YER: BELEDİYE MECLİS SALONU
TARİH: 5 OCAK 2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Aydın-Der (Remziye Tural – Kadın Komisyonu)
2 / Çevre Gönüllüleri Derneği (Hasan Argünağa – Başkan)
3 / KAMER (Nezahat Kapuci – Başkan)
4 / Bey-Der (Zeki İslamoğlu – Başkan)
5 / Ahmedi Hani Derneği (Nuri Mehmetoğlu – Başkan)
6 / Başkent Kadın Platformu (Suzan Yıldırım – Üye)
7 / Kadın Dayanışma Derneği (Remziye Saknuk – )
8 / MÜSİAD (Fırat Aslan – Başkan Yrd.)
MESLEK ODALARI
1 / BARO (Sadullah Özel – YKÜ)
2 / Batman Tabip Odası (Mehmet – Başkan)
SENDİKALAR
1 / Sağlık-Sen (Zahir Seven – Başkan)
2 / ESM Sendikası (Cüneyt Aksoy – Başkan)
3/ Kültür Sanat-Sen (M. Selim Pilatin – İl Temsilcisi)
4/ DİVES (Selim Yılmaz – Eğitim Sekreteri)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 /
GOZLEMCİLER
1 / Metin Gün (İl Genel Meclisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Ziver Özdemir (Ak Parti)
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Belediye başkanı katılımı olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Milletvekili Ayla Akat Ata danışmanı aracılığıyla katılamayacağını bildirdi.
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Mehmet Erdem Ceylan (Aydın-Der YKÜ)
2/ Zeynel Abidin Tokgöz (Aydın-Der YKÜ)
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 2 izleyici katıldı.
MEDYA
1 / İlke Haber Ajansı
MODERATÖR
Cuma Gülcü (kMM Girişimcisi)
KONULAR
GENEL KONU: HÜKÜMETİN 10 YILI
YEREL KONU: TÖRE CİNAYETLERİ (SUÇLU KİM?)
KONUŞULANLAR (YEREL KONU)
1 / Remziye Tural: Öncelikle yaşanan Hatice Daşlı olayını her yönüyle kınıyorum. 13 yaşındaki bir kızın yaşadıklarına bakınca durum hem çok üzücü hem de vahim bir tablo ortaya çıkıyor. Neresinden bakarsanız bakın açıklanabilir bir tarafı yok. Bu aslında toplumsal bir olaydır. Ayrıca bunun Batman’a mal edilmesi de ayrıca üzücü bir durumdur. Bu olaya sadece bir cinayet gözü bakılmamalı aslında töre adı altında kadına verilen değer bakımından da düşündürücü.
2 / Selim Yılmaz: Kadın cinayetleri cehaletten, dini anlayamamaktan kaynaklanıyor. Eşcinselleri öldürün diyen din adamlarının olduğu bir ülkede dinden bahsedemeyiz. İslam’a göre böyle bir şey olamaz. Bunların önünü almanın ilk şartı iftirayı önlemektir. İnsanları görünüşüne göre değerlendirmek doğru değildir. Bu konuda en büyük görev gerçek din adamlarına düşüyor. Sürekli aydınlatıcı, bilgilendirici vaazlarda bulunmalılardır. 2004 yılından sonra kadın cinayetleri artmıştır. Çünkü zina suç olmaktan çıkarılmıştır. Tabi burada zarar gören hep kadın olmuştur. Oysa ortada bir zina var ise suçlu iki kişidir. Ama nedense işin erkek tarafı cezalandırılmıyor.
