YER: Çankaya Belediye Başkanlığı
TARİH: 2 Mart Cumartesi, 14.00-17.00 arası
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Avrupa Öğrenci Forumu (Selin Siviş, Yürütme Kurulu Üyesi)
2 / Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu (Yusuf Şahin, Genel Başkan)
3 / Başkent Kadın Platformu ( Nesrin Semiz,Başkan Yardımcısı )
4 / Devrimci 78’liler Federasyonu (Nejat Kangal, Başkan)
5 / Çerkes Derneği ( Murat Özden, Yönetim Kurulu Üyesi)
6 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ( Mahmut Konuk, Üye)
7 / Avrupa Gazeteciler Derneği ( Adnan Fişenk, Yönetim Kurulu Başkanı)
8 / Kültürel Araştırmalar Vakfı ( Celâl İnal, Proje Koordinatörü)
9 / Sosyal Demokrasi Derneği ( Kemal Akkurt, Yönetim Kurulu Üyesi)
10 / İHD (Selma Güngör, Merkez Yönetim Kurulu Üyesi)
11/Demokratik Anayasa Hareketi ( Abbas Kılıçoğlu, Üye)
12/ Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği ( Türkay Asma, Başkan Yardımcısı)
13/ STGM (Özgür Mehmet Kütküt, İletişim Koordinatörü)
MESLEK ODALARI
Katılım yok
SENDİKALAR
1 / KESK (Devrim Kahraman, Sözcü)
2/ Memursen ( Ahmet Günenç, Hukuk Müşaviri)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
GOZLEMCİLER
1 / Barış ve Demokrasi Partisi (Mehmet Can, İl temsilcisi )
2 / Yeşiller ve Sol Gelecek ( Süleyman Özyürek, İl yönetimi)
3/ Milli Demokrat Halkın Partisi ( MehlikeHepdemir, Başkan Vekili)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Engin Altay (CHP – Sinop)
2 / Orhan Atalay (Ak P. – Ardahan)
3/ Mesut Dedeoğlu (MHP – Kahramanmaraş)
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım olmadı
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 14izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1 Katılım olmadı
MODERATÖR
Tuğrul Erbaydar (Ankara Üniversitesi – Öğretim Üyesi)
ÖZEL KONUK
Prof. Dr. Baskın Oran
KONULAR
GENEL KONU: “Barış Sürecine Sivil Toplumun Katkısı ve Politika”
KONUŞULANLAR
1 / Baskın Oran: Bu konuyu konuşabilmek için öncelikle STK nedir onu konuşmalıyız. Ancak bunun için buradaki süre yeterli olmayacaktır. Bu yüzden ben direk başlık üzerine konuşacağım.
Bugün STK’nın neredeyse hiçbir alanda etkisini gösteremediğini görüyoruz. Ben STK’nın net etkisini en son ve en etkili olarak 1 Mart 2003 tezkeresinde gördüm.
STK’larda genel olarak heyecanlı bir sevinç havası var yeni süreçle birlikte. Türküye’de herkes barışı istiyor tabiî ki ancak Türkiye’deki STK’lar buna karşı çok donuk kalıyorlar. Bu bir tesadüf değil. STK’ların, özellikle de Kürtlerin içinde olduğu STK’ların yöneticileri tutuklu. Belediyeler ve sendikalarda da durum aynı.
Devlet, 12 Eylül benzeri bir şekilde bölgede PKK’dan başka kuruluş bırakmamaya çalışıyor.
Sayın Başbakan, STK’lar neden bu sürece destek olmuyor diyor ama STK’lar neyi savunarak Kürt halkına yol gösterecekler. Verilecek haklara baktığımızda elle tutulur bir hak yok.
Bugün en doğal olan yapılıyor ve PKK ile görüşülüyor. Devlet PKK’nın devam ettirilmesini istemiyor. Bunun yerine ne koyacak? Bunun yerine gelecek olan STK’lar ve Kürt burjuvazisiydi. Ancak bunlar da kalmadı.
