YER: Adıyaman Belediyesi Meclis Salonu
TARİH: 02.02.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Kamer Vakfı ( Zeliha Toprak )
2/ Alperen Eğitim ve Kültür Ocağı (Fehim Taştan)
3/ Adıyaman Gençlik ve Kültür evi (M. Aydın Sarıkaya )
4/ İmam Hüseyin Kültür Der. (Yılmaz Korkmaz)
5/ Pozitif Gelişim girişim der. ( Bahaddin Bayrak )
6/ Kent Konseyi Kadın Meclisi sekreteri (Sevgi Karabulut)
7/ Adıyaman İşsizler Der. ( İsmet Güneş Der. Bşk. )
8/ Anadolu İş Kadınları Der. (Birsen Günay)
9/ Sivil Destekleme Der. (Mustafa Işıldak )
10/ Adıyaman Kültürünü yaşatma Der. ( Ali Anaç)
11/ AZED. Der. Bşk. (Zeynal Alagöz)
12/ Özgür Gündem Gazetesi yazarı (Doğan Durgun )
13/ Adıyaman Yüksek Öğrenimler Der. Bşk. (Murat Koca)
14/ Anadolu Engelliler Der. (Abidin Harputluoğlu)
15/ Adıyaman Üniversitesi ( Recep Köse)
16/ Necmettin Gürsoy ( Catom )
17/ Yader. (İHH) (Mustafa Baydar)
18/ Adıyaman Milli Eğitim Mdr. Yr. ( Ahmet Alagöz )
19/ Adıyaman Milli Eğitim Mdr. Yr. ( Abdurrahman Çelik )
20/ Adıyaman Milli Eğitim Mdr. Yr. ( Ali Tanrıverdi )
21/ Saffan Der. ( Sadık Çağ )
22/ Adıyaman Kalkınma Platformu ( Abdurrahman Arslan)
23/ Gap Görmeyenler Der. ( Mahmut Göktaş )
24/ Yuvamız Bakım Merkezi ( Mehmet Ali Alluşoğlu )
25/ Adıyaman Üniversitesi Rektörü (Mustafa Talha Gönüllü)
26/ Gönüllü Anneler Der. ( Necla ÖZELÇİ )
27/ Adıyaman Üniversitesi (Doç. Dr. Hüseyin Taşar)
MESLEK ODALARI
1/Baro (Nazım Pektaş)
2/Tabipler Odası (Süleyman Kılınç)
3/Adıyaman Ziraat Odası Bşk (Kemal Şahin)
4/Adıyaman Esnaf ve Sanatkarlar Koop. Bşk. (Abuzer Aslantürk)
SENDİKALAR
1/ Sağlık-Sen Adıyaman Şubesi (Abdulkadir Bozan)
2/ KESK (Abdullah Demir)
3/ Memur sen (Sinan Temel)
4/ Memur Sen İl temsilcisi ( Gaffari İzci )
5/ Ben bir sen (Osman Nuri Koçak )
6/ Eğitim Bir sen Kadın Kolları Bşk. (Leyla yıldız)
7/ Emekli Bir-Sen (Sadık Yetiş)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Mehmet Merdanoğlu
2/ Adıyaman Milli Eğitim Müdürü ( Seyfi Özkan )
3 / Adıyaman Milli Eğitim Mdr. Yr. ( Ali Çalışır )
4/ Adıyaman Milli Eğitim Mdr. Yr. ( Ergin Öçsoy )
5/ Eğitimci ( İsmet Kaya)
6/ Adıyaman Valiliği Basın Müd. ( Mehmet Çelik)
7/ Doç. Dr. Bayram Erzurumluoğlu
8/ Mustafa Celayer
9/ Av Mustafa Alkayış
10/ Neşat Taner
11/ Mehmet Küçük
12/ Fadıl Doğan
13/ İzzet Karadağ
14/ Cengiz bilen
GÖZLEMCİLER
Katılım olmadı.
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1/Mehmet Metiner (Ak Parti)
BELEDİYE BAŞKANLARI
KATILAN PARTİLER
MESAJ YOLLAYANLAR
1/Murtaza Yetiş
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 35 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1/ Asu TV (Yunus Emre Doğan, Deniz Çolak)
2/ Mercan TV (Özer Karakuş, İsmail Alkan)
3/ TRT Haber (Rahim Altun)
MODERATÖR : Prof. Dr. Beril Dedeoğlu ( Star Gazetesi Yazarı )
KONULAR
GENEL KONU: "İmralı Görüşmeleri: Müzakere çözüm mü?, Kürtler ne istiyor?, Türk kamuoyu
ne kadarına hazır? Paris Suikastleri süreci nasıl etkiler?"
YEREL KONU: Adıyaman da Eğitim Sorunu Başarımız nedir?
KONUŞULANLAR
1/ Mehmet Metiner: PKK’nın şiddet yoluna başvurduğu döneme göre şimdiki Türkiye’nin demokrasisi kıyaslanmayacak ölçüde iyileşmiş durumda. Türkiye’nin tabiî ki demokratik olmayan hassasiyetleri, dengeleri vardı. Biz hep şöyle düşündük, belli bir kesim dağa çıktı. Hangi amaç için dağa çıktı? Bağımsız birleşik Kürdistan için. Ama sadece Kürdistan için değil, Marksist dediğimiz bağımsız bir Kürdistan için. Yani sadece Türkiye’nin meskûn olduğu coğrafyada değil, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin ve Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada birleşik bir Kürdistan için. Ama sadece bunun için dağa çıkarsanız bu sizi milliyetçi kılar. Türkiye’de bunu siyaset yoluyla ve sandıkta gerçekleştirmeniz mümkün değil. Ancak dağa çıkabilirsiniz, bunun başka yolu yok. Eğitim talebi için, dil yasaklarının kaldırılması için siyaset yapabilirsiniz ama Türkiye’nin topraklarından bir bölüm koparmak için siyaset yapmanız mümkün değil. İşte böyle bir Türkiye’de dağa çıkmış ve otuz yıla yakındır silah konuşturan bir örgüt var. Ama 99da ne oldu; PKK kuruluş amacını değiştirdi, Öcalan dağa çıkanları tasfiye etti. Ne dedi! Biz bağımsız bir devlet istemiyoruz. Ne dedi! Türkiye’yi ortak vatanımız kabul ediyoruz. Ne dedi! Resmi dil Türkçe olsun ama diğer dillerde serbest olsun. Yani bu herkesin temel hak ve özgürlüklerini eşit olarak yaşayabilecekleri bir vatandaşlık hakkıdır. Dolayısıyla 99’dan sonra yeni bir PKK karşımıza çıktı. Öcalan’ın 99’dan sonra yaratmış olduğu PKK artık silahların oluşturacağı bir PKK olmaktan çıktı çünkü böyle bir amacı da yok. Yani dağda kalmasını gerektiren artık hiçbir amacı yok. BDP kongresini yapıp arkasından posterler asıyor. Türkiye toplumu da artık bunu tolere etti. Nasıl tolere etti? Yani bir birlik ve kardeşlik projemizle birlikte, yoğun ve sistematik bir biçimde psikolojik