Yer: Adana 4 Bölge Eczacılar Odası
Tarih: 08.01.2011
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1- Atatürkçü Düşünce Der. (ADD) (Av. Mevlüt Berk -Adana Şb. YK. Üyesi)
2- Türk Hukuk Enstitüsü. (THE) (Av. Özlem Süslüoğlu- Adana Şb. YK. Üyesi)
3- Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) (Av. Mustafa Çinkılıç- Adana Temsilcisi)
4- Seyhan Kadın Koop. (Saynur Bulca- Başkan)
5- Dünya Türkmenler Birliği (Mustafa Tecirli- Temsilci)
6- Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) (Melek Kurt- Yönetim Kurulu Üyesi)
7- ÇYDD (Fatma TEMEL- Adana Şube Temsilcisi)
b. Meslek Odaları
1- Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) (Mehmet Mak- Başkan)
2- Ali SEÇKİ (Adana Eczacılar Odası (EO) Temsilcisi )
3- Eczacılar Odası (Ahmet Han Alpman- Adana Temsilcisi )
c. Sendikalar
1- TÜRK-İŞ (Edip Gülnar- Bölge Başkanı)
Katılan Milletvekilleri:
Katılan milletvekili olmadı.
Belediye Başkanları:
Katılan Belediye Başkanı Olmadı
Mesaj Yollayanlar:
Zihni ALDIRMAZ (Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili)
Moderatör:
Mehmet MAK (Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Başkanı)
Gözlemciler:
Gözlemci yok
Medya:
Katılım yok
Konular:
1- Genel gündem: İki dil ve Özerklik
2- Yerel gündem Adana ve İşsizlik
Genel Konu Üzerine Konuşulanlar:
1- Mustafa Tecirli: Türkiye'de hep 47 etnik grup olduğu söyleniyor. Ancak Avrupa'daki etnik guruplar sayılmıyor. Örneğin; Fransa'da da etnik gruplar var, onların dilleri. adı bile anılmıyor. Orada iki dilden ya da çok dilden bahsedilmiyor. İki dil yada özerklik Avrupa'nın bir oyunu, Türkiye güçlenmesin diye Güneydoğu'da kardeşlerimiz aldatıyorlar. Madenlerimiz var, doğal güzelliklerimiz var, bu güzellikleri, madeni zenginliklerimizi işlemek ve el koymak için bizi bölmek istiyorlar.İki dillilik bizi birbirimizden ayır. Kürtçe çok zengin bir dilde değil aslında. Sadece 300 kelime ile konuşulabilen bir yapısı var. Kelimelerin çoğu Türkçeden, Arapçadan, Farsçadan geçme. Toplam 8300 sözcük var. Dediğim gibi çoğu başka dillerden geçme. Bu dili konuşmak yerine ortak dilimiz olan resmi dilimiz olan Türkçeyi konuşmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ortak dil olmaz ise, her bölge ayrı, ayrı konuşur ise bu ülkeyi böler bu doğru değil.
2- Saynur Bulca: Ortak alanı paylaşan topluluklarda, bunlarla yüzlerce yıl beraber yaşamanın oluşturduğu, birlikte hareket etme bilincinin gelişmesi sonucu tarihsel olarak kendi dilini de sosyal yapısının bozmuşsa, yazılı anlamda dil veya dillerin kullanılması olağandır. Bugün, iki dil isteme, Kürtlerin Anadolu'daki yüzlerce yıllık geçmişi hep kendi varlığını ortaya koyması yönünden yaşamsal. Öyle iki, nüfusun oranlar büyük azınlığı oluşturması, birlikte yaşamaktan dolayı, kan bağı , ortak üretim, birlikte temsil gibi hakların öyle veya böyle kendi dillerine yazılı anlamda meşrulaştırır. Fakat bölgesel dil ayrışması, ülkenin bölünmesini beraberinde getirir. Kamusal alanda dil ayrımı hukuksal olarak mümkün değil. Devletin üniter yapısı bozulur. Etnik çeşitliliğin çok olduğu ülkelerde, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ya coğrafi anlamda bir arada toplanmış etnik grubun kültürel anlamında özerklik istemesi olağandır. Ekonomik anlamda, ülkede yaşayanların gereksinimi yeterli anlamda sağlanmış ise özerklik, bütün toplumu (topluluklarının) ortak bilinç aşamasında gerçekleşir. Azınlık topluluğun da kendi kaderini tayin hakkında doğaldır. Sosyal, kültürel ve dil kullanımı durumundaki özerk, kendi kimliğinin yaşama geçirilmesidir. Bizim gibi geliştiği söylenen bu ülkelerde dilin kullanılması de bunun yansıttığı kültürel, sosyal olaylar tam bir ayrışmayıp getirmeyecektir. Ancak birlikte yaşamadan kaynaklanan ortak bilincin oluşması kendi kaderini tayin hakkını da getirir. Fakat ekonomik olarak hoşnut olan guruplar dilini, kültürünü de koruyorsa ; insani haklar temelinde ayrı yaşamayı düşünmeyecektir.