Bu süreç içerisinde Sayın başbakanın bu ülkede Kürt sorunu yok terör sorunu var açıklaması oladukça yanlış olur. 1984’ten bu yana terör var. Peki öncesinde Kürt sorunu yok muydu?
Henüz koşullar, şartlar ortaya süreç başkanlık sistemi üzerinden götürülürse de oldukça yanlış bir yol izlenmiş olacaktır. Altyapı sağlanmalıdır. Kan dökülmesi üzerinden gidilen yolda terör biter ama Kürt sorunu bitmez.
2/ Abbas Kılıçoğlu: Baskın hocamın konuşmasına ek olarak bir şeyler söyleyeceğim. STÖ’ler işlevsizleştirildiği için STÖ’lerin sorumlulukları kadar muhalefet partilerinin üzerine de ciddi sorumluluklar düştüğünü düşünüyorum.
Tarihe baktığımızda imparatorlukların çöktüğünü ve yerini ulusal devletlere bıraktığını görüyoruz. Ancak bunlar da işlevini yitirdikçe aynı ülke içinde herkesin kendi dilini konuşabileceğini, kültürünü yaşayabileceği bir sistem ortaya çıkmaya başladı son dönemlerde.
Muhalefet partilerinden CHP üzerinden gideceğim. Kurucu bir parti. Sosyal demokrat bir yapıda olduğunu düşündüğümüz bir parti ama arkamızı döndüğümüzde hayal kırıklıkları yaşanmaktadır.
4/Ahmet Günenç: Ben bizim bakış açımızı üç madde üzerindne anlatacağım.
Memursen olarak biz bu süreci çözüm süreci olarak adlandırıyoruz ve akan kanın durmasını istiyoruz.
Bu konuda muhatap olanın da halk olduğunu düşünüyoruz. Halkın vekillerinin bulunduğu TBMM muhatap olmalıdır.
Çözüm önerisi olarak da biz 13 maddelik bir çalışmamızı da TBMM’ye sunmuş bulunuyoruz.
5/ Türkay Asma: Konuya 3 başlık altında bakabiliriz.
Ülkemizde bırakın STÖ’lerin aktif katılımını ücretsiz eğitim isteyen öğrencilerin başına gelenleri biliyoruz. Bunların önüne geçilmeli, sivil toplum aktif çalışabilmelidir.
Süreçle ilgili bir bilgi kapalılığı var. Hiçbir bilgiye sahip değiliz ve bu yüzden de müdahil olamıyoruz.
Samimiyetle ilgili de bir soru işareti var. Süreç tüm açıklığıyla ortaya konmalıdır.
Dağda ölen genç de benim yurttaşım, asker olarak ölen genç de. Bu süreç iyi işlemezse kaosa sebep olabilir. Dengeler hassas kurulmalıdır.
6 / Kemal Akkurt: Toplumda süreçle ilgili beklentiler oldukça büyük. Neredeyse cumhuriyetle yaşıt bir sorunumuz var. Öncelikle bu sorunun ismini iyi koymalıyız. Sadece teröre yönelik bir çözüm yeterli olmayacaktır.
Anayasanın iyi hazırlanması, toplumun her kesiminin görüşlerini alarak yapılması sürece destek olacaktır.
7 / Yusuf Şahin: Kızılırmak, Anadolu kültürünün taşındığı bir dernek. Federasyonumuz içinde 84 köy derneği bulunmaktadır.
Bir hastalık tedavi edilmedikçe hem o bedeni çürütür hem de etrafındakilere bulaşır. Türkiye’mizde de Kürt sorunu Osmanlı’dan bu yana süren bir sorundur. Kanın akmaması için, eşitlik ve özgürlük için bir araya gelinebilirse sorun çözülebilir.
Eğer barış yürekten ve içtenlikle isteniyorsa şu kıstas bu kural gibi belirleyiciler olmamalı.
AKP’nin dayatmalarıyla, muhalefet partilerini hiçe sayarak bu süreç sağlıklı ilerleyemeyecektir. Ben yaparım mantığından kurtulmalıdır. PKK’nın da aynı şekilde kıstaslarını dayatmaktan vazgeçmesi gerekir.
