YER: ÇANKAYA BELEDİYESİ ŞURA TOPLANTI SALONU
TARİH: 06.04.2013 / CUMARTESİ
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Devrim KAHRAMAN Tüm Bel-Sen Ankara 2. Şube Başkanı
2 / Salih EFE İnsan Hakları Gündemi Derneği Genel sekreter
3 / Süleyman ÇETİN / EROZYONLA MÜCADELE DERNEĞİ – TEMA
4/ Musatafa SELMANPAKOĞLU / Sosyal Demokrasi Derneği Yön. Kur. Üyesi.
5/ Türkay ASMA / Ankara Çocuk İhmali ve İstismarını Önleme Derneği
6/ Hüseyin ESENTÜRK / Devrimci 78’liler Federasyonu
7/ Belgin ÇELİK / Pembe Hayat
8/ Yusuf ŞAHİN / Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu
9 Abbas KILIÇOĞLU / Demokratik Anayasa Hareketi
10/ İrem Esra KÖMÜRCÜ / Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG)
11/ Hamza ÖZER / Devrimci 78’liler
12/ Nesrin AYATA DEMİRDAĞ / BAŞKENT KADIN PLATFORMU
13/ Ayça HAYKIR / STGM
14/ Mehmet Can CAĞLAYAN / MAZLUMDER Ankara Şube Başkanı
15/ Fulden ERGEN / National Democratic Institute (NDI)
16/ Aynur BAYRAKTAR / Türkiye Çevre Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) Koordinatör
17/ Nuran TALU/Küresel Denge Derneği (KDD) Başkanı
MESLEK ODALARI
1 / Yakup GÖKER Hak-İş Şube Yöneticisi
GOZLEMCİLER
1 / BDP Ankara İl Başkanlığı / Hasan CAN
2/ Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi / Koray Doğan URBARLI
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / CHP Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar SOYDAN
2 / MHP Tokat Milletvekili Reşat DOĞRU
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 7 izleyici katıldı.
MODERATÖR: Şanar Yurdatapan
KONUŞULANLAR
Dr. Nuran TALU:Talu konuşmasına Türkiye’nin, en yüksek sera gazı emisyonu gerçekleştiren OECD ülkesi olmakla birlikte, henüz sera gazı emisyon azaltım hedefi belirlemediğini belirterek başladı.
Konuşmacı, AB’nin son İlerleme Raporunda (Kasım 2012), Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadele alanında karar-vericiler (kamu) ve STK’lar arasında anlamlı bir istişare sürecinin olmadığının söyledi.
İnsanın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının, doğa hakkının, Ekolojik Anayasa söylemlerine de konu olduğunu belirten Talu, ülkemizde halkın çevre ve iklim konusunda farkındalığının yeterli olmadığına dikkat çekti. Konuşmacı, Türkiye’nin yüksek karbon ekonomisi ile büyümesine ne yazık ki faturalarımızla (elektrik, doğal gaz ve petrol/benzin) destek oluyor, böylece bireyler olarak biz de küresel ısınmaya neden oluyoruz dedi.
Nuran Talu son olarak, iklim değişikliği ile mücadelenin merkezi politikalardan çok, yerelde yapılacak uygulamalarla gerçekleşeceğine dikkat çeken konuşmacı, yaklaşan yerel seçimler için halkın bu konuda duyarlı olması gerektiğine vurgu yaptı.
Süleyman ÇETİN :
Birleşmiş Milletler raporuna göre her 8 saniyede 1 çocuk sağlıksız sulardan dolayı ölmektedir. Bu da dakikada 8 çocuk sağlıksız yaşam koşullarından dolayı ölmektedir mesajı vermektedir. Küresel İklim değişikliği ve / veya Küresel Isınma Öncelikle yerel-bölgesel ardından Uluslar arası çözüm önerileri gerekir. TEMA olarak bulunduğumuz her yerde kahvehanelerde,toplantı salonlarında,derneklerde katıldığımız toplantılarda bu ve bunun gibi sorunlarımızı ilişkin görüşlerimizi açıklıyoruz,anlatıyoruz. Siyasetçilerimizi de aramızda hazır bulmuşken bu sorunumuza ait çözüm önerileri gerekir.
