Yer : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, ATAUM
Tarih : 6 Şubat 2010
Katılımcılar:
a.Dernek, Vakıf ve Girişimler:
01. AKDER/Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (Serpil Şahin)
02. Türkiye Barış Meclisi (Selma Güngör)
03. Genç Siviller (Halil İbrahim Toslak)
04. Uluslararası Af Örgütü (Volkan Görendağ)
05. SETA/Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (Yılmaz Ensaroğlu)
06. Muhafazakar Demokrat Düşünce Topluluğu (Murat Köse)
07. Uçan Süpürge (Selen Doğan)
08. Pembe Hayat (Kemal Ördek)
09. ASDER/Adaleti Savunanlar Derneği (Yusuf Çağlayan)
10. TEPAV/Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (Ülker Şener)
11. Devrimci 78’ liler Federasyonu (Nejat Kangal)
12. İHH/İnsani Yardım Vakfı (Orhan Demirel)
13. YASADER/Yasama Derneği (Haluk Kurnaz)
14. TTK/Türk Tarih Kurumu (İskender Doğan)
15. ÖSH/Özgürlükte Sol Hareket (Ilgım Yıldır)
16. Siyasal Ufuk Hareketi (Harun Doğan)
b. Sendikalar:
1. TGS/Türkiye Gazeteciler Sendikası (Cem Kor)
c. Akademisyenler
1. Dr. Fikret Başkaya (Özgür Üniversite
2. Dr. Faruk Alpkaya (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi)
3. Dr. Abdülrezak Altun (Muğla Üniversitesi İletişim Bölümü)
Katılan Milletvekilleri:
1.Faruk Koca (Ak Parti)
Katılan Siyasi Parti Temsilcileri:
1. Çağdaş Küpeli (Yeni Sol)
2. Abdülkadir Sarı (Türkiye Partisi)
3. Mustafa Kamalak (Saadet Partisi)
Moderatör:
Ertuğrul Cenk Gürcan, Yazar
Gözlemciler:
01. TBMM Üyesi (Faruk Kaya)
02. Özgürlükte Sol Hareket (Oylum Yıldır)
03. Genç Siviller (Harun Doğan)
04. Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (Hatem Ete)
05. Ankara Üniversitesi İletişim Bölümü (Bediye Poyraz)
06. Türkiye Partisi (Abdullah Şenel – Siyasi Parti Temsilcisi)
07. Türkiye Partisi (Metin Çoruh – Siyasi Parti Temsilcisi)
08. Adaleti Savunanlar Derneği (Şahin Akdoğan – Üye)
09. Adaleti Savunanlar Derneği (M. Yavuz Ay – Üye)
10.Muhafazakar Demokrat Düşünce Topluluğu (Muzaffer Çapoğlu – Üye)
11. Muhafazakar Demokrat Düşünce Topluluğu (Murat Bozdağ – Üye)
12. Ankara Üniversitesi (Coşkun Aktaş)
Diğer Katılımcılar:
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 1 civarı izleyici/gözlemci katıldı.
Konular:
Askeri Vesayet – Sivil Vesayet ve Anayasa
Konuşulanlar:
Selen Doğan(Uçan Süpürge): Askeri evrenin siyaset üzerindeki hakimiyetinin en önemli sebeplerinden biri militarist dilin sürekli olarak toplumda yeniden üretilmesidir. Askeri yüceltmelerden de beslenen cinsiyetçi dil en çok biz kadınları yağmalıyor ve bu nedenle biz kadın örgütleri olarak dili bu militarist söylemden arındırmaya çalışıyoruz. Dünyaya ve olaylara hak temelli bakıyoruz.
Askeri vesayetin demokrasi yoksulluğuyla ilişkisi var. Şehit cenazelerinde ağıt yakan kadınları tekrar tekrar gösteren medya, oğlumu askere göndermem diyenlerin nasıl linç edildiğini de gösteriyor. Bu dilin dolaşıma girmesi militarizmi daha tehlikeli boyutlara vardırıyor. Burada suç yalnız medyaya değil, aynı zamanda bu duruma malzeme veren kanaat önderlerinde. Bu kişi ve kurumların bu konuda hassasiyet göstermesi sivil toplum kuruluşlarının ve hak örgütlerinin talebidir.