Tüm bunların yanında öğrencilerin tutuklu, herkesin takipte olduğu bir ortamda da barış olamaz.
8 / Nejat Kangal: Bölgedeki demokratik kitle örgütlerinin yöneticilerinin cezaevine girdiği bir dönemde biz Devrimci 78’liler olarak 13 yıldır 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için mücadele ediyoruz. Hükümet bu yargılamalar için önümüzü açmış görünürken bizler yargılanmaya başladık. Konya’daki temsilcilerimiz konser düzenlediği için yargılandı ve ceza almadılar. Yine Mahir’i andığı için arkadaşlarımız yargılanıyor. İbrahim Kaypakkaya’yı andığımız için de yargılanıyoruz. İlginç olan bu insanlar darbeciler tarafından işkenceye uğramışlardı.
Tüm bu davalar sürerken avukatlarımız da tutuklandı. CHD avukatları bizim davalarımıza bakıyordu.
Ben yine de oldukça olumlu yaklaşıyorum bu sürece. Daha önce de bir açılım süreci yaşandı ama içi oldukça boştu. Süreç şimdiye kadar olumlu değişti, ismi barış süreci oldu en azından. Bu oldukça önemli. Çünkü asıl sorun barış yapma sorunudur. Barışı isteriz ama koşullarını belirleyecek olan biz değiliz. Savaş kimler arasında olduysa, bunu onlar konuşmalıdır.
9/ Özgür Mehmet Kütküt:Konuşan katılımcıların dile getirdiği ortak noktalardan birisi tutukluluktu. Bir teknik destek, kapasite geliştirme örgütü olan STGM açısından da tutukluluk gözlemlediğimiz bir konu. STGM Diyarbakır ofisinin yürüttüğü teknik destek, kapasite geliştirme vb çalışmalara katılan STÖ üyelerinin azımsanmayacak bir kısmı tutuklandı. Bu hem bölgedeki STÖ varlığını ciddi olarak etkiledi, hem de bizim çalışmalarımızı bununla paralel olarak etkiledi.
Biliyorsunuz Van’da geçen hafta birçok derneğe kapatılma davası açıldı. Hukuki süreci hep beraber izleyeceğiz, ancak örgütlenme özgürlüğü konusunda bunun kaygı verici olduğunu düşünüyoruz. Büyük bir depremden sonra bölgede çok önemli çalışmalar yürüten, kadın hakları anlamında etkisi Van’ın sınırlarının ötesine geçmiş VAKAD veya Türkiye’nin son yirmi yılını şekillendiren iç göç olgusuyla ilgili çalışan Van GÖÇ-DER gibi derneklerin kapatılmayla karşı karşıya kalması kaygı verici.Eğer çözüm sürecinde bir sivil toplum katılımı olacaksa, bu gibi dernekler vasıtasıyla olabilir.
“Barış süreci” olarak adlandırılan sürecin yeni anayasa bağlamında yürüyeceği görülüyor. Bu konuda Türkiye sivil toplumu epeyce çalıştı. TBMM internet sitesinde bunlar yok ama örneğin STGM’nin yürüttüğü kampanyanın web sitesi bizsizanayasaolmaz.org’da ulaşabildiğimiz STÖ’lerin yeni anayasaya ilişkin görüşleri bulunuyor. Bu görüşlerin çok büyük kısmında Kürt Sorunun çözümünün yeni anayasada nasıl sağlanabileceğine ilişkin fikirleri görebiliyoruz. Anayasa ekseninde bu katkı daha da artacaktır, ancak bir normalleşme sürecine, açık tartışma ortamına ihtiyacımız olduğu sır değil. Zamanım azaldı, şunu söyleyeyim: IV. Yargı Paketi’ndeki değişiklikler bu normalleşmeyi sağlayacak mı bilmiyoruz, ama umarım paket meclise gelince yapılacak düzenlemelerle böyle bir ortamın doğmasını sağlar.
10 / Mahmut Konuk: Baskın hocanın sivil toplumun etkisi olarak 1 Mart 2003 örneğini verdi. Çok doğrudur. Habur da buna örnek verilebilir. İnsanlar inanılmaz bir sevinçle dağdan inen insanları karşıladılar. Hemen ardından da 10 bine yakın BDP’li tutuklandı.
