YER: Mustafa Necati Kültür Evi
TARİH: 7 Nisan 2012- Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kozadan İpeğe Kadın Kooperatifi ( Devrim Filiz Esenyel- Üye)
2 / Roman Gençlik Derneği ( Selda Biçer – Dış ilişkiler Koordinatörü)
3 / Muhafazakar, Demokrat düşünce Topluluğu ( Mehmet Düğmeci – Başkan Yardımcısı)
4 / Devrimci 78’liler Federasyonu ( Nejat Kangal – Yönetim Kurulu Üyesi )
5 / Çocuk İhmali ve İstismarını Önleme Derneği ( Türkay Asma – Başkan )
6 / Kaos GL ( Evren E. Çakmak – Koordinatör )
7 / STGM ( Özgür Mehmet Kütküt – Hibe Asistanı )
8 / Mazlum-Der ( M. Burak Gültekin – Ankara Şube Başkan Yardımcısı )
9 / Liberal Düşünce Topluluğu ( Bilal Sambur – Üye )
10 / Demokratik Anayasa Hareketi ( Abbas Kılıçoğlu – Üye )
11 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ( Mahmut Konuk – Üye )
12 / Uluslararası Af Örgütü ( Seyhan Soman – Gönüllü Koordinatör )
13/ Yeşiller Partisi ( Filiz Özdemir – Parti Üyesi )
MESLEK ODALARI
Katılım yok
SENDİKALAR
1 / KESK ( Devrim Kahraman – Şube Başkanı )
2 / Hak-İş ( Hasan Çiloğlu – İl Temsilcisi )
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Katılım yok
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Tülay Selamoğlu ( Ak Parti )
2 / Bülent Kuşoğlu (CHP)
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım yok
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 7 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
Katılım yok
MODERATÖR
Mehmet Emin Ekmen – Avukat ( 23. dönem Ak Parti Batman Milletvekili )
KONULAR
GENEL KONU: "Hükümetin yeni konsepti sorunlara çözüm getirebilir mi?"
KONUŞULANLAR
1 / Turkay Asma: Başbakan’ın bu konudaki yeni konseptinin ne olduğu açık değildir. Bu konseptin içeriğini bu konsept nedeniyle ilişki kuracağı siyaset gurubu dahi açıklamıyor. Dolayısıyla bu belirsizliği tartışamayız. Ben konumum gereği 30 yıldır çocuk haklarıyla ilgileniyorum. Taş atan çocuklar sebebiyle de terörle alakalı fikir sahibi oldum. Bu yeni konseptle ilgili halen net bit bilgimiz yok. Olayı çok yakından izlememe rağmen bilgi sahibi değilim. Mecliste taş atan çocuklarla ilgili yapıla çalışmalarda yer aldım, sadece bu ayağını biliyorum.
Çocuklara başta eğitim hakları olmak üzere çocuk olmalarından kaynaklanan ve devletin sağlaması gereken haklar verilmeden sadece yörede yapılan ve kalabalıkların toplandığı yerlerde boş zamanlarını geçirip kalabalığa müdahale eden polislere tas attıkları gerekçesiyle eylemleriyle orantılı olmayan çok ağır ve özel muameleye tabi tutulmaları onları devletine karşı olmaya itmektedir.
Bu çocuklar uzun süre tutuklu kalıyorlar ve yaşlarının iki üç katı cezalar alıyorlar. Ben şunu biliyorum ki bu çocukları böyle uzun süre tutuklayarak biz teröre kattık. Çocuklar bilgisiz ve çoğu bu tutuklamalarla haksızlığa uğradığını düşünüyor, bu yüzden de dışarı çıktıklarında dağa gidip öçlerini alacaklarını söylüyorlar. Devlet bu çocukların günlük yaşamda boş zamanlarını nasıl değerlendirdikleriyle ilgilenmeli ve onlara yeni üretim alanları yaratmalıdır. Onları tutuklamak çözüm değildir. Asla unutmamamız gereken şey, onların çocuk olduğudur.