3- Av. Mevlüt Berk: Öncelikle Kürtler azınlık yoktur. Kürtler Türklerle eşit haklara sahip Türkiye cumhuriyeti vatandaşıdırlar. Uluslararası Lozan antlaşmasına göre Türkçe resmi dildir. Bu hükme göre Resmi yazışmalar antlaşmalar sözleşmeler Türkçe olması kaçınılmazdır. Türk uyruk resmi dilden bir başka dil kullanıyorsa adliyede kolaylık gösterilir yani çevirmen kullanılır. Belediyeler yerleşim yerleri karayolları devlet tüzel kişiliğinin yapılarıdır. Buralarda resmi dilin kullanılması zorunludur. Resmi dil demek, eğitim dilinin Türkçe olması, demektir. Anadillerin resmi alanlar dışında kullanılması serbesttir. Eğitim resmi dille olduğu için anadille eğitim yapılamaz. Vatandaş Resmi dili öğrenmek devlet de öğretmek zorundadır. Ancak anadil öğreten okullar, kurslar açılır kitap yazılır, Türkiye Cumhuriyetinde anadil yasağı yoktur. Siyasi partiler egemenlik hakkını kullanan organları oluşturduğu için resmi dil dışında etkinlikte bulunamaz, bulunmamalıdır. İki dil ısrarı devlete başkaldırıdır, devlet uluslararası antlaşmayla tanımlanmış niteliğini korumak için güç kullanabilir.
4- Edip Gülnar: Ben iki dile de özerkliğe de karşıyım. Ülkemizde bir sürü etnik gruplar her etnik grup kendi dilinde eğitim yapar kendi dilinde konuşmayı seçerse ülkede kargaşa olur. Tanıdığım Kürt arkadaşlarda zaten it farklı farklı diller konuşmaktadır. Ülkenin bir resmi dil vardır. Ülkedeki tüm vatandaşlar bu resmi dili konuşmak zorundadır başka türlü düşünmek kargaşa yaratır. Biz Türk iş sendikası olarak iki dile de özerkliğe de karşıyız. Zaten çevremdeki farklı illerden olan Kürt arkadaşlarda birbirlerine anlamıyorlar. Neredeyse her il ayrı bir dil konuşuyor. Bu durumda hangi iki dil konuşulacak. Bu durum kesinlikle bir kargaşa yaratır, ülkeyi bölünmeye götür. Bu nedenle biz karşıyız.
5- Av. Özlem Süslüoğlu: İki dili kavrama bir süre önce ortaya atılan ne olduğunu muğlak kalmış olan Kürt açılımı kavramından farksızdır. İki dil kavramı ile ne kastedildiği açık değildir. Kastedilen iki resmi dili ise bunu ilk ülkeyi bölünmeye götüreceği ve anayasal olarak mümkün olmadığı için karşıyım. Bu durumda iki resmi dil olamayacağı gibi kamu kurum ve kuruluşlarında da kullanılmasına ayın sebeple karşıyım. Bunun dışında günlük hayatlarında ve günlük hayatlarını kolaylaştıracak şekilde ki kendi dillerini kullanmaları özgürlüğü kesinlikle engellenemez. İki dil, çok dilli bir hayat ülkemize kültürel zenginlik katacaktır. Özerklik hususu ise tartışmaya bile açmaya gerek görmüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Kürdüyle Çerkeziyle, Ermenisiyle bölünmez bir bütündür. Eğer bir kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise Türkçeyi bilmek resmi işlemlerinde kullanmak zorundadır.
