Yer: 4. Bölge Eczacılar Odası
Tarih: 05.06.2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1- Türkiye İnsan Hakları Vakfı (Mustafa Çinkılıç- Adana Temsilcisi)
2- Toros Kadın Koop. (Göksu Günay- Yönetim Kurulu Üyesi)
3- KAYAD (Mehmet Acevit- Başkan)
4- Seyhan Kadın Koop. (Saynur Bulca- Başkan)
5- KADER (Melek Kurt- Yönetim Kurulu Üyesi)
6- Atatürkçü Düşünce Derneği (Mevlüt Berk- Yk. Üyesi)
b. Meslek Odaları
1- Adana Esnaf Odaları Birliği (Kazım Barışık- Başkan)
2- Adana Minibüscüler Odası (Nihat Sözütek- Başkan)
c. Sendikalar
1- DİSK- Oleyis (Ali İhsan Artut- Akdeniz Bölge Başkanı)
2- TÜRK-İŞ (Edip Gülnar- Başkan)
3- KESK- SES (Faruk Onuk- Yk. Üyesi)
4- KESK- Eğitim-Sen (Abdullah Yalçın- Şube Yk. Üyesi)
d. Kanaat önderi bireyler (Bir sosyal grup var ama örgütsüz ise veya o kentin simgesi bir kişi varsa)
Katılım olmadı
Katılan Milletvekilleri:
Katılım olmadı.
Belediye Başkanları:
Katılım olmadı.
Mazeret BildirenVekiller:
1- Fatoş Gürkan (Ak Parti)
Moderatör:
Melek Kurt
Medya:
1- Çukurova Barış
Genel konu: Anayasa Değişikliği Paketinde HSYK ve Askeri Yargı
Genel konu: Gazze’ye Ambargo Krizi- Ne Yapmalı?
Yerel konu: Altınkoza Film Festivalinin Ertelenmesi
Anayasa Değişikliği Paketinde HSYK ve Askeri Yargı Genel Konusu Üzerine Konuşulanlar:
1- Mevlüt Berk: Anayasa değişikliği erkler ayrılığı ilkesini zedeler niteliktedir. Yapılmak istenen değişiklikle yasama ve yürütmeye egemen olan anlayış yargıya da egemen olmaya çalışıyor. HSYK değişikliği hukukun vesayet altına alınması anlamına geliyor. Hukuku kim denetleyecek? Diye bir soru ortaya atıp, hukuku denetlemek için yürütmeni başı olan Cumhur başkanını atamasına ve bu yolla denetlemeye çalışıyorlar. Hukukun denetimi yine hukuk tarafından yapılır. Hukukun denetimini siyasilerin emrine vermek hukuku siyasallaştırır. Referanduma tüm maddelerin birlikte götürülmesi de siyasi iktidarın niyetini göstermektedir. Birbiriyle bağıntısı olmayan konulara hep beraber ya evet ya hayır dememiz isteniyor. Bu doğru değil.
2- Ali İhsan Artut: Anayasa değişikliğinin HSYK kısmı aslında bizi doğrudan ilgilendirmiyor gibi görünüyor. Sunumda da bu belirtildi. Ancak, bakan ve müsteşarın hala içinde bulunduğu ve onlar olmadan karar alınamayan bir kurul, sayısı arttırılsa da aynı sorunları yaşayacak demektir. İktidar anayasa paketini başbakanın deyimi ile “ bir hap” şeklinde bize yutturmak istiyor. Hepsini birlikte referanduma sunması da bazı şeylerin gözden kaçırılmak istendiğini gösteriyor. Biz DİSK olarak bu anayasanın toptan değişmesini ve yerine konulacak anayasanın da temel ilkelerin belirleyen bir çalışma yaptık ve hükümet temsilcilerini DİSK' i ziyaretinde de onlara sunduk. Ama iktidarın derdi ve amacı toplumun katılımı ile bir anayasa yapmak değil, “ben yaptım oldu” mantığı ile dayatmadır. Bu kabul edilemez.