Sivil toplum uzun bir zamandır sivil cumalarla barış isteklerini ortaya koyuyor. Sivil itaatsizlik eylemleriyle çeşitli şekilde tepkilerini gösteriyorlar ancak panzerlerle karşılık buluyorlar. Ev baskınlarında nasıl davranılması gerektiğine, haklarına dair seminer düzenleyen CHD’ye baskın yapılıyor ve sanki ders verir gibi yaka paça gözaltına alınıyorlar.
Herkes için barış isteyen, kardeşlik üzerinde yükselen bir barışı isteyen biri olarak süreçten hiç umutlu değilim. Bu süreç başkanlık sisteminden arınmazsa barışa ulaşılamayacaktır.
11 / Selin Siviş: Biz platform olarak gençlerin sivil topluma aktif katılımını sağlamaya çalışıyoruz.
Biz ötekileştirmenin çok fazla yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Biz bu sürece insani bir süreç olarak bakıyoruz.
STK’ların işlevsizleştirdiği söz konusu. Biz gençliğin oluşturduğu bir örgütüz. Gençler gelecektir deyiminden vazgeçip gençler tam da bugündür anlayışına bürünmeliyiz. Anayasa sürecinde gençlere de kulak verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
12 / Nesrin Semiz: Tüm konuşan arkadaşları cani gönülden destekliyorum. Bilgi karmaşasının yaşandığı bir durum söz konusu. Bu süreçte bilgiler açık ve net olmalı. Muhalefet de yalnızca diğerini kötülemek üzerinden siyaset yapmayı bir kenara bırakmalı.
Savaşı her zaman erkekler başlatmıştır ancak en çok yanan, ağlayan anneler, kadınlar olmuştur.
Amasız bir şekilde bu sürecin barışa gitmesini istiyoruz. Artık haberlerde ne askerlerin ne de dağdaki gençlerin ölüm haberini duymak istemiyoruz. Daha yakın zamanda bir anne Berfo Ana oğlunun kemiklerini 33 yıl aradıktan sonra bulamadan ölüp gitti.
Biz samimiyet bekliyoruz. Hem muhalefetten hem iktidardan.
13 / Adnan Fişenk: Kürt sorunu sadece bir terör sorunu değil, etnik, kültürel, hukuki,siyasi,ekonomik vepsikolojik boyutları olan bir sorundur..
PKK kokken de Kürt sorunu vardı… PKK tamamen yok edilse bile bu sorunlar devam edecektir.. Silahlı çatışma özelde bölge ve Kürtlere, genelde ise topluma maddi ve manevi kayıplar yaşatmıştır. Bugüne kadar Kürtlerle devlet arasında bir siyasal sorun olan Kürt sorunu son dönemlerde Türk-Kürt etnik çatışması aşamasına aşamasına gelmektedir. Birbirimizle iç içe girmişiz. Bu yüzden iki taraftan da yapılan ajitasyonlar sorun oluşturuyor. Hepimiz acı çekiyoruz. Yıllardır devletle PKK arasında sürüp giden bu sorun iyi yaklaşılmazsa kötüye gidecektir.
Bu süreçte Kürt-Türk ayrımı yapılmamalıdır. Batıda yaşayan kişilerin buna tepkisi oluşmaktadır. Çözümsüzlük bir çözüm değildir. Gerekli adımların hızla atılması gerekmektedir.
14/ Selma Güngör: Biz dernek olarak Türkiye’de insan haklarının ihmal edilmemesi için çalışıyoruz. Kürt meselesi Türkiye’de insan haklarının ihmalinin ortaya çıkması gibi sanki. Tutuklamalara baktığımızda, tutuklamaların %95’inin Kürt olduğunu görüyoruz. Bu bir tesadüf müdür?Mülkiyet hakkından, siyasette kendini temsil etme hakkına kadar bir ihmal söz konusu.