6- Ali Seçki: Arkadaşımız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türkçe bilmek zorunda dedi. Gerçekten Türkçe bilmek zorunda mı? Cevabımız evetse 1923 den beri bu neden öğretilmedi? Bölüneceğiz korkusuyla demokrasi bir arada olmaz. Ben bir kenar mahallede eczacılık yapıyorum. İlaç almaya gelenlerin çoğu parmak izi basıyor. Bu parmak izi Türkiye Cumhuriyetinin kara lekesidir. Okuma yazma bilmeyen kendi dilinde eğitim yapmayan insanlar bu gün kendi dillerinde konuşmak istiyorlar. Aslında küresel sermaye yerel yönetimlerin güçlenmesi, yerel parlamentoların oluşmasını istiyor. Çünkü yerelde yatırım yapmak isteyen küresel sermaye devletin üst kademeleriyle uğraşmak yerine daha küçük olan bir birimi daha kolay ikna ederek oralara yatırım yapabilecek. Aslında küreselleşmeden önce böyle bir talepler dile getirilip kendi gelişmişlik düzeyinize bağlı olarak bölgesel yönetimler oluşturulsaydı bu demokrasinin bir gereği olurdu. Ancak bugün küresel sermayenin, emperyalizmin isteği doğrultusunda yapılıyor. Ayrıca arkadaşlar biraz empati yapalım; Yunanistan'daki Türkler için ne istiyoruz? Yunanistan'daki Türkler için ne istemeye hak görüyorsak, Türkiye'de farklı bir etnik yapı da olduğunu söyleyen kişilere karşıda aynı hakları istemeliyiz.
7- Av. Mustafa Çinkılıç: Kürtler yada herhangi bir etnik grup gündeme getirildiğinde, yetkililer hep birazdan "Biz kardeşiz. Etle tırnak gibiyiz"diyorlar. Ama nedense kardeşlerimizin bizim dilimizi öğrenmesini istiyoruz da biz kardeşlerimizin dilinden tek kelime bile öğrenmiyoruz. Değerli arkadaşlar eğer insanlar duygusal olarak bölünmüşlerse, ayrı kamplara ayrılmışlarsa ülkenin doğusunun batısından batısının doğusundan haberi yoksa, orada fiili bölünmeye gerek yok, zaten ülke bölünmüş demektir. Sunumda da gösterildi birçok ülkede farklı diller güvence altına alınmış. Eğer ülkemizdeki farklı etnik grupların dillerini bir zenginlik olarak kabul ediyorsak, en azından o dilleringelişmesinin zemini hazırlamak zorundayız. Arkadaşım Kürklerin 300 kelimeyle konuştuğunu söyledi. 300 kelimeyle de olsa insanlar anlaşıyor ve ben bu 300 kelimeden tek kelimeyi bile bilmiyorsan bu nasıl bir kardeşliktir? Mevlüt bey Lozandan bahsetti. Lozan'a gidildiği sırada, Türkiye Cumhuriyeti Meclisi, Türklerin ve Kürtlerin meclisi olarak biliniyordu.Dolayısıyla Lozan'da Kürtler azınlık olarak gösterilemediği için, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da farklı dilde konuşanlara adliyedeki işlemlerde tercüman verileceği kabul edilmiş. Devletin temeli olan yargıda bile tercüman verilmesi kabul edildiğine göre, en azından tercüme yapmak için bile bu dilin öğretildiği okulların, eğitim yuvalarının geliştirilmesi gerekmez mi? Bende Ali beyi gibi düşünüyorum bölünme korkusuyla demokratik gelişmelere engellenmemeli. Eğer insanlar gönül bağı ile bir arada duramıyorsa, bir arada durma konusunda gönül bağı kalmamışsa siz onu zoraki olarak bir arada tutamazsınız. Yaşanan toplumsal travmayı görüp, toplum sağlığını yeniden tesis etmek gerekir.