3- Mustafa Çinkılıç: Anayasa değişikliğinin HSYK ya ilişkin kısmını hazırlanan sunumda ayrıntılı olarak değinildi. Üye sayısının artması, kararların yargı denetimine tabi tutulması, alandan hakimlerinde seçilmesi bağımsız bir sekretaryasının olması olumlu olmasına rağmen, AB ilerleme raporlarında sürekli eleştirilmesine rağmen hala Bakan ve Müsteşarın kurul üyesi olarak düzenlenmesi bağımsız ve tarafsız bir HSYK istenmediği izlenimi vermektedir. Hele değiştirilmek istene anayasada bile olmayan bir yetki ile HSYK üyelerinin tamamını Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi 1982 Anayasasına egemen olan zihniyetin artarak devam ettiğini gösteriyor. Zira bundan önceki iktidarlar 1982 Anayasasında Cumhurbaşkanının yetkilerinin parlamenter sisteme göre çok fazla olduğu konusunda hemfikirdi. Bizzat cumhurbaşkanları bile bu yetkinin fazla olduğunu söylemişlerdi. Yapılan değişiklikte Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılıyor mu? Hayır. Her ne kadar darbelere karşı , darbe anayasasını değiştirme söylemlerine rağmen, bu gün anayasa değişikliklerini gündeme getiren zihniyet ile 1982 Anayasasını yapan ve Cumhurbaşkanını, yetkilerle donatan zihniyet aynı. Maddelerin birlikte referanduma sunulması konusu Venedik kriterlerine açıkça aykırılık teşkil ediyor. Evet, tek tek oylanırsa 26 madde saatlerce sürebilir . Bu doğru ama bu paket hazırlanırken benzer konuları bir araya getiren mini paketler oluşturulabilirdi . Kaldı ki böyle bir durumda referanduma bile gerek kalınmadan bazı değişiklikler parlamentoda bile yapılabilirdi.
4- Mehmet Acevit: Anayasa değişikliği ülkeni bir ihtiyacı. Düşünün bir kere bakan Ya da müsteşarı katılmayınca kurul toplanamıyor. Her kademe de, her aşamada bir dayatma kültürü var. Değişikliğin referanduma götürülüş biçimi bile bir dayatmanı olduğunu gösteriyor. Arkadaşlar söyledi “ bir hap” yutturulmak isteniyor. Bu hapı yutmak isteyenlere bir diyeceğimiz yok ancak ben bunun şuraların karşıyım diyenler için tam bir dayatma var. Değişikliklerin içeri bile tam olarak bilinmezken ya hep ya hiç demeni bir mantığı yok. Tek açıklaması “ben yaptım oldu” dayatmasıdır.
5- Edip Gülnar: Anayasa değişiklikleri konusunda bir hukukçu kadar olaya hakim değilim ama yapılan değişikliklerin samimi olmadığını görüyor ve hissediyorum. Biz TÜRK İŞ olarak genel başkanımızda açıkladı bu anayasaya hayır oyu vereceğiz. Bu halkla dalga geçmektir. Birbirine benzemeyen maddeleri yan yana getir ve “ya hep ya hiç” de biz TÜRK İŞ olarak “Hiç” diyoruz.
6- Abdullah Yalçın: İktidar kendi çıkarı için anayasa değişikliği yapıyor. Anayasadan herkes şikayetçi deniyor evet doğru. Ama kendisini sayısal olarak güçlü hisseden her iktidar anayasayı kendisine göre değiştirirse anayasanın toplumsal ortak bir metin olma özelliği kaybolur. İktidar gerçekten temel hak ve özgürlüklerin önünü açmak istiyorsa anayasa değişikliğinden önce sayısal çoğunluğuyla kolayca kanunlaştırabileceği hak ve özgürlüğü kısıtlayan düzenlemeler var. Kamusal, parasız, bilimsel, demokratik, laik eğitim hakkı, Zorunlu din dersi uygulamasını kaldırılması, YÖK kaldırılmalı, Kamu emekçilerinin görevli toplu sözleşmeli hakkının anayasa güvencesine alınması sağlanmalı. Yoksa HSYK nın üye sayısını arttırılmış olması var olan sorunları çözmüyor. Bakan ve müsteşarı yine kurulun üyesi. İsterse kurulun çalışmasını yine bloke edebilir.
