Yer : Adıyaman Belediyesi Meclis Salonu
Tarih : 6 Şubat 2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1.Zihinsel Engelliler Aileleri Derneği (Zeynel Alagöz-Dernek Bşk.)
2.Güneydoğu Engelliler Derneği (Abidin Harputluoğlu-Dernek Bşk.)
3.İnsan Hakları Derneği (Osman Süzen-Üye)
4.KAMER Vakfı (Zeliha Toprak-Şube Bşk.)
5.İşsizler Derneği (İsmet Güneş-Dernek Bşk.)
6.Gökkuşağı Derneği (Ali Kemal Kaya-Üye)
7.Yüksek Öğrenimliler Derneği (Murat Koca-Dernek Bşk.)
8.Kadın ve Çocuk Hakları Derneği (Emine Kardeş-Dernek Bşk.)
9.Anadolu İş Kadınları Derneği (Fadime Kayakıran-Dernek Bşk.)
10.Kalkınma Projeleri Akademisi Derneği (M.Emin Yücekaya-Dernek Bşk.)
11.İmam Hüseyin Kültür Derneği (Yılmaz Korkmaz-Dernek Bşk. Yrd)
b. Meslek Odaları
1.İnşaat Mühendisleri Odası (Zeynel Bakır-Oda Bşk)
2.Adıyaman Barosu (M.Nazım Pektaş)
c. Sendikalar
1.Eğitim Sen Sendikası (İmam Tümen-Şube Bşk)
2.Petrol İş Sendikası (Zeynel Eroğlu-Şube Bşk)
3.Eğitim İş Sendikası (Müslüm Aslan-Şube Bşk)
Katılan Milletvekilleri:
Yok
Belediye Başkanları:
Hacı Yusuf Bilgin (Belediye Başkan Vekili)
Mesaj Yollayanlar:
1. Mehmet Erdoğan (Ak Parti)
2. Şevket Gürsoy (Ak Parti)
3. Şevket Köse (CHP )
Moderatör:
Bazhar Bağlı (Dicle Üni. Öğretim Görevlisi)
Gözlemciler:
1. AKP (Mustafa Güzel)
2.Belediye Kent Konseyi Kadın Meclisi Üyesi (Sevgi Karabulut)
3.ASU TV (İskender Korkut)
4.Mercan TV (Necati Atar)
5.Günlük Gazetesi Yazarı (Doğan Durgun)
6.Belediye Kent Konseyi Üyesi (Mustafa Işıldak)
7. Midrap Taş
Medya
1- Asu TV (Yunus Emre Doğan, Deniz Çolak)
2- Mercan TV (Özer Karakuş, İsmail Alkan)
3- Bugün Gazetesi (Zeynel Boz)
4- Haber Güney.Com (Celil Kocataş)
5- Adıyaman Haber.Com (Yılmaz Çoban)
6- Günebakış Gazetesi (Mustafa Polat)
7- İhlas Haber Ajansı (Kaan Bozdoğan)
8-Işık Gazetesi (M.Ali Aslancirit)
Konular:
Genel konu: Sivil Vesayet Askeri Vesayet ve Anayasa
Yerel konu: İlimizde Tarımsal Kalkınma
Konuşulanlar:
Genel konu: Sivil Vesayet Askeri Vesayet ve Anayasa
İmam Tümen (Eğitim Sen Sendikası): kMM toplantılarına kurum olarak devam edip etmemekte tereddüt yaşadım. Neden? Çünkü bu toplantılar halkın ne düşündüğüne bakılarak üstde değişimlerin olacağını düşünüyorduk. Bu toplantıların neye hizmet ettiği noktasında kuşkularım var. 12 Eylül, 28 Şubat, olağanüstü hal dönemlerini gördük. Maalesef son bir yıldır resmiyette olmamasına rağmen OHAL dönemi görüyoruz. Askeri vesayete karşı olmanın pratik birkaç adımları olmalı hükümet açısından. Hükümet darbe ve cuntaya karşı olduklarını söylüyor. Ama darbeyi yapan kişilerin nasıl yargılanacağını söylemiyor. CHP bile diyor ki, 12 Eylül darbesini yapanların yargılanması için biz maddeyi kaldırmaya varız. İnsanlar kendilerini temsil edenlerin kendilerini nasıl temsil ettiklerini görsün. Önyargıların meclise de girmemesi lazım. Herkese eşit yaklaşmak lazım. Askeri vesayete karşı duran bir iktidar, parlamento da binlerce kişiyi temsil eden bir partiyi kapattı. Polise ağır silahlar alınması gerektiği söylendi. Peki, polisin elindeki silahlar kamu düzenini sağlamaya yetmiyor mu? Aynı sivilliği savunan başbakan eşi hastaneye giremediği için çıkışırken aynı durumda polisin tepkisine maruz kalan sokaklara dökülmüş çocuğu ve kadını da korumalıydı. Ya tam demokrasi isteyeceğiz ya da hiç olacağız. Bu hükümet sivillik adına kiminle barışık buma bakılmalı. İşçi mi, tekelci mi, çiftçi mi? Bu hükümet kimin hükümeti bilgi kirliliği yaratılmaya çalışılıyor. Eğer hükümet demokrasiden yana olmayı istiyorsa ilk iş olarak % 10 barajını düşürmesi gerekir.
