Yer : Petrol-İş Sendikası
Tarih : 05.06.2010
Yerel Katılım:
Memur-Sen (Cahit Çekmen-Bşk)
Sağlık-Sen (İbrahim Kara-Bşk)
Ticaret ve Sanayi Odası (M. Salih Yıldız-Bşk. Yrd.)
BAT-DER (M.Emin Bulut-Bşk)
Batman Meslek Edindirme Derneği (Durmaz Adanır-Bşk. Yrd.)
Mezopotamya Gazeteciler Cemiyeti (Fazıl Sezer-2. Bşk)
Çevre Gönüllüleri Derneği (Hasan Argunaga-Bşk)
İHD (Osman Künteş-Bşk, Nihat Ekinci-YKÜ)
ESM Sendikası (Cüneyt Aksoy-İl Temsilcisi)
Toplum-Der (Hamdullah Ceylan-Bşk. Yrd.)
Türkiye Emekliler Derneği (Bedri Demir-Basın Sözcüsü,Remzi Çekmen-G.S)
Petrol-İş (Sertip Özdemir-İdari Sekreter, Kemal Bilir-Mali Sekreter)
Türmob (Mucip Yetmen- )
Abdullah Akın(Eski Belediye Başkanı)
Faysal Yaman ( Hakimiyet Gazetesi Yazarı)
Milletvekilleri:
Milletvekili Katılımı olmadı.
Belediye Başkanları:
Belediye Başkanı katılımı olmadı.
Medya:
Yerel ve Ulusal Basından katılımlar oldu.
Moderatör: Orhan Miroğlu (Yazar-Gazeteci)
Konular:
Genel konu: Anayasa Değişiklik Paketindeki Askeri Yargı ve HSYK ile İlgili Maddeler
Yerel konu: İçme suyu havzasındaki Kirlilik ve Çözüm Önerileri
Özel Gündem : Gazze’de Ambargo Krizi(Ne Yapılmalı?)
Konuşulanlar:
Yerel Konu (İçme Suyu Havzasındaki kirlilik ve Çözüm Önerileri)
Hasan Argunaga: Batman’a verilen şehir şebeke suyu Batman Çayı’nın yüzey sularından beslenen kuyulardan sağlanmaktadır. Ancak kuyulara yakın alana yüzlerce kamyon çöp atılmıştır. Her türlü çöpler yüzünden kuyuların bulunduğu alan yeraltındaki sızmalar nedeniyle ciddi bir kirlilik tehdidi ile karşı karşıyadır.
Batman’a verilen suda daha önce fenol tespit edilmişti. Sağlık Bakanlığı, 2009 yılında içme suyunun tüketimini yasaklamıştı. Kente verilen suyun yemeklerde dahi kullanılmaması için halkın etkin şekilde uyarılmasını isteyen bakanlık yazısı sümen altı edilmişti. Derneğimiz bu sorunun üzerine gidip kamuoyunu bilgilendirince, kirlilik kaynaklarının üstüne gidilmişti. Sudaki fenol yapılan bazı çalışmalarla sınır değerlerinin altına düşmüş olmasına karşın tehlikenin sürdüğüne inanıyoruz. Çünkü sudaki fenole neden olan petrol kirliliği sürmektedir. Çevremizdeki petrol sahalarından kaynaklı olarak Batman Çayı ve Dicle nehri petrol kirliliğine maruz kalmaktadır. Ayrıca yapılan analizlerde Batman Barajı ve Zilek suyunda da yüksek oranlı fenol tespit edilmiştir. Dolayısıyla kente verilen mevcut içme suyunun temiz olmasını sağlamak Belediye ve ilgili kurumların asli görevidir.
Batman’a verilen sular kimyasal ve biyolojik arıtmadan geçirilmiyor. O nedenle su kuyularını tehdit eden kirlilik temizlenmelidir. Batman Çevre Gönüllüleri Derneği olarak önerimiz; Çay yatağındaki çöplerin tamamen bir an önce temizlenmesidir. Valilik, Belediye, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü, DSİ, İl Özel İdaresi ve TPAO gibi kuruluşların ortaklaşmasıyla çöpler, kentin çöp alanına taşınmalıdır. Ayrıca Batman çayı havzasına çöplerin atılmaması için gereken tedbirler (denetim, cezai yaptırım, mobese kameraları) bir an önce alınmalıdır.