Kemal Ördek (Pembe Hayat): Bugün çok ağır politikaları tartışıyoruz. Cinsel kimlik, cinsiyetçilik bu konulardan çok uzakmış gibi görünse de aslında durum böyle değildir.Heteroseksist, cinsiyetçi ve ataerkil ordu ile yine heteroseksist, cinsiyetçi ve ataerkil bir parti (AKP) arasında bir tartışma sürüyor. Biz LGBTT dernekleri olarak askeri vesayete, silahlı ve atanmış olanlara karşıyız. Eli silahlı olan bizi daha çok eziyor, aşağılıyor, bize fiziksel şiddet uyguluyor. Askerlik yapmak için yapılan muayenelerde eşcinsel erkeklere psikoseksüel bozukluk teşhisi koyuyorlar ve bizi hasta olarak görüyorlar. Halktan gücünü almayan ve onlara önem vermeyen bir orduya karşıyız.
AKP’ ye gelecek olursak bu sefer de partinin vitrininde duran üst düzey yetkililer “LGBTT” ler partimize üye olamazlar. Eşcinseller de bizden hak talep ediyorlar, onlara da mı hak vereceğiz?” gibi söylemlerde bulunuyorlar.
Sivil vesayet ise ne derece sivil olacaktır sorgulamak lazım. Bunlar gerçekten toplumun aynası mıdır; yoksa sadece belli bir kesimin sözlerini ileten küçük bir grup mudur? Düşünmek lazım.
Yusuf Çağlayan (ASDER): Siyasi kurullarda ortak akıl yerine liderin görüşünü onaylama tavrı şeklinde ortaya çıkan sivil vesayet anlayışı aslında askeri vesayetin bir uzantısıdır. Vesayet sisteminden kurtulmanın ön şartı, evrensel standartlarda bir hukuk devleti anlayışı ve uygulamasına geçiş yönünde bir toplumsal irade ortaya konulması ile mümkündür Kutuplaşma yerine, asgari müştereklerde, evrensel temel hak ve özgürlükler bağlamında bir uzlaşma ve dayanışma üst kültürü geliştirilmelidir. Semptomatik çözüm anlayışından kurtulmuş, değişime ve değişimi geniş bir toplumsal mutabakat çerçevesinde ele almaya açık siyasi temsilciler teşhis edilmeli ve onlarla işbirliği yapılmalıdır. Sivil toplum kuruluşları bu siyasi irade ile muhatapları ve özü yanlış Emasya türü protokoller yerine, bir değişim ve mutabakat protokolü imzalamalıdır. Sivil toplum bu protokolün takipçisi olmalıdır. Protokol doğrultusunda bir değişim misyonu üstlenen siyasi iradenin arkasında sonuna kadar durulmalıdır. Pozitif hukuk, sübjektif referanslardan kurtarılarak, toplum kesimlerinin kamu gücünün veya çıkar güçlerinin temel hak ve özgürlükleri çiğnenmesini ve istismarını önleyen bir şekilde koruma ve denetim sağlayıcı özelliğe kavuşturulmalıdır. Tüm kurumlara, bu pozitif hukuk çerçevesinde bir misyon ve işleyiş kazandırılmalıdır.
Selma Güngör (Türkiye Barış Meclisi): Baskı silahı, silah kullananı gerektirir ve bu kişi kendi ayrıcalıklarını ister. Anayasa maalesef büyük ayrıcalıklar rejimini sağlıyor ve bu ayrıcalıklar rejimi toplumu daha da kötüleştiriyor. Bugüne kadar var olan yapıyı devam ettirmek anlayışında olan siyasiler iktidara geldi ve anayasa ile sorunuz yaşadılar. Demokratikleşme ve eşitlik talebiyle iktidara gelenler ise toplumu bu ayrıcalıklardan kurtarmak yerine bu ayrıcalıkları elde etmek ve yeni ayrıcalıklar kazanmayı amaçladılar. Bunun sorunsuz yolu olarak da askeri ve sivil bürokrasinin ayrıcalıklarına dokunmadan ekonomik ayrıcalıklarla yetindiler.