Anadolu Küresel iklim değişikliğinden etkilenen en önemli coğrafyaların başında gelmektedir. Pek çok Anadolu uygarlığının bu sebeplerden dolayı tarih sahnesinden silindiği yok olduğu belirtiliyor bilim adamlarımız tarafından. Anadolunun buğday ambarı Konya Ovasında sırf bu sebeplerden ötürü verimlilik %70 düştü. TEMA olarak Toprak koruma yasasını meclise kabul ettirdik bundan dolayı mutluyuz. Şimdi sırada Su Yasası var,onu da düşünüyoruz çünkü bu sorun su kaynaklarımızı da etkilemiştir.
Musatafa SELMANPAKOĞLU:
Gelişen sanayi ve teknolojiler ile doğanın hor kullanımı sonucunda dünyamızın daha da kirletildiği atmeosferin sera etkisi yapmaya başladığı bilinmektedir. Bu etki insanlar kadar tüm canlıları da etkilemektedir. Yer altı suları bir taraftan azalırken buzulların erimesi sonucu denizler yükselmekte ölçüsüz ve zamansız yağan yağmurlar sonucu oluşan seller canlıları ve doğayı tehdit etmektedir.
Hava sıcaklılarının artması ilk başta tehlikeli bir gelişme olarak görülmese de dünyadaki mevcut dengeyi değiştirmek yolu ile büyük felaketlere yol açabilmektedir. Tehlikenein ölçeği giderek büyümektedir.
Türkiye’de bu tehlikelerden uzak değildir. Sera etkisinin azaltılması, sera etkisine neden olan gaz emisyonunun kontrol altına alınması konularında kafa yormak ve gereken önlemleri almak durumundadır.Bundan 50 yıl önce yağan yağmurlar bugün yoktur. Kırsal alanda çok sık gördüğümüz pınarlar hemen hemen kurumuştur. Fayda yaratan yağış sistemi gitmiş zarar veren afet haline gelen yağışlar çoğalmıştır.
Atmosfere salınan ve sera etkisi doğuran gazların çok önemli bir kısmı fosil yakıtla çalışan enerji santarlleri tarafından üretilmektedir. Petrol rafinerileri demir-çelik üretim fabrikaları, kimya sanayisi, plastik ve lastik sanayisi gibi sanayi dalları da zararlı gaz emisyonuna katkıda bulunmaktadır. Türkiye Enerji ihtiyacını çok kaba bir sınıflandırma ile %50 doğal gaz, %25 ithal ve yerli kömür, %25 hidrolik ve diğer kaynaklardan temin etmektedir.
Yapılacak şey gayet nettir:
– Enerji tasarrufu en son teknolojilere göre hayata geçirilmeli,
– Enerji kaybı en aza çekilmeli,
– Fosil yakıta dayalı enerji temini olabilecek en asgari seviyeye düşürülmeli,
– Başta güneş olmak üzere rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları devreye sokulmalı,
– Yeni gelişen bioenerji kaynakları doğaya zarar vermeden daha fazla kullanılmalı,
– Yeterli güvenlik konusunda ikna olmak kaydı ile ve ulusal denetim altında nükleer enerji üretimi en son alternatif olarak dikkate alınabilir.
Ülkemiz güneş enerjisi potansiyelli bakımından tüm avrupa ülkelerinden daha büyük bir potansiyele sahiptir. Amerika ve Avrupa çok uzun yıllardır yenilenebilir enerji kaynakları konusunda araştırmalar yapmakta ve sona yaklaşmış bulunmaktadır. Elektrik motorlu araçlarınbiraz biraz üretilmeye başlanmış olması bunun işaretidir. Maalesef ülkemiz bilimsel araştırmalara ve Ar-Ge çalışmalarına kaynak aktarmadığı ve bu konuda ciddi teşvikler uygulamadığı için bu teknolojileri ithal etmek durumunda kalmaktadır.