2 / Özgür Mehmet Kütküt: STGM’nin birçok şubesi var ve bir şubesi de Diyarbakır’da. Orada da düzenli toplantılar yapıyoruz. Ancak son birkaç yıldır şunla karşı karşıyayız; BDP yanlısı sivil toplum örgütü üyeleri, başkanları, yöneticileri cezaevinde, yargılanıyor, tutuklu. Onlardan sonra göreve gelenler de aynı durumda.
Hükümette şunu görüyoruz; bir konuyu son derece radikal bir şekilde ortaya atıyor, şaşırılacak şekilde en konuşulamayacak dediğimiz konuları konuşurken buluyoruz kendimizi. Ama hep heves kırıcı, beklentiyi karşılamayan bir durumla sonuçlanıyor. Mesela Kürt sorunu, şaşırtıcı derecede koyu yanlarıyla konuşuldu ancak şimdi görüyoruz ki pek çok kişi cezaevinde. Benim bugün bu konuyu konuşabileceğim herkes cezaevinde, konunun tarafları cezaevlerinde, bu beni çaresiz bırakıyor.
Ben CHP’nin bu konuda kapsamlı bir çalışması olduğunu sanmıyorum ya da bunu duyuramıyor yeterince. Bu Kürt halkı ile ilgili müzakerede neler konuşulacağına biz de kendimizi hazırlamalıyız. Örgütlenme önündeki bu engellemeler hepimizi terörize ediyor.
3 / Evren Çakmak: Demokratik açılım sürecinde hepimizin içine bir umut doğuyordu.Bundan 1-2 hafta önce hayalini bile kuramayacağımız konuları konuşurken kendimizi buluyorduk. Ancak bu açılım açılamadan sona ermiş görülüyor. Aksine baskılarla sonuçlandı.
Hükümetin yeni konseptini baskı politikaları olarak kısaltmak istiyorum. Bu baskının topluma yansıması sonucu nasıl bir müzakere sağlanacak ben bunu anlayamıyorum.Müzakere yolundaki insanların yollarına dikenli teller döşenmiş halde. Bunun toplumdaki kutuplaşmayı arttırdığı aşikardır.
4 / Nejat Kangal: Hükümetin yeni konseptine ben internette taradım ama bulamadım. Hükümet yeni konsept, açılım gibi şeyler söylemeyi seviyor ama ne yazık ki içi boş kalıyor.
Olaya şöyle bakmak gerekiyor, sorun ortada duruyor ama buna rağmen hükümet taraflarıyla görüşmüyor. Görüşülecek kişileri de cezaevine atıyor. BDP’nin de açıkladığı gibi, devlet kiminle kavga ediyorsa onunla barışmalıdır. Mesela PKK ile kavga edip Devrimci 78’liler ile barışınca PKK ile barışmış olmuyor.
Bugün barış yapmak istediğinde bunu yapabilecek güce sahip bir hükümet var. Ancak şoven bir yapıya sahip oldukları için yarınki oyunu düşünen bir tavırla davranmakta ve gerçekçi adımlar atmamaktadırlar.
5 / Bilal Sambur: Hükümet bu yeni konsepti çok güzel bir piyar olarak ortaya koydu. Hükümetin kendisine inanılmaz bir özgüveni var. Her gün 10-15 PKK militanı öldürülüyorken, birçok BDP örgüt görevlisi tutuklanıyorken bu konsepti ortaya koyması şaşırtıcıdır. Demek ki barış bazen gerçekten gerekli oluyor. Kürt sorununda asıl taraf olan PKK yerine BDP’yi muhatap gösterdi. Anlaşmalar üçüncü bir taraf olmaksızın gerçekleşemez. Burada da üçüncü taraf olarak Barzani gösterilmiştir.
Ortadaki ustalıklı piyar ile hükümet hem BDP üzerinde baskı oluşturmak hem de PKK ile aralarında bir duvar ördürmek üzerine adımlar atmaktadır.