Nihat Ekinci: Batman içme suyu havzasının koruma altına alınması yararlı olacaktır. İçme suyunu sağlayan kuyular 30-35 metre derinlikte olup yüzey sularından sağlanmaktadır. Yeryüzünden sızan sulara karışan yabancı maddeler suyun kirlenmesine neden olmaktadır. Tüpraş, TPAO, Nato yakıt hatlarındaki sızıntılar, su şebekesindeki kayıp ve kırıklar ve şebekenin eski oluşu gibi nedenlerden kaynaklı yüksek oranda fenol içermekteydi. Son zamanlarda alınan tedbirler sayesinde fenol oranı kabul edilebilir seviyeye indirilmiştir. Batman içme suyunun Batman barajı civarından cazibeli şekilde sağlanmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Maliyet birkaç yıllık enerji maliyeti ile bile kurtarılabileceği gibi buradan sağlanacak su ile kentin ileriki yıllarda ihtiyacı olan sularda sağlanmış olacaktır.
Belediyenin çevre konusunda yağmursuyu şebekesi, İçme suyu şebekesinin yenilenmesi, Katı atık projesi ve kentin kirli sularının temizlenerek Dicle’ye akıtılması projeleri çevre konusunda yararlı adımlar olmuştur.
Osman Künteş: İçme suyu kaynaktan alınmıyor. Direkt Batman Çayı’ndan alınıyor. Su havzasının çevresinin koruma bandına alınması ve Batman Çayı’nın ıslah edilmesi gerekir. Koruma bandının içerisinde hiçbir tesise izin verilmemeli. Çay kenarında hiçbir yere ruhsat verilmemeli ve sıkı denetimler yapılmalı.
Cahit Çekmen: Bir yerin çevre görüntüsü o yerin sosyo-ekonomik yapısıyla da ilgilidir. Maalesef yıllarca bu bölgeye ayrılan bütçe istenilen düzeyde değildi. Bununda bilinçli bir politika olduğunu düşünüyorum. Aynı durum burada da devlet düşmanlığına sebep oldu. Çevreye verilen zarar devlete veriliyormuş gibi algılandı. Çevrenin en büyük düşmanı bilinçsiz insandır. Çevre konusunda öncelikle halkın bilinçlendirilmesi gerekir. Daha sonra sivil toplum olarak temsilciler üzerinde baskı oluşturmak gerekir.
Faysal Yaman: Maalesef Batman’da 30 yıldır dere ile ilgili sorun var. Bütün siyasi iktidarlar döneminde (hem yerel hem de merkezi iktidar) hiçbir şey değişmedi. Hala 24 saat düzenli akan bir suyumuz yok. Burada suç kimde bilmiyorum ama bu sorumluluk hepimize düşüyor. En bize ama temel olarak bu işte yetkili olanlar, sorumluluk sahibi olanlar bu işi yüklenmeli.
Abdullah Akın: Batman bir petrol kenti. Bunun faydalarını gördüğü gibi zararlarını görüyor. Petrol arama esnasında büyük tahribatlar yaşanıyor. İşe eğitimden başlamak gerekiyor. Alınacak bazı tedbirlerle bu sorun aşılabilir. İşe toplumu da katacak şekilde bir çalışma yapılırsa daha iyi olur.
M. Emin Bulut: Yıllardır bu sorunlarla boğuşuyoruz(sel-su). Bunda merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin sorumluluğu çok büyük. Merkezi hükümet ile yerel yönetim bir araya gelirse bu sorun rahatlıkla çözülebilir. İdeolojik davranmadan bir araya gelinebilir. Burada güçlü stk ların devreye girmesi gerekiyor.
Genel Konu (Anayasa Paketindeki Askeri Yargı ve HSYK ile İlgili Maddeler-Gazze’de Ambargo Krizi Ne Yapılmalı?)
Yapılan öneri ile konuşanlar iki konu ile ilgili fikirlerini aynı anda söylediler.
Cahit Çekmen: Türkiye’de muhafazakâr bir yapılanma var. Bu ülkemizin oy dağılımına bakılınca hemen anlaşılan bir yargıdır. Türk-İslam sentezi ülkemizde siyasal aktörlerin uzun zamandır kullandıkları ve birçok kesim tarafından geliştirilen bu yaklaşım. Ülkemiz insanlarını doğusu ve batısını ile birbirinden uzaklaştıran yönü art niyetliler tarafından uzun zamandır kullanıldı. Ülkemizin batısında birçok muhafazakâr eğilimler üzerinde bu etkiler hala devam etmektedir.