3 / Mehmet Demir: Bu gerçekten önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer bir zihniyet bir grubu daha doğuştan dezavantajlı olarak görüyorsa büyük sorunların ortaya çıkması da doğaldır. Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz, kadınların kendileri bile çoğu kez, evde aile içinde kardeşlerine, çocuklarına karşı bu tür ayırımlara gitmektedirler. Böyle toplumsal bir olayı kalkıp tek bir olaya indirgemek de doğru değil diye düşünüyorum. Bu sadece Batman’a ait bir sorun değildir. Genel bir sorundur bu. Öncelikle erkeğin özne kadının nesne olduğu durum ortadan kaldırılıp ikisinin de eşit özne hale gelmesi gerekmektedir. İki taraf da aynı oranda sorumluluk almalıdır. Bir diğer sorunda kanunlardan kaynaklı sorunlardır. Eğer bir suç varsa iki tarafta aynı cezayı almalıdır. Ayrıca yapılanların dinle alakası olmadığına inanıyorum, ama maalesef din adına yapılıyor. Bu sorunun önce ailede başlamalıdır. Ardından da din adamları devreye girip gerçekleri anlatmalı, bilgilendirmelidirler. Yaşanan artışın nedeni kesinlikle zinanın suç olmaktan çıkarılmasından kaynaklı değildir. Bence tam tersi muhafazakârlıktaki artıştan kaynaklıdır. İlk şart eğitim.
4 / Remziye Saknuk: (Hatice Daşlı olayının nasıl gerçekleştiğini anlattı.) Evcilik oynaması gerekirken evlendiriliyor. Daha sonra da namus adı altında öldürülüyor. Hadi diyelim ki öyle, namus için yapılıyor. Peki, burada namussuz olan kim? Zorla evlendirenler mi, eşine şiddet uygulayıp baba evine gitmesine neden olanlar mı, yoksa baba evinde ona tecavüz edip hamile bırakanlar mı? Yoksa hiçbir kabahati olmayan zavallı kız mı? Mağdur olan öldürülüyor. Eğer ille de biri öldürülecekse bu kesinlikle kız değildir. Bir de kızın gömülme biçimi var ki o da ayrı bir trajedi.
5 / Zeki İslamoğlu: Yaşanan hadise hepimizin muzdarip olduğu, çok üzüldüğümüz bir olay. Üstelik bir de bunun basında yansıtılış biçimi var ki o da başka üzücü bir durum. Burada asıl olan bu olay neden böyle cereyan ediyor, bu insanlar bu kararı neden ve nasıl alabiliyor. Burada en önemli caydırıcı unsur bence cezalar olmalıdır. Eğer ki cezalar caydırıcı olabilirse, nispeten de olsa bu tür olaylarda azalma görülebilir. İslam’a göre kadın daha aşağıda değil, hatta daha da üstün tutulmuştur. Ama maalesef din anlayışımızı Kuran’a göre değil de geleneklere göre yürütürsek ortaya böyle şeyler çıkıyor. Burada tek çözüm dinin özüne dönmektir.
6 / Zahir Seven: Burada basının üzerimizdeki gücüne değinmek istiyorum. Bir olayda basın bize neyi gösteriyorsa biz sadece onu biliyoruz. Oysa hiçbir olay tek boyutlu değildir. Aslında kadın ve erkek arasındaki sorun yerel bir sorun olmaktan öte oldukça genel ve yaygın bir sorundur. Aslında her yerde bu tür yapılar ve olaylar yaşanmaktadır. Ama nedense sadece burada varmış gibi gösterilmesi de ayrıca manidardır. Bu olaya baktığımızda da aslında ölümü hak edenler değil, başkası öldü. Töre hep kötü bir şey gibi kullanılıyor. Oysa törelerimizde güzel şeyler de vardır. Töreler iyi anlaşılıp doğru yorumlanırsa aslında toplumları koruyan bir kalkan görevi de görür. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sadece kadına yönelik çalışmasını istemiyorum. Sadece kadına yönelerek kadın korunmaz. Erkeğin pasifleştirilmesi belki kısa vadede işe yarar ama uzun vadede çözüm değildir. Biliyoruz ki yetişen yeni nesil törelerle, dinle değil çizgi filmler, dizi filmlerle yetişiyor. Onlar ne veriyorsa onunla büyüyorlar.
7 / Nuri Mehmetoğlu: Töremizde de dinimizde de böyle bir şey yoktur. Bu tür cinayetlere kesinlikle karşıyız, bunlar vahşetten başka bir şey değildir. Ve nefretle de kınıyoruz. Bu konularda din adamlarının devreye girmesi ve halkı iyice aydınlatmaları gerekmektedir.