Petrolü v doğal gazı olmayan Türkiye’nin İstanbul’da “Çılgın Proje”lerle yaratılacak rant için yatırımlar yapmak yerine bu alanlara ve araştırmalara kaynak ayırması gerektiğini düşünüyoruz.
Atmosfere zararlı gaz emisyonunu azaltmak için diğer önemli bir tedbir ise sanayi tesislerinde ve enerji üretim tesislerindeki bacalara arıtma tesisleri kurmak ve yüksek verimli eletrofiltreler kullanmaktır.
Bize miras kalan doğanın ve canlı hayatın korunması hiçbir şeyle ölçülemez hele hele parayla hiç ölçülemez.
Türkay ASMA:
Bence konumuz demokratik örgütler.Çernobikdeki vahim kazanın ardından, karadenizde çay içen bakanın yönettiği,HES’lere itraz edenin vatana ihanetle suçlandığı, Gerçekleri saptırmak için satılık kalemlerin sahte yazılar yazdığı bir ülkedeyiz.
Bununla birlikte ekolojik dengemizin bozulduğunun farkında bile değiliz.Fosil yakıtlardan dolayı karbon salımı çok arttı.Bu sistem değişmediği sürece gelecek artık pek de parlak gözükmüyor.Çünkü iklim değişikliği mevcut kapitalist sistemin ürünüdür.
Ancak kısa vadede:
– Petrol yoğun ulaşımdan vazgeçilmeli,
– Su kaynaklarının tasarruflu kullanımı teşvik edilmeli,
– Nükleeer enerji kullanımından vazgeçilmeli,
– Yeni bir enerji politkası izlenmeli,
Devrim KAHRAMAN:
Bu olay tamamiyle siyasidir. Ynai devletler/ kapitalist / modernist toplum ile bizim halkın arasındadır. Şimdi sadece Şırnak’taki kömür rezervi Türkiye’ye 100 yıl yeter.Sadece çıkarımız işimiz düştüğü için değil Doğanın geleceği için de oy vermemiz lazım. Gerçekten sivilleşemediğimiz ve devlet aklıyla yola çıkmadığımız zaman kazanırız.
Yakup GÖKER:
1992 Yılında Birleşmiş milletler Çevre koruma Protokolü Çerçeve Antlaşmasına biz 2009 yılında taraf olduk. Çevre herkes için elbette çok önemli ancak bunun da en önli yolu eğitimden geçmektedir. Bunların içinde kentleşme yani Çarpık kentleşmelerin yol açtığı kirliliktir. Büyük inşaatların yarattığı kirliliklerdir. Bunun engellenmesi için ulusal bir imari standardın oluşması gerekir.
Belgin ÇELİK
Eğitim yok! 15.kattaki çocuğa doğayı nasıl anlatabiliriz? Nasıl Öğretebiliriz? Manavda / Pazarda Organik meyve-sebze bulamıyoruz. Doğal olan hiçbirşey yok.Herşeyde illaki bir katkı maddesi koymuşlar.
Çevre diyoruz.Savaşlardan başımızı kaldıramıyoruz. Irak’a bombalar yağdı.Ne yapabildik? Ormanar yanıyor. Ne yapabiliyoruz? Biz kendimiz artık öncü olmalıyız.
Yusuf ŞAHİN:
Bildiğiniz gibi Kızılırmak Sivas’ın Kızıldağ köyünden doğar ve Karadeniz’e dökülür. Ama artık Kızılırmak bile eskisi gibi değil! Eskisi gibi gürlemiyor,akmıyor. Siyasi partiler oy uğruna buraları da oy kaygısıyla yağmalamadılar mı?
Çevre Platformları kurulamıyor. Geleceğimizi tehdit eden boyutunu bir türlü göremiyoruz. Çamlıca tepesine Camii yaptırmak da yanlıştır.
Abbas KILIÇOĞLU :
Anayasa’da, Yasalarda insan ve birey doğanın sahibi değil parçası halindedir. Bu konuda merkezi ve yerel yönetimin karar mekanizmaları da önemlidir. Ankaralılar Munzur Suunu kana kana içsinler o bitmez ama Munzur’a baraj yapmasınlar..