Gazze’ ye yapılan yardımlarda muhafazakârların daha çok örgütlediği fakat insani olmasından dolayı bir çok farklı siyasi anlayışa sahip insanları da içine alan bir harekettir. İHH siyasi bir örgütlenmenin dışındadır. İHH ilk olarak Bosna’da savaş mağdurlarına yardım amacıyla kurulmuş ve dünyanın 7 kıtasında inanç değerlerine bakmadan insani yardımlarına devam etmektedir. Gazze olayı da insani yardım girişimidir. İnsani ve sivil bir harekettir. Gazze’nin bizlerde ayrı bir maneviyatı vardır. Bu yardımın siyasal zemine çekilerek anlamsızlaştırılması çok büyük bir haksızlık olduğu gibi ağır bir vebali de vardır.
Dünyada otoritelerin güçsüzleri ezme politikaları yüzyıllardır uygulanıyor. Otoritelerin bu anlayışları gereği; yeryüzünde savaşlar ve haksızlıklar sonucunda milyonlarca mağdur insan üretilmektedir. Bu mağdurlara ancak siyasi olmayan ve tamamen insani amaçla kurulmuş yardım kuruluşlarının ulaşması gayet mantıklıdır. Dünyanın ekonomik kaygılarla küreselleştiği bir gerçektir. Fakat bu rüzgârı insanileştirmekte mümkündür. Küresel dünyada, küresel sivil organizasyonlar işin doğası gereği gelişmelidir. Gazze için yapılan insani yardım girişimi bunun ispatıdır. Türkiye’de olduğu gibi dünyada insani amaçlarla kurulmuş yüzlerce insani yardım kuruluşları var ve bunlar bence çok önemli insani bir görev üstlenmiş bir durumda. Bu amaçla yapılan yardımların amaçlarını siyasi mecralara çekerek bu mağdurlar lehine oluşmuş umutları yok etmek büyük bir vebali de beraberinde getirmektedir.
Anayasa Paketi konusunda da söylenecek çok şey var fakat işin özeti değişikliğinin dört önemli ayağı vardır. HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısının değişikliği oldukça önemlidir. Aynı mahallenin insanları birbirlerini seçmekte böylece belli bir siyasi yaklaşımın hakim olduğu kararlar alınmakta, bu da demokrasiye inanan kesimleri hayal kırıklığına uğratmaktadır. YAŞ kararlarının yargıya açılması önemlidir. Orduda demokrat aydınlar bile yıllardır ne idüğü belli olmayan sadece belli bir kesimin siyasal silahı olarak kullanılan irtica tehdidi ile ordudan ihraç edilmekte buda yargıya götürülemediği için daha çok komutan kararı ve yorumu olarak tartışılamamaktadır. Senin programın şu kutsallaştırdığımız devlete aykırı diyerek demokrasi çerçevesinde kurulmuş bu güne kadar sayısı 40-50 leri bulan bir parti kapatma anlayışının bir yerde durması gerekmektedir.
Bu süreçte BDP’ nin tavrını anlayamadım. Bu paketi desteklemesini arzulardım. Tercihlerine saygılıyım. Umarım bu Kürt Halkı’na zarar veren geçmişteki birçok karar gibi tarih sayfalarına geçmez. BDP'nin parti kapatma ile ilgili bir madde de bile statükonun yanında yer alması bölge insanlarını derinden yaralamıştır. Demokrasi isteniyorsa herkesin silahsızlanması gerekir. Şiddet unsurları üzerinden siyaset yapmamak gerekir. Sivil mücadele ön plana çıkarılmalıdır. Mahatma Gandi’nin sivil itaatsizlik örneği dünyada mazlumlar adına büyük bir örneklik taşımaktadır. Tek kurşun sıkılmadan ülke bağımsızlığına, bu etkili mücadele sonucunda ulaşılmıştır.
Güneydoğuda da yanlış politikalar sonucunda mazlum bir halk oluşturuldu. Fakat çözümünün sivil yöntemler üzerinden geliştirilmesi çok önemlidir. Kürt halkı artık çaresiz değil kendini ifade edecek siyasi partisi ve demokratik etkin sivil kitle kuruluşları vardır. Bu güç doğru bir şekilde haklı olarak kullanılmalı şiddet doğuracak tüm söz ve yöntemlerden kaçınmak, başarıyı daha çabuk getireceğine bir sivil olarak inanmaktayım.
Nihat Ekinci: Filistin’e yardım konvoyuna yapılan saldırıyı iki yönlü değerlendirmek lazım. Birincisi ezilen bir halkın yanında bulunma zorunluluğu ki bunu en iyi anlaması gereken halklardan birisi de bizleriz. İkincisi ise olayın insani boyutudur ki hiçbir egemen devletin, milletin, zümrenin diğer halkları veya zümreleri yaşam kaynaklarından yoksun bırakma, açlık ve sefaletle dize getirme, yaşam kanallarını tıkayarak sömürme haklarının bulunmamasıdır.
