YER: MÜSİAD
TARİH: 03. 12. 2011
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / İlim ve Hayra Hizmet Vakfı (Resul Şahin – Başkan)
2 / Müsiad ( Nedim Durgungül – Başkan )
3 / Yader (Salih Çetin – Başkan)
4 / Türkiye Emekliler Derneği ( A. Hıdır Doğan – Şube Sekreteri )
5 / Belediye Mec. Üyeleri Der. ( Rahim Ataş – Başkan )
6 / Anadolu Gençlik Derneği ( Ahmet Pekcoşkun – Başkan Yard. )
7 / Muharrem Güneş ( Kalem Der – Başkan )
8 / Ersin Eryılmaz ( Ab-ı Hayat Vakfı – Başkan )
MESLEK ODALARI
SENDİKALAR
1 / Eğitim Bir Sen ( Yasin Karakaya – Başkan )
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Prof. Dr. Ali Ölçücü
2 / Muhammet Milat Özçelik
3 / Atik Okuyucu
GÖZLEMCİLER
1 / Mahir Sönmez (Ak Parti – İl Başkanı)
2 / Siracettin Sarı ( Hak Par – İl Başkanı )
3 / Müslüm Er ( CHP – İl Bşk. Yard. )
4 / Selçuk Karaca ( Ak Parti Yön. Kur. Üyesi )
5 / M. Can Ölçücüoğlu ( Ak Parti Yön. Kur. Üyesi )
6 / Atullah Telçek ( CHP Yön. Kur. Üyesi )
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Sermin Balık ( Ak Parti )
BELEDİYE BAŞKANLARI
Belediye başkanı katılımı olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
1/ Şuay Alpay (AK Parti)
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
1 / Kanal E
2 / Kanal 23
3 / Kanal 9
4 / Ayışığı Gazetesi
MODERATÖR
Ersin Eryılmaz ( Ab-ı Hayat Vakfı Başkanı )
KONULAR
GENEL KONU:
Türkiye Savaşa mı Gidiyor ?
Ortadoğu’ da Değişen Politik Dengeler.
Bedelli Askerlik ve Vicdani Ret.
KONUŞULANLAR
1 / Ersin Eryılmaz: Zamanın bereketinin kalmadığı günümüzde Ortadoğu ve İslam coğrafyasında kırılmaların yaşandığı ve gelişmelerin çok hızlı cereyan ettiği bir sürecin içerisindeyiz. Bu anlamda Türkiye’de ve Global dünyada gündemler çok hızlı bir şekilde gelişiyor ve değişiyor. Yaşadığımız yılın şüphesiz en önemli olayı Arap Baharı olarak adlandırılan Ortadoğu daki halk hareketleri ve değişim sürecidir.19.yüzyılın sonlarında ve 20.yüzyılın başlarında işgal ve sömürgeleştirme amacı güdülen İslam coğrafyasında bunlara karşı gelişen direniş hareketleri olmuştur. Ortadoğu’daki yer altı kaynaklarında gözü olan batılı devletler işgal ettikleri bölgelerden çekilirken geride kendilerine destek olacak yönetimler bıraktılar. Gelişen süreçle birlikte özellikle Kudüs’ün işgalinden sonra toplum içerinde İslami hareketler daha belirgin bir şekilde etkisini göstermeye başladılar. Şu anda da İslam coğrafyasında onuru rencide edilen ve özgürlüklerden mahrum bırakılan, gizli anlaşmalarla yer altı kaynakları birilerine peş keş çekilen, açlığa ve zulme mahkûm edilen toplumların sosyal bir patlamayla bir değişim sürecini başlattığını görmekteyiz. Türkiye’nin bu olaylar sonucunda, özellikle Ak Parti iktidarı döneminde dış politikada izlemiş olduğu rol ile çok farklı bir statü üstlendiğini görmekteyiz. Özellikle Suriye ile ilişkilerde Türkiye’nin halkların hamisi rolüyle hareket ettiği bir süreç yaşıyoruz. Geçmişte bütün bu değişimlerin yaşandığı bu coğrafyalarda tek belirleyici güç olan Osmanlı İmparatorluğu’nun ister istemez mirasçısı olan bir Türkiye’nin bu değişim sürecindeki fonksiyonu nedir diye sorup, sizlerle birlikte bu konuyu derinleştirmek isterim.