bariyerleri ortadan kaldırmaya çalıştık. Ama herkes bize şunu söyledi, birlik ve kardeşlik projenizin dibi boş. Arkadaşlar, araziyi temizlemeden bir şey yapamazsınız. Millî birlik ve kardeşlik projemizin içi boş değil. Birkaç bakanımız önü açık bir süreçten bahsediyordu. Kürt vatandaşlarımızın haklı ve meşru talepleri vardır, biz bu talepleri bir bir karşılayacağız diyorlar. Yani Kürt sorunuyla dağdaki PKK sorununu birbirinden ayrıştıran bir zeminde yürümek gerektiğine inanıyoruz. Ama bu adımları atmak için Türkiye toplumunun algısını değiştirmemiz gerekiyor. Yani televizyonu açtığında ülkenin bölünüp parçalanmayacağına Türk toplumunu ikna etmemiz gerekiyor. AKP olarak bunu benimsedik, dolayısıyla zamana yayılan ama her bir hakkında teslim edildiği bir demokratikleşme sürecini benimsedik. Yani Kürt sorununu da bu bağlamda bir demokratik sorun olarak kabul eden, eksiksiz bir demokrasiye geçilmesi halinde zaten bu sorunun da çözüleceğini varsayan bir paradigmamız var. Bu devrimci bir paradigma mıdır? Evet. Zihinsel düzeyde, paradigmal düzeyde devrimci, ama bunu uygulamaya koyarken bizzat devrimci bir yöntem izlemedik. Toplumu ikna etmeden hiçbir şey yapamazsınız arkadaşlar. Yani biz birlik ve kardeşlik projemiz açısından, toplumu bir tür ikna etme çalışmasıydı ve büyük ölçüde de bunu başardık. Ve dün konuşamadığımız şeyleri bugün rahatlıkla konuşabilir hale geldik, diyalogun zeminini oluşturduk. Ama birde şu var arkadaşlar, PKK ilk defa anlamsız bir biçimde 2004 yılında AKP iktidarına karşı silah kullanmaya başladı. Bakın devlete karşı demiyorum, AKP iktidarına karşı diyorum. 2004 yılında, demokratikleşmenin, AB hedefine doğru yürümenin başladığı bir dönemde silahlar konuşmaya başladı. Zaten Kandil’deki liderlerde biz AKP iktidarını devirmek istiyoruz dedi. Önce devletten toprak koparmak, bağımsızlık gibi talepleri vardı. Ama PKK’nın dağ kadrosu birden bire AKP iktidarını devirmek gibi bir konsepte girdi. Birde böyle bir süreç yaşadık. Yıl 2005, bu tarihte İmralı Milli İstihbarat Teşkilatına bile kapalıydı. Bırakın adalet bakanlığını Mit Müsteşarı bile Öcalan ile görüştürülmüyordu. Bu arada da Öcalan’a şu empoze edilmeye çalışılıyordu, bu işi çöz, AKP hükümetini birlikte devirelim, PKK silah kullansın, merak etme seni bırakır biz meseleyi de çözeriz. Hâlbuki 1999’da Öcalan’ı yakaladıklarında İmralı’da böyle bir masa kurmuşlardı. Şu silahlı güçlerini sınırın dışına çek, biz bu meseleyi halledeceğiz. Öcalan’da hakikaten silahlı güçleri sınır dışına çekti, ama Ergenekoncular sözünde durmadı. Şimdi AKP iktidarını müzakere yapmakla suçluyorlar ya aslında 99’da İmralı’da o müzakere masaları kurulmuştu. Şuan Silivri’de olanların kitapları bile var. Hatta zaman zaman Öcalan’ın bunları deşifre eden açıklamaları oldu. Hatta tüm silahlı güçlerini sınır dışına çekme talimatı verirken ne gerek var beş yüz kişi de içerde kalsın, hepsini niye dışarı çıkartıyorsunuz diyen vardı. Böyle bir süreç vardı. Akan kan durulmadı ama bizzat parti olarak bir takım adımlar attık, devletin paradigmasını değiştirdik. Artık Kürt halkının varlığını inkâr eden bir resmi kurum yok, dilin önündeki yasakları kaldırdık, Kürtçe tv yirmi dört saat yayın yapıyor. Bir tv kanalının Kürtçe yayın yapması, okullarda Kürtçenin seçmeli ders olması.. Siz bu talepleri silah yoluyla mı yoksa siyaset yoluyla mı elde edebilirsiniz. İşte biz bu yüzden müzakereleri çok önemsiyoruz. Yani Türkiye’de talepleriniz varsa, deyin ki senin artık partin var, Kürt halkına gidersin, sana onay veriyorsa iktidara gelirsin, anayasayı da değiştirirsin, ana dilde eğitimde yaparsın. Ama bunu PKK’nın silah yoluyla yapması demokratik değil, silahı bırakmanın koşulu olarak dayatmakta doğru değil. Böyle bir özerklikle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bunlar Kürt meseleyle ilgili değil, bunlar siyasi, idari meseleler. Bizde yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden, yerinden yönetimlerin olmasından yanayız. Bu bizim demokratikleşme paketimizin içinde var ama, demokratik özerklik adı altında PKK’nın bir bölgede iktidarını sağlamaya dönük bir şey amaçlıyorsa; bunu silahla yapmaya kalkışıyorsa buda kabul edilemez. Biz şunu söylüyoruz; Öcalan’la başlayan müzakerelerde amaçladığımız şey şu: Silah karşılığında siyaset, kendinize güveniyorsanız buyurun. Siyasetin önünde engeller var diyorsanız kaldıralım. Bu talepler üzerinden siyaset yapıyorsanız çözüm yeri meclistir. Bir diğer konu; pazarlık yapmak doğru değil, Kürt halkının taleplerini müzakere etmek demokratik değil. İşte buna önayak olan aydınlarımız da doğru düşünmüyorlar. Kürt tarafından kasıt PKK tarafı diye bir denklem kurulursa bu doğru olmaz. . PKK sorununun bitmesi için kelimeler kullanılırken çok daha özenli olmamız gerekiyor. Kürt vatandaşımız PKK gibi düşünmüyor, PKK’nın taleplerine karşı çıkıyor, ideolojisine