Doğan Durgun (Günlük Gazetesi Yazarı): Gözden kaçırdığımız üç nokta vardır. Birincisi; Türkiye’de iktidar olmayan hiçbir siyasi parti, ‘milli siyaset belgesini’ göremiyor. İkincisi; bir darbenin cunta başı hala Türkiye’de yargılanamıyor. Üçüncüsü; MGK gündeme getirilmiyor. Demokratik olan hiçbir ülkede MGK gibi bir kurum yok. Askerin hükümetle toplantıya girmesinin hiçbir anlamı yok. AKP sivil vesayet yapmaya çalışıyor deniliyor. Bu büyük yalan. AKP’nin yaptığı polis devletini kurmaktır. Niye bunu söylüyorum. Birincisi; Ergenekon’da bulunan polis şeflerinin yargılanmamasıdır. İkincisi; Hrant Dink cinayetindeki polislerin aklanmasıdır. Naziler, polis teşkilatına toz kondurtmazdı, Nazi devletine ‘Polis Devleti’ denilirdi. Polise taş atan çocuklar için yüzyıllık cezalar isteniyor. AKP de, polise toz kondurtmuyor. Cemil çiçek iktidardaki partinin bir bakanıysa, o pratikteki demokratik işleyişi de tartışmak gerekir. Türkiye polis devletine doğru gidiyor.
Mustafa Işıldak (Kent Konseyi): Sivillere olan askeri vesayeti tartışıyoruz. Fakat sivilin sivile olan vesayetini çoğunlukla görmüyoruz. Demokrasinin tahakküm rejiminden ziyade tahammül rejimi olduğunun farkına varılmalı artık. Kent konseyi yönetmeliğine göre vali ve belediye başkanı kent konseyi genel kurulu üyesidir. Bu durum, her genel kurul üyesi gibi vali ve belediye başkanının da yürütme kurulu üyesi veya başkan adayı olma hakkı doğuruyor. Bir vali veya belediye başkanının kent konseyi başkan adayı olduğunu düşünelim. Kent konseyi başkanı seçilmemesi imajını zedeleyebilir. Seçilmesi ise yürütme organı başkanının aynı zamanda tavsiye organı başkanı olması sonucunu doğurur. İşte sivilin sivili vesayet altına alma girişimi bu şekilde oluşur. Onun için yönetmelik değişikliği yapılarak vali veya belediye başkanının yürütme kurulu üyesi veya başkan adayı olamayacağına dair istisnai hüküm konulmalıdır.
Midrap Taş : A ve B partisi önemli değil. Eğitime inanmayan demokrasiye de inanmaz. Bizdeki sıkıntı her insanın demokrasiye inanmasından geliyor. Seçimlerde de demokrasi yok. Milletvekillerini, bakanları onlar seçerler. Mevcut koşullara göre yasa getirilmeli. Her insan istediği şekilde yaşamalı.
