanlarını değil, ölülerini isterken, 10 bin, 17 bin faili meçhul varken bu AKP’nin yaptığı, hele ki aslında yapacağız ama gücümüz yetmiyor demesi komiktir. AKP bir de, biz yapmak istiyoruz ama BDP uzlaşmıyor, Kürtler bize oy verse çözeceğiz diyor, ama Kürtler çok bedel ödedi ve çok fedakârlıkta bulunmuştur. PKK, Kürtlerin bunca zorluğa rağmen Ramazanda ateşkes kararı aldı. Ama devlet bayramdan hemen önce, arife günü Hakkâri’de çatışmaların dışında 9 genci öldürdü. Hepsinin ailesi, yakınları vardır. 12 yıl önce Mardin’deydim. Bir gerillanın cenazesi vardı. Ağıtlar, zılgıtlar yürek parçalıyordu. Sonra o annenin askerdeki bir oğlunun da askerden cenazesi geldi. Ben Silopi’de öldürülen PKK’lilerin kulaklarından kolye yapanları gördüm. Her şeye rağmen şimdi bir süreç var. İnanmak istiyoruz ancak artık bir güven sorunumuz var, temkinliyiz. Artık kandırılmayacağız. Bir mayın patlıyor, 9 vatandaş ölüyor, bir karakol 17 km., biri 30 km. patlamadan sonra oraya asker intikal etmiyor. Sonra operasyon falan başlamıyor. Şimdi ise bir tampon bölge konuşuluyor. Korkarım, çok korkarım ki böyle giderse 1 ay sonra ateşkes bitecek, kötü bir dönem başlayacak. Barışı sağlamak için önce doğru isimlendirmeli. Hala bu işe terör, terörist deniyor. Oysa Kürt sorunu, Kürt sorunudur, PKK, PKK’dir. Ben farklı bir şeyi örneğin MHP’yi sevmeyebilirim ama tahammül etmeliyim, konuşmalıyız. Arkadaşlarım var, konuşuyoruz. Çözüm için seçim barajının düşürülmesi, anadil konusunda adımlar atılmalı. Bunlar konuşulur, çözümler bulunur. Ancak şu var, Kürtler tek başına bu işi başaramaz. Barışı Türkler, Lazlar, Çerkezler, Araplar ve herkesle birlikte ancak kurabiliriz. Sivil toplum konusunda ise sivil toplum insana, insanlığa hizmet etmeli. Sivil toplum devlete değil, halklara hizmet etmeli. Bu geçen seferki sınav neydi, sonraki için Cemaatteki bir arkadaşımıza, eğer itaat edersen bu sınavda başarılı olursun denmiştir. Bazı kişiler ayrı odaya çağırılarak onlarla konuşulmuş ve tam itaat etmedikleri, itaat etmeleri gerektiği, böyle olursa kendilerinin işlerinin yolunda gideceği söylenmiştir.
5. Yusuf Karataş: Bizim kanayan bir yaramız var. Kürt sorununa değinmemek mümkün olmuyor. Barışı sağlamak nasıl mümkün olur. Ben inşaatçıyım, BDP il başkanıyım. Bize soruyorlar, ‘nerelisin’ diye. Ağrılıyım diyorum. Hımm! Diyor. Neden hımm diyor. Bize soruyorlar siz ne istiyorsunuz. Bizim Mezopotamya’da 5000 yıllık bir tarihimiz var. Demin arkadaşım kendini Türkçe çok iyi ifade edemedi. Ben de annemi Hastaneye götürmüştüm Ankara’da. Doktor hastanın yanındakiler çıksın istiyor. Anneme ezberlettim “sürekli öksürüyorum” diyeceksin, demiş “sürekli kusuyorum”. Doktor da bulantı hapı veriyor. Biz hep bunları yaşadık. Köyde anahtar iki dakika geç geldi diye hemen çektiler panzeri kapıya. 1993 senesiydi. Annemi dövdüler, gözümün önünde. Hep bunlar yaşandı. Bu halk bunları yaşadı. İnsanlar alıp götürüldü. Değil dirisini, ölüsünü bile göremedi insanlar, kemiklerini bile vermediler, insanlar onu arıyor. Eskişehir’de bunun konuşulmasından çok mutlu oldum. Bu çalışma bize umut verdi. Bundan sonraki toplantılara katılacağız.
6. Necmettin Başkurt: Zamanında, arkadaşın demin ırkçı şoven diyerek bahsettiği siyasetlerde yer almış bir kişiyim. Tabii zamanla değişsek de, hala bu yöndeki görüşlerimi hala koruyorum. Vakıf adına konuşmuyorum. Devlet memuru olduğum için siyasal boyutta da konuşmuyorum. Biz 1932’de devletin mecburi iskanı ile Balkanlar’dan buraya göçüp yerleşmişiz. Sülalemiz 132 kişi. Bu süreçte Çerkezlere kız vermiş, Çerkezlerden kız almışız, Araplarla kız alıp, kız vermişiz, Kürtlerle kız alıp kız vermişiz. Hiçbir problem yaşamamışız ve Türk milletinin bir parçasıyız.