Kant’ın ünlü eseri “Ebedi Barışa Doğru”da bahsedildiği gibi, eğer gerçekten barış yapmak istiyorsanız insanların onuruna saygı duymalısınız. Kürt halkının yıllarca onurlarıyla oynanmıştır ve oynanmaktadır. Eğer barış yapmak istiyorsak biraz Kant okumalıyız.
6 / Filiz Özdemir: 2001 yılından beri hükümet olan AK partinin düşük yoğunluklu savaştan, kürt sorunu vardır demesiyle barış getirici yapılardan sonra tekrar yeni konsepte geçmesi aslında sorunun bir şekilde hala bütünlükçü ele alınamamasından kaynaklanmaktadır.
Sadece Kütler üzerindeki “bugün tutuklasam, tutuklasam kimi tutuklasam konsepti” konseptini yeni olarak algılasak bile 600 üniversite öğrencisinin cezaevinde olma konseptini olma konseptini ne olarak açıklayacağız.
Bunlara bakarak bile konseptin ne getirmeyeceğine bakabiliriz. Sivil otorite ile görüşme olacak deniyor. Ancak bölge millet vekilleri, seçilmişleri, sivil toplum örgütü çalışanları, gazete çalışanları, öğrencileri ve çocukları cezaevlerindedir.
PKK silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek deniyor. Şiddet ortamı her iki tarafında silah bırakmasıyla son bulur. Evet ama nasıl olurda savaşa yatırdığımız bütçe her yıl artarken silahlı mücadele nevroz çatışması ile sokağa taşınırken bu nasıl beklenmektedir.
Çözüm önerisi olarak yeni anayasanın Kürtleri tatmin edecek olan çok kültürlülüğü tanıyan çok çeşitliliği tanıyan kimsenin ev sahibi kimsenin misafir olmadığı herkesi aynı evi eşit paylaştığı halkların demokratik anayasası olmalıdır. Bunun ile birlikte seçim barajı ve bağımsız katılım önündeki engeller kaldırılmalıdır. Yerinden yönetim ile insanların doğrudan demokrasi ile ilişkilenmeleri ve kendi öz yönetimlerini ele almalarının önü açılmalıdır.
Ekolojik yıkım durdurulmalı bölgede savaş konsepti çerçevesinde oluşturulan ve hiçbir yararı olmayan baraj projeleri kaldırılmalıdır. Bu projeler Munzur, Hasankeyf ile bir halkın kültürünün su ile boğmaktadır.
7 / Selda Biçer: Bildiğimiz üzere Lozan anlaşmasına göre sadece gayri Müslimler azınlık kabul edilmekte diğerleri ise etnik grup olarak kabul edilmektedir. Bugün ben sadece Kürt sorununu göremiyorum. Bu ülkede Çerkezler, Lazlar, Romenler de var ancak sayıları az olduğu için sesleri duyulmuyor. Sorunu azınlık sorunu olarak ele alırsak ve diğer azınlıklara da haklarını verebilirsek bu ülkede daha bütünleyici bir şekilde yaşayabiliriz.
Benim şahsi kanaatimde bu bir Kürt sorunu değil. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bunu merak ediyorum?
8/ Mahmut Konuk: Bu soruya içinden geçtiğimiz tarihsel süreçten, bölge ve dünya konjonktüründen, sorunun tarihsel bağlamından ve bir de gerek bu hükümetin gerekse bugüne kadarki hükümetlerin uygulamalarından, temel devlet politikalarından kopararak yanıt vermek yanıltıcı olur.
Ya da şöyle sormak mümkün :” Hükümet ‘Kürt Sorunu’ diye bilinen bu sorunu çözmek istiyor mu? Nasıl bir çözüm peşinde? Kimin çıkarına bir çözüm? Hükümetin konsepti ‘yeni’ mi? Ya da ne kadar yeni? “
Önce “ Kürt açılımı ” , sonra “ demokratik açılım “ , daha sonrada “milli birlik ve bütünlük projesi” adı verilen sürecin geldiği noktada “KCK terör örgütü “ adı altında 10 bin civarında Sivil Kürt Siyasetçi, seçilmiş Vekil, seçilmiş Belediye Başkanı, Meclis üyesi, Avukat, Sendikacı, Aydın, Yazar, Akademisyen; evlerinde, işyerlerinde yapılan aramalarda bir tek çakı bıçağı dahi bulunmazken “silahlı terör örgütü üyesi, yöneticisi, yardım ve yataklık edeni” sıfatlarıyla ders notları, telefon rehberleri, Siyaset Akademisinin açılış kokteylinde bulunma vb. absürt; sözüm ona “kanıt”larla tutuklanıp hapishanelere dolduruldu. Hâlâ da bu süreç hız kesmeden devam ediyor.