Osman Süzen (İnsan Hakları Derneği): Askeri vesayeti tartışırken Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına gitmek gerek. Osmanlı imparatorluğu çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir yapıya sahipti Ancak onun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu çok dilli, çok dinli yapıyı ret ederek, ulus devlet üzerine inşa edildi. Bunun sonucunda çeşitliliğin budanması herkesin aynı ulusa ait olduğunun dayatılması gerekiyordu. Bu ise devletin kendisini askeri-bürokratik bir yapıda organize ederek bir çeşit toplum mühendisliğini zorunlu kılmaktaydı.Dolayısıyla bu çoğulcu yapının yerine tüm etnik, dinsel kimliklerin reddi üzerine kurulan bir devletin ancak bir askeri ve bürokratik vesayet rejimi ile devamına imkan vardı. Bu proje herkesi aynılaştırma zorunluluğunu dayattı. Buna aykırı olabilecek her eylem her türlü muhalefetin bastırılması gerekirdi. Bu bazen açık darbe rejimleri ile sürdürüldü, bazen de demokratik çoğulcu yapının her zaman asker -bürokratik vesayet altında kalmasının yasal zemini yaratılmak suretiyle devam ettirildi.Bu hususu sağlamak Başta Anayasa olmak üzere diğer tüm yasalarda düzenlemeler yapıldı.Eğitimden diyanete kadar tüm kurumlar bu endişeler gözüne alınarak yapılandırıldı.mesela Milli eğitim talim ve terbiye kurulundan diyanetin vereceği fetvalara kadar hepsinde bu ulus devlet argümanın zarar görmemesi için anti demokratik hükümler düzenlemeler vardı.Bu askeri yapı toplum hayatında da psikolojik olarak yürütülen kampanyalarla meşrulaştırıldı. “Her Türk asker doğar. Ordumuz göz bebeğimiz. Askerlik yapmayana kız verilmez, ” Gibi sözlerle askeri vesayete meşruluk temelleri oluşturulmaya çalışıldı. Böylesine bir atmosfer içinde yaşayan- yetişen insanlar demokrasi kültüründen yoksun kaldılar. Böylesi toplumda yetişen bireyler iktidar sahibi olduklarında demokrasi kültürü gelişmediği için onlar da kendi vesayetlerini topluma dayatma çabası içinde oluyorlar. AK parti iktidarı da böylesine bir kültürün içinde gelen bir iktidar olarak maalesef bu askeri vesayetin tümden kaldırılması için 7 yıllık iktidar sürecine rağmen çok az yol almıştır. kendisine dokunulduğunda demokrasi aslanı kesilirken toplumun diğer katmanlarının demokrasi taleplerine bir düzenleme yapmıyor,bir günde Emaysa protokolü kaldırıldı ama Askerin mali yönden denetlenmesi konusunda hiçbir şey yapılmamıştır. Bir memurun maaşının ne kadar arttığını biliyoruz. Ama bir generalin, teğmenin maaşından haberimiz yok. Türkiye’de yargı çok başlıdır. Sivil yargının da askeri yargıdan kalır yanı yok. Özel yetkili mahkemeler var. Çocuklar taş attıkları için korkunç cezalara çarptırılıyor. Bunun altında nelerin yattığını bilmiyoruz. Hükümetin sorunu çözmek için bir çabasının samimi olduğuna inanmak istiyoruz. Umutlarımız gün geçtikçe hayal kırıklığına uğramakta.
Doğan Durgun (Günlük Gazetesi Yazarı): Bir ülkede işçi sınıfı eylem yaparak mücadelesini sürdürürken bir başbakanın ‘şubatın sonuna kadar müsaade, yoksa siz görürsünüz’ söylemi, hangi demokratik ülke başbakanın ağzından çıkabilir?. Bir ülkenin başbakanı, bir sarı sendika başkanı gibi, ‘485 arkadaşınız 4/C yi imzaladı, haberiniz olsun’ demesi, ne kadar demokratik?