7- Kazım Barışık: Biz esnaf teşkilatı olarak bu anayasa paketinin hazırlanışı itibarıyla yanlış olduğunu düşünüyoruz. Halkın, esnafın görüşleri ve talepleri alınmadan ben yaptım oldu mantığı ile yapılan bu anayasa değişikliğine esnaf teşkilatını büyük bir çoğunlukla hayır diyeceğine inanıyorum.
Gazze’de Ambargo Krizi ve Ne Yapmalı Genel Konusu Üzerine Konuşulanlar:
1- Göksu Günay: Yaşanan sürece ilişkin olarak bir yerel gazeteye “Gazze’ye Gitmek” konulu bir yazı yazdım. Orada da belirttiğim gibi, insani yardım için gidiyor denmesine rağmen gidenler bir şehitlikten şahadetten bahsediyorlar. Ölüm olayı sonrasında ölenlerin ailelerini ve yakınlarını beyanlarına bakıyorum. Giden ve orada ölenleri kıskandıklarını, arkalarından ağlanmaması gerektiği onların şehit olduğu ifade ediliyor. Gerçekten bir cinnet hali var. İnsani bir yardım değil savaşa gitme hali var. İnsani yardım örgütleri hiçbir zaman şiddetten yana olmazlar. Direnişleri olur ama bu direnişler pasif direnişlerdir. Ellerde kendini savunmak için demir çubuklar var. Bu nasıl insani yardıma gitmek. İşin öbür yanı daha vahim. Sivil insanlar ve ellerindeki demir çubuklarla diyelim ki direniyorlar. İsrail’in yaptığı orantısız bir güç kullanma ve insanları öldürmedir. Bu öldürmeler hiçbir gerekçe ile savunulamaz. Bu insanla r eni kon bir gemide . İstenirse etrafları sarılır ve bekleyerek iknaya zorlanır. Ancak komandolarla sanki bir savaş gemisine sadırı düzenler gibi bir operasyon hiçbir şekilde savunulamaz. Siyasi iktidar içine düştüğü siyasi çıkmazdan kendisine şehitler yaratarak çıkmaya mı çalışıyor? Diye düşünüyorum. Çünkü artık şehit cenazelerinde iktidar protesto edilmeye başlandı. Kendi şehitlerini mi yaratıyor acaba?
2- Mehmet Acevit: Yaşanan süreçte hem İsrail hem de Filistinlileri anlamak gerekir. Ortada ciddi bir travma var. Düşünün her gün nereden geldiğini bilmediğiniz bir bomba ile ölebilir yaralanabilirsiniz. Sokaklarda böyle bir ruh hali ile dolaşıyor İsrailliler. Filistinliler bundan 100 misli daha beter Gazze de sunumda da gördük açık bir ceza evinde yaşamaya mahkum edilmiş bir halk. Aç, sefil ve her an misilleme adı altında atılan bombalarla ölme ihtimali altında yaşam sürüyor. Bu iki toplumdan bir empati beklemek mümkün değil. Bir şekilde yardım yapılmalı ama her iki toplumu da anlayarak yapılmalı zira beğenirsiniz beğenmezsini ama İsrail de kendince egemen bir devlet. Kara sularına girmeyi engelleme hakkı bulunmakta ama o da bunu öldürmeden yapmanı yollarını bulmalı. Ülkemizde siyasi iktidar esen bir CHP rüzgarının yönünü değiştirmek gündem yaratmak istiyor. Toplum mühendisliği diye bir şeyler öğretmişlerdi bize ülkeyi dizayn etmek ve ülke geleceğini istediği gibi tayin etmek isteyen güçler ülkede bir oyun oynuyor. Dolan ölen insanlara oluyor.