ve yöntemlerine karşı çıkıyor. O yüzden PKK Kürtler adına konuşmamalı. Taleplerini silah yoluyla çözmeye çalışmamalı, bu demokratik olmaz. Silah bırakmak isteyen vatandaşlarımıza biz ne diyoruz, dağa çıktınız; dağda kalmanızı gerektiren bir amacınız da yok. Silah gerektirmeyen talepleriniz için konuşalım, sizi yeniden topluma kazandıralım. Türkiye size tekrar kucağını açıyor, müzakerenin amacı bu. Zaten silah gerektiren bir durum yok, müzakereler ile sorunlar daha akılcı ve kesin çözülür. Âmâ şöyle bir durum süreci tıkar; derseniz ki, ben silah bırakırım ama Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerini bize verin biz orayı yönetelim, PKK da oranın milis gücü olsun. İşte bu olmaz. Bu orda yaşayan Türklerin büyük bir kısmının PKK nın vesayetine bırakılması demektir. Biz on yıldır demokratik olmayan Türk vesayet sistemini tavsiye etmeye çalışırken, Kürtlük adına PKK’nın silah bırakmanın karşılığı olarak yeni bir vesayet rejiminin oluşturulmasına izin veremeyiz. Hiç kimsenin buna hakkı yok, bizde bunu kabul edemeyiz. Ayrıca genel af kelimesini kullanmadık ama dağdan inmek isteyenler varsa buyursunlar gelsinler, siyasal alanın önünü açalım, silahlı mücadeleyi de tavsiye edelim. Gelsinler partileri var zaten, partileriyle siyaset yapsınlar. Şuan İmralı süreci çok iyi gidiyor, Sayın Başbakanımız da dün akşam açıkladılar, Öcalan da çok daha ılımlı davranıyor. Biz bundan sonrasını bekliyoruz. Silahlı güçler sınır dışına çekilecek, Öcalan da böyle bir talimat verecek, silahlar susturulacak, siyasal çözüm süreci kendiliğinden gelişecek. Provokasyonlar olmaz mı? Olur elbet. Paris’te olduğu gibi. Ama hiçbir provokasyonun bu çözüm sürecinin önünü kesmesine izin vermeyeceğiz. Hükümet bu konuda kararlı, çözüme bir şans vermek adına. Çünkü barışla birlikte hepimiz kazanacağız, aksi taktirde hepimiz kaybedeceğiz. Bir otuz yıl daha sürer bu çatışmalar. Ama biz yaşanmış acıların üzerine yeni acılar eklemeyelim diyoruz, bir otuz yıla daha gerek yok. Bu sorun çözüldüğünde de bambaşka bir Türkiye ortaya çıkacak. Toplum büyük ölçüde bu müzakereleri destekliyor, biz umutluyuz.
2/ Prof. Dr. Beril Dedeoğlu: Gerçekten terörü müzakere süreci ortadan kaldırır mı buna dikkat çekmek lazım. Çünkü insan hak ve özgürlükleri kapsamında azınlıklara yönelik her türlü hak ihlali her zaman olabilir ama bunların ortadan kaldırılması gerekiyor. Şiddet yoluyla siyasetçilere hata yaptırmak, karar alıcıları yanıltmak çözüme götürmez. Toplum bunu istemiyor. Herkes bu meseleden yoruldu, insanlar evlatlarının acı çekmesini istemiyor. Bu olaylar insanların ayağına dolanmış ve insanları aşağı çeken bir süreç olarak algılanıyor. Dolayısıyla sabotajlar da işe yaramaz. Çünkü bunlar toplumdan destek almayacak, destek almayacağı içinde sonuç vermeyecek bu nedenle sayın millet vekilimizin sözlerine katılıyorum.
3/ Fehim Taştan: Yüz senelik bu vilayette kimler zulüm gördü biliyor musunuz? Çok garip bir hikâye anlatacağım. Bir evde iki kişi yaşıyor. İkisi de aynı sıkıntılar için bu sistemden işkence gördü, biri Kürt biri Boşnak. Eğer kürde işkence yaptılarsa Boşnak olana yapmamalıydılar, Boşnak olana yaptılarsa kürde yapmamalıydılar. Çünkü ikisinin ortak bir özelliği vardı, Müslüman olmaları, Müslüman yaşamak istemeleri. Bunu vurgulamakta hiçbir sakınca görmüyorum, herkesin özellikle sıkıntı yaşayanlarında bunu net bir şekilde vurgulamasını istiyorum. İmralı süreci memlekete ne getirir, memleketten ne götürür, müneccim değilim. Biz bu süreci 1980 ihtilalinden önce gördük. Minareyi çalanlar kılıfını hazırlayıp çalıyorlardı. 80 ihtilalinden sonra PKK’yı yapılandıranlar, minareyi çaldılar ama kılıf uyduramadıkları için bugün hazırlanan kılıflar minareye uymadığı için sancı çekmektedirler. Ama ülke bu problemin gölgesinde neyi kaybetti! Ülkede hala kamu ihale kanunu diye bir beylik, bir ayrıcalıklı sınıf oluşturmaya devam eden bir sistem var. Ülkede hala emeğiyle geçinen insanların son on yılda yüzde yüz yirmilik bir kaybı var. Türkiye de hala asgari ücretin üçte ikisi ile beşte dördüyle, dörtte üçüyle ile çalışan insanlar var. Özelleştirmelerle peşkeş çekmeler devam etmektedir. İnsan hakları konusunda ne yazık ki hala eksiklerimiz çok. Yeni oluşturulan anayasa taslağında eş cinsellere bile güvence cümlesi konuldu ama başörtülü insanımız için güvenceye kavuşturacak bir cümle yazılmadı. Siyasi Partiler kanunu diye bir diktatörlüğün temelini oluşturan bir kanunumuz var, bu konudaki zülüm devam ediyor. Yargımızda insanımızın kendini ifade edememesi gibi bir sorunumuz var doğru ihtiyaç duyulduğunda hakim veya savcı dil bilen bir personel çağırarak bu sıkıntıyı çözüyordu. Ana dilde savunma deniliyor. Yani bu açıdan insanlara çok bir şey kazandırılmadı. Aslında problemin özü, hayati problemlerin unutturulması, insanlara kazandırılması gerekenler kazandırılmadı.