Sivil vesayeti tüm yurttaşları koruyan ve tüm yurttaşlar tarafından korunan bir rejim olarak talep etmemiz gerekmektedir. Bunun için de anayasanın tek bir millet ve dine vurgu yapan tekçi yapısından kurtulması, bu topraklarda yaşayan herkesin eşit ve özgür biçimde yaşadığı ve politikaya katıldığı, kendi yaşam ve geleceğini belirlediği bir yapıyı ve hakları koruyan bir metin haline dönüştürülmesi gereklidir.
Ertuğrul Cenk Gürcan (Moderatör): İçeriği geçtik de bu anayasayı biçimsel olarak nasıl değiştireceğiz?
Nejat Kangal (Devrimci 78’liler Federasyonu): AKP 12 Eylül darbecilerini el üstünde tutuyor ve bu nedenle görünüşte demokrattır; askeri vesayet rejiminin bir sonucudur ve darbe hukukuna dayanmaktan vazgeçmemektedir. Tekel işçilerinin direnişini yasadışı ilan etmeleri de bunun doğal bir sonucudur. 12 Eylül darbecileri anayasa ve (en azından 15. maddeyi kaldırmadığı için) AKP koruması altındayken, Ergenekon’ lara, vesayet rejimine karşı çıkıştan ne kadar söz edilebilir? Öte yandan geçmişi halka yaptığı saldırılarla dolu olanların ve sermaye kesiminin bu tartışmalar üzerinden kendini aklamaya çalıştığı da gözden kaçırılmamalıdır.
Askeri vesayet rejimi konusunda halkına dayanmayanlarla, taş atan çocuklarla ilgili bir yasayı bile çıkartamayanlarla bu sorunlar nasıl çözülecektir? Belki de en doğrusu demokratikleşme için acil tedbirlerin alınmasıyla yola çıkmak, gücünü halktan almaktır. Anayasanın 15. maddesi ve 12 Eylül Anayasası hemen kaldırılmalı, resmi/sivil tüm darbeciler yargılanmalıdır. Yeni anayasa tartışmalarına tüm toplumun katılabilmesinin kanalları yaratılmalıdır. Referanduma birden fazla anayasa taslağı ile gidilebilmesinin yolları açılmalıdır, referandum adeta daha demokratik bir anayasa yarışmasına dönmelidir.
Murat Köse (Muhafazakar Demokrat Düşünce Topluluğu): Askeri vesayet kavramı “Asker” in yönetim işlerine karışma isteğinin dolayısıyla “Asker” in siyasi bir aktör gibi davranarak siyaseti etkileme ve siyasete yön verme durumunu tarif ediyor. Ancak bunun meşru bir durum olmadığı ortadadır.
Sivil vesayet kavramı ise askeri vesayeti isteyenlerin, tek parti dönemini özleyenlerin “çarıklı” oldukları için zamanında Ulus’ a giremeyenlerin hükümet olmasını istemeyenlerin ürettikleri bir kavram. Bu çerçevede sivil vesayet kavramı psikolojik harekâtın bir bileşeni olarak ortaya atılıyor. Bu kavrama tutunmaya çalışanlar demokratikleşme sürecini etkilemek, statükonun devam ettirilmesini sağlamak için dayanak oluşturmak istiyorlar. Sivil metotlarla iktidara gelmenin adı Parlamenter Demokrasi’ dir. Bu anlamda sivil vesayet zaten demokrasi demektir.
Yönetim hakkının her tür bürokratik kadrolardan halkın temsilcilerine geçmesi, bunun kurumsallaşması şarttır. Bu yolda geri dönülemez bir şekilde ilerleyebilmek için artık bu tartışmaları bir kenara bırakıp sivil, demokratik bir anayasaya nasıl kavuşuacağımızı konuşmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bu toplantıların sivil, demokratik bir anayasaya ve vesayetten arınmış bir demokrasiye ulaşmak için katkı sağlayacağını düşünüyorum. Nejat Kangal’a bir sorum olacak: 1960 darbesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Nejat Kangal (Devrimci 78’ liler Federasyonu): İyi darbe kötü darbe ayırımı yapanlar da en az AKP kadar eleştirilmelidir.