Nazım Pektaş (Adıyaman Barosu): Türkiye’de askeri vesayetin Cumhuriyetin ilk yıllarına varıyor diyecem de söyleyeceğim şeyin Atatürk’le alakası yok. 2010’a kadar askeri vesayet varlığını sürdürdü. MGK var ve bunların yaptığı toplantı her ayın son günlerinde bir görüntü olarak karşımıza çıkar. Bu görüntüde Cumhurbaşkanı vardır ve Cumhurbaşkanı’nın bir tarafında askeri kurum bir tarafında da hükümet vardır. Sanki her an bir şeyler olacakmış gibi bir tablo var. Demokrasinin yerleşmesi için bu kurumun ortadan kaldırılması lazım. Bunun içinde Anayasanın kökten değişmesi lazım. Bunun gecikmesi takdirde de Türkiye açısından gelecekte çok daha kötü şeylerin olacağını düşünüyorum. 28 Şubat ve 27 Nisanı herkes hatırlayacaktır. Maalesef hükümetler geri çekilmiştir. 27 Nisan da halk çok tepki gösterdi. Demokrasi direncini ve askere olan tepkisini gösterdi. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiçbir Anayasasında askerin özlük haklarıyla ilgili askerle ilgili metin maddesi yok. Asker bu ülkede kaosu önlemek adına açıkça söylemese de darbe yapabiliniyor deniliyor. Demokrasinin kime e ve kim için düşüncelerden uzak olması gerekiyor. Böyle şüphelerin oluşması daha da tehlikelidir. Belli bir zümreye hizmet eden bir gücün demokrasi de olması daha da tehlikelidir. Türk ulus devlet yapısının varlığı devam etmeye çalışılırsa kıyamet kopar. ” Ne mutlu Türküm diyene, Türküm, doğruyum, çalışkanım .” diyorsunuz. Ama sonra da sokaktaki çocuklara da bir şeyler yapmaya çalışırsanız yarın öbür gün de o çocuk ne mutlu Kürdüm diyene der. Demokratik tavır geliştirme noktasında çok önemli adım atıldığını düşündüğümüz yerde polise taş attığı için 13,5 yıl ceza alması insanlardaki adalet duygusunu zedeleyecektir. Bu çocuklarla ilgili bir adım atıldı ama daha sonra geri adım atıldı.
Murat Koca (Yüksek Öğrenimliler Derneği) : Arkadaşlarımızın konuşmalarına katılıyorum. Hükümet sivil anayasa yapma konusunda da samimi değil. Suni gündemler oluşturuluyor. Toplum psikolojisini etkileyen ve yönlendiren günlük siyasetten uzaklaşmak gerekiyor.Ülkemizde ve Dünyada toplumumuzu ilgilendiren çok önemli gelişmeler ve olaylar hakkında çalışmalar ve projeler üretmek gerekiyor.Sürekli artan nüfusumuzu işsizlik gibi çok önemli bir sorunun pençesinden nasıl kurtarırızın arayışı içinde olmamız gerekiyor.Askeri vesayet yerine sivil vesayet getirilmeye çalışılırken yanlış adımlar atmamak gerekiyor. Benim endişem şu ki askeri vesayeti bıraktığımız yerde polis vesayetinin ortaya çıkması. AKP hükümeti kendi devamlılığını sağlamak için kendi anayasasını oluştuma peşinde. Askeri darbelerin toplum psikolojisinde açtığı çok derin yaralardan biri de,toplumdaki okuma alışkanlığına bir darbe indirmesidir.12 Eylül darbesiyle birçok kitaplar sobalarda yakıldı,birçok kişi sırf herhangi bir görüşte kitap okudu diye işkenceler gördü,hapislerde çürüdü,aileler darmadağın oldu. Bir toplumu kontrol altında tutmak ve istediğiniz gibi yönetmek istiyorsanız toplumu cahilleştirmek,fakirleştirmek ve gelir düzeyini düşürmek gibi alternatiflere başvurursunuz ki ülkemizde değişmeyen tek şey bunlar oldu malesef.Hala günlük politikalarla toplum psikolojisini etkilemeye ve yönlendirmeye çalışan bir iktidar var.Hükümetin kendini sorgulaması gerekiyor bir çok konuya kulaklarını tıkamış durumda.İnsanların hükümetten neler beklediğini,neden gerçekleştirilmediğini sorgulamak gerekiyor.