İrem Esra KÖMÜRCÜ / Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG)
Ben Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisiyim. Aynı zamanda toplum gönüllüsü bir gencim. Toplum Gönüllüleri vakfı Türkiye’de 65 il 113 örgütlenme yani üniversite topluluğu olarak, topluluklar ile organik bir bağa sahip olarak faaliyet göstermektedir. Biz toplum gönüllüsü gençler olarak şeffaflık, eşitlik, yerel katılım gibi birtakım ilkeleri benimseyerek sivil toplum içerisinde yer alıyoruz.
Şimdi Toplum Gönüllüsü gençler ve Gönüllüleri Vakfı olarak “Gençler olmadan Gençler için olmaz “ diyerek hazırladığımız ve meclise Sunduğumuz Anayasa metninde dikkat çektiğimz konuları sizinle de paylaşmak istiyorum:
1982 Anayasası’nın 56.maddesine herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğuna yer verilmiştir. Maddede ayrıca çevreyi geliştirmenin çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu ifade edilmiştir. Çevre hakkı ile ilgili olarak büyük ölçüde gelecek kuşaklara gönderme yapılmaktadır.
Ancak bugün çevre hakkı gelecek kuşakları değil bugünkü gençleri etkileyen bir hal almıştır. Ekolojik Krizin etkisinin giderek arttığı iklim değişikliği ve çevre kirliliği gibi olguların giderek hayatımızı doğrudan etkilediği bir ortamda çevrenin korunması bugünün sorunu haline gelmiştir. Yeni Anayasada bu durumun göz önünde tutularak çevre halkının devlete daha fazla sorumluluk yükleyen bir anlayışla anayasada yer alan temel değerlerden biri olarak tanınması gerektiğini düşünüyoruz.
İnsana ve doğaya giderilmesi mümkün olmayan zararlar veren çatışmalar ve zararların sürmesi ve hiçbir koşul altında meşrulaştırılmaması: kimyasal, biyolojik ve nükleer silahların üretilmesi ve kullanılmasının yasaklanması anayasada yer alan temel ilkelrden biri olmalıdır.
Hüseyin ESENTÜRK Çernobil faciasından sonra çaydaki radyasyonun tehlikeli olmadığını ispat için kameraların önünde çay içen bir bakanın yönettiği,Hes’lere termik santrallerenükleer santrallere karşı çıkan insanların tutuklandığı vatan ihanetle suçlandığı. Gerçekleri çarpıtmak için kiralık kalemlere makaleler sözde bilim adamlarına bilimsel çalışmalar yaptırıldığı bir ülkedeyiz.TAEK hala Türkiye’nin çernobilden etkilenmeyen şanslı ülkelerden biri olduğunu iddia edebilmektedir. Utanmasalar Hiroşima’da Nagazaki’de kimse ölmedi diyecekler. Yeni baraj, hes ve termik santral projeleri hazırlanıp doğal yaşamı tahrip eden yeni amdnen ruhsatları verilirken ekolojik yıkımın umursanmadığı bir ülkedeyiz.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği yaşadığımız dünyayı ciddi şekilde etkiliyor. Buzulların beklenenden daha hızlı erimesi seller kasırgalar gibi iklim felaketleri yeryüzünün geleceğini tehdit ediyor.
Türkiye iklim değişikliğinin özellikle uzun süreli şiddetli kuraklıklar ve su kaynaklarının zayıflaması, sıcaklıkların artması orman yangınları, erozyon, çölleşme ve buna bağlı olarak ekolojik bozulmalar gibi sonuçlarından etkilenmektedir.
Fosil yakıtlara dayalı enerji politikaları nedeniyle karbon dioksit salımları son 20 yılda 2’ye katlanmıştır. Nükleer santral planlarıyla onbinlerce yıl tehlikesi geçmeyecek atıklara ekonomik yıkım ve trajik kaza risklerine kapı açılıyor. Kuraklık sel baskınları sıcak dalgaları ve orman yangınları gibi iklim felaketleri tarımsal üretimi ve su kaynaklarını etkileyerek insanlar olduğu kadar ormanların ve doğal yaşama da büyük zarar veriyor.