Halil İbrahim Koslak (Genç Siviller): Herkes askeri vesayetin kendi gruplarında ne gibi sıkıntılara yol açtığını ifade ediyor; oysa durumu “Askeri vesayet en çok bizi üzdü.” şeklinde ele almamak gerekir. Ancak başkalarının haklarını savunmaya başladığımızda, bizim gibi düşünmeyenleri savunduğumuzda ve toplumun her kesimi bunu özümsediğinde sivil vesayet oluşacaktır. Aksi takdirde kendi sorunlarımızı anlatan insanlar olarak kalacağız. Karşımızdaki asıl güç birbirimiz değiliz, bu güç askeri vesayettir.
Türkiye’de sivil hakimiyet yoktur; Kürtler, Aleviler, Müslümanlar, eşcinseller 1982 anayasası altında ezilmektedir. Onlarca yıldır ezilmiş, Stockholm sendromlu bu toplumu bundan kurtarmanın yolu birlikte hareket etmek ve ortaya bir şey koymayı amaç edinmektir. Eşitlikçi bir toplumun yaratılması için sivil toplum kuruluşlarına iş düşmektedir, toplumun her kesimine sivil bakış aşılanmalı ve toplumun elinden çıkmış bir anayasa ortaya konmalıdır.
Volkan Görendağ (Kişisel soru): Benim AKP milletvekili olan Faruk Koca’ ya iki sorum olacak: Anayasanın geçici 15. maddesinin değiştirilmesi yönünde üç muhalefet partisi irade ortaya koydular. AKP bu maddeyi neden değiştirmiyor ve bu yasanın değiştirilmesini neden tüm anayasanın değiştirilmesine bağlıyor?
Avrupa Konseyi üye devletlerinden sadece Türkiye ve Azerbaycan devletleri vicdani ret hakkı ile ilgili düzenlemeler yapmadı. Azerbaycan hükümetinin de konu ile ilgili çalışmalara başladığı belirtiliyor. Yakın zamanda Türkiye’de bu konuda bir çalışma olacak mı?
Haluk Kurnaz (YASADER – kendi görüşü): Türkiye’deki sorunların temel kaynağı ne tek parti döneminin 1924 Anayasası, ne de askeri yönetimlerce kabul edilen 1961 ve 1982 Anayasaları’ dır. Temel sorun Cumhuriyeti kuran iradenin 1924 yılında itibaren ilk meclis ve 1921 Anayasası ruhundan uzaklaşmış olmasıdır. 1924 tarihinden itibaren hazırlanan üç anayasa da belli kaygılarla hazırlanarak kabul edilmiş ve Türkiye’ nin sorunları bir bütün olarak ele alınmamıştır. Bunun için de Türkiye Büyük Millet Meclisi 1920 meclisinin ruhuna uygun şekilde yeniden dizayn edilmeli, toplumun bütün katmanları kendi renk, din ve dilleriyle temsil edilmelidir. Ayrıca yapılacak yeni anayasa da 1921 Anayasası’ nın ruhuna uygun olacak şekilde hazırlanmalıdır. Bu koşullar sağlandığı takdirde Türkiye’ nin bütün sorunları çözüm yoluna girecektir. Bunun dışındaki yöntemlerle ülke sorunlarını parça parça çözmeye çalışmak bu sorunlar ancak günlük konjektürel olarak çözebilmeyi getirecektir. Türkiye’ nin sorunları bir bütün olarak ele alınmalı, temel referans noktası olarak 1920 Büyük Millet Meclisi’ nin ruhu ve anayasal dayanak olarak da 1921 Anayasası alınmalıdır.
Ülker Şener (TEPAV): “Militarist vesayet” kavramı Türkiye’deki durumu “askeri vesayet” kavramından daha iyi açıklamaktadır; çünkü militarist vesayet, askeri vesayete ek olarak farklı kurumlar ve algılayışları da kapsamaktadır. Türkiye’ deki operasyonlar da darbeler gibi. 12-13-14 yaşındaki çocuklar devlet güvenlik mahkemeleri yerine kurulan sivil Ağır Ceza Mahkemeleri’ nde yargılandıkları halde yaşlarına yakın cezalar alıyorlar. Demek ki farklı kurumlardaki militarist vesayet çocukları tehdit olarak görüyor.