Zeliha Toprak (KAMER Vakfı): Benim Kürt, Çingene, Laz, Türk olduğuma bakılmaksızın yakınlarım, şartlarına bakılmaksızın askere alınıyorsa, eğer ben eşimi, babamı, kardeşimi oğlumu askere sormadan sorgulamadan gönderiyorsam, askerde benim ne giydiğime, başörtüme, yaşam tarzıma, konuşma dilime bakmamalı. Başörtüsü kaldırıldı. Ama günümüz şartlarında başörtülü kadınlar da sosyal yaşamla çok fazla iç içe girmişlerdir. Bundan sonra bu şartlardan vazgeçip erkeğin önde kadının arkada, sofradaki yerinin attan, öküzden sonra geldiği bir yaşam tarzını benimseyip, kabullenebileceğini sanmıyorum. Bir ülkenin toprakları, sınırları ne kadar önemliyse insanları da o kadar önemli ve değerlidir. Asker sadece sınırları korumak için değil devletinin insanlarını da korumak için çaba sarf etmelidir. Bence insan korktuğu birine saygı duymaz ve çok da onun istediği şeyleri yapmaya heves etmez. Korkar ama saygı duymaz. Korkan da korkutan da birbirini eşya gibi görür. Oysa insanız ve birbirimizi anlamaya, dinlemeye, sevmeye ve saygı duymaya ihtiyacımız var. İster asker ister sivil olalım. Birbirimiz için varsak bu böyle olmalı. Ama önce seçim Anayasası şeffaflaşarak değişmeli.
Ahmet Güzel: Nazım beyin sözlerine ekleme yapmak istiyorum. Türk tarihine baktığımız da Hun devleti bile darbe sonucu kurulmuş bir devlettir. Yüzyıl savaşları yapılıyor. Demokrasiye diyet ödeyerek yaşandı. Bizde demokrasinin diyetini darbelerle verdik. Artık Türk ordusunun NATO standartlarıyla çekilmesi gerekiyor. Avrupa da Genelkurmay başkanı açıklama yaptığı zaman kimse televizyona kilitlenmez. Çünkü oralarda demokrasi var. Onlar askeri cuntayla yönetilmiyor biz gençlerinde bir rüyası var. Kürdün, Türkün, Ermenisinin, bir birey olarak yaşamasını istiyoruz. Biz bir toplum olamadık belki. Amerika da Latin’dir ama Amerikan vatandaşıdır. Afrikalıdır ama Amerikan vatandaşıdır. Böyle bir kimlik var. 80 döneminde Kenan Evrenin bir kahraman ilan edilmesi şu anda da lanetle anılması demokrasinin ne kadar olgunlaştığını gösteriyor. Devlet kendi eliyle kendi düşmanını yaratıyor.
İsmet Güneş (İşsizler Derneği): Bu asker bu polis acaba uzaydan mı geldi? 12 Eylül öncesini az çok biliriz. Günlük 50- 55 kişi sağ – sol davalarından öldü. O günleri göz önüne aldığımızda, Kenan Evren o şartlarda en popüler liderdi. Darbe yapılmamış olsaydı hiçbir şey olmaz mıydı? Hepimiz darbeyle ülkelerin 50 yıl kadar geriye gittiğinin bilincindeyiz. Peki, darbeyi yapan insanlar bu ülkenin menfaatine yapmamışlar mı? Yapmamışlarsa, neden hesabı şimdiye kadar sorulmadı? Ne zaman sorulacak?
Zeynal Alagöz (Zihinsel Engelliler Aileleri Derneği): Toplantının sonunda biz aynı noktada birleşiyor muyuz? Bunu öğrenmek istiyorum. Şurda okuduğum “yargıyı Türk milleti adına anayasa mahkemesi kullanıyor.”cümlesinde Türk milleti adına diyorsa ve Ergenekon çetesinden emir alıyorsa ben bu yargıdan kuşku duyarım. Allah Allah diye eğitim yapacam geri de ezanı kaldıracam. Bu olmaz.
Mustafa Işıldak (Kent Konseyi): Ayrı bir sivil vesayet konusuna daha dikkat çekeceğim. Bir seçmen olarak hür irademizi kullanamıyoruz. Adıyaman’da diyelim milletvekilliği için her partiden 10’ar kişi aday olarak başvuruyor. 5’ini genel merkez seçiyor. Peki, ben genel merkezin seçtiği 5’inden birini, hele hele ilk sıradakileri seçmek zorunda mıyım? Onun için derhal seçim sisteminin değiştirilerek tercihli sistemine dönülmesi gerekir. Seçmenlerin iradesi; ancak bu şekilde siyasi parti lider ve genel merkezlerinin ipoteğinden ve dolayısıyla sivil vesayetinden kurtarılabilinir. Ayrıca belediye başkanlarına istisnai hallerde özel kalem müdürünü KPSS’ye girmeden devlet memuru statüsünde alma hakkı tanınıyor. Bu hak iyi niyetle tanınmış ise de uygulamada maalesef kötü niyetle kullanılıp bir seçim döneminde torpili olan 8–9 kişi sözüm ona özel kalem müdürü kadrosunda gösterilerek doğrudan memur statüsüne alınıyor. Sokaktaki sessiz çoğunluk ise KPSS kuyruklarında ömür tüketmek zorunda bırakılıyor. İşte bu da bürokratik vesayete bariz bir örnek olduğundan bu vesayetin de kaldırılarak adaletli uygulama yapılması gerekir diye düşünmekteyim.