2 / Resul Şahin: Öncelikle şunu belirtmek gerekir; Arap ülkelerindeki diktatörlüklerin bugüne kadar gelmiş olması emperyalistlerin sayesindedir. Bunlar batılı ülkeler, Rusya ve Çin sayesinde iktidarda kalmışlardır. Bir halkı elde tutmak zordur ama diktatörler perde arkasında çok rahat anlaşabilirler. Örneğin Türkiye’de 1 Mart teskeresi mecliste geçmedi, Halkın istemediği bu durumun meclis hissiyatına tercüman oldu. Oysa diktatörlük olsaydı bu teskere halktan habersiz kabul edilirdi. Bulunduğum Arap ülkelerindeki yönetimler ile halkın anlaştıkları bir nokta söz konusu değildir ve ortak paydaları da yoktur. Bu ne zamana kadar devam etti ta ki yeni neslin kitle iletişim araçları vasıtasıyla bunun böyle devam etmeyeceğini fark etmesine, yani günümüze kadar. Arap Baharı rüzgârı emperyalistlerin etkisiyle değil, yapılan baskıların patlak vermesi sonucu gerçekleşti. Asıl yapılmak istenen zaten harekete geçmiş komşu halkların bu hareketlerinin daha da hızlandırıp büyük balık Türkiye’yi çembere almaktır. Bence Türkiye tercihini doğru yaptı ve zalimin yanında değil de, insanca yaşamak isteyen mazlum halkların yanında yer aldı. Türkiye’nin Libya ve Suriye’ye yaptığı tüm uyarılara rağmen bu ülke liderlerinin kör ve sağır tavırları durumlarının bu hale gelmesine neden oldu. Arap halklarının önder gözüyle baktığı Türkiye’nin savaşa gittiğine inanıyorum, oynanan oyunların farkındadır ve bunu başka şekilde çözeceğini düşünüyorum.
3 / Aziz Hıdır Doğan: Arap Baharı havası çok olumlu bir gelişmedir. 30–40 yıllık diktatörlüklerin yıkılıp yerine halkların iktidara gelmesi mutlaka olması gereken şeylerdi. Burada manidar olan Amerika ve İsrail’in demokrasi havarisi kesilmeleridir. Oysa bunların Afganistan ve Irak’a demokrasi getireceğiz deyip müdahale etmelerinin sonuçları ortadadır. Burada Türkiye’ye çok önemli görevler düşmektedir, Birilerini memnun etmek adına komşularımızla olan dostluklarımızı yitirmemeliyiz. Türkiye son dönemdeki söylemlerini yumuşatıp, komşularını kırmamaya dikkat etmelidir. Çünkü bizler burada kalıcıyız. 22 Müslüman ülkesi bir araya gelip Suriye’yi kınadı ama aynı şeyi Mavi Marmara olayında İsrail’e karşı yapamadılar.
4 / Ahmet Pekcoşkun : Nato’ nun kuruluş amacı nedir ve neye hizmet etmektedir. NATO’ nun kurulmasına Amerika’ da Yahudi lobilerinde karar verilmiştir. Kurucular NATO’ yu barışı sağlamak için değil de bir bakıma Siyonizm’ i egemen kılmak için kurmuşlardır. Görüntüde Nato Komünizme karşı kurulmuştur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra hedefi kırmızı olan NATO’ nun yeni hedefi yeşil yani Müslümanlar oldu. Libya’ ya bir hareket söz konusu olduğunda sayın başbakanımız NATO’ nun orada ne işi var demişti. Bu doğrudur oysa asıl yapılması gereken bu görevin Müslüman ülkelere verilmesi idi. Aynı başbakan tutup altı tane gemiyi NATO’ nun emrine vermiştir. Avrupa zenginliğini Müslüman ülkelerin sömürülen kaynaklarına borçludur. İşi bittikten sonra da vurmaya başlamıştır. Amerika eski dışişleri bakanı Rice Fas’ tan Endonezya’ ya 22 İslam ülkesinin yönetim ve haritalarının değişeceğini söylemişti. Arap ülkelerindeki halk hareketlerini çok yerinde buluyorum ama neden şimdi bu çok manidardır. Buradaki diktatörlerin sonunun yaklaştığını gören batılı ülkelerin fitili ateşlediklerini düşünüyorum. Ayrıca dünyanın neresinde bir kargaşa varsa bunda Siyonizm’ in parmağının olduğuna inanıyorum. Bizim ülke olarak yapmamız gereken ağabeylik yaparak Müslüman ülkelerin sorunlarına çözüm bulmamızdır.