Filistin halkı ne yazık ki İsrail’in bu iki alandaki baskıları ile yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Buna insan olarak göz yummak ve görmezlikten gelmek mümkün değildir. Bu iş için yapılması gereken uluslar arası bir duyarlılık yaratarak Filistin halkına yardım etmek ve İsrail’e izole ederek sorunun çözümüne katkı sunmaktır. Bunu yaparken de dürüst davranmak ve takiyye yapmamak lazım gelir.
Sözlü tahrikler sonucunda yola çıkan konvoy saldırıya uğramış ve insanlar yaşamlarını yitirmişlerdir. İsrail saldıracağını, izin vermeyeceğini söylediği halde her hangi bir koruma programı yapılmamıştır. O insanlar bile bile ölüme gönderilmiştir. İsrail’in yaptığı elbette korsanlıktır, cinayettir, vahşettir ancak bunun böyle olacağını bildikleri halde müdahale etmeyip teşvik edenlerinde kendilerine dönüp bakmalarında fayda bulunmaktadır.
Fazla söze gerek yok. Arap birliği bizden Filistinlilere bir adım daha yakındır. Filistin sınırını paylaşan ülkelerin çoğu Araptır ve ambargonun uygulanmasından bizzat sorumludurlar. Daha birkaç ay önce Filistin’e yardım götüren aynı yardım kuruluşunun elemanları Mısır sınırında saldırıya uğramış çıkan çatışmalar araya diplomatik girişimlerin sokulması ile sonuçlandırılmış ve yardımlar Filistin halkına ulaştırılabilmişken bu durumun nasıl olup ta görmezlikten gelindiğini anlamak mümkün değildir!
Arap ülkelerin yöneticileri sınırlarını açarlarsa zaten Filistin halkının sorunlarının büyük bölümü çözümlenmiş olacaktır. İKÖ liderliğini elinde bulunduran Türkiye’nin bu alandaki diplomasi ile sorunu çözmek yerine Sözüm ona İsrail’i hedef alan Başbakan açıklamaları gerçekçi değildir.
İsrail’e “one minute” deyip masadan kalkan sayın başbakan’ın İsrail ile askeri alanda antlaşmalar imzalayarak Heron’lar almasını, Ortak tatbikatlar düzenlemesini, istihbarat alanında işbirliğini güçlendirmesini nasıl izah edeceğini merak etmek gerekmiyor mu?
Anayasa değişikliği konusunda ise Hükümetin Anayasa değişikliğini toplumsal konsensus ile gerçekleştirmesi gerekmekteydi. Bu imkânı olduğu halde bundan kaçınmıştır. Elini sıkmadığı BDP’lilerden destek beklemeleri doğru bir tavır değildir. Kişisel olarak BDP’nin haklı olduğunu düşünüyorum ancak ben olsaydım(BDP yöneticilerinin yerinde), iktidarın bütün yanlışlarını halka anlatır ve kararı kendilerine bırakırdım.
Hasan Argunaga: Gazze meselesi konusunda objektif bir değerlendirme yapmak istiyorum. ‘Rotamız Gazze, Yükümüz İnsani Yardım’ gemilerine yönelik İsrail’in gayri insani saldırısını değerlendirirken de adaletten sapmayacağım. Yarın hepimiz öleceğiz. Bir kavme olan kinim yüzünden adaletten sapmayacağım.
Düşünceme göre İsrail, kendi güvenlik kaygısı nedeniyle Filistin halkına kan kusturmaktadır. Bazıları İsrail’e devlet hakkı tanımıyor. Yahudilerin de bir devlet haklarının olduğuna inanıyorum. Çünkü Yahudiler o coğrafyanın asli unsurlarıdır. İslam tarihini iyi bilirim. Peygamberimiz (SAV) döneminde de Yahudiler, Medine’de bile yaşam sürüyordu. Peygamberimiz kendileriyle iyi komşuluk ilişkileri içinde bulunduğu gibi, zaman zaman onlarla savaşmıştır da. Beni Kaynuka, Beni Kureyza, Beni Nadir hareketleri ve Hayber seferini hatırlatmak isterim. Bu durum Yahudilerin oraların asli unsuru olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Yahudilerin de bir devletinin olması doğaldır. Doğal olmayan, İsrail’in yayılmacı Siyonizm çabalarıdır. Güvenlik kaygısı nedeniyle insan haklarını ihlal etmesidir.