Sevgi Karabulut (Belediye Kent Konseyi Kadın Meclisi): Yaşım gereği 12 Eylülü yaşadım. Ben bunların bizimle ilgili olmadığını biliyorum birilerinin bu oyunu oynadığını düşünüyorum. Gece karşılıklı mermileri gördük. Terörü biraz da biz yaratmıyor muyuz? Doğudaki insanları görmek lazımdır.
Nazım Pektaş (Adıyaman Barosu): 12 Eylülün ölümleri sonuçlandırdığı düşüncesi hala var maalesef. 12 Eylül darbesinden sonra işkenceden ölen insanların sayısı 12 Eylülden önce ölen insanların sayısından daha fazladır. Sebep; cunta düşüncesi, hâkim olmak, erk olmak düşüncesidir. Ne olursa neyi iyileştirdiği düşünülürse düşünülsün darbe yanlıştır.
Mazhar Bağcı: Diyarbakır’da insanlar Türkiye Yunanistan maçını izlerken Yunanistan’ı tuttuklarını söylediler.
İmam Tümen (Eğitim Sen Sendikası): Avrupa’nın hiçbir yerinde bizimki gibi bir ordu yok. MGK’nın yerine herhangi bir kuruma gerek yok. Şura toplantılarında asker demokrat olsun ihtiyaçlarını söylesin, sınırlarımızla ilgili bir dış tehdit var mı bunları söylesin ama siyasete karışmasın. Genelkurmay başkanı basın önüne çıkmamalıdır. Karanlık olaylar aydınlığa çıkmalı. Ben çocuğumun ne dağa giderek ölmesini istiyorum ne de askere giderek dağda çatışarak ölmesini istiyorum.
Zeynal Alagöz (Zihinsel Engelliler Aileleri Derneği) : Bir yunanlıyla karşılaştı mı “Bizde askeriyenin mal varlığı olamaz. Siz ne zaman askeriyeyi aradan çekerseniz o zaman sizi AB’ye alırlar.” Dedi.
2.Yerel konu: İlimizde Tarımsal Kalkınma
Midrap Taş: malumunuz ilimiz bir tarım ilidir. Adıyaman nüfusunun % 60’ı tarımla geçimini sağlamaktadır. Sulu alanlar üzerinde pamuk, mısır, meyve ve sebze yetiştirilmektedir. Kuru alanlar üzerinde ise buğday, arpa, mercimek, nohut, bağ, zeytin, Antep fıstığı vb. ürünler yetiştirilmektedir. Bununla beraber Adıyaman işçisi zorluklar içerisinde olup sürekli ırgat olarak dışarıya çalışmaya gitmektedir. Çok zor şartlar altında ve çok düşük fiyatlarla çalışmaktadır. Bence bunun en büyük sebebi toplam tarım alanlarının(290.000 hektar) yaklaşık 250.000 hektarı sulanabilme imkânına sahip iken bugün yalnızca 51.000 hektarının sulanıyor olmasıdır. Buradan yetkililere sesleniyorum GAP Master planı içerisinde bulunan Adıyaman’ın planlanmış barajlarının en kısa sürede başlayıp tamamlanması gerekmektedir. Bir diğer sorun ise ülkemizin toplam pamuk üretimi 400 ton iken ithal ettiğimiz pamuk miktarı ise yaklaşık 900 tondur. Buda dışarıya daha fazla döviz ödemek demektir. Pamuk üretimini arttırmak istiyorsak mevcut destek piriminin arttırılması gerekmektedir. Dışarıya akan döviz pamuk destekleme pirimi olarak çiftçimize yansıtıldığı taktirde ülkemizde ve ilimizde pamuk üretimini arttırabilir ve dolayısıyla çiftçimize daha yüksek bir gelir imkanı sağlanmış olunur. Çünkü mevcut pamuk destekleme pirimi ile pamuk üretimi gün geçtikçe düşmektedir. Son zamanlarda hükümetimizin çalışmalarını başlattığı havza bazında tarımsal üretim sisteminin bir an önce hayata geçirilmesi ülkemiz tarımı ve