Barış nasıl bir zeminde olmalıdır? Bir yandan Terörle Mücadele Kanunu orada duruyorken ve bu yüzden binlerce insan tutuklanıyorken bu olamaz. Bu süreç içerisinde ortadan kaldırılamıyorsa bile rafa kaldırılmalıdır bu kanun. Yeni yargı paketiyle ifade özgürlüğünün önünün açılmasını bekliyoruz. Eşitlikçi bir ortam sağlanması gerekmektedir. Eşitler arasında bu sorunun tartışılabilmesi çok önemli.
Anayasa süreci hızla ilerlemeli. TBMM bu konuda ger kalmış durumda. Sivil çalışmaların dikkate alındığı bir anayasa yapılmalı.
15 /Tuğrul Erbaydar: Sivil toplum kurumlarının temsilcileri genel olarak yapılar üzerindeki bir takım engelleyici faktörlerin kaldırılması gereksinimini, süreç ile ilgili bilgi eksikliğinin olduğunu ve sürecin şeffaflık içerisinde ilerlemesi gerektiğini vurguladılar. Şimdi sözü siyasilere bırakıyorum.
17 / Süleyman Özyürek: Sivil toplum örgütlerinden bahsederken bir yandan da örgütlülük oranına bakalım. Oldukça zayıf olduğumuzu görebiliyoruz. Katılımı arttırmalıyız.
Ancak var olan örgütlere baktığımızda da ya indirgemeci bir mantıkla çalışan ya da ötekileştiren örgütleri görüyoruz. Bu yapılar örgütlenmeyi de engelliyor. Daha kapsayıcı olmalıdır.
Barışın önüne ise hiçbir şartı koymamalıyız. STÖ’ler gerçekten barışa katılacaksa amalarından kurtulmalıdır. Bu zamana kadar 40bin insanı kaybettik. Bir yola girdik, birçok sıkıntı da var. Ancak olumsuzluklardan kurtulup bu yolu nasıl aşarız ona bakmalıyız.
18 / Mehmet Can: Tarihte büyük barışları hazırlayan liderler unutulmamıştır. Bu liderlerden önceki ve sonrakiler vs olarak anılmıştır.
Sivil toplumu konuşuyoruz ama sivil toplum var mıdır gerçekten. 12 Eylül döneminde gecekondu mahallelerinde kurulan komünizmle mücadele dernekleri gibi şimdi de Kürt mahallelerinde kurulan iktidar yanlısı finans örgütleri mi sivildir bir düşünmeliyiz.
Biz halen 1. Cumhuriyet dönemini yaşıyoruz. İnsanlar nasıl yaşamak istiyorlarsa kendileri karar vermelidir. Biz tam bir Rönesans ve aydınlanma dönemi yaşayamadık ve bu yüzden bugün hala bizden olmayanı yargılıyoruz. Düşünen hocaları üniversiteden atıyoruz, tehdit ediyoruz. Her şeyden önce zihniyeti değiştirmeliyiz.
19 /Engin Altay: Kim barış istemez ki, insan haklarını isteyen herkes barış ister. Toplum neyse örgütü de öyle olur. Toplum örgütlü değilse devlet de demokratik olmayacaktır. Sivil toplumun bu konuda sessiz kaldığını da söyleyebiliriz. Birçok sivil toplum sadece kuruluş amacıyla bakıyor olaylara.
Kürt sorunu diye ciddi bir sorunumuz var. Bu süreçte iki parti birleşti ve diğer partileri dışarıda bıraktı. Ben Kürt sorunu var diyen nadir vekillerdenim. Sayın başkanımız da bu konuda negatif olmadığını ve bir kredi açılacağını söyledi.
Bu görüşmelerden önce AKP’nin mecliste örgütü olan tüm partilerle konuşması gerekirdi. Özgürlükten bahsedecek en son parti AKP’dir. Başa geldiğinde 50bin tutuklu vardı şimdi ise 150 bini aşmış durumda. Bu sürede birçok insan düşüncelerinden dolayı suçlandılar.
Ben bu süreçte her iki tarafın da elinde balta olduğunu düşünüyorum. Ve bu baltalar ortadan kalkmak yerine bilenmektedir.