8- Melek Kurt: Ben gidişatın tehlikeli olduğunu görüyorum iki dil tartışmaları, özerklik tartışmaları, bazı Kürt siyasetçilerin iki bayrak olsa ne olur ? Sözleri de gidişatın iyi olmadığını gösteriyor. İki bayrak niye olsun? Aslında devlet Doğu ve Güneydoğu'ya da yeterince yatırım yapıyor. Devlet yatırım yaparken, okulları açarken, hatırlayın; bu okullar yakıldı, öğretmenler vuruldu. Dolayısıyla eğitim yapılması engellendi. Aslında bu eğitimsizlikten nemalanıyorlar.
9- Mehmet Mak: Bir arkadaşım "Doğal kaynaklar için aslında bunlar yapılıyor" dedi tartışmak gerekir. Ailemden öğrendiğime göre biz de Zazayız ancak Zazaca bilmeyiz. İşim gereği doğuya giderken oradaki arkadaşlarla anlaşır bileyim diye bir Kürt arkadaşı yanında götürdün. Ancak arkadaşım oradaki Kürtlerle anlaşamadı. Aslında ortak bir dil olmadığı görülüyor. Bu durum eğitimsizlikten mi, Yoksa dilin yapısından mı kaynaklanıyor bilmiyorum. Aslında insanlar ana dilleriyle konuşmalı ancak, devletin iki resmi dili olmaz. Anadilde eğitimde yanlış. İnsanların anlaşa bilmeleri için ortak bir dile ihtiyaç var.
Yerel Konu Üzerine Konuşulanlar
1- Av. Mevlüt Berk: Adana'da işsizlik oranı %26.7dir TÜİK’e göre her dört kişiden biri işsizdir. İşsizliğin nedenleri doğu ve güneydoğudan göç, yatırımların teşvik bölgesi Osmaniye vs illere kayması, tarım üretiminin bitmesi, sanayi ve tekstil sanayinin yok olması, yabancı yatırımın yerli işçi çalıştırmaması, oy toplama amacıyla toplu konut yapılması gibi nedenlerdir. Üretime değil tüketime yönelik bir Pazar var.
2- Av. Özlem Süslüoğlu: Adana'da işsizliğin oldukça yüksek olduğu da istatistiklerin de de görüyor. Ancak toplu işçi çıkışlarına baktığında bunun taşeron firmalardan kaynaklandığını görüyoruz. Bu taşeron firmalara ise işe iade için dava açıldığında mahkeme Örneğin Sağlık Bakanlığına ilişkin davalarda bakanları aleyhine sonuçlanıyor. Bakanlık kendi istihdam etmek yerine, işçileri güvencesiz olarak taşeron aracılığı ile çalıştırmaya yönelmiş. Eğer ihtiyaç duyduğu işçileri kendisi alır ve taşeronlar elinde sürekli işçi alınması, işçi çıkarılması gibi bir süreci yaşamazsak hiç değilse işçiler güvenceli bir halde yaşamlarını sürdürürler. Bu kadar işçi çıkışı ve yeni işçi alınması gibi süreçte yaşanmamış olur Adana'da ayrıca tarımın benzin zamları ve benzeri nedenlerle gerilemesi, teşvik politikalarıyla sanayinin geriletildiğini görüyoruz. Çiftçilerin benzin zamları nedeniyle sürekli girdilerinin artması onların işçi istihdam edememesinin temel nedenlerinden biri bunlarda ne işsizliğin artmasına neden onuyor.