ilimiz tarımı içinde hayati önem taşımaktadır. Bu projenin temel amacı olan standart üretimi gerçekleştirmek ve Türkiye tarım desenini oluşturmak, ürün kalitesini arttırmak ve maliyeti düşürmek, pazarın taleplerine uygun ürünler yetiştirmek buda Türkiye tarımsal üretim planlaması ve daha kaliteli ürün, daha fazla gelir demektir. Çiftçiyle el ele verilmesi lazım. Çiftçi olarak bizim istediğimiz sulu tarım. AKP destek verdi ama eğitimi vermedi. Adıyaman’da hayvan ürünlerini üreten işçi sayısı azaldı. Bununda sebebi denetimin olmaması. Adıyaman üniversitesinin çiftçiye eğitim vermesi amacıyla bir proje yapabilir. Almanya’da çiftçilik yapılacaksan üniversitede 4 yıl eğitim alıyorsun. Eğitim merkezi açmalarını istiyorum.
Osman Süzen (İnsan Hakları Derneği): Hemen her üniversitede ziraat fakültesi var ve buradan mezun olanların çoğu boş geziyor. Bunlar köylerde veya başka yerlerde istihdam edilerek bu eğitimi verebilirler.
Nazım Pektaş (Adıyaman Barosu): Sizin anlattıklarınıza göre klasik yapıya sahip tarım il müdürlüğünün mantaritesinin değişmesi gerekir. Buda bürokratik evrak işlerini yapmaktan çok ziraat mühendislerini işin başına göndermek gerekiyor. Aslında ziraat odalarının AB hibe projelerinden yararlanabilirsiniz. Çiftçilerin eğitimleri ile ilgili bir proje hazırlayabilirsiniz. Tabi çiftçilerin eğitimi sağlamak adına devlet eliyle olması şart.
Midrap Taş: Biz hayvancılıkla ilgili proje yaptık, verimi % 5’dir. Seminer veriyoruz ama bizim veterinerlerimizde katılmıyor. Devlet bize nasıl para kazanacağımızı öğretsin. Bizi kısa vadeli avutmasınlar.
Nazım Pektaş (Adıyaman Barosu): Adıyaman2da tarımın kalkınmasını sağlayacak şey eğitimin mi yoksa tarımın mı desteklenmesi?
Midrap Taş: Adıyaman dört havzaya bölündü. Destekleme ayrı ama üretim aynı oluyor. Adıyaman’da dört havzada teknik olarak ürün yetiştiren insan var mı acaba?
Ahmet Güzel: Erbakan döneminde ziraat mühendislerinin hepsi öğretmen yapıldı. Mühendisin elinde yetişen çocuklar fabrikasyon yetişti. Birçoğumuz kendi mesleğimizden farklı yerlerde çalıştık. Devlet ağaçlandırmada muazzam teşvikler veriyor. Tahıl niçin başka yerden ithal ediliyor. Pamuk niçin Çin’den ithal ediliyor. Alternatif ürüne yönlendirme gibi bir şey yok. Atadan öğrenilenler yapılıyor. Avrupa üyelerine göre birim alandan kazanılan ürün çok daha az. Niçin Adıyaman’da meyve suyu fabrikası açılmıyor? Mesela Gerger’de nar var ve yabancı fabrikalar bunu işliyor.
Midrap Taş: Devletin toprak bütünleşmesine gitmesi gerekiyor. Enerji kaynaklarımız çok pahalı. Tütüne destek istiyoruz. Kalifiye eleman araç-gereç olmalı.
Osman Süzen (İnsan Hakları Derneği): Adıyaman’da şöyle bir ikilem var. Tarım mı yoksa sanayi mi? Tarım günden güne geriliyor. Ama Adıyaman tarım kenti ve bununla ilgilenen kurumlarla birlikte çalışmak gerekir. Adıyaman vekillerimizin Adıyaman ile ilgili projeleri yok Özellikle tarımsal enerjinin ucuza sağlanması için çiftçilerimiz onlardan çaba sarf etmelerini bekliyor.