3- Saynur Bulca: Bu süreçte izleyebildiğim kadarı ile iktidarın bilgisi dahilinde propaganda malzemesi yaratılmak isteniyor. Düşünün gemi kalkacağı zaman milletvekilleri gitmiyor, Ya da gönderilmiyor. Gemi limandan çıktıktan sonra bandırası değiştiriliyor. Hem Türk gemisi hem değil. Genel Kurmay gidişe karşı çıkıyor. İnsan hakları üzerinde iç siyasete malzeme için 6 insanımız öldü. Bunu hesabını kim verecek.
4- Mustafa Çinkılıç: İnsan hakları savunucuları zaman zaman yasalara aykırı işler yapmazlar mı? Yaparlar. Buna sivil itaatsizlik denir. Bir yasa maddesinin insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğu ileri sürülerek bilinçli olarak o yasa maddesini ihlal eden eylem yapılır hatta yargılanmayı bile göze alarak o yasa maddesinin ne kadar temel hak ve özgürlüklere aykırı olduğu bilince çıkarılmaya çalışılır. Aynı şekilde temel hak ve özgürlüklere aykırı uygulamalara da fiilen karşı çıkılır. İHH nin İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu delme girişimi ve dünya kamu oyunun bu konuya dikkatini çekme çabası da bu kapsamda bir sivil itaatsizlik örneği oluşturabilir. Bunu anlıyorum. Ama sivil itaatsizlik eyleminde ölümüne direnme anlaşılır bir şey değil. Hele insan hakları mücadelesini, kendi ülkesinde insan hakları ihlal ettiği tartışmasız olan ve bir devletin yetkilileriyle birlikte planlamak ve yapmak yapılan işlemi insan hakları mücadelesi olmaktan çıkarıyor. İnsan hakları savunucuları dünyanın her yerinde egemen iktidarlara karşı mücadele yürütürler. Temel amaç iktidarın alanını daraltmak , bireyin özgürlük alanını genişletmektir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile -gemini bandırasını değiştirmek gibi- işbirliği içerisinde insan hakları mücadelesi değil başka bir mücadele yürütülür. Bu mücadele cihattır ve bunu sonunda da “şehit” olunur. Tüm bu çarpık insan hakları anlayışına rağmen olayda İsrail’in orantısız güç kullanması kesinlikle kabul edilemez. Mutlaka yargılanmalıdır.
5- Kazım Barışık: İsrail devleti egemen bir ülke. Gelmeyin diye uyardı. Yaptıkları tasvip edilmez ama kendince bir önlem aldı. Suçu kimse üzerine almaz. Ölenlerde vuranlarda suçsuz olduğunu öne sürecek. Bu bir senaryo insanların duygularıyla, din duygularıyla oynanarak iktidarı devam ettirmek istiyorlar. Ölüler üzerinden siyaset yapılıyor. İnsanlara yazık.ben böyle Müslümanlığı anlamıyorum. İskenderun’daki saldırı ile bu operasyonun aynı saatlere rastlaması da bir tesadüf değil bence.
6- Mevlüt Berk: Bu olay bir AKP provokasyonudur. Düşünün bir kez, milletvekillerinin gitmesine izin verilmiyor. Gemi limandan ayrıldıktan sonra Türk bandırasından çıkarılıyor ama Türk bayrağı taşımaya devam ediyor. Can kayıplarından hükümet sorumludur Ya vatandaşlarını göndermeyeceksin yada gönderiyorsan can güvenliğini sağlayacaksın. ABD ve Fetullah Gülen de bu konuda doğru söylüyor. Eğer amaç bir yardım yapmaksa bunu İsrail hükümeti ile görüşerek yapabilirler. Kaldı ki zaten gemide götürüldüğü iddia edilen yardımlardan daha fazla yardım İsrail hükümetinin bilgisi dahilinde yapılıyormuş. Sizinde sınırlarınıza birileri dayansa sizde tepki gösterirsiniz.