Sivil vesayet derken kastedilen AKP’ dir. İktidara gelen her parti nasıl bir toplumda yaşamak istiyorsa ona uygun bir sivil toplum yaratacaktır, yaratmaya çalışacaktır ve kurumları da buna göre düzenleyecektir. Bu her parti için geçerlidir. Her parti hegemonya kurmak isteyecektir. Bu nedenle bugün sivil vesayetin neden bu kadar konuşulduğunu anlamıyorum.
TEPAV bir süredir anayasaya ilişkin çalışmalar yürütüyor. TEPAV, anayasada neyin yazıldığı kadar neyin nasıl yazıldığını da önemli buluyor. Anayasa yapım sürecini önemsiyor. Herkes kendine uygun bir anayasa istiyor ve anayasayı buna göre şekillendirmeye çalışıyor. Eğer sivil anayasa oluşturmak istiyorsak daha güçlü olmamız gerekiyor.
Faruk Alpkaya (Akademisyen): Toplantıya katılanların tablosuna bakacak olursak bir tane Alevi, 1 tane Kürt, bir tane kadın yok. Biçim önemlidir; bu biçimi değiştirmeliyiz. Bu tarih değişmeli. Hepimiz herkes için açık, dürüst, mert bir şekilde eşitlik, özgürlük, kardeşlik istemeliyiz.
Serpil Şahin (AKDER): Demokrasiyi içselleştirmiş bir ülke değiliz. Bu yüzden de muasır medeniyet seviyesine ulaşma noktasında çok fazla eksikliklerimiz var. Üçüncü dünya ülkelerinde olan korkutarak yönetme taktiğinin bir takım emareleri maalesef ülkemizde de görülmekte. Askeri vesayet ve sivil vesayet noktasında bir kavram kargaşası olduğunu düşünüyorum; çünkü sivil vesayet demokrasinin kendisidir. Beraber kullanılınca kötü bir imaj kazanmakta.
Bir hukuk devletiyiz ancak bir takım insanların kendilerini hukuktan üstün görmeleriyle güçlünün vesayeti altında olan bir devlet haline geliyoruz. Anayasamız çağımıza uygun olmadığından toplu bir anayasaya değişikliğine ihtiyacımız vardır. Eşit, özgür, ayrıcalıksız, ayrımsız, temel hak ve hürriyetlerin garanti altında olduğu sivil bir anayasa zarureti hasıl olmuştur. Anayasanın biçim ve içeriğinin nasıl olacağı konusunda sıkıntılar olsa da bu anayasa değişikliğinin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Fikret Başkaya (Özel Konuk): “Oxymore” yan yana getirilmeleri uygun olmayan, antinomik olan kelimeleri yan yana getirmektir ve sivil vesayet bu anlamda tam bir ‘oxymore’ dur; yani saçmadır. Bu bakımdan “sivil anayasa” diyemeyiz. Bunun gibi “hukuk devleti” diye bir şey de olamaz. Mâlûm bu dünyada hukuku olmayan bir devlet mümkün değildir. Günlük hayatta kullandığımız bir çok kelimenin içi boştur. Bu kelime ve kavramlar ‘ölü bilgiler’ kategorisine dahildirler ve manipülasyona açıktırlar.
Şeyleri adıyla çağırmak gerekir. Bu bağlamda Türkiye’deki rejim bir otokrasidir. Bu otokrasi bir geçiş döneminden sonra katılığını törpüleyerek düşük yoğunluklu bir otokrasiye dönüşmüştür. Bizdeki siyasal partiler de muvazaa partilerdir, benim ‘memleketin sahipleri’ dediğim odak bir siyasi partinin üslubunu beğenmediğinde bir darbeyle onu devre dışı bırakıyor. Yargı ikiliği olan, askeri yargı diye bir şeyin olduğu bir rejim ‘hukuk devleti’, ‘demokratik’ gibi sıfatları hak eder mi?