5 / Nedim Durgungül: Türkiye AK Parti iktidarıyla birlikte komşularıyla sıfır sorun politikasını yürütmeye başladı. Öyle ki sayın başbakan Suriye’ ye gittiğinde valiliğini ziyarete gitmiş padişahlar gibi karşılandı. Arap Baharı olaylarının mevcut hükümet dönemine denk gelmiş olmasını çok büyük bir şans olarak görmekteyim. Aksi takdirde bundan 10–15 yıl önceki biçare hükümetler dönemine denk gelmiş olsaydı neler olurdu diye düşünüyorum. Zalim diktatörlerin sonu yoktur. Kitle iletişim araçlarının uç noktaya çıktığı günümüzde bu yönetimler yıkılmaya mahkûmdur. İmparatorluk mirasına konan ve İslam bayraktarlığı yapan Türkiye’ ye bu konuda çok önemli roller düşmektedir. Türkiye’ nin Arap Baharı’ nda meydanları dolduran halkların yanında yer alması kaçınılmazdı diye düşünüyorum. Her ülkenin kendine göre bir hesabı vardır, bu Türkiye için de geçerlidir. Biz de kendi hesabımıza bakmalıyız. Bülent Arınç’ ın Suriye’ den aşırı bir göç olursa Türkiye Suriye sınırından en az 5 km. içeriye girip orada bir tampon bölge oluşturarak halkları orada muhafaza edebileceğimizden bahsetti. Bu da kaçınılmaz olarak Türkiye’yi bir savaşa sürükleyebilir ama durumu çatışmadan uzak bir şekilde idare etmesi Türkiye’nin daha çok yararına olur diye düşünüyorum.
6 / Mahir Sönmez: Bölgedeki sorunların bu hükümet dönemine denk gelmiş olması Türkiye için gerçekten büyük bir şanstır. Bundan 15–20 yıl önce Bosna Hersek’ te yaşanan toplu kıyımlara hükümetimiz ve devletimiz müdahalede bulunamadı. Ne mutlu ki böyle bir hükümetimiz var ve olaylara bu şekilde müdahale edebiliyor. Bana öyle geliyor ki Avrupa Türkiye’nin hızla geldiğini gördü ve önünü kesmenin yollarını aramaya başladı. Bundan on yıl önce de kitle iletişim araçları vardı ve o zaman bu olaylar çıkmadı da neden şimdi çıktı. Burada Türkiye ya yapması gereken ağabeylik görevini yapacaktı ya da Arap halklarının eleştirilerine maruz kalacaktı. Sonradan NATO’ya dahil olan Türkiye’nin bu güçlü ekonomisi ve güçlü yapısıyla NATO’ da söz sahibi olacağına eminim. İnşallah bu olaylar Avrupa’nın gerçek yüzünü görmemize de vesile olacaktır diye düşünüyorum, çünkü bu olayların çıkmasında fitili Avrupa ülkeleri ateşlemiştir.
7 / Ali Ölçücü: Konuşan arkadaşlar bizler emperyalistler tarafından yönetiliyoruz dediler. Peygamber efendimizin bir hadisinde ‘‘ her halk hak ettiği şekilde yönetilir’’ demiştir ve yine bir Müslüman parmağını ısırılan bir deliğe iki defa sokmamalıdır denilmiştir. Bizde akıl ve fikir yok mu ki biz dış güçler tarafından yönetiliyoruz. Bizler üstatların kırmızıçizgilerinin dışına çıkamıyoruz ve zannediyoruz ki kırmızıçizgilerin dışına çıkmak üstatları bitirecek. Bu korku yüzünden İslam ülkeleri olarak bir yere varamıyoruz. Arap ülkelerindeki diktatörlerin devrilmesi milyonların kararlı duruşları sayesindedir. Ben Arap Baharı fitilinin ‘‘one minute’’ dan sonra ateşlendiğini düşünüyorum. Şimon Peres’ in o andaki yüz halini gören her Müslüman bu olaydan güç aldı. Ben Türkiye ve Suriye halklarının savaşacağına hiç ihtimal vermiyorum.