8 / Hasan Argünaga: Öncelikle yaşanan bu olayı ve bu olaya sebep olanları kınıyorum. Dinde de hukukta da bireyler ceza veremez. Kadına yönelik şiddet sadece burada değil, her yerde fazlasıyla devam etmektedir. Ama maalesef sanki buradaki halkı aşağılamak adına özellikle burada yaşananlar hep ön planda yer almaktadır. Din âlimlerimizin de bu konuda eksiklikleri vardır. Önümüzde mükemmel şekilde duran peygamber örneği var iken, neden bunu insanlara anlatmakta eksik kalırlar anlamıyorum. Bu konularda kadın örgütlerinin de gerekli duyarlılığı göstermediğini ve gerekli tepkiyi vermediğini düşünüyorum. Ben inançlı bir insan olarak bu işin özümüze dönülerek çözülebileceğine inanıyorum.
9 / Selim Pilatin: Aslında baktığımızda bütün dinlerde zina suç sayılmış ve cezası ölüm olmuştur. Yahudilikte de, Yezidilikte de cezası recmdir. Bazı dinlerde cezası yakmadır. İslam’da da bunun cezası vardır, ama bu suça ceza vermenin şartları çok ağırdır. Gözleriyle görmek yetmiyor en az dört kişi de olmak gerekiyor. Bu cezayı da ancak devlet verebilir, şahıslar değil. Burada kadın örgütlerinin olay olduktan sonra değil, asıl olay olmadan önce devreye girip müdahil olması gerekmektedir.
10 / Suzan Yıldırım: Ben Karadenizliyim, Ankara’da doğup büyüdüm ve şuanda bir Batmanlı ile evliyim ve burada yaşıyorum. Yani üç farklı kültürü temsil ediyorum aslında. Baktığımız zaman bu üç farklı toplumun çok sayıda benzer özellikleri var. Hepsi de ataerkil toplumlar. Bu üç toplumda da erkekler dışarıdaki kadınlara karşı çok kibar, anlayışlı ve iyi, ama söz konusu evlerinin içi, eşleri olunca durum tam tersi oluyor. Bu cinayetlerin dinle, töreyle bir ilgisi yok. Bunlar ataerkil toplum ve feodal düşüncenin sonucudur. En üzüldüğüm nokta özellikle erkeklerin bu konularda sessiz kalmalarıdır. Bu kadın erkek sorunu değil bir zihniyet sorunudur. Sorunların temelini de sevgisizlik ve ilgisizlik oluşturuyor. İki taraf da ben sözcüğünden kurtulup biz demeye başlarsa sorunlar da çözülür.
11 / Nezahat Kapuci: (Toplantının ikinci bölümüne katıldı. O nedenle yerel konu ile ilgili konuşma fırsatı bulamadı. Görüşlerini mail ile gönderdi.) Namus kavramı, evrensel boyutta hüküm sürmekte olan erkek egemen düşünce sisteminin kadının ikincil konumunu muhafaza edebilmek, kadın erkek eşitliğini engelleyebilmek için koymuş olduğu ölçütlerdir. Bu ölçütler, kültür ve geleneklerin özelliklerine bağlı olarak değişken olabilmekteler. Kadına yönelik şiddet evrensel bir sorun. Bu sorunu tamamen çözmüş, kadın erkek eşitliğini sağlayabilmiş bir sistem henüz mevcut değil. Evrensel olarak yaşanan bu sorun, ülkelere, bölgelere hatta ailelerin her birinin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerine bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. Kadın ve/veya ailelerin eğitim ve ekonomik düzeyi düştükçe fiziksel şiddet sayısı, namus cinayeti sayısı yükseliyor. Okula gitmiş kadınların sorunlarını çözmek, diğerlerinden daha kolay ancak bu tespit, farklı eğitim ve ekonomik düzeylerdeki kadınların benzer sorunlar yaşamadığını göstermiyor. Namus cinayetlerinin muhtemel kurbanları sadece