4/ Murat Koca: Sayın vekilimiz daha önce BDP de vekillik yapmış, şimdi AKP de yapıyor, bu işte uzman sayılır. Şimdi bana göre bir kafa karışıklığını gidermek lazım, işimize gelince PKK’yı Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ediyoruz, gelmediği zamanda yapmıyoruz. Mesela BDP milletvekillerinin kucaklaşma görüntülerinden dolayı onların milletvekilliklerinin düşürülmesini konuşuyorlar, bugün İmralı’yı konuşuyorlar. Partilerin kapatılması milletvekilliklerinin düşürülmesi gündeme getirildi sonra rafa kaldırıldı, bir müddet sonra belki şantaj için kullanacak. Şimdi bu konularda biraz samimi olmamız gerekiyor bana göre. Sadece edebiyat yapıp bu sorunu çözeriz demek hayalperestliktir bana göre. PKK’nın arkasında hangi ülkeler var bunlar önemli. Fransa’daki olay malum. Bu işin içindeki diğer ülkelerle de müzakere yapılması lazım. Bu işin sadece devletin görevleriyle veya İmralı ile sınırlandırılmaması gerekiyor, eğer kökten çözmek istiyorsak. Bu sınırları kaldırmak lazım, zaten sayın vekilimizin dediği gibi ülkedeki kafa sınırları genişledi, artık herkes istediğini istediği gibi ifade edebiliyor, istediği gibi konuşabiliyor. Kâğıt üzerinde her ne kadar olmasa bile ülkeler kafalarda demokratik özerkliklere ayrılıyor. O şekilde düşünmeye veya alt yapıyı oluşturmaya çalışılabiliyor. Dediğim gibi samimi olmak gerekiyor, başta bir alevi açılımı dendi veya başka açılımlar dendi, bunlar rafa mı kaldırıldı yoksa şimdi olanlar onların devamı mı? Bunları netleştirmek lazım. İşimize gelince böyle, gelmeyince böyle değil denmemeli. Bu Kürt meselesi midir, PKK meselesi midir, Kürtler ne istiyor, ne istemiyor veya biz ne istiyoruz. Kürt olmayanlar da var aramızda, onlarda burada etnik, onlara karışan yok bu memlekette. Sonuçta her yerde bir azınlık vardır ve bir kitlenin, azınlığın sorunları giderilmek isteniyorsa bu duruma samimi yaklaşmak lazım. Ayrıca milletvekilimize bir sorum olacak. Acaba buraya konuları seçerek mi geliyorsunuz yoksa denk geldiği zaman mı geliyorsunuz? Sonuçta Adıyaman’ın sorunlarını konuşurken burada ne milletvekillerimizi nede belediye başkanımızı görüyoruz.
5/ Mustafa Işıldak: İmralı süreci başlamış durumda. Bu ayıp mıdır? Suç mudur? Hayır, ne ayıp ne suçtur. Bir suç hiçbir zaman sadece silahla önlenmez. Terörü sadece silahla önlemeye çalışan ülkeler hep zarar etmiştir. Öncelikle suçlu ile düşmanı ayırt etmemiz lazım. Sayın Başbakanımızın da dediği gibi suçlu düşman değildir. Devletin görevi suçluyu öldürmek değildir ama zaruret halinde, meşru müdafaa halinde etkisiz hale getirilebilir. O açıdan ölü ele geçirilen teröristlerin ailelerine sırtımızı dönmek yerine yardım etmemiz gerekir. Öncelikle onların ailelerine baş sağlığı dilenmeli ayrıca o ailelere maddi yardım yapılmalı. Neden derseniz, ölü ele geçirilen teröristin ailesine bu sefer terör örgütü yardım ediyor. Ve o aile içindeki kinle onlara katılıyor. Bir kişi öldürülünce yerine ailesinden birkaç kişi dağa çıkıyor. O yüzden o insanlar ötekileştirilmemelidir. Şu an bizim iki dilimiz var. Şimdi ana dilde savunma hakkı getirildi. Bu gayet doğal ve iyi bir şey aslında. Ama devlet kamudaki görevlilerin önceden veya görev esnasında Kürtçe dil kursuna gönderilmesini sağlaması lazım. Kendi gerçeğimizle yüzleşeceğiz. Bu cesareti göstereceğiz. Bu sorunu sadece siyasilere havale etmek değil kendi vicdanımızla kendi benliğimizle de bunu kabul edeceğiz.
6/ Mehmet Merdanoğlu: Önemli olan görüşmelerin şartları ve ne kadar samimi olduğudur. Bunu derinden konuşmak lazım ama kişisel düşüncem olarak söylüyorum bu Kürt meselesi değil. Konu Türkiye de insan hakları sözleşmesine uyulup uyulmadığıdır. Eğer Türkiye devleti gerçekten evrensel boyutlarda hareket ederse hukuk çerçevesinde herkesin hakkına saygılı olursa bu sorunların çözüleceğine inanıyorum.
7/ Sinan Temel: Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Zamanı dar olan milletvekillerimizi buraya davet edilmeseler iyi olur. Kendilerince haklılar programları yoğun, bu yoğunluklar arasında sıkıştırılan katılımlar verimli olmuyor. Konuşmalarını yapıp çıktıkları için onların konuşmalarına karşın bizim soracağımız soruların cevabı havada kalıyor. Hem onlar sıkıntıya giriyorlar hem de toplantı tam verimli olmuyor. Öyle düşünüyorum ki toplumun büyük kesiminin kafası bulanık. Kısmen aydınlanmaya çalışıyoruz, okuyoruz buna rağmen kafamızda bir takım sorular var. Bu sorulardan bir tanesini seçeyim. 12 Eylül’ü Allah bir daha bize göstermesin. O zamanlar halk bu terör ve kargaşa bitsin de isterse ihtilal olsun diyecek duruma getirildi. Yani ihtilali bu şekilde meşru hale getirmek istediler. Biraz önce ki konuşmalardan şunu anlıyorum, Şimdi de barış gelsin de ne olursa olsun deniyor. Acaba bu durum başka bir senaryonun sonucu mu yoksa? Sanki PKK başarıya ulaşmış, onların dediği olmuş gibi bir hava sezinleniyor. Burada bir pazarlık mı söz konusu, bir şeylerin karşılığında mı barış sağlanacak? Anlayamadığım diğer bir konu ise bu süreçte İsrail, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya vb. gibi ülkeler işin neresindeler. Bugüne kadar PKK’ya ve teröre destek verdikleri bas bas bağırılan bir gerçekken bugün müzakere sürecinde işin bir yerindeler mi, yoksa bizler mi yanlış biliyoruz? Bu arada barış kelimesi o kadar kirletildi ki, bu işin uzmanlarına rica edelim yerine başka bir kelime bulsunlar.
8/ Nazım Pektaş: Ben Sinan Beyin sorusuna cevap vermek istiyorum. Evet, otuz yıllık bir siyasi mücadele var. Bu otuz yıllık mücadelede her iki tarafta çok büyük bedeller ödedi. Bu bedelin devamının gelmemesi elde edilen sonuçtur zaten. Yani otuz yıllık süreçte bir galibiyet aramak, birilerinin galip olmasını beklemek pek akıllıca değil. Zaten mesele bu şekil artarak devam ettiği için bir barış süreci başlatıyor. Benim için önemli olan şu. Bizim için önemli olan olaya nasıl bakmamız gerektiğidir. İnsana insan olarak baktığımızda bu meselenin aslında karşılıklı olarak anlamsız olduğuna kanaat getiririz. Diyoruz ki Türkiye de bir kimlik meselesi var. Ve şöyle bir yanlış var! Zaten herkes Cumhurbaşkanı olmuyor mu milletvekili olmuyor mu gibi bir anlayışımız var. Bizim önce bu işte empati kurmanın yoluna bakmamız lazım. Yani Türkiye de hakim millet olarak Türklerin nasıl yaşadığına bakacağız bunun karşılığında diğer etnik grupların nasıl yaşadığına bakacağız. Türkiye de eğer diğer etnik gruplarda Türklerle aynı haklara aşağı yukarı sahipse mesele yok demektir. Bu süreçte Amerika, İsrail gibi diğer ülkeleri aramaya gerek yok. Özünde bu mesele bizim iç meselemizdir.