Son hükümet konsepti dahil egemen sınıflar her ne kadar Kürtlerdeki tarih bilincinin zayıflığından, vaatlere çabuk kanmasından ve iç çelişkilerinden medet umuyorsa da Kürtlerde artık giderek güçlenen bir “ulus bilinci” oluşmuştur. Kürtleri birbirine kırdırma politikası -ki son konseptin esası budur- da boşa çıkacaktır.”Yeni konsept” bu haliyle sorun çözücü değil bizatihi kendisi sorun yaratan, sorunu kangrenleştiren denenmiş, eski paslı bir silahtır.
Sorunlara çözüm bu sözüm ona “yeni” konsept eliyle değil başta Kürt halkı olmak üzere bu topraklarda yaşayan tüm halkların eşit, özgür, savaşsız, sömürüsüz, kardeşçe bir arada yaşama, gerekirse kendi kaderini tayin etme iradesi ve mücadelesiyle bulunacaktır.
9/ Hasan Çiloğlu: Ben duruma şöyle bakmak istiyorum; bugün ülkemizde Kürt sorunu mu var yoksa PKK sorunu mu var? Ben bir Kürt sorunu yaratılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Ben de bir kürdüm ve bir sorun göremiyorum. Bugün bu ülkede Kürt biri milletvekili de olabiliyor. PKK ile mücadele edemiyoruz. Ve bunu Kürt sorunu olarak ortaya koykuyoruz.
10/ M. Burak Gültekin: Ben hükümetin çalışmalarını samimi bulamıyorum. İnsan hakları kurulu çalışması için sivil toplum örgütlerinden destek istedi ve bizler de çalışmalarda bulunduk. Ancak sonuçta ortaya çıkan tabloda sivil toplum örgütlerini ve çalışmalarını dikkate almadığını gördük.
Bunun yanında denetimde serbestlik yasasını olumlu buluyorum. Son bir yılda gerçekleşen keyfi tutuklamalar söz konusu umarım buna bir çözüm getirilebilir. Bunu yanında çürük istismarına karşı ciddi önlemler alınmalı.
Ayrıca anayasa değişimi için yapılan çalışmalarda sivil toplum örgütlerinden destek istenmişti. Bunun için daha uzun süredir anayasa üzerine çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri ile görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum.
11/ Devrim Kahraman: Bu yeni konsepte geçmişte yapılanlar düşünülünce güvenmek zorlaşıyor. Hele ki her gün onlarca keyfi tutuklama yapılırken ve dağda her gün 3-4 kişi öldürülürken bu konsept nereden çıktı diye düşünülüyor. Devlet şu anda güçlü konumda ama barışa ihtiyaç olduğunun farkında. En azından buna mecbur.
Devlet kan davası güderse insanlar da kan davası güder. Kürt halkının inanılmaz bir barış isteği var. Bu ülkenin diğerleri barışa hazır. Evet siz kendinizi Kürt olarak dehlere etmediğiniz sürece bu ülkede bakan da olursunuz diplomat da. Hükümetin bu sorunu çözme iradesinin var olduğunu ancak ne yazık ki bunu çözmek istemediğini düşünüyorum. Çünkü iktidarın büyüsüne kapılmış durumdalar. Bugün baskı öyle arttı ki benim burada ifade ettiklerimden dolayı tutuklanmayacağımı kimse garanti edemez. Devlet getirdiği uygulamalarla işlediğiniz bir politik suçu beş yıl içerisinde tekrarlamazsanız size ceza vermiyor. Bunun açıklaması düşünmekten vazgeç insan olmaktan vazgeç onurundan vazgeç dışarıda yaşa. Bundan vazgeçmeyenlerin birçoğu bugün cezaevlerindedir.