Sorunun temelinde Filistin halkı var. İsrail, tüm dünyanın gözleri önünde yıllardır Filistin halkına kan kusturmaktadır. Mazlum Filistin halkına yönelik insan hak ihlalleri gerçeği açıktır. Kentleri füzelerle vuran, uçaklarla bombalayan İsrail gerçeğini tüm dünya görüyor. Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki katliamlar ve sonrasında kendi yurtlarında tel örgülü kamplarda yaşamaya mahkum edilmiş Filistinliler gerçeğini herkes biliyor. Berlin Utanç Duvarı yıkılırken, Filistin kentlerinin çevresine yeni utanç duvarları örülüyor. Sunumunuzda görüldüğü gibi yerin derinliklerine bile çelikten perdeler örülüyor. Son olarak Gazze halkına yönelik aylardır süren bir ambargo söz konusudur. Dünyanın duyarlı insanları bir araya geldiler. 50 ülkeden Müslüman’ı, Yahudi’si, Hıristiyan’ı, Ateisti ile insan hakları savunucuları bir araya gelerek gemilerle Gazze’ye doğru yol aldılar. Tek amaç, uygulanan ambargoya dikkat çekmekti.
Bu sivil itaatsizlik eylemine İsrail tahammül etmedi. Uluslar arası sularda gemiye komandolarla müdahale eden İsrail, vahşete imza attı…
AKP hükümetinin İsrail konusunda dürüst davranmadığına inanıyorum. En cesur çıkışı olan ‘One Minute’ söylemine rağmen Başbakan Erdoğan, bu konuda istikrarlı davranmamaktadır. ABD, Rusya, BM ve AB, geçen aylarda ortak bir basın açıklamasıyla, yeni yerleşim yerleri inşa etme çalışmaları nedeniyle İsrail’i kınamıştı. Ancak tam da o kınamanın gerçekleştiği süreçte Türkiye, İsrail’den Heronlar aldı. Heronlar Batman semalarında dolaşırken, İsrail’e milyar dolarlar akıtılırken, İsrail karşıtı olarak kendimizi göstermek etik değildir.
İsrail, gücünü Amerika’dan almaktadır. ABD, BM’nin İsrail için aldığı pek çok aleyhte kararı veto etmiştir. Türkiye’deki insan hak ihlallerine karşı çıktığım gibi, İsrail’e de karşı çıkıyorum. Gazze’yi de savunuyorum. Tam da bu sırada Gazze ile ülkemizdeki insan hak ihlallerini kıyaslamayı yanlış buluyorum. Yerli yerinde değerlendirmeler yapmak gerekiyor. Kaldı ki parlamentoda grubu bulunan bütün partiler BDP dahil, İsrail hakkında ortak deklerasyona imza atmışlardır. Kürt halkına yönelik her türlü insan hakları ihlallerinin karşısında durmak insani bir görevdir. Türkiye’de de insan hakları sınırsızca ihlal ediliyor. Geçmişte Dersim’de köyler helikopterlerce bombalanmıştı. Köy Muhtarları Başbakan Tansu Çiller’e çıkıp, köylerinin bombalanmasından şikâyet etmişti. Çiller, “Bunlar PKK’nin helikopterleri olmasın” demişti. Kimse o ifadelerin de hesabını sormadı. Buradaki soruna duyarsız kalıp, Gazze için ahkâm kesmek doğru bir yaklaşım olamaz.
Faysal Yaman: Anayasa değişiklik paketinde Türkler ve Kürtler için çok olumlu maddeler var. Kim yaparsa yapsın destek vermek gerekir diye düşünüyorum.
Gazze konusuna gelince; II. Dünya Savaşı’ndan sonra Orta Doğu’da kurulan devletlerin çoğu kukla devletlerdir ve ABD’nin güdümündedir. İsrail’in hedefi vaat edilen topraklardır. Yani Kürdistan topraklarıdır. Bu geminin gitmesindeki amaç sadece yardım etmek değil bir anlamda ambargoyu delmekti.
M. Salih Yıldız: Anayasa değişiklik paketine ya hero ya mero şeklinde bakmamak gerekir. Bizde bir işi kimin baktığına bakılır. Ne yapıldığına bakılmaz. Bu durumdan kurtulmamız gerekir. Desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
70 kadar sivil toplum kuruluşuna mail ve telefon yolu ile diğer bütün STK’lara da basın yolu ile duyuru yapıldı.
b. Milletvekilleri ile
Telefon, faks ve mail ile her dört milletvekilimize de ulaştık, katılım olmadı. 1 vekil mazeret bildirdi (M.Emin Ekmen).
3. Medya
Bütün yerel basın ve ulusal basının temsilcileri davet edildi.
Değerlendirenler:
Cuma Gülcü (Batman kMM Girişimcisi)