20 / Orhan Atalay: Bir süreç yaşıyoruz. Amaç akan kanı durdurmaktır. Birbirimizi suçlayarak bir yere varamayız. Bugün birden fazla toplumsal sorunla yüz yüzeyiz. Kürt Sorunu, Başörtüsü Sorunu, Alevi Sorunu gibi. Dolayısıyla bu sorunlarla tek tek uğraşmak yerine tüm sorunları birden çözecek tam demokratik bir anayasayı bir an evvel yapmak zorundayız. Bugün anayasa uzlaşma komisyonunda CHP ve MHP'nin süreci tıkadıkları mesele vatandaşlık meselesidir. Oysa 1921 anayasasında Türkiye kavramı vardır. Süreç içerisinde bu Türklük kavramına dönüşmüştür. 1924'den sonra totaliterleşen bir süreç yaşanmıştır. Sorun mecliste inşa edilmiş, öyle ise çözüm de yine mecliste bulunmalıdır. Bunun imkanı da anayasadır. Böylece totaliter yapının demokratikleşmesini sağlamalıyız. Bu süreçte STK'lara daha fazla imkan ve alan oluşturmalıyız. Kısacası şimdiye kadar TSK lehine kullanılan olanakları artık STK’lara devretmeliyiz.
Dünyadaki örneklerden hareketle görüyoruz ki, genelde muhalefet partileri değişimi, daha fazla özgürleşmeyi, demokratikleşmeyi savunurken, iktidar ise mevcut düzeni, statükoyu korumak ister. Ne yazık ki, ülkemizde bu mekanizma ters işliyor, iktidar değişimi zorlarken muhalefet statükoyu korumaya can atıyor. Bu terslik demokratikleşmeyi, o da sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır.
Ben yapılan değerlendirmelerden sürece ilişkin çok pesimist, kötümser bir hava sezinledim, bunu doğru bulmuyorum.
21 / Mesut Dedeoğlu: Geçmişimize bir bakıp toparlamak gerekirse, Osmanlı İmparatorluğu’nda birçok kültür bir arada uzun yıllar yaşamış ve sonrasında 62 tane devlet içinden ayrılmıştır. Bugün kala kala şimdiki topraklarımız kalmıştır. Buna sahip çıkmalıyız. Yoksa bu bizi başkalarının boyunduruğu altına girmeye zorlar. Birbirimize sıkıca sarılmamız lazım. Bu ülkede herkes bu ülkenin vatandaşıdır. Biz her şeyden önce ekonomik anlamda güçlü olmalıyız. 10-15 yıldır askeri bir gücümüz de kalmadı. Tarım deseniz oldukça geriledi. Bir çok kişi askeri ücrete razı olmuş durumda. Büyümemiz lazım ama biz bunların hiç birini yapamıyoruz.
STK’lara baktığımızda, ben de uzun bir süre STK’larda görev almış biri olarak, bir çok konuya tepkisiz kalındığını görüyorum.
Bugün değiştirilmek istenen anayasaya baktığımızda %92 ile halkın kabul ettiği bir anayasa görüyoruz. Değiştirmek isteniyorsa da STK’ların ne dediğine bakmak gereklidir.
22 /Melike Hepdemir: Türkiye’de sadece Kürtler değil hepimiz baskı altındayız. Ağzımıza açtığımızda hepimiz sorgulanıyoruz. İnsanlarımız tedirgin.
Kuralsız ve amaçsız bir savaş var yıllardır. Bugün ülkemizin daha kötüye gittiğini ve parçalanmak üzere olduğunu görmek gerekir.
23 / Celal İnal: STK’ların katılımının sağlanması durumu nasıl değişir? Bunun olumlu örnekleri var mı?
24 / Baskın Oran: Bunun için söylenecek en güzel söz, bir şarkıda da dendiği gibi; “Tanrım beni baştan yarat!” olur sanırım. Bu devletin topyekün zihniyetinin değişmesi gerekir.
25 / Adnan Fişenk: Bugün AKP öyle ya da böyle bir adım attı buna karşılık çözümü isteyen bir parti olarak CHP’nin destek vermemesi alternatif bir çözüm mü oluyor?