12 / Devrim Filiz Esenyel: Gerçekten devletten gelen çok ciddi bir şiddet artışı var. Kişilerin hakları için legal yollardan başvurması isteniyor. Ama örneğin Sivas olayı mahkemeye taşınmış olmasına rağmen mahkeme sonucunu bekleyen kalabalığa bir anda gaz bombaları atılıyor. KESK hukuki bir hak olarak yürüyüş yapıyor ancak inanılmaz bir şiddetle ve görülmemiş gaz yığınıyla karşılanıyor.
Peki, sizin gözünüzde dağlara çıkanlar suçlu. Ama ben şunu anlamıyorum; Sivas katliamı için hukuksal yola başvuranlar da şiddete maruz kalıyor onlar da kötü oluyor. Öyleyse bunu yolu ne? İnsanlar nasıl mücadele etmeli sizce?
13/ Mehmet Düğmeci: Ülkemizde ki sosyal ve psikolojik sorunların sebeplerinin geçmişte yaşanan travmalar olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde gayrimüslimler, azınlıklar, hatta Müslümanlar travmalar yaşadı. İlk patlak veren ise Kürtler oldu.
Cumhuriyet projesinin yeni bir insan tipi oluşturma projesi olduğunu düşünüyorum. Dönemin elitleri bu projeyi dayattılar. Toplumdaki bütün farklılıklar yok sayıldı, gerek inanç gerekse etnik köken çeşitliliği ortadan kaldırılıp tek tip insan yetiştirmek için her türlü yöntem kullanıldı. Bu travmaları anlayabilmek için 1923’lerden bu yana uygulamalara bakmak gerekir.
AK Partinin yaptığı bazı uygulamalar şahsi olarak benim hoşuma gidiyor. Ancak şu bir gerçek ki bir muhafazakâr olmama rağmen tatmin olamıyorum. Sorunların az veya çok çözüldüğü gerçek. Ama sorunun temeline inilmiyor. Yeni anayasa telaffuz edilirken sık sık ifade edilen kuruluş felsefesi ifadesi ve ilk dört madde argümanı tereddütlerimi artırıyor.
14/ Seyhan Soman: Buradaki konuşmam örgütümü temsilen değil kişisel olacak. Kürt sorunu üzerine konuşuyoruz ama bence de bu bir azınlıklar problemidir. Bu ülkede her şey olabiliyorsunuz; milletvekili, diplomat ama hiçbir zaman Kürt olamıyorsunuz. Bir yandan artık bu sorunu konuşabiliyoruz diyoruz ama diğer yandan KCK tutuklamaları ortada. Bazı KCK iddianamelerine baktığımızda içeriğinin gerçekten komik olduğunu görüyoruz.
Devlet bu sorunun hassasiyetini bilmeli ve ona göre davranmalı. Bugün bir bakan olan Bülent Arınç’ın Kürtçe dili için medeniyet dili değildir açıklamaları var. Bu çok olumsuzdur. Siz devlet ağzından bunu söyler iseniz, bu gider başka yerlerde başka şeylere sebep olur. Mesela Van’da bir polis memuru sokaktaki vatandaşa kuyruklu Kürt diyebilir. Bu sorun hak temelinde çözülecektir. İnsanların onuru ile oynarsanız sorunu çözümsüz kılarsınız.
15/ Abbas Kılıçoğlu: Bu meclisin yasal olarak yeni bir anayasa yapma hakkı bulunmamaktadır. Halka yanlış bilgi verilmemesi gerekir. Bu anayasa çalışması yalnızca önceki anayasanın maddeleri üzerinde değişiklikler yapılması şeklinde olacaktır. Kürt sorununda çözüm aranırken insanların en az zarar göreceği şekilde teknik ve kesin kanunlar koyma yoluna gidilmelidir.