8 / Siracettin Sarı: Arap Baharını zalim ile mazlumlar arsındaki mücadele olarak görmek gerekir. Egemen ve emperyalist devletlere baktığımız zaman bunlar dünyanın her tarafındaki olayları yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Dolayısıyla dünyadaki gelişmeleri onlardan bağımsız olarak ele almak mümkün değildir. İlk zamanlarda asker göndererek yapılan sömürgecilik, Rusya’da ki ekim devriminden sonra ekonomik bağımlılık şeklinde gerçekleştirildi. Gittikleri ülkelerdeki yerel işbirlikçileri kullanarak çıkarlarını koruma yolunu seçtiler. Sovyetler Birliği dağıldıktan, yani dünyadaki ikili denge bozulduktan sonra bu algı da giderek değişti. Emperyalistler diktatörleri destekleyerek çıkarlarını koruyamayacaklarını anladılar ve bunun için halktan yana tavır takındılar. Bugün bu halklar hak ve özgürlük için ayaklanmış ise bu duruma sevinmek gerekir. Solcular bu halk ayaklanmalarının emperyalistler destekliyorsa bunda bir iş var diye düşünüyorlar, bu yanlış bir algıdır. Arap ülkelerinin geleceğinin bu günlerden çok daha iyi olacağına inanıyorum. Türkiye yapması gerekeni yaptı ve şu anda iyi bir pozisyondadır. Türkiye Arap halklarının haklı mücadelelerini desteklerken kendi içinde ki hak ve özgürlüklerinin sınırlarını daha da genişletmelidir. Bu durum Türkiye’yi bölgede daha saygın bir yapıya kavuşturur.
9 / Salih Çetin: Ben bu savaşların çocuklar üzerindeki etkisini dile getirmek istiyorum. Kaleler genelde içten fethedilir anlayışıyla bakacak olursak Türkiye’nin savaşa gireceğini düşünmüyorum. Türkiye kazan-kazan anlayışıyla hareket edip sadece NATO’nun değil dünyada ki diğer olgular içinde de bulunmalıdır diye düşünüyorum. Savaşlar ve afetlerden en çok, kadınlar ve yaşlılar etkilenmektedir. Sosyal medyanın çok geliştiği günümüzde siber savaşlarda gençlerin önemi bir kat daha artmaktadır. Biz burada hem gençlere hem de ailelerine yönelik adımlar atmalıyız, aksi takdirde daha çok savaş olur ve çok genç kaybederiz.
10 / Yasin Karakaya: Ben Arap Baharının menfaatlerinin kesintiye uğramasının sonucunda gerçekleştiğini düşünüyorum. Emperyalistler buralara diktikleri yöneticilerle bir yere varamayacaklarını gördüler. Ayrıca Türkiye’nin komşularla sıfır sorun felsefesiyle hareket edip güzel bir ortam yarattığını da gördüler. Geçen yıl bulunduğumuz Suriye’de halkın Türkiye’ye büyük bir teveccühü var ve her mahallede Sayın Başbakan’ın posterleri asılıydı. Emperyalistlerin halk ayaklanmalarını desteklemeleri, diktatörlerin gitmelerini istemelerinin bir sonucudur. Yoksa halkların özgürlüğü ve refah seviyelerinin yükselmesi pek umurlarında değildir. Bu halkların tam anlamıyla özgürlüğüne kavuşması için girişimler devam etmelidir. Türkiye’de bu durumu çok iyi okudu ve halklarla olan sıfır sorun anlayışı devam etmektedir. Sorun sadece despot yönetimlerledir. Bölgede sıcak bir savaş olacağını sanmıyorum olsa bile Türkiye politik davranıp bu savaşa girmeyecektir. Türkiye’nin ve Arap Birliği ülkelerinin Suriye’ye uyguladıkları yaptırımların sonuç vereceğine inanmıyorum.
11 / Muharrem Güneş: Arap Baharı sadece çıkar ilişkisiyle açıklanabilecek bir durum değildir. Şayet öyle olsaydı bu olaylar bundan 10 veya 20 yıl öncede patlak verebilirdi. Gelişmiş iletişimle birlikte dünya farklı bir noktaya doğru gitmektedir. Dolayısıyla halkların farklı bir yönde bilinçlenmesi söz konusudur. Bunun sonucunda sindirilmiş halklar değişen dünya düzeninde liderlerini sorgulamaya başladılar. Bu anlamda Davos önemli bir dönüm noktasıdır. Ayrıca Türkiye’nin Gazze’ ye olan duyarlılığı da bunda etkilidir. Mavi Marmara da birlikte bulunduğumuz Tahrir Meydanı olayları ve Suriye’de ki ayaklanmalarını önderlerinin sindirilmişlik psikolojisini çok rahat gözlemleyebildim. Bu tür aktivist eylemler halklar arasındaki etkileşimi arttırdı ve bu etkileşimde halk ayaklanmalarının çıkmasına önayak oldu. Fitilin ateşlenmesi planlanmış bir şey değildi tamamen bir tesadüf sonucu oluştu. Başbakanın Davoş çıkışı ise planlanmış bir şeydi. Belki de Türkiye’nin bölge halklarına öncü olmak gibi bir planı vardı diye düşünüyorum. Arap halkları da bunu iyi okudu ve kendilerine örnek aldılar diyebiliriz. Ancak Başbakan’ın Libya konusun da batılı ülkelerin yanın da yer alması bir yanlıştı ve bu Libyalıları kızdırdı. İkinci bir yanlışı ise Arap halklarına Laikliği örnek olarak göstermesi oldu. Her ne kadar orta bir özgürlük mücadelesi varsa da Laiklik denince Türkiye’de ki katı Laiklik anlayışı akla gelmektedir. Bu ara da Arapların tepkisine neden oldu. Batılı güçlerin bu işlerin organize ettiğini söylemek bana hiç mantıklı gelmiyor. Bence şu anda bile Esad’ın gitmesini istemiyorlar ama ortada bir tıkanıklık söz konusudur. Liderlerin gitmesini ama rejimin de devam etmesini istemektedirler.