Şeyleri anlayıp-bilince çıkarmak istiyorsanız, resmi tarih ve ideoloji dışında bir bilince sahip olmalısınız. Bu rejim ‘kendi’ halkını sömürgeleştirmiştir. Demokrasinin hizmetinde olması gereken kurumlar ve mekanizmalar aslında ‘düşük yoğunluklu otokrasinin’ hizmetindedir. Hukuk devleti söylemi ahmakları aldatmanın bir aracıdır. Hrant Dink cinayetine bakın anlarsınız. Böyle bir ortamda sivil vesayeti tartışmak saçmadır, bunun için demokratik, eşitlikçi, insan haklarına saygılı, her bakımdan sosyal eşitliğin esas olduğu bir toplum düzenine ulaşmak hem gereklidir hem de mümkündür.
Abdülrezak Altun (Özel Konuk): Askeri Vesayet – Sivil Vesayet videosunda gördüğümüz gibi medya bunlarla ilgili kanıtları sunan bir kurum olarak bu süreçte etkin rol oynuyor. Burada karşımıza çıkan en önemli nokta toplumun bu mesajlardan ne anladığı ve karar verirken bu bilgileri nasıl kullandığıdır. Kamuoyu ya bu medya mesajlarını doğru olarak kabul ediyor; ya da medyayla hiç iletişim kurmuyor. Bu nedenle kamuoyunun serbestçe oluşumunun önündeki medya vesayeti tartışılmalıdır. Yazarlar, haberciler kendi görüşlerini sertçe vurgulayarak kurumların serbestçe karar almasını etkiliyorlar ve kendi adıma bu sert vurguları reddediyor ve bu sert vurgulardan rahatsız oluyorum. Bu yoğun bilgi bombardımanı ve dolayısıyla bilgi kirliliğinin olduğu dönemde fikir oluştururken doğru bilgi sağlama yöntemi tercih edilmeli ve sivil girişimler de bu konuda duyarlı olmalıdır.
Ertuğrul Cenk Gürcan: Medyadaki sermaye egemenliği çözülmelidir. Medya yalnız gerçekliği aktarmıyor, gerçekliği yaratıyor da. İnternet olsun, cep telefonları olsun, yeni teknolojiler darbeyi engelliyor. Yeni teknolojinin sıkıntıları olsa da bunların avantajlarını da görüyoruz.
Mustafa Kamalak (Saadet Partisi): Bugün Türkiye’deki problemlerin ana kaynağını darbeler oluşturmaktadır ve bu darbeler bir bütün olarak yargılanmalıdır; ancak Devrimci 78’ liler Federasyonu’ nun istekleri kaplanlarla dolu bir çayırda “Kaplanlara ölüm!” diye bağırmak gibidir.
Vesayetlerin tümüne karşıyım; ama illa seçim yapmak gerekirse bu seçim eli silahlı zorba olmayacaktır. Zorba milli iradeye karşı olan herkestir. İllaki birinin kontrol ettiği bir vesayet altında yaşamak zorunda mıyız? Kendimiz için istediğimiz hakları başkaları için de isteyebiliyor muyuz? Bunlar söylemesi kolay ancak uygulaması çok zor olan şeylerdir
Parti olarak milletim, halkım ne diyorsa onların olması gerektiğini düşünüyoruz. Mevcut anayasa en kısa sürede bir bütün olarak değiştirilmelidir; ancak pratik açıdan bakarsak anayasanın bir bütün olarak değiştirilmesi için bugünkü ortam mümkün değildir. Mevcut düzen kendi yaptığı yargıyla kendi halkının hak savunmasını engellemektedir. O zaman hak aramayı engelleyen bütün maddeler değiştirilmelidir.
Abdülkadir Sarı (Türkiye Partisi): Hak talebinden dolayı insanların gaspa uğradığı bir dönemdeyiz. Vesayetin askerisi sivili olmaz, esas olan sivil demokratik anayasadır. Toplumun değişik kesimleri anayasa yapımında söz sahibi olmalıdır.