16/ Bülent Kuşoğlu: Aslında konu itibari ile önce AK parti millet vekilinden konsepti öğrenmek isterdim. Hükümetin yeni bir konsepti olduğunu düşünmüyorum. Bu bir piyar çalışmasıdır. Ancak henüz hükümetten kimse sahiplenmedi. AK parti her zamanki yolu izliyor. Halk konsepti konuşacak olumlu sonuç verir ise AK parti bu konsepti sahiplenecek. Ama olumsuz olur ise yalanlayacak.
Kürt sorunu basit bir mesele değil devleti ilgilendiren tarafı var. Hükümetin devlet kurumlarının işletmesi nedeniyle yapması gereken işler var. Toplumda ne yazık ki duyarlı değil. Halk birbirine geçmiş halde. Bu sadece bir halkın diğer halkı ezmesi meselesi değil. İktisadi olarak da bakmak gerekiyor.
CHP olarak Türkiye’nin bir çok çeşitliliği içinde barındırdığını düşünüyoruz. Bölgede etkili iki parti var. Bunlardan biri AKP din bazlı politika yürütüyor. Diğer ise BDP etnik olarak çalışma yürütüyor. Siyaset Kürt sorununda işi karıştırıyor. Şurada yapabildiğimiz gibi mecliste partiler birbirini dinlemiyor.
CHP olarak bu konunun siyasi, iktisadi, dini bir çok yönü olduğunu düşünüyoruz. Dil konusunun da önemle ele alınması gerektiğini savunuyoruz. Ana dilde eğitim bir haktır. Ancak yalnız yasa çıkarılması yeterli değildir. Toplumsal alanın hazırlanması gereklidir. Konu ekonomik yönü ile de çok önemli. Bölgede bazı projelerin acilen yapılması gerektiğini savunuyoruz.
Yıllardır birlikte yaşayan Kürt-Türk halkları arasında kültürel olarak büyük farklar görünmemektedir. Değişim döneminde olan bir toplumuz ve akıl yolu ile bu sorunu bu sorunu barış içerisinde çözmeliyiz. Siyaset yalnızca oy kaygısına dönüştüğü için çözüm üretememekte aksine sorun yaratmaktadır.
17/ Tülay Selamoğlu: Aslında ben de konsepti basından öğrendim. AK parti Kürt sorununu parti programına alan ilk partidir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana bir çok Kürt isyanı görülmüştür. Bu dönemde de Türkler ile Kürtler arasında sorun yaratan bir sistem ile karşı karşıyayız. PKK ile düşman yaratılmış ve böl-parçala-yönet projesi uygulamaya konmaya çalışılmıştır. Düşünün 1978’den 2002’ye kadar bölge olağanüstü hal ile yönetilmiştir. Bu hukuksuz olarak yönetildiği anlamına gelmektedir. Genelkurmayın yaptığı açıklamaya göre bölge güvenliği için her yıl 15 milyar dolar bütçe ayrılmak zorunda kalmıştır.
Biz yola çıktığımızda etnik, dinsel, bölgesel her türlü milliyetçiliğe karşıyız dedik. Etnik köken kişilerin seçimi değildir. 2002’de seçildiğimizde bölgedeki olağanüstü hal kaldırıldı. Bu topraklardaki insanlar etnik kökeni ne olursa olsun bu toprağın bir unsurudur. Bize kadar devlet toplumu eğitmeden yönetme yoluna gitmiştir. Bölgede o hal kaldırıldıktan hemen sonra okul, hastane yapımına başlanmıştır. AK parti ile 81 ilin 81 iline hizmet götürülmüştür.
Kürtçe konuşmak yasak iken geldiğimiz noktada, muhalefetin de desteği ile, bu konuda adımlar atıldı. Kürtçe bir kanal yayına girdi. Uludere’de yaşananlar bizim de acımızdır. Biz Türkiye’de daha önce devletin yapmadığı bir şey yaptık. Özür diledik. Uludere’deki olay için mağduriyetin giderilmesi konusunda çalışmalar yürütülüyor. Hiçbir anne çocuğu dağa çıkacağı söylediğinde ona git diyemez. Biz bunu biliyoruz. Ve çocukların zorla dağa götürülerek terör örgütü elinde oyuncak olmasını istemiyoruz.