9/ Sinan Temel: Sanırım yanlış anlaşıldım. Herkes gibi ben de huzur ve barış ortamını gönülden istiyorum. Geçmişte yapılmış haksızlıklara ben de tepkiliyim ve karşıyım. Küçük bir şey anlatmak istiyorum okulda iken bir arkadaşım Kürtçe konuştuğu için sınıfta öğretmence dövülmüştü. Çok yanlış şeyler yapıldı elbette. Bunların ortadan kaldırılması yürekten arzulanan şeyler. Ama benim kafam hala karışık. PKK konusunda Almanya, İngiltere, İsrail, Fransa, Rusya vb devletlerin dahli olduğunu herkesçe bilinen bir gerçek. Bugün barış için müzakereler söz konusu ise eğer, benim merak ettiğim bu saydığım devletler bu işin neresinde? Birden bire desteklerini çektiler mi, çektilerse ne karşılığında çektiler, yoksa bunların PKK’yı desteklediği konusunda bizlere, kamuoyuna yalanlar mı söylendi?
10/ Abdullah Demir: Otuz yılın sonunda gelinen bu noktada sürecin desteklenmesi lazım. Kim daha az sorun yaşadı, kim yaşamadı? Bunu tartışmamalı. Bu süreçte bir takım olumsuzluklar yaşanabilir hatta yaşanıyor. Her iki tarafa düşen sorumluluklar var. Her iki tarafta kelimelerini özenle seçmeli bu konuda daha hassas davranmalı. Olumlu ilerlemesi için karşılıklı adımlar gerekiyor. Bir taraftan müzakereler devam ederken diğer taraftan silahlar konuşuyor. Bu durdurulursa provokasyonların önüne geçilebilir. Her iki tarafın elini güçlendirmek lazım. Bunun için STK’lara görev düşüyor. Farklı düşünen STK’nın aynı metin altına imza atmaları bu yönde çok olumlu olmuştur. STK’lar taşın altına elini koymalı. O zaman gelecekte daha iyi günler yaşayacağımıza inanıyorum.
11/ Neşet Taner: Dillerimizin ve renklerimizin ayrı olması Allah’ın takdiridir. Veda hutbesinde Peygamber efendimiz (sav) kavim ırklarının oluşumunu ayaklar altına almıştır. Bize düşen insanlıktan ve bu değerlerden nasibimizi almaktır. Kavmiyetçilik, milliyetçilik kavramlarını put haline getirip dokunulmaz kabul ettikten sonra bunların insanı mutlu etmediğini görüyorsak bundan vazgeçmeliyiz. Ahmet TÜRK’ ün konuşmalarını dinledim. Çözüm için halkın desteği var diyor. Aslında Kürt Türk beraber yaşamak istiyor. Ama dış güçler buna engel olmaya çalışıyor. Devlet çok güçlü bir yolda ilerliyor. Devlet müzakere sürecince dış güçlerin ulaşamayacağı bir yoldan yani İmralı’dan başlıyor. Terörün bitmesi silahların indirilmesi için. Çünkü barışın kaybedeni, savaşın kazananı olmaz.
12/ Fehim Taştan: Ankara bize bir şey vermez. Bizdekini almasın yeter. İşte verdiğini görüyoruz. Gölbaşında ki tek şeritli yolda on vatandaşımız hayatını kaybetti.
13/ Zeliha Toprak: Aslında Türklerde Kürtlerde savaşın bitmesini istiyor ki bu çok açık. Bir tarafta ölümler savaşlar var ve biz bunları televizyondan seyrederken yemek yiyen insanlar olduk. Ama aşılmaz mı tabi ki aşılır. Paris suikastı bir provokasyondur. Ama en çok kadınlar etkilenmiştir. Analar ağlamasın söylemi bize çok samimi gelmiyor. Savaşlar erkek egemen bir sistemden kaynaklanıyor. Kadın erkek eşitliği sağlanırsa bu savaşlar bu seviyede olmaz. Biz kadınlar bu süreci destekliyoruz.
14/ Mustafa Baydar: İmralı ile görüşmelerinin büyük bir hızla devam edilmesinde yarar görüyorum. Kaldı ki insanlarımız canıyla malıyla bir bedel ödüyor sonu olmayan bir bedel üstelik. Hatta Öcalan’ ı da serbest bırakarak siyaset sahnesinde boyunun ölçüsünü görmek isterim. Kaldı ki bunlar İsrail’ in maşaları olarak görüyorum. Dış güçlerin bizi sarsmaması gerekiyor. Eğer terör olayları son bulursa dünyada bizim belimizi bükecek devlet olmayacağına inanıyorum. Şu an ki dünya devletlerinin uyguladığı ekonomiyi çökert ve yut politikası eğer terör biterse geçersiz olur. Ve güçlü bir ekonomiye sahip olacağımıza inanıyorum. Bu vesile ile müzakereleri destekliyorum. Eğer ki şehit düşen askerlerimizin ve dağda öldürülen insanların cenazesinde Fatiha okunuyorsa bizim birbirimizden farkımız yok demektir.
15/ Beril Dedeoğlu: Basında kullanılan ‘’ ölü ele geçirilen ‘’ sözü kullanılmamalı. Öldürüldüyse öldürüldü denilsin, şeffaf olunsun. Diyalog bir süreçtir. Bugün silah bırakılsın diyen yarın başka bir konu için konuşur ama neticede diyalog hep devam eder. Büyük ölçüde samimiyetten dem vurdunuz. Ama maalesef terör çok şeffaf bir alan değildir. Bütün terör örgütleri başka devletler tarafından kullanılır. Bugün bu bağlantılar kesilmektedir. Paris suikastı aslında buna bir tepkidir. Ayrıca şu var müzakere görüşmeleri açığa vurulmamalı, çünkü her kesimin aleyhine kullanılır. Bu tüm terör örgütleriyle yapılan müzakerelerde böyle olur. Konuşmaların bazı kısımları hatta gerektiğinde müzakereciler bile gizli tutulmalıdır.