Kürt kadınları değil! Türkiye’ de namus adına işlenen cinayetlerden söz edildiği vakit öncelikle Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşayan Kürt nüfus akla geliyor. Bu durum, ülkemizde gördüğümüz bölgeler arası dengesizlikle doğrudan ilişkili. Tüm bunlara rağmen namus adına işlenen cinayetler, Kürt ya da Güneydoğu sorunu olarak tarif edilemez. Bu cinayetler, Türkiye’nin hatta dünyanın dört bir yanında görülüyor. Kimisi ‘’aşk’’ kimisi ’’ ihtiras’’ kimisi ‘’namus’’ kimisi ‘’başlık parası’’ bahanesiyle her yıl binlerce kadın eşleri, aileleri, tarafından öldürülüyor. Namus cinayetleri, kadınların toplumsal konumlarının ikinciliğinin sürdürülmesine yarar. Namus, töre, bütün bu bahaneler hepsi kadınların bedenini, hayatını kontrol altında tutmak için! Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır. Birbirlerine eşit davranmalıdırlar. Bunun için bütün kadınlar ve kadın örgütleri birleşip cinsiyetçi sistemle mücadele etmeliyiz. Başka Haticeler olmaması dileği ile…
GENEL KONU
1 / Hasan Argünaga: Öncelikle Ak Parti’den öncesine bakmak gerekir. Karanlık bir dönemin, ekonomik bir krizin ardından iktidara geldi bu hükümet. Bir umut olarak geldi ve halktan gerekli ilgiyi de gördü. Seçimler sonra aslında beklenmedikler hamleler gerçekleştirdiler. Birçok konuda olumlu adımlar atıldı. Mesela o dönem için Kürtçe dil kurslarının açılması bir devrim niteliğindeydi. Kürt sorunu konusunda çok umut veren hamleler yapıldı(Oslo görüşmeleri vb.) 28 Şubat dönemi ile hesaplaşma başladı. Mezarlar açıldı, faili meçhuller gündeme geldi ama devamı getirilmedi. Sosyal alanda çok ciddi çalışmalar oldu (Duble yollar, sosyal yardım politikaları, ücretsiz ders kitapları vb.) Sağlık alanında çok önemli ilerlemeler sağlandı. Fakat özellikle 2007 yılından sonra sanki her şey tersine dönmeye başladı. Çok gerilimli bir politika izlenmeye başlandı. Birbiriyle çelişen çok şeyler yapıldı. İstikrarlı olunmadı bir türlü. Kürt sorunu konusunda beklenen cesur adımlar atılmamaya başlandı. Özelleştirmeler arttı. Sağlık alanındaki kazanımların tamamı bir bir geri alınmaya başlandı. Çevre konusunda yapılan çok sayıda yanlış var. Kyoto protokolüne imza atmış bir hükümet enerji elde etmek için çevreye büyük zararlar vermeyi göze alıyor. Başbakan ve hükümetin her şeyin en iyisini biz biliriz mantığı olumsuz bir gidişat olarak görünüyor. Baktığımız zaman birçok seçilmiş şuan cezaevinde yatıyor. Sürekli inişli çıkışlı bir siyaset izleniyor. Ama şu da bir gerçek ki şimdiye kadar en cesur adımları da bu hükümet attı.
2 / Nuri Mehmetoğlu: Hasan Bey’in söylediklerinin hepsine katılıyorum. O karanlık dönemde devrimci bir mantıkla ortaya çıkan bir partiyi halk da devrim yapsın diye seçti. Şunu söylemek istiyorum kendi yalım itibarıyla şimdiye kadar Türkiye’de gördüğüm en devrimci partidir. Ama sanırım bir sporcu misali yorulmaya başladı artık. Kürt sorunu, Roboski, KCK konularında sınıfta kalmıştır. Oysa atılacak birkaç küçük adımla bunlar hal olabilir. Hasankeyf konusunda gerekli desteği vermedi. Esas mesele Kürt sorunudur. 2003 yılındaki atılımlarına devam etmelidir.