Peki bu parlamenterler gerçekten milletin temsilcisi midir? Bu durumu düzeltmek için Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası değiştirilerek başa milleti gerçekten temsil edenler getirilmelidir. Eğer kültürel, bireysel hak ve özgürlüklerin önünün açılmadığı bir devlet istemiyorsak anayasayı yapanların demokrat insanlar olmalarına dikkat etmeliyiz. Ayrıca sivil toplum örgütleri, öğretim üyeleri anayasa oluşturulmasında müdahil olmalıdır. Geçmişteki olaylardan, hatalardan ders çıkartmalıyız. Kavgalardan uzak, aklın hakim olduğu ve herkesi kucaklayan bir ortam yaratmalıyız.
Çağdaş Küpeli (Yeni Sol): Ordunun kendini rejimin esas sahibi saymasının da cuntalaşmanın da kökü 27 Mayıs'tan çok daha eskidir. Bugün bazı yazarların ve siyasetçilerin “Askeri vesayetin yerini polis vesayeti mi alıyor? ” tartışmalarının yerini eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa için olan tartışmalar almalıdır. Sivil vesayet tartışmalarındaki asıl mesele de klasik parti yönetimlerinde olan otoriter ve antidemokratik uygulamalardır.
AKP sahte demokrasi söylemi ile demokrasinin içini boşaltıyor. Bu noktada AKP' nin turnusol kağıdı emek mücadelesi oluyor. Halkla ilişkinin sadece seçimden seçime kurulması demokrasinin içini boşaltıyor. Türkiye’ deki bu klasik parti modeli değiştirilmedikçe eşitlikçi, özgürlükçü bir demokrasi mümkün değildir. Ancak eşitlikçi ve demokratik bir parti ile 12 Eylül Anayasası bir bütün olarak değiştirilebilir.
Devlet tüm kimliklere eşit mesafede durmalı, yurttaşlık haklarını gözetmelidir. Otoriter, muhafazakar ve ırkçı söylemler engellenmeli, bunlara karşı durulmalıdır. Anayasa değişikliği gereklidir ama yeterli değildir; aynı zamanda kanunlarla birlikte bütünlüklü bir toplumsal değişim yaşanmalıdır. Demokratikleşme emek mücadelesini öteleyerek olmaz. Ekonomik engeller de ortadan kaldırılmalı, emek mücadelesinin önü açılmalıdır. Ayrıca vicdani redde bu kadar duyarsız kalınmamalıdır.
Faruk Koca (AKP): Bugün Askeri vesayet sivil vesayet ve anayasa kavramlarını tartıştığımız zaman her sivil toplum örgütü farklı farklı pozisyonlar alıyor. Önyargıların nasıl oluştuğunu düşünmeden farklı olmaktan dolayı çekilen sıkıntıları çözemeyiz. Önyargısız toplum bilincine ulaşmak için ciddi bir medeniyet bilincine sahip olmamız gerekir. Size söz veriyoruz sivil toplum örgütlerinin düşünceleriyle ilgili bizden daha yakın hiçbir partiyi bulamayacaksınız.
Anayasa değişikliğini meclise sunmaya hazırız; ancak hukuki açılım için kimse bize destek vermedi. Geçici 15. madde değişikliğinin sembolik olarak bir değeri vardır; ama sadece bu maddeyi değiştirmek yetmez. Anayasanın köklü bir değişikliğe ihtiyacı vardır. Bu ülkede Anayasa Mahkemesi milletin iradesinin yerini aldı, anayasa değişikliklerini reddediyor. Oysa demokraside bütün bireyler, kurum ve kuruluşlar millete göre kendini biçimlendirmelidir; bu tercihin adı da sivil vesayet olmamalıdır. Her kuruluş, her iktidar kendi görüşünü yukarıda taşımak ister; ancak bunlar kendilerinin dışındaki görüşlere saygı göstermeli, diğerlerinin haklarını çiğnememelidir.
Taş atan çocuklarla ilgili olarak bir Çocuk Hakları Komisyonu hazırlandı, bununla ilgili çalışmalara başlandı.