Yerel Gündem
16/ Seyfi Özkan: Türkiye'yi eğitimde makûs talihinden kurtulacak bir sisteme yani 4+4+4 sistemine geçti eksikleri olmasına rağmen. Hepimizin malumu; imam hatip liselerinin önünü kapatmak için8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi getirdiler aynı zamanda meslek liseler ininde önünü kapattılar, onlara üniversite kapısını kapattılar. Hepimiz biliyoruz ki meslek liselerinde fizik matematik gibi derslerin saati az, ama üniversite sınavında herkesle aynı derecede sorularla karşılaştırılıyor. Bu onlara yapılan en büyük haksızlıktı. Önce sayın bakanımız Ömer Dinçer 81 ilin milli eğitim müdürlerini topladı ve sistemi sorunsuz olarak yetiştirdiğimiz için teşekkür etti. Görev yaptığımız yerde ki çalışanlarımıza da teşekkür etmemizi istedi. Bu konuda Adıyaman ili diğer illere rehberlik yaptı. Birçok il bizi model alarak kendi okullarında uyguladı. Biz derslik açığı fazla olan illerden biriyiz. Bakanımız sormuştu. Hiç ikili eğitim vermeyen il var mıydı diye, birçok ilin müdürü el kaldırdı bazı illerde de üç dört tane varmış. Bizde ise neredeyse tamamı ikili eğitim veriyor 154 bin öğrencimiz eğitim görmektedir aslında en fazla 24 öğrencinin tek öğretmenle ders gördüğü derslikler idealdir. . Düşünün ki birçok müdür odamızı bile dersliğe çevirdik. Köylerden taşıma sistemi ile gelen öğrencilerimizde var. Taşıma merkezi köylerimizde öğretmenlerimize çok fazla öğrenci düşmektedir. Taşıma sistemi ile 13 bin öğrenci taşınıyor. İstiyoruz ki tekli sisteme geçelim. 358 birleştirilmiş sınıfımız var Bir öğretmen sınıfta bir öğrenciye alfabeyi öğretirken aynı anda dördüncü sınıf öğrencisine başka ders vermek zorunda ve ayrıca öğrenci bunu beklemek zorunda. Eğitim kampusu projesi başlattık. Maalesef bu istediğimiz gibi gelişmedi, uygun yer bulunamadı. Çünkü her şeyin içinde olduğu bir kampus planlandı fakat bulunan yerler ya merkezden uzak olduğu için ya da yeterli büyüklükte olmadığı için projeyi başlatamadık. Şimdi Kahta da bu girişim başlatıldı. Bu kampus kamu özel ortaklığı ile yapılacak ve yaptıranlar devlete kiralayacak. Biz 200 dönüme 27 okul planlamıştık. Ancak hayata geçiremedik. Ama şu an okul öncesi ana okulu açılışı yüzde 67 arttı. . 2002 de üç anaokulu vardı. Bu sayıyı şimdi arttırdık. Eğitimde yedi yaşın çok geç olduğu söyleniyor. Yabancı okullarda anaokulları kiliselerin denetiminde ve onlar kindergarden diyorlar. Ve bu dönem değerler eğitimine çok önem veriliyor. Bizim içinde anaokulu eğitim bakımından çok önemli. Şu an dört anaokulu daha yapılacak İlköğretimde de sayımız arttı. Ancak orta öğretim için bu geçerli değil. Çünkü ırgat kesiminden öğrenci toplama zorluğu var.
17/ Mustafa Baydar: 4+4+4 sistemini tamamen destekliyorum kaldı ki imam hatipleri lav etmek için diğer meslek liselerine de darbe vurulmuştur. Ülkemizde ve dinimizde çok üzücü olan kalifiye elemanlarının olmaması, yeterli vasıfta insanların olmaması sanayi sektörünün tamamen çökmesine sebep olmuştur. İnanıyorum ki artık bu sistemle yeniden vasıflı ve kalifiye insanlar yetişip ülke ekonomisini katkıda bulunacaklar. Ayrıca inancı gereği başörtülü okula gitmek isteyenlerin haklarının temel hak olduğuna inanıyorum. Ve serbest olmasını özgürce okul hayatına devam etmelerini istiyorum. Bu hakkın bir an önce verilip ülke genelinde uygulanmasını istiyorum.
18/ Mustafa Işıldak: Öğretmenlerin ders esnasında telefonları açık bırakmaması için ne yapılır? Adıyaman da özel şahıs isimleri taşıyan okullar yok örneğin hürriyet ilköğretim okulu daha önce Ahmet Bulca okuluydu o isim tekrar verilmeli.
19/ Seyfi Özkan: Telefon konusunda öğretmenlerimizi tekrar tekrar uyaracağız. Eşim uçakta telefonunu açık unuttuğu için uyardım. Ama bunu bire bir sürekli yapmamız imkânsız.
20/ Murat Koca: Neden bu rakamlarla eğitim kalitesinin orantısı ters? Kaliteli eğitimciler getirilmeli. 4+4+4 sistemi tam oturtulmadan bize dayatıldı. Müdür odasını sınıf yapmakla övünüyorsunuz ama bu marifet değil. Sekiz ayda üç müdür değişti. Siyasetin artık elini eğitimden çekmesi lazım. Kaliteli elemanlar gerekiyor. 130 kişilik bir sınıfta eğitimcinin yapacağı fazla bir şey yok.
21/ Beril Dedeoğlu: 4+4+4 sistemi elbette sorunları bitirmiyor. Devletin verdiği kitaplar var ama öğretmenler ek kitap istiyor. Dershaneler olmazsa birçok öğrenci üniversite kapısına gelemez.
22/ Fehim Taştan: Milli eğitimde başarıyı yönetici sağlar. Fiziki şartlar çok kötü değil. 96’larda birçok kişiyi öğretmen yaptılar. Şimdiki öğretmenlerin ne kadarı o dönemden kalma, ne kadarı fakülte mezunu öğretmen? Üniversitemizde yeni fakülteler açılıyor mu?
23/ Mustafa Talha Gönüllü: Diş hekimliği bir sonraki seneye açılabilir. Elbette yeni fakülteler açmak için çalışmalarımız devam ediyor.
24/ Mehmet Merdanoğlu: İlköğretimde kıyafet serbestliği getirildi. Bunu türban serbestliği için yaptılar. Alan değişikliğinden dolayı kendi alanları dışında ders verdiler. Bu hem öğrenci hem öğretmen açısından olumsuz bir durum. 4+4+4 alt yapısı yetersiz bir sistem olduğu için öğrenci bocaladı. Ben aleviyim ve torunuma inancıma göre bilgi verirken okulda başka şekilde öğretiliyor. Torunum bana soruyor dede sen böyle mi demiştin diye. Din dersi seçmeli ders olmalı.