7. Basri Özgür: Barış meselesi hakkında söylenecek çok şey var. Pek çok boyutu ki her biri hakkında uzun uzun konuşulmalı. Ancak ben burada bunların hiçbirine değinmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeceğim, barışa giden yolda tek bir şeye itaat etmemiz gerek, ne devlet, ne örgüt, ne başka bir güç, ne de çıkarlarımız: Adalet. Adalet olmazsa barış olmaz. Adaletin gereğince hüküm sürmesi için birbirimizle daha çok konuşmalı, birbirimizi daha çok dinlemeliyiz. Gerçekleri bilmiyorsak doğru kararlar veremeyiz. Diğer konuda da bir şey söylemek istiyorum, bu sivil toplum hikayesi gerçekten zor bir iş. Bu küçük meclis toplantılarında gerçekten anlamlı bir iş başarılmıştır. Bu noktada yapılması gereken bence, eğer bu işe mesai ayrılabilirse, burada olması gerektiğini düşündüğümüz bütün farklı kesimlerden STKlara yeniden giderek, mümkün olduğu kadar kişisel ilişkileri olanların da yer aldığı heyetlerle giderek, hem çağırmak, hem de Eskişehir’de sivil toplumun gerçekliğini bizzat STKların kendi tutum ve beyanları üzerinden biraz daha anlamaktır.
8. Ziya KANDİLÇİ: Barış meselesinde ben fazla bir şey değinmemiştim. Ben Güneydoğu’da yaşadım. 42, 45 yıl çalıştım. Oralarda onların amiri oldum. Onlar benim amirim oldu. Karadeniz’i de, Trakya’yı da bilirim. Ticaretle ilgiliydim, anlaşmalar, sözleşmeler yaptık. Osmanlı yıkıldıktan sonra Balkanlardan, Mısır’dan, Suriye’den zorluk çeken Türk ırkından insanlar Anadolu’ya geldi. İç içe yaşamaya başladık, hiç sorun yaşamadık. Kürtlerle de hiç sorun yaşamadık. Her yerden alışveriş yapıyorsun, neresi hesabına daha uygunsa oraya gidiyorsun. İşçi bulamıyorsun, Kürt işçi getiriyorsun, mimar bulamıyorsun Çerkez getiriyorsun mesela…Bu suni bir sorundur. Dış güçlerin kışkırtmasıyla ortaya çıkıyor. Kürtleri kışkırtıyorlar, Alevileri kışkırtıyorlar. Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için bunları yapıyorlar. Önyargılar var dedi arkadaş. Bunlar hep suni gelişmelerdir. Türkler bütün ırkların kendi içinde barış içinde yaşatmıştır. PKK yabancıların oyuncağıdır, onlar kurdurmuştur. BDP demokratik özerklik diyor, bu ise millette kuşku uyandırmaktadır. Yoksa Türklerin Kürtleri hazmetmemesi gibi bir durum yoktur. Evet, bazı münferit olaylar olmuş olabilir. Bunları hükümetler düzeltebilir. Bu hükümet başarısız olabilir, ben de başarısız buluyorum, daha iyi bir hükümet getirilir ve bu sorunlar bu yolla çözülür. BDP’nin PKK’ya karşı olduğunu söylemesi, vatanı böldürmek istemiyorum demesi gerekir.
9. Ozan Devrim Yay: Kürtler ‘demokratik cumhuriyet’ demişti, o zaman hiçbir şey yapılmadı, olmadı, belki onun için ‘demokratik özerklik’ demişlerdir. Özerklik yoluyla bir nefes alabilir miyiz diye, belki de. Yani demin arkadaş demokratik özerklik konusunda şüpheleri söz konusu edince, bu aklıma geldi ve söylemek istedim. Kürt sorunu için farklı görüşler var ama herhalde hepimizin uzlaştığı şu ki, bunu dışarıdan birileri değil, hep beraber biz çözeceğiz. Demokratik çözümü bu ülkede yaşayanlar çözecektir.
Değerlendirme:
İletişim
a. Sivil toplum ile
Her ay toplantı bilgilendirme gündem paylaşımı yapılıyor. Mail ve telefonlarla da duyuruluyor.
b. Milletvekilleri ile
Milletvekilleri telefon mesajı ve faks ile davet edilmiştir. Belediye başkanlarına Faks, telefon mesajı ile bilgi verilmiştir.
c. Katılımcılarla
d. Medya ile
Yerel Basın Yaygın Medya temsilcileri ve Televizyon Kanallarına mail ve faks ile ulaşıldı. Toplantı sonunda Resim ve toplantı bilgisi mail yoluyla atıldı
Sonuçlar: Bu ayki toplantımız için stk’lar ve birçok partinin yerine gidip davet etmemize rağmen katılımın düşük olması sonucu moral bozukluğu olmasına rağmen sonuç başarılı olmuştur. Tüm yerel basın ve tvlerin katılımı olmasına rağmen 2 Ekim toplantımıza yer vermediler.
Değerlendirenler: Basri Özgür ve Sevim Şahin