18/ Bülent Kuşoğlu: Kürt sorunu bugün Türkiye cumhuriyetinin en önemli konusudur. CHP olarak konuya yerel yönetimler bazında çözüm getirmeye çalışıyoruz. Vatandaşın kafasının karıştırılması olayı çözümsüz kılıyor.
Türkiye’de demokrasi daha kötü bir zemine doğru kayıyor. Aslında genel olarak dünyada da bu böyle. Türkiye’de hükümet emperyalizme çok açık bir politika yürütüyor ve bu durumdan oldukça fazla etkileniyoruz. Kürt sorunu devlet ile toplum ile hep birlikte çözülmesi gereken bir konu. Ancak hükümetin bu konuyu çözmek istediğine inanmıyorum.
19/ Mehmet Emin Ekmen: Kuruluş felsefesi ve azınlık politikalarından bahsedilirken 1982 anayasasına atıfta bulunuluyor. Ancak unutulmaması gerekir ki bu bir darbe anayasasıdır. 1921 anayasası da savaş ortamında hazırlanmıştı. O halde biz kuruluş felsefesini bu metinlerde değil 1920-1923 yılları arasında bu ülkede yaşayan insanları can ve malı hiçe sayarak savaştıran duyguda arayabiliriz. Bu manada bu ülkede bir kuruluş felsefesi ruhu kaybolmamıştır. Her şeye rağmen bir arada yaşama iradesi yüksektir. Ayrıca hukuken azınlık kavramı vardır ama bu ülkenin tarihinde azınlıklar yoktur.
Aslında bu sorunu temelinde bir demokratikleşme sorunudur. Tek tip kimliği savunan otoriter anlayış sadece Kürt’e değil, Türk’e, aleviye, gayrimüslime, komüniste hatta ülkücüye zulmetmiştir. O halde çözüm tam bir demokratikleşmede aranmalıdır.
Bu devlet 1934’de Kürtleri asimile etmek için raporlar hazırlamıştır. Kürtlerin istekleri şiddet yolu ile bastırılınca da isyanlar başlamıştır.
Ak parti müthiş yenilikler yapmış ilerleme sağlamıştır. Ancak gerek algıdan gerekse de PKK’dan kaynaklanan sebeplerle bir durağanlığa girmiştir. Ak Parti bu sorunu bir mağduriyet sorunu, devletin zulümlerinin sonucu olarak algılamıştır. Ancak daha fazla hak ve özgürlük eksenli bir algılama daha kolaylaştırıcı olabilirdi.
Çözüm aranırken PKK’nın bu iradeyi bir zafiyet olarak algılayıp devletin bileğini bükme yoluna girmesi sonucunda da devlet güvenlik konsepti uygulamak zorunda kalmıştır.
Kürtlerin temelde Kürtçeye ilişkin haklarının, PKK’ya rehin edilmeden bir an önce tanınması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, anayasal vatandaşlık tanımının hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
129 Sivil Toplum Örgütü ile görüştüm. 22 STÖ olumlu cevap verdi ancak 15 STÖ toplantıya katıldı.
MEDYA İLE
İMC TV ve Hayat TV ile haberleştik. Hayat TV’nin gelmesi kesin değildi. Ancak İMC TV geleceğini ilettiği halde toplantıya gelmedi.
SONUÇLAR
TkMM’nin konu ile ilgili videosu izlendi. Yeni konsept hakkında fazla bilgi bulunamaması nedeniyle STÖ’ler konsept hakkında fazla konuşamayacaklarını belirttiler. Bunun yerine Kürt sorunu ile ilgili genel beklentiler, istekler üzerine konuşuldu.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Esin Alp
Meclis Hamalı Oya Özden
07.04.2012 Ankara kMM Toplantı Tutanağı
previous post