3 / Mehmet Demir: İktidara gelindiğinde çok karanlık bir tablo vardı. Var olan sistemin yürüyemeyeceği, yeni bir oluşuma ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştı. Halkımız her zaman mazlumu desteklemiştir. İktidarla birlikte atılam ilk adımlar oldukça olumluydu. Ama daha sonra kapatma davası açıldı. Ondan sonra bambaşka bir Ak Parti ortaya çıktı. İkinci dönemde devlete hakim olmaya başladıktan sonra, farklı adımlar atmaya başladı. Daha sonra Kürtleri ve PKK’yi birbirinden ayrıştırma çabaları ortaya çıktı. TRT6’nın açılması zaten 2002 MGK kararı gereğiydi. Kürtçe kurslar Avrupa Birliği müktesebatı gereği yapıldı ki bunda bile bir sürü zorluklar çıkarıldı. Kendi işine gelen bütün değişiklikleri oldukça cesur biçimde ortaya koydu ve gerçekleştirdi. Ardından da durmaya başladı. Ardından KCK adı altında 9000 kişi tutuklandı. Evet belki parti kapatılmadı ama kapatılmaktan beter edildi. Çalışamaz duruma getirildi. Ergenekon da ABD karşıtı olanlar tavsiye edildi. Gizli tanıklık adı altında hukukta hiç olmaması gereken şeyler yapıldı. 1974 yılından beri Dünya Bankası ve IMF’nin istediği fakat hiçbir hükümetin yapmadığı sağlık alanındaki değişiklikleri bu hükümet yaptı. Devlet sağlık sisteminden tamamen elini çekiyor. Kamu hastaneleri bile özelleşiyor. Şu anda sadece isimleri Devlet Hastaneleridir. Yoksa devletle pek bir ilişkileri kalmamıştır. Çalışanların iş güvenceleri ellerinden alındı. Bu dönemde STK sayıları artıysa da, sivil toplum iyice etkisizleştirildi, toplum örgütsüzleştirildi. Cezaevlerinde ciddi yatak ve sağlık sorunları yaşanıyor. Sağlık nedenlerinden dolayı tahliye olması gereken mahkûmlar tahliye olamadılar. Ölüme terk edildiler. TMK adı altında 12 Eylül döneminde bile olmadığı kadar çok çocuk tutuklandı ve yaşların üç dört katları ceza aldılar. Roboski var ortada. Bu bile başlı başına bir utanç olayıdır. Bırakın olayı çözme isteği, durumu savunma, yapanları tebrik etme bile var. Adına Alevi, Roman vb adları altında çok açılım yapıldı ama atılan bir adım olmadı. Ak Parti bir Türkiye partisi değil uluslar arası sermaye odaklarının partisidir. Bence gidişat son yaşananlara rağmen bile olumlu değildir. En kötüsü başbakana artık güven duyulmuyor.
4 / Selim Yılmaz: On yıla baktığımız zaman artıları da vardır eksileri de… İlk yıllarında herkes destek verdi. Son seçimlerde muhalefet milliyetçi söylemlerle çok üzerine gitmesine rağmen yine de yüzde elli oy aldı. Demek ki halk bu sorunu çözmesini istiyor. Ama onlar buna yanaşmıyor. Bir diğer konu Roboski konusudur. Ak Parti neden bundan bu kadar rahatsız oluyor onu da anlamak mümkün değildir. KCK olayı da bambaşka bir hal aldı. Artık attığımız her adımda acaba biz de KCKlı mıyız diye düşünüyoruz. Madem bu kadar çok KCKlı vardı da sizin şimdiye kadar haberiniz yoktu? Kürt Sorunu Türkiye’nin sorunudur. Son yaşanan gelişmeler olumludur. Bu konuda herkes yardımcı olmalıdır.