Zeliha Toprak (KAMER Vakfı): Tarımsal kalkınma; bu anlamda yapılacak iyileştirme planları elbette ki kadınları da çok fazla ilgilendirir. Çünkü köyden kente göçün çok fazla yaşandığı bir şehirde yaşıyoruz. Ve bu göç şehir hayatına entegre olamamış, işsiz, eğitimden uzak, şehir hayatına hazırlıksız insanların mutsuz, çaresiz, gelecekten umutsuz insan yığınları haline gelmelerine sebep olmuştur. İşsiz, uğraşsız, ekmeğin kapanın elinde kaldığını gören erkeği bu durumlar suça, şiddete, bunalımlara sürüklemektedir. Tabi kadına da çok fazla araştırmaya mahal vermeden göze çarpan bir olgu var ki oda son zamanlarda kadınlara yönelik şiddet ve cinayet boyutunun artması. Üstelik vahşet verici şekildedir.
Midrap Taş: Çok kötü durumdayız. Yapılanma değişmeli. Desteklerinde devam etmesi gerekiyor. Adıyaman’daki çiftçi dünya standardıyla örtüşmeli. Biri tarlasında organik yaparken yan tarlada ilaçlama yapılırsa olmaz.
Nazım Pektaş (Adıyaman Barosu): O zaman o bölge için ilaç kullanımı yasaklansın. Organik tarımın yapılması üretimi arttırarak sosyal refahı da arttıracaktır. Bir bölge seçersiniz orda organik tarım yaparsınız.
Midrap Taş: Geçicide olsa tütüne desteği sağlamak lazım. Tütünden kazanılan 50–60 bin dolar Adıyaman için çok iyi bir para. Devlet sağ olsun hayvancılığı destekledi. Ama yasanın içi boş. Hastalıklar gelmeye başladı. Test zorunlulukları olmalı. 250 hayvan lazım Balıkesir’e gidiyorsun çiftlik sahibi test yapıyor çürük olanı bize satıyor. Kooperatiflerde buralardan satın almak zorunda.
Nazım Pektaş (Adıyaman Barosu): Hükümetin test yapmayı yasaklama sebebi satıcı çürüğü ayırmadan sana versin diyedir belki.
Orhan Karakaş: Temel sorun söylenenlerle uygulamaların olmaması. Midrap beyin anlattığı sorunların muhatabı bir hükümet oldu, vekiller oldu, çiftçi oldu. Sizin de söyledikleriniz bir birini tutmuyor. Türkiye’de kim kimin muhatabı. Sorunlarımızın muhatabı kim? Televizyonlarda izledik. Erzurum’da bir bakanın konuştuğu yerde sizin gibi bir çiftçi çıkıp konuştu ama kendisi gibi çiftçi olanlar ona hücum ettiler. Sorunlarının söylemesini engellediler. Söylemlerimiz ve uygulamalarımız paralel olmalı.
Önerileriler:
Öneren kişi:
Önerilen Şey:
Değerlendirme
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
40 STK ‘ya Maille ve telefonla ulaşılmıştır. Özellikle odalar bazında katılım olmamıştır. (Başbakanın Osmaniye’deki açılışına gittikleri için.)
b. Milletvekilleri ile
Vekillerin hepsine telefonla,maille ve faksla ulaşılmıştır. Başbakanın Osmaniye’deki açılışına katılan vekiller Bu nedenden dolayı toplantıya katılamayarak mazeret bildirmişlerdir.
3. Medya
Toplantıya çağırılan yerel basın mensuplarının hepsi toplantıya geldi.Yerel yayın yapan Mercan TV ve Ulusal yayın yapan ASU TV toplantıda çekim yapıp,ana haber bültenin de verdiler.Moderatörümüz Mazhar Bağlı, ASU TV’de İskender Korkut’un Sunduğu Hedef Programına konuk oldu.
Değerlendirenler:
Rapor İl Girişimcisi H. Şenel Şaraldı ve çalışmaya gönüllü olarak destek veren Rüveyda Tüysüz tarafından hazırlanmıştır.