12 / Atik Okuyucu: Uluslar arası dış güçler Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ortadoğu’ ya el atmışlardır. 90’ lı yıllarda başlayan BOP hayata geçirilecektir. Esad’ ın gideceği kesindir. Uluslararası güçler asıl Esad’ dan sonra kim gelecek onun hesabını yapmaktadırlar. Mısır örneğinde olduğu gibi; Mübarek gitti yerine ona benzeyen bir general geldi. Sayın başbakanın Suriye konusundaki politikalarını destekliyorum. Suriye halkı mazlumdur ve biz bu mazlum halkı gözetmek zorundayız. Yoksa batılı ülkelerin umurunda bile değildir burada ölen çocuklar. Bunlar ikiyüzlüdürler ,bu olayları ticari çıkarları açısından değerlendirirler.
13 / Müslüm Er: Dünyada çıkar söz konusu oldu mu herkes kendi siyasetini ve çıkarını ön planda tutar. Bu çatışmalı ortamda çıkar ilişkilerinin bir sonucudur. Türkiye’ de kendi menfaati doğrultusunda hareket etmektedir. Ayrıca batılıların ekonomik emelleri de ön plana çıkmaktadır. Yoksa oradaki zulüm ve katliam kimsenin umurunda değildir. Savaşların ne kadar kötü olduğunu hepimiz biliyoruz, Allah kimsenin başına vermesin. Müslüman ülkeler Amerika’ nın Irak’ ı vurmasına sesini çıkarmadıkları gibi kendi çıkar hesaplarını yaptılar. Liderliklerini korumanın ve devam ettirmenin hesabıyla uğraştılar.
14 / Sermin Balık: Bir düşünür diyor ki ‘‘ İki şeyi çıkarmak elinizde ama durdurmak elinizde değildir, biri savaş biri de yangın ’’ savaşı da, yangını da kendiniz çıkarabilirsiniz ama durduramazsınız. Ortadoğu’ da fitil ateşlendi ve durum ortada. Ben Türkiye’ nin hiçbir şekilde savaşa girmeyeceğini düşünüyorum. Medyada son günlerde çıkan ‘‘ başbakanı dolduruyorlar, bizde işin içine gireceğiz’’ söylemlerinden sonra başbakan çıkıp ‘‘ben dolduruşa gelmem, yalnızca mazlumun yanında yer alırım’’ dedi. Suriye ile olan sıfır sorun politikası iyi gidiyordu ta ki oğul Esad diktatör babası gibi davranmaya başlayıncaya kadar. Arap Birliği tarafından uyarılan Esad onbeş gün işleri düzeltmek için izin aldı, ancak sadece üç gün sonra Cuma Namazından çıkan insanların üzerine ateş açıldı. Bugüne kadar dört bin kadar insan Suriye’ de katledilmiş, yani kendi insanını katleden biri var karşımızda. Biz Esad’ ın yanında dursaydık Suriye ile olan sıfır sorun politikamız devam ederdi ancak biz kan kardeşlerimizin, din kardeşlerimizin yanında durmayı tercih ettik, doğru olan da buydu. Diktatörlerin söylemleri hemen hemen aynıdır. Saddam’ da Kaddafi’ de ve bugün Esad’ da ben sonuna kadar savaşacağım ve savaşarak öleceğim dediler. Sonlarının ne olduğu da çok aşikârdır. Taraf olmalı mıyız elbette taraf olmalıyız. Başbakanımız ‘‘ Taraf olmayan bertaraf olur’’ demektedir. Biz dünyanın göz yumduğu İsrail katliamlarına göz yummadık, bunun en büyük bedellerinden biri de Mavi Marmara oldu. Başbakanımızın Davos çıkışı onu Suriye’ de liderleştirmişti. Bizim üç dönem üst üste oyumuzu arttırarak iktidar olmamızın sebebi ‘‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’’ felsefemizdir. Onlar ise sadece ‘‘ devleti yaşat’’ mantığıyla hareket etmektedirler. Son ültimatomların Esad’ a geri adım attıracağını umuyoruz, aksi takdirde sonu diğer Arap diktatörleri gibi olabilir. Biz mazlumun yanında yer almakla doğru yerde durduğumuza inanıyoruz. Yarın ne olacağını kimse bilemez ancak inşallah savaş çıkmaz diye düşünüyorum. Nato’ nun füze kalkanı projesi yapılması gereken bir gereklilikti. Bu bizim bir iç politikamızdır ve bunu meclisteki tüm liderler de biliyorlar.