5 / Suzan Yıldırım: Öncelikle algılar değişmelidir. Ne Mutlu Türküm Diyene! Sözü kaldırılmalıdır. Aklımızı kullanmamız gerek. O zaman bütün sorunlar kendiliğinden çözülecektir. Kürtlerin zihnindeki Türk, Türklerin zihnindeki Kürt algısı değişmelidir. İnsana insan olduğu için değer verilmelidir. Gerçek din algısı olsaydı kimseye bu zulümler yapılmazdı. Adalet algısı da değişmeli, adalet herkese aynı şeyi vermekle gerçekleşmez. Kürt Sorunu konusunda da ne yapılacaksa hemen hiç vakit kaybedilmeden yapılmalıdır.
6 / Zahir Seven: Vakit kalmadığı için her şeyi sıralamadan bir iki cümle ile cevaplandırayım. Kim on yıl öncesine dönmek ister? Sanırım hiç kimse… O zaman başarılıdır. Ama yüzde yüz mü, elbette hayır. Yapması gereken çok şey, birçok eksiklikleri vardır.
Ziver Özdemir: Öncelikle on yıl önce bugünü kıyaslamak gerekir. Hatta bugün ile dünü bile kıyasladığımızda arada çok fark görebiliriz. Bu hem olumlu anlamda, hem de olumsuz anlamda böyle. Neticede Ak Parti Türkiye’nin ortak bir rengidir. Her kesimden oy almıştır ve elinden geldiğince de iyi şeyler yapmaya çalışmıştır. Dönemsel olarak çok cesur adımlar da atmıştır. Bugüne kadar kimsenin atamadığı, atamayacağı adımları attı. Dünle bugün arasında farklar ortadadır. Apolet hâkimiyeti ortadan kaldırılmıştır. Hiçbir zaman Roboski’den rahatsızlık duymadık, duymayız da. Herkes bu olayı kınamıştır. Bununla ilgili idari ve yargı süreci devam ediyor. Ama bunun siyasi bir malzeme olarak kullanıldığı da ortadadır. Güven duyulmayan bir başbakan nasıl olurda yüzde elli oy alır? Her kesimden oy alınıyor. Hiç hizmetlerden bahsedilmiyor. Devletin sosyal yönü ilk defa Ak Parti döneminde ortaya çıkmıştır. Eksik yön var mıdır? Elbette vardır. Yapılması gerekenler var daha. Ben bu ülkenin sahibiyim diyenler şu an cezaevindeler. Kürt Sorunu ile ilgili adım atılmadı demek, haksızlıktır. Ama eksiklikler de vardır. Bu da doğrudur. Yüz yıldır devam eden bir devlet geleneği var. Bunu kaldırmak kolay değildir. Hepsini bir araya getirip değerlendirdiğimizde olumlu şeyleri göreceğiz. Sağlıkta on yıl öncesine göre gelinen nokta, ilaç fiyatlarında bile inanılmaz bir noktadadır. SSK’daki kuyrukları hatırlayın lütfen. Sağlıkta çok ciddi devrimler yapıldı.
ÖNERİLER
1 /
ORTAK SONUÇ
1 /
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
100 civarı sivil toplum kuruluşu ile iletişime geçildi. E-mail ve telefonlarla bilgilendirmeler yapıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Telefon ve fax yolu ile 3 milletvekili ile iletişime geçtik. Vekillerden Ziver Özdemir toplantıya katıldı. Ayla Akat Ata danışmanı aracılığı ile katılamayacağını bildirdi.
MEDYA İLE
30 civarı basın temsilcisi ile e- mail yolu ile iletişime geçildi. Toplantımız öncesi ve sonrasıyla yerel medyada haberleştirildi.
KATILIMCILARLA
E-mail ile tüm katılımcılardan konu istedik. 10 civarında yanıt geldi. Gelen yanıtlar neticesinde konu seçimi yapıldı.
SONUÇLAR
Toplantı katılımcıların zamanında gelmemesi nedeniyle belirlenen saatten on beş dakika geç başladı. Toplantı başlamadan ilkelerimiz tekrar hatırlatıldı. Toplantı esnasında zamanı verimli kullanma konusunda biraz sıkıntı yaşandı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Batman kMM Hamalı Cuma Gülcü
05.01.2013 Batman kMM Toplantı Tutanağı
previous post