Küresel Isınmanın önlenebilmesi her şeyden önce aşırı üretim ve tüketime dayalı ekonomik sistemin yıkılmasını gerektiriyor.
Petrol yoğun ulaşım anlayışından derhal vazgeçilmeli şehirlerde raylı sistem ve bisiklet teşvik edilmelidir.
Su kaynaklarının korunmasına birincil öncelik verilmeli ekolojik tahribat yapan barajlar kaldırılmalı hes’lerden vazgeçilmelidir.
Son olarak iklim değişikliği savaşlara neden olabilir. Ancak savaşlar da iklim değişikliği nedenlerinden biriridir.Bu nedenle savaş politikalarından vazgeçip barışı büyütmek umudu büyütmek daha doğrudur.
Mustafa Serdar SOYDAN: Şimdi herşeyden korkar olduk! Mevsimleri karıştırır olduk. Yaşamın devam etmesini istiyorsak bu kara parçasını Anadolu’yu da yaşatmalıyız.
Sonuçta biz de birer siyasi parti temsilcisiyiz. Çevre konusuna da bu açıdan siyasi olarak siyasi açıdan bakıyoruz. Bununla birlikte Komisyon’dan geçtiğimiz günlerde adına Felaket Yasası diyebileceğim 297 sayılı kanun komisyon’dan geçti. Parlamento’da ne olacak? Tüm meraları otlakları orma arazilerini sanayiye açan yasa geçti ne yapacaz şimdi?
Sanki yangından mal kaçırırcasına yaptılar bunu…
Reşat DOĞRU: Öncelikle bizim bu konuda neler yapmamız gerekiyor? Onu bi düşünmemiz lazım. Bacaların temizlenmesi,Türbülans sistemleri…
Ulusal bir enerji stratejisi oluşturmak gerekiyor. Tokat’ta bulunan Rüzgar Enerjileri çok rahatsız ediyor gerek canlıları,hayvanları gerekse insanları zarar veriyor.
Hasan CAN: İnsanların başına gelen herşey sınırsız olan insan ihtiyaçları ile sınırlı doğa imkanlarının hep zıtlaştığı ve iyice çatıştığı / çakıştığı dönemdeyiz.
Kyoto sözleşmelerinin ilk yıllarında iktidardaki hükümetin çevre bakanı biz daha gelişmekte olan bir ülkeyiz esasında bunu imzalamıza da gerek yok demişiti.
Güvenlik bahanesiyle Diyarbakır’da otlaklar meralar bahçeler talan edildi,mahvedildi.
Koray Doğan URBARLI: Güeşten gelen enerji, ışık aynı anda dünyada tutulmaktadır. Karbon salımları 1990 yılında her sene artıyor 3 sene düşüyor. Bunlar 1994 (ekonomik kriz var) / 2001 (ekonomik kriz var) / 2008 (küresel ekonomik kriz var) Ne gariptir ki hep kriz dönemine denk gelmiş. Buna kirli enerjiye dayalı ekonomi de diyebiliriz. Bugün 1 bardak yapmak için Türkiye 3,8 birim enerji harcarken bunun OECD Standartları 1,9 birim’dir.
Ekonomimiz giderek karbon yutan bir ekonomi haline geiyor. 2010 yılındaki iklim değişikliği sebebiyle Rusya’da 110.000 kişi öldü. Iısnmada meydana gelen 1 °C’lik artış Tarımda %40’lık bir verim kaybıma neden oluyor.
İklim değişikliğinden etkilenen en çok etkilenen ülkeler ise yoksul ülkeler olmaktadır (Bangladeş / Tayland / Burma)
Enerji talebini kontrol atına almazsak bunun enerji arzıyla kontrolünü sağlayamayız. Enerji talebini biçimlendirmemiz gerekir.