Yerel Konu Üzerine Konuşulanlar:
1- Mehmet Acevit: Altın koza fil festivali 1969 dan 1973’ e kadar yapılmış. 18 yıl sonra Sayın Selahattin Çolak döneminde yeniden başladık. Ben festival örgütlenmesinde 6-7 yıl çalıştım. Aytaç bey geldi. 2 yıl yapıldı sonra deprem gerekçe gösterilerek 7 yıl yapılmadı. 2005 de ağabeyim Fevzi Acevit’in Koza A.Ş yönetim Kurulu başkanlığında yeniden sinema ağırlıklı olarak festival başladı.Benim yaptığım dönemlerde 350.000-400.000 $ gibi bir bütçe ile yapılıyordu. Gelinen noktada eski parayla trilyonluk bütçelerle yapılmaya başlandı. Bir kültür sanat faaliyeti değil rant dağıtma aracı oldu. Festivalin ertelenmesi inanılmaz bir prestij kaybına neden oldu. Bunun nasıl tamir edileceğini bilmiyorum. Festivalin başlamasına 2-3 gün kala festivalin ileri bir tarihe ertelenmesi demek festival için yapılacak masrafın nerede ise tamamı yapılmış demektir. Festival organizasyonu bir geminin yol almasına benzer. Siz gemiyi durdurmak isteseniz de o bir süre daha devam eder. Düşünün bir kere otellerde rezervasyonlar yapılmış , gelecek konukların biletleri alınmış, festivalde yarışacak filmler ilk elemeden geçirilmiş bu aşamada festivali durduruyorum demek mümkün değildir. Tabi durdurursunuz ama milyarlarca lira zararınız olur . Bu olayla Adana değer kaybetmiştir.
2- Saynur Bulca: Festivalin ertelenmiş olması Adana için bir kayıptır. Milyarlarca lira kamunun zararı oluşmuştur. Aslında bu zararın bu kararı verenlerden karşılanması gerekir. Kimse Adana’yı düşünmüyor. Yapılanlar Adana’ya ihanettir.
3- Göksu Günay: Toplumsal bir acı yaşadığımız açık. Ancak erteleme yanlış olmuştur . Zor zamanlarda sanatı ve kültürü ortadan kaldırmak değil tam tersine daha çok sanata ve kültüre sarılmak gerekir. Altın koza film festivalinin içerisinde Filistin sinemasına da ayrılmış bir bölüm vardı. Bu yaşanan olaylar gerekçe gösterilerek festival iptal edileceğine festivaldeki bu bölüm daha görkemli kutlanabilirdi.
4- Mustafa Çinkılıç: İlk anda insanlar acı çekerken eğlenmek hoş bir duygu değilmiş gibi gözükse ve eğlencenin iptal edilmiş olması ilk anda insana hoş gelse de bir an düşünüldüğünde festivalin iptal edilmiş olması aslında şiddet uygulayanların uyguladığı şiddetin toplumda daha çok etki yapmasına neden olduğu anlaşılmaktadır. Şiddet uygulayanlar bunun toplumda duyulmasını ve uyguladıkları şiddet nedeniyle toplumun davranışlarının değişmesini beklemektedirler. Bir bakıma ,festivali iptal etmek onların beklentisine hizmet etmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle bence de festivalin iptal edilmiş olması doğru olmamıştır.
1- Altınkoza Film Festivalinin ertelenmiş olması nedeniyle belediyenin zararının ne kadar olduğunu bilgi edinme yasasına dayanarak belediyeden öğrenelim dendi ve bu öneri kabul edildi.
a. Sivil toplum ile
30 sivil toplum kuruluşuna belirlenen gündem fakslandı, bir kısım ile görüşüldü.
b. Milletvekilleri ile
Mail ile ve cep telefonlarına kısa mesajla ulaşıldı.
c. Medya ile
Ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensupları davet edildi.
Gündem için CD hazırlanması ve bunların gösterimi tartışmanın daha düzeyli geçmesine olanak sağlıyor. Sunumlar eleştirilse bile ki eleştirilmesinde bence bir sakınca yok. Bu toplantıda ilkelerimiz renkli fotokopi olarak çoğaltılıp katılımcılara verildi. Ortak paydada üretilen anayasa önerileri kitapları katılımcılara dağıtıldı.
Mustafa Çinkılıç- Adana kMM Girişimcisi