25/ Sinan Temel: Öğretmenlerin öğrencilere fazladan kitap aldırıyor sözlerine sözlerine benim şahit olduğum şu olay en güzel cevaptır. Ben okulda idareciyim. Geçen gün bir veli gelerek çocuğunun öğretmenini bana şikâyet etti. Konu ise öğretmenin fazladan kitap aldırmaması. Bu bir çelişkidir. Öncelikle veliler kendi aralarında ortak bir tavır belirlemeliler. Adıyamanlıların eğitime ne anlam yükledikleri önemlidir. Bunu iyi değerlendirmek lazım. Bundan önce giden valimiz zamanında ulusal bir TV’de canlı yayında ilimize okul/derslik yaptırma kampanyası yapılmıştı. O gün canlı yayında okul/derslik yaptıracağım diye söz verenler daha sonra bu konuda kendilerine ulaşılmak istendiğinde telefonlara bile çıkmadılar. Verilen sözler havada kaldı. İlimizde eğitimin yerini değerlendirirken bu gerçeği göz ardı etmemek lazım.
26/ Necla Özelçi: 4+4+4 den dolayı sınıf öğretmeni açıkta kalıyor. Alan olmadığı halde İngilizce dersine başka branşın öğretmenleri giriyor. Öğretmen elbette yaptığını söyleyecek, yapamam diyemez. Çocuklardan bazıları okul kıyafeti ile gidince soruyorlar neden diye. Oda en düzgün kıyafetim bu diyor. Kıyafet serbestliği ile öğrenci giysiye özen göstererek geceden kıyafet hazırlayacak hale geliyor. Buda zengin fakir ayrımcılığını başlatır. Görev yaptığım zaman milli eğitim müdürüne gittim ihtiyaçlarımız için bize yere kilim serin dedi. Biz ahırı sınıfa çevirdik. Oraya gelen öğretmen gidiyormuş. Ben kalayım faydam olsun dedim. Burada eğitim alan bir çocukla İstanbul da eğitim alan bir çocuk aynı kefeye konulmamalı. Oraya daha fazla yatırım yapılmalı. İhtiyacı olan öğrenci milli eğitimden ne kadar yardım görüyor, çünkü iş adamlarına gidince karşılık alamıyor. Ayrıca sistem sürekli değişiyor. Öğrenci buna ayak uyduramıyor.
27/Beril Dedeoğlu: Bu konuda devletten çok toplum sorumluluk almalı. Çünkü toplum eksikliği daha iyi biliyor. Neden fedakâr avukat veya fedakâr mühendis denilmiyor da fedakâr öğretmen deniliyor. Çünkü öğretmenler az maaşla daha çok iş yapıyor.
28/ Faldı Doğan: Alan değişikliği yoluyla, alan değişimi yapacak öğretmenleri eğitimden geçirdik. Seminerler düzenledik. Bakanlığımız ayrıca uzaktan eğitim adı altında seminerler düzenletiyor.
29/ Süleyman Kılınç: Eğitim felsefesi ile ilgili basit bir şey söyleyeceğim. Ben dindar bir nesil yetiştiğini düşünmüyorum. Aslında materyalist bir nesil yetişiyor. Maalesef uyuşturucu liselerde arttı. Adıyaman sosyokültürel yapı açısından sonlarda. Adıyaman da çocuklar ders çalışmaktan başka şeylerle ilgileniyor. Neden başarılı olamıyorlar diye sorup cevap aramak lazım.
30/ Hüseyin Taşar: Okullardan kopmalar nedir? Eğitimde başarısızlık konusunu aşamamızın nedeni bunlardır. Borsa odalarının diğer illere yaptığı okullar ile Adıyaman’ a yaptığı okullar aynı seviyede mi? Bu konuda bu odalara bağlı üyelerin Adıyaman için ne kadar baskı yaptığı önemli. Kılık kıyafet konusunda öğrenci kıyafeti kötü olurda rencide olur ama öğrencinin günün hevesine göre giyinmesi onun karar verme yeteneğini geliştirir. Forma askeriyede olu, poliste olur. Onları tanımamız için. Öğrencide olmamalı. 4+4+4 sisteminin kargaşadan başka getirisi olmadı. Küçük bir öğrenci bir öğretmene ulaşamazken daha fazla öğretmene ulaşabilir mi? Şimdiki bakan eğitim komisyonundaydı. Neden bu sistemin detaylarını ortaya koymadınız?
31/ Abdullah Demir: 4+4+4 ile ilgili çalışmaları gerekli yerlere ulaştırmaya çalıştık. Bu sistemin 4+4+4 olması ile ilgili değil alt yapısının yetersizliği ile ilgili sıkıntısı vardır. Hem öğrenci hem öğretmen açısından. Bu sistem ile ilgili yaş problemi var. Arasında iki yaş farkı olan çocuklar aynı sınıfta aynı eğitimi alıyor. İki ay bile çocuk açısından farklı şeyleri öğrenmek adına önemlidir. Otuz yıl sınıf öğretmenliği olan kişiye branş öğretmeni ol diyoruz. Ne kadar yeterli ve başarışı olabilir? Anaokulları külfeti yüksek olduğu için aileler göndermekten kaçınıyor. Eğitimde acil sorunlardan biri derslik sayısını arttırmaktır. 2013-2014 yılına yetişecek okul yaptırılıyor mu?
32/ Fehim Taştan: Öğretmenler hak ederek gelir ve hak ederek giderse tamam. Ama dilekçe yazdırmak 500 lira atamalarda biraz daha demokratik olunması için köşe yazılarınızda bu konuya yer verin. Sekiz yaşlarında erkek çocuğu yola tükürdü. Neden tükürdün diye sorduğumda ben yola değil asfalta tükürdüm dedi. Altın şehirde kartlı minibüsler var bunu bilmeyen bir yolcu bunu öğrenince kimseye sormadan inmek zorunda kalıyor. Kimsede yardımcı olmayı talep etmiyor.
33/ Beril Dedeoğlu: İstanbul da bir dolmuş refüjden çıkıp ağaca çarptı. Yolcular oflayarak ve gülerek araçtan inmeye başladı meğer şoför eğilip tükürmek için otomatik kapıyı açmış ve düşmüş.
34/ M. Aydın Sarıkaya: Eğitim, kitap, telefon sorunları konuşuldu ama tablet gelirse bunlara gerek kalmayacak. Şu var ki öğrenci sadece okuldayken eğitim sorunlarını düşünüp, okul dışında bunları düşünmüyor.
35/ Leyla Yıldız: Eğitimin en önemli üyesi öğrenci ve öğretmendir. Öğretmen cümlenin öznesiyken nesnesi olmuştur. Eğitim ile ilgili bilgi ulaşımı olduğundan emin değilim. Sıkıntılarımız bakana ulaştırılıyor mu? Birleştirilmiş sınıfların öğretmenleri çok zorluk çekiyor. Sınıfta öğrenciyi bırakacağız ama bırakamıyoruz. Veliye sormak lazım deniliyor. Soruyoruz veli geçirin biz yazın okumayı öğretiriz diyor. Yılsonu seminerleri ölü zaman gibi geliyor bana. Ama nezih ortamlarda yapılırsa ve yetkin kişiler getirilirse daha faydalı olacağına inanıyorum. Düşünceli öğretmenler elbette ki cep telefonlarını kapatır. Rehber öğretmenleri daha aktif hale getirilmeli diye düşünüyorum. Köyden gelen öğrenci ve köye giden öğretmen için belediye servis açmalı. Atama bekleyen öğretmen adayları için sıramatik sistem uygulanmalı. Bu sayede haksızlık yapılmamış olur. Mehmet Bey kendileri açısından din dersinin seçmeli ders olmasını istiyor. Biz de Cuma günleri ders konulmamalı diyoruz. Çünkü Cuma namazına gidilemiyor.