26 / Engin Altay: Ortada bir öneri falan yok. Başbakan ile Öcalan’ın görüşmeleri var. Biz şeffaflık istiyoruz, bilgi verilsin istiyoruz. Ancak hiçbiri yapılmadı.
27 /Devrim Kahraman: Şayet şuan iktidarda CHP olsaydı, görüşmeleri kimlerle yapardı?
28 / Engin Altay: Kan akıyor, bu çözülmeli. Biz bu çözümle ilgili akil adamlarla görüşülmesini önerdik.
29 / Nejat Kangal: Cemevleri hakkında neden bu kadar olumsuz düşünüyorsunuz?
30 / Orhan Atalay: Alevi vatandaşların cemevleriyleilgil şahsi kanaatim odur ki, devletin vatandaşın mabedini tanımlama hakkı yoktur. Bir grup bir yeri kendi mabedi olarak tanımlıyorsa devlet onu öylece kabul etmek zorundadır. Çünkü bilginin otoritesi devlet değildir.
31/ Selma Güngör: Anadilde eğitim derken, demokratikleşme süreçlerinde hep Türkiye konjonktürü önümüze konuluyor. Ne zaman dünya çapında bir demokrasiye ulaşacağız?
32 / Engin Altay: Biz tam aksi devrimci bir partiyiz. Bunlar aşama aşama ilerlemelidir. Yeni doğmuş bir çocuğa pirzola yedirilemeyeceği gibi hazır olmadan yukarıdan inme bir demokrasi getirilemez.
33 / Abbas Kılıçoğlu: CHP ve MHP’nin dünya üzerindeki çoğulcu demokrasi ile ilgili bir araştırması var mı?
34 / Mesut Dedeoğlu: Her ülkenin kendine göre bir kültürü, geleneği var. Bizim böyle bir çalışmaya ihtiyacımız yok. Biz tek bayrak altında yaşamaktan yanayız.
36 / Engin Altay: Bir tek ulus-devlet örneği Amerika’dır. Birden çok ulus yaşamaktadır.
Biz üniter yapıyı savunuyoruz. ABD’yi 21 gün inceleme imkanım oldu. Oradaki her vatandaş Amerika vatandaşı olmayı içselleştirmiş.
37 / Baskın Oran: Türkiye’de iki çok farklı kavram birbirine karıştırılarak kullanılıyor. Ulus-devlet ve ulusal devlet. Kurmak istediği devleti tek bir etno-dinsel gruptan oluşmasını isteyen devlete ulus-devlet denir. Bu yapı içinde asimile etmeyi göze aldıklarını asimile eder, diğerlerini ise etno-dinsel bir temizliğe uğratır.
Ulus-devletin karşıt kavramı demokratik devlettir.
38/ Adnan Fişenk: Bu süreçte mücadelenize sonuna kadar devam edecek misiniz?
39 / Orhan Atalay: Ben etnik kökenli çatışma konusunda dünyadaki örneklere baktığımda burada olanlardan utanıyorum. Sri Lanka, Guatemala, İspanya v.s. Bu işin vurmakla, öldürmekle çözülemeyeceğini gördük. Olayın, realitenin bizzat kendisine bakılmalıdır. Bu sorun siyasi nitelikte bir sorundur dolayısıyla çözüm de aynı nitelikte olmalıdır. çözüme ilişkin son derece geniş bir yelpaze vardır. Bu konuda belirleyici olacak olan sosyolojik yapımızdır. Bu süreç sabotajlara açıktır, herkes dikkatli olmalı ama sabotajlara rağmen devam etmelidir. Sürecin sonuna kadar gidilmesinden yanayız. 10 yıl bile sürse amacımız sonuna kadar gitmektir.
DEĞERLENDİRME
Duvara yansıtılan kronometre ile verilen sürelere daha uygun konuşmalar yapıldı.
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
221 STÖ ile iletişime geçildi. 26 STÖ geleceğini bildirdi ancak 15 STÖ katıldı.
MEDYA İLE
Mail yoluyla ajanslara ve kanallara duyuru gönderildi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM HamalıEsin Alp