3- Saynur Bulca: Gelişmekte olan ülkelerin çoğu tarımı bitirirler bir süre, sonra üzerinde yükselen sanayi ve endüstriyi. Ülkelerin kendi sanayiini oluşturmama karşıdırlar. Herkese mutluluk diyen küresel emperyalizmin dayatması ile her şeyi saptırırlar. Ucuz besin ithalatı ile tarım yok edilir ve tarımın yok edilmesine bağlı olarak tarım işçileri şehre yayılır. Sonucu olarak sosyal devlet sadaka veren devlet olur.Bugün ülkede aktif nüfusun %20 si işsiz ve düzmece değerlendirmeler ile hesap yapılıyor. Tarım işsizleri, köylüler işsizlik kapsamı dışında tutuluyor. İşsizlik konusundak iresmi rakamların daha düşük çıkması bundandır. Adanada da ülke geneline göre en yüksek işsizlik oranı görünsede, gerçek rakam görünenin üzerindedir. Çocukluğumuzda işçilerin taşındığı servis araçları görürdük. Gece gündüz şehirde bir işçi hareketi vardı. Bu bize güvende verirdi. Gece sokakta olmanın korkutucu bir yanı yoktu. Şimdi sokaklar geceleri ıssız ve tehlikeli bir hal aldı. Şimdi fabrikaların büyük bir çoğunluğu kapandı. Hükümetin yanlış tarım politikası, yanlış teşvik politikası sonucu işsizlik daha da arttı. İşsizlik aynı zamanda sosyal bir sorun olarak can güvenliğimizi mal güvenliğimizi de tehdit eder hale geldi
4- Ahmet Han Alpman: İşsizlik konusunda şüphesiz devletin ve yerel yöneticilerin yapması gerekenler var. Ancak, gerek üreticinin ve gerekse onlara yön vermesi gereken odaların geleceğe dönük planları yok. Odaların yerel yöneticilerin hatta üniversitelerin bile A,B,C planları yok günübirlik yaşanıyor. Evet, genel ve yerel iktidarları suçlayalım ama birde kendimize bakalım. Gerçekte biz ne yapıyoruz. Diyelim ki bu yıl karpuz iyi para etti. Bütün çiftçi gelecek yıl karpuz ekiyor. Ziraat Mühendisleri odası bunu neden uyarmıyor. Ben 1993 yılında Adana’ya geldim. O günde bu yana adana geriliyor. Yeril yöneticiler yapılacak yatırım yarı engelledi. İstihdama yönelik bir politika izlenmedi. Buna bağlı olarak işsizlik de arttı.
5- Av. Mustafa Çinkılıç: Ben iş davalarına bakan bir avukatım. Önce şunu söyleyeyim. Adana’da 20 yıl önce mesleğe başladığımda iki tane iş mahkemesi vardı. Bu gün iş mahkemesi sayısı beş. Altıncısının kurulması için de karar çıktı ancak adliyede mekan darlığı nedeniyle kurulamadı. Adana’daki iki yönden değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Birincisi genel küresel ekonominin etkileri ile meydana gelen genel işsizlik nedenleri. İkincisi de Adananın coğrafi konumu, yöneticilerin tercihleri vb. sonucu oluşan yerel işsizlik nedenleri. Adana bir tarım şehriydi. Arkadaşlar açıkladı. Tarım küresel etkilerle başka illere hatta başka ülkelere kaydı. Adana fabrikaları dokuma fabrikaları ve yeni yeni oluşan organize sanayi bölgesi ile sanayi şehri olma yoluna giriyordu ki, 100 km ötemizdeki Osmaniye’ye verilen teşvikler nedeni ile yatırımcı Adana yerine Osmaniye, Maraş gibi illere yatırım yaptı. Adana coğrafi konumu nedeni ile doğu ve güneydoğunun batıya açılan kapısı durumunda. İkliminin ılıman oluşu nedeniyle batıya göçün ilk durağı. 25 yıldır değişmeyen yerel yöneticilerin şehri yukarıya kaydıracağız diye şehir merkezinde ya da şehrin eski bölgelerinde yatırım yapmak isteyen işverenlere bilinçli bir şekilde yatırım yaptırmadığı da eklenince istihdama yönelik değil, tüketimle yönelik bir ekonomi Adana’ya hakim oldu. Bunların bileşimi Adana’yı işsizlik sıralamasında ilk sıralara tırmandırdı diye düşünüyorum. Çözüm iki kelime ile yatırım ve üretim.
Öneriler:
- Toplantı saatinin değiştirilmesi tartışıldı. Ortak bir öneri çıkmadı.
- Bundan sonra toplantıya çağrılan STK’larında adları yazılıp koltuklara bırakılsın kimin takip edip kimin takip etmediği görülsü
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
30 sivil toplum kuruluşuna belirlenen gündem fakslandı, telefonla görüşüldü.
b. Milletvekilleri ile
Mail ile ve cep telefonlarına kısa mesajla ulaşıldı. Bazı vekillerin sekreterine notlar bırakıldı.
3. Medya
Ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensupları davet edildi.
Sonuçlar:
Gündem için CD hazırlanması ve bunların gösterimi tartışmanın daha düzeyli geçmesine olanak sağlıyor. Toplantı girişinde katılımcılara ilkelerimiz broşürü dağıtıldı.