37/ Mehmet Merdanoğlu: YÖK adına rektör var MEB adına ME müdürü var. Bu sorunu çözemezler ama kimin adına buradalar ise onlara iletsinler.
38/ Gaffari İzci: Din dersleri zorunluluğuyla ilgili bilgi kirliliği var. Birçok ülkede din dersi anayasal zorunluluktur. Kıyafet serbestliği karşıtlığının tektipçilik dayatmasının getirdiği tepkidir. Kesintisiz eğitim Türkiye’nin ihtiyacıdır. Yerel eğitimin sorunları ile ilgili iki milletvekilinin da olması gerekirken yoklar. Biz elimizden geldiğince konuşuyoruz. Siyasetçilerin eğitime önemin göstergesi öğretmen evimizdir. Hala eski binamız var. Güneydoğu Anadolu da hizmet içi eğitim merkezi yok. Valimizle konuştuk. Birçok yerde var. Burada da olması için çalışmaların yapılaması gerekiyor. Sendika olarak maddi ve manevi yönden elimizden gelen tüm katkıları yapmaya hazırız. Özel sektör de bu konuda elinden geleni yapmalı. Yapanlar var ama yeterli değil.
39/ Zeynal Alagöz: Açık öğretim sınavlarına girmek isteyen engelli vatandaşlar için okullara rampa yapılmasını istiyoruz. Sandalye ile gelen engelli arkadaşlarımız birilerinin taşımasıyla sınıfa çıkarılıyor.
40/ Seyfi Özkan: Burada konuşulan sıkıntıların çoğu merkezin çözebileceği sorunlardır. Arsa bağışlayanların veya okul yaptıranların isminin verilmesi çok güzel. Öğretmenlerimiz az maaşla çok iş yapıyorlar. Bütün öğretmenlerimiz niteliksizdir gibi maksadını aşan eleştiriyi hak etmiyorlar. Tillo’ya gittim, ilk defa bir M. E. Müdürü oraya gitmiş. Otuz beş öğretmen beş lojmana sıkışmış durumda. Fedakârlık budur. ÖSS de 79. sırada olduğumuz söylendi. ÖSYM tarafından açıklanan en başarılı nede en başarısız on il içinde yokuz. Fakat bir önceki en başarısız 10 ilin içinde varız. Şimdi 79'dan 67. sıraya indik. Yani 13 ilin önüne geçmişiz komşu illerimizin tamamından iyi durumdayız. SBS’de 22 puan artmış olduğu söylendi. Bu başarı değil de nedir. Açıklanması istenmiyordu. İmkânı olan il var olmayan il var. Bu yüzden açıklanması istenmemiştir. Engelliler için ulaşım kolaylığı adına çalışmalar yapılacak ama eski binaların tadilatı zor oluyor, yerleşke için çalışmalar devam ediyor, ama yeterli değil. 1300 civarında öğrencinin devamsızlık problemi var, bakanlıktan ırgat ailelerin çocukları için, geç gelen öğrenciye af çıkarılmasını istedik gurup başkanına söyledik tutanaklara geçirdiler. Çalışmaya gidip okula geç başlayan öğrenciler devamsızlıktan kalmasın diye. Eskiden ailelerin eğitim sıkıntısı yoktu. Daha önce, ya da daha önceden bu kadar dile getirilmiyordu. Kız çocuklarının okullaştırılmasıyla ilgili sürekli Ankara ya çağırılıyoruz. Bu konuda başarı sağlayan on altı ilden biriyiz. Derslik sayısını arttırmak için ilgili bakanlığın kabul ettiği kırk bir okul projesi var. Bu projelerin zemin etütleri yapılıyor. 377 derslik sağlayacak bize bu projeler. Eğitimin yüz yüze olması daha yarar sağlar. Kılık kıyafet konusu beni aşar. Burs ihtiyacı konusunda yapabileceğim çok bir şey yok. İlimiz fakir bir il. Tütünün kaldırılması bu açıdan kötü oldu. Öğretmen evi olmayan tek iliz. Dokuz ilin il milli eğitim müdürü ilimize geldi. Öğretmen evi yerine otellerde konakladılar. Hizmet içi eğitim merkezi ilimizde olsun dilerim Adıyaman da açılır inşallah. Bu konuda sizlere çok iş düşüyor.
41/ Mustafa Talha Gönüllü: Şehrimizde 155 bin öğrencimiz var. Ama derslik sıkıntımız da var. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Osmanlı devletinde medreselerde müderrislere düşün öğrenci sayısı on dokuz idi sınıf öğretmen başına düşen öğrenci sayısının azaltılması için çalışmalar var. Eğitim politikasında istenen noktada değiliz. O noktaya ulaşmak bile söz konusu değil. Bir uçak bir telefon üretecek bir nesil yetiştirdiğimize inanmıyorum. Eğitimi konuşanlar ilgili kişiler değil. Konuşması gerekenler ise yetkisiz durumdalar. Kendi kendine yetecek girişim yapabilecek insanlar yetiştirmedik yetiştiremedik. Burada öğretmenlerin suçu olduğuna inanmıyorum. Ne yaptığımızı değil nasıl yaptığımızı sorgulamalıyız. Aksi takdir de milletler cemiyeti içinde aynı yerde sayarız ilerleyemeyiz. Soru sorabilen, yanıtını bulabilen nesil yetiştirmek için uğraşmalıyız. Dersliklerin arttırılması iyi bir gelişmedir. Biz camia olarak sisteme elimizden geldiğince yardımcı oluruz. Eğitimde bilim konuşmalı. Bilimin konuşmadığı eğitimde yoldan uzaklaşmış oluruz.
42/ Beril Dedeoğlu: Bir üniversiteden derece ile mezun olmuş bir kız geldi. 3.75 ile okuldan mezun olmuş bu o okul için çok büyük bir başarı. Kızın sınav kâğıdı kötüydü mülakatta başarılı olur diye düşündük mülakat esnasında ülkemizin komşularını sorduk ve bu soruya cevap veremedi. Ve düşünün ki bu kız doktora için başvurmuştu.
ÖNERİLER
ORTAK
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
MİLLETVEKİLLERİ İLE
MEDYA İLE
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Rapor AdıyamankMM İl Girişimcisi H. Şenel ŞARALDI ve çalışmaya gönüllü olarak destek veren Yıldız Reçper tarafından hazırlanmıştır.