15 / Ersin Eryılmaz: Devrim süreci aslında Türkiye’ de de yaşanıyor. Bu ülkede Kemalist bir oligarşik yapı halkına zulmederek ve halkın değerlerini ayaklar altına alarak bir yönetim sergiliyordu. Ak Parti ise halkın 28 Şubat sürecine göstermiş olduğu tepkinin sonucunda ortaya çıktı ve kuruldu. Ak Parti’ nin hükümet değil de iktidar olmaya çalışması Arap ülkelerindeki gençlere örnek olmaktadır. Ben tüm bu gelişmelerin İslam âlemine hayırlı olacağına inanıyorum. Türkiye’ dekine benzer bir süreç Arap ülkelerinde de devam etmektedir.
Bedelli Askerlik ve Vicdani Ret:
Ersin Eryılmaz: Pek kimsenin gündeminde olmayan, sadece ilgili kişilerin gündemini meşgul eden bir konudur. Türkiye Avrupa Komisyonu’ n da vicdani reddi kabul etmeyen iki ülkeden biridir. Oysa mutlaka kabul edilmeli ve vicdani reddi suç olmaktan çıkaracak bir düzenleme yapılmalıdır. Farklı sebeplerle olsa da vicdani reddini kullanmak isteyenler vardır. İnsanların iş ve beyin gücünün askerde heba edilmesi kabul edilemez. Askerlik zoraki yapılacak bir şey değildir. Zorunlu askerlik kaldırılmalı ve profesyonel orduya geçilmelidir.
Sermin Balık: Ben de bir anneyim ve benim de evladım var. Her vatandaş gibi ben onunda askerlik yapmasını isterim. Bizde üç kişiye kına yakılır; kurbanlık koça, gelin gidecek kıza ve bir de Mehmetçiğe. Bu şimdiye kadar böyle geldi, bundan sonra da böyle gitmesi gerektiğine inanıyorum. Askere alınan vatandaşa aidiyet duygusu kazandırılmaktadır. Bir annenin, kaybettiği evladından sonra ‘‘ Vatan sağ olsun ’’ demesi büyük bir erdemdir. Başta bütün partiler bedelli askerlik konusunu kabul etmişken şimdi bazı konularda muhalefet etmektedirler. Bu işten gelecek olan paranın hayırlı yerlerde kullanılacağına inanıyorum. Vicdani ret hakkını kullanmak isteyenler bir defaya mahsus cezalarını çektikten sonra askerliklerini yapmayabilecekler.
Resul Şahin: Vicdani ret istismar edilecektir. Profesyonel ordunun bu konuda çözüm olacağına inanıyorum. Hala birinci dünya savaşı mantığıyla hareket edilmektedir.
ÖNERİLER
ORTAK SONUÇ
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
70 ten fazla sivil toplum örgütüne E-Mail, SMS, Sözlü ve Çağrı Pusulalarıyla haber verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
5 milletvekiline E-Mail, SMS ve fax çekilerek toplantı hatırlatıldı.
MEDYA İLE
İldeki neredeyse tüm yazılı ve görsel basın davet edildi, üç Tv kanalı ve bir yerel gazete katıldı.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
Bütçe videosu ile genel konuya ilişkin video gösterildi. TkMM broşürleri katılımcılara dağıtıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Elazığ kMM Girişimcisi Ercan Sözüer
03.12.2011 Elazığ kMM Toplantı Tutanağı
previous post