Kemal Ördek (Pembe Hayat): (Faruk Koca’ ya) Eşcinsel, biseksüel insanlar ile travesti ve transekseüeller de meclis çatısı altında olmalı, milletvekilleri sesimizi duymalı. Lütfen hak ihlalleri, cinsel yönelim ve cinsel kimlikle ilgili sorunlarımızı artık duyun. Samimiyetinizi göstermek istiyorsanız, derneğimize gelebilirsiniz.
Faruk Koca (AKP): Şahsi fikrim olarak ben sizin yaşam tarzınızı seçmem, tanıdıklarımın ve sevdiklerimin de seçmesini istemem. Böyle bir yaşam tarzını şahsım olarak kabul etmiyorum; ama sizin özgürce yaşamanızı ve düşüncelerinizi özgürce iletebilmenizi onaylıyorum. Biz derneğinizi ziyaret etmeye hazırız.
Selma Güngör (Türkiye Barış Meclisi): (Faruk Koca’ ya) “Hukuki açılım için kimse bize destek vermedi.” dediniz. Biz destek verdik; ama kimse sesimizi duymadı, sizlere ulaşamadık bile.
Haluk Kurnaz (YASADER): Çocuk yargılamalarıyla ilgili yasa çıksa bile sonuca bir etkisi olmayacaktır, en fazla çocukların cezalarını 3 – 4 yıl indirecektir. Bunun için en az beş kanun birlikte çıkarılmalıdır.
Faruk Koca (AKP): Biz bu sorunların çözümü için iyi niyetliyiz, bunları çözmek bizim zararımıza olsa dahi sorululuğumuzu üstlendik. Vicdani retle ilgili bireysel düzenlemeler olmalı; ancak kanun çıkarılmasıyla ilgili partisel olarak bir çalışma var mı bilmiyorum.
Ertuğrul Cenk Gürcan: Ülkemizde geçmişe nazaran olumlu gelişmeler var. Askeri vesayet – Sivil vesayet konusundaki ortak görüşümüz “Askeri vesayet ve sivil vesayet birbirinden ayrı değildir; çünkü ikisi de sonuçta vesayettir.” oldu. Bu noktada kapitalizm meselesi de çok önemlidir. Sermayenin olduğu yerde aç insanlar varken, bu insanların birine tabii olmaması çok zordur. Minimum adil bir ekonomik dağılım olmadığı sürece bu sorunların çözülmesi imkansızdır. Bu sorun aslında tüm insanlığın sorunudur; çağımız hala ulus devleti aşabilmiş değildir. Belki de çağımızın yeni düşünürlere ihtiyacı vardır.
Ortak sonuç: Askeri vesayet ve Sivil vesayet birbirinden ayrı değildir; çünkü ikisi de sonuçta vesayettir.
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
+/- 50 STK, Akademi, Kanaat Önderi, Kişiler Telefon, e-posta ve kişisel görüşme yapıldı. Toplantı lobisinde TkMM broşürleri de verildi
b. Milletvekilleri ile
AKP Milletvekili Faruk Koca ile görüşüldü; kendisi toplantımıza katıldı. MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır’ la Osman Durmuş’ un gelmesi için görüşüldü; ancak teyit alınamadı. BDP katılamayacağını bildirdi.
c. Katılımcılarla
50 civarında kişiye ulaşıldı, 38 genel katılımcı katıldı. Mülkiyeliler Birliği, ÇHD, Ankara Demokratik Haklar Derneği, MÜSİAD, TÜSİAD, Siyasal ve Kültürel Hakları İzleme Derneği, Kadın Koalisyonu, Eğitim-Sen, KESK, TÜSİAD, MÜSİAD, YARSAV, İHD davet edildiler, katılım olmadı.
MZLUMDER, Demokrat Yargı, HYD, LDT, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, DGAP, katılacaklarını belirtmelerine rağmen katılmadılar.
Sonuçlar: Salonun alt yapısı ve salonla ilgili sunulan yardımlar son derece olumluydu. Yardımcı olanlar oldukça iyi niyetliydi ve ellerinden geleni yaptılar. Olumsuz olan tek şey saat 14:00’ da başlayan toplantının yaklaşık bir saat gecikmeyle bitmesiydi.
Değerlendirenler:
Melodi